Yeni Üyelik
8.
Bölüm

🖤K.7 Aslan mı yılan mı ?🖤

@azamet_29_2

" Sana hâlâ inanmıyorum.
Ne sana! Ne söylediklerine! Ayağını denk al.
Yada alma.
Sen bilirsin."

Beni geriye iterek bıraktı. Taş merdivenlere yöneldi.

" Akşama kadar dinleyeceğim beni rahatsız etmeyin. "

Hay ben bu kafamı sikeyim.
Ulan çakaldan saklanmak için aslanın yanına sineyim derken yılanın inine girmişim. Gelde Dicle'ye hak verme.

Narin,

" Dicle gel odana çıkarayım seni."

Demişti ki. Merdivenlerin başında duran Şahin yeniden konuştu. Adam emir vermekten zevk alıyor resmen.

" Olanlar hakkında tek kelime konuşulmayacak. O konu kapandı."

" Tamam oğul." Dedi annesi.

Kardeşi Narin ile birlikte merdivenleri çıkıp konağa girdik. Üst kattaki odalardan birine götürdü beni.

" Bu odada kalacaksın.
Birazdan valizini de getirirler. "

" Tamam."

Dedim sadece. Kapıya döndü iki adım attı ve durdu. Bir anda geri geldi sonra.

" Şey... Dicle.
Gerçekten hiç birşey hatırlamıyormusun? "

Tabi ki, hiç bir şey bilmiyorum ki hatırlayayım. Ben Dicle bile değilim Bu Dicle Allah bilir nerde yelliyor kıçını.

Diyemedim. Onun yerine başımı iki yana sallayıp hayır dedim.

" Anladım. Çok geçmiş olsun."

Dedi ve çıktı. Arkasından bakarken bir oh! Çektim. Nihayet yalnız kalmıştım. Ama az önce aşağıdaki konuşmaları yazmıştım aklımın bir köşesine.

Şimdilik beklemek zorundayım Şahin ağa. Ama o sözlerin hesabını bende sana keserim nasılsa.

Koltuğa oturup kendimi geriye bıraktım. Bir iki dakika geçti geçmedi kapı tıkladı. Ardından bir kız girdi içeriye elinde büyük bir valiz ve ilaç poşeti ile.

" Hoşgeldin gelin hanım."

Dedi valizi yere bırakıp.

" Gelin hanım mı? "

Anında yerimde doğrulup,

" Gelin hanım değilim. Dicle diyin."

Elalemin adını sahiplenen ben.
Olmayan ve olmayacak bir nikah durumu varken tabiki gelin hanım değildim.

" Adın ne senin? "

" Selcan."

" Selcan duş alma şansım var mı? Koktum."

" İç oda yatak odası. Banyo da,
ihtiyaç duyacağınız herşey de var.
Kolunuzla zor olacaksa yardım edeyim."

" Gerek yok. Sen çık."

" Peki.
Akşam yemeği bir saate hazır olacak."

Diyip çıktıktan sonra yerimden kalkıp bana ait olmayan valizle birlikte iç odaya girdim. Sade ve şık bir odaydı. Beyaz ve gri tonlarda örtülü bir yatak iki komodin küçük bir gardırop gri perde. Hemen yanında da banyo.

Bir oturma bölümünü bir yatak odası olan bölümü inceledim. Yüksek tavanlı odaları bana eski kaleleri hatırlatmıştı. Valizi tek elimle yere yatırıp açtım. Gördüğüm kıyafetler ve çamaşırlarla gözlerim büyüdü. Gelin valizi olduğu gün gibi aşikardı. Dantelli çamaşırlara alık alık bakmayı bırakıp arasından en kapalı olanını alarak yatağa bıraktım. Kıyafetler arasından eşofman takımı gibi birşeyler aradım ama yoktu. Onun yerine mavi dar bir pantolon ve koyu pembe salaş bir penye bulup onlarıda yatağın üzerine bıraktıktan sonra kolumdaki askıyı çıkarıp banyoya girdim. İlk olarak aynaya baktım tabi.

Allah'ım şu halime bak. Nenelere dönmüşüm. Yüzüm dört günde kırk yaş almış sanki. Betim ayrı benzim ayrı telden çalıyor. Gördüğüm bandajı yavaşça kaldırıp aldım. Kafamdaki yarıkta cabası. Dedim sinirle.

O ha! Beş dikiş nedir ya. Resmen ikiye bölünmüşüm.

Sana ehliyet verenin taa ebesinin gözüne gözlük! Hay ben böyle işi sikeyim.

Arkamı dönüp kabinin içindeki musluğu açarken bir yandan kendi kendime söyleniyordum.

Sıcak bir şehir ve sıcak insanlar ha!
Al sana sıcak insanlar. Bok vardı Mardin'de de geldim. İzmir'e yada Antalya'ya gitseydim keşke. Yada Mersin de olurdu. Aah çileli başım.

Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup sıcak suyun altına girdim. Bir süre suyun altında bekleyerek rahatlamaya çalıştım. Ardından kolumu zorda olsa hareket ettirerek güzel bir duş aldım. Resmen kokmuştum dört günde.

Çıkıp kurulandıktan sonra az önce valizden aldığım çamaşır ve kıyafetleri giyindim. Temizlik gibi varmı ya. Resmen yenilenmiş beynime kan gitmeye başlamıştı.

Komodinin üzerindeki saate baktım. Baya kalmışım duşta diyerek yatağın üzerindeki ilaç poşetini aldım. Tekrar banyoya girdim. Poşetin içindeki pamuk ve baticonu alıp zorda olsa pansumanımı yapıp küçük bir bandaj taktım dikişlerin üzerine.
İç odaya geçtim yeniden.
Yatak üzerindeki askıyı alıp koluma geçirdim. Ama arka kısımdaki yeri ne kadar uğraşsamda takamayınca pes edip yatağın üzerine geri attım.

Olmasada olur herhalde ya.

Bu sırada yine kapı tıklayınca oturma kısmına geçtim.

" Girin."

Gelen Narindi.

" Akşam yemeği hazır. Abim çağır gelsin dedi."

" Yemek mi? Ben aç değilim.
Siz yiyin."

Bir şey söylemek istedi ama diyemedi. Sustu. Sonra daha nazik şekilde konuştu.

" Kaç gündür hastanedesin.
Bir şeyler yemezsen kötüleşirsin."

" Aç değilim.
Siz yiyin." dedim tekrar ederek.

İyi niyetli birine benziyordu. Israrı bu yüzdendi eminim. Ama iştah falan kalmamıştı bende.

Kız memnun olmayarak çıkıp kapıyıda çekti. Bende biraz uzanıp dinleyim bu arada da yeni birbplan hazırlayayım kafasıyla iç odaya geçtim yeniden.

Tam yatağa oturmuştum geriye doğru devrilecekken açılan kapı sesi ve içeriye dalan Şahin'in Dicle! diyişi ile yine yerimde sıçrayarak ayağa kalktım. Kapıdan odaya giren Şahin'i görünce,

" Napıyorsun ya!
Ne biçim giriyorsun.
Kapı tıklama diye bir şey var! "

Kapının önünde sinirli bakışlar atarak,

" Sana yemeğe gel dendi. Neden hâlâ burdasın? "

" Aç değilim dedimya."

Bir anda dibimde bitti yine. Sol kolumdan tutarak hırladı.

" Ben çağırınca geleceksin! "

Dört gündür her işimi bırakıp senin peşinde dolandım durdum. Bir de hasta olup başıma bela olma. Yürü yemeğe. "

Tam dolanmasaydın napayım diyecektim ki. İşaret parmağını kaldırıp devam etti.

" Dicle! Hatırla yada hatırlama. Bu konakta Şahin ağa ne derse o olur."

" Bırak.
Kolumu acıtıyorsun! "

Kolumu öyle bir sıkıyordu ki resmen gözlerim dolmuştu. Kesin beş tane mor parmak izi olmuştu kolumda. Kıvranarak tekrar ettim.

" Bırak, acıyor."

Dolan gözlerime birazda ben yaş ekledim. Hırsla geriye iterek bıraktı. Gözleri üzerimde beni inceliyordu. Yani yüzümü.

" Numara yapıyorsun değil mi? Hafızanı falan kaybetmedin. Yarım akıllı Dicle ile uğraşmayacağımı bildiğin için yakalanınca bu oyunu buldun. "

Al işte. Yine başa döndük.
Hareketimden bunu mu çıkarmıştı?

" Bütün o söylediklerinin hepsi yalan değil mi Dicle? İtiraf et."

" Yalan değil! " Dedim sert şekilde.

Bu kez de, sert şekilde cevap verişime sinirlenip dişlerini sıkarak baktı bir süre yüzüme gözlerime.

" Hadi!
Yürü yemeğe! "

Dedi daha fazla uzatmadan. Arkasını dönüp kapıya yönelirken yatak üzerindeki askıyı görünce durdu. Anında bana dönüp koluma baktı bu kez. O sormadan cevapladım.

" Takamadım. Arkama dönmüyor ne gözüm ne kolum! "

Hâlâ hırlayarak şansımı zorluyordum.
O an aklıma Atakan geldi.

O dilini kontrol et. Vakitsiz öten horoz gibi boğazını kestirir.

Demişti. Öfkeli bakan gözleri görünce anında geri vitese aldım.

" Madem buradasın yardım et."

Sesime yumuşak bir ton ekledim başım önüme düşerken. Sonra da sol elimle kolumu tutup yukarıya kaldırdım. O şekilde bekledim. Ne yapacaktı? Yardım mı edecekti yoksa çıkıp gidecek miydi?

Göz ucuyla görüşümde olan bedenini izliyordum. Bir süre bekledikten sonra yatağa yönelip askıyı aldı. Tam önüme gelip sert şekilde kaldır kolunu! Dedi.

Dediğini yapıp biraz daha kaldırdım kolumu. Vay anasına. Oynadığım tiyatroya inanmıştı koca Şahin ağa.

" Bravo Umay. Alkışlıyorum. Bu ne yetenek."

Diyen iç sesimin önünde eğilip selam verdim. Şahin ağa askıyı takarken gözlerimi biraz daha kaldırdığımda açık yakası yüzünden teniyle ve kokusuyla burun buruna gelince panikle nefesimi tuttum yine. Hassiktir. Şuan fazla yakındı.

Geri çekil Umay.! Geri çekil!

Diyerek kendimi kurtarmak için bir adım gerilemek istedim ama önümden arkama dolaşan kollarıyla,

" Kıpırdamada! "

Dediğinde burnumla teni arasında milim mesafe kalmıştı.

" Tamam."

Dediğinde bir oh! çekerken bu kez ellerini omuzlarımda nefesini kulağımın dibinde hissettim.

" Eninde sonunda yakalayacağım yalanını. O zaman ne yapacaksın bakalım."

Resmen yutkundum.

" Yürü şimdi."

Dedi yine. Önden ve hızlı şekilde yürürken yarısı uçan aklımla peşinden ilerledim kuzu kuzu.

Ulan düştüğüm hallere bak ya.

Odadan çıkıp küçük terasa doğru yürüdük. Basitçe kurulmuş bir çardağın altına hazırlanmıştı masa. Hava sıcak olduğundan buralarda akşam yemeği dışarda yeniyordu sanırım. Hızlı şekilde masanın baş köşesine oturdu.

" Otur! " Yine sert şekilde konuştu.

Yanı başındaki sandalyeye geçip oturdum. Gözüm masadaki yiyeceklerde saf saf bakıyordum. Fakirliğin dibine vurmuş olan ben gördüğüm masayı padişah sofrası sandım yeminle.

" Dicle kızım hadi başla."

Meran hanımdı konuşan. Başımı kaldırıp karşımda oturanlara baktım. Hepsinin gözü üzerimdeydi. Şahin hariç. O şuan sinirini yemekten çıkarıyordu.

*****

Aradan iki gün geçti. Bu sabahda erken saatte uyandım. O kadar güzel uyumuştumki anlatılmaz yatılır. Yani gerçekten yatılır. Yıllarca teneşir taşı gibi yerlerde yatınca şuan altımda olan yatak kuş tüyünden yapılmış kuş yuvası gibi gelmiş, iki gündür misler gibi uyumuştum.

Artık askıda çıkmış olduğu için, kollarımı iki yana açarak gerim gerim gerinerek tavana diktim gözlerimi.

İki gün çok dolu geçmişti. Bu iki günde on dokuz yaşında üniversiteye hazırlanan Civan'ın ne kadar espirili ve abisiyle alakası bile olmayan biri olduğunu.
Yirmi bir yaşında ve işletme okuyan Narin'in ne kadar samimi bir kız olduğunu, anneleri Meran hanımın ne kadar hanım hanımcık ve oturaklı bir kadın olduğunu görmüştüm. Ve son olaylardan nasıl üzgün olduğunu.

Çok iyi insanlardı aslında. Bu Şahin ağa dedikleri yürüyen öfke kümesi kime çekmişse artık. Kesin babası böyleydi bu adamın.

Bu arada Şahin ağada her sabah erkenden şirketlerine gidiyor her akşam vakitli geliyordu. Akşam yemeğini mutlaka evde yermiş beyzade. Evde olduğu sürelerde de oturduğu yerden gözü hep üzerimde her an bir açık yakalamak için bana saçma sapan sorular sorup duruyordu. Sınavlardan kolay geçiyordum tabiki. Çünkü haklarında hiçbir şey bilmiyordum zaten.

Bu süre içinde dün Dicle'nin anne ve babası güya kızları olan beni görmeye gelmiş kapıdaki adamlar izin vermemişler ısrar ederlerse Şahin ağanın vur emri verdiğini söylemişlerdi. Karı koca çaresiz geri dönmüştü.

Meran hanım olanları izlerken yanıma gelmiş, bu durumun geçici olduğunu Şahin'in siniri geçince ziyarete gelebileceklerini söylemiş gönlümü almaya çalışmıştı. Oysa benlik bir şey yoktu. Ben Dicle bile değildimki çokta tın yani. Zaten o Süleyman ağaya gıcıktım.

Benim burada oluşumun tek sebebi vardı. Hıdır ve adamlarından kaçmak... Umudum bir kaç gün içinde siktir olup gitmeleri böylece benimde kolayca başka bir şehre gitmemdi.

Yerimden kalkıp banyoya geçtim. Önce elimi yüzümü yıkayıp kuruladım. Ardından aynaya bakarak alnımdaki dikiş izine yeniden pansuman yapıp çıktım. Sabah kahvaltısı yine çardak altındaki masada olacaktı. Üzerime Dicle'nin kıyafetleri arasından beyaz uzun bir elbise alıp giyindim. Yüzümüz ne kadar benziyorsa ölçüleriniz de o kadar benziyordu.

Odamdan çıktığımda çalışanlar masayı hazırlarken Meran hanım ve çocuklarda masaya geliyorlardı. Günaydın. Dediler.
Günaydın. Dedim.

Birlikte masaya geçip kahvaltıya başladık. Açık havadanmıdır nedir iki günde iştahım dahada açılmış obur gibi yiyordum.

Bir yandan kahvaltı yapıp bir yandan yine sohbet ediyorduk. Beni Dicle sanarak gelinleri olarak görüyor ve kabul etmişler gibiydi halleri. Nasıl etmesinler ki kızları başka bir evde gelindi şuan. Hâlâ hafızamın gidik olduğunu sanarak bana kendileri ve hatırlamama yardımcı olacak birşeyler anlatıyor ve ben git gide vicdan azabı duymaya başlıyordum.

Çünkü ben şu an bu insanları kullanıyordum. Tek hafifletici sebebimde vardı o da Dicle de Dicle diyerek peşimi bırakmayan ve bu konağa getiren onlardı. Allah şahit Dicle olmadığımı yüz kere söyledim. İnanmadıkları için bende durumu kendi lehime kullandım. Ama yinede buradan giderken özür ve af dileyecektim. Canım güvende bir kaç gün geçirdiysem bu onların sayesindeydi. Minnettardım.

Bu düşünceler arasında oturmaya devam ederken avlunun kapısı açıldı. İçeriye genç bir kız girdi. Aşağıya doğru bakan Narin,

" Şeyda geldi."

Dediğinde gözü beni buldu.
Elimde çay bardağı, ağzında çatal boş boş bakınca,

" Hatırladın mı? " Diye sordu bu kez.

" Hayır."

Dedim. Zaten tanımıyordum ki.

" Senin hala kızı."

Civan'ın sözleri ile aşağıya baktım.
Dicle'nin hâlâ kızı ha!

Neden buradaydı peki. Sesli sormadığım sorunun cevabını Narin verdi. Annenler seni merak edip Şeyda'ya git bir gör demişlerdir. "

Şeyda yukarıya çıkıp yanımıza geldi.

" Afiyet olsun. "

" Gel kızım beraber olsun. "

" Sağol Meran teyze. Ben kahvaltı yaptım. "

" Dicle'yi göreyim dedim. O günden sonra görüşemedik malûm. Kazadan sonra hastanede gelemedim. Merak ettim."

Şeyda'nın gelişiyle iki kardeş ayaklandı.

" Anne biz Civan ile çarşıya ineceğiz. "

Bu kızdan hoşlanmıyorlardı sanırım.

" Tamam gecikmeyin. "

İki kardeş,

" Size afiyet olsun. "

Diyerek giderken Şeyda masaya oturdu. Meran hanım da,

" Bende kızlara söyleyim birer kahve yapsınlar bize."

Diyerek kalkınca Şeyda ile yalnız kaldım. Şeyda Meran hanımın arkasından bakıp uzaklaştığından emin olunca anında bana döndü. Fısıltıyla konuştu.

" Seni aptal.
Nasıl yakalanırsın?
O kadar plan boşa gitti. Senin şimdi İstanbul'da olman gerekiyordu. Benimde Şahin ağa ile evlenmem. Bana o kadar şey söyledin, planlar yaptın. Ama otogardan bile çıkamadan yakalanmışsın. Gerçekten aptalsın."

Hepsi bir yana, Şahin ağa ile evlenmem gerekiyordu. Cümlesinde takılı kaldım. Ne iş dönüyordu?

" Birde kendince bir oyun kurup hafıza kaybı diye birşey uydurmuşsun. Eninde sonunda yalanın ortaya çıkar salak. O zaman ne yapacaksın?

Neyse. Bari oyunun bozulmadan bir yol bulup ayrıl buradan.

Unutma seninle bir anlaşma yaptık. Ben sana yardım edecektim, sen ortadan kaybolacaktın, bende Şahin ağa ile evlenecektim. Sözünü tut!

Bu Dicle de az değilmiş ha! Hala kızını suç ortağı yapmış birde kendine. Gerçi oda az değilmiş. Onun gözü de Şahin ağadaymış.

" Pardon ama, seni tanımıyorum ve neden bahsettiğini anlamıyorum. "

Aniden gülmeye başladı.

" Hadi amaa... Banada mı?
Yapma Allah aşkına Dicle."

Aniden kaşları çatıldı.

" Bana bak! Aramızdaki anlaşmayı bozmak için kıvırıyorsan, ben senin numaralarını yiyecek kadar salak değilim. Şahin ağa benim! Dedim ve vazgeçmeye niyetim yok!

Hem senin kendi kırığın varmış! "

Duyduğum şeyle kocaman açıldı gözlerim.

" Ne? Neyi varmış? "

Birde kırığı mı varmış?
Pis pis gülümsedi. Sanki bir sırrı öğrenmiş gibiydi bakışları. Belki de öyleydi.

" Dün Ferat'la konuştum. Her şeyi biliyorum. Birbirinizi sevmeniz ve kaçma planlarınız dahil..."

Vay anasınaaa!
Bu Dicle neymiş böyle. Masum köylü kızı gibi durup herkesi ayakta uyutmuş lan!
Bir dakika bir dakika! Maden sevgilisi varmış. Maden kaçma planları yapıyorlarmış. Neden Ferat burda ama o yok. Neden Ferat'la kaçmamış. Kıllandım bak.

Ben kendi kendime durum kritiği yaparken,

" Sana haber yolladı Ferat."

Demez mi? Çüş artık. Dedim Zirve yapan şaşkınlığımla. Hani Şahin ağadan herkes korkuyordu. Bu ne cesaret.

" Seni çok özlemiş Ferat.
Burnumda tütüyor diyor. Bi işaret versin hemen gelip alayım diyor. Onun için o konağı yakarım diyor. Hem kaçtığına göre oda benden vazgeçmemiş diyor.
Sende aklını kullan bu kez doğru düzgün bir yol bul. Hazır seni kaçıracak sevgilinde varmış, defol git bu şehirden."

O an düşündüm. Dicle gerçekten burada olsaydı bu kadar şeyi gerçekten o yaşasaydı gelsin beni alsın dermiydi. Ya Ferat? Ferat denen adam gerçekten gelir miydi?

Ne diyorum ben ya. Bana ne?

" Yoksa hiç kusura bakma Şahin ağaya duyururum her şeyi. Gerisini sen düşün. "

Diye devam edince bozulan sinirimle bir kahkaha patlattım. Hem gülüyor hem konuşuyordum.

" Kafayı mı yediniz lan siz?
Her birinizde ayrı yalan ayrı entrika. Ne biçim yere düşmüşüm ben. Bir de tehdit ediyor."

Söylediğim şeye aldırmadı bile.

" Ben kalkıyorum. Dayımla yengeme iyi olduğunu söylerim. Yarın yine geleceğim yine konuşuruz."

" Ay defolup git gelme."

Ayağa kalkıp yanı başıma geldi durdu.
İşaret parmağını burnuma doğru uzattı.

" Dediklerimi unutma Dicle. Şahin benim! "

Arkasını dönüp giderken, Meran hanım ve yanında Selcan kahvelerle geliyordu.

" Meran teyze acil çıkmam lazım. Telefon geldi. Kahveyi yarın içsek olur değil mi? "

" Elbette olur kızım. Buyur gel beklerim. Yengenlere selam söyle. "

Şeyda denen şu kız zaten karışık olan aklımın tabanında bir dinamik patlatmış kafamın içindeki herşeyi dahada karıştırmış ve gitmiş, arkasından mal gibi bakıyordum. Buradaki tek gariplik ben değildim. Bunlar daha büyük iş çeviriyordu bence. Avluya inip gidişini izlerken açılan kapı ile Şahin'i gördük.

Gözünde siyah gözlükleri asık suratlı halinden taviz vermeden Şeyda'ya bakarken Şeyda ağanın içine düşecek gibi bakarak bir kaç kelime konuşuldu duymadığım. Konuşulan her neyse bitince Şeyda çıkarken Şahin gözlükleri çıkarıp üst kata terasa bakarak merdivenlere doğru yürüdü. Kaç gündür ilk kez erken gelmişti. Nedenini merak etmedim desem yalan olur. Taş merdivenleri bitirip masaya doğru yürürken heybetinden taviz vermiyordu.

" Selcan banada kahve getir acı olsun."

" Peki ağam."

Diyen kız elindeki kahveleri aceleyle masaya bırakıp hızla mutfağın yolunu tuttu..

" Hoşgeldin oğlum."

" Hoşgördük anne."

Elindeki siyah gözlüğü siyah gömleğinin açık yakasına takıp sandalyesine oturdu.

" Hayırdır oğlum. Bir şey yok inşallah. Sen bu saatte evde olmazdın. "

" Midyat'a geçeceğim. Odamdan alacağım şeyler var. O yüzden geldim."

Bunu söylerken gözleri benim üzerindeydi.

" Anladım.
Şimdi gelir kahven. Açsan önce yemek hazırlasınlar."

" Aç değilim."

Geriye yaslanıp bacak bacak üstüne atarak kollarını göğsünde birleştirdi

Loading...
0%