Yeni Üyelik
22.
Bölüm

K.B 22 Meydan okuma

@azamet_29_2

+18 dövüş, şiddet, kan⚠️

" Tak" Dedi Ateş.

Faruk elindeki 2 metrelik zincirin kelepçesini Ateş'in sol bileğine geçirerek kilitledi.

Sonrada Korkut'un yanına gelip uzattığı bileğine aynı şekilde geçirdi kelepçeyi ve kilitledi.
Artık dönüş yoktu.

Faruk alışmıştı bu görüntüye.
Yinede abisine birşey olacak korkusu hep yerinde duruyordu.
Abisi güçlüydü ama düşmanları adil değildi hiçbir zaman.
Bu yüzden vardı Ateş'in vücudundaki yara izleri. Çoğu iz kelleşce yapılmıştı.

" Kurallar!

Yarım saatiniz var.
Bu yarım saatte kazanan olmazsa bıçaklar verilecek ve iki kişiden biri ölene kadar dövüş devam edecek."

Dedi ve geri çekildi.

İki adam bir süre birlerini izleyerek rakibini tarttı.
Bir süre sonra
Ateş iki elini yarım şekilde kaldırıp iki yöne açtı önce sen başla dercesine.

Korkut bunu bekler gibi Ateş'in çenesine sıkı bir yumruk attı.

Ateş solundan aldığı darbeyle başı yana savrulurken bedeni geriye sendeledi, fakat düşmedi. Sağ eli çenesinde yerinde doğruldu. Gülümseyerek baktı Korku'a,

" Bu kadar mı? "

Korkut sinirle bir yumruk daha attı.
Ateş sağında aldığı darbeyle sola sendeledi.
Ağzında hissettiği kan tadıyla soluna tükürürken sağ elinin tersiyle dudaklarını sildi.
Ellerini iki yana doğru ve yarım kaldırarak parmaklarıyla gel işareti yaptı.

Korkut bu kez arka arkaya sağlı sollu iki yumruk geçirdi Ateş'e.
Aldığı yumruklarla Ateş yere serilirken sırt üstü bir kaç saniye soluklandı. Tekrar ayağa kalkarken dudağının kenarından sızan kanı yine elinin tersiyle sildi.

Korkut gördüğü manzaradan zevk alarak bir yumruk daha atarken arkasından hızlı bir hamleyle Ateş'i omuzlarından tutup dizinin karnına geçirdiğinde Ateş kendini yeniden yerde buldu. Sıkı bir tekme yemişti.
Yerde yan üstü dönerek öksürmeye başladı.

Ellerini yere destek yaparak kalkarken, Korkut'un yüzüne atmaya çalıştığı tekmeyi sol koluyla engelleyerek Korkut'un karnına geçirdi yumruğunu.
Dengesi bozulan Korkut, düşmedi aksine ayakta elleri belinde,

"Ne oldu Ateş Yıldırım, nerde kaldı havan?"

Dediğinde Ateş yavaşça yerden doğrularak ayağa kalktı.

Sol kolunu zincirle birlikte havaya kaldırarak bir kaç nefes aldıktan sonra,

" Süre dolduruyorum Korkut."

Dedikten sonra hızla bir yumruk geçirdi Korkut'un yüzüne.
Sonra sol dan bir tane daha.
Bir tane ve bir tane daha.

Her yumrukta Korkut bir adım geriye gitti. Arka arkaya gelen demir gibi yumruklarla aptala dönen Korkut sonunda kendini yerde buldu.

Ateş yerdeki adamı yakasından kavrayarak yerinde doğrultup suratının ortasına kafa atarak takrar yere serdi.

Korkut ağzından ve burnundan sızan kanlarla sırt üstü öylece yatarken Ateş bu kez gelip Korkut'u dizlerinin arasına alarak üzerine oturdu.

Arka arkaya yumruklamaya başladığında kalabalıktan sesler yükseldi.

Öldür!
Öldür!
Öldür!

Ateş son olarak koludaki zinciri Korkut' un boğazına doladı ve sıkmaya başladı.

Altındaki adam boğazına sarılı zincire yapışarak gevşetmeye çalışıyor ama olmuyordu.
Ateş öyle bir sıkıyorduki artık yüzü morarmaya, kansız kalan beyni uyuşmaya başlamıştı.

" Süre doldu!! "

Diyen Faruk' la Ateş anında ellerini zincirden çekip havaya kaldırırken yavaşça ayağa kalktı sırıtarak.
Bir adım kenara geçip bekledi.

Korkut çektiği derin nefeslerle öksürerek boynundaki zincirden kurtularak kendine gelmeye çalıştı. Ateş 'te ayakta nefes nefeseydi.

" Şanslı piç.
Biraz daha zaman kazandın."

Bir adım daha geri çekildi Ateş, kolundaki zinciri hırsla çekerek.

Faruk elinde iki bıçakla gelerek Ateş'e uzatırken sadece Ateş'in duyacağı bir ses tonuyla,

" Abi dikkatli ol." Dedi.

Ateş iki biçağıda alarak birini yerde yatan Korkut'un önüne fırlatıp yere saplarken,

" Ne oldu Korkut, nerde kaldı havan. "

Dedi. Az önce Korkut'un kendisine söylediği gibi.

Korkut yerde saplı bıçağı alarak yavaş hareketlerle yerden kalkarken, Ateş havadaki elinde, parmaklarının arasında ustalıkla gezdirdi bıçağı.

Gözlerini Korkut'a dikti.

" Geri sayım başladı Korkut. "

Korkut ayağa kalkarak ağzında biriken kanı yere tükürdü.

" Henüz değil Ateş! "

Aynı anda elindeki bıçağı Ateş'e savurdu. İlk darbe göğsünün üzerini sıyırarak geçti. Akan biraz kan göğsünü boyarken umursamadı Ateş.

Arkasından gelen hamleleri ustalıkla savuştururken Korkut bir türlü isabet ettiremediği ataklarla dahada sinirleniyor öfkesi dahada artıyordu.

Sonunda havaya kaldırdığı bıçağı Ateş'e indirecekken Ateş kolundaki zinciri iki eliyle önce bileğine doladı, sonrada gererek gelen hamleyi havada engelledi.

Korkut durmadı hızla diğer eline aldığı bıçağı Ateş'in kaburgasına saplayacakken Ateş'in yan dönmesiyle bıçak kaburgasını sırtına doğru yardı.

Ateş hissettiği acıyla Korkut'u geriye iterek dizinin üzerine çökerken savurduğu bıçak, Korkut'un baldırını kesince Korkut'ta dişlerini sıkarak sağ dizinin üzerine çöktü.

Ateş ayağa kalkıp sağ kaburgasından sırtına doğru olan kesiğe ve beline doğru akan kana baktı.
Önemsemedi yine.

Korkut hızla ayağa kalkarak,

" Yeter artık! "

Ateş:

" Bencede bu kadar yeter.
İki adam birbirine arka arkaya bıçakları savururken bir yandanda kendilerini korumaya çalışıyorlardı.

Son yapılan hamlesi ile bu kezde ilk yarayı Ateş aldı.
Korkut'un savurduğu bıçak Ateş'in pazusunu sıyırıp geçti.
Ateş bakmadı bile aynı anda hamle yaparak Korkut'un bıçak tutan elini bileğinden kavrayarak havaya kaldırırken elindeki bıçağı karnına sapladı.
Sonra ikince kere yaptı aynı şeyi.
Sonra üçüncü kere.

Korkut dizlerinin üzerine çökerken ölümü adımlayan bakışları Ateş'i buldu. Elindeki bıçak yere düştü.

" Buraya kadar Korkut."

Dedi Ateş saçlarında kavrayarak başını geriye bükerken.

Elindeki bıçağı parmaklarının arasında gezdirdikten sonra sıkıca kavrayarak etrafda korkuyla onları izleyen insanlara baktı.
Bıçağı sırayla herkese göstererek,

" Hiç kimse benim kurallarımı çiğneyip bana kafa tutamaz. Aklından geçiren varsa hemen, şimdi çıksın buraya ve meydan okusun! "

Diye bağırdı.
Hiç kimse cesaret edemedi.
Yaralı bir aslan gibi kükreyen Ateş Yıldırım bir kez daha yerini sağlamlaştırmıştı.

"Güzell..."

Dedikten sonra elindeki keskin aleti hızlı bir hamleyle Korkut'un gırtlağına sürterek arkasına döndü.

Adam cansız yere devrildiğinde, Faruk yanına gelerek kolundaki zinciri çözdü.
Üzerinden çıkarıp kenara attığı gömleğini omuzlarına bıraktı.

Dede Yaman Bey yanına gelerek.

" Gidelim." Dedi.

+18 bitti.

*****

Aniden yaptığımı farkedince ceketi hemen uzaklaştırdım kendimden. Odadaki koltuğa düzgünce koyarak kendimi yatağıma bıraktım.

İnsanın kendi evi gibisi yok dedim.
Ama bu evin benim olmadığını hatta bu dünyada bir evim olmadığını hatırlayınca yine bir hüzün kapladı içimi.
Dolmasına engel olamadığım gözlerimi kapatarak uykuya kaçtım.

Orda ne kadar uyudum bilmiyorum. Uyandığında çoktan akşam olmuştu.
Uyanır uyanmaz karnımdan gelen gurultu açım diye bağıran midemden gelen mesajlardı.

Yavaşça yerimden kalktım.
Kalkmaz olaydım. Yine aynı ağrıyla ikiye büküldüm. Bir süre öylece iki büklüm kalıp ağrı geçince yerimden kalkıp banyoya girdim. İşimi halledip elimi yüzümü yıkayarak hızlı adımlarla giyinme odasına geçtim.
Siyah eşofman takımımı giyip aşağıya inerek mutfağa girdim.

Zehra hanım bana, daha doğrusu yüzüme bakarak,

" Ela kızım. Uyanmışsın.
Nasılsın iyimisin.? "

" İdare ediyorum .
Ölmekten hallice. " Dedim gayri ihtiyari.

" Hastaneden gelmişsiniz görmedim, sonrada yemeğe..."

Demiştiki.

" Ya Zehra teyze özür dilerim bölüyorum ama.
Ağrı kesici varmı.?"

Dedim yine ağrıyla iki büklüm.
Kadın bir süre halime bakıp.

" A-Anladım.
Dur hemen getireyim."

Diyerek koşar adım mutfaktan çıktı. Bende kendimi mutfaktaki sandalyeye bırakıp dizlerime doğru eğildim.

2 dakika sonra gelen Zehra teyze,

" Geldim. Al kızım."

Dedi önüme bıraktığı kutuyla.

" Ama önce bir çorba iç.
Aç karna zarar verir. " Dedi gülümseyerek.

Zehra teyzeye uyup masaya bıraktığı taze yapılmış mercimek çorbasını içip sonrada ilacı içtim.

" Sağol Zehra teyze. İnşallah işe yarar."

" Yarar merak etme.
Ateş beyinde kullandığı bir ilaç."

" E ona yararsa bana da yarar."

Diyerek yerimden kalkarak salona geçtim.
Koltuğa gelir gelmez koltuktaki kare yastığı alıp karnıma bastırarak sarıldım.
Sonrada koltuğa uzanıp dizlerimi kendime çektim.

Bir an önce geçse bari. Dedim dişlerimi sıkarak. Yeniden doktorluk olmak istemiyorum.

Doktor mu?
E, Deniz doktor. Bana yardım edebilir. De. Deniz nerdeki diye etrafa bakındım.
Ama kimsecikler yoktu.
Saate baktım sonra, 21:00 'di.

" Baykuşlar gece işine çıkmışlar."

Duyduğum sesle yine sıçradım yerimde.

" Sana şunu yapma dedim ya! "

" Sende alış artık.

Ateş ne iş çeviriyorsa şuan Deniz'de orda."

" Aman ya banane.
Ne halleri varsa görsünler. Ben ölmeye devam edecem."

Diyerek yastığı dahada bastırdım karnıma.

" Oo. Ağlak Ela'dan espirili Ela'ya geçtik. Sende ilerleme var. Kesin ben yaradım. "

" Hâlâ ağlağım.
Yaradığın falan yok."

"Değilsin.
Ateş'le ilk karşıladığın zamanlarda gece gündüz ağlıyordun hatırlatayım."

" Hatırlatma." Dedim ağırlaşan gözlerimi kapatarak.

*****

Gözlerimi açtığımda kocaman boş bir alanda buldum kendimi. Yada bahçeydi bilemiyorum.
Etrafım ne karanlıktı ne aydınlık tuhaf bir yerdi.

Yine rüya görüyorum dedim. En azından artık bunu fark edebiliyordum.
Etrafa bakınırken kulağıma gelen uluma sesiyle arkama döndüm.
Kara, kapkara bir kurt gördüm.

Bu kurt önceki değildi.
O mavi gözleri olan kurt değildi. İri, daha çirkin iri pençeleriyle daha korkutucuydu.

Hırlarken gördüğüm dişlerinde kan vardı.
Üzerime doğru gelmeye başladığında aklıma ilk gelen Gümüş oldu.

Burdaydı eminim.
Her kötü rüyamda geliyordu. Yine gelecekti. Kurt üzerime adım adım geldikçe ben geri geri adımladım.
Sonunda geriye esneyerek üzerime atladığında çığlık atarak gerilerken yerde buldum kendimi.
Kollarımı çapraz şekilde yüzüme kapatıp bekledim.
Hiç bir şey olmayınca kollarımı çektim ve karşımdaki Gümüş'ü gördüm.
Tam önümde ve kurta meydan okurcasına bakıyordu.

Siyah kurt aniden saldırınca birbirleriyle kıyasıya boğuşmaya başladılar. Kurtun Gümüş'e attığı pençeyle açılan yara ve kanı görünce ellerimi ağzıma kapatarak bağırdım.

Ardından Gümüş saldırdı.
O kacaman görünen kurtun kafasını ağzına alarak ısırdığında hayvanın kafası gövdesinden ayrıldı.

Bana bakan Gümüş'ün gözlerindeki kan kırmızı bakışları gördüm. Şuan çok vahşi ve saldırgan görünüyordu.

Korku ve kocaman açılmış gözlerle uyandım. Rüyanın etkisiyle
midemdeki inanılmaz bulantıyı hissedince kalkıp koşar adım alt kattaki banyoya girdim.
Klozetin kapağını kaldırıp midemdeki herşeyi çıkardım.
Nihayet rahatladığımda titreyen bedenim ve bacaklarımla bir süre yerimde oturdum.

Ateş bu gece bir yerlede o Kurt yada abisiyle dövüşecek ve onu...
Onu... Ateş bir katildi.
Bunu nede çabuk unutmuştum. Gözümün önünde bir adam öldürmüştü.
Hiç acımadan hemde. Ve ben ona sen iyi birisin demiştim.
Ama o adamlarda masum değildi. Kafam karma karışık ne düşüneceğimi bilemeden öylece oturdum bir süre.

Sonra ayağa kalkarak elimi yüzümü yıkayıp tekrar salona geldim.
Kalktığım koltuğa geri döndüğümde gördüğüm battaniyeyi hâlâ titreyen bedenime örterek koltuğa yattım.

Sanırım uyuyup kalınca Zehra teyze örtmüştü.
Göz ucuyla mutfağa doğru baktım karanlıktı. Ben uyurken oda gitmişti sanırım.
Şuan kocamaaan evde tek başımaydım.

Bir Ateş, birde Yaman dede yaşamasına rağmen bu ev neden bu kadar büyüktü.
Bir süre öylece etrafı izleyerek yattım.
Ağrımda geçmişti ve sıkılmaya başlamıştım.

" Sıkılarak yatacağına kalk git ders yap bence, yoksa okulundan olacaksın."

" Allah'ım doğru söylüyorsun."

Dedim yerimden hızla doğrularak.

" Derslerim, okulum.
Kaç gündür yine ihmal ettim.
Yaa sonunda derslerden kalacam. "

" Aptal gibi kendini vurdur sonra böyle ağlarsın Ela."

Haklıydı işte yine.
Hızla yerimden kalkarak üzerimdeki battaniyeyi sürükleyerek salon ışığını kapattım. Aninda otomatik olarak kucuk lambalar yandı.

Aydınlıkla karanlık arası bir aydınlatma ile odama çıktım.
Battaniyeyi kenara bırakıp çantamı, kitaplarımı ve notlarımı arayıp buldum.
Bu saate kadar dinlemiştim zaten o yüzden aklım Ateş'te olsada notların başına oturup okumaya başladım.

Bir kaç günde konular sanki uzaydan gelmişcesine yabancı gelmişti bana. Şimdi hepsini en baştan tekrar okumam kafama yerleştirmem gerekiyordu.
Ağlamak istiyorum. Diyerek en baştaki sayfalara dönmem acınasıydı.

Bu arada benim telefonum nerde?
En son ne zaman elime aldığımı bile hatırlamıyordum.
Etrafta biraz aradıktan sonra yatağımın altında buldum telefonumu. Yandaki tuşa basıp açılmasını bekledim.
Ama pil son nefesini vermişti.
Komodinin çekmecesinden şarj aletini çıkarıp telefonu prize takıp bir kaç dakika bekledikten sonra tekrar bastım tuşa.

Telefonum açıldıktan sonra üst üste yağan mesajlarla ağzım açık kaldım.
Merve ve Cem'den 70 arama bir o kadarda mesaj.
Ben kaç gündür yoktum.

Saate baktım geç olmuştu.
Arayamacağım kadar geç. O yüzden ikisinede mesaj attım sadece. Gribe yakalandığımı ama iyi olduğumu telefonumun ise bozulduğunu yeni düzeldiğini yazdım. Tabi yerlerse.
Sonrada şarj olması için kenara bıraktım.

Merve çok kızacaktı ama yapacak birşey yoktu. Yarın konuşur pazartesi de okulda gönlünü alırdım artık.

Tabi o zamana kadar birşey daha olmazsa. Artık korkmaya başlamıştım.
Her gün bir olay yaşamak yüzünden okulum beni beni okulumu uzaktan izler olmuştum.
Deriiiin bir nefes çektim.
Bir ay evden çıkmadan ders yapmak istiyorum. Okuldan eve evden okula, başka birşey istemiyorum Allah'ım.
Sakin bir ay o kadar.
Ne olur çok görme bana bunu. Amin.

Dedim tüm kalbimle.
Sonrada yatağın üzerinde notları en baştan okumaya başladım.

Bir sayfa, iki sayfa derken baya baya okumaya devam etmiştim.
Bir zamam sonra saate baktım tekrar. 2 saatten fazladır okuyordum.
Saat 3 ü geçmişti.

Yerimden kalkıp kollarımı esnetirken omuzumdaki ağrıyı hissedince pansuman yapmadığımı hatırladım.
İlk yardım kutusu aşağı banyodaydı.
Bu yüzden aşağı inip banyoya girerek üzerimdeki eşofman üstünü çıkarıp sargıya baktım. Şimdi ben bunu nasıl açacağım.

" Uğraşmayıp makasla kes gitsin.
Sonra küçük bir bandaj kâfi."

" Aynen.
Bubarada sana bir isim bulalım biz.
Böyle kafamdaki ses demek uzun oluyor.
Mesela Nida. Ses ,seslenme anlamında. "

" Gerek yok."

" Bence var."

"Yok."

" Var. "

" Ne halin varsa gör."

" Anlaştık Nida." Diyerek Kutudan aldığım makasla sargıyı bir kaç yerinden kesip çıkardım.

Sonrada pansumanımı yaparak yeniden bandaj yaptım. Ardındanda eşofmanımı geri giydim.

Ellerimi yıkayıp çıkarken susadığımı farkedip yönümü mutfağa döndüm. Bir bardak su içtikten sonra bu kezde birşeyler atıştırma isteği ile buzdolabının yanında buldum kendimi.
Buzdolabını karıştırırsam kızmazlardı heralde.

Buzdolabının kapıyı açıp içine göz gezdirdiğimde gördüğüm yaprak sarma ile gözlerim bayram etti.
Sarma kabını dolaptan çıkarıp masaya koyduktan sonra raftan küçük bir tabak alıp biraz sarma aldım ve kabı dolaba geri koydum. Masaya oturup afiyetle yedikten sonra bir bardak su daha içip ellerine sağlık Zehra teyze. Diyerek kalkıp mutfak ışığını kapattım.

Aynı anda salonun bahçe kapısı açıldı. Bir anlık korkuyla kapının kenarına sinerek gelenlerin kim olduğuna baktım.

Ateş, yarı çıplak şekilde Faruk ve Deniz'in kollarının arasında zorlukla ayakta duruyor Yaman beyde arkadan geliyordu.

Deniz:

" Hemen odaya çıkalım yarası yüzünden kan kaybediyor." Dedi.

" Yaralıydı.
Rüyamdaki gibi.
Onlar hızlı adımlarla odaya çıkarlarken bende sessiz ve yavaş adımlarla arkalarından yürüdüm.
Üst kata çıkarak Ateş'in odasına girdiler. Işığı açıp Ateş'i yüz üstü
yatağa bıraktılar.
Deniz:

" Önce bunu halledelim."

Diyerek kenardaki çantasına uzanınca, yatakta yüz üstü yatan yarı çıplak bedeni gördüm.

Faruk elinde bir bez ile kanayan yaraya bastırıyordu. Sırtı pantolona kadar kandı.
Telaştan beni bile fark etmemişlerdi.

Deniz çantasından çıkardığı serumu yatağın hemen yanında asılı olan tablonun çivisine takarak kelebeğide sağ elinin üzerine takıp serumu bağlayarak seruma ilaç enjekte etti.

Seruma hızlı bir akış sağlayıp çantadan dolu bir enjektör çıkarıp,

" Ateş.
İğne yapıp dikiş atacağım."

Deniz yaranın etrafında 3 yere ilaç enjekte ederken Ateş'ten ses çıkmadı.

" Ateş kendindemisin?"

Ateş, " Hımm." Dedi sadece.
Bu sırada aşağı kattan biri çıkıp yanımıza geldi.

" Yaman bey! "

Diyen adama döndüklerinde beni görünce.

" Senin ne işin var burda." Dedi Faruk.

" Sizi gördüm merak ettim.
Neden hastaneye götürmüyorsunuz? "

" Odana git."
Diyen soğuk sesin sahibi Ateş'e baktım.

Ama...

" Odana dön!"

Dedi yüksek sesle yine kıpırdamadan.

Yaman bey başıyla git işareti yapınca mecburen odama doğru yürüdüm.
Ben odaya girerken arkamdan,

" Yaman Bey klüpte sıkıntı çıkmış.
Bir grup gelerek olay çıkarıp ortalığı birbirine katmış. Müşterileri kovarak mekânı yakmaya kalkmışlar."

Yaman Bey:

"Aşağıda bekle geliyorum.
Gidip bakalım kimmiş bu canından bıkanlar." Dedi hırlayarak.

"Faruk sende git."

"Abi ben kalsam. Sen..."

" Git! Dedemi yalnız bırakma."

Sonra Deniz'in sesi geldi.

" Siz gidin ben hallederim."

Ayak seslerinden herkesin gittiğini anlayınca yatağa doğru yürüdüm.
Bu sırada kapı açıldı.
Odaya giren Deniz'e baktım şaşkın.
Önce sus işareti sonra gel işareti yaptı ve çıktı.
Hemem peşine takılıp çıktım bende.

Ateş'in odasına geldiğimizde, girer girmez,

Deniz:

" Ateş Ela burda."

" Ne. Ne yapıyorsun.?" Dedim sinirle.

" Kendindemi diye kontrol ediyorum.
Değil.
İlaç etkisini göstermeye başlamış.
Gel bana yardım et."

" Benmi.
Ben anlamam ki.
Hem ben...
Ben ona dokunamam."

" Ne? Neden? "

Sadece omuz silktim kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yanan yüzümle.

" A. Anladım.
Utanıyorsun.
Merak etme şuan seni görmez."

" Sorun onun görmesi sanki aptal doktor."
Dedi Nida.

" Hem utanmanın sırası değil yardımına ihtiyacım var.
Ben malzemeleri hazırlarken sende yarayı temizle."

Dedi önüme koyduğu pamuk ve koca şişe baticonla.

" Hadi oyalanma.
Diğer yaralarada bakacağız."

" Diğer mi? "

" Hadi Ela hadi! "

" Ta-tamam ya."

Hemen pamuğu alarak üzerine baticon döktüm bolca.
Sonrada yaradaki bezi kaldırdım.
Ama gördüğüm yarayla baka kaldım.
Bir karış kadar kesi vardı. Çok olmasada derin ve dikiş gerektiriyordu.

Bir yaraya bir Ateş'in yüzüne baktım. Kendinde olmasada çatık kaşları canının yandığını söylüyordu.
Temizlemek için yaraya her dokunuşumda karın boşluğumda bir yanma hissettim.

" Eminim canı çok yanmıştır."

İşim bittiğinde. " Tamam." Dedim.

" Şimdi yan çevirmeme yardım et."

" Neden hastaneye götürmedin.
Sen ne biçim doktorsun. " Dedim Ateş'i sol yanına çevirirken.

" Hastane istemedi."
Dedi sağ kolunu kaldırıp baş yastığına koyarak.

" Kolunu tut."

" Tamam." Dedim bileğinden tutarak.

Deniz'in dikiş atacağı yerden uzaklaştırdığı kolu tutarken elinin üzerine kaydı gözlerim.
Yer yer sıyrıklar ve morluklar vardı.
Deniz dikişe başladığında bakmamak için gözlerimi kaçırırken gözüme gözüme giren kaslı sağ göğsündeki kesiyi gördüm.
Sonrada pazusundakini.

" Hangisiyle dövüştü.
Kurt'un abisiylemi?

Öldü değilmi? "

Dedim başım önde.

" Yaralarıda o yaptı. Değilmi."

" Pes valla.
Bu geceyidemi gördün.!"

" Hı hı."

" Yandık.
Senden birşey gizleyemeyeceğiz desene."

" Hiç iyi birşey değil aslında.
Bitmek bilmeyen bir kabus gibi.
Delirmemek için alışmaya çalışmamsa çok komik.

Ya kafamda bir sesle konuşmak. O sese bir isim bulmak.
Başka biri duysa deli der."

" Tamaaam.
Bitti."
Dedi konuyu değiştirerek. Sonra bir bandaj yaparak kapattı yarayı.

" Yatıralım."

Diyerek sırt üstü çevirdi Ateşi. Sonrada kolundaki ve göğsündeki yaraları pansuman ederek birer bandaj da onlara yapıştırdı ve tekrar soluna çevirdik.

" Kaburgasındaki dikişler fazla. Sol yanının üzerinde yatmalı bir süre.

Ela benim kolum ağrıdı.
Yüzündeki yaralarıda sen hallet."

Dedi eli yaralı omuzunda.
Ağrıdığı belliydi.
Pamuğa biraz baticon sürüp dudağındaki patlayan yere uzandım.
Ama gözlerim dudaklarına takılı kaldı.
Sonra kirli sakalı, kaşları, gözleri, kirpikleri...
Bu adamın kirpikleri neden kadınlardan uzundu.

Deniz:

" Temizlerken incele birazda." Dedi gülümseyerek.

" Ne?
Ne incelenmesi yok...
Ben... Ben incelemedim. Yaralarına bakıyordum. "

" Yalancısın Ela." Diyen kafamdaki sesle kızardığımı hissettim.

" Sen kes sesini bi.?"

Sonra başka bir pamuğu oksijenli su ile ıslayıp yüzündeki kan lekelerini ve morlukları sildim.

Sonrada ayağa kalkıp banyoya giderek küçük havlulardan 3 tane alıp sıcak suyla ıslatarak döndüm.

" Onlar ne için. "

" Şey sırtı.
Kan."

Deniz:

Sen sil bende adamlara söyleyim antibiotik alsınlar. Diyerek odadan çıkarken bende Ateş'in üzerinden arkasına doğru eğilerek sırtından aşağı akan kan lekelerini sildim.

İlk havlu tamamen kan olduğunda ikinciyle devam ettim.
En son üçüncü havlu ile sildiğimde gördüğüm şeyle arsızca Ateş'e bakarken buldum kendimi.
Belinde bir çift gamze vardı.

" Gamze!" Dedim hayran şekilde.
Bel gamzelerine zaafım vardı çünkü. Bende olmayan ama Merve' de olan birşeyi Ateş'te görmeyi beklemiyordum.

" Sapık gibi bakıyorsun Ela."

Dedi Nida.

" Ne yapıyorsun!?"

Duyduğum Ateş'in sesiyle panikle gerileyince, birde ayaklarım birbirine dolaşınca kendimi yerde bulurken kafamı çekmeceli dolaba vurdum. Elim kafamda bir ah! Çekerek,

" Ş-Şey...
Hiç, hiç birşey.
Sa-sadece kanları siliyordum. "

" Sapık gibi benimi izliyordun." Dediğinde utancımdan yerin dibine girdim.

" Ha-hayır."

" Özür dilerim." Dedim ağlamaklı.

Sonrada hızla kalkıp kapıya giderken,

" Kal orda!"

Diyen buz gibi sesle taş kesildim.

" Buraya gel!"

Loading...
0%