@azamet_29_2
|
Gecenin 3 olmuş eve yeni gelebilmiştim. Son zamanlarda şirket işlerimin ve özel işlerimin yoğunluğu yüzünden evimden çok dışarda geçiyordu zamanım. Sevdiğim, kokusunu özlediğim küçük kadınım yatağımızda mışıl mışıl uyuyordu. Sessiz adımlarla giyinme odasına girip üzerimi çıkardıktan sonra banyoya geçip hızlı bir duş alıp bornozla çıkarak tekrar giyinme odasına girdim. Burnuma gelen efsuni kokuyu derin bir şekilde çektim içime, kokusuna öldüğüm boyun girintisine dayadığım burnumla. Bana göre dünyadaki en güzel kokuydu bu. Beni hayata bağlayan her sabah yeniden uyanmama sebep olan, günüm nasıl geçerse geçsin beni yenileyen o koku. Yaptığım hareketle kıkırdayarak kasıldı. " Yapma Ateş. " Çok özledim..." Dedim o narin boynundan öperken ellerimi karnının üzerinde gezdirerek. " Biraz daha bekleyeceksiniz Ateş Yıldırım bey." Dedi gülümseyerek uykulu sesiyle. " Beklerim güzelim ömür boyu beklerim. Yeterki hep yanımda ol, yeterki kokunu duyayım..." Diyerek bir kez daha öptüm. Ela, babasının bana vererek yaşamama vesile olan kanın borcu olarak hayatıma bir anda girmiş, sonunda beni kendine deli gibi aşık etmişti. Ağlak, mızmız, uyur gezer, geleceğe dair rüyalar gören, kabusları yüzünden delirmenin eşiğinden dönen bu tuhaf kız olmadan yaşayamaz hale gelmiştim artık. O kadar ki evlendiğimiz gün tıpkı Ela gibi bende geleceğimizi gösteren bir rüya görmüş Emel'i son anda yakalayıp kurduğu tuzağı Ela'ya zarar gelmeden bozmayı başarmıştım. O gün öldürebilecek kadar öfkeliydim Emel'e. Ama Ela son anda yetişip, düğün günümde bir ölü görmek istemiyorum demiş elimden almıştı onu. Emel'i öldürmemiştim. Sırf Ela'nın yüzüne hüzün düşmesin diye. Adamlarıma verip ülkeden gittiğinden emin olun demiştim. İşte o gün birleştirdim Ela ile hayatımı. Sonrasında söz verdiğim gibi Paris'e gittik balayımız için. Ateş... Evliliğimizin 2. yılındayız ve ben bir salise bile neden evlendim bu kızla diye düşünmedim. Gözlerimi açtığımda odaya sızan turuncu kızıl gün ışığıyla, yavaş hareketlerle yerimden kalkarken, " Ateş, nereye? " " Şşiitt. Diyerek yerimden kalktım. Önce elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim. Ellerimi suya tutup avucumu doldurarak bir kaç kez yüzüne çarptım. Sonrada başımı kaldırıp aynada kaşınan gözüme bakmak istedim. Ama gördüğüm şeyle inanamaz şekilde baka kaldım. Aynaya dahada yaklaşarak baktım inanamaz şekilde. Panikle gözlerimi kapatıp ellerimle ovuşturdum yeniden. Açıp tekrar baktım aynaya. Şimdi gözlerim kendi rengindeydi. Ellerimi lavaboya dayayarak başım önde sinirle güldüm. Uyumadan önceki düşüncelerim yüzünden etkilenmiş ve uyku sersemi yanlış görmüş olmalıydım. Duvardaki havluyu alıp yüzümü silerek kenara bıraktım. Kendi kendime sinirli şekilde gülerek odaya dönerken balkon kapısının dışında uçan kar beyazı güvercin dikkatimi çekti. Kapıya yaklaşarak camdan baktım. Güneşin doğuşuyla aydınlanan sabahın ilk saatlerinde gördüğüm bu güvercinin neden balkonumda olduğunu merak ettim. Yuvasının içindeki bir tane yumurta vardı. Yuvasına girip dikkatle üzerine oturdu o bir tane yumurtanın. Gülümsemeden edemedim. Nasılda özen gösteriyor derken bir anda arkasında gördüğüm o kocaman çıyanla gülümsemem yüzümde dondu. Gerçekten büyük bir çıyandı. Güvercinden daha büyük ve yuvaya doğru geliyordu. Hemen kapının koluna asıldım açmak için. Bir yandan camdan dışarı güvercinin üzerine doğru ilerleyen çıyana bakarken bir yandan kapıyı zorluyordum. Ama açılmıyordu işte. Bütün gücümle camı yumruklamaya başladım. Kapıyı açmak onu kurtarmak istiyordum. " Ateş..." Anında arkama döndüm ama kimse yoktu. Aynı anda korkuyla açtım gözlerimi. Nefes nefese ve ter içindeydim. Rüya... Ama Ela! Ela yanımda yoktu. " Ela! " Dedim yüksek sesle. " Ela nerdesin? Ela! " Gördüğüm rüyanında etkisiyle panik olmuştum. Cevap alamayınca korkum dahada arttı. Ela buzdolabını açmış içine girmiş kendi kendine konuşuyordu. Derin bir oh çekip, ne dediğine kulak verdim. "Ah be oğlum. Gülümsedim. " Ela..." Dediğimde elinde bir kase çilek ile doğrulup bana baktı. " Ateş? " Hızla yanına gelip elindekini tezgaha bırakıp sıkıca sarıldım. Burnumu saçlarının arasına gömerek derin bir nefes çektim. Oda sıkıca bana sarıldı. " Güzelim... Kollarımdan ayrılarak, " İyiyim Ateş, korkacak bir şey yok. Dedi elini karnının üzerinde gezdirerek. Bende onun gibi karnının üzerine koydum elimi. " İkiniz bu dünyadaki en değerlilerimsiniz. Size bir şey olursa yakarım bu dünyayı. Neden beni kaldırmadın. Ben getirirdim. Ya merdivenlerden düşseydin." " Sen yorgun uyuyordun. Kıyamadım. Bu arada Yaman Bey duymasın en değerlilerim dediğini üzülür bak." Dedi gülümseyerek. " Üzülmez, oda biliyor size ne kadar değer verdiğimi. Hem dört gözle bekliyor torununu. Bir doğsun altından beşik alacakmış." " Neeh! " Altın, gümüş umrum değil. Her şeyim, canım bile sizin olsun. Yeterki size birşey olmasın." " Ateş, iyimisin? " Hayır güzelim. Gözlerime baktı önce. Sonrada ayak parmaklarının üzerine yükselerek dudaklarıma bastırdı bal dudaklarını. " İyiyiz... Gülümseyerek tezgahın üzerindeki kaseden bir tane çilek alıp dudaklarımla tutarak bal dudaklarının arasından küçük ağzına bıraktım. Ardından dudaklarına bastırdım dudaklarımı. " O zaman oğlumuz daha fazla beklemesin." Dedim geri çekilerek. " Devamını odamızda yersin." Diyerek salona gelip ordanda dönerek çıkan merdivenlerden çıkmaya başladım. " Beni böyle taşımaya devam edersen bel fıtığı olacaksın Ateş.." Derken çilekleri tek tek ağzına yolluyordu. Canı çok çekmişti demek ki. " Kocaman bir göbeğin olsada ağır değilsin güzelim." Ağzı dolu şekilde, " Son ayımdayım Ateş. Odamıza girerek Ela'yı yavaşça yatağa bıraktım. Yanınada kendim uzandım. " Bu kadar daha alsan koymaz." " Hem çok zayıftın. Şimdi en azında ele avuca geliyorsun. Hatta doğumdan sonra böyle kal bence. Diyet falan yapma." Dedim gülerek. Bir yandanda elimi karnında gezdirerek oğlumuzu seviyordum. Ela kaşlarını çatarak baktı önce. Sonra bir kaşını havaya kaldırdı. " Balayımızda öyle demiyordun ama." Güldüm. " Hmm... Laflara bak laflara. Elindeki kaseyi komodinin üzerine bıraktı. Elini sakallarımda gezdirerek bir buğse bıraktı dudaklarıma. " Özledim." Dedi. Yerimde doğrulup, " Hadi yat uyu dinlen. Kahkaha ile güldü yatağa uzanırken. " Evet uzansam iyi olacak artık oturamıyorum." ***** PUSU. Gözlerimi açtığımda yatakta yalnızdım. Ateş çoktan kalkmış olmalıydı. Bende artık kalkmalıydım ama gerçekten zordu. Yavaşça ayağa kalkıp olabildiğince hızlı banyoya yürüdüm . Son aya girdiğimden beri daha fazla lavaboya gidiyordum. Hızlıca girdiğim banyodan çıktığımda baya rahatlamış hissettim. Üzerinde sadece eşofman altı, elinde sigarası, dalgındı. Oğlumda duymuştu beni sanki. Ateş ne kadar dalgındıki gelişimi bile duymamıştı. Sağ elimi alnıma bastırarak kendime güldüm. Karnım burnumdaydı ama gözlerim adamın gamzeleriyle kaslarında. Gülüşümü duyan Ateş anında bana döndü. Elindeki sigarayı atıp hemen yanıma geldi. " Ela. " 1-2 dakika oldu." " Seni neşeli görmek çok güzel. " Gamzelerine." Şaşırdı. " Gamzelerime derken." Kendimi daha fazla rezil etmemek için, " Biz çok acıktık. Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü avuçlarının arasına alarak alnıma bir öpücük bıraktı. " Olur güzelim. Ateş ile birlikte odamıza geçince geldi aklıma. Önce üzerimi değiştirmeliydim. Bu yatak pijamalarımla inemezdim aşağı. Ateş'in de yardımıyla üzerime uzun beyaz ve geniş olan hamilelik elbisemi giydim. Çünkü Kahvaltıdan sonra biraz dinlenip, sonrasında anne ve babamın mezarlarını ziyaret edecektim. Uzun zamandır ikisinede gidememiştim. O yüzden doğumdan önce son kez gitmek istiyordum. Ondan öncede Merve ve Cem vardı. İnerken kolunu belime sararken, " Dikkat et." Dedi. Çünkü göbeğim basamakları görmemi engelliyordu. " Sabah sabah ne işin var lan senin burda? " " Sanada günaydın Ateş Yıldırım. Resmen restine rest çekiyordu Deniz. " Zorla gel beni vur diyorsun Deniz." " Haşa öyle bir niyetim yok. Bu sırada Zehra hanım salona girip, " Yaman Bey, Ateş Bey masa hazır. " Diyince tartışma başlamadan biterken Zira açlıktan ölüyordum, o yüzden hemen oturdum. Eskiden olsa çekinirdim ama hamileliğimin verdiği önceliklerim ve şımarıklığım vardı ve sonuna kadar kullanıyordum. Diğerleride masaya gelip yerlerine oturduktan sonra kahvaltıya başladık. " Ela nasılsın, nasıl gidiyor? " " İyi sayılır Deniz.. Bunu söylerken biraz utandım. " Deniz sen ne yaptın? " Alıştım. " Ne yapacaktım. Dedi Ateş. " Her neyse. " Biliyorum. Çünkü önümüzdeki bir kaç ay dışarı bile çıkmayacağım büyük ihtimalle." Ateş' in bakışları beni buldu. " Aslında doğumdan sonra gitsen daha iyi olur Ela. Son anda bir sıkıntı yaşamanı istemiyorum." " Lütfen Ateş, itiraz etme. Derken gözlerim doldu yine. " Tamam güzelim tamam. " Tamam, merak etmeyin. ***** Yaptığımız kahvaltıdan sonra Ateş ve Yaman Bey kendi işlerine, Deniz hastaneye dönerken bende salona geçip uzanarak bacaklarımı kırlentin üzerine koyup dinlendirmeye karar verdim. Ayaklarımın üzerinde fazla kalınca bacaklarım şişiyordu artık. Hava Temmuz sıcağı olduğu ve bu sıcakta gidemeyeceğim için bir süre daha evde kalacaktım. Benim yanımdaki Ateş ne kadar sakin ve iyiyse adamlarının karşısındaki Ateş bir o kadar acımasız ve zalimdi. Bu alemdeki tek Kral Ateş'ti. Ya, Ateş Yıldırım'dan korkacaksınız yada, saygı duyacaksınız. Nihayet saat öğleni geçince yanımda Davut ve Selim dâhil 6 adamla yola çıktım. Önce Merve ve Cem ile anlaştığımız pastanede buluştuk. Masaya gelip oturduğumda Merve ve Cem'de müşterilere bakıp gülümsemişlerdi. Merve: " Ela hanım mahiyetiniz yine göz dolduruyor." " Dalga geçme Merve ya!" " Kızım şu hale baksana. Yanında tank ve aslerlerle geziyorsun sanki." Derken Davut'a bakıyordu. Davut ne Merve ve Cem'i ne de etrafta bizi izleyenleri umursamadan sadece yanımda ve elleri arkasında beklerken diğerleri dışarda bekliyorlardı. Yanımıza gelen garsona istediklerinizi söyleyerek gelmesini beklerken, " Anlatın bakalım. Geçen yıl bu ikisi nişanlamışlardı. " İyi." Dedi Cem elini masadaki Merve'nin elinin üzerine koyarak. " Hafta sonu birlikte Mersin'e tatile gideceğiz." " Ooo. Merve, " Ne kadar kaldı? " Derken pastalarımız ve içeceklerimiz geldi. Pastama çatalla dalarken, " 20 gün falan diyor doktor. Ama Deniz her an her şeye hazır olmalısınız dedi sabah." " Haklı. Dikkatli ol." Dedi Cem. Bugün burdan sonra anne babamı ziyarete gidip sonra doğuma kadar evden çıkmayacam. Sırt üstü bacaklarım havada yatacağım valla." " İyi yaparsın." " Merve. " Ay çok güzel olur. " Bu arada Yaman bey torununa altından beşik alacakmış." Cem bir anda ağzındaki kolayı yana doğru püskürterek öksürmeye başlarken Merve, " Ooohaaa! " Bastı. Cem ağzını peçeteyle silerken, " Yaman dede de bok gibi para var desene." Diyince birlikte bir kahkaha artık Merve ile. " Sanırım baya zengin." Diyebildim. " Bayası fazla kızım." Diyerek öne eğildi Merve. "Adamlar mafya babası. " Yine etrafa çaktırmadan gülüştük. " Bundan sonra siz bana gelirsiniz artık. " Diyerek ikisinede sırayla sarıldım. " Merak etme. Diyen Cem ile gülerek arabalara döndük. Davut'un açtığı kapıyla arka koltuğa geçip oturdum. Davut Selim'in hemen yanına öne oturduğunda 1 saat kadar sonra iki araç mezarlıktaydık. Araçları arka arkaya park etti adamlar. Öndeki araçtan yine Davut'un yardımıyla inerek annemin ve babamın mezarlarına doğru ilerledim. Önce annemin yanına giderek dua ettim, içimden konuştum, dertleştim. Sonra babamın yanına gittik. Onada dua ettim. Uzun süre gelemeyebilirim baba, torunun yakında gelecek dedim gülümseyerek. Ben dua ederken Selim ve Davut ta hemen arkamda benimleydiler. 10 dakika kadar daha durdum babamın yanında. Sonra yavaşça kalkarken, yine Davut yardım etti. Babamla ve annemle yüreğimden vedalaştıktan sonra, " Davut gidebiliriz. " " Tamam yenge." Davut'un desteği ile mezarların arasından geçip yürüyüş yoluna geldim. " Davut." " Emret yenge." " Ailen varmı? " " Yok yenge." " Nasıl yok? " Yok yenge. Dedi Selim'i göstererek. " Ateş abinin yanında çalışan hiç kimsenin ailesi yoktur. Bu yüzden ailemizin olmasına izin vermeyiz. Arkamızda birini bırakmak istemeyiz." Davut'un sözlerinden sonra yanına geldiğimiz arabaların yanında elleri önünde bekleyen adamlara baktım. Hepside yalnız ailesizmiydi? " Bu sırada arkamdan gelen Selim'in telefonunun çaldığını duydum. " Emret abi." Diyince anladım yine Ateş arıyordu. "Bir sıkıntı yo..." Demiştiki bir anda duyduğumuz silah sesiyle bitlikte Selim'i yerde gördüm. " Selim." Diye bağırırken Davut anında beni önüne çekerken, " Yenge eğil hemen." Diyerek kendide arkama geçip bana siper oldu. Arabanın yanına yere dizlerimin üzerine çökmüş kollarım karnıma sarılı öne eğildim. Sonra bir silah sesi daha duyarken kurşun arabanın tavanına gelince bir çığlık daha attım. Adamlarımız nerden geldiğini anlamadığımız ateşe karşılık verirken " Ateeş! " Diye bağırdım korkuyla. Gözlerimi kapatmış arka arkaya silah sesleri duyuyordum sadece. " Yenge kaç.. " Uzak dur benden! Adam pis pis gülerken. Arkamda duyduğum sesle şok oldum. " Doğru söylüyor, yapar. Hızla arkamı döndüğümde onu gördüm. Oydu. Yine.. " Sen... Karşımda delirmiş gözlerle bana bakan kişiden cevap beklerken bir anda burnuma kapanan bez ve aldığım o kokuyla ellerimle arkamdaki adamın ellerini tutarak Ama iri yarı adam benden kat kat güçlüydü. Bulanık görüşüm ve dönen başımla kendimi kaybederken, " Ateş... Yardım et..." ***** ATEŞ GÖZLÜ ATEŞ Şirkete geldiğimden beri nerdeyse hiç dinlenmemiştim. Masamın ucuna oturarak yine kaşınmaya başlayan sağ gözümü ovuşturarak, " Faruk. " Tamam abi." Diyen Faruk odadan çıkarken ayağa kalkarak odamdaki lavaboya girdim. Gömleğimin kollarını sıvayarak ellerimi yıkadıktan sonra avuçlarımı suyla doldurup gözlerimi kapatıp suyu yüzüme çarptım. Aynı şeyi bir kez daha yaptıktan sonra, doğrulup boynumu bir sağa bir sola çevirerek kıtlattım. Gözlerimi tekrar açarak aynaya baktığımda yine aynı şeyi gördüm. Ne oluyordu. Neden gözüm yine kırmızıydı. Ellerimi gözlerimin üzerinden geçirip tekrar baktım aynaya. Bu kez kendi renginde gördüm. Yinemi yanlış görmüştüm. Kâğıt havludan bir parça alıp ellerimi silip çöpe attıktan sonra bir parça daha alıp yüzümü silerek çıktım lavabodan. Şuan ofisimde değil bambaşka, karanlık ve boş bir yerdeydim. Birden zihnimde o gün canlandı. Düğünümüzden önce Emel'in hayali şekilde evimde görmüştüm. Sonraki seferde rüyamda Emel'in Ela'yı öldüğünü görmüştüm. Sürekli kanatlarını çırpıyor, uçmaya çalışarak hemen arkasındaki büyük çıyandan kaçmaya çalışıyordu. Şuan gördüklerim hayal miydi, rüya mıydı anlayamıyordum. Ellerimi yüzüme kapatıp yüzümü sıvazlarken aniden açılan kapıyla o yöne döndüm. Faruk elinde ilaç ve su ile odaya girmiş az önceki görüntü birden kaybolmuştu. Hızla bakınarak yine kendi etrafımda döndüm. "Abi iyimisin? " Gerçekten ofisimdeydim. " Abi iyi..? " Dedi ve kaldı. " Ne? Neden öyle bakıyorsun? " " Abi.. " Ne olmuş." Dedim şüpheyle. " Kı- kırmızı." Dediğinde hızla lavaboya dönerek aynaya baktım. Evet gerçekten kırmızıydı. Az önce kendiminde aynada gördüğü gibi kırmızıydı. " Abi ne oluyor." Aklıma gelenlerle, " Yürü Faruk gidiyoruz. Dedim. " Ela'ya bir şey olmuş olmalı." Çekmeceden silahımı alıp belimin arkasına takıp telefonumuda alıp ilk numara olan Selim'i aradım. " Alo Selim. " Emret abi." " Nerdesiniz bir sorun yok değilmi? " Dedim ama korkuyordumda bir yandan. " Bir sıkıntı yo..." Demiştiki duyduğum silah sesiyle yerimde sıçrarken olduğum yerde donup kaldım. Ardından Ela'nın, " Selim! " Diye bağıran sesi ve " Yenge eğil hemen! " Diyen Davut'un sesi. Arka arkaya gelen silah sesleriyle, " Ateeş! " Diye bağıran korku dolu ses.. " Ela! " Diye haykırdım. " Ela! Ses gelmedi. Hat gitti. " Faruk! Faruk adamları arayarak peşimden gelirken hızla asansöre bindik. " Abi ne oluyor? " " Ela. Ela'ya pusu atmışlar. Derken ellerim saçlarımda çekiyordum. " Selim'i aradım 2. Kelimede silahlar patladı. Ela'nın başına birşey geldi Faruk biliyorum." " Nasıl olur kim yapar. " Bilmiyorum Faruk bilmiyorum. Asansörden garaja indiğimizde adamlar hazır bizi bekliyorlardı. " Hassiktir." Gördüğüm manzara ile ruhumun bedenimden ayrıldığını hissettim. Aracımız durur durmaz inip Davut'un ve diğer adamların yanına koştum. Ela'm yoktu. Sevdiğim kadın.. Bebeğimizin annesi yoktu. " Elaaaa! Haykırdım. Sesim mezarlığın her yerinden duyulacak kadar yüksekti. " Çabuk! Derken panik ve korkuyla bir sağa bir sola koşuyordum. " Faruk! Ela'yı bulmadan döneni ellerimle gebertirim. Dağılın! ***** EMEL Gözlerimi açtığımda korkuyla sıçradım yerimde. Ne oluyor diye bir kaç saniye düşündükten sonra aklıma gelen görüntülerle hızla yerimden kalkmaya çalıştım ama olmadı. O yapmıştı. Beni zorla kaçırıp buraya getirmiş ve yatağa mı bağlamıştı. Ama... İçime yerleşen o korku katlanarak artmaya başladı. Kendim için değil bebeğim için endişeleniyordum. Korkuyordum. Şuan gerçekten çok korkuyordum. En çok da bebeğim için korkuyordum. Tekrar bileklerimi kurtarmaya çalışırken bulunduğum odanın kapısı açıldı. Elinde bir tepsi ile içeri girdi " Günaydın." Dedi arsızca. " Emel.. Ne istiyorsun? Derken hem ellerimi hem ayak bileklerimi çekiştirdim ama bileklerimi acıtmaktan başka bir işe yaramadı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup elindeki tepsiyi hemen önündeki, komodinin üzerine koydu. " Ela, Ela, Ela... Bak sana çorba getirdim. " İstemiyorum. İçimden keşke yapmasaydım dedim. " Doğru.. Sayende ölmedim. İşte bu yüzden seni öldürmeyeceğimya. Oğlumu doğurana kadar..." Dediğinde kocaman gözlerle baktım Emel'e. " O-Oğlum? Psikopatça bir bakışla bakıp gülümserken, " Oğlum! " Dedi tekrar. " Doğan'a kadar benimle kalacaksın. Oğlum doğduktan seni öldürmeyip bırakacağım. Duyduğum şeyi yanlış duymuş olmayı istedim. Elini uzatıp karnımın üzerine koyduğunda kendimi geriye çekmeye çalışarak, " Dokunmaa!" Diye haykırdım. " Dokunma bana. " Sakin ol. Stres hamilelere iyi gelmez." " Sen delirmişsin! Bu bir kabus olmalıydı. Başka açıklama gelmiyordu aklıma. Bir yandan bağırıyor bir yandan ellerimi ve ayaklarımı bağlardan kurtarmaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Kahretsinki olmuyordu. " Piskopat manyak! Arka arkaya haykırıyordum ama onun umurunda bile değildi. Sonunda elini kendi kucağına koyarak çektiğinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. " Lütfeen.." Dedim. " Lütfen bırak... Bırak beni." Yalvarırcasına söyledim bunu. Bu halimle yalvarmaktan başka yapabileceğim başka birşey yoktu. " O bebek benim bebeğim. Ateş'ten bir parça. Sen sadece taşıyorsun. Zamanı gelince doğacak ve benimle gelecek. " Dediğinde korkum dahada artarken yaş dolu gözlerim kocaman açıldı. " Az kaldı doğmasına. " Dedi sayıklarcasına, gözleri karnımın üzerinde . " Oğlumla birlikte uzaklara, dünyanın diğer ucuna gideceğiz. Kimsenin bizi bulamayacağı bir yere. İkimiz çok mutlu olacağız. Başını öne eğdi. " Bebeğimiz ölünce bana çok kızdı, beni affetmedi. Ama oğlum doğunca, Emel'in haline ve konuşmalarına bakarken sinirlerim boşaldı. " Sen... Gülmeye başladı oda benim gibi. " Evet delirdim. Birden yakamdan tutarak beni sarsmaya başladı. " Evlendiğiniz gün delirdim!" Yakamı bıraktığında bir anda elini çenemde hissettim. Sıkarken konuşmaya devam etti. " Amerikaya gider gitmez ne yaptım biliyormusun. Geri döndüm. Ama hamile kaldığını ve erkek olduğunu öğrenince bütün planlarımı iptal ettim. " Ateş bu sefer seni öldürecek Emel." Ayağa kalktı. " Hayır bu sefer Ateş'te benim, oğlumuzda. " Derin bir nefes aldı. " Konuşurken çorba soğudu. " Diyerek tepsiyide alıp odadan çıkarken, " Birazdan geliyorum. Kapıyı kapatıp çıkarken ben yine ağlamaya başladım. " Ateş. Ağlamalarım devam ederken uykulu gözlerim kapanmaya başlayınca bütün bunların bir rüya olmasını, uyandığımda Ateş'in yanında uyanmayı isteyerek kapattım gözlerimi. Ne kadar uyudum bilmiyorum. " Korkma! " Diyen Emel elinde bir çift çorap ayağıma giydiriyordu. " Çek ellerini." " Rahat dur Ela. " Tuvalete gitmeliyim." Dedim. Yüzüme baktı. " Imm... Bak Ela. Tuvalete gitmen için seni çözeceğim. Ama sakın kaçmak gibi bir şeye kalkışma. Zaten kaçamazsında dışarda adamlarım var. Oğlum 9 ayının içinde bunu biliyorum. Yani erken doğduğunda bile yaşayabilecek ayında. Yinede gününde doğmasını istiyorum. Ama beni kızdırırsan yemin ederim canlı canlı sezeryan yaparım seni. Oğlumu alır senide öylece köpek leşi gibi bırakırım." Duyduğum o korkunç ve canice cümlelerden sonra korkuyla yutkundum. " Tamam." Dedim. " Kaçmayacağım." Ateş beni bulacaktı, emindim. Belindeki silahı çekip bana doğrulttu sonra. Yanıma gelip kollarımdaki bağları tek eliyle açtı. " Ayaklarını kendin çöz." Yerimde zorlukla doğrulup ayak bileklerimi çözerek yavaşça kalkarken Emel benden bir kaç adım uzaklaşarak odanın içindeki kapıyı işaret etti. Yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyüp açtığımda küçük bir banyo gördüm. " Kapı açık kalacak." Şaşırarak arkama döndüğüm de, " İkimizde kadınız sıkıntı olmaz değilmi? " Dedi. " Saçmalama sapık mısın? " " Ya kapı açık kalır yada altına yaparsın Ela." Sinirle gözlerim dolarken onu daha fazla kızdırmamak için dediğini yapmak zorunda kaldım. Ellerimi yıkayıp banyodan çıktığımda tekrar yatağa dönerken kapı açıldı. Mezarlıkta o ilaçlı bezi burnuma kapatan adam elinde yemek tepsisiyle gelerek yatağın üzerine bırakıp çıktı. Emel: " Şimdi otur ve yemeğini ye. " Yemeyeceğim." " Yiyeceksin Ela." " Canım istemiyor." " Yoksa içinde bir şey var diyemi korkuyorsun? Hâlâ oğlum demesi sinirlerimi bozuyor olsada yapacak bir şeyim yoktu. Az önceki sözleri beni yeterinde korkutmuştu. Dişlerimi sıkarak sabretmeye çalıştım. " Gördünmü? İçinde birşey olsa içmem. Hadi iç. " Emel'e güvenmesemde o da yediği için çorbadan biraz içecektim. Güçten düşersem kaçmam gerektiğinde kaçamazdım yoksa. " Nereye getirdin beni. Nerdeyiz? " Diye sordum şuan ki durumdan tamamen alakasız. " Burası hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek hem göz önünde hem çok uzaklarda bir yer. Benim bu şehirdeki en sevdiğim ve en nefret ettigim yer. Yerinden kalkıp boş tabağın olduğu tepsiyi önümden aldı. Elindeki silahı bana sallayarak. ***** DOĞUM SANCILARI Gözlerimi yine kasıklarıma ve belime giren sancıyla açtım. Burda bu ortamda doğum yapmak son isteğim bile olamazdı. Az sonra sancılar hafiflerken odanın kapısı açıldı. " Eveet kahvaltı saati." " Canım istemiyor." Derken yoklayan sancılarımı belli etmemeye çalıştım. " Yok öyle canım istemiyor. " Daha sonra yerim bırak oraya. " Neden uyuyamadın. " Hayır. Kabuslar görüyorum sayende." Dedim yalan söyleyerek. Yüzü asıldı. " Tamam uyu dinlen. Oğlumda dinlensin." Zaten yoklayan sancılarımın üzerine yine oğlum kelimesini ondan duyunca sinirle, " Kes artık şunu! Dedigimde hızla yanına gelişiyle attığı tokat yüzümde patladı. Gözlerim dolarken, " Benim sabrımı zorlama. Seni ellerimle gebertirim." Diye bağırdıktan sonrada öfkeyle çıktı odadan. O anda bir sancı daha girdi karnıma. Derin nefesler alıp vermeye başladım. Elimi karnıma koyup okşayarak oğlumla konuşmaya başladım. Aklım dağılırsa yada oğlum sakinleriyse bende daha hızlı sakinleşebilirim diye düşünüyordum. " Güzel oğlum korkma. Sana birşey olmasına izin vermeyeceğim. ***** Akşama kadar ne Emel nede başka biri geldi odaya. Bütün gece olduğu gibi bütün günüde aralıklı sancılarla geçirmiştim. ***** YILANLI KÖŞK 3 gün. Yaralı adamlarımdan sadece Selim ve Davut hayatta kalmış onlarda yoğun bakımda yatıyorlardı. Selim'in kalbine yakın giren kurşun onu ölüme çekerken Davut'un sırtından 3 kurşun çıkmıştı. Oda atlamamıştı ölüm riskini. Delirmek üzereydim. Ölüyordum. Ela'nın karnı burnunda bir yerlerde beni bekliyor olduğunu bile bile onu bulamamak beni öldürüyordu. Ne evde ne şirkette adam bırakmadan dört bir yana salmıştım hepsini. Bir küçük haber getirene milyonlar vadetmiştim. Ama yoktu. Yoktu işte. Ya korktuğum olduysa diye, ya ona birşey yaptılarsa, ya canına kıydılarsa diye düşünüp canlı, canlı ölüyordum burda. Geçirdiğim sinir krizinden sonra evde hiç bir şey yerinde değildi artık. Evin içinde elime ne geçtiyse kırıp parçalamış, cam çerçeve bırakmamış, yumruklayarak hepsini indirmiştim. Sonunda dedem karşıma dikilip yumruğunu suratıma geçirince durabilmiştim. Şuan oturduğum koltukta Deniz kesilen ellerimi sararken dedem karşımda bana ağzına geleni sayıyordu. Ama ne onun, ne de elim ve gözümle ilgili sorular soran Deniz'in dediklerini anlıyordum. Sadece Ela vardı aklımda. Ela'm nerdeydi, ne haldeydi. " Faruk! " " Emret abi. " " Haber..?" " Yok abi. " Ne uyuması lan ne uyuması! Dedim sinirle bağırarak. " Ateş! " Diyen dedeme baktım. " 3 gündür gözünü kırpmadın. Doğru düşünemez hâle geliyorsun. " Uyuyamam dede! " Dedim omuzlarım çökerken. " O olmadan, kokusu olmadan uyuyamam... Derken sağ gözüme giren ağrı ile inleyerek öne doğru eğilip sarılı elimi gözüme bastırdım. Deniz: " Ateş, gözün... " 3 gündür. " Nasıl birden kırmızı oldu? " " Bilmiyorum. Bir anda oldu." " Çok ilginç." Geçen ağrı ile yavaşça yerimde doğrulurken gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açıldı bir anda. Salon merdivenlerinden yukarı doğru çıkan Emel... " Emel! " Dedim ayağa fırlayarak. " Ateş? Deniz'e baktım saniyelik, sonra yine yukarıya çevirdim bakışlarımı. Aynı şeyler tekrar oluyordu. Ellerimi saçlarıma geçirdim. İlk gördüğüm rüya ile anlamalıydım. O zaman anlamalı ve tedbir almalıydım. Geç kalmıştım. " Allah benim cezamı versin!" Dedim bağırarak. Geç kalmıştım. Faruk'a döndüm. " Yine oluyor Faruk. Dedim göstermek için arkamı dönerek. Ama gördüğüm şeyle ikinci bir şoku yaşadım. Salonun ortasında kocaman bir yılan vardı ve bana bakıyordu. Geriye sendeledim. Gümüş renkte büyük bir yılandı. Boyumdan büyük hemde. Kocaman bir, " Ateş ne oldu? İyimisin? " Diyen dedemdi. " Gördüğümü görüyormusunuz.?" " Neyi? " Dedi Deniz. Bir Deniz'e bir karşımdaki yılana baktım. " Faruk sen görüyormusun? " " Ben birşey görmüyorum abi. Ne oluyor? " Kendi kendime gülmeye başladım elimi alnıma koyarak. Gözümdeki kırmızılık... " Ateş iyimisin? " " Deniz şuan gördüğüm şeye inanamazsın. Gümüş... " Hassiktir." Dedi Deniz. " Ateş kafayımı yedin. Korkutma lan beni! " Karşımda bana bakan yılana doğru bir adım attım. Hayal ile gerçek arası bir şey gibiydi. Hareketsiz bana bakarken sadece çatal dili hareket ediyordu. " Söyle. Dedim arkamdaki bakışlara aldırmadan. Deniz'in arkamdan, " Ateş kafayı mı yedin." Demesine sinir olsamda cevap bile vermedim. Etrafa baktım ama Gümüş yoktu. Yürüyerek bahçeye doğru ilerledim. Nereye gitti derken çıkardığı tıslama sesiyle anında arkama döndüğümde onu giriş kapısın önünde çöreklenmiş şekilde bana doğru bakarken gördüm. Ela burda değildiki. Neden beni buraya getirmişti. Ne? Ne demeye çalışıyordu anlamıyordum. Burda olsa, benim evimde olsa ararmıydım. " Ateş ne oluyor." Diyen Yaman Yıldırım'a baktım. " Önce beyaz bir güvercin ve çıyan. " Faruk çabuk adamları topla! Faruk adamları ararken, koşarak içeri girip silahımı ve sustalımı alıp çıktım. " Yılanlı köşk. Ela'ya pusu atanlar o ve adamları olmalı. Yılanlı köşk hariç her yere baktık. Ordalar adım gibi eminim. Hemen çıkıyoruz çabuk." Toplanan adamlarla birlikte Deniz'i de alıp hızla yola çıktık. Yılanlı köşk. Faruk gazı daha da kökledi. " Ela'nın kılına zarar gelmeyecek. Faruk: " Abi ya burda değillerse.." " Burdalar adım kadar eminim. Gidelim! " Dedikten sonra büyük ve ağaçlık olan bahçeye duvarlarından atlayarak girdik. Ela'm bekle az kaldı geliyorum. Adamlar bahçeye dağılırken bende Faruk ve Deniz ile birlikte ilerledim. Faruk araya girdi. " Abi evin etrafında adamlar var." " Biliyordum, burdalar." Gördüğümüz adamları saklanarak tek tek indirerek ilerlemeye başladık. ***** DOĞUM Sancılarım dahada şiddetlenmeye artık dayanılmaz bir hâl almaya basmamıştı. Ellerim karnımda yattığım yerde sancılar eşliğinde kıvranırken, Emel girdi odaya. Halimi görünce hemen yanıma gelirken yüzünde mide bulandıran bir sevinç vardı. " İnanamıyorum. Can acısıyla hırladım. " Allah belanı versin Emel! " Umursamadı bile. " Kes sesinide derin nefesler almaya başla." " Defol uzak dur benden! " Dedim bir yandan elimle itip bir yandan ağlayarak. Tam o anda korktuğum başına geldi. Suyum gelmişti. İstemiyordum. Burda bu evde Emel'in yanında doğum yapmak istemiyordum. Ama oğlum çoktan yola çıkmıştı anlaşılan. Emel elbisemin eteğini kaldırıp çamaşırımı çıkardığında artık resmen doğum başlamıştı. Bacaklarımı iki yana açarak gelen sancılarla birlikte ıkınmaya başlarken dişlerimi sıkıyor sadece ağlıyor yine ıkınıyor yine ağlıyordum. Hastanede ve doktorumun yanında olmam gerekirken burda bu evde doğuruyordum oğlumu. Ben doğum yaparken yanımda Ateş'in olmasını isterken Emel'in olması ne büyük bir talihsizlikti. " Ateş." Dedim dişlerimin arasından. " Ateş nerdesin? Ellerimi yüzüme kapatarak daha çok ağlamaya başladım. Ama gelen sancılar onada izin vermiyordu. Ellerimi yüzümden çekip altımdaki yatağın çarşafını sıkmaya başladığımda aniden açılan kapı ile içeri yine o adam girdi. " Bahçede yabancılar var kalabalıklar." Emel bir adama bir bana baktı. Belindeki silahı çıkarıp, " Kimse oğlumu benden alamaz." Diyerek yanımdan kalkıp odadan çıkarken, " Ateş.." Dedim. " Ateş gelmiş olsun Allah'ım ne olur." Emel'de gidince tek başıma kalmıştım. Başaramayacağım bebeğimi dünyaya getiremeyeceğim korkusu sarmıştı içimi. Yorulmuş tükenmiş ve kendimden geçmek üzere gözlerimin kaydığını hissettim. Hiç halim kalmamış, bayılmak üzereydim. O anda duydum bebeğimin ağlama sesini. O sesle geldim kendime. Zorluklada olsa yerimde doğrularak titreyen bacaklarımın arasında yatan bebeğimi titreyen ellerimle alarak hüngür hüngür ağlamaya başladım. Çok küçüktü. Yüzü gözü doğumsuyu ve kanlıydı. Buruş buruştu. Hızla kolarımın arasına alırken üzerimde olan eşinden de kurtuldum. ***** GELDİM " Abi evin etrafında adamlar var." " Biliyordum, burdalar." Gördüğümüz adamları saklanarak tek tek indirerek ilerlemeye başladık. Nasıl olupta Emel yanına bu kadar adam bulmuştu. Saklana saklana ilerledik. Giriş kapısına gelmiştik ki bizi farkeden adamlar tetiğe basınca ifşa olmuş saklanmaya gerek kalmamıştı. Artık kim kimi indirirse. Numaradan kendimi gösterip nerden ateş ettiğini anlayınca ummadığı anda içeri girerek arka arkaya kurşun yağdırdım üzerine. Dışarda çatışma ve kurşun sesleri devam ederken ben hızlı adımlarla adamın olduğu yere gelip şarjörü yeniledim. Yüzüme sıçrayan kanlara aldırmadan yerimden kalkıp etrafıma bakındım. " Ateş." Diyen onu duydum. O uğursuz sesi. Emel... Üst kata çıkan merdivenlerin ortasında bana bakarak aşağı inerken hızlı adımlarla yanına kadar gelip yakasından tutarak " Emeeel.. Sarsarak sorduğum soruya, " Ateş..Seni Çok özledim demezmi." Öfkeyle çenesinden tutarak kendime çektim. " EMEL!! Kenara doğru savurup merdivenlere yöneldim ama hızla koluma yapışarak " Ateş.. " Emel! " Diye bağırdım. Sonunda tuttuğum yakasıyla arkaya doğru savurarak hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başlarken duyduğum silah sesiyle kolumda hissettiğim acı bir oldu. Elim kolumda önce koluma baktım. Kurşun sıyırmıştı. Arkama baktım sonra. Emel elindeki silahı bana doğrulmuştu. " Bir adım daha atarsan seni öldürürüm. Benim olmazsan kimsenin olamazsın." Sinirli bir bakış atarak arkamı dönüp devam ederken, " Ateş gitme. " Diye bağırdı. Umursamadan adımlarımı hızlandırırken duyduğum silah sesiyle olduğum yerde kaldım. Önce kendimi dinledim. Birşey hissetmeyince arkama baktım. Emel yerde başından donuk gözlerine doğru akan kan ile hareketsiz yatarken az ilerde Faruk ve Deniz vardı. Emel'e göz ucuyla baktıktan sonra hızla tırmandım merdivenleri. Ama gördüğüm şeyle heyecanım, korkum, sevincim,üzüntüm hepsi birbirine girdi. " Ateş.." Dedi beni görünce. Bir elini bana doğru uzatarak ağlamaya başlarken, kapıya gerileyip, " Deniiiizzz! Deniz koş!!" Diye haykırdım. Sonrada koşarak Ela'nın yanına gelerek dizlerimin üzerine oturup, " ELA' M!! " Dedim sımsıkı sarılarak. " Tamam güzelim geçti. " Ateş... Geri çekildiğinde kucağındaki oğlumuza baktım. Küçücüktü. Yumuş yumuştu elleri, yüzü.. Ela'nın yüzünü avuçlarımın arasına alarak alnından öptüm. " Geldim.. O anda Deniz daldı içeri. Hızla yanımıza geldiğinde Ela'ya bakarken. " Hassiktir! " Kes sesini Deniz! Deniz önce oğlumu alarak, " Ceketini ver." Dedi. Ceketimi çıkarıp yatağa serdim. Deniz oğlumu üzerine yatırıp çantasından bir makas ve mandal çıkararak göbeğini kesti. Hızlı bir muayeneden sonra gayet sağlıklı görünüyor. Hastanede tekrar muayene ederiz." Diyerek hızlıca kundak şeklinde sardı. " Ela sen nasılsın?" Kollarımın arasındaki Ela, " Ağrım var. Halsiz ve yorgunum." Deniz bir Ela'ya bir bana baktı. " Ela özür dilerim. Ela bana bakarak Deniz'in dediğini yaptı. Deniz kısa bir muayeneden sonra, " Ateş Ela'yı kap hemen hastaneye gidiyoruz. Fazla değil ama kanaması var. Hadi." Deniz oğlumu kucağına alırken bende hemen Ela'yı kucakladım. Hızlı adımlarla odadan çıkarken Faruk kapının önündeydi. " Faruk arabaya koş, hastaneye gidiyoruz çabuk! " Faruk bir bebeğe, bir kucağımdaki Ela ya bakarken tekmeyi bacağına geçirip kendine getirdim. " Faruk! " Diye bağırınca koşarak indi merdivenleri. Koşarak ön koltuğa Faruk'un yanına bindi. " Ateş." " Söyle güzelim söyle bitanem.." " Gözün. " Hem ruhuma hem bedenime işledin kadın. Bu göz bugün Gümüş'ü gördü. " Gerçekten mi.? " " Gerçekten." " Biliyormusun sana yakışmış... Gülümsedim. " Yoksa sizi nasıl bulurdum bilmiyorum." Derken minicik görünen oğluma baktım. " Ateş." " Söyle gül kokulum." " Oğlum tıpkı sana benziyor." Solgun yüzüne baktım sevdiğimin. " Annesi gibi güçlü." Dedim. Kendime çekerek saçlarından öperek. " Teşekkür ederim Ela'm. Canın çok yanıyormu.? " Derken elimi yanağına koymuştum. " Çok değil. Sarılıp kendime bastırdım. Hızlı adımlarla hastaneye girdiğimizde Ela'nın doktoru Ayfer hanım bizi sedye ile bekliyordu. Ela'yı sedyeye bırakırken oğlumuda çocuk doktoru Ali aldı. Deniz: " Artık güvendeler korkma Ateş... ***** MUTLU SON Bir süre sonra Ayfer ve Ali dışarı çıktı. " Ela nasıl? Oğlum nasıl? " Ayfer: " Korkmayın gayet iyi. Kanamayı durdurduk. " Ya oğlum. Oğlum nasıl? " Derken Aliye baktım. " Oğlunuzda gayet iyi. Ayfer: " Ela hanım yorgun düşmüş. Ela özel odaya alınmış aradan bir saat geçmişti. Oğlumda annesinin yatağının hemen yanındaki beşiğindeydi. Onlar uyurken bende yatağın kenarında oturmuş onları izliyordum. Allah'ın bana bir lutfu olmalıydı bu. " Gözün aydın Aslanım. Ve geçmiş olsun." Diyen dedem oğlumun yanına geçip torununu kucağına aldı. " Ateş Yıldırım'ın oğlu Alaz Yıldırım. Hoşgeldin. " Dediğinde oğlumuzun adı belli olmuştu. Faruk gelip elimi sıktı. " Abi geçmiş olsun, gözün aydın." " Sağol koçum." " Abi köşkü temizledik. " İyi." Dedim sadece. Deniz: " Gözün aydın babalık." Dediğinde yine sinir etmeye çalışıyordu beni. Ama şuanki keyfimi hiçbirşey bozamazdı. Dedesinin kucağındaki oğlum ağlamaya başlayınca Ela aniden " Oğlum! " Diye sıçrayarak uyandı. Korkuyla etrafına bakarak yine, " Oğlum! " Diyince, " Şşiitt güzelim korkma." Dedim yanına oturarak. " Dedesinde Alaz." " Alaz?" Derken dedeme baktı Ela. Gülümsedi. " Alaz... Dedem elinde oğlumla gelip Alaz'ı Ela'nın kucağına verirken alnından öptü. Hepimiz şok şekilde dedeme bakıyorduk. İlk kez böyle bir şeye şahit olmuştum. " Biri bana vursun. " Dedi ağzının içinde. " Oğlum acıkmış." Dediğinde odadaki herkes bir bir dışarıya çıktı. " Ela'm! " " Şşiitt... Hiçbir şey anlatma. Derken gözlerime baktı. " Sadece bana söz ver. Yanına biraz daha yaklaştım. " Sana söz veriyorum Ela'm.. SÖZ... |
0% |