Yeni Üyelik
29.
Bölüm

K.B 29 Puhu

@azamet_29_2

" Ela.! " Dedi Merve. Gözlerimin arasında geziyordu gözleri.

" Hmm."

" Gözün kırmızı oluyor."

Güldüm.

" Merve gözüm zaten kırmızıydı."

Merve:

" Sol değil Ela.

Sağ, sağ gözünde kırmızı leke var."

Duyduğum şeyle yerimden kalkarak alt kattaki banyoya gittim. İçeri girerek direk aynaya baktım.

Bu neydi şimdi.
Neden diğer gözümde kırmızı oluyordu.
O an aklıma rüyam geldi. Alâkası varmı bilmiyordum.
Ama bunu düşünmeyi sonraya bırakıp tekrar salona geldiğim de Merve merakla bana bakıyordu.

" Evet sağ gözümdede kırmızı leke oluşmuş. Zamanla ikiside kırmızı olacak galiba."

" Bu normal değil.
Bir doktora görün istersen."

Diyen Cem'e baktım.

Merve:
" Evet bencede."

Benim kaç aydır ne çektiğimden bir haber olan arkadaşlarım masumca bana doktor öneriyorlardı.

" Olur giderim.
Siz neler yapıyorsunuz.?" Dedim konuyu değiştirerek.

" Ne olsun. Okula git gel işte. Seni kaç gündür göremeyince endişelendik.
O adamın sana bir şey yaptığını düşündük.

Ela bu arada derslerin ne oluyor. Kalırsan dersleri alttan vermen gerekir. "

" Kalmam umarım, yarın okula geleceğim merak etme.
Sizde daha fazla endişelenmeyin.
Burda iyiyim başıma birşey geldiği falan yok. "

Kafamın içinde bir kahkaha koptu.

" Başına bir şey gelmemiş.
Gelmeyen kalmadı be."

" Kapa çeneni." Dedim içimden.

" Çoğunun içinde sen vardın. "

" Tamam, tamam sustum."

" Ela." Dedi Merve elini koluma koyarak.

" Seni iyi gördüğümüze çok sevindik. Biz artık kalkalım. Öğleden sonraki dersleri kaçırmayalım. Sende yarın geleceksin zaten yarın bahçede oturur konuşuruz.. "

" Merve."

" Hmm. "

" Teşekkür ederim.
Yokluğumda beni arayan birilerinin olması çok güzel. "

Dedim sarılarak.

" Her zaman yanındayız arkadaşım hiç unutma. "

Ben Merve'ye sarılırken
Cem' de yanıma gelerek arkamdan bana sıkıca sarıldı.

"Ela seni burda bırakmaya gönlüm razı değil.
Gelmek istersen, hemen gideriz. Söyle yeter. "

" Cem bir sorun yok.
Gerçekten...
Yarın okulda görüşürüz. "

Demiştim ki kapı açıldı ve Ateş içeri girdi. Elleri ceplerinde, dudağında bir sigara, arkasında Faruk.

Çatık kaşları, kısık gözleriyle bize bakıyordu.
Gözü, bana sarılan Cem'de sabit, öldürecek gibi bakıyordu.

Az önce yukarda söylediğin şey geldi aklıma.
" O Cem denen hergele çok yaşamayacak. " Demişti.

" Hadi çocuklar dersinize geç kalmayın. Yarın yine görüşürüz."

Diyerek arkadaşlarımı deyim yerindeyse ittirerek evden çıkarırken Ateş Cem'e, Cem Ateş'e öldürecek gibi bakmaya devam ettiler.

Onlar gittikten sonra tekrak salona geçerek rahat bir nefes aldım.
Ateş ve Faruk karşımdaki koltuğa otururlarken arkadanda
elinde çantasıyla Deniz geldi.

" Ela iyiysen kolundakini çıkaracağım."

" İyiyim, çıkar lütfen."

Deniz serum kelebeğini çıkarırken bir yandan,

" Ateş benim gitmem lazım.
Sizin yüzünüzden hastaneden atılmama az kaldı. "

Ateş geriye yaslanarak bacak bacak üstüne atarak
" Atılırsan direk ben işe alacam lan!
Özel doktorum olarak. "

" Bu sözünü hatırlatırım Ateş Yıldırım."

Dedikten sonra koluma küçük bir bant yapıştırarak çantasınıda alıp evden çıktı.

Hemen Ateş'e dönerek,

" Ne anlatacaktın? " Dedim.

Babamın durumu ile ilgili olmalıydı.

" Önce sen rüyanı anlat."

Dedi bana bakarak.
Sessizce yüzünü izledim.
Gecenin en koyusu olan gözleri gözlerime bakıyordu. Ama daha yumuşak.
Sert duvarlarının arkasında bana olan bakışları niye yumuşuyordu. O bir kaç saniyede aklımdan bir çok şey geçerken, bana benden hoşlandığını söyledi an ve zorla öptüğü anda takılı kaldım. Tekrar tekrar aynı anı yaşadım. Bu adamın, bu taş kalplinin kalbi birine karşı yumuşarmıydı. Birini gerçekten sevebilirmiydi.

Belki...
Birazda bu yüzden Ateş' ten yardım istemiştim. Bana karşı gerçekten birşey hissediyorsa yardım edebilirdi.
Belki hissetmesede yardım ederdi. Bilemiyorum ama yardım edecekti hissettirmişti.
Suyuna giderek, derin bir nefes aldım.

" Rüyamda Gümüş'ü gördüm."

Dedim. Parmağındaki yüzüğe bakarak.

" Yinemi o yılan."

Beni o inşaata götürdü. İnsaatın içine girmemi istedi. Girnek istemedim. Korktum. Koşarak kaçmak istedim. Ama önüme geçti, izin vermedi.
Yanımda onun oluşuna güvenerek girdim.
Sonra 7. Kata çıktık.
Orda tuğlaların arasında kumun içinde bir saat buldum.

Hani şu köstek midir kostakmıdır nedir o saatlerden.
1e 10 kala durmuş , üzerinde baykuş kabartması ve kan olan bir saat. Ben saati incelerken o adam geldi birden. Elinde dövme vardı baykuş dövmesi. Saati istedi benden.
Vermedim.
Silahını çekip bana çevirip ateş etti...

O inşaatın içinden o saati almalıyız."

" Yani orda bir saat var.

Diğer rüyalarını göz önüne alırsak gerçek olabilir.
Pekala. "

Diyerek ayağa kalktı.

" Üzerini değiş gel.
Benim anlatacaklarımı yolda konuşuruz."

" Tamam." diyerek hızlı adımlarla odaya çıkıp giyinme odasına geçtim.

Üzerime kot pantolon uzun salaş siyah bir kazak ve kısa siyah botlarımı giyip saçlarımı at kuyruğu bağlayarak telefonuda cebine atıp indim.

Ben geldiğim de Ateş kapının önünde bana bakarken Faruk çoktan çıkmış arabada olmalıydı.

" Gidebiliriz." Dedim yanından geçerken.

O sırada kolumdan tutarak gözlerimde gezdirdi gözlerini.

Kaşları çatıldı.

" Gözün.
Diğer gözünde kırmızı leke var."

" Evet, önemsiz hadi gidelim. "

Diyerek hızlı adımlarla arabaya yöneldim.

Ateş'te peşimden gelerek yanıma binerken gözü hâlâ gözümdeydi.

" Gidelim Faruk. "

" Tamam abi."

" Şimdi sen ne anlat."

" Babanın çalıştığı inşaatın sahibi Özcan Puhu. "

" Puhu mu? "

" Evet Puhu."

" O baykuş...
O yüzden baykuş görüyordum. "

" Adamın elinde elini kaplayan bir baykuş dövmesi var. Yani rüyandaki adam o. Sen adamın adını bilmiyormuydun? "

" Bir kaç kere babamın duruşmalarına girdim. Adamın ismini Özcan olarak duymuştum. Ama soyismini bilmiyordum.
Babamın avukatta dahil herkes
Özcan bey, Özcan bey diyip duruyorlardı.
Kendisini zaten hiç görmedim.
Her zaman avukatları vardı.

Eee. Devam et. "

" Adamın en ufak bir boşluğu yok.
Bütün suçu babana yıkıp kenara geçmişler.

Özcan ortağı Melih Hazat o gün geç saatlere kadar çalışıp evine gitmek için şirketten ayrılmış. Evine geldiğine dair güvenlik kamera görüntüleri bile var. Ama adamın evden çıktığına dair bir görüntü yokken inşaatın içinde cesedi bulunuyor.

Bir şekilde gizlice çıkmış yada çıkarılmış. "

Peki Özcan Melih'i neden öldürmüş?
Bence sebep şirketteki ortak hisseler.
Özcan Melih'i bir şekilde tehdit etti. Ne olduğunu bilmiyoruz. Konuşmak için onu o inşaata çağırdı.
O salakta gitti.
Para karşılığında kendi payını Özcan'a satmış gibi gösterdi. Tabi para söz konusu değildi.
Keza dosyalarında bu belge var.
Sonra Özcan hırsını alamayıp adamı öldürdü ve 7. Kattan aşağı attı.

Baban adamın aşağı atıldığını gördü. Ama kimin yaptığını görmedi.
Özcan 'da en basit olanı yaparak babana attı suçu.
Ama bunu ispat edemiyoruz. Ne delil ne birşey hiç bir ipucu yok.
Senin rüyan dışında Özcan'ı suçlayacak hiç bir delil yok. "

" Artık var ama.
O saat. O saat Özcan'a ait bence, üzerindeki kanda ortağının kanı. Eminim bundan."

" Göreceğiz eğer gerçekten orda bir saat bulursak bizim lehimize olur."

" Abi neden uğraşıyoruz. Adamı alalım vura vura öttürelim. Sonrada kayıta alalım."

" Olur Faruk.
Adamda mahkemede beni zorla kaçırdılar dövdüler o yüzden öyle dedim desin."

" O zaman direk gebertelim."

" Olmaz! Onunda babam gibi hapislerde çürümesini istiyorum."

" Önce bir gidelim şu inşaata."
Dedi Ateş.
Bir süre daha yol aldıktan sonra nihayet gelmiştik.

Arabadan indiğimiz yer rüyamda Gümüş'ün yanında uyandığım yerdi.
Karşımda inşaatı görünce gözümün önüne o ceset geldi.
İçimi bir korku kapladı.
Ateş kolumdan tuttuğunda irkilerek ona döndüm.

" Korkuyor musun.? "

" Korkuyorum ama dönmeyeceğim." Dedim yutkunarak.

Sonrada yanımda Ateş ve Faruk ile birlikte kenardaki, üzeri reklamlarla kaplı engeli geçerek içeri girdik.

İlk gördüğümüz şey çalışan işçiler oldu.

" Olamaz! " Dedim. Cinayetten sonra durdurulan inşaat yeniden yapılmaya başlamıştı.

Koşarak içeri dalarak merdivenleri çıkmaya başlarken Ateş arkamdan,

" Yavaş!
Düşüp bir yerini kıracaksın deli."

Diyerek koşmaya başladı. Etrafımda beni uyaran işçilere aldırmadan nefes nefese çıktım 7 katı.

Sonunda rüyamda gördüğüm yerdeydim. Ellerim dizlerimde nefeslenirken hızla etrafıma bakındım.
Tekrar doğrulup saatin olduğu yere yürüdüm.
Etraftaki 3-5 işçinin bakışları eşliğinde karşımda duran kalın duvara baktım.
Dün rüyamda gördüğüm yerde bugün kalın bir duvar vardı. Yere baktım. Kum birikintisinin olduğu yer tamamen boştu.
Yanımda bana alık alık bakan adamın kolundan tutarak burdaki kum nerde diye sordum panikle.

" Abla ne kumu.
O kum çoktan harç olup katın tavanına döküldü."

Dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.

Ne oluyordu anlamıyordum. O aptal rüyalarım hep çıkarken şimdi ne olmuştu. Neden çıkmamıştı.
Üzüntüden gözlerim dolmuş, ağlamamak için alt dudağımı ısırıyordum. Belkide tek ipucu olan o saat ben onu bulamadan binanın iskeletine karışmıştı çoktan.

Arkamı döndüğümde Ateş elleri ceplerinde bana bakıyordu.

" Geç kaldım.
Yine geç kaldım."

Dedim ağlamaklı.
Sonrada hırsla merdivenlere yöneldim. Hızlı hızlı inerken kendi kendime söylemiyordum.

Zemine geldiğimde sırtımda hissettiğim ürpertiyle birden durdum. Sanki bacaklarım taş kesilmiş yerinden oynamıyordu. Olduğum yerde yavaşça arkama döndüm.

Ordaydı...
O adamın kanla kaplı cesedi hâlâ orda, yerde ve bana bakıyordu yarı açık gözleriyle.

Hızla ellerimi yüzüme kapatıp ters yöne dönerek koşmak istedim. Ama çarptığı bedenle kısa bir çığlık atarak durdum.

" Şşitt. Benim."

Diyen Ateş, titreyen ellerimi tutarak yüzünden çekti.
Gözlerime baktı.

" Ne gördün? "

" Hâlâ orda, yerde." Dedim yaş dolan gözlerimle.

" Kanlı yüzü ve donuk bakışlarıyla bana bakıyor. "

Ağlamamak için çabalarken hıçkırıklar içimden bir volkan gibi dudaklarıma yükseliyordu. Onları içerde tutmak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Ellerimin titremesi bedenime yayılırken,

Ateş:

" Gel buraya."

Diyerek beni yavaşça kucağına aldı.
O an sadece saklanmak istedim. Herkesten ve her şeyden saklanmak...
Özellikle korkularımdan.
Ve elimdeki tek sığınak ise şuan beni kucaklayan Ateş'in göğsüydü.
Bende oraya sindim. Yavru bir kedi gibi ceketinin içine girmek saklanmak istedim. Hissetigim sıcaklığı garip geldi. Bir insan nasıl hem soğuk hem sıcak olabiliyordu anlamıyordum.

İnşaat alanından çıkarak arabaya doğru yürüdü. Arabaya geldiğimizde Faruk'un açtığı kapıyla arka koltuğa bıraktı beni.
Sonrada diğer tarafa geçip kendide bindi.

Hiç bir şey söylemedi. Sormadı.
İkimizde sessizdik. Faruk gaza bastığında hareket ederek araziden çıkıp trafiğe girdik.

Ateş:

" Peşine adam taktım. Gece gündüz 24 saat takip edecekler.
Mutlaka bir açık verecektir. Hiç kimse kusursuz değildir.
Bu sırada sende benden habersiz hiç bir şey yapma, sakince okuluna devam et."

Dedi.

Sessizce başımla onayladım.
Haklıydı. Elimizde hiç bir şey yoktu. Sadece zaman. Bu zamanı değerlendirip Özgür'ün açık vermesini beklecektik.

Eve geldiğimizde öğlen oluyordu.
İçeri girer girmez merdivenlere yöneldim.

" Nereye? "

" Odama.
Biraz ders çalışacağım."

Dedim başım önde merdivenleri çıkarak. Sonrada odama yönelerek içeri girdim.
Kapıyı kapatıp arkasına yaslanarak kendini yere bıraktım.

" Yine geciktim."

Dedim kafamı kapıya ritmik şekilde vurarak.

" Ela kafanı çalıştır.
Saati kullan. "

Yine o sesti beynimin içinde duyduğum.

" Saati kullan."

" Ne saati yaa.
Saat mi kaldı. Adamlar saati inşaata monteledi. Sen hâlâ saat diyorsun.

Defol git kafamın içinden."

Bir kaç dakika daha öylece oturduktan sonra yerimde doğrularak yatağıma geçtim. Önce oturdum sonra yastığa doğru uzandım.

Ne yapabileceğimi düşünürken kapı açıldı. İçeri giren Ateş'ti.
Tabi kapı tıklama huyu yoktu ki direk giriyordu.
Yerimde doğrularak yatağın kenarına oturdum.
Sessizce yanıma gelerek o da hemen yanıma oturdu.

Bir dizini yatağın üzerine çekerek bana döndü.

" Bu kadar üzülme."

Dedi ellerini yanaklarıma koyarak.

" Eninde sonunda babanın suçsuz olduğunu ispatlayacağım. Sana söz veriyorum."

Sessizce yüzüne baktım yine.
Kara gözleri gözlerimin arasında mekik dokuduktan sonra dudaklarımda durdu bakışları.
İlk gördüğüm Ateş'ten çok farklı bir Ateş'ti karşımdaki.

Sonra yavaşça yaklaştı...
Yaklaştı.
Dudakları ile duraklarımın arasında milim kalacak mesafeye geldi ve durdu. Devam etmedi, bekledi.
O bekledi, ben bekledim. Yanağıma dokundu burnu.
Derin bir nefes çekerken kalbimin sesi kulaklarıma tırmandı.
Sonra yavaşça geri çekildi.
Gözlerime dikti gözlerini yeniden.

Sonrada kalkarak arkasını dönüp kapıya yöneldi.

" Aç karnına ders olmaz.
Önce kahvaltı. Hadi aşağıya gel. "

Diyerek çıktı.
Arkasından baka kalmıştım sadece.

Başımı hızla iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

Ne oldu öyle az önce. Bir an hipnoz olmuş gibi hissetmiştim.
Az önce beni nerdeyse öpecekti ama durdu. Devam etmedi.

Ben...Öpmesinimi istiyordum?
Neden kıpırdamadım. Neden itiraz etmedim. Kafam bir anda allak bullak olmuştu.
Kendine gel Ela. Dedim ellerimi saçlarıma geçirerek.

Hızla yerimden kalkarak banyoya gittim. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadıktan sonra giyinme odasına girerek üzerime rahat ev kıyafetlerimden giyip aşağıya indim.

Mutfağa girdiğimde kimse yoktu Zehra hanıma dönerek,

" Ateş nerede.?"

Zehra teyze,

" Ateş Bey kahvaltı yapmayacağını söyleyerek çıktı."

Dedi.
Kocaman masada tek başıma kahvaltı yaparak tekrar odama döndüm. Geri kalan günü kitaplarımı kurcalayarak ama hiçbir şey anlamayarak geçirdim.
Akşam yemeğinide yine yalnız yedikten sonra tekrar odama çıktım. Ateş odamdan çıktıktan sonra gidiş o gidiş, geri gelmemişti.

*****

Sabah erken saatte kalkarak önce sıcak bir duş aldım. Penceremin önüne gelerek dışarıya baktım. Bugün hava kapalıydı, belkide yağmur yağacaktı. Nisan ortaları hep böyle oluyor diye düşündüm.
Okula giderken ona göre giyinmeliydim. Önce saçlarımı kurutarak açık bıraktım.
Sonra lâcivert kot pantolon, yarım boğazlı siyah dar kazak, yine yarım bot ve hırka.

Okul için hazırdım. Çantamı, telefonumu, hâlâ içi para dolu cüzdanımı ve kitaplarımıda alarak aşağı indim.

Salonda iri yarı bir adamı bana bakarken buldum.
Az daha zorlansa kolundaki pazular ceketi yırtacak gibiydi.

" Günaydın yenge. "

" Yenge? " Dedim etrafıma bakarak.

Ama kimse yoktu.

" Ne yengesi? "

" Ateş abi bundan sonra sizi okula benim götürmemi istedi. "

Yeni aklıma gelmişti. Selim henüz iyileşmemişti.
Bu yüzden bu adamla gidecektim çaresiz. Yavaşça yanına geldim.

" Şey. Adın..."

" Davut." Dedi kalın sesiyle.

" Tamam Davut bey. "

" Sadece Davut! Yenge. "

" Tamam, Davut gidelim."

Zehra teyze arkadan seslendi.

" Kızım kahvaltı? "

" Derse geçikmek istemiyorum Zehra teyze. Okulda yerim."

" Sen bilirsin kızım. "

" Hadi gidelim...
Davut.."

Birlikte evden çıktığımızda kapının önünde yine o lüksüm diye bağıran araçlardan bir duruyordu.

Davut arka kapıyı açarken,

" Gerek yoktu. " Dedim ama adam umursamadı bile.

Hareket ettikten yarım saat yada 40 dakika sonra okulun önündeydim.

Arabadan ilk Davut inerek kapımı açtı. Yine gerek yoktu diyecek oldum ama vazgeçtim. Niye uğraşıyordumki.

" Ben burdayım efendim."

Diyerek yolun karşını gösterdi. Selim gibi oda kapı önünde nöbet tutacaktı.

Pes ederek," Tamam." Dedim ve içeri girdim bir kaç adım sonra Merve'nin arkamdan sarılmasıyla afalladım.

" Ela. Bu yeni koruman ne öyle. Okula tank getirmişsin kızım. "

Gülümsedim.
" Ateş'in işi. " Dedim sadece.

Dersten önce biraz bahçede konuştuk.
Sonra gelen Cem ile birer çay ve poğaça alarak bankın üzerine oturarak sohbete devam ettik.

Merve ders saati geldiği için ayrılınca bende Cem ile birlikte içeri girdim.
Sanki ilk günmüş gibi tuhaf hissettim. Uzun bir ara vermiştim. Şimdi yeniden not toplayacaktım. Acaba okulu bir sene dondurmasıydım diye düşünmeden edemedim.

Öğlen arasına kadar derse girip not toplayarak geçirdim zamanımı.
Öğlen yemek için Cem ile birlikte cafeye giderek sandiviç ve çay alarak bahçeye çıktık.
Bu sırada bahçe önünde lüks bir araç ve arkasında bir araç daha okula geldi.

Meraklı şekilde bakan öğrencilerin arasına girerek kim olduklarını görmek isteterek bizde bakındık.

Gördüğüm kişiyle elimdeki çay ve sandiviç yere düşüverdi. Kollarımda ve bacaklarımda saniyelik güç kaybı yaşadım.

Bu...
Bu oydu. Puhu!

Özcan Puhu!

Neden gelmişti.
Neden burdaydı bilmiyordum ama rüyalarım yüzünden hafızama kazınan yüz şuan karşımdaydı.

Etrafındaki adamlarla birlikte bahçeye girerken kafamın içindeki sesi duydum.

" Saati kullan Ela!
Saati kullan... "

Ani bir kararla kalabalığın arasından geçerek önünde durdum.

" Özcan Puhu! " Dedim.

Gözlerini dikip bana baktı.

" Sensin... Kızıl göz..."

Gülümsedim.
Bir adım yaklaşırken koruması önüme geçecek olduğunda,

" Dur! " Dedi Özcan.

" Bırak! "

Yanına yaklaştım.
Fısıldayarak konuştum.

" Seni adi katil...

Saatin nerde Özcan Puhu.
Hani şu üzerinde baykuş kabartması olan. Kurbanının kanı olan. 1e 10 kala duran köstek saatin nerde? "

Gözlerini anında gözlerime kilitledi.
Göz bebeklerinde şimşekler çaktı.

Kafamın içinden yüksekce bir ses duydum.

" BİNGO *"

 

Loading...
0%