Yeni Üyelik
44.
Bölüm

🔥KAN BORCU ÖZEL BÖLÜM🔥

@azamet_29_2


İLK KABUS.

Gecenin 3 olmuş eve yeni gelebilmiştim. Son zamanlarda şirket işlerimin ve özel işlerimin yoğunluğu yüzünden evimden çok dışarda geçiyordu zamanım.
İçeri girer girmez merdivenlere yönelip hızlı adımlarla ust kata çıktım. Bir an önce odama gelmek Ela'mın yüzünü görmek kokusunu duymak istiyordum. Kapıyı yavaşça açarak içeri girdim.

Sevdiğim, kokusunu özlediğim küçük kadınım yatağımızda mışıl mışıl uyuyordu.
Büyük ihtimalle yine erken yatmıştı.
Haklıydı. Son günlerde çok yoruluyordu. Yükü ve sorumluluğu ağırdı.

Sessiz adımlarla giyinme odasına girip üzerimi çıkardıktan sonra banyoya geçip hızlı bir duş alıp bornozla çıkarak tekrar giyinme odasına girdim.
Kurulandıkran sonra üzerime sadece eşofman altımı giyip küçük havluyla saçlarımı kurulayarak odaya döndüm. Elimdeki havluyu kenara atıp sevdiğim, bir günün içinde bile özlediğim kadınımın arkasındaki boşluğa uzanıp yavaşça kolumu başının altından geçirirken diğerini beline doğru sardım.

Burnuma gelen efsuni kokuyu derin bir şekilde çektim içime, kokusuna öldüğüm boyun girintisine dayadığım burnumla.

Bana göre dünyadaki en güzel kokuydu bu. Beni hayata bağlayan her sabah yeniden uyanmama sebep olan, günüm nasıl geçerse geçsin beni yenileyen o koku.

Yaptığım hareketle kıkırdayarak kasıldı.

" Yapma Ateş.
Rahat dur lütfen. "

" Çok özledim..."

Dedim o narin boynundan öperken ellerimi karnının üzerinde gezdirerek.

" Biraz daha bekleyeceksiniz Ateş Yıldırım bey."

Dedi gülümseyerek uykulu sesiyle.

" Beklerim güzelim ömür boyu beklerim. Yeterki hep yanımda ol, yeterki kokunu duyayım..."

Diyerek bir kez daha öptüm.

Ela, babasının bana vererek yaşamama vesile olan kanın borcu olarak hayatıma bir anda girmiş, sonunda beni kendine deli gibi aşık etmişti.
Ben bir kadına bu kadar aşık olacak, bu kadar sevecek biri değildim. Ama nasıl olduysa bu deli kız beni kendine deli divane etmişti.

Ağlak, mızmız, uyur gezer, geleceğe dair rüyalar gören, kabusları yüzünden delirmenin eşiğinden dönen bu tuhaf kız olmadan yaşayamaz hale gelmiştim artık.
Ona hem ruhen hem kalben bağlanmıştım.

O kadar ki evlendiğimiz gün tıpkı Ela gibi bende geleceğimizi gösteren bir rüya görmüş Emel'i son anda yakalayıp kurduğu tuzağı Ela'ya zarar gelmeden bozmayı başarmıştım.

O gün öldürebilecek kadar öfkeliydim Emel'e. Ama Ela son anda yetişip, düğün günümde bir ölü görmek istemiyorum demiş elimden almıştı onu.

Emel'i öldürmemiştim. Sırf Ela'nın yüzüne hüzün düşmesin diye. Adamlarıma verip ülkeden gittiğinden emin olun demiştim.

İşte o gün birleştirdim Ela ile hayatımı. Sonrasında söz verdiğim gibi Paris'e gittik balayımız için.
Hayatımın en nadide günlerini, gecelerini geçirdim yanında.
Ne isterse, ne dilerse yerine getirdim. Benimle evlendiği için bir saniye bile pişman olmasını istemiyordum.

Ateş...
Kes damarını kanını akıt dese bir an bile düşünmeden yapardım. Yeterki yüzü gülsündü. Ela Paris'i çok sevsede 1 hafta sonra dönmek zorunda kalmıştık.
Bende sonraki yıl dönümünüzde süpriz olarak yine götürmüştüm onu.

Evliliğimizin 2. yılındayız ve ben bir salise bile neden evlendim bu kızla diye düşünmedim.
Yanında uyuduğum ve yanında uyandığım her ânım en değerli anlarım oldu. Bu düşüncelerle kokusunu yeniden çekerek kapattım gözlerimi, huzur bahçemin en değerli gülünün.

Gözlerimi açtığımda odaya sızan turuncu kızıl gün ışığıyla, yavaş hareketlerle yerimden kalkarken,

" Ateş, nereye? "

" Şşiitt.
Sen uyu güzelim geliyorum."

Diyerek yerimden kalktım.
O sıra kaşınan sağ gözümü ovalaya ovalaya banyoya girdim. Bugünlerde sürekli bir kaşıntı vardı sağ gözümde. Gün ışığı rahatsız etti yine diye düşündüm.

Önce elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim. Ellerimi suya tutup avucumu doldurarak bir kaç kez yüzüne çarptım. Sonrada başımı kaldırıp aynada kaşınan gözüme bakmak istedim.

Ama gördüğüm şeyle inanamaz şekilde baka kaldım.
Gözüm...
Sağ gözüm kırmızıydı. Hem kaşınıyor hem kırmızıydı. Neden kırmızıydı.

Aynaya dahada yaklaşarak baktım inanamaz şekilde.
Bu.. Nasıl olmuştu?
Gözüm neden Ela'nın gözü gibi kırmızıydı? Hatta daha fazla.

Panikle gözlerimi kapatıp ellerimle ovuşturdum yeniden. Açıp tekrar baktım aynaya. Şimdi gözlerim kendi rengindeydi.

Ellerimi lavaboya dayayarak başım önde sinirle güldüm. Uyumadan önceki düşüncelerim yüzünden etkilenmiş ve uyku sersemi yanlış görmüş olmalıydım.

Duvardaki havluyu alıp yüzümü silerek kenara bıraktım. Kendi kendime sinirli şekilde gülerek odaya dönerken balkon kapısının dışında uçan kar beyazı güvercin dikkatimi çekti.

Kapıya yaklaşarak camdan baktım. Güneşin doğuşuyla aydınlanan sabahın ilk saatlerinde gördüğüm bu güvercinin neden balkonumda olduğunu merak ettim.
Neden burdaydı.
Bir süre gözlerimle takip ederek izleyince balkonun köşesindeki, minik dal parçalarıyla yaptığı yuvası dikkatimi çekti.

Yuvasının içindeki bir tane yumurta vardı. Yuvasına girip dikkatle üzerine oturdu o bir tane yumurtanın. Gülümsemeden edemedim.

Nasılda özen gösteriyor derken bir anda arkasında gördüğüm o kocaman çıyanla gülümsemem yüzümde dondu.

Gerçekten büyük bir çıyandı. Güvercinden daha büyük ve yuvaya doğru geliyordu. Hemen kapının koluna asıldım açmak için.
Niyetim o çıyanı öldürmek, yuvaya girmesini engellemekti. Ama yok, açılmıyordu kapı.

Bir yandan camdan dışarı güvercinin üzerine doğru ilerleyen çıyana bakarken bir yandan kapıyı zorluyordum. Ama açılmıyordu işte.
Geri çekilip kapıyı omuzlayarak açmaya çalıştım. O çıyan çoktan yuvaya girmiş güvercine saldırıyordu. Hayvan hem kendini hem yumurtasını korumaya çalışıyordu.

Bütün gücümle camı yumruklamaya başladım. Kapıyı açmak onu kurtarmak istiyordum.
O anda arkamdan gelen sesle Ela'yı duydum.

" Ateş..."

Anında arkama döndüm ama kimse yoktu. Aynı anda korkuyla açtım gözlerimi. Nefes nefese ve ter içindeydim.
Kalbimin sıkıştığını hissediyordum.

Rüya...
Rüya görmüştüm.
2 yıldır ilk kez böyle bir rüya görmüştüm. Evlendiğimizden beri ne Ela ne ben, artık kabuslar hayaller görmüyorduk.
Ela bu yüzden çok rahatlamıştı. Duyuyorum dediğini o seste yoktu artık. O günden sonra bir kaç küçük şeyin dışında hayatımız gerçekten sakin geçmişti.
Derin bir nefes alarak yanıma dönüp Ela'ya baktım.

Ama Ela! Ela yanımda yoktu.
Yataktan korkuyla fırladım. Odadan çıkarak,

" Ela! " Dedim yüksek sesle.

" Ela nerdesin? Ela! "

Gördüğüm rüyanında etkisiyle panik olmuştum. Cevap alamayınca korkum dahada arttı.
Merdivenlere gelip koşarak indim aşağı. Duyduğum seslerle mutfağa koştum.

Ela buzdolabını açmış içine girmiş kendi kendine konuşuyordu. Derin bir oh çekip, ne dediğine kulak verdim.

"Ah be oğlum.
Bu saatte çilek mi istenir? " Diyordu.

Gülümsedim.
Neyseki canı çilek çekmişti sadece.

" Ela..."

Dediğimde elinde bir kase çilek ile doğrulup bana baktı.

" Ateş? "

Hızla yanına gelip elindekini tezgaha bırakıp sıkıca sarıldım. Burnumu saçlarının arasına gömerek derin bir nefes çektim. Oda sıkıca bana sarıldı.

" Güzelim...
Yanımda göremeyince korktum."

Kollarımdan ayrılarak,

" İyiyim Ateş, korkacak bir şey yok.
Oğlunun canı bu saatte çilek çekti."

Dedi elini karnının üzerinde gezdirerek.

Bende onun gibi karnının üzerine koydum elimi.

" İkiniz bu dünyadaki en değerlilerimsiniz. Size bir şey olursa yakarım bu dünyayı.
Hiç acımam yakarım.

Neden beni kaldırmadın. Ben getirirdim. Ya merdivenlerden düşseydin."

" Sen yorgun uyuyordun. Kıyamadım.

Bu arada Yaman Bey duymasın en değerlilerim dediğini üzülür bak."

Dedi gülümseyerek.

" Üzülmez, oda biliyor size ne kadar değer verdiğimi. Hem dört gözle bekliyor torununu. Bir doğsun altından beşik alacakmış."

" Neeh!
Yok artık.
Sen ciddimisin? "

" Altın, gümüş umrum değil. Her şeyim, canım bile sizin olsun. Yeterki size birşey olmasın."

" Ateş, iyimisin?
Hiç normal değil konuşmaların.
Kötü birşey mi oldu? "

" Hayır güzelim.
Sadece gördüğüm kâbustan sonra seni yanımda göremeyince..."

Gözlerime baktı önce. Sonrada ayak parmaklarının üzerine yükselerek dudaklarıma bastırdı bal dudaklarını.

" İyiyiz...
Bir şeyim yok.
Şimdi izin verirsen oğlum çilekleri bekliyor."

Gülümseyerek tezgahın üzerindeki kaseden bir tane çilek alıp dudaklarımla tutarak bal dudaklarının arasından küçük ağzına bıraktım. Ardından dudaklarına bastırdım dudaklarımı.

" O zaman oğlumuz daha fazla beklemesin."

Dedim geri çekilerek.
O gülümseyerek ağzındaki çileği yerken kaseyide alarak eline verdim. İki eliyle tuttuğunda tek hamlede kucağıma aldım.

" Devamını odamızda yersin."

Diyerek salona gelip ordanda dönerek çıkan merdivenlerden çıkmaya başladım.

" Beni böyle taşımaya devam edersen bel fıtığı olacaksın Ateş.."

Derken çilekleri tek tek ağzına yolluyordu. Canı çok çekmişti demek ki.

" Kocaman bir göbeğin olsada ağır değilsin güzelim."

Ağzı dolu şekilde,

" Son ayımdayım Ateş.
Nerden baksan 20 kilo aldım."

Odamıza girerek Ela'yı yavaşça yatağa bıraktım. Yanınada kendim uzandım.

" Bu kadar daha alsan koymaz."
Derken pijama üstünü yukarı sıyırıp göbeğinden öptüm.

" Hem çok zayıftın. Şimdi en azında ele avuca geliyorsun. Hatta doğumdan sonra böyle kal bence. Diyet falan yapma."

Dedim gülerek. Bir yandanda elimi karnında gezdirerek oğlumuzu seviyordum. Ela kaşlarını çatarak baktı önce. Sonra bir kaşını havaya kaldırdı.

" Balayımızda öyle demiyordun ama."

Güldüm.

" Hmm... Laflara bak laflara.
Anlaşılan sende beni özlemişsin."

Elindeki kaseyi komodinin üzerine bıraktı. Elini sakallarımda gezdirerek bir buğse bıraktı dudaklarıma.

" Özledim." Dedi.

Yerimde doğrulup,

" Hadi yat uyu dinlen.
Benide daha fazla zora sokma kadın."

Kahkaha ile güldü yatağa uzanırken.

" Evet uzansam iyi olacak artık oturamıyorum."

*****

PUSU.

Gözlerimi açtığımda yatakta yalnızdım. Ateş çoktan kalkmış olmalıydı. Bende artık kalkmalıydım ama gerçekten zordu.
Bu yüzden önce yan dönüp, ayaklarımı aşağı sarkıttım.
Sonrada yerimde doğrulup derin bir nefes alıp başardım dedim gülerek, elim karnımda.

Yavaşça ayağa kalkıp olabildiğince hızlı banyoya yürüdüm . Son aya girdiğimden beri daha fazla lavaboya gidiyordum. Hızlıca girdiğim banyodan çıktığımda baya rahatlamış hissettim.
Şimdi sırada üzerimi değiştirmek vardı. Giyinme odasına doğru yürürken balkondaki Ateş'i gördüm.

Üzerinde sadece eşofman altı, elinde sigarası, dalgındı.
Dün sabah kabusla uyandıktan sonra tuhaftı hali. Sürekli tedirgin görüyordum onu. Acaba o günler gerimi geliyor diye düşünmeden edemedim. Bir anda benimde içimi bir korku aldı. Ellerim benden ayrı bebeğimi sararken,
Allah'ım ne olur huzurumuz bozulmasın. Oğluma birşey olmasın diye dua ederken buldum kendimi.

Oğlumda duymuştu beni sanki.
Hareketini hissedince içime yeniden bir huzur doldu. Derin bir nefes alarak balkon kapısını açıp dışarı çıktım.

Ateş ne kadar dalgındıki gelişimi bile duymamıştı.
Ellerim belimde arkasında durup onu izledim bir süre. Belden üstü çıplak olduğu için davetkar kasları ve bel gamzesi beni çağırıyordu.

Sağ elimi alnıma bastırarak kendime güldüm. Karnım burnumdaydı ama gözlerim adamın gamzeleriyle kaslarında.

Gülüşümü duyan Ateş anında bana döndü. Elindeki sigarayı atıp hemen yanıma geldi.

" Ela.
Ne zaman geldin duymadım."

" 1-2 dakika oldu."

" Seni neşeli görmek çok güzel.
Bunu neye borçluyum."

" Gamzelerine."

Şaşırdı.

" Gamzelerime derken."

Kendimi daha fazla rezil etmemek için,

" Biz çok acıktık.
Kahvaltıya inelim mi? " Dedim.

Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü avuçlarının arasına alarak alnıma bir öpücük bıraktı.

" Olur güzelim.
Hadi gidelim, oğlumuzu ve güzel karımı doyuralım."

Ateş ile birlikte odamıza geçince geldi aklıma. Önce üzerimi değiştirmeliydim. Bu yatak pijamalarımla inemezdim aşağı.
Malum Yaman bey kahvaltıda bizimle olacaktı. Adama ayıp olmasın.

Ateş'in de yardımıyla üzerime uzun beyaz ve geniş olan hamilelik elbisemi giydim. Çünkü Kahvaltıdan sonra biraz dinlenip, sonrasında anne ve babamın mezarlarını ziyaret edecektim. Uzun zamandır ikisinede gidememiştim. O yüzden doğumdan önce son kez gitmek istiyordum. Ondan öncede Merve ve Cem vardı.
Giyindikten sonra Ateş'le birlikte odadan çıkıp merdivenlere geldik.

İnerken kolunu belime sararken,

" Dikkat et."

Dedi. Çünkü göbeğim basamakları görmemi engelliyordu.
Salona indiğimizde Yaman beyin yanında Deniz'i gördük. Ateş yine Ateş'liğini yaptı.

" Sabah sabah ne işin var lan senin burda? "

" Sanada günaydın Ateş Yıldırım.
Yada ihtiyarmı desem. Nede olsa baba olacaksın artık."

Resmen restine rest çekiyordu Deniz.
Ben kıkırdarken Ateş.

" Zorla gel beni vur diyorsun Deniz."

" Haşa öyle bir niyetim yok.
Sadece Ela'nın vitamin ilacını getirdim."

Bu sırada Zehra hanım salona girip,

" Yaman Bey, Ateş Bey masa hazır. "

Diyince tartışma başlamadan biterken
ben önden girdim mutfağa. Diğerleride arkadan geliyordu.

Zira açlıktan ölüyordum, o yüzden hemen oturdum. Eskiden olsa çekinirdim ama hamileliğimin verdiği önceliklerim ve şımarıklığım vardı ve sonuna kadar kullanıyordum.

Diğerleride masaya gelip yerlerine oturduktan sonra kahvaltıya başladık.

" Ela nasılsın, nasıl gidiyor? "

" İyi sayılır Deniz..
Hareket ederken zorlanmaya başladım sadece."

Bunu söylerken biraz utandım.
Çünkü karşımda Yaman bey vardı.
Neyseki her lafı duysada gerek görmedikçe konuşmayan biriydi.
Başını bile kaldırmamıştı.
Bazıları onun için çok tuhaf bir adam diyorlardı.

" Deniz sen ne yaptın?
Alıştın mı yeni hastanene."

" Alıştım.
Hiç bir hastane Ateş kadar eziyet veremez. Kovulursan yanıma alırım demişti ama niyeti adamları gibi kullanmakmış. "

" Ne yapacaktım.
Sen iş yap diye kendimi mi vuracaktım. "

Dedi Ateş.
Deniz gözlerini devirdi.

" Her neyse.
Son ayındasın Ela. Artık daha dikkatli olmalısınız. Erken doğumda dahil her şeye hazır olun."

" Biliyorum.
O yüzden bugün Merve ve Cem ile buluşup sonrada son kez anne babamı ziyarete gideceğim.

Çünkü önümüzdeki bir kaç ay dışarı bile çıkmayacağım büyük ihtimalle."

Ateş' in bakışları beni buldu.

" Aslında doğumdan sonra gitsen daha iyi olur Ela. Son anda bir sıkıntı yaşamanı istemiyorum."

" Lütfen Ateş, itiraz etme.
Özledim...
Gitmezsem rahat edemem."

Derken gözlerim doldu yine.
Hep bu hormonlar yüzünden oluyordu. Ateş bir süre yüzüme bakarak pes etti.

" Tamam güzelim tamam.
Ama yanında adamlar olacak ve çok dikkatli olacaksın.
Ziyaretini hızlıca yapıp dön. "

" Tamam, merak etmeyin.
Hemen gidip geleceğim.
Zaten çok yorulmak istemiyorum."

*****

Yaptığımız kahvaltıdan sonra Ateş ve Yaman Bey kendi işlerine, Deniz hastaneye dönerken bende salona geçip uzanarak bacaklarımı kırlentin üzerine koyup dinlendirmeye karar verdim. Ayaklarımın üzerinde fazla kalınca bacaklarım şişiyordu artık.

Hava Temmuz sıcağı olduğu ve bu sıcakta gidemeyeceğim için bir süre daha evde kalacaktım.
Tabi bu arada Ateş 10 kere arayıp sordu nasıl olduğumu.
Ateş'in önceki halini bilmesem
2 Ateş var diye düşünecektim.

Benim yanımdaki Ateş ne kadar sakin ve iyiyse adamlarının karşısındaki Ateş bir o kadar acımasız ve zalimdi.

Bu alemdeki tek Kral Ateş'ti.
Ateş'in de 2 kuralı vardı.

Ya, Ateş Yıldırım'dan korkacaksınız yada, saygı duyacaksınız.
3. Bir seçenek yoktu.
Öyle olmazsam kimse beni saymaz derdi hep.

Nihayet saat öğleni geçince yanımda Davut ve Selim dâhil 6 adamla yola çıktım. Önce Merve ve Cem ile anlaştığımız pastanede buluştuk.
Biz pastaneye girerken içerdeki müşterilerin şaşkın bakışlarına şahit olsamda aldırış etmedim.
Alışmaya başlamıştım artık arkamda en az 5-6 adama.

Masaya gelip oturduğumda Merve ve Cem'de müşterilere bakıp gülümsemişlerdi.
Onlar bile alışmıştı benim bu halime.

Merve:

" Ela hanım mahiyetiniz yine göz dolduruyor."

" Dalga geçme Merve ya!"

" Kızım şu hale baksana. Yanında tank ve aslerlerle geziyorsun sanki."

Derken Davut'a bakıyordu.

Davut ne Merve ve Cem'i ne de etrafta bizi izleyenleri umursamadan sadece yanımda ve elleri arkasında beklerken diğerleri dışarda bekliyorlardı.

Yanımıza gelen garsona istediklerinizi söyleyerek gelmesini beklerken,

" Anlatın bakalım.
Nasıl gidiyor nişanlılık." Dedim.

Geçen yıl bu ikisi nişanlamışlardı.

" İyi." Dedi Cem elini masadaki Merve'nin elinin üzerine koyarak.

" Hafta sonu birlikte Mersin'e tatile gideceğiz."

" Ooo.
Çok iyi yaa.
Maalesef ben bu yıl evdeyim.
Malûm bebiş belliyoruz."

Merve, " Ne kadar kaldı? "

Derken pastalarımız ve içeceklerimiz geldi. Pastama çatalla dalarken,

" 20 gün falan diyor doktor. Ama Deniz her an her şeye hazır olmalısınız dedi sabah."

" Haklı. Dikkatli ol." Dedi Cem.

Bugün burdan sonra anne babamı ziyarete gidip sonra doğuma kadar evden çıkmayacam. Sırt üstü bacaklarım havada yatacağım valla."

" İyi yaparsın."

" Merve.
Belkide siz döndüğünüzde bebeğim kucağımda olur ha ne dersin."

" Ay çok güzel olur.
Gerçi o Ateş efendi bizi kıymetli prensine yaklaştırmaz ama neeyyys! "

" Bu arada Yaman bey torununa altından beşik alacakmış."

Cem bir anda ağzındaki kolayı yana doğru püskürterek öksürmeye başlarken Merve,

" Ooohaaa! " Bastı.

Cem ağzını peçeteyle silerken,

" Yaman dede de bok gibi para var desene."

Diyince birlikte bir kahkaha artık Merve ile.

" Sanırım baya zengin." Diyebildim.

" Bayası fazla kızım."

Diyerek öne eğildi Merve.

"Adamlar mafya babası. "

Yine etrafa çaktırmadan gülüştük.
Yarım saat kadar sonra pastalarımız ve içeceklerimiz bitmiş masadan kalkarak pastaneden çıkmıştık.

" Bundan sonra siz bana gelirsiniz artık. " Diyerek ikisinede sırayla sarıldım.

" Merak etme.
Ateş bizi kapıdan kovsada bacadan gireriz. "

Diyen Cem ile gülerek arabalara döndük. Davut'un açtığı kapıyla arka koltuğa geçip oturdum. Davut Selim'in hemen yanına öne oturduğunda
arabanın açık camından el sallayarak vedalaşıp yola çıktık..

1 saat kadar sonra iki araç mezarlıktaydık. Araçları arka arkaya park etti adamlar. Öndeki araçtan yine Davut'un yardımıyla inerek annemin ve babamın mezarlarına doğru ilerledim. Önce annemin yanına giderek dua ettim, içimden konuştum, dertleştim. Sonra babamın yanına gittik. Onada dua ettim. Uzun süre gelemeyebilirim baba, torunun yakında gelecek dedim gülümseyerek.
İkiside yaşasa kim bilir ne kadar sevinir, severlerdi oğlumu.

Ben dua ederken Selim ve Davut ta hemen arkamda benimleydiler.

10 dakika kadar daha durdum babamın yanında. Sonra yavaşça kalkarken, yine Davut yardım etti. Babamla ve annemle yüreğimden vedalaştıktan sonra,

" Davut gidebiliriz. "

" Tamam yenge."

Davut'un desteği ile mezarların arasından geçip yürüyüş yoluna geldim.

" Davut."

" Emret yenge."

" Ailen varmı? "

" Yok yenge."

" Nasıl yok?
Yani hiç kimsen yok mu? "

" Yok yenge.
Bizler bir şekilde yalnız kalan adamlarız.
Bu zibidi de dahil. "

Dedi Selim'i göstererek.

" Ateş abinin yanında çalışan hiç kimsenin ailesi yoktur.
Bizim ailemiz olamaz.
Sevdiğimiz olamaz.
Sevenimiz olamaz.
Bizim ölmemiz bir kurşuna bakar...

Bu yüzden ailemizin olmasına izin vermeyiz. Arkamızda birini bırakmak istemeyiz."

Davut'un sözlerinden sonra yanına geldiğimiz arabaların yanında elleri önünde bekleyen adamlara baktım. Hepside yalnız ailesizmiydi? "

Bu sırada arkamdan gelen Selim'in telefonunun çaldığını duydum.
Cebinden çıkarıp açtı.

" Emret abi."

Diyince anladım yine Ateş arıyordu.

"Bir sıkıntı yo..."

Demiştiki bir anda duyduğumuz silah sesiyle bitlikte Selim'i yerde gördüm.
Önce bir çığlık koptu dudaklarımdan.

" Selim."

Diye bağırırken Davut anında beni önüne çekerken,

" Yenge eğil hemen."

Diyerek kendide arkama geçip bana siper oldu. Arabanın yanına yere dizlerimin üzerine çökmüş kollarım karnıma sarılı öne eğildim. Sonra bir silah sesi daha duyarken kurşun arabanın tavanına gelince bir çığlık daha attım. Adamlarımız nerden geldiğini anlamadığımız ateşe karşılık verirken

" Ateeş! "

Diye bağırdım korkuyla.

Gözlerimi kapatmış arka arkaya silah sesleri duyuyordum sadece.
Bir süre sonra en son Davut'un inlemesini duydum arkamda.
Korkuyla arkamı dönüp baktım.
Eli sırtında bana bakıyordu. Yaralanmıştı. Zorlukla konuştu benimle.

" Yenge kaç..
Ateş abi seni bulur kaç burdan. "
Ağlayarak ve korkuyla baktım yüzüne. Dediğini yapmak zorundaydım. Bebeğim için yapmak zorundaydım.
Sesler kesilmişti, bundan faydalanıp kaçabilirim diye düşündüm.
Arabadan tutunarak zorlukla kalktım çöktüğüm yerden. Etrafımızdaki adamlara baktım. Daha az önce beni korumak için yanımda duran adamlar şimdi ölmüşmüydü.
Allah'ım bana yardım et.
Diyerek uzaklaşmak için hareket ettim. Ama bir anda önümü kesen adamla öylece kalmış halde kollarımı karnıma sardım bebeğimi korumak için. Korkuyla geriye yürürken,

" Uzak dur benden!
Bana dokunursan Ateş derinizi yüzer." Dedim.

Adam pis pis gülerken. Arkamda duyduğum sesle şok oldum.

" Doğru söylüyor, yapar.
Ateş kimseye acımaz."

Hızla arkamı döndüğümde onu gördüm. Oydu. Yine..

" Sen...
Sen... Ama!
Ama neden?
Neden!? "

Karşımda delirmiş gözlerle bana bakan kişiden cevap beklerken bir anda burnuma kapanan bez ve aldığım o kokuyla ellerimle arkamdaki adamın ellerini tutarak
yüzümden çekmeye çalıştım.

Ama iri yarı adam benden kat kat güçlüydü. Bulanık görüşüm ve dönen başımla kendimi kaybederken,

" Ateş... Yardım et..."

*****

ATEŞ GÖZLÜ ATEŞ

Şirkete geldiğimden beri nerdeyse hiç dinlenmemiştim.
Konuşmak için gelenlerin ardı arkası kesilmemişti. Bu âlemde kral olmak kolay değildi.
Derdi olan sorunu olan benim kapımdaydı. Ben çözmezsem kaos olur herkes birbirini kesmeye başlardı. Az önce giden adamlardan sonra nihayet herkesi yollamıştım.

Masamın ucuna oturarak yine kaşınmaya başlayan sağ gözümü ovuşturarak,

" Faruk.
Şuandan sonra kimseyi alma içeri.
Yeter. Başım çatlamak üzere.
Banada bir ağrı kesici getir."

" Tamam abi."

Diyen Faruk odadan çıkarken ayağa kalkarak odamdaki lavaboya girdim. Gömleğimin kollarını sıvayarak ellerimi yıkadıktan sonra avuçlarımı suyla doldurup gözlerimi kapatıp suyu yüzüme çarptım. Aynı şeyi bir kez daha yaptıktan sonra, doğrulup boynumu bir sağa bir sola çevirerek kıtlattım.

Gözlerimi tekrar açarak aynaya baktığımda yine aynı şeyi gördüm.

Ne oluyordu. Neden gözüm yine kırmızıydı. Ellerimi gözlerimin üzerinden geçirip tekrar baktım aynaya.

Bu kez kendi renginde gördüm. Yinemi yanlış görmüştüm.
Ne oluyordu, nasıl oluyordu anlamıyordum. Kafayı yemeye başladığımı düşünürken Elâ'nın yaşadıkları geldi aklıma. Birşeyler oluyordu.
Yine!

Kâğıt havludan bir parça alıp ellerimi silip çöpe attıktan sonra bir parça daha alıp yüzümü silerek çıktım lavabodan.
Kurulandıktan sonra ellerimi kağıt havlu ile birlikte yüzümden çektiğinde bu kez gerçekten kafayı yediğimi düşündüm.

Şuan ofisimde değil bambaşka, karanlık ve boş bir yerdeydim.
Büyük bir oda yada depo yada öyle bir yerdi.
Ayakta uyuyor olamazdım.
Peki bu neydi?
Nasıl böyle bir yerdeydim?
Neler olduğunu anlamak için kendi etrafımda bir tur döndüm önce.

Birden zihnimde o gün canlandı. Düğünümüzden önce Emel'in hayali şekilde evimde görmüştüm. Sonraki seferde rüyamda Emel'in Ela'yı öldüğünü görmüştüm.
Aynı şeyin olma korkusuyla hızla kendi etrafımda döndüğümde gördüm yerde çırpınan büyük, hatta baya, baya büyük kar beyazı güvercini.

Sürekli kanatlarını çırpıyor, uçmaya çalışarak hemen arkasındaki büyük çıyandan kaçmaya çalışıyordu.

Şuan gördüklerim hayal miydi, rüya mıydı anlayamıyordum. Ellerimi yüzüme kapatıp yüzümü sıvazlarken aniden açılan kapıyla o yöne döndüm.

Faruk elinde ilaç ve su ile odaya girmiş az önceki görüntü birden kaybolmuştu. Hızla bakınarak yine kendi etrafımda döndüm.

"Abi iyimisin? "

Gerçekten ofisimdeydim.
Bir boyuttan başka bir boyuta gidip gelmiş gibiydim.
Faruk yanına gelerek,

" Abi iyi..? "

Dedi ve kaldı.
Gözleri gözlerimde bana bakıyordu şaşkın.

" Ne? Neden öyle bakıyorsun? "

" Abi..
Gö..Gözüne ne oldu."

" Ne olmuş." Dedim şüpheyle.

" Kı- kırmızı."

Dediğinde hızla lavaboya dönerek aynaya baktım. Evet gerçekten kırmızıydı. Az önce kendiminde aynada gördüğü gibi kırmızıydı.
Ne hayaldi ne rüya.
Faruk bile görmüştü. Lavabodan çıktığımda Faruk elindekileri masaya bırakıp hızla bana döndü.

" Abi ne oluyor."

Aklıma gelenlerle,

" Yürü Faruk gidiyoruz.
Ela! "

Dedim.

" Ela'ya bir şey olmuş olmalı."

Çekmeceden silahımı alıp belimin arkasına takıp telefonumuda alıp ilk numara olan Selim'i aradım.
İlk çalışta açtı.

" Alo Selim.

" Emret abi."

" Nerdesiniz bir sorun yok değilmi? "

Dedim ama korkuyordumda bir yandan.

" Bir sıkıntı yo..."

Demiştiki duyduğum silah sesiyle yerimde sıçrarken olduğum yerde donup kaldım.

Ardından Ela'nın,

" Selim! " Diye bağıran sesi ve

" Yenge eğil hemen! "

Diyen Davut'un sesi.

Arka arkaya gelen silah sesleriyle,

" Ateeş! "

Diye bağıran korku dolu ses..

" Ela! " Diye haykırdım.

" Ela!
Davut!
Ne oluyor?! "

Ses gelmedi. Hat gitti.
Dünya durdu, kalbim durdu, nefesim durdu.

" Faruk!
Çabuk gidiyoruz. Adamlara söyle dışarda olsunlar çabuk."

Faruk adamları arayarak peşimden gelirken hızla asansöre bindik.

" Abi ne oluyor? "

" Ela. Ela'ya pusu atmışlar.
Allah'ım! "

Derken ellerim saçlarımda çekiyordum.

" Selim'i aradım 2. Kelimede silahlar patladı. Ela'nın başına birşey geldi Faruk biliyorum."

" Nasıl olur kim yapar.
Kim cesaret eder. "

" Bilmiyorum Faruk bilmiyorum.
Eğer...
Eger karıma, oğluma birşey olursa yakarım bu şehri. Bu şehride bu dünyayıda yakarım. İçindeki
herkesle birlikte yakar kül ederim.
Herkes korksun o zaman benden."

Asansörden garaja indiğimizde adamlar hazır bizi bekliyorlardı.
Hızla araçlara binerek 3 araç arka arkaya yola çıktık.
Önde benim olduğum aracı Faruk kullanıyordu. Trafiğe aldırmadan makas ata, ata hızla yol aldık.
Gelebildiğimiz en kısa sürede Ela'nın ailesinin olduğu mezarlığa gelip içeri girdik.

" Hassiktir."

Gördüğüm manzara ile ruhumun bedenimden ayrıldığını hissettim. Aracımız durur durmaz inip Davut'un ve diğer adamların yanına koştum.
Kahretsin! Her biri bir yerde yaralı yatıyordu. Ama Ela...

Ela'm yoktu. Sevdiğim kadın.. Bebeğimizin annesi yoktu.

" Elaaaa!
Ela nerdesin ELAA! "

Haykırdım. Sesim mezarlığın her yerinden duyulacak kadar yüksekti.

" Çabuk!
Çabuk, her yere bakın, her yeri arayın! "

Derken panik ve korkuyla bir sağa bir sola koşuyordum.
İlk defa. Hayatımda ilk defa kendimi bu kadar aciz, bu kadar çaresiz hissediyordum.

" Faruk! Ela'yı bulmadan döneni ellerimle gebertirim. Dağılın!
Ela bulunana kadar bu şehre rahat yok! "

*****

EMEL

Gözlerimi açtığımda korkuyla sıçradım yerimde. Ne oluyor diye bir kaç saniye düşündükten sonra aklıma gelen görüntülerle hızla yerimden kalkmaya çalıştım ama olmadı.
Geriye yatarak bulunduğum yere, etrafıma ve kendime baktım.
Hiç bilmediğim bir yerde, bir yatak, bir komodin ve bir sandalyeden başka birşey olmayan bu odada yatakta yatıyor, el ve ayak bileklerimden yatağa bağlıydım.

O yapmıştı. Beni zorla kaçırıp buraya getirmiş ve yatağa mı bağlamıştı. Ama...
Ama neden?
Neden, intikam mı?
Evet, başka bir nedeni olamazdı.

İçime yerleşen o korku katlanarak artmaya başladı. Kendim için değil bebeğim için endişeleniyordum.
Ona birşey olursa ne yapardım. Allah'ım yardım et bize ne olur. Ne olur yardım et. Dedim.

Korkuyordum. Şuan gerçekten çok korkuyordum. En çok da bebeğim için korkuyordum. Tekrar bileklerimi kurtarmaya çalışırken bulunduğum odanın kapısı açıldı.
Korkuyla kapıya baktığımda onu gördüm. Emel..

Elinde bir tepsi ile içeri girdi
La*et kadın. Yine gelip bulmuştu bizi.

" Günaydın." Dedi arsızca.

" Emel.. Ne istiyorsun?
Neden kaçırdın beni.
Çöz ellerimi. Bırak beni. "

Derken hem ellerimi hem ayak bileklerimi çekiştirdim ama bileklerimi acıtmaktan başka bir işe yaramadı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup elindeki tepsiyi hemen önündeki, komodinin üzerine koydu.

" Ela, Ela, Ela...
Olmaz.. Bir süre beraberiz.

Bak sana çorba getirdim.
Şimdi uslu bir kız olda yedireyim."

" İstemiyorum.
Emel ben sana ne yaptım?
Aksine bütün yaptıklarına rağmen benim sayemde ölmekten kurtuldun, hemde iki kere."

İçimden keşke yapmasaydım dedim.
Gözlerime bakarak konuştu.

" Doğru..

Sayende ölmedim. İşte bu yüzden seni öldürmeyeceğimya. Oğlumu doğurana kadar..."

Dediğinde kocaman gözlerle baktım Emel'e.

" O-Oğlum?
Ne diyorsun sen be?! Ne oğlu! "

Psikopatça bir bakışla bakıp gülümserken,

" Oğlum! " Dedi tekrar.

" Doğan'a kadar benimle kalacaksın. Oğlum doğduktan seni öldürmeyip bırakacağım.
Böylelikle ödeşmiş olacağız."

Duyduğum şeyi yanlış duymuş olmayı istedim. Elini uzatıp karnımın üzerine koyduğunda kendimi geriye çekmeye çalışarak,

" Dokunmaa!"

Diye haykırdım.

" Dokunma bana.
Dokunma bebeğime."

" Sakin ol. Stres hamilelere iyi gelmez."

" Sen delirmişsin!
Aklını kaçırmışsın!
Uzak dur benden! Uzak dur! "

Bu bir kabus olmalıydı. Başka açıklama gelmiyordu aklıma.

Bir yandan bağırıyor bir yandan ellerimi ve ayaklarımı bağlardan kurtarmaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Kahretsinki olmuyordu.

" Piskopat manyak!
Uzak dur benden.
Uzak dur bebeğimden!! "

Arka arkaya haykırıyordum ama onun umurunda bile değildi.

Sonunda elini kendi kucağına koyarak çektiğinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Bu kadın bebeğimi istiyordu.
Buna izin veremezdim. İki gözüm iki çeşme,

" Lütfeen.." Dedim.

" Lütfen bırak... Bırak beni."

Yalvarırcasına söyledim bunu. Bu halimle yalvarmaktan başka yapabileceğim başka birşey yoktu.
Bebeğim için yalvarırsam bırakır belki diye umut ediyordum.
Ben hıçkıra hıçkıra ağlarken o sessizce yüzüme bakıyordu sadece.
Sonunda kararlı bir ses tonuyla,

" O bebek benim bebeğim. Ateş'ten bir parça. Sen sadece taşıyorsun. Zamanı gelince doğacak ve benimle gelecek. "

Dediğinde korkum dahada artarken yaş dolu gözlerim kocaman açıldı.
Bu kadın delirmiş olmalıydı.
Bu nasıl bir düşünceydi.

" Az kaldı doğmasına. "

Dedi sayıklarcasına, gözleri karnımın üzerinde .

" Oğlumla birlikte uzaklara, dünyanın diğer ucuna gideceğiz. Kimsenin bizi bulamayacağı bir yere. İkimiz çok mutlu olacağız.
Belkide bir gün oğlumuzla nasıl ilgilendiğimi görünce Ateş beni affedecek ve bana geri dönecek."

Başını öne eğdi.

" Bebeğimiz ölünce bana çok kızdı, beni affetmedi. Ama oğlum doğunca,
ne kadar iyi bir anne olduğumu görünce beni yeniden sevecek."

Emel'in haline ve konuşmalarına bakarken sinirlerim boşaldı.
Bir anda gülmeye başladım.
Hiç gülecek halde değilken sinirimden kahkaha atıyordum.
Kesin bende deli gibi görünüyordum.

" Sen...
Sen delisin.
Gerçekten delirmişsin. Ateş seni gördüğü anda öldürür. "

Gülmeye başladı oda benim gibi.
Hatta kahkahası benden fazlaydı.

" Evet delirdim.
Ateş'e olan aşkımdan delirdim."

Birden yakamdan tutarak beni sarsmaya başladı.

" Evlendiğiniz gün delirdim!"

Yakamı bıraktığında bir anda elini çenemde hissettim. Sıkarken konuşmaya devam etti.

" Amerikaya gider gitmez ne yaptım biliyormusun. Geri döndüm.
Sen balayında onun altında inlerken ben burda delirdim evet. Nefret ettim. İkinizdende nefret ettim.
Bütün zamanımı intikam almak için planlar yaparak geçirdim. Adamlar buldum. Sabrımı nefretimle bileyerek bekledim. Her anınızı her halinizi uzaktan izledim.

Ama hamile kaldığını ve erkek olduğunu öğrenince bütün planlarımı iptal ettim.
Yeni ve en güzel planımı yaptım.
Bu yüzden burdasın."

" Ateş bu sefer seni öldürecek Emel."

Ayağa kalktı.

" Hayır bu sefer Ateş'te benim, oğlumuzda. "

Derin bir nefes aldı.

" Konuşurken çorba soğudu. "

Diyerek tepsiyide alıp odadan çıkarken,

" Birazdan geliyorum.
Oğlum acıktı.
Bir şeyler yemelisin."

Kapıyı kapatıp çıkarken ben yine ağlamaya başladım.

" Ateş.
Ateş ne olur çabuk gel. Ne olur çabuk bul bizi."

Ağlamalarım devam ederken uykulu gözlerim kapanmaya başlayınca bütün bunların bir rüya olmasını, uyandığımda Ateş'in yanında uyanmayı isteyerek kapattım gözlerimi.

Ne kadar uyudum bilmiyorum.
Ayaklarımda hissettiğim ellerle korkuyla çığlık atarak açtım gözlerimi.

" Korkma! "

Diyen Emel elinde bir çift çorap ayağıma giydiriyordu.

" Çek ellerini."

" Rahat dur Ela.
Ayakların üşürse hasta olursun. Bunun olmasını istemeyiz değilmi?
Hasta olursan oğlum zor durumda kalır. "
Çorapları giyindikten sonra,

" Tuvalete gitmeliyim." Dedim.

Yüzüme baktı.

" Imm...
Hamilelik ve sık sık tuvalete gitme derdi değilmi?

Bak Ela. Tuvalete gitmen için seni çözeceğim. Ama sakın kaçmak gibi bir şeye kalkışma. Zaten kaçamazsında dışarda adamlarım var.

Oğlum 9 ayının içinde bunu biliyorum. Yani erken doğduğunda bile yaşayabilecek ayında. Yinede gününde doğmasını istiyorum.

Ama beni kızdırırsan yemin ederim canlı canlı sezeryan yaparım seni. Oğlumu alır senide öylece köpek leşi gibi bırakırım."

Duyduğum o korkunç ve canice cümlelerden sonra korkuyla yutkundum.

" Tamam." Dedim.

" Kaçmayacağım."

Ateş beni bulacaktı, emindim.
O beni bulana kadar korkumu bastırarak bu delinin söylediklerini yapacaktım çaresiz.

Belindeki silahı çekip bana doğrulttu sonra. Yanıma gelip kollarımdaki bağları tek eliyle açtı.

" Ayaklarını kendin çöz."

Yerimde zorlukla doğrulup ayak bileklerimi çözerek yavaşça kalkarken Emel benden bir kaç adım uzaklaşarak odanın içindeki kapıyı işaret etti.

Yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyüp açtığımda küçük bir banyo gördüm.
Bir lavabo bir klozet ve duş yeri vardı. Cam yada ayna yada duş kabini yoktu. Sade bir banyo o kadar.
Kimin eviydi bilmiyorum ama en azından temizdi.

" Kapı açık kalacak."

Şaşırarak arkama döndüğüm de,

" İkimizde kadınız sıkıntı olmaz değilmi? " Dedi.

" Saçmalama sapık mısın? "

" Ya kapı açık kalır yada altına yaparsın Ela."

Sinirle gözlerim dolarken onu daha fazla kızdırmamak için dediğini yapmak zorunda kaldım.
Utanç verici olsada yapacak bir şey yoktu.

Ellerimi yıkayıp banyodan çıktığımda tekrar yatağa dönerken kapı açıldı. Mezarlıkta o ilaçlı bezi burnuma kapatan adam elinde yemek tepsisiyle gelerek yatağın üzerine bırakıp çıktı.

Emel:

" Şimdi otur ve yemeğini ye.
Senin yüzünden oğlum gıdasız kalacak yoksa. "

" Yemeyeceğim."

" Yiyeceksin Ela."

" Canım istemiyor."

" Yoksa içinde bir şey var diyemi korkuyorsun?
Öyle birşey yapmam.
Nede olsa benim oğluma hamilesin.
Oğluma zarar vermem. "

Hâlâ oğlum demesi sinirlerimi bozuyor olsada yapacak bir şeyim yoktu. Az önceki sözleri beni yeterinde korkutmuştu. Dişlerimi sıkarak sabretmeye çalıştım.
Oturduğum yatağa yaklaşarak tepsideki 2. kaşığı alıp çorbadan bir kaşık alıp içti.

" Gördünmü? İçinde birşey olsa içmem. Hadi iç. "

Emel'e güvenmesemde o da yediği için çorbadan biraz içecektim. Güçten düşersem kaçmam gerektiğinde kaçamazdım yoksa.

" Nereye getirdin beni. Nerdeyiz? "

Diye sordum şuan ki durumdan tamamen alakasız.
Elindeki silahla birlikte sandalyeye oturarak,

" Burası hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek hem göz önünde hem çok uzaklarda bir yer.

Benim bu şehirdeki en sevdiğim ve en nefret ettigim yer.
En güzel günlerimin ve en kötü günlerim geçtiği yer. "

Yerinden kalkıp boş tabağın olduğu tepsiyi önümden aldı. Elindeki silahı bana sallayarak.
Söylediklerimi unutma.
Uslu durursan oğlumun hatrına seni bağlamam. Ama kaçmaya çalışırsan sonucuna katlanırsın Ela.
Bir süre birlikteyiz.
Bu fikre ve buraya alış. "

*****

DOĞUM SANCILARI

Gözlerimi yine kasıklarıma ve belime giren sancıyla açtım.
Gece boyunca ara ara sancılarım olmuş korkuyla Allah'a yalvararak,
ne olur yardım et diyerek sabahlamıştım.

Burda bu ortamda doğum yapmak son isteğim bile olamazdı.
Sonunda sabaha karşı kesilen sancılarımla sızmış, birazcıkta olsa uyuyabilmiştim.
Ama yine başlamıştı sancılarım. Saate baktığımda 10'a geliyordu.
Bu saate kadar uyumuşmuyum derken bir sancı daha girdi.
Bu sancılar normal değildi.
Bir artıyor bir azalıyordu.

Az sonra sancılar hafiflerken odanın kapısı açıldı.
Emel yine elinde tepsi ile gelmişti.

" Eveet kahvaltı saati."

" Canım istemiyor."

Derken yoklayan sancılarımı belli etmemeye çalıştım.

" Yok öyle canım istemiyor.
Yiyeceksin."

" Daha sonra yerim bırak oraya.
Uykum var. Gece uyuyamadım. Uyumak istiyorum."

" Neden uyuyamadın.
Yoksa sancın mı var."

" Hayır. Kabuslar görüyorum sayende."

Dedim yalan söyleyerek.

Yüzü asıldı.

" Tamam uyu dinlen. Oğlumda dinlensin."

Zaten yoklayan sancılarımın üzerine yine oğlum kelimesini ondan duyunca sinirle,

" Kes artık şunu!
O senin falan değil, benim oğlum!
Ateş'in ve benim oğlumuz! "

Dedigimde hızla yanına gelişiyle attığı tokat yüzümde patladı. Gözlerim dolarken,

" Benim sabrımı zorlama. Seni ellerimle gebertirim."

Diye bağırdıktan sonrada öfkeyle çıktı odadan.
Ellerimle gözlerimi silerken arkadan devam etti gözyaşlarım. Ben sildikçe onlar aktı.

O anda bir sancı daha girdi karnıma.
Sonra bir tane daha.
Çok canım yanıyordu. Allah'ım bu nasıl bir acıydı böyle. Nefes aldırmıyordu. Ellerim karnımda iki büklüm olmuştum acıdan.

Derin nefesler alıp vermeye başladım.
Sakinleşmeliydim.
Belki o zaman azalırdı sancılar. Şuanki en büyük korkum bu evde doğum yapmak zorunda kalmaktı.

Elimi karnıma koyup okşayarak oğlumla konuşmaya başladım. Aklım dağılırsa yada oğlum sakinleriyse bende daha hızlı sakinleşebilirim diye düşünüyordum.

" Güzel oğlum korkma. Sana birşey olmasına izin vermeyeceğim.
Seni ona asla vermeyeceğim.
Baban bizi arıyordur. Yakında gelir. Bulmadan aramayı bırakmaz. Her şey yoluna girecek. Çok yakında evinizde olacağız bebeğim."

*****

Akşama kadar ne Emel nede başka biri geldi odaya. Bütün gece olduğu gibi bütün günüde aralıklı sancılarla geçirmiştim.
Dahada artan sancılarla dişlerimi sıkarak yatağımda kıvranırken Emel'in beni duymaması için başımın adındaki yastığa kapanarak inliyor ve ağlıyordum.
Korkarım oğlum bu evde dünyaya gelecekti. Galiba yaşadığım korkular ve stres doğumu başlatmıştı.

*****

YILANLI KÖŞK

3 gün.
Tam 3 gündür her yeri didik didik arıyordum.
Ne Ela'dan nede onu zorla götürenlerden bir iz bulamamıştım.

Yaralı adamlarımdan sadece Selim ve Davut hayatta kalmış onlarda yoğun bakımda yatıyorlardı. Selim'in kalbine yakın giren kurşun onu ölüme çekerken Davut'un sırtından 3 kurşun çıkmıştı. Oda atlamamıştı ölüm riskini.

Delirmek üzereydim.
Şüphelendiğim ne kadar adam varsa sorguya çekmiş ne kadar mekan varsa baskın vermiştim. Ama yoktu. Yok.Yok.Yok!

Ölüyordum. Ela'nın karnı burnunda bir yerlerde beni bekliyor olduğunu bile bile onu bulamamak beni öldürüyordu.

Ne evde ne şirkette adam bırakmadan dört bir yana salmıştım hepsini. Bir küçük haber getirene milyonlar vadetmiştim. Ama yoktu. Yoktu işte.

Ya korktuğum olduysa diye, ya ona birşey yaptılarsa, ya canına kıydılarsa diye düşünüp canlı, canlı ölüyordum burda.

Geçirdiğim sinir krizinden sonra evde hiç bir şey yerinde değildi artık. Evin içinde elime ne geçtiyse kırıp parçalamış, cam çerçeve bırakmamış, yumruklayarak hepsini indirmiştim.

Sonunda dedem karşıma dikilip yumruğunu suratıma geçirince durabilmiştim.

Şuan oturduğum koltukta Deniz kesilen ellerimi sararken dedem karşımda bana ağzına geleni sayıyordu.

Ama ne onun, ne de elim ve gözümle ilgili sorular soran Deniz'in dediklerini anlıyordum. Sadece Ela vardı aklımda. Ela'm nerdeydi, ne haldeydi.
Yoksa ölmüş müydü, oğlumla birlikte toprağın altında mıydı. Sadece bunu düşünüyordum.

" Faruk! "

" Emret abi. "

" Haber..?"

" Yok abi.
Abi..
İyi değilsin biraz uyu.s.."

" Ne uyuması lan ne uyuması!
Karım karnı burnunda kayıp sen bana uyu diyorsun? "

Dedim sinirle bağırarak.

" Ateş! " Diyen dedeme baktım.

" 3 gündür gözünü kırpmadın. Doğru düşünemez hâle geliyorsun.
Hata yapmamak için biraz dinlenmelisin. "

" Uyuyamam dede! "

Dedim omuzlarım çökerken.

" O olmadan, kokusu olmadan uyuyamam...
Uyuyamam! "

Derken sağ gözüme giren ağrı ile inleyerek öne doğru eğilip sarılı elimi gözüme bastırdım.

Deniz:

" Ateş, gözün...
Ne zamandan beri böyle. "

" 3 gündür.
Ela'dan beri."

" Nasıl birden kırmızı oldu? "

" Bilmiyorum. Bir anda oldu."

" Çok ilginç."

Geçen ağrı ile yavaşça yerimde doğrulurken gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açıldı bir anda.

Salon merdivenlerinden yukarı doğru çıkan Emel...
Emel di.
Elinde başağı ayaklarından tuttuğu beyaz bir güvercin vardı.

" Emel! "

Dedim ayağa fırlayarak.
Benimle birlikte Deniz'de ayağa kalkarak baktığım yöne baktı.

" Ateş?
Ne Emel'i? "

Deniz'e baktım saniyelik, sonra yine yukarıya çevirdim bakışlarımı.
Ama kimse yoktu.
Yine mi hayal görüyordum.
Hayır hayır, hayal değildi.

Aynı şeyler tekrar oluyordu. Ellerimi saçlarıma geçirdim. İlk gördüğüm rüya ile anlamalıydım. O zaman anlamalı ve tedbir almalıydım. Geç kalmıştım.

" Allah benim cezamı versin!"

Dedim bağırarak. Geç kalmıştım. Faruk'a döndüm.

" Yine oluyor Faruk.
Emel. Emel'i gördüm. Düğün zamanı olduğu gibi. Burdaydı.
Tam burda merdivenlerde."

Dedim göstermek için arkamı dönerek. Ama gördüğüm şeyle ikinci bir şoku yaşadım.

Salonun ortasında kocaman bir yılan vardı ve bana bakıyordu. Geriye sendeledim. Gümüş renkte büyük bir yılandı. Boyumdan büyük hemde.

Kocaman bir,
"Hassiktir." Çıktı ağzımdan.
Bu. Bu nasıl oluyordu?
Gözlerim yılanda ben ona o bana bakıyorduk.

" Ateş ne oldu? İyimisin? "

Diyen dedemdi.

" Gördüğümü görüyormusunuz.?"

" Neyi? " Dedi Deniz.

Bir Deniz'e bir karşımdaki yılana baktım.

" Faruk sen görüyormusun? "

" Ben birşey görmüyorum abi. Ne oluyor? "

Kendi kendime gülmeye başladım elimi alnıma koyarak. Gözümdeki kırmızılık...
Sebep bu, muydu. Tıpkı Ela'nın yaşadıklarını yaşıyordum.

" Ateş iyimisin? "

" Deniz şuan gördüğüm şeye inanamazsın. Gümüş...
Ela'nın 2 yıl önce sürekli bahsettiği o yılan Gümüş. Şuan bana bakıyor. "

" Hassiktir." Dedi Deniz.

" Ateş kafayımı yedin. Korkutma lan beni! "

Karşımda bana bakan yılana doğru bir adım attım. Hayal ile gerçek arası bir şey gibiydi. Hareketsiz bana bakarken sadece çatal dili hareket ediyordu.

" Söyle.
Ela nerde biliyorsun değilmi?
Söyle nerde bulabilirim onu. Bana yardım et."

Dedim arkamdaki bakışlara aldırmadan.
Anında arkasını dönüp çıkış kapısına yöneldi ve kayboldu.
Hızla kapıya yürüyüp, açıp koşarak dışarıya çıktım.

Deniz'in arkamdan,

" Ateş kafayı mı yedin."

Demesine sinir olsamda cevap bile vermedim.

Etrafa baktım ama Gümüş yoktu. Yürüyerek bahçeye doğru ilerledim. Nereye gitti derken çıkardığı tıslama sesiyle anında arkama döndüğümde onu giriş kapısın önünde çöreklenmiş şekilde bana doğru bakarken gördüm.

Ela burda değildiki. Neden beni buraya getirmişti.

Ne? Ne demeye çalışıyordu anlamıyordum. Burda olsa, benim evimde olsa ararmıydım.
Ellerimi saçlarıma geçirirken,

" Ateş ne oluyor."

Diyen Yaman Yıldırım'a baktım.
Kendi kendime,

" Önce beyaz bir güvercin ve çıyan.
Sonra Emel ve elinde beyaz bir güvercin. Gümüş denen yılan ve ev...
Gümüş, ev.. Ev. Ev ! "

" Faruk çabuk adamları topla!
Hemen çıkıyoruz.
Deniz sende geliyorsun!
Çantanıda al. Acele edin! "

Faruk adamları ararken, koşarak içeri girip silahımı ve sustalımı alıp çıktım.

" Yılanlı köşk.
Emel...
Emel'di. O adi kadındı.

Ela'ya pusu atanlar o ve adamları olmalı. Yılanlı köşk hariç her yere baktık. Ordalar adım gibi eminim. Hemen çıkıyoruz çabuk."

Toplanan adamlarla birlikte Deniz'i de alıp hızla yola çıktık.

Yılanlı köşk.
Önündeki benim simgem olan yılan heykeli sebebiyle adı buydu. Çok eskiden Emel'le gitmiştik. Uzun süredir kullanılmıyordu.
Ora hariç her yere bakmıştık. Gördüğüm o görüntüler boş değildi.
Gözümdeki değişim boşa değildi. Nasıl oldu bilmiyordum ama Ela'yı kurtarabilmem için oluyordu.
Çıyan Emel'i, beyaz güvercin Ela'yı temsil ediyordu.
Bulmuştum nihayet bulmuştum.
Faruk bas şu gaza bas!

Faruk gazı daha da kökledi.
Nihayet şehir dışına yakın olan köşke geldiğimizde hiç beklemeden indik araçlardan. Adamları yanıma çağırdım.

" Ela'nın kılına zarar gelmeyecek.
Ama kimse sağ kalmayacak. Olabildigince sessiz hareket edeceksiniz. Susturucularınızı takın. Son ana kadar geldiğiniz belli olmayacak "

Faruk:

" Abi ya burda değillerse.."

" Burdalar adım kadar eminim. Gidelim! "

Dedikten sonra büyük ve ağaçlık olan bahçeye duvarlarından atlayarak girdik. Ela'm bekle az kaldı geliyorum.

Adamlar bahçeye dağılırken bende Faruk ve Deniz ile birlikte ilerledim.
Köşkün önündeki yılan heykeline kadar gelince aklıma gördüğüm Gümüş geldi. Gerçekten benziyordu.

Faruk araya girdi.

" Abi evin etrafında adamlar var."

" Biliyordum, burdalar."

Gördüğümüz adamları saklanarak tek tek indirerek ilerlemeye başladık.

*****

DOĞUM

Sancılarım dahada şiddetlenmeye artık dayanılmaz bir hâl almaya basmamıştı. Ellerim karnımda yattığım yerde sancılar eşliğinde kıvranırken, Emel girdi odaya.

Halimi görünce hemen yanıma gelirken yüzünde mide bulandıran bir sevinç vardı.

" İnanamıyorum.
Sancıların başlamış neden çağırmıyorsun?
Geliyor. Oğlum geliyor."

Can acısıyla hırladım.

" Allah belanı versin Emel! "

Umursamadı bile.

" Kes sesinide derin nefesler almaya başla."

" Defol uzak dur benden! "

Dedim bir yandan elimle itip bir yandan ağlayarak.

Tam o anda korktuğum başına geldi. Suyum gelmişti.
Olamaz dedim korkuyla. Resmen bebeğimi bu evde doğuruyordum.

İstemiyordum. Burda bu evde Emel'in yanında doğum yapmak istemiyordum. Ama oğlum çoktan yola çıkmıştı anlaşılan.

Emel elbisemin eteğini kaldırıp çamaşırımı çıkardığında artık resmen doğum başlamıştı. Bacaklarımı iki yana açarak gelen sancılarla birlikte ıkınmaya başlarken dişlerimi sıkıyor sadece ağlıyor yine ıkınıyor yine ağlıyordum. Hastanede ve doktorumun yanında olmam gerekirken burda bu evde doğuruyordum oğlumu.

Ben doğum yaparken yanımda Ateş'in olmasını isterken Emel'in olması ne büyük bir talihsizlikti.

" Ateş." Dedim dişlerimin arasından.

" Ateş nerdesin?
Ne olur gel artık. Yalvarırım gel.."

Ellerimi yüzüme kapatarak daha çok ağlamaya başladım. Ama gelen sancılar onada izin vermiyordu. Ellerimi yüzümden çekip altımdaki yatağın çarşafını sıkmaya başladığımda aniden açılan kapı ile içeri yine o adam girdi.

" Bahçede yabancılar var kalabalıklar."

Emel bir adama bir bana baktı. Belindeki silahı çıkarıp,

" Kimse oğlumu benden alamaz."

Diyerek yanımdan kalkıp odadan çıkarken, " Ateş.." Dedim.

" Ateş gelmiş olsun Allah'ım ne olur."

Emel'de gidince tek başıma kalmıştım.
Gelen sancılar nefes aldırmıyor arka arkaya saplanıyordu.
Bense yapabileceğim tek şeyi yapıyor, derin bir nefes alıp tutarak ıkınıyordum. Saniyelik bir arayla kendimi yatağa bırakıp arka arkaya nefesler aldıktan sonra bir kez ve bir kez daha ıkındım. Ama çok zordu.

Başaramayacağım bebeğimi dünyaya getiremeyeceğim korkusu sarmıştı içimi.
Sonunda gelen o en büyük sancı ile bir kez daha ıkınırken birden arka arkaya silah seslerini duydum. Dışarda savaş çıkmışcasına kurşun sesi vardı. Artan acıyla silah ve kurşun seslerine karıştı çığlığım.
Ardından hissettiğim o boşlukla bebeğim dünyaya gelirken kendimi öylece geriye bıraktım.

Yorulmuş tükenmiş ve kendimden geçmek üzere gözlerimin kaydığını hissettim. Hiç halim kalmamış, bayılmak üzereydim. O anda duydum bebeğimin ağlama sesini. O sesle geldim kendime.

Zorluklada olsa yerimde doğrularak titreyen bacaklarımın arasında yatan bebeğimi titreyen ellerimle alarak hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Çok küçüktü. Yüzü gözü doğumsuyu ve kanlıydı. Buruş buruştu. Hızla kolarımın arasına alırken üzerimde olan eşinden de kurtuldum.
Göğsüme bastırırken ağlaması kesilmişti. Başka birşey olmadığı için elbisemin eteğini yukarıya kaldırarak bebeğimin üzerine örttüm. Sonra elbisemin yakasındaki düğmeleri açarak bebeğimin ilk sütü için sağ göğsümü ağzına verdim. Bebeğimin dilini hissettiğimde artık ağlamalarım kesilmeyecek şekilde artmıştı.

*****

GELDİM

" Abi evin etrafında adamlar var."

" Biliyordum, burdalar."

Gördüğümüz adamları saklanarak tek tek indirerek ilerlemeye başladık.

Nasıl olupta Emel yanına bu kadar adam bulmuştu.

Saklana saklana ilerledik. Giriş kapısına gelmiştik ki bizi farkeden adamlar tetiğe basınca ifşa olmuş saklanmaya gerek kalmamıştı.

Artık kim kimi indirirse.
Herkes bir birine kurşun sıkmaya başlayınca giriş kapısını omuzlayarak içeri girdim ama aynı anda sıkılan kurşunla geriye çekilmek zorunda kaldım. İçerde bir kişi daha vardı.

Numaradan kendimi gösterip nerden ateş ettiğini anlayınca ummadığı anda içeri girerek arka arkaya kurşun yağdırdım üzerine.
Silâhımdaki kurşun bittiğinde eski koltuğun arkasında yerde kalmıştı.

Dışarda çatışma ve kurşun sesleri devam ederken ben hızlı adımlarla adamın olduğu yere gelip şarjörü yeniledim.
Ama ölmeden önce yerdeki adamı üstüne binip arka arkaya yumruklamaya başladım.
Ela'nın benden uzak kaldığı her saat için bir yumruk attım.
Ağzını burnunu dağıtana kadar acımadan yumrukladım.
Sonunda belimden çıkardığım silahımı alnına dayadım.
Yalvaran gözlerle bana bakan adama zerre acımadan tetiğe bastım.

Yüzüme sıçrayan kanlara aldırmadan yerimden kalkıp etrafıma bakındım.
Hemen Ela'yı bulmalıydım.
Karanlık evin içinde önümü görmeye çalışarak Ela diye bağıracakken,

" Ateş." Diyen onu duydum.

O uğursuz sesi. Emel...

Üst kata çıkan merdivenlerin ortasında bana bakarak aşağı inerken hızlı adımlarla yanına kadar gelip yakasından tutarak

" Emeeel..
Emel. Seni o gün öldürmeliydim!
Çabuk söyle!
Çabuk, çabuk söyle Ela nerde? "

Sarsarak sorduğum soruya,

" Ateş..Seni Çok özledim demezmi."

Öfkeyle çenesinden tutarak kendime çektim.

" EMEL!!
Ela nerde?
Ne yaptın ona?
Eğer canını yaktıysan bu kez elimden kurtulamazsın."

Kenara doğru savurup merdivenlere yöneldim ama hızla koluma yapışarak

" Ateş..
Ateş seni ondan daha çok seviyorum.
Beni reddetme. Seni çok özledim.
Bize bir şans daha ver. "

" Emel! " Diye bağırdım.

Sonunda tuttuğum yakasıyla arkaya doğru savurarak hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başlarken duyduğum silah sesiyle kolumda hissettiğim acı bir oldu.

Elim kolumda önce koluma baktım. Kurşun sıyırmıştı. Arkama baktım sonra. Emel elindeki silahı bana doğrulmuştu.

" Bir adım daha atarsan seni öldürürüm. Benim olmazsan kimsenin olamazsın."

Sinirli bir bakış atarak arkamı dönüp devam ederken,

" Ateş gitme. " Diye bağırdı.

Umursamadan adımlarımı hızlandırırken duyduğum silah sesiyle olduğum yerde kaldım.

Önce kendimi dinledim. Birşey hissetmeyince arkama baktım. Emel yerde başından donuk gözlerine doğru akan kan ile hareketsiz yatarken az ilerde Faruk ve Deniz vardı.
Bu kez ölmüştü.

Emel'e göz ucuyla baktıktan sonra hızla tırmandım merdivenleri.
Üst kattaki odaların kapılarını bir bir omuzlayarak girerken bir yandan Ela diye bağırıyordum. İlk girdiğim oda boştu. Hemen çıkıp karşıdaki diğer odaya daldım.

Ama gördüğüm şeyle heyecanım, korkum, sevincim,üzüntüm hepsi birbirine girdi.
Şok olmuş şekilde donup kala kalmış öylece bakıyordum..
İlk kez dizlerimin titrediğini hissettim.
Odadaki yatağın üzerinde
sevdiğim kadın kucağında bebeğimizle bitkin şekilde arkasına yaslanmış ağlayarak bana bakıyordu.

" Ateş.." Dedi beni görünce.

Bir elini bana doğru uzatarak ağlamaya başlarken, kapıya gerileyip,

" Deniiiizzz! Deniz koş!!"

Diye haykırdım. Sonrada koşarak Ela'nın yanına gelerek dizlerimin üzerine oturup,

" ELA' M!! "

Dedim sımsıkı sarılarak.
Ela bir kolunda oğlum diğer koluyla,yüzünü göğsüme bastırıp
" Ateş." Diyerek öyle bir sarıldıki göğsümü yarıp içine girercesine.
Hıçkıra hıçkıra ağlarken,

" Tamam güzelim geçti.
Geldim."

" Ateş...
Bizi bulamayacaksın diye çok korktum. Bebeğime birşey olur diye çok korktum.
Çok, çok korktum..."

Geri çekildiğinde kucağındaki oğlumuza baktım. Küçücüktü. Yumuş yumuştu elleri, yüzü..

Ela'nın yüzünü avuçlarımın arasına alarak alnından öptüm.

" Geldim..
Geldim güzelim.
Özür dilerim.
Geciktiğim için affet."

O anda Deniz daldı içeri. Hızla yanımıza geldiğinde Ela'ya bakarken.

" Hassiktir!
Tek başınamı doğum yaptın."

" Kes sesini Deniz!
Nasıllar ona bak! "

Deniz önce oğlumu alarak,

" Ceketini ver." Dedi.

Ceketimi çıkarıp yatağa serdim. Deniz oğlumu üzerine yatırıp çantasından bir makas ve mandal çıkararak göbeğini kesti. Hızlı bir muayeneden sonra gayet sağlıklı görünüyor. Hastanede tekrar muayene ederiz."

Diyerek hızlıca kundak şeklinde sardı.

" Ela sen nasılsın?"

Kollarımın arasındaki Ela,

" Ağrım var. Halsiz ve yorgunum."

Deniz bir Ela'ya bir bana baktı.
Hoşlanmamıştım bu bakıştan.

" Ela özür dilerim.
Ama muayene etmem lazım.
Sadece bir dakika uzan lütfen. "

Ela bana bakarak Deniz'in dediğini yaptı. Deniz kısa bir muayeneden sonra,

" Ateş Ela'yı kap hemen hastaneye gidiyoruz. Fazla değil ama kanaması var. Hadi."

Deniz oğlumu kucağına alırken bende hemen Ela'yı kucakladım.

Hızlı adımlarla odadan çıkarken Faruk kapının önündeydi.

" Faruk arabaya koş, hastaneye gidiyoruz çabuk! "

Faruk bir bebeğe, bir kucağımdaki Ela ya bakarken tekmeyi bacağına geçirip kendine getirdim.

" Faruk! "

Diye bağırınca koşarak indi merdivenleri.
Hızla çıktık köşkten.
Ela'yı kucağımda Faruk'un çalıştırdığı aracın arka koltuğuna binince Deniz oğlumu Ela'nın kucağına verdi.

Koşarak ön koltuğa Faruk'un yanına bindi.
Faruk gazı kökleyince hızla kalkıp hastaneye doğru hola çıktık. Tavan lambasını açarak Ela'ya bakarken,
Deniz hemen hastaneyi ve Ela'nın doktorunu arayıp olanları anlattı.
Hazır beklemelerini istedi.
Gözlerime bakan Ela,

" Ateş."

" Söyle güzelim söyle bitanem.."

" Gözün.
Gözüne ne oldu."

" Hem ruhuma hem bedenime işledin kadın. Bu göz bugün Gümüş'ü gördü.
Bu göz bugün seni bulmamı sağladı."

" Gerçekten mi.? "

" Gerçekten."

" Biliyormusun sana yakışmış...
Ateş gözlü Ateş..."

Gülümsedim.

" Yoksa sizi nasıl bulurdum bilmiyorum."

Derken minicik görünen oğluma baktım.

" Ateş."

" Söyle gül kokulum."

" Oğlum tıpkı sana benziyor."

Solgun yüzüne baktım sevdiğimin.
Çok bitkindi. Başına gelenler tamamen benim suçumdu.
Gözlerim dolarken,

" Annesi gibi güçlü." Dedim.

Kendime çekerek saçlarından öperek.

" Teşekkür ederim Ela'm.
Beni baba yaptığın için çok teşekkür ederim. O acıyı tek başına çektiğin için beni affet güzelim.
Yanında olamadığım için beni affet. Çektiğin üzüntüye, acıya sebep olduğum için beni affet.

Canın çok yanıyormu.? "

Derken elimi yanağına koymuştum.

" Çok değil.
Seni görünce geçti." Dedi.

Sarılıp kendime bastırdım.
Bir süre daha yol aldıktan sonra nihayet hastaneye gelmiştik.
Önden Deniz inerek oğlumu alınca bende Ela ile birlikte indim araçtan.

Hızlı adımlarla hastaneye girdiğimizde Ela'nın doktoru Ayfer hanım bizi sedye ile bekliyordu.

Ela'yı sedyeye bırakırken oğlumuda çocuk doktoru Ali aldı.
Acil müdahale odasına alındıklarında, bende girdim odaya.

Deniz:

" Artık güvendeler korkma Ateş...
Biz dışarda bekleyelim gel.."

*****

MUTLU SON

Bir süre sonra Ayfer ve Ali dışarı çıktı.
Anında yanlarına geldim.

" Ela nasıl? Oğlum nasıl? "

Ayfer:

" Korkmayın gayet iyi. Kanamayı durdurduk.
Zor bir doğum olmuş. Tek başına olması ve yardım alamaması yüzünden yırtılan damar kanamaya sebep olmuş. Neyseki fazla değildi.
Şuan gayet iyi."

" Ya oğlum. Oğlum nasıl? "

Derken Aliye baktım.

" Oğlunuzda gayet iyi.
Sağlıklı ve güçlü bir bebek."

Ayfer:

" Ela hanım yorgun düşmüş.
Serum ve ilaç takviyesi yaptık.
Şuan uyuyor.
Şimdi ikisinide odaya alacağız."

Ela özel odaya alınmış aradan bir saat geçmişti. Oğlumda annesinin yatağının hemen yanındaki beşiğindeydi. Onlar uyurken bende yatağın kenarında oturmuş onları izliyordum.

Allah'ın bana bir lutfu olmalıydı bu.
Odanın kapısı açılıp sessiz adımlarla gelenlere baktım.
Dedem, Faruk ve Deniz içeri girdiler.
Ayağa kalktığımda dedem yanıma gelip sıkıca sarıldı.

" Gözün aydın Aslanım. Ve geçmiş olsun."

Diyen dedem oğlumun yanına geçip torununu kucağına aldı.

" Ateş Yıldırım'ın oğlu Alaz Yıldırım. Hoşgeldin. "

Dediğinde oğlumuzun adı belli olmuştu. Faruk gelip elimi sıktı.

" Abi geçmiş olsun, gözün aydın."

" Sağol koçum."

" Abi köşkü temizledik.
Merak etme."

" İyi." Dedim sadece.

Deniz:

" Gözün aydın babalık."

Dediğinde yine sinir etmeye çalışıyordu beni. Ama şuanki keyfimi hiçbirşey bozamazdı.

Dedesinin kucağındaki oğlum ağlamaya başlayınca Ela aniden

" Oğlum! " Diye sıçrayarak uyandı.

Korkuyla etrafına bakarak yine,

" Oğlum! " Diyince,

" Şşiitt güzelim korkma."

Dedim yanına oturarak.

" Dedesinde Alaz."

" Alaz?" Derken dedeme baktı Ela.

Gülümsedi.

" Alaz...
Çok yakışmış oğlumuza adı."

Dedem elinde oğlumla gelip Alaz'ı Ela'nın kucağına verirken alnından öptü. Hepimiz şok şekilde dedeme bakıyorduk.

İlk kez böyle bir şeye şahit olmuştum.
Deniz araya girip,

" Biri bana vursun. "

Dedi ağzının içinde.
Ela Alaz'a bakarak.

" Oğlum acıkmış."

Dediğinde odadaki herkes bir bir dışarıya çıktı.
Alaz annesini emerken ben sadece izliyordum.

" Ela'm! "

" Şşiitt...
Hiçbir şey söyleme Ateş.

Hiçbir şey anlatma.
Özür dileme."

Derken gözlerime baktı.

" Sadece bana söz ver.
Bundan sonra mutlu olacağız.
Bunun için bana söz ver."

Yanına biraz daha yaklaştım.
Oğlumla birlikte sevdiğim kadına sıkaca sarıldım.

" Sana söz veriyorum Ela'm..
Bugün bizim Milad'ımız olsun.
Bundan sonra her zaman mutlu olacağız.

SÖZ...

Loading...
0%