Yeni Üyelik
30.
Bölüm

K.B 30 Blöf.

@azamet_29_2

Ani bir kararla kalabalığın arasından geçerek önünde durdum.

" Özcan Puhu! " Dedim.

Gözlerini dikip bana baktı.

" Sensin.. Kızıl göz..."

Gülümsedim.
Bir adım yaklaşırken koruması önüme geçecek olduğunda,

" Dur! " Dedi Özcan.

" Bırak! "

Yanına yaklaştım.
Fısıldayarak konuştum.

" Seni adi katil...

Saatin nerde Özcan Puhu?
Hani şu üzerinde baykuş kabartması olan. Kurbanının kanı olan. 1e 10 kala duran köstek saatin nerde? "

Gözlerini anında gözlerime kilitledi.
Göz bebeklerinde şimşekler çaktı.

Kafamın içinden yüksekce bir ses duydum.

*" BİNGO *"

Evet bingoydu gerçekten.
Gözlerindeki bakış, kayıp saatini sorguladığını gösteriyordu.

Sanki o an onun yerine geçtim.

Geçmişe gittim. O adamı öldürdükten sonra saatimin kayıp olduğunu farkettim.
Aradım bulamadım.
Korktum...
Cesedin yanındamı düştü diye korktum.

" Ne?
Ne saati.?" Dedi.

" Neden bahsettiğini anlamıyorum?"

Dedi yine bilmez şekilde.
Evet saatim kayıp diyecek hali yoktuya.

Dudağımın kenarına haince bir gülümseme ekledim.
Gözlerimi gözlerine diktim.
Karşımdaki adamdan korksamda belli etmemeye çalışarak tepeden tırnağa süzdüm.

Oydu işte.
Tıpkı rüyamdaki gibi bir kolu askıdaydı. Muhtemelen kırıktı. Öbür elinin üzerini tamamen kaplayan bir baykuş dövmesi vardı.

Diğer rüyamda yüzüme doğrultulan silahı tutan eldi.

Etrafımızdaki kalabalık, ders saati geldiği için içeri girerken ben ve Cem hâlâ bahçedeydik.
Ve hâlâ meydan okur şekilde ona bakıyordum.

2 adım gerileyerek.

" Anladın! " Dedim.

" Bal gibide anladın!
Bu sefer kaçacak yerin kalmadı.
Her şeyi biliyorum Özcan Puhu.
O adamı nasıl öldürdüğünü, 7. Kattan aşağı nasıl attığını. Her şeyi biliyorum.

Kendini kurtarmak için suçu babamın üzerine yıktın.
Ama kurtulamayacaksın, mahkemeye çıkacaksın Özcan Puhu.
Adalet yerini bulacak. İşlediğin cinayeti bu kez kimsenin üzerine atamayacaksın.
O saat sana, üzerindeki kan ölen adama, ortağına ait..
Özgürce gezmene izin vermeyeceğim.

Ölen babamın masum olduğunu ispatlayacağım. Sende tıpkı onun gibi dört duvar arasında gün sayacaksın."

Dedim bağırarak.

Gözlerinde dalga dalga öfke gördüğüm adam aniden bir adım öne çıktığında Davut'da anında ikimizin arasında belirdi.

Ne zaman gelmişti anlamadım bile.
Özcan'a öldürecek gibi bakarak,

" Höst lan! " Dedi önce hırlayarak.

Sonra,

" Yenge sorun mu var? "

Dedi tıslayarak.

Yenge?
Yine yenge demişti. Ama şuan derdim yengelik değildi.

Yemi atmıştım ve belliki oda yutmuştu.
Madem elimizde delil yerine sadece blöf şansı vardı, bende onu kullanıyordum.
Varlığını bildiğim ama bulamadığım o saati blöf olarak kullanıyordum şuan.

Özcan bir Davut'a bir bana baktı kaşları çatık.

" Bir sorun yok Davut. " Dedim.

Sonra ekledim.

" Şimdilik! "

Sanırım aklımı kaçırmıştım.
Şuan karşımda bir katil vardı ve ben ona hırlıyordum.

Özcan'ın kasılan çenesinden dişlerini sıktığını hemen anladım.

" Doğru yoldasın Ela. "

Özcan ve adamları birlikte gözleri üzerimizde yanımızdan geçip kapıya doğru gittiler.

Okula girmeden önce son kez bana dönüp baktığında sinirle elimi kaldırıp orta parmağımı gösterdim.

Ölüm kokan bakışlarla haince gülümsediğini görürken içeri girerek gözden kaydoldu.
Davut'a dönerek,

" Tamam Davut sorun yok sen işine bakabilirsin."

Dedim ama şuan dizlerim titriyordu.
Yaptığım şeye kendimde inanamazken memnun olmaktanda geri kalmıyordum.

Davut elini cebine atarak telefonunu çıkardı ve arabaya doğru yürüdü. Eminim Ateş'i arayacaktı.
Anında Cem'e döndüm.

" Bu adam neden burda? "

" Bugün sürpriz bir konuşmacı gelecek demişlerdi. Demekki o konuşmacı bu adammış."

" Konuşmacımı?
Bu adam mı?
Nasıl katil olunur, onu mu anlatacakmış pislik. "

Dedim sinirle.

" Adi.
Şerefsiz katil."

Diyerek baktım arkasından.
Bir sure Sonra Cem ile bizde içeri girdik.
Koridorda ilerlerken,

" Sen gidecekmisin o pisliğin konuşmasını dinlemeye."

" Aslında gitmek istemiyorum ama hocalar işte."

" Ben gelmek istemiyorum.
O katili böyle gezerken görmek canımı yakıyor."

1buçukta amfide olan konuşmaya Cem gitsede ben gitmedim.
Onun yerine çantamı alıp bahçeye çıkarak binanın arka tarafındaki ağaçlardan birinin altına oturdum. Sırtımı ağaca yaslayarak dizlerimi kendime çekip sarılıp çenemi dizlerime koyarak düşünmeye başladım.

Özcan'ın söylediğim şeylere verdiği tepkiye bakılırsa bu adam blöfümü yutmuştu gerçekten.

" Peki şimdi ne yapacak? "

" O saatin peşine düşecek Ela."

Diyen, yine kafamın içinde duyduğum o sesti.

" Yani senin peşine düşecek.
O saatin sende olduğunu düşünüyor."

" Umarım düşer.
Çünkü bu şekilde kendini ele verir.
Ama sonra bir şekilde itiraf etmeli.
Ağzıyla söylemeli ortağımı ben öldürdüm diye. Yoksa hiçbir işe yaramaz blöfüm."

O an aklıma rüyam geldi.

"Engel olmazsan sıradaki sensin Ela."

Bu sözler uyarı niteliğindeydi.
Sıra bendemiydi?

Annem gibi bende kendi ölümümü görmüştüm.
Rüyam gerçekten çıkacakmıydı?
Ölecek ve Özcan tarafından mı öldürülecektim?

Evet öyleydi.
Engel olamazsam sıra bana geçmişti.

" Peki bu adam şuan burdayken hamle yaparmı. Beni burda öldürmeye kalkarmı. "

" Aptal mı?
Bu kadar insanın içinde harekete geçemez."

" Doğru. "

" O halde beni öldürmesi için beni yakalaması lazım."

Düşünürken birden gelen gülme isteğime engel olamadım. Kahkaha ile gülmeye başladım.
Beni öldürme ihtimalini bile bile adamın beni yakalamasını umuyordum.
Gerçekten kendime inanamıyorumdum artık.

Gözlerimden yaş gelene kadar ellerim karnımda sinirle güldüm.

" Ela!"

Duyduğum sesle yan tarafıma döndüm.
Hızlı hızlı yürüyerek gelen kişi Ateş'ti. Arkasında da Davut ve Faruk.
Gözlerinde yine kızgınlık vardı.

Hızla yanıma kadar gelip durdu.
Ayakta şekilde bana bakarak,

" Ben sana ne dedim."

Ne demekti ne dedim.
Ne demiştiki.

"Ne demiştin." Dedim gözümden akan yaşları silerken.

"Ben sana benden habersiz hiç bir şey yapma, sakince okuluna devam et. Demedim mi? "

Anlaşılan adamı hemen yetiştirmişti olanları.
Aksi mümkün mü?

" Ne söyledin o piçe.
Ne söyledinde üzerine yürüdü.? "

" Ne o duyamamış mı Davut."

Dedim arkasında bize bakan Davut'a sinirle bakarak.

" Elaaa! "

" Ne söyledin o adamada üzerine yürüdü. "

" Yok öyle birşey. "

Ela eğer hemen konuşmazsan gidip o piçe sorarım cesedini yere sermeden önce.
Ne seni ne babanın davasını tanımam! "

" Oo..." Dedim gülümseyerek.

" Gerçek Ateş Yıldırım...
Kaç gündür nerelerdeydin."

" Oo..
Cesur Elaa... Asıl sen
nerdeydin aylardır? "

" Sen bi sus." Dedim kafamda gülerek konuşan sese.

Ateş bana şeytani bir bakışla baktıktan sonra.

" Davut !"

" Emret abi."

" Nerde o şerefsiz? "

" Amfide konuşma yapıyor abi."

" Gidelim!
O herifi o kürsüye serecem. "

Dedi ve arkasını dönerek hızla yürümeye başladı.

Manyak gerçekten Özcan'ı öldürmeye gidiyordu.
Ben onun ölmesini değil hapislerde çürümesini istiyordum.

" Dur! "

Hemen yerimden kalkıp hızlı adımlarla peşine takıldım.
Ama benden hızlı yürüyordu.
Bu manyak okula girip herkesin önünde o adamı öldürmeden onu durdurmalıydım.

" Dur dedim dur!
Dursana.! "

Diye bağırarak dahada hızlanmak istedim. Ama takıldığım taşla,

" Aahh! " Diyerek yüz üstü yere kapaklandım.

Avucumda ve dizimde hissettiğim acıyla gözlerim doldu.

Beni duyan Ateş anında dönüp beni yerde görünce hızla yanıma döndü bu kez.

Yanına çökerek,

" Seni sakar şey.
Önüne baksana biraz. "

Diyerek doğrulmama yardım etti.
Yere oturup acıyan yerlerime baktım.
Pantolonumdaki yırtıktan kanayan dizim görünüyordu. Avucumun içi ise kıpkırmızıydı.

" Senin yüzünden oldu.
Sana yetişmeye çalışırken."

Dedim sinirle.
Sonra pantolonumun paçasını yukarıya sıyırdım dizime bakmak için. Ama anında aşağı çekti paçamı Ateş'in elleri.

Sonrada aniden kendimi onun kucağında buldum.

" Ne yapıyorsun?
Birileri görecek indir beni aşağı."

" Davut Ela'nın çantasını getir.
Eve gidiyoruz. "

Davut hızla ağacın yanındaki çantamı alıp gelince birlikte arabaya döndük.

" Ya indir diyorum, rezil olacam."

" Ela sana son kez..."

Demiştiki kestim cümlesini.

" Blöf yaptım. Oldumu?
Karşısına dikilip saatin nerde diye sordum. Baykuş kabartmalı saatin nerde. Dedim.
Katilin o olduğunu ve ispatlayacağımı söyledim. O saatin bende olduğunu sanıyor."

Dedim sırıtarak.

Ateş aniden durduğunda başımı kaldırıp gözlerine baktım.
Kara gözleri mümkünmüş gibi dahada kararmıştı. Sinirle,

" Ne yaptın, ne yaptın? "

" Gerçekten öyle bir saati varmış Ateş.
Gerçekten onun, ve kayıp. Gözlerindeki bakışı görmeliydin. Şimşekler çaktı ama tabiki inkar etti."

Hızlı adımlarla arabaya geldiğimizde beni arabanın arka koltuğuna atarcasına koyduktan sonra diğer taraftan binerken,

" Davut arkadan gel.
Faruk eve çek. "

Dedikten sonra yanıma oturup yüksek sesle,

" Ela sen aklımı kaçırdın?
Seni aptal.
Adam senin peşine düşecek. "

" Benim istediğimde o zaten. Peşime düşsün."

" Ne?
Sen kafanı falan mı çarptın.
Ota boka her şeye ağlayan, her şeyden korkan Ela Dinçer birden aslan kesilip düşmanına meydan mı okudu? "

Diye bağırınca geri basmadım.

" Evet." Dedim bende yüksek sesle oturduğum koltukta dikilerek.

" Aslan kesilmek zorunda kaldım!
Baktım olmuyor, hiç bir şey değişmiyor, bir şeyler yapmam gerekiyor, bende yapmaya karar verdim!

Bırakalım peşime düşsün.
İşte o zaman kendi kendini ele vermiş olacak."

" Tabi canım. Bizzat kendi düşer peşine değilmi?

Seni aptal, bu adam o kadar salak olsa şimdiye kadar yakalanırdı."

" Şimdiye kadar yakalanmasada şimdiden sonra yakalanacak.
Babamın suçsuzluğu ispatlanacak.
Hemde sen ispatlayacaksın..."

Dedim ve sustum.
Yüzüne baktım dolu gözlerle. Tek umudum Ateş'ti şuan.

" Söz verdin! "

Dediğimde kaşları çatık bana bakıyordu.

" Söz verdin bana!

Bir söz için beni vurduğuna göre babamın suçsuzluğunu ispatlamamada yardım etmek zorundasın." Dedim.

Sinirli bakışlarını bir süre gözlerimde gezdirdikten sonra sessizce cama çevirdi.
Bende tıpkı onun gibi yüzümü cama dönerek dışarıyı izlemeye başladım.
Yolun kalanını sessizce geçirdik.

" Abi geldik. "

Diyen Faruk'la gözlerimi açtım.
O an fark ettim uyuya kaldığımı.

Önden Ateş indi.
Arkasından da ben inerken Ateş yine kucağına aldı beni.
Hiç tepki vermeden bekledim.
Eve girip üst kata çıktık.
Beni odama kadar getirip yatağa bıraktı.

" Üzerini değiş dizine bakalım. "

" Gerek yok dizim iyi."

Dediğimde ağzımı açtığıma pişman oldum.
Çünkü gözleri hiç iyi bakmıyordu.
Anında geri adımlayıp,

" Tamam. " Diyerek giyinme odama geçerek yırtılan pantolonumu çıkarıp dizime baktım.
İyi dediğim dizimin derisi yüzülmüştü.
İyi değilmiş diyerek üzerime kalın askılı bir badi ve geniş bir eşofman altı giyerek çıktım.

Ateş ilk yardım kutusunu yatağa bırakmış elinde sigarası arka arkaya nefesler çekiyor, odada ileri geri yürüyordu.

Yavaşça yaklaşarak yatağa oturup ilk yardım kutusunu elime alırken, Ateş âni bir hareketle sol eliyle kutuyu geri alıp sağ elindeki sigarasını şifonyerin üzerindeki küllüğe bastı.

Yanıma oturarak elindeki kutuyu yatağa bırakarak kapağını açtı. Sonrada eşofmanımın paçasını dizimin üzerine kadar çekerek açtı. Bu süre içinde tek kelime konuşmadı.
Oysa ben saydırmasını bekliyordum.

Gördüğü yaraya kaşları çatık bakarken,

" Sen pansumandan anlarmıydın ya! Önceden olsa, Zehraaaa! Diye bağırır sonrada, Ela'nın yarasını pansuman yap derdin."

Başı önüne eğik elindeki alkollu pamukla dizimdeki kanı nazikçe silerken yandan görünen yüzündeki kırık gülümsemeyi gördüm.

" Sadece sen...
Senden başka kimsenin yarasına bakmadım."

Dedi mırıltı şeklindeki sesiyle.
Sonrada aldığı baticonu pamuğa dökerek yarayı silerek kutudan aldığı bantı yapıştırdı yine nazikçe.

Başını kaldırıp endişeli şekilde gözlerime bakarken,

" Bir şeyler yapmalıydım. Onu harekete geçirecek birşeyler yapmalıydım. Yoksa o adam yüz sene geçse itiraf etmezdi."

" Ela.
Sana birşey olmasından, sana zarar gelmesinden korkuyorum. Öyle birşey olursa yakarım bu şehri...

Ben bu dünyaya ölü bir kadından doğarak geldim.
Ölüm dahil hiç bir şeyden korkum yok. Ne ölmekten korkarım ne öldürmekten.

Tâki...
Taki sana...

Seni sevene kadar."

Dedi.
Çok zor söyledi.
Ateş Yıldırım'ın kolayca kuracağı bir cümle değildi çünkü. Sanki zayıf yanını söyler gibiydi.

" Seninle uğraşırken sana aşık olmuşum deli kız.
Kadınların yüzüne bakmayan Ateş'i kendine aşık ettin deli kız.
Nasıl yaptın bilmiyorum, ama yaptın.
Şimdi korkacağım birşey var.
Şimdi zayıf bir yanım var.

Dünden beri aklımı toplamaya çalışıyorum. Ama olmuyor.
Senin yüzünden kendime gelemiyorum. Onca düşmanım varken ölümüm senin yüzünden olacak."

Derken yüzümü avuçlarının arasına aldı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı yavaş yavaş...
Aynı anda gözleri gözlerimle dudaklarımın arasında gidip geldi.

Yaklaştı, yaklaştı ve durdu. Dudaklarımızın arasında milim kaldı. İlk seferinde zorla öpen Ateş şimdi dokunamıyordu.

O durdu, ben durdum yine.
Bekledi devam etmedi.
O anda aklıma yine rüyam geldi.

**Engel olamazsan sıradaki sensin. Bağlı olduğun pamuk ipliği kopmak üzere.
Ya aşağı düşeceksin. Yada uzanan halata sıkı sıkıya yapışacaksın.**

Hatırladığım cümleler kafamın içinde duvardan duvara çarparak yankılanıyordu.

Sonunda annem gibi çıldırıp intihar etmek istemiyordum.
Şuan gözlerime bakan gözler beni düşmekten koruyabilirmiydi bilmiyordum ama Ateş'e bakıyordum. Gözlerine bakıyordum. Ateş'in ölüm kuyusu gözleri nereye gitmişti ona bakıyordum.
Bana bakan gözlerdeki bakışlar daha farklıydı.

"* Şansını dene Ela.*"

Yine duyduğum o sese uyarak şansımı denemeye karar verdim.

Daha kötü ne olabilir. Dedim kendi kendime. Çıldırıp intihar etmekten daha kötü ne olabilir.
Belkide Ateş'in bahsettigi gölgesinde benim için daha iyi olurdu herşey.

Omuz silktim.
Gözlerimi kapatıp bekleyen Ateş'in dudaklarına dokundum acemice. Hayatımda ilkkez kendi irademle bir erkeğin dudağına dokunmuştum.

Yaptığım şeyle Ateş'in dudakları yavaşça hareketlendi. Ben nasıl karşılık vereceğimi bilemezken o
arzuyla öpmeye başladı. Öyle öpüyorduki canımı yakıyordu ama aynı anda haz veriyordu öpüşü.

Devam ederken bir anda Ateş'i üzerimde sırtımı yatakta elinide belimde hissettim. Dudaklarımdan ayrılan dudakları yavaşça boynuma doğru ilerlerken ben nefes nefeseydim.
Sonra birden durdu. Kulağıma yaklaştı dudakları, yine o hipnoz eden sesiyle,

" Seni şuan deli gibi istiyorum Ela.
Benim olmanı istiyorum. Ama olmaz. Şimdi değil. Henüz değil.
Biraz daha bekleyeceğim.
Nasıl bilmiyorum ama biraz daha bekleyeceğim."

Dedi üzerimden kalkarak.
Önce dudağıma sonra burnuma bir buğse bıraktı. Sonrada ayağa kalkarak,

" Şimdi dinlen. Akşam yeniden konuşacağız.
Bu Özcan meselesini en zararsız şekilde kapatacağım. " Dedikten sonra hızlı adımlarla odadan çıkarken ben kıpkırmızı şekilde olduğum yerde kala kalmıştım.

Az önce ne yaptığımı düşündüm. Ateş'in bana olan hislerine karşılık vermiştim.
Yaptığım şey ne kadar doğruydu bilmiyordum. Ama artık çok geçti.
Yerimden kalkarak banyoya girdim elimi yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra odama geri döndüm.

Orda ne kadar oturdum, düşündüm bilmiyorum. Ama göz kapaklarımın kapandığını farkedince yastığıma uzanıp gözlerimi kapattım.

*****

O günün üzerinden tam bir hafta geçti.
Bir haftadır hiç bir şey olmadı. Ateş'in adamları sürekli takipteydi ama
Özcan denen adi çok akıllıydı.
Hiç bir açık vermiyordu.
Üstelik söylediğim o kadar şeye rağmen benimle ilgilide hiç bir hamlede bulunmamıştı.

Acaba inanmamışmıydı.
Adi herif çok sakin ve soğuk kanlıydı.

" Ela!
Ela!!"

" Ne? Birşeymi dedin Merve.?"

" Kızım ayakta uyuyorsun heralde.
5.kere sesleniyorum. "

" Kusura bakma ya dalmışım." Dedim oturduğum masaya kafamı dayayarak.
Kafamın içinde bin tane şey vardı. Dersler, Özcan , kabuslar.

Başımı masadan kaldırıp yüzümü sıvazladım. Etrafımızdaki bahçede gezdirdiğim gözlerimi. Değişik hiç bir şey, hiç bir hareket yoktu.

Bir şey bekliyordum.
Değişik birşey, bir hareket. Her hangi birşey. Ama yoktu. Niye yoktu?

" Niyeeeeeee!! "

Diye bağırdım ellerim saçlarımda.

Merve aniden bana baktı.

" Ne niye? "

" Yok birşey, hadi kalkalım derse girecem." Dedim kalkarak.

Merve giderken bende içeri girdim. Dersliğe giderken çantamın içindeki kitabımı bulmaya çalışırken çarptığım bedenle gerisin geriye düşerek oturdum.

" Ah özür dilerim.
Benim hatam kusura bakmayın lütfen! "

Diyen ses ve uzanan elle başımı kaldırıp karşımdaki genç çocuğa baktım.

Uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü, güler yüzlü çocuk,

" Yardım etmeme izin ver."

Dediği anda arkasında heybetle doğrularak ağzını sonuna kadar açan Gümüş'ü görmem bir olunca donup kaldım.
İlk kez rüyalarımın dışında görüyordum Gümüş'ü.

Başlıyoruz...!

 

Loading...
0%