Yeni Üyelik
32.
Bölüm

🖤K.30 Ağa'nın Sevgilisi 🖤

@azamet_29_2

Hani bakmamıştın! Hani unutmuştun! " Dedim öfkeyle.

 

" Yalan söyledim."

 

Dedi arsızca.

 

Kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

 

" O gece odaya geldiğimde gördüğüm vücudunun bütün hatlarını ezberledim."

 

" Sapıksın işte! Sapık Ağa! "

 

" Kabul ediyorum. Sapığım. Ama sadece senin sapığın."

 

Diyip yeniden yumuldu dudaklarıma.

Bu kez itiraz edemedim. Tek yaptığım karşılık vermek oldu.

 

Ama tam da o anda aklıma gelen şeyle aniden geri çekildim.

 

" Hop hop hop!

Dur bir dakika."

 

" Ne? Ne oldu birden!? "

 

" Sen önce şu Jale konusu bi anlatta ondan sonra yeniden konuşalım Zalim Ağa."

 

" Neyini anlatacağım."

 

" Nasıl oluyorda bu Jale seni bu kadar sahipleniyor. Nasıl oluyorda her yerde sevgilin olarak geziyor, hava atıyor.

O ilacı sana içirmeyi istemesinin sebebi ne? Ben değilde sen içseydin o ilacı sonuç ne olacaktı.

 

Belkide aranızda birşey var zaten! Görünenden fazlası belkide. Belki de senden çocuk yapmak istiyor. Ne mâlum. "

 

Bir anda gülmeye başladı. Ardında bir anda kendine çekip sarıldı.

 

" Sen şu an beni kıskanıyorsun. Demek ki sende beni sevmişsin."

 

Rahatlığına bakıp iyice sinir oldum. Hırsla çektim kendimi kolları arasından.

 

" Önce sorularıma cevap ver! "

 

Bu kez kaşları çatıldı.

 

" Sen beni hâlâ tanımamışsın."

 

Ellerini ceplerine sokup bana doğru bir adım attı.

 

" Önüme gelen her kadını altına alan birine mi benziyorum ben."

 

Yukardan aşağıya şöyle bir baktım.

 

" Evet. "

 

" Ne. " Dedi omuzları düşerken.

 

" Yani şöyle bir bakıyorum. Uzun boylu yakışıklı kaslı. Zengin. Bir erkeksin. Kadınların dibi düşüyordur seni görünce. İllaki kapına gelende oluyordur.

 

Yani bir olmazsa diğerini..."

 

" Hayır." Dedi bir adım daha gelerek.

 

Hayatıma hiç bir kadın girmedi. Sandığın gibi her gece bir kadınla falan olmadım. Babam öldükten sonra tek amacım babamın bıraktığı borçlardan kurtulmak ve aile şirketimize sahip çıkmaya çalışmak oldu. Çok gece geçirdim uykusuz. Ama sebebi kadınlar değildi. Şirketimin ofisinde okuduğum evraklar ve dosyalardı. Annem çok ısrar etsede evlenmeyi bile düşünmedim.

 

Jale'ye gelince. Okul yıllarından tanıdığım bir arkadaşımdı. Beş yıl kadar önce yeniden karşılaştık. Geven yıl hem annesini hem babasını kaybetti. Zor zamanlar geçirdi. Bir dönem uzman yardımı bile aldı. Hem maddi hem manevi sıkıntıları vardı. Benden iş konusunda yardım istedi. Ben burada iş verdim. Sonra erkek arkadaşı Serdar peydah oldu. Jale'yi rahatsız etmeye başlamış. Seninle Ankara'da karşılaşmamızdan önceydi Jale bana gelip yardım istedi. Kurtulmak için Serdar'a benim sevgilisi olduğumu söylemiş. Adam inanmayıp peşine takılmış. Aramızdaki samimi görünen halleri o yüzden. Ben hareketlerini ciddiye almazken o kendini fazla kaptırmış. Hepsi bu. Aramızda hiç bir şey geçmedi.

 

O ilacı içseydim ne olurdu bilmiyorum. O yüzden asla affetmeyeceğim onu."

 

Geriye doğru bir atıp gözleri gözlerim bekledi.

 

" İnanayım mı? "

 

" Adi, şerefsiz, namussuz biri olsaydım anlardın emin ol. Özellikle de o gece. "

 

Bu kez ben bir adım öne çıktım. Sonra iyice yaklaşıp tam önünde durdum. Gözlerimi gözlerine kaldırdım.

 

" İnandım."

 

Kollarının arasına aldı yeniden.

 

" Umay. Yemin ederim, aklımı başımdan alan, bana saçma sapan şeyler yaptıran tek kız sensin."

 

Yavaşça üzerime eğilerek dudaklarıma doğru yol alırken gözlerimi kapattım. iri sıcak dudakların dokunuşunu beklerken bir anda guruldayan midem ve utançla açılan gözlerimle bizim romantizminde sonu gelmişti. Zaten bu kadar olurdu Umay'ın payına düşen romantizmde.

 

Zalim'in kıkırdama sesiyle kendime gelip konuyu değiştirmek için yapıştırdım soruyu.

 

" Şimdi ne olacak."

 

Sahi ya ne olacaktı. Biz şimdi sevgili mi olmuştuk? Yada başka birşey mi? Ben anlamazdım ki öyle işlerden.

 

" Önce seninle yemeğe gideceğiz. "

 

Hay ben şansıma. Yememişti. Daha ilk andan rezil olmuştum. Kollarının arasından çıkıp geriledim.

 

" Aç değilim."

 

Dedim yalandan. Az önceki rezilliğimi örtpas etmeye çalışıyordum.

 

" Aç değilmiş.

Sen hep açsın. "

 

Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı.

 

" Hiçte bile.

Yalancı Ağa! "

 

Ellerini ceplerine sokarken gözlerini devirdi.

 

Kollarımı göğsümde birleştirip başımı yana çevirdim.

 

" Tamam ya tamam!

İştahı yerinde biriyim ne var bunda? Yemeyi seviyorum."

 

Gözlerimi gözlerine dikip işaret parmağımı yüzüne doğru salladım.

 

" Beni kızdırmaya devam edersen seni de yerim."

 

Bir anda ellerini ceplerinden çıkarıp kollarımdan tutarak kapıya çevirdi beni. Kolunu belime sarıp çekiştirdi.

 

" O günü sabırsızlıkla bekliyorum."

 

Bir yandan zorla yürütülürken bir yandan keyiften joker gibi sırıtan adama bakıyordum. Hoşuna giden neydi bunun şimdi.

 

Yandan attığı saniyelik bakış ve sırıtan dişleri ile anladım sebebini. Lan...

 

" Sapıksın işte. Sapık Ağa..."

 

Hâlâ sırıtırken kapıdan çıkıp asansöre doğru yürüdük. Tam önünde durup çağrı düğmesine bastık.

 

" Baksana.

Senin hiç işin yok mu ya.? Kafana göre girip çıkıyorsun."

 

" Patron benim. Canım ne zaman isterse o zaman gelir giderim."

 

" Havanı sss... seveyim."

 

Asansörün kapısı açılır açılmaz sırtımdaki eli ile iterek içeriye yönlendirdi. Sonra arkamdan belime dolayıp kendi yanına dayadı.

 

" Gidip sevgilimi doyuralım."

 

Sevgilim..?

 

Duyduğum kulaklarıma çok yabancı gelen bu kelime ile kısa süre durakladıktan sonra başımı yana çevirip yukarıya kaldırdım. Gözleri bendeydi. o an birden kaşları çatıldı.

 

" Umay...

Ne oldu? "

 

" Ne?"

 

" Neden gözlerin doldu?"

 

Gözlerim mi dolmuştu. Duygusal dalgalanma yaşıyordum galiba. Hemen ellerimin tersiyle sildim gözlerimi.

 

" Yok! Yok birşey."

 

" Var! "

 

Derken yönümü kendine çevirdi.

 

" Söyle ne oldu?"

 

Omuz silktim önüme bakarak.

 

"Zalim adamın birinden bugüne kadar hiç görmediğim ve alışık olmadığım kadar sevgi görünce garip oldum.

 

Ne demişler alışamadık götte don durmaz. Benimki de o hesap işte."

 

Kollarını dolayıp kendine çekti. Çenesini başımın üzerine dayadı.

 

" Seni her zaman ve hiç görmediğin hiç duymadığın kadar çok seveceğim."

 

Diyerek saçlarımdan öptü. Doğru olduğunu fazlasıyla hissettirdiği sözleri hoşuma gitsede kalbimde bir sızı bıraktı. Kendimi çok aciz hissettim. Çünkü tanıdığım hiç kimse adı gaddar, zalim ve acımasıza çıkmış bu adam kadar iyi davranmamıştı bana.

 

Kollarımı kaldırıp ceketinin altından beline doladım. Yüzümü göğsüne kapadım. O kadar doluydum ki hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdim. Ama yapmayacaktım. Ağlamayacaktım.

 

Olmadı beh!

Olmadı işte!

Şuan iç çeke çeke ağladığıma inanamıyorum. Aptal Umay aptal... Elini sırtımdan hissettim.

 

" Ağlama deneyeceğim. Ağla rahatla."

 

Derken kapı açıldı. Anında doğrulup geriye çekildim. Hızlıca sildim yüzümdeki ıslaklıkları.

 

" Tamaam, bu kadar yeter!

Ağladık bitti.

Hadi yemeğeee! "

 

Diyerek kollarımı havaya kaldırıp çıktım asansörden. Eminim saf saf bakıyordu arkamdan.

 

" Sen nasıl bir şeysin ya!"

 

" Umay tarzı."

 

Diyerek yürümeye devam ettim. Leylek bacaklarıyla dakkada yanıma gelip yine arkadan sarılırken garajdaki bir kaç kişinin bakışları üzerimizde yoğunlaşınca tedirgin olup yanından uzaklaşmak istesemde sertleşen tavrı ve sarılışıyla izin vermedi. Ardından sert sesiyle konuştu.

 

" Yanımızda yada etrafımızda kim olursa olsun benden uzaklaşmaya çalışma."

 

" Emin misin Meşhur Ağa. "

 

Dedim üzerimizdeki gözlerin sahiplerine bakarken.

 

" Seni bu şehirde tanımayan yoktur. Her yerde yanında benimle görünmek isteyeceğini sanmıyorum."

 

" Yanımda kiminle gezdiğim, hayatında kimin olduğunu kimseyi ilgilendirmez. İlgilenmek isteyen de kendi bilir."

 

Aracın kapısını açtı.

 

" Bin!" Dedi emir verir şekilde.

 

Tavrı bana mıydı hayali insanlara mı anlamadım. Benim üzerimden birilerine kızıyordu sanki.

 

Ön taraftan geçip yanımdaki koltuğa oturdu. Sonra bana döndü. Yüzümü büyük avuçları arasına alıp kendine çevirerek bir buğse bıraktı dudaklarıma.

 

" Bir gün gelecek herkes duyacak adını."

 

Ben saf saf yüzüne bakarken önüne dönüp motoru çalıştı. Gaza basarken önüme döndüm. Bu adam gerçekten ciddiydi. Bu gerçekliği derin bir nefes alıp vererek sindirmeye çalıştım.. Az sonra garajdan çıkarken bana döndü.

 

" Nereye gitmek istersin?"

 

"Ağa'nın eli tutulmaz demişler. "

 

Bana bakarken gülümsedi.

 

" Tamam o zaman. Bildiğim güzel bir yer var. Yemekleri güzel çeşidi bol. Tam senlik. "

 

" Tam benlik. Derken."

 

" Yemeyi seviyorum dedinya. O anlamda."

 

" Obur anlamında yani."

 

" Öyle bir şey demedim."

 

" Ama düşündün."

 

Bir anda gülmeye başladı.

 

" Yok artık. Düşündüğümü düşündüğün şeyler yüzünden mi tavır yapacaksın."

 

Cevap veremedim tabiki.

 

" Acıkınca sinirli oluyorsun. Bunu aklımın bir kenarına yazıyorum. İlerde lazım olacak."

 

İlerde lazım olacak...

 

Söylediği şeyi düşünmeden edemedim. O kadar ileri gider miydi bu durumumuz. Yüzüne çevirdim gözlerimi. Dudakları yukarı kıvrılmış gözlerinin içi bile gülüyordu. Yakışıyordu da hani...

 

Şimdi farkettim de. Bu adama hem asık suratlı olmak hem gülmek yakışıyordu. Çok ilginçti.

 

Düşünme Umay. Sadece yaşa. Ânı yaşa. Belki de şansın döndü. Bırak kendini zamanın akışına. Bakalım gelecek günler ne getiriyor sana.

 

İç sesime hak verdim. Yıllarca geleceğe dair hesap kitap yapıp korkular yaşarken bir yandan planlar yapıyordum. Ama hiç birşey istediğim gibi gitmemiş kaderimin taktığı çelme beni bu adamın arabasının altına atarken onu benim hayatıma beni onun hayatına dahil etmişti.

 

Sal çayıra Mevla kayıra o zaman.

 

Ellerimi havaya kaldırdım. Allah'ım kendimi senin yazdığın kaderin kollarına bırakıyorum. Çok aaamin! Dedim fısır fısır. Zengin olma duam gibi bu da kabul olacaktı belki.

 

" Ne yapıyorsun? "

 

" Dua ediyorum."

 

" Ne duası."

 

" Akıl fikir duası."

 

Anlamaz şekilde bakarken,

 

" Daha gelmedik mi? İyice acıktım ben."

 

Diyerek konuyu değiştirdim.

 

" Birazdan oradayız. "

 

 

Kısa süre sonra deniz manzaralı restorana geldik. Mekanın önünde durup şöyle bir baktım.

 

" Burası yeni mi? Daha önce gördüğümü hatırlamıyorum."

 

" Evet. Yeni.

Hadi girelim."

 

Kapıdan birlikte girerken bizi gören iki görevli koşarak gelip el pençe divan durdular önümüzde.

 

Dediğim doğruydu işte. Bu adamı bu şehirde herkes tanıyordu. Şu yalan dünyada ağa olmak varmış.

 

" Hoş geldiniz Şahin bey. Buyrun lütfen. "

 

Kolunu belime doladı yeniden. Adamlar saniyelik bir bakış atıp,

 

" Sizde hoşgeldiniz hanımefendi."

 

Diyince anladım ki bu hareket yanımdaki kadın benimle saygı göster demekmiş.

 

Garsonlar tarafından gösterilen cam kenarındaki masaya doğru ilerledik. Garsonlardan biri benim sandalyemi diğeri ise onun sandalyesini çekti ve oturduk.

 

Menüleri önümüze koyduklarıda Şahin ağa eline alma gereği bile duymadan tek cümle konuştu.

 

" Masayı donatın."

 

" Emredersiniz."

 

Diyen garsonlar hızlı adımlarla geriye döndüler. Ağa'nın eli tutulmaz dedikya ispat edecekti.

 

Dakikalar sonra garsonların biri gelip biri gitmeye başladı. Biraz sonra da masada yok yoktu. Ana yemeklerden mezelere, içeceklere kadar herşey... Sonunda,

 

Afiyet olsun.

 

Diyerek çekildi herkes. Şahin eline aldığı çatal bıçakla,

 

" Hadi başla."

 

Diyerek yemeye başlarken, bende ellerime aldığım çatal kaşıkla önümdeki yemeklere giriştim. Gerçekten acıkmıştım çünkü. Her birinden aldığım lokmaları arka arkaya ağzıma teperken karşımdaki adamın gözleri üzerimdeydi.

 

" Neden duruyorsun?

Aç değil misin? "

 

Elleri masanın üzerinde geriye yaslanıp beni izlemeye devam etti.

 

" Bir şey farkettim."

 

" Oylomo? Noymoş.? "

 

Bakışlarım eşliğinde yerinden kalkıp yanımdaki sandalyeye geçip oturdu.

 

Gözleri gözlerimde bakarken ben hâlâ yiyordum. Çok pis acıkmışım ha!

 

" Seni yemek yerken izleyince ben doydum. "

 

Ağzımda lokma kalakaldım.

 

" O ne demek şimdi?

Anlamadım. Yemek yiyişimden tiksindiğini mi ima..? "

 

Demiştim ki bir anda dudaklarını hissettim dudaklarımda.

 

Ne ağzımdaki lokmayı ne dudaklarımda ki yağı ne de etrafımızda ki insanları umursamaz şekilde öpünce gözlerim kocaman mal gibi kalakaldım yine.

 

Kendime gelir gelmez elimdekileri bırakıp kollarına yapışarak geriye ittim.

 

" Delirdin mi sen? "

 

Dedim yutkunurken.

 

" Napıyorsun? Her fırsatta öpüp durma. Allah'ım. Bir de milletin önünde yapıyor. Canın akşam magazin haberlerinde çıkmak istiyor heralde."

 

" Umrumda değil.

Aşık olduğum kızı öpüyorum."

 

" Her şeyin de bi yeri zamanı var

Manyak Ağa! Bi sevgilim olsun her fırsatta öpecem diye yemin mi ettin?"

 

Çok hızlı gidiyordu bu Ağa. Yerinden kalkıp önceki yerine geçti.

 

" Dudaklarını sil bari."

 

Dedim öne doğru eğilip fısıldayarak.

Bakmaya devam ederken diliyle dudaklarının üzerinden geçti. Yaptığı bu hareketle tuhaf bir his duyarken kendimi bir anda ofisinde dilini boynumda hissettim. Vucudumdan bir elektrik dalgası geçip gitti. Yemin ederim bunu bilerek yapıyordu.

 

Ben tövbe estağfurullah çekerken o yemeğine devam etti. Şu an hiç bir şey olmamış gibi davranıyor bense etrafımızdaki insanların bizi görüp görmediğini anlamaya çalışıyordum. Lâkin kimsenin umru değildi. Yani sanırım.

 

" Yemekten sonra benim evime gidiyoruz."

 

" O niye o? "

 

" Seni tehdit eden o iki geri zekalıyı görmezden gelemem."

 

" Buna gerek yok.

Kendi evimde kalırım ben."

 

" Hayır kalamazsın. Seni takip ediyor olabilirler. Evinde olmanı güvenli bulmuyorum."

 

" Saçmalama. Koç başıyla kapıyı kırıp giremezler ya."

 

" Saçmalamıyorum.

Miras işi hallolana kadar ve o siktiğimin dölünü bulup o silahı onun bir tarafına monte edene kadar benimle kalacaksın."

 

" Hayır kalmayacağım.

Tekrar ediyorum buna gerek yok."

 

" Gerek var, kalacaksın! "

 

" Kalmayacağım!"

 

" Kalacaksın!"

 

" Kalmayacağım."

 

" Umay benimle inatlaşma. "

 

" O kadar endişe ediyorsan koruma falan ver. Ama sen de kalmamı isteme, bekleme. "

 

Durdu yüzüme baktı bir süre.

 

" Evet olabilir.

Bu fikri beğendim."

 

Diyip yemeye devam etti.

 

" Gördün mü bak.

Mantık ayrı bir şey. Çözüm varken zorlamaya gerek var mı? "

 

" Doğru söylüyorsun."

 

Lan... İçime bir Kurt düştü yeminle. Neden benimle aynı fikirde bu adam diye düşündüm durdum.

 

 

Yemeğimiz bittiğinde ben tıka basa doymuş elimle midemi severken o sigara içiyordu.

 

" Kesene bereket Cömert Ağa'm. "

 

" Afiyet olsun. Ne zaman istersen geliriz."

 

" Kafe üstüme geçsin bende sana kahve ve full masa ikram edeceğim. Her çeşit tatlı olacak. "

 

" Ben tatlı sevmiyorum."

 

" Aa doğruya!

O zaman filtre kahve, yanına da bol acılı çiğ köfte. Bol kıvırcık, limon, nar ekşisi. Olur mu? "

 

Cevap vermek yerine hadi kalkalım. Dedi. Ayağa kalkıp bekledim. Yanıma gelip kolunu yine arkamdan sardı. Kapıya yürürken durdum.

 

" Unutkan Ağa. Birşey unutmadın mı?"

 

Geriye dönüp masaya baktı.

 

" Hayır unutmadım."

 

Gözlerimi devirdim.

 

" Hesap Ağa hesap. Hesabı unuttun."

 

" Hesap mı?

Ne hesabı?

Kendi mekanımda hesap mı ödeyeceğim bir de."

 

Bir kez daha şaşırtmayı başarmıştı beni.

 

" Burası senin mi? "

 

" Evet. İkinci oteli aldıktan sonra kalan parayı buraya kullandım. Yatırım olsun istedim. İlerde Civan'a bırakmayı düşünüyorum. "

 

" Havalı Ağa.

Havanı sevsinler."

 

Kolumdan tutarak kapıya yönlendirdi.

 

"Ne zaman bırakacaksın şunu."

 

" Neyi. "

 

" İsim takmayı. Sayende adımı unutacağım. Ağa kelimesinin önüne adım hariç her kelimeyi kullandın. Neden Şahin demiyorsun? "

 

" Bilmem böyle daha eğlenceli oluyor."

 

" Unutma. Eğlenme sırası bana da gelir."

 

" Yaz deftere Bakkal Ağa."

 

Diyip kapıya doğru hızlandım.

 

***** 

 

Yemekte kafama takılan sorunun cevabı iki saatin ardından aldım.

 

" Benim aklımdaki bu değildi yah!"

 

Dedim evimin salonunda ve karşımda oturan Zalim'e.

 

" Evin fena değilmiş."

 

" Ebenin aaa.. Gözü!

Alay mı ediyorsun sen benimle?

Ben sana koruma derken bir kaç adam bırakırsın kapıya diye düşünmüştüm."

 

" Kahve var mı? "

 

" Kahve mi? Şaka mısın sen ya!

Resmen evime zorla girip zorla kalıyorsun."

 

" Kahve yoksa eve sipariş verelim."

 

" Sen beni nerenle dinliyorsun? "

 

" Dinlemiyorum."

 

" Dinle o zaman!

 

Dedim ayağa kalkarken.

 

" Ben sana koruma derken Tikli Mahir'i falan kastetmiştim.

Ama sen eve bırakacak gibi yayıp içeriye daldın. Salonuma yerleşip üstüne de kahve soruyorsun."

 

" Neden uzatıyorsun Umay...

Kahve yoksa yok de. "

 

" Hâlâ kahve diyor yaa! "

 

" Umay..."

 

Diyen Çiğdem ile ikimizde salon kapısına döndük. Birbirimizle didişirken kızların geldiğini bile duymamıştım.

 

" Bunun ne işi var burada."

 

Anında Zalim'e kaydı gözlerim. Tahmin ettiğim gibi kaşları sonuna kadar çatılmış arkadaşlarıma bakıyordu. Elimi alnıma bastırıp damarlarımı ovdum.

 

Şimdi gel de anlat durumu. Sabah avukatların yanına giderken mesajın sahibi ile manitası beni silahla tehdit etti bu Zalım da koruma olarak kıçıma takıldı de. Diyebilirsen! Bunu dersem kızlarda korkacaktı.

 

" Ee... Kahve içmek için uğradı. Birazdan gidecek."

 

Diyiverdim.

 

" Hayır gitmeyeceğim. Bir kaç gün yatılı geldim buraya."

 

Hepimiz aynı anda geriye yaslanıp bacak bacak üstüne ataraken kollarını göğsünde birleştiren Zalim'e baktık. Adamdaki gamsızlık taktire şayan.

 

" Anlamadım. Yatılı derken."

 

" Yatılı işte. Umay'la aynı odayı kullanırız biz siz rahatsız olmayın."

 

" Nöey!" Demişim.

 

Bana bakan gözlerinde alay vardı.

Kızların bakışlarında merak vardı bu kez.

 

" Siz ona aldırmayın kızlar. Şaka yapıyor. Aslında bir kaç parça eşya alıp onun evine gidiyordum ben. Gelmişken de kahve içmelim dediydik ama kalmamış."

 

" Onun evi de derken?"

 

Diyen Sude'ye baktım. Aynı anda Çiğdem de konuş der bakışlarla bana baktı.

 

Kızım Sude sen bu Çiğdem'e takılma ne olur. Bir birine bakarak kararan üzüm oluyorsun onun yanında. Dedim içimden. Derin bir nefes alıp verdim.

 

" Kızlar aslında size söylemeyim diyordum ama artık zorunlu oldu. Şu miras işi bitene kadar ve mesajı atan kişi bulunana kadar Şahin'in yanında kalayım diyorum.

 

Malûm kim oldukları belli değil. Sizi de tehlikeye atmak istemiyorum."

 

Yalanını sikeyim Umay. Diyen iç sesim senide aldıracam.

 

Göz ucuyla Şahin'e baktım. Dudağının kenarında alaycı bir gülümseme vardı. Yine kazanmıştı ve keyfî yerindeydi Zalım'ın.

 

" Anladım." Dedi. İyi olur aslında. Madem erkek arkadaşın yanında güvende olursun."

 

Ağzım açık bakıyordum. Çiğdem de Sude'ye benzemeye başlamıştı sanırım. Yok yok. Üzüm üzüme baka baka kararır cümlesi çok doğru.

 

" O hâlde hemen eşyalarını al çıkalım."

 

Kızların arasından geçip odama giderken kafam iyiden iyiye karışıktı. Arkadaşlarımı tanımasam. Bu zalim ayarttı diyeceğim ama yapmazdı kızlar.

 

Yine, sal çayıra mevla kayıra.

 

Diyerek bir kaç parça kıyafet hazırlayıp geldim. Sonra da kızlarla vedalaşıp Zalim Ağa ile çıktık evden.

 

Arabaya bindiğimiz de keyfine diyecek yoktu.

 

" Bakıyorum da keyfin yerinde."

 

" Evet. Hemde çok.

 

***************************

 

Eveet canlarım bölüm sonu.

Gelecek bölümde görüşmek üzere.

Sağlıcakla kalın. 🤗🌺🌹

Loading...
0%