Ela'yı yatağa bıraktığımda Deniz hemen yanına gelip önce kazağını çıkardı.
Yüzünde başlayan tırnak izleri göğüslerinin üzerinde bitiyordu.
Elindeki sargı tamamen kan içindeydi. Diğer eli mosmor olmuştu.
Gördüğüm görüntü içimi ezdi geçti.
Haklı yere yapılan birşey olsa zerre acımazdım. Ama tamamen benim hatamdı.
Haksız yere çekmişti bu acıyı. Emel'e acırken acınacak hale gelmişti.
"Özür dilerim Ela. Özür dilerim!"
Dedim kendimin bile zor duyduğum mırıltıyla.
Hayatım boyunca kullanmadığım bir kelimeyi kullanmıştım.
Deniz,
"Kenara geçersen kıza bakayım."
Dediğinde, kenara geçerken,
"Diğer yatağa yatta yarana baksınlar.
Dikiş açılmış."
Dedi gömleğimdeki kana bakarak.
Yan bölüme geçip gömleğimi çıkarıp yatağa uzandım.
Gelen diğer doktor yarama yeniden dikiş attı. Sonrada yeniden sardı. Doktorun işi bitince kalkıp kızın yanına döndüm.
Hâlâ kendinde değildi.
"Ee durum ne?"
" Sakinleştirici verdim uyur bir süre."
"Neden bu halde?"
"Bizimkiler beni vuranın o olduğunu sanıp, oda yerine kızarak mahzene kapatmışlar.
Bu da kriz geçirmiş. Kapıyı yumruklamış."
"Elindeki yara açılmış. Pansuman yaparak yeniden sardım.
Diğer eli morarmış.
Yüzü ve boynu tırnak izi.
Aklı yerindemi bilmem. "
"Odaya alalım.
Uyusun, biraz dinlensin."
Kızı üst kata odaya çıkarıp yatağa aldılar.
" Faruk.
Emel'den haber...?"
"Yok abi.
Can korkusuyla ülkeden bile gitmiş olabilir."
"Gidebileceği yerlere adam yolla.
Onu sağ istiyorum. "
Faruk kıza baktı bir süre.
Omuzuna vurdum.
" Ne oldu." Diyerek.
" Emel'in oyununa geldik." Dedi hırlayarak.
" Kendisine saldırdığını, seninde onu kurtarmaya çalıştığını, kızın seni bilerek vurduğunu söyledi.
Bizim salaklarda o kızgınlıkla kızı mahzene atmışlar.
Sahtekar yalancı hastaneye kadar ağladı birde.
Söylediği şeye cevap vermedim.
" Adamları yolla." Dedim sadece.
Faruk çıkarken kızın yanına geldim. Ellerimi ceplerime sokarak yüzünü izledim.
" Seni aptal.
Şu hâline bak."
Dedim. O analığı olacak Aysel kızı manyak edene kadar uğraşmış kızla.
Karanlıktan ve kapalı kalmaktan nasıl bu kadar korkar. Diye düşündüm.
Yanına oturdum.
Yüzüne yaklaştım.
Kirpikleri titriyordu.
Yine ne kabus görüyordu acaba.
*****
Gözlerimi açtığımda kendi odamdaydım.
Yattığım yerden elime baktım.
Sargı biraz daha büyümüştü.
Diğer elimde ise serum kelebeği vardı.
Yerimden yavaşça doğruldum.
Aylardır yatıyor gibi hissediyordum.
Ayaklarımı aşağı sarkıttığımda üzerimdeki uzun beyaz gecelik dikkatimi çekti. Kimin saçma fikriydi bu acaba. Gözlerimi kapatarak
bir süre öylece oturdum.
Neler olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Ateş'in vurulması.
Beni aşağıdaki mahzene kilitlemeleri ve geçirdiğim kriz.
Acınası Ela ve krizleri. Dedim hatırlatarak.
Yerimden kalkıp dolaptaki aynanın önüne geçtim.
Bir süre öylece kendime izledim.
Hem daha kötü hem daha iyi haldeydim.
Yüzümde boynumda kendi tırnak izlerim varken gözüm düzelmişti.
Artık kan çanağı değildi.
Daha da yaklaştım aynaya.
Kırmızı gözümdeki son mavi damlalarda kayboluyordu sanki.
Sanki kırmızı renk maviyi yutuyordu.
" Aptalsın kızım sen! "
Duyduğum sesle yine irkilerek yerimde sıçradım.
Hızlı sekilde kendi etrafıma bakarak sesin sahibini aradım.
Ama kimse yoktu.
"Sanane de karışıyorsun.
Bıraksaydın gebertseydi.
Şu haline bak."
Aynı sesi tekrar duyunca korkum dahada arttı.
"Ki- kimsin.
Nerdesin."
Dedim dönerek etrafa bakarken.
"Aynaya bak."
Dediğinde korkuyla döndüm aynaya.
" Gördünmü.?
Hayır görmedin.
Daha dikkatli bak.
Ben kimim biliyormusun?
Ne gerçeğim ne hayal.
Kafandayım ama değilim.
Hem varım hem yokum.
Ama deli değilsin.
Merak etme.
Sana yardım etmemi istermisin?"
Gerçekten aynadan ses mi geliyordu?
Elimi yavaşça aynaya uzatıp dokunduğum anda aynadaki suretimin aynadan çıkarak bana sarıldığını görünce korkuyla uyandım.
Nefes nefeseydim. Yüzüm boynum boncuk boncuk terdi.
Yine kabus görmüştüm.
Hızlı hızlı nefes alırken. Kabusmuş.
Dedim. Elimle alnındaki ve yüzündeki teri silerek, kalkıp yatağın kenarına oturdum.
Bir süre ellerimi yüzüme kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Kalp atışlarım düzene girmeye başlayınca ellerimi çekip kendime baktım.
Üzerimde rüyamda gördüğüm uzun beyaz gecelik vardı.
Nasıl oluyordu bu.
Olmuş yada olacak birşeyler nasıl rüyama giriyordu?
Bir süre orda nefeslendim.
Sonra kalkıp banyoya yürüdüm.
İşimi bitirip oyalanmadan odama geçtim.
Giyinme odasına girerek kimin giydirdigini bile bilmediğim ve umursamadığım pijamamı çıkarıp eşofmanlardan bir takım çıkarıp üzerime geçirdim. Fermuarı sonuna kadar çekip tırnak izlerimi kapattım.
Ayağıma da bir çorap geçirip ev ayakkabılarımı giyip aynaya baktım. Dağınık saçlarımı toparlayıp arkadan bağladım. Bu elle örecek halim yoktu.
Ne zamandır uyuyordum bilmiyorum.
Ama acıkmış hissediyordum. Bu evde ölü bir deli olmamak için kendime bakmam gerekiyordu.
Bu yüzden mutfağa gitmek için odadan çıkıp koridordan merdivenlere doğru yürüdüm. Ateş'in odasının önünden geçerken açık olan kapı yüzünden gözüm içerde olan Ateş'e takıldı.
Üzerinde düşük bel eşofman vardı. Ayna karışısında göğsünün üstündeki kurşun yarasını pansuman yapıyordu.
Arkasını dönüp sandalye üzerindeki gömleğine uzandığında sırtındaki diğer yaralar dikkatimi çekti.
Onlarda kurşun yarasına benziyordu.
Ne yaptığımı farkeder farketmez.
" Yakalanacaksın Ela." Diyerek hızla uzaklaşmak isterken,
" Olduğun yerde kal! "
Emir kipi ile gelen cümleyle olduğum yerde durdum.
Hay şansım. Ateş'e yakalamıştım.
Bir kaç tok ayakkabı sesinden sonra yanımdan geçip önümde durdu.
Ben hâlâ önüme bakıyordum.
"Uyanmışsın."
Sessiz başımı salladım.
" Yüzüme bak."
Tereddütle başımı kaldırıp yüzüne baktım.
Gözleri önce gözümde, sonra yüzümde ve boynumda dolaştı.
Sonra önüne dönüp merdivenlere yürürken,
"Gel." Dedi.
Hiç bir şey olamamış gibi.
Peşine takılıp ağır adımlarla yürüyerek takip ettim.
Beraber indik merdivenleri.
Salona geldiğimizde Yaman Beyi gördüm.
Kaşları çatık şekilde bakıyordu bize. Yada Ateş'e. Bilmiyorum.
Ne demişti Yaman Bey. Ben herşeyi duyarım,bilirim.
Olanları duymuş olmalıydı.
Biz mutfağa geçerken oda üst kata çıktı. Sanırım Ateş'e Emel yüzünden kızgındı. Yoksa banamı kızgındı.
Nede olsa ben sebep olmuştum Ateş'in yaralanmasına.
Ateş masaya geçip oturdu. Bende karşısına geçtim.
Karşı duvardaki mutfak saati 09:18 i gösteriyordu. Yine kaç saat kaybım olmuştu acaba.
" Zehra hanım.
Bu gün ayın kaçı.? " Dedim gayri ihtiyari.
Zehra hanım önce Ateş'e baktı.
Sonra,
" 10 şubat." Diyerek çayları doldurmaya başladı.
Bir ara bakışlarında saniyelikde olsa acıma hissini gördüm.
Kızın kafa uçtu.
Zaman mekan gitti. Demiştir eminim.
" Başla!"
Duyduğum ses Ateş'in di.
" Kahvaltını yap.
Sonrada pansumanını yapacak Zehra hanım."
Sessizce önümdeki çatal bıçağa uzandım başımı sallayarak.
Gözleri üzerimdeydi hâlâ bunu hissedebiliyordum.
Önümdekilerden bir kaç lokma yedikten sonra bir yudum aldım çayımdan.
Bir sürelik sessizlikten sonra,
Elindeki paketten bir sigara çıkarıp, dudağına koydu.
O an parmağındaki gümüş yılan yine dikkatimi çekti.
Rüyamdaki dev yılanı görür gibi oldum. Önümden geçip kayboldu sanki. Sonra masadaki çakmağı alıp sigarasını yaktı.
Bir nefes çekip bırakırken bana bakıyordu.
" Sana, seni tekrar o mahzene yollayacağım der- sem..."
Dediği anda masadaki bıçağı kaptığım gibi ayağa kalkıp boğazıma dayadım bıçağı.
Gerileyerek,
" Asla.
Asla gitmem oraya. Öldürürüm kendimi.! "
Dedim dolan gözlerle.
Ölmek orda olmaktan daha iyiydi benim için.
Ben korkuyla nefes nefese ona bakarken o sakin sekilde sigarasından bir nefes daha çekip havaya üfledi.
" Sakin ol!
Bırak o bıçağı, otur yerine.
Sadece tepkini merak ettim.
Öyle bir sey yapmayacağım.
Çok korkaksın..." Dedi.
" Neden bu kadar korkuyorsun?
Rüyalarından korkuyorsun.
Karanlıktan korkuyorsun.
Kapalı bir yerde kalmaktan korkuyorsun.
Seni delirtecek kadar korkutan şey ne? "
Sorduğu soruya yanıt veremedim.
Yüzüne baktım sadece.
Bilmediğim bir şeyi nasıl yanıtlayacaktımki.
Cevabı bilmiyordum evet, ama yaşadığım korkuyu çok iyi biliyordum.
Bu korkumu tartacak akıl terazisi yoktu.
" Otur yerine dedim."
Sesi sakin olsa bile emir veriyordu yine. Hiç güvenmiyordum son söylediği cümlelere.
Şüpheli gözlerle baktım.
" Yapmayacağım dediysem yapmam.
Otur şimdi yerine."
Yavaşça sandalyeye oturup elimdeki bıçağı masaya bıraktım.
" Tabağını bitir."
Önümdeki tabağa baktım.
Yiyecek iştah kalmamıştıki.
Saldığı korkuyla doymuştum.
" Tabağını bitirmezsen okula ve ceza evine götürmem seni."
Dediğinde zorlada olsa yemeye başladım.
Babam gerçekten öldümü hâlâ öğrenmek istiyordum.
Ben tabağı bitirene kadar başımda bekledi.
Bittiğinde midem geri basmak için fırsat kolluyordu.
Kaç gündür doğru düzgün bir sey girmemişti bu yüzden iyice küçülmüştü midem.
Yediğim serumlarda olmasa canlı cenaze gibiydim.
" Zehra." Dedi yüksek sesle.
Kadın anında elinde malzemeler masaya gelip yanımdaki sandalyeye oturdu.
Elimdeki sargıyı dikkatli şekilde açarak elimi pansuman yapıp tekrar sardı.
Sonrada eşofmanın fermuarını açıp tırnak izlerine merhem sürdü.
Zehra bunları yaparken Ateş gözünü bir an bile ayırmadı.
" Bitti. "
Dedi Zehra.
" Teşekkür ederim Zehra Hanım.
Sanada zahmet verdim kusura bakma." Dedim.
" Önemli değil kızım."
Zehra işinin başına dönerken Ateş,
" Olanlar birazda benim hatam.
Şuan ki halinde benimde payım var.
Bu yüzden.
Koyduğum kuralları değiştirmeyecek ve saçma sapan olmadıkça bir dilek hakkı veriyorum sana.
İstediğin her hangi bir şeyi yerine getireceğim."
Bön bön baktım Ateş'in yüzüne.
" Anlamadım.? " Dedim.
" Neyini anlamadın.
Bir dilek hakkı verdim diyorum. "
Dedi sesi sinirli çıkmıştı.
" Yani istediğim bir şeyi yapacak veya alacak mısın? "
" Anlama kıtlığımı var sende?
Üniversiteye gittiğine eminmisin.?
Şimdi gitte hazırlan."
Diyerek kalkıp salona geçerken,
"Özel eşyaların masandaki mavi kutuda. Kimliğini yanına al.
Oyalanma." Dedi.
Adama bak iyiliği bile diliyle döverek yapıyor.
Oyalanmayacaktım.
Hemen kalkıp üst kata odama çıktım.
Hızlıca siyah bir pantolon boğazlı kahve renk bir kazak kısa kahve renk botları giydim.
Babamın öldüğüne inanmıyordum.
Yaşıyordu. Ve beni ölü gibi görmesini istemiyordum.
Yüzümü ölü modundan çıkarmak için aynanın önündeki yeni ve hiç kullanılmamış malzemelerden biraz fondöten biraz allık sürüp aynanın önündeki parfümlerden
baharat kokusuna en yakın olanınıda alıp sıktım.
Hemen önümde duran mavi sandığa benzer kutuyu açarak içinde gördüğüm deri cüzdanı elime aldım. Yeni ve deri olan bir cüzdanım mı vardı.
Düşünmeyi kenara bırakıp dolaptan kırmızı kaşe olan kabanı alıp odadan çıkarak yavaş adımlarla aşağı indim.
Salondaki Ateş telefonda biriyle konuşuyordu.
"Selim'de gelecek, yanına al."
Diyerek kapattı.
Arkasını dönmeden,
" Hadi çıkıyoruz." Dedi.
Bakmadan nasıl anlıyordu.
Sessizce arkasından yürüyerek birlikte evden çıktık.
Dışarda kapısı açık bizi bekleyen siyah arabaya doğru giderken etrafı izledim. İlk kez alıcı gözlerle baktım etrafa. Kocaman bir bahçe içinde kocaman bir ev.
Daha doğrusu ev değil kocaman bir malikaneydi sanki.
Etrafta bir çok adam vardı.
Her biri saygı duruşundaydı.
" Bakman bittiyse gidelim."
Diyen Ateş'in sesiyle kendime geldim.
Arabanın içinde elinde yine sigarası bana bakıyordu.
" T- tamam." Dedim hızlanarak arabaya binerken.
Ateş:
" Faruk, önce okul."
" Tamam abi."
" Önce Cezaevine gitsek. " Dedim birazda çekinerek.
Faruk denen adam aynadan bize bakarken Ateş tenezzül edip cevap bile vermedi. Daha doğrusu cevap vermeden cevap verdi.
Okula gidiyorduk.
Derin bir nefes alıp verdim. Yapacak bişey yoktu. Buna şükredip sessizce etrafı izlemeye başladım.
Önce bahçeden çıktık.
Sonrada sağa doğru dönüp devam ettik. 3-5 dakika sonra çevre yolundaydık. Çevre yolunu gördüğümde anında yerimde ters dönüp arka camdan geriye baktım.
" Aptal." Dedim elimi alnıma vurup dişlerimin arasından.
O gün kaçarken salak gibi sola dönmeyip, sağa dönseydim 5 dakika sonra kurtulmuş oluyordum belkide.
Şansıma saydırarak geri yerime oturduğumda Ateş'e baktım göz ucuyla.
Dudaklarının ucunda bir gülümseme gördüğüme yemin edebilirim ama ispatlayamam.
Şuan salaklığımla alay ediyordu eminim. Sinirle önüme bakmaya devam ettim.
40 dakika kadar sonra üniversitenin önündeydik.
Uzun zaman sonra okulumu tekrar gördüğüme o kadar çok memnun olmuştumki. Yaşadığını hissetmiştim resmen. Son 10-15 gündür yaşadığım olaylar yüzünde iyice kafayı yiyecek hale gelmişken dışarda ve okulumda olmak çok iyi gelmişti.
Faruk önden inip kapıyı açtı.
Ateş indikten sonra arkasından ben indim. Öğrencilerin bir kısmı derste bir kısmı bahçedeydi.
Dersi boş olanlar bahçede kar yağarken çay kahve içerek yağan karın tadını çıkarıyorlardı.
O an dahada fark ettim. Gerçekten çok özlemiştim burayı.
" Hadi." Dedi Ateş yürürken.
Birlikte içeriye girerken ilk durduran güvenlik oldu.
Kimlik sordu. Sonra birlikte binaya girip üst kata öğrenci işlerine çıktık.
Ateş elini Faruk'a uzattığında Faruk Ateş'e bir kağıt verdi.
Ateş:
" Ela Dinçer' in raporu.
Kendisi kaza geçirdiği için bir süredir gelemiyordu." Dedi
Kadın bir süre yüzümüze baktı.
Sonra ikna olup kağıdı aldı.
"Geçmis olsun." Dedi yüzüme ve elimdeki sargıya bakarak.
İşlemleri hallederek binadan çıktıktan sonra arabaya binmek üzere bahçeden çıkarken sınıf arkadaşım Cem' in sesini duydum.
" Ela.
Ela bekle."
Diye koşarak yanıma geldiğinde önüne uzanan Faruk'un koluyla durdu.
Bir Faruk'a bir Ateş'e birde bana baktı.
"Sınıf arkadaşım." Dedim.
Faruk Ateş'e bakarak onay alıp kolunu çekince konuşmaya devam etti.
" Ela.
Nerdesin kaç gündür.
Merak ettik. Ulaşamadık.
Merve deliye döndü. Ne oldu nerdeydin. Bu adamlar kim? "
Dediğinde Ateş'in gözleri dahada kararmaya başladı.
" İki dakika izin verirmisiniz?"
Dedim Ateş'e bakarak.
Ateş başıyla onaylayınca bir kaç adım ilerleyip,
" İyiyim Cem. Bir kaza çevirdim.
Yeni kendime geldim.
Haber veremedim. Bugünde rapor vermek için geldik. Yarından sonra tekrar burda olacağım. Yarın herşeyi anlatırım. Şimdi gitmem gerekiyor. "
Dedim sakin kalmaya çalışarak.
" Tamam ama yarın herşeyi anlatacaksın söz mü?"
" Tamam." Dedim ve hızlı adımlarla geri döndüm.
Yanımda yürüyen Ateş ile tekrar arabaya bindim.
Faruk direksiyona geçince,
" Cezaevine Faruk." Dedi Ateş.
Cezaevi.
Babamı görmeyi umarak heyecanla beklemeye başladım.
Ateş babamın öldüğünü söylesede inanmıyordum. İnamayacaktım. Gidip kendim sormadan inanmayacaktım.
Cezaevine geldiğimizde içeri girip cezaevi müdürünün odasına geldik.
Müdür önce Ateş'e sonra bana baktı.
Ateş, beni kastederek,
"Ela Dinçer.
Ziya Dinçer'i görmek istiyor." Dedi.
Müdür bana baktı bu kez.
"Sizin haberiniz yokmu.?" Dediğinde,
" Neden." Dedim.
Ölmüş olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Ama duymaktan korktuğum şey yüzünden kalp atışlarım kulaklarımı zorluyordu.
Adam sıkıntıyla,
" Ziya Dinçer kalp kriziyle kaldırıldığı hastanede vefat etti." Dediğinde ne diyeceğini bilemedim
İçime taş oturmuş göz yaşlarım gözlerime hücum etmişti. Ateş'e baktım.
Yüzünde ben demiştim ifadesiyle bana bakıyordu. Dolan gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı.
Nefesim düğüm oldu boğazıma takıldı.
Söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki ama hepsi içime kaçan nefesimle ciğerlerimde kaldı. Duran aklım ve beynimle yerimden kalktım.
Kapıya yöneldim. Odadan çıkarak çıkışa doğru yürüdüm.
Arkamdaki ayak sesleri ile Ateş'in gelişini duyuyordum. Her adımı kafamın içinde inanılmaz bir yankı yapıyordu.
Binadan çıktığımızda boş gözlerle kapıda bizi bekleyen Faruk'a saniyelik bakarak yanından geçip arabaya yürüdüm.
Kapıyı diğer adam açtı. Arabaya oturup boş gözlerle bakmaya devam ettim.
Beynimin içinde babamla geçirdiğimiz günlerimiz sırayla dolaşmaya başladı.
Hani çıkacaktın baba.
Hani buralardan gidecektik.
Hani güneye yerleşecektik.
Hani suçsuzum çabuk çıkarım demiştin. Ne oldu. Ne olduda beni arkanda tek bıraktın. Dedim.
Bomboş bir dünyada içimdeki baba acısıyla, anne yokluğuyla ortada kala kalmış sokak çocukları gibi hissediyordum.
Beni omuzumdan tutarak sarsan biriyle kendime geldim.
Ateş'ti.
" Hadi geldik. "
Boş boş bakan gözlerle,
" Nereye." Dedim.
" Babana."
" Ne.?"
Kolumdan tutarak arabadan çıkarırken,
" Babana.
Gözümle görmeden inanmam demiştin. Gör ve inan."
Diyerek kolumdan çekerek mezarın yanına götürdü.
Kar altında kalmış toprak birikintisine baktım.
Baş ucundaki tahtada adı, Ziya Dinçer yazıyordu. O tahtada olmasa belli olmazdı orda yatan zavallı bir adamın olduğu.
Sahip çıkan olmayınca öylece gömülmüştü.
O halini görünce bütün sinirlerim boşaldı.
Birden ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
" Baba.
Babam.
Neden? Neden beni bırakıp gittin?
Hapiste olsan bile görüyordum. Sarılıyordum sana.
Senin için, geleceğin günü beklediğim için katlandım herşeye. Aysel'e Yaşar'a.
Bekle dediğin için katlandım.
Nasıl bırakırsın beni arkanda?
Nasıl gidersin. Dedim ağlayarak. Dizlerimin üzerine çöktüm.
Gidemezsin.
Kalk! Kalk dedim kalk!
Diye bağırdım mezarını yumruklayarak. Kalk baba.!
Kaaalllkk!!!
Beni böylece bırakamazsın.
Dedim dahada ağlarken. Ateş kolumdan tutarak ayağa kaldırırken.
"Saçmalamayı bırak.
Kalk ayağa. Ölen birini geri getiremezsin."
Dedi.
Ateş'in gözlerindeki ifade çok soğuktu.
" Hayır." Dedim başımı iki yana sallayarak kolundan tutarken.
Ağlamama hıçkırıklarım karıştı.
" Hayır. Gidemez.!
Gidemez!
Gitmesin! Gitmesin ne olur oda gitmesin!"
Derken gözlerim bulanmaya başım dönmeye başladı.
Ayaklarımın altındaki taş zemin yok oldu bende içine düştüm sanki. Kararan gözlerim beni düştüğümü sandığım yerin diplerine çekti aldı.