@azamet_29_2
|
" Abi!! Sıcak Temmuz ayının gündüzünün ortasında bir yıldırım düştü sanki avluya. Buz gibi bir rüzgar geçti. Avludaki bedenler taş kesildi olduğu yerde duyulan cümle ile. Gözler bir Şahin'de bir Gülşin'de dolaştı saniyeler boyu. Sonunda kendine gelen Şahin kocaman açılan gözleri ile yavaşça yan tarafında daha fazla ağlamaya başlayan bacısına doğru döndü. " Ne? " Dedi. " Ne dedin sen!? " İnanamadı duyduğu şeye. Daha doğrusu inanmak istemedi. Kız kollarını Mahir'den kurtarıp olduğu yere dizlerinin ve ellerinin üzerine bıraktı kendini. Yaşlı gözleri abisinde konuştu. " Abim! Hıçkırarak devam etti kardeşi. " Yok bağışlamam dersen silahın kurşun dolu ikimizide vur bitsin. Sevdiğimden ayırma." Duyduğu şeyler yüzünden başından aşağı kaynar su yemişe dönen Şahin duyduklarını sindiremeden Süleyman ağa girdi araya. Şahin'in gözünde gördüğü o ufacık merhamet kırıntısı olan bakışından destek aldı. " Şahin ağam! Şahin'in gözleri bir bacısına ve karnına, bir yerdeki adama, bir Süleyman ağaya kaydı durdu. Bacısına kıymayacaktı. İstesede kıyamazdı zaten çok severdi kardeşlerini sertliği yüzünden belli etmesede. Ama Behram'ı hiç acımadan vuracaktı kararlıydı. Lakin şimdi sevdim diyen bacısı ve bir bebeği babasız bırakmak mevzu bahis olunca eli tetiğe gitmemiş donup kalmıştı. Hayatında yapmayacağı bir şeyi yaptı. Sustu. Sadece sustu. Aklı o kadar karışıktıki dili lâl oldu. Annesi koştu geldi yanına. Kolundan tuttu oğlu Şahin'i. " Anan sana kurban olsun oğul. Diğer koluna diğer bacısı yapıştı. Narin.. arkasından Civan " Abim. Kabul et ne olur... Düşündü adam. Deliye dönmüş, kaçacak gibi olan aklını zincire vurup düşündü. Dişlerini yumruğunu elindeki silahı parçalayacak güçte sıktı. Öfkeyle havaya kaldırdı silahını. Bütün mermileri gökyüzüne sıktı. Bir tane hariç. Ardından başı önündeki adamda daha büyük bir öfkeyle konuştu. " Tamam lan! Dedi. Elindeki silahı yerde yatan adama çevirdi. Tetiğe bastı. Adam kolunu sıyıran kurşunla acıyla kıvranırken öfkeli gözlerini yerden kaldırıp kapıya döndü. Bir kaç adımda Süleyman ağanın önünde durdu. Yakasından tuttu çekti. Suratına karşı hırlayarak konuştu. " Ben bugün hayatımda hiç bir zaman yapmayacağım birşeyi yaptım ağa! Berdeli kabul ettim. Bu sayede yaşıyorsunuz. Oğlun da sende elimden kurtuldunuz. Ama şunu o kafana iyi sok Süleyman âğa! Hayatınızı bacıma bile değil. Karnında taşıdığı sabiye borçlusunuz." Süleyman Ağa korkuyla salladı başını. Herşeyin farkındaydı. " Ne isteme merasimi ne kına ne de başka birşey. Hiç birşey yok! " Dedi öfkeyle bakarak. " İki gün sonra küçük konakta olacak düğün. Siz kurtuldunuz ama yaptığınızın bedelini kızın bir ömür çekecek. Benim yanımda olduğu her gece! Her gündüz! her saat! Size beddualar edip la*etler okuyacak ağa. Şahin ağa Süleyman ağayı geriye savurup konaktan çıktığında geride büyük bir korku bıraktı yıllarca geçmeyecek gibi duran. Kapı önündeki araca yürürken Mahir koştu ondan önce, geldi kapısını açtı. Şahin büyük jeepin arkasına geçip otururken Mahir direksiyona geçti. " Nereye ağam." " Mekâna çek. ***** Günün akşamında Süleyman ağanın evinde koptu ikinci kıyamet. Behram'ın kardeşi Dinle'nin sesi inletti evin içini. " Olmaz anne! " Anan öle kızım. " Olmaz anne olmaz! Hem benim sevdiğim başka biri var! " " Ne? Kapıdan giren Süleyman ağanın sesi duyuldu. Korkuyla babasına döndü kız. Ne babasının ne annesinin haberi vardı bundan ve şimdi ikiside duymuştu. Korksada geri adım atmadı. " Duydunuz işte benim sevdiğim başka biri var. Ferat! " " Ferat mı? " Ne? " Dedi kız şaşkın. İki günü yeni öğrenmişti. " Ne diyorsun baba! " Dicle! " Gebert baba! " Diye bağırdı kız. " Beni gebert sen! Oğlunun yediği haltları bil, gör, sesin çıkmasın ama beni gebert! Ne de olsa o erkek değilmi? Kıymetli. Soyunun garantisi. Bir anda babasının attığı tokatla kendini yerde buldu kız. Gözünden akan sicim gibi yaşlarla bir annesi Dilan kadına bir babası Süleyman ağaya baktı. Sonrada yerinden kalkıp oturma odasından çıktı. Ağlayarak kendi odasına gitti. Ardından annesi geldi odaya. Kızının gözlerinde yaşlar hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. " Dicle'm güzel kızım. Zengin, yakışıklı, güçlü. Bir elin yağda bir elin bal da mis gibi yaşar gidersin. Erkek dediğini karısı yönlendirir hem. Kendini güzelliğinle cilvenle sevdirirsin, saydırırsın. Bir bakmışsın sana deli gibi aşık olmuş. Bi de erkek çocuğu verirsen kucağına yere göğe sığdırmaz seni. Başının üstünde taşır." " Evet zengin, yakışıklı, güçlü ama acımasız ve manyak. Sağı solu belli olmayan biri. Akıllı biri olsa şimdiye kadar evlenir çoluk çocuk sahibi olurdu. Mardin'de ki hangi kız onunla evlenir. Yok ana yok. Ben o adamla evlenmem. Evlenemem! " Dedi kız. Sadece bilinenleri söyledi. Birde bilinmeyenler vardı. Canına mâlolacak bilinmeyenler. " İstesende istemesende evlenecen kızım. Töre de, adet de, söz de. Gözleri doldu kadının. Annesinin ardından ağlayarak bakan kız öylece kaldı. İstemiyordu. Onun gözü ne buralarda kalmakta ne ağa karısı olmaktaydı. Sevdiği adamla birlikte İstanbul'a gitmek orada yaşamaktaydı. Sevmiyordu bu toprakları da bu adetleride. Telefonunu çıkarıp bir arama yaptı hemen. İkinci çalışta açılan telefonun ucunda Ferat vardı. " Alo Ferat hemen buluşup konuşmalıyız." " Dicle..." Dedi adam kısa bir sessizlik oldu. " Konuşacak bir şey yok Dicle. Şaşırdı kız. Ne zaman ne ara duyulmuştu herşey? Aradan toplasan kaç saat geçmiştiki. Hem nasıl söyleyebiliyordu bu sözleri aralarında hiç bir şey olmamış gibi. " Babam verdi de ben kabul mü ettim? " Diye bağırdı kız. " Hem nasıl söylersin bunu? Aramızda olanlardan sonra nasıl? Ferhat! Hemen bu gece gel kaçır beni. İstanbul'a gidelim. Büyük şehir İstanbul. Kalabalığında kaybolur gideriz." " Olmaz Dicle." Dedi Ferat sıkıntılı. Kız ikinci kere şaşırırken, " Şahin ağa bizi yerin dibine girsek bulur. Bulduğu yerde gebertir sonra da ikimizi bir mezara sokar. Olmaz... " Ne? Diye tısladı kız sesinin duyulmasını engelleyerek. " Karnımdakiyle nasıl başımın çaresine bakayım! Beni bu halde bırakamazsın. Hemen bu gece gelecek ve beni alacaksın Ferat. Kaçıp gideceğiz buradan. Yoksa herkese aramızda olanları anlatırım." Bir kahkaha koptu karşı taraftan. "Kızım kafayı mı yedin? Anlamıyor musun? Kurşunu ilk yiyen sen olursun. Dahası kim inanır aramızda birşey olduğuna. " Sesi sertleşti Ferat'ın. " Hem ne belli o bebeğin benden olduğu." Dondu kaldı Dicle. İnanamadı duyduğu şeye. " Ne? " İlkin benim diye benmiyim babası. Yol açık nasılsa benden sonra kiminle ne halt ettin nerden bileyim? " Dicle'nin başından aşağı bir kova kaynar su boşaldı sanki. Zaten yaş dolu olan gözlerine daha fazlası hücum etti. Sağanak sağanak aktı. İnanamadı duyduğu ağır, kaldırılması güç olan sözlere. Seni seviyorum, senin için ölüme bile giderim diyen, beraber buralardan gideceğiz diye vaatlerde bulunan adamın sesinden duyduğu şeylere inanamadı. Elindeki telefon kaydı yere düştü. Yerdeki telefonda gelen ses devam etti. " Bundan sonra ne sen beni tanıyorsun ne ben seni. Aramızda hiç bir şey kalmadı." Felç geçirmiş gibi kalmıştı kız. Karşı taraftaki Şahin ağa olunca ne adamlığı kalmıştı Ferat'ın ne erkekliği. Abisi kadar bile olamamış, bebeğinin annesine sahip çıkmamıştı. Belkide zaten çıkmayacaktı. Belkide herşey yalandı. İstediğini alana kadar kandırmıştı Dicle'yi. Dicle de aptal gibi inanmıştı ona. Kız yaptığı aptallığı anlamış bin pişman aklı başına gelmişti. Kandırıldığını anlamıştı. Da! Artık çok geçti. İki gün sora önünde duracağı cehennemin kapısına yürüdüğünün farkında iki gün içinde Şahin ağanın karısı olacaktı. Şahin ağayı kabul etse, her şeyine katlanmayı göze alsa bile evlendiği gece ne yapacaktı. Şahin ağa gerçeği anladığında sadece Dicle'yi değil, babasını, abisini sülalesinde kaç erkek varsa hepsini öldürüldü. Yok yok. Ama ne? Ne bulacam ben? Nasıl kurtulacağım. Eli ayağı bir birine dolaştı. Bütün bedenini korku sardı. Allah belanı versin Ferat. Allah bin türlü belanı versin! Diye bağırdı kız. O sırada kapı tıklama sesiyle biri girdi. " Kime beddua okuyorsun Dicle." Gelen kız hala kızı Şeyda'ydı. " Şansıma." dedi kız ağlayarak yalan söylerken. " Senin ne işin var burda. Hemen duyup dalga geçmeye mi geldin? " " Yoo. Herkes burada Dicle. Kim duyduysa tebriğe gelmiş. Aşağısı akraba kaynıyor. Şahin ağaya dünür oluyor ananlarya. Benide yengem yolladı. Git bi görün konuş. Aklını başına alsın dedi." Dedi Şeyda Dicle'nin yanına oturarak. " Aklını başına mı alsın. Aklım başımda zaten." " Dicle. Başına talih kuşu kondu kız. Yat kalk ağabeyine dua et bence. Ağa karısı olacaksın. Hemde Şahin ağanın karısı. Daha ne istiyorsun aptal? Bir de kurban kes. " " Kurban mı? Şeyda! Farkında değil misiniz? Kurban olarak beni kesiyorlar sen bana kurban kes diyorsun! " " Dicle asıl sen farkında değilsin. Adam ağa! Öyle koca göbekli şalvarlı ağa falan da değil ha. Yakışıklı, güçlü karizmatik, zengin. Adamın otelleri, arazileri, evleri, Antep'deki fıstık bahçeleri, tesisleri dillerde. Mardin'in en zenginlerinden birincisi. Dahası adamdaki vücut Mardin'de ki hangi erkekte var. Kızların hayalindeki adam. O adamın kollarının arasında bir gece geçirmek için nelerini feda edecek kızlar var. " Anlatırken Şeyda'nın gözleri boşluğa daldı gitti. Sinirle baktı Dicle kızın bu üstü kapalı kendini anlattığı hâline. " O kadar beğeniyorsan git sen evlen o canavarla." " Aahh... Ah! " Şeyda... Dicle o an aklına gelen şeyle yanındaki kızın ellerine sarıldı aniden. " Şeyda ne olur bana yardım et. Kızın gözleri yaşadığı şaşkınlıkla kocaman açıldı. " Ne? " " Ben o adamla evlenemem de evlenmem de. Yardım et bana. Buralarda duramam artık. Kaçmama yardım et. " " Dicle sen kafayı mı yedin? Ne dediğinin farkında mısın? " " Farkındayım Şeyda. Hem benden sonraki bekar tek kız sensin. Eh anlatmana bakılırsa o adama da tutkunsun." " Ne? Saçmalama! " Hadi hadi. Birden sesi yumuşadı kızın. " Beni bulamayınca benden umudu keserler. Benim yerime sen kabul edersin evlenmeyi. Amaç düşmanlık çıkmasın diye kan bağı kurmak değil mi zaten. Benim yerime sen... Diyerek daha da gaza getirdi kızı. Bu düşünceye mantıklı mı değil mi diye bile düşünmeden sarıldı kız. " Dicle. " Yakalanırsam senden kimseye bahsetmem yemin ederim. Ne olur Şeyda! Başka kimseden yardım isteyemem! Hem senin için hemde benim için. " Şeyda oturduğu yerden kalktı. Odanın içinde bir kaç tur attı. Düşünüyordu. " Düğün iki gün sonra küçük konaklarında olacakmış. Konağın arka tarafından aşağıya inildiğinde çevre yoluna bağlanan ara bir yol var. Oraya inebilir misin? " " Bir yolunu bulur inerim." " Tamam." İlerde sorun çıkmasın diye ankesörlü telefondan birine aratır bir taksi yollarım oraya. Sende binip otogara gidersin. Otobüs biletini hemen ayırt. Da! Düğün anında nasıl ayrılacaksın adamın yanından ve evden? " " Şimdi de sen beni dinle. " Dedi Dicle kızı çekip yanına oturttu. Aklındaki şeyi ince ince anlatmaya başladı. ***** İki gün içinde gerekli bütün hazırlıklar yapılmış, küçük konağın bahçesinde düğün için herşey hazırdı. Büyük bahçe boydan boya ışıklarla ve süslemelerle bezenmiş ailelerin en yakınları davet edilmiş fazlasına izin verilmemişti. Bir gün önce Dicle'nin hâli hazırdaki çeyizindeki birkaç eksiklikte giderilmiş, alınan yeni kıyafetleri ile birlikte valizleri ve çeyizi büyük konağa gönderilmişti. Bu gece küçük konakta kalacaktı yeni çift. Yarında büyük konağa geçeceklerdi. Yani hesaplar böyleydi. Oysa bu gece başladığı gibi bitmeyecekti. Akşam olduğunda bahçeye masalar kuruldu. Yiyecekler, içecekler, davul zurna herşey çok güzel, herkesin yüzü gülüyordu. Şahin ağa hariç. Yeni gelin ve damat kendi masalarında, Şahin ağanın kaşları çatık halinden hiç memnun değildi. Kendini hiç hesapta yokken kardeşi yüzünden berdel ile evleniyor bulmaktan hoşnut değil elbette. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. Bir an önce bitsin bu işkence diye zor sabrediyordu. Lakin nikah memurunu almaya giden adamı hâlâ gelememişti. Çaresiz beklemek zorundaydı Şahin ağa. Nikah memurunu beklerken oyunlar oynandı ardından halaylar çekilmeye başladı. Bu sırada Şeyda ve annesi geldiler. Masanın önünde durup yeni çifti tebrik etti anne Elvan kadın. Şeyda da yalandan bir hayırlı olsun. Diyerek kızın yanındaki sandalyeye oturdu. Gözü Şahin ağada bakışlarında hayranlık vardı. Bu gece için istediği tek şey herşeyin yolunda gitmesiydi. Nihayet bahçenin girişinde Şahin'in adamı Çetin ve Memur göründüğünde Şahin biraz olsun rahatlamış hissederken Dicle'nin stresi daha da arttı. Elleri değil artık bedenide titriyordu. Bu hâli Şahin'in dikkatini çekti. Az da olsa içinde bir üzüntü hissetti. Bu istenmeyen mecburi evliliğin sebebi başta abisi sonra babası. Hiç bir zaman sevmeyeceğim onu. Diye düşünürken yumruklarını sıktı adam. Öyleki eklem yerleri kıtladı. Ama bana ve kurallarıma uyduğu sürece adıma leke sürmediği sürece bu mecburi evlilikte üzerime düşen neyse yapmaya çalışacağım. Sevmesem de saygı duyacak kıymet göstereceğim. Çünkü oda benim gibi kaderine kurban gitti. Dedi içinden. Gözü karşıda oturan kardeşi ve kocasına kaydı. Sonuçta abisinin yüzündendi bu yaşananlar. Ama kardeşi de en az onun kadar suçluydu. Bu yüzden sadece Dicle'ye yüklenmek yakışmazdı ağalığına da adamlığınada. Derin bir nefes alıp verdi rahatlamaya çalışarak. Nikah masasına geçmek üzere yerinden kalkarken kızın kolunu tuttu. Kalktılar... " İyi misin!" |
0% |