@azamet_29_2
|
Duran aracın arka kapısından inen kişi Şahin ağa denen o adamın ta kendisiydi. Böyle şansı sikeyim ben! Dedim nefesim götüme kaçarken. Geri geri gitmeye başladım. Beni bir görürse söylediği herşeyi yapacak fırsatı bulmuş olacaktı. Hemde haksız yere. Bunu istemiyordum tabiki. Umay diğer tarafta kızım. Bu taraf olmazsa diğer taraf. Dedim kendi kendime. Tam arkamı dönmüş diğer yöne koşacakken gördüğüm diğer kişi ile bu kez söyleyecek söz bile bulamadım. Şuan karşımdaki insanların arasında elinde telefon konuşarak buraya doğru yürüyen kişi.. İshak!? Gerçekten İshak'ı görmüş olamazdım değil mi? Bu adi şerefsiz orospu çocuğu beni burada ülkenin taa diğer ucunda bulmuş olamazdı değil mi? Ama galiba olmuştu. Allah'ım beni hiç mi sevmiyorsun yarabbim? Bir yanım ateş diğer yanım lav. Bir İshak'a bir Şahin'e gidip gelen bakışlarım Şahin ile göz göze gelmemle donuk şekilde durdu. Tuttuğum nefesimi bırakıp alamıyor galiba nefes nasıl alınır unutmuştu ciğerlerim. Ben geriledikçe o üzerime geldi. Sonunda giriş kapısının yanındaki duvara dayanan sırtımla kollarımdan tutarak hırladı. " Nereye kaçak!? " Bedeniniyle duvar arasına sıkışmış gözlerine bakıyor ciğerlerimin nefes almayı unutması gibi dilimde konuşmayı unutmuştu. " Demek yeni bir numara ile kaçmaya çalışıyordun." Bir anda eli çenemi buldu. Sıkarak konuştu. " Ama yemezler." O öfkeden delirmiş konuşmaya, bir şeyler söylemeye devam etsede onu duymuyor, şuan hemen arkasından geçerken gördüğüm İshak'a odaklanmış gözlerimle önümde Şahin, onun arkasında o orospu çocuğu sırtımdan aşağı ecel terleri döküyordum. İshak'ın beni görmemesinin tek sebebi şuan aramızda bana bağırıp çağıran ama ne dediğini kesinlikle anlamadığım Şahindi sadece. Nasıl olmuştu. Nasıl bilmişlerdi Mardin'de olduğumu. Kapıdan Behram ve diğer adamların çıktığını görsemde tepki veremedim. Behram telaşlı şekilde Şahin'e birşeyler söylesede benim aklım hâlâ bunun nasıl olduğunda dolaşıp duruyordu. Hadi Mardin'i bildiler, hastaneyi nasıl tutturdular. Nasıl? Nasıl? O an aklıma Suzan geldi. Sadece o. Suzan... Ona söylemiştim... İhanete uğramış gibi hissediyordum kendimi. En samimi arkadaşımdan sırtımın ortasına bir hançer yemiştim. Zehirli bir hançer. Şahin bedenimi öne çekip tekrar duvara çarptığında geldim kendime. " Nefes al! " " Nefes al! Ne nefes alabildim ne de nefes almak istemiyorum artık zoruma gidiyor diyebildim. Kararan gözlerimle olduğum yere bıraktım kendimi. ***** Gözlerimi zorda olsa yeniden açtığımda aynı odada buldum kendimi. Yine başa dönmüştüm işte. Hayatım sürekli başa sarmakla geçiyordu. Gözlerimi etrafımda bir tur gezdirdikten sonra tavana diktim. Aşağıda olanlar gözümün önüne yeniden ve yeniden gelirken hâlâ inanamıyordum. Askıda olan sağ kolum yüzünden sol kolumdan destek alarak yerimden kalktım. Bacaklarımı aşağı sarkıtıp derin bir nefes aldım. Ne yapacaktım şimdi. Hıdır'ın elinden kaçmış, kaçarken ortalığı birbirine katmıştım. Beni bulamaması için önce Ankara'ya sonra Türkiye'nin diğer ucuna gelmiştim. Ama aradan geçen dört günde adamı beni eliyle koymuş gibi bulmuştu. Eminim Hıdır da buralardaydı. Koduğumun şansı. Ulan 23 yıl da bir kere mi gülmezsin insanın yüzüne. Başıma giren ağrı yüzünden elimi alnıma bastırırken, Düşün! Dedim. Dışarda Hıdır ve adamları, içerde Şahin ağa. Kol çıkık kafa yarık iki kötünün arasında kaldın. Bunları da hesaba kat iyi düşün. Gözlerim kapatırken aklıma ilk gelen Suzan oldu. Bu adamların beni burada bulmasının sebebi kesin Suzandı. Beni ne karşılığı satmıştı acaba. Borcuna karşılık mı, yoksa özgürlüğüne karşılık mı? Yoksa ikisine birden mi? Gerçi bir önemi yoktu artık. Önemli olan arkadaşım sandığım kişi tarafindan satılmış olduğum ve peşimdeki adamların bu şehirde olmalarıydı. Buradalardı ve beni arıyorlardı. Demek ki polisten kurtulan Hıdır dediği gibi beni öldürmek istiyordu. Bu kez beni yakalarsa kör testere ile kesecekti kesin. Peşimdeki adamlardan nasıl kurtulsam diye mi? Yoksa bu dizi film tadındaki saçma ağa ve ailesinin eline nasıl düştüm ve nasıl kurtulsam diye mi düşünsem acaba diye düşünürken, o düşünceler arasında dibe sürüklenirken buldum kendimi. Tekerleme gibi düşünce. O dipte tam nefesim kesilecekken bir anda bir flaş daha patladı kafamın içinde. Otogara dönen zihnim bana çarpan kişiye götürdü beni. Acabaa... O çarpma anını tekrar tekrar düşünürken bir ayrıntıyı fark ettim. El çantalarımız... Çantaya baktım önce. Benim el çantamdı. Yada bire bir aynısı. Hemen içini açtım. Gördüklerime inanamadım. Öylece kaldım. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Bu çantanın içindekiler bana ait değildi. Cüzdan, parfüm, kulaklık, ped, bozuk paralar... İçindeki cüzdana uzanıp aldıktan sonra çantayı dolaba bıraktım. Cüzdanı açıp içine baktım. Yüklü miktarda para, kredi kartı ve kimlik... Bu kez kimliğe uzanıp yerinden çıkardım. Cüzdanı çantaya bırakıp ters olan kimliği kendime çevirdim. Hassiktiiiir! Dicle Bozoğlu. Bu insanların neden ha bire Dicle Dicle diyip durdukları belli olmuştu. Elimdeki kimliği çantaya bırakıp, yatağa dönüp oturdum. Karışık aklım dahada karışmıştı. Sakin ol Umay. Önce bi sakin ol ve düşünmeye devam et. O çarpışmada kızın yüzünü görmesemde kimlik ortadaydı. Ben onun kimliği ile burada o benim kimliğim ile kim bilir neredeydi şimdi. Lan nedir benim bu kimlikten çektiğim amına koyayım. Yıllarca başkasının elinde kalıp ağzıma sıçtı. Zar zor almayı ve kaçmayı başardım, topu topu bir gün elimde kaldı. Şimdi yine bir başkasında. Nasıl bir musibettir anlamadım ki. Peki ya Hıdır ve İshak. Onlar benim hastanede olduğumu nasıl bildiler. Tabi ya! Otogarda tanıdıkları olmalı. Önce kameralar, sonra kaza, sonra hastanelerde beni aramaya başladılar. Ahirete kadar kovalayacak anasını satayım. Peki ne yapmalıyım. Bu işin içinden nasıl çıkmalıyım. Hıdırdan ve bu adamla evlenmekten nasıl kurtulmalıyım. Başıma yeniden ağrı girmişti. Tabiki kaçacaksın. Diyen iç sesimle hem fikir olsamda Hıdır belası yüzünden zor olurdu. Bilmediğim bir şehirde nasıl güvende kalabilirdim ki. Helede bu hâlde. Kesin hava alanı ve otogar dahil ulaşım olacak yerlere adam koymuştur. Başımdaki ağrı katlanarak artarken kapının dışında sesler duydum. " Hepsi senin suçun Şahin ağa." Bu o kadının sesiydi. Dicle'nin annesinin. " Süleyman ağa karının sesini kıs karışmam. " " Dilan kes sesini." " Neden? Zavallı kızımın haline bak ağa. Aklı gitmiş. Ne bizi hatırlar ne adını. Yavrumun aklını aldı bu zalim." Ağzına sağlık kadın. " Sussana kadın. " Tamam baba." " Süleyman ağa karının dili senin önüne geçmiş. Dikkat et de kopmasın." " Kusura bakma ağam. Anadır üzülür kızının hâline." " Bana bak ağa kızın yine bir oyun içindeyse hepinizin ölümü kızının yüzünden olur haberin olsun." " Ne diyim ağam. Şahin'in sert sesini duydum. " Doktor konuş ne dönüyor burada? " " İçerde konuşalım." Dediğinde kafamın içinde bir lamba yandı resmen. Geçicide olsa bir çözüm bulmuştum. Kapı açıldı önden doktor arkadan o girdi içeriye. " Süleyman ağa doğru söylüyor korkarım. Dicle hanım başına aldığı darbe yüzünden geçici bir hafıza kaybı yaşıyor olabilir. Konuşmalar sırasında buradaydım. Numara gibi değildi ağa." Anında bana döndü bakışları. Şimdi düşünüyorumda bu yüzü sayesinde milleti korkutuyordu sanırım. " Dicle hanım. " Yine Dicle demişti. Bir gün başka isimle çağrıldığımı rüyamda görsem hayra yormazdım. Hoş hayırda değildi ya. İşte plan. Bu ikisi benim Dicle olduğuma inanıyor zaten. Bir de bu geçici hafıza kaybı konusuna inanırlarsa sırtlanların pençesinden bu Karaaslan'ın inine saklanabilirim bir süre. Sonra da nikâh zamanına kadar Dicle'nin kimliği ile kaçar, bu sefer bulunmayacak bir yere gider, kimliğimin çalındığını söyler, yeni bir kimlik ile hayatıma devam ederdim. Hatta mahkemeye başvurup isim bile değiştirebilirdim. Bak bu sonuncu fikri daha bir beğendim. Aferin bana. Gerçekten kendimle gurur duydum bu kez. Ama yinede bu planın elimde patlama olasılığı vardı. Dicle benim sayemde kaçmıştı. Onun yerine ben yakalanmıştım. Ama ben nasıl kaçacaktım? Bu zebellah gibi bakan adamın yanından kaçmak Hıdır'ın yanından kaçmaktan zor olacağa benziyordu. Lakin başka bir seçeneğimde yoktu. Nasılını da sonra düşünürüm yeminle başım ağrıdı. Hadi Umay göster kendini. Sen ne badireler atlattın yirmi üç yılda. Yirmi üç yıl diyince aklıma gelmişti bak. Dicle benden bir yaş küçükmüş. Bir yıl sonra doğmuş. Yinede ikiz kadar benzememiz nasıl bir kaderdi anlamadım. İnsanlar çift yaratılırmış derlerdi de inanmazdım. " Dicle!" Gür sesle yerimde sıçradım. Duyduğum ve bundan sonra da sık sık duyacağım isim ve gözümün önündeki sallanan kürek gibi elle kendime gelip başımı yukarıya kaldırdım. " Doktor seninle konuşuyor numarayı bırakta cevap ver! " Hadi bakalım Umay. Ne kadar yeteneklisin görelim. Hıdır'a kestiğin rolleri hatırla. Önce karalarında gezdim boş bakışlarla. " Numara? " Dedim saf saf. Omuzlarımdan tutup bir adım yaklaşırken beni kendine çekti. Yüzünü yüzüme yaklaştırarak hırladı. " Dicle herkese yedirirsin ama ben yemem bu numarayı." Doktor olan kolundan tuttu. " Şahin ağa. Ne yapıyorsun sakin ol. Daha tam iyileşmedi." " Bırak doktor! " Şahin ağa sakin ol. Sinirle baktı adama. Ama devam etmedi. Eh ağalıkta bir yere kadar. Bu ülkede kanun var nizam var dimi ama. Aklımdan geçen şeyle bir kez daha şaşırdım kendime. Resmen kanun, nizam savunan bir hırsız olmuştum ya lan! Ağlamak istiyordum. Hırsla geriye bıraktı beni. Ardından geriye yürüdü. Doktor, " Dicle hanım. Sizinle küçük bir konuşma yapacağız. Sonra evinize gidebileceksiniz. Tamam mı? " Sessizce başımı salladım. " Neden adım Dicle değil diyorsunuz?" " Çünkü değil. " Peki ne? " " Bilmiyorum? Eksi bir Umay. " Aileni tanımamışsın. Doğru mu? " " Doğru. Evet yalan değildi. Hiç birini tanımıyordum gerçekten. " Öncelikle o insanlar sizin gerçekten aileniz bunu bilin. Onlar sadece sizin iyiliğinizi düşünüyor." Tabi ya. Ne demezsin o yüzden tehdit ediyordu o pos bıyık. " Beni! " Dedi Şahin araya girerek. Yüzüne gözlerine baktım yine boş boş. " Kaza.. Ellerini saçlarına geçirip odanın içinde dönüp durmaya başladı. Sonra birden durdu iki adımda yanıma gelip ellerini iki yanıma yatağa dayayıp üzerime doğru egilirken ben sol elime dayanarak geriledim. " Na - napıyorsun? " " Bana bak! " Dedi. " Gözlerime bak! " Dediğini yaptım nedenini bilmeden. Gözlerini kaçırma oyunu mu oynuyoruz ayol. Bir süre hareketsiz şekilde kalırken burnuma doğru dalga dalga gelerek zihnimi dalgalandıran parfüm ve sigara kokusuna rağmen direndim. Ne o çekti gözlerini ne ben. Yalnız bu arada adamın gözlerinin koyu kahvelerinin içinde açık kahve dalgalar varmış onu farkettim. Yerinde doğruldu. Gözleri hâlâ gözlerimde bakarak dişlerini sıktı. Ee ne olmuştu şimdi. Kim kazandı? Ben hiç bir şey anlamazken, " Peki neden kaçtın? " Dedi dik dik bakarak. " O adamın yüzünden." " Kimin! " " Pos bıyıklının." " Süleyman ağa mı? " " Hı hı." Derken yalandan önüme indirdim gözlerimi. İki de göz yaşı damlası saldım yine yalandan. Aferin kızım Umay. Oscarlık performans. Kıçını kurtardığında bu yeteneği değerlendirmelisin mutlaka. Diyerek dikkatimi dağıtan iç sesime bir tekme savurdum. Sonrada aynı mod da devam ettim. " Bana inanmadı ve beni öldüreceğini söyledi. Bende korktum. " Bakmaya devam ederken başka birşey sormadı Şahin. " Doktor..." Dedi. Hâlâ bana bakıyordu. " Ne olacak şimdi! " Kısa süreli bir kayıp bence. Zamanla herşeyi hatırlayacağını düşünüyorum. Onun dışında her hangi bir sağlık problemi yok. Kolu iki gün daha askıda kalsın, sonra kullanabilir. Başındaki dikişler için günlük pansuman gerekli. MR temiz. Olmaz ama, mide bulantısı, kusma, baş dönmesi veya bayılma olursa hemen gelin. Hepsi bu kadar. " " Yani gidebilir miyiz? " " Evet. " Şahin kapıyı açıp dışarıya seslendi. " Mahir. ***** Aradan yarım saat belki biraz daha fazla zaman geçmiş, hemşirelerin de yardımı ile üzerimi değişip çantamı da alıp Şahin ağa ile birlikte hastaneden çıkmıştık. Bizi bekleyen o altında kaldığım siyah büyük Jeepin yanına gelip Mahir'in açtığı kapıdan arka kakoltuğa geçip oturdum. Şahin de yanıma oturdu ve hareket ettik. Bir saate yakın zaman yol gittik. Tarihe damga vuran şehrin içinden dolaşarak dar sokaklar arasından geçip büyük bir konağın önünde durduk. " Nereye geldik. " Cevap vermeden indi. " Ego yığını! " diyerek Mahir'in açtığı kapıdan da ben indim. " Yürü! " dedi sert sesiyle. Sert tavrına sinir olsamda sessiz kaldım. Bir oyunun içine girmiştim ve el mecbur uyacaktım bu adama. Arkasından yürüdüm. Yüksek duvarlı konağın kanatlı kapısı açıldı ve içeriye girdik. Batmaya başlayan güneş ile turuncuya boyanarak film sahnelerinden fırlamış gibi görünen büyük taş konağın pencerelerinde, terasında, kapısında, bacasında ve avlusundaki küçük havuzunda dolaştı gözlerim. İçimden koca bir siktir çektim. Bu zenginlik nereden geliyordu anasını satayım. Biz boşuna yer işgal ediyoruz bu dünyada. Büyük avluda turist Ömer gibi etrafa baka baka yürürken duyduğum kadın sesiyle önüme döndüm. " Hoşgeldiniz." Karşımda evin hanımı olduğu her halinden belli olan yaşlı kadın, yanında genç bir kız ve genç bir çocuk vardı. Onlar bize biz onlara bakıyorduk. " Narin! " " Buyur abi." Aa başka kardeşleri de varmış bu zalimin. " Dicle'yi misafir odasına çıkar. " Şaşırdı kız. " Burada mı kalacak abi." Öyleya. Hâlâ nikahında olmayan kızın ne işi var konakta. Ama Şahin öyle bir bakış attı ki kız susuverdi. " Hemen abi. Kız bana baksada ben kıpırdamadan kalınca, yanındaki aslan yine kükredi. " Dicle! " Ah. Dicle bendim doğruya. İçimdeki ben daha çok sıçrarsın yerinde diyordu. Tereddüt ederek kızın arkasından yürürken tekrar kükredi. " Mahir! " " Emret ağam." " Kapılara adam dikin. " Ne!? " Dedim arkama dönerek. " Eğer çıkmak için teşebbüs veya ısrar ederse! " Bunu derken gözlerime baktı. Yüzünde pis bir gülümseme ile devam etti. " Bacaklarından vurun! " Duyduğum şeyle gözlerim kocaman açılırken annesi, " Ne? Ne dersin oğul?! Dedi araya girerek. " Sakın Mahir. Öyle birşey yapmayın." " Sen karışma anne! Annesi yada babası gelirse onlarıda aynı şekilde vuracaklar." Şaşkınlık bir doz daha arttı izleyen gözlerde. Ben bu Hıdır buralardayken zaten bir süre çıkmazdım da! Bacaklarından vurun nedir ya. Bu adam gerçektende acımasız zalimin tekiymiş. Dahası bir süre sonra kaçma planlarım vardı benim. Nasıl kaçacaktım ben? " Tamam ağam. Daha duyduğum şeyleri sindiremeden yanıma gelip durdu. Öfkeli kara gözlerini gözlerime dikti yeniden. Ardından bir anda kollarımdan tutup sıkarak kendine çekip kulağıma doğru eğilirken benim canım büyük elleri yüzünden acıyordu. Yılanın tıslama sesini hatırlatan bir tonda fısıltıyla konuştu. " Sana hâlâ inanmıyorum. |
0% |