Yeni Üyelik
31.
Bölüm

K.B 31 Sonun başı

@azamet_29_2

Uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü, güler yüzlü çocuk,

" Yardım etmeme izin ver."

Dediği anda arkasında heybetle doğrularak ağzını sonuna kadar açan Gümüş'ü görmem bir olunca donup kaldım.
İlk kez rüyalarımın dışında görüyordum Gümüş'ü.

" Başlıyoruz...! "

Dedim içimden.

Beklediğim işaret buydu.
Gümüş...
Gümüş'ü rüyalarımın dışında hiç görmemişken şimdi bu çocukla aynı anda gördüysem kilit bu çocuktu.

" Aferim Ela.
İşaretleri görmeye başladın."

Ben çocuğa alık alık bakınca, yanıma çökerek elini gözlerimin önünde sallayarak,

" İyimisin.? " Dedi. Bu arada arkasında gördüğüm Gümüş çoktan kaybolmuştu.

" İyiyim.
Benimde hatam var. Önüme bakmıyordum. "

Kolumdan tutarak ayağa kalkmama yardım etti.

" Adım Ayaz. Tekrar özür dilerim. "

Dedi gözlerime bakarak.

" Benimde Ela. Önemli değil.
Şey...
Derse yetişmem gerek. İyi günler. "

" İyi günler. "

Ayaz'ın yanından ayrılıp hızla dersliğe girdim. Ben girdiğimde ders çoktan başlamıştı. Özür dileyip yerime geçtim.
Ders boyunca aklımı konuya veremedim çünkü aklım sürekli Ayaz ve Gümüş'teydi.

Hocanın konuşmaları bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu.
Eziyet gibi geçen ders sonunda bittiğinde aklımı toparlamak için aşağı inip bir kahve almaya karar verdim.
Kahve sırası beklerken bir yandanda dışarıya bakıyordum. İnce ince yağan yağmura rağmen kahvemide alıp üstü kapalı masalardan birinde içmeye karar verdim. Yağmur ve toprak kokusu en sevdiğim şeylerdendi.

Sıram geldiğinde 3ü bir arada olanlardan bir kahve istedim. Önüme gelen kahveyi alıp hızla döndüğüm birden çarptığım bedenle elimdeki kahve önümdeki çocuğun üzerinden aşağı boca oldu.

" Ah! Pardon!" Dedim panikle.
" Çok özür dilerim. "

" Önemli değil."

Diyen ses tanıdıktı.
Başımı kaldırdığımda gülümseyerek bakan yüzde Ayaz'ındı.

Eli gömleğinde sıcak kahveyi teninden uzak tutmaya çalışarak yanımızdaki masadan aldığı peçeteyle
üzerini silerken,

" Bu ne tesadüf.
Önce ben sana, sonra sen bana çarptın. Bence tanışmamız ve arkadaş olmamız için bir işaret bu."

Dediğinde gözlerinin içi gülüyordu nedense.

" İşaret mi? "

" Evet işaret."

Dedi. Sonrada,

" Kahven benim yüzümden döküldü.
O yüzden izin verirsen sana kahve ısmarlayabilirmiyim."

Senin yüzünden yandım diyeceğine kahve ısmarlayım diyordu.
Yüzüne baktım.

" Olur. "

Dedim.
10 dakika sonra elimizde kahvelerle bahçedeki üstü kapalı masalardan birine gelerek oturdum.

Ayaz'da tam karşıma geçerek elinde kahve beni izlerken bende kahvemden bir yudum aldım.

" Seni burda gördüğümü hatırlamıyorum."

" Rahatsızdım, devamsızlılığım çok oldu o yüzden."

" Demek o yüzden. Yoksa bu gözleri gören kesinlikle unutmaz.
Kırmızı göz ilk kez görüyorum." Derken gözleri gözlerimi inceliyordu.

" Çok nadir rastlanan birşey. "

Dedim gözüm yüzünden başına gelenleri düşünerek.
Sonra konuyu Ayaz'a çektim.

" Madem tanışalım dedin, önce sen tanıt kendini. Ayaz kim? "

" Tamam." Dedi gülümseyerek.

" Adım Ayaz Uluç.
Orta gelirli bir ailenin burslu okuyan tek çocuğuyum.
Burda 3. Yılım.
Mimarlık okuyorum. Bunun dışında anlatılacak bir şeyim yok.
Ya sen? "

" Bende bu okula bursla geldim. Annemi küçükken babamı da çok yakın bir zamanda kalp kriziyle kaybettim. Şuan bir tanıdığımın yanında kalıyorum.
Başka birşey yok. "

Dedim kahvemin sonunu içerken.

" Anladım. "

" Benim artık kalkmam lazım.
Derslerim bitti, gitmem gerek."

Ayağa kalktığımda, oda kalkarak benimle birlikte bahçe çıkışına kadar geldi.

Çıktığımı gören Davut anında arabadan çıkarak yanıma gelip çantamı alırken Ayaz'ın gözleri Davut'u buldu.
Çatık kaşlarla baktı bir kaç saniye.

" Yarın görüşmek üzere. "

Dediğinde cevap vermeden arabaya bindim. Eve doğru yola çıktık.

Eve geldiğimde benden ve Zehra'dan başka kimse yoktu.
Ne Ateş ne Yaman bey.
Evde inler cinler tek kale maç yapabilirdi.

Ağır adımlarla direk kendi odama çıkıp çantamı kenara bıraktım.
Banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp geri döndüm.
Giyinme odasına girerek üzerimdekiler çıkarırken gözüm boynundaki köleye takıldı.

Geçen hafta Ateş bunu bana vermiş sürekli boynumda kalmasını söylemişti.

Üzerimi değiştirip tekrar odama geçtim


Üzerimi değiştirip tekrar odama geçtim. Kendimi yatağa bırakarak akşam yemeğine kadar biraz uyumaya karar verdim.
Çünkü rüya görmek istiyordum bu kez. İlk kez böyle birşey deneyecektim.

Bugünkü olayların üstüne birşeyler görmeliyim diye düşünüyordum.

Kendimi yastığıma bırakarak gözlerimi kapattım. Okulda olanları, Ayaz'ı ve Gümüş'ü düşünürken uykunun kollarında buldum kendimi.

Ne kadar uyudum bilmiyorum. Ama uyandığında hayal kırıklığı yaşadım.
Hiç bir şey görmeden uyumuş ve uyanmıştım.

" Yok artık.
Nasıl bir şey görmem ya."

" Öyle siparişle olmuyor rüyalar Ela hanım."

Duyduğum sesle gözlerimi devirdim.
Niyet ettim rüya görmeye demekle olacak şey değildi demekki.

Tıklayan kapı ile bir an yerimde sıçradım.
Boş bulunup korkmuştum.

" Geel..."

Zehra teyzeydi içeri giren.

" Kızım akşam yemeğine inecekmisin? "

" Geliyorum Zehra teyze."

Diyerek yerimden kalkıp banyoya girerek işimi halledip elimi yüzümü yıkayarak odadan çıkarak aşağıya, mutfağa indim.
İçeri girdiğimde yine masa boştu.

Ateş söylediği şeyi yapıyordu.
Ona güveniyordum.
Yaptığı planın işe yarayacağına inanıyordum.

Sessizce yemeğimi yiyerek odama dönüp geç saatlere kadar derslerimle uğraştım.
Bir kaç gün sonra sınavım vardı. Sınavdan çakmamak için arayı kapatmam gerekiyordu. Biraz düşündükten sonra yarın Cem'den bana yardımcı olmasını istemeye karar verdim. Anlamadığım yerlerde seve seve yardım ederdi.

Gözlerim kapanmaya başladığında pes ederek yataktaki kitapların arasına bıraktım kendimi ve gözlerimi kapattım.
Sabah kalkınca toplarım sizi diyerek uykuya daldım.

*****

Gözlerimi açtığımda saat 7 buçuğa geliyordu. Hızla kalkıp hemen banyoya geçerek işlerimi halledip sıcak bir duş alarak çıktım.

Pencereden dışarıya baktım. Hava fena görünmüyordu.
Üzerime siyah kot pantolon, kollu badi, üzerinede bir hırka giyinip kitaplarımıda çantaya attım.

Hızla odadan çıkıp aşağı indim.
Davut yine salondaydı.
Her sabah onu görmeye alışmıştım artık. Hızlı adımlarla mutfağa girerken durdum ve Davut'a dönerek,

" Çay içermisin? " Diye sordum.
Bir kaç gündür evde tek olmaktan bıkıp Davut' tan arkadaşlık umarak.

" Sağol yenge."

" Hay senin yengene."

Dedim dişlerimin arasından, mutfağa girerken.
Hazır masaya oturup hızlıca birşeyler yedikten sonra evden çıktım.

" Okul bu evden daha eğlenceli hiç olmazsa." Diyerek arabaya bindim.

Okula geldiğimizde ben inerken Davut yine kenara çekip bekledi.
Bahçeye girdiğimde arkamdan duyduğum sesle Cem'e döndüm.

" Hayret geç kalmışsın. "

" Gece geç yattım malûm sınav var."

" Aynen bende.
Ya Cem. Bende senden o konuda yardım isteyecektim.
Anlamadığım yerler var, bana anlatsan... Sen direk hocadan dinledin."

" Olur, sonraki ders boş.
Kütüphaneye geçelim orda çalışırız birlikte olurmu? Ama kahveler senden."

" Kahve makinesi senin olsun. Tamam." Diyerek gülümserken,

" Günaydın."

Diyerek gelen Ayaz'ı gördüm.

Cem kaşları çatık Ayaz'a bakarken,

" Cem bu Ayaz Uluç.
Dün kazara tanıştık.
Önce o bana çarptı sonra ben onu yaktım. "

Ayaz bir eli cebinde elini Cem'e uzatırken Cem soğuk bakışlarla uzattı elini.

Sonrada,

" Gidelim mi? Ders başlayacak."

Diyerek beni çekiştirerek binaya yönlendirdi.

" Cem.
Ne oluyor? "

" Hiç hoşlanmadım o heriften.
Sende fazla muhatap olma bence. "

Gülümsedim.
Bence beni kıskanmıştı. Ama benim o herifle işim olacaktı. Yinede,

" Abartma istersen." Diyerek rahat ol mesajı verdim.

Cem ile birlikte ilk derse girildikten sonra 2. Ders saatinde kütüphaneye geçtik. Diğer derse kadar kahve içerek birlikte çalıştık. Sonrada kalan derslere girdik. Günün sonunda Cem hoca ile konuşurken bende vedalaşıp ağrıyan başımıda alıp bahçeye çıktım.

Davut arabayı yine bahçe kapısının önüne çekmiş açık kapı ile beni bekliyordu. Kapıdan çıkan öğrenciler sağa sola dağılırken bende arabaya doğru yürüdüm.

O sırada arkamdan gelen Cem'in sesini duydum.

" Elaa!
Ela bekle."

Dönerek Cem'e baktım.
Elindeki kitabımla koşarak yanıma geldi.

" Kitabını sınfta bırakmışsın."

Kitaba baktım şaşkın.

" Amma unutkanım. Hemde sınavın kitabı. " Dedim gülerek.

" Sağol Cem."

" E, sen gelmiyor musun? İstersen senide bırakalım. "

" Benim hocayla konuşmam bitmedi kitabı vermek için çıktım.

Hadi görüşürüz."

Diyerek tekrar binaya yürürken arkasından baktım.
Çok iyi bir arkadaştı Cem.

O sırada Ayaz'ı farkettim. Elleri ceplerinde gözlerini kırpmadan bir noktaya bakıyordu.

Nereye bakıyor diye merak ederek başımı çevirdiğimde gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açılırken, bir anda sol gözüme saplanan acıyla okulun kapısında bana bakan Cem'in bütün bedeninin alev alev yandığını gördüm.

Derisi bedeninden sıyrılmış kıpkırmızı kanlı etleri görünüyordu.

Bir anda bulanan midemle tekrar Ayaz'a çevirdim gözlerimi.

Gümüş yine Ayaz'ın arkasında belirmiş karşısında ve havada kanat çırpan büyük bir baykuş ile mücadele ediyordu.

Bir Cem'in yanan bedenini, bir Ayaz, bir Gümüş ve o baykuş arasında dönüp durdu bakışlarım.

" Hayır.' Dedim.

" Hayır Cem olmasın!
Ne olur Cem olmasın Allah'ım. "

Sonunda ellerimi gözlerime kapatarak bir çığlık attım.
Aynı anda kararan gözlerimle ve olduğum yere çarparak düştüm.
Sonrası karanlık.

*****

Ela attığı çığlığın ardında olduğu yere düşüp kalmıştı.
Arkadaşının başına gelecek şeyi görmek ağır gelmiş, gördüğü görüntüyü kaldıramamıştı.
Bir an annesinin ne hissettiğini anlamış ölmek kurtulmak istemişti.

Davut hızla Ela'nın yanına geldi.

" Yenge.
Yenge iyimisin? "

Kız ne hareket ediyor ne sesi çıkıyordu.
Davut kucakladığı gibi arabaya gelip, ön kapıyı açarak kızı koltuğa bıraktı.
Koltuğu biraz geriye yatırıp emniyet kemerini bağlayarak, hızla direksiyona geçti. Motoru çalıştırıp gazı kökledi.

O sırada çalan telefonuyla bir eli direksiyonda telefonunu çıkarıp açtı.

" Davut ne oluyor?
Ela nerde? "

" Abi yengeyi beklerken arkadaşı gelip unuttugu kitabını verdi.

Sonra yenge bahçeye bakarken birden elleriyle gözlerini kapatıp çığlık attı. Sonrada düştü kaldı.
Şuan baygın arabada, yoldayız. "

" Hassiktir.
Bir şey görmüş. Hemen Deniz'e getir bende çıkıyorum."

" Tamam abi. "

Davut telefonu cebine ayıp gaza yüklendi. Trafiği yararak geçerek Deniz'in olduğu hastanenin yolunu tuttu. Kırmızı ışıklara aldırmadan ilerlerdiği yarım saatin sonunda hastane acil girişindeydi.

Durur durmaz onu bekleyen Ateş hızla kapıyı açarak Ela'nın kemerini çözerek kızı kucakladığı gibi içeri yöneldi.
Deniz içerde odanın önünde bekliyordu. Ateş hızlı adımlarla acil müdahale odasına girip kızı yatağa bıraktı.

Deniz anında gelip kızı muayeneye başladı. Deniz muayenedeyken Ateş sinirle turluyordu odanın içinde.

" Kesin bir şey görmüş olmalı.
O çığlığı başka türlü atamaz."

Bir süre sonra, Deniz:

" Sadece baygın.
Önemli birşey yok. Bir şeyler gördüyse o şok ve korkuyla olmuş olmalı."

Ateş hızla kapının önüne çıkarak Davut'un yakasından tuttu.

" Anlat lan ne oldu. "

Abi bahçenin önünde bekliyordum.
Yenge herkesle birlikte çıktı. Tam bahçenin çıkışına gelirken Cem dediği arkadaşı gelip kitabını verdi, içerde kalmış kitabı.

Cem vedalaşıp geri dönerken yenge arkasından bakıyordu.
Sonra bahçenin içini izlemeye sağa sola bakmaya başladı.

Hayır Allah'ım, gibi birşeyler söyledi. Sonrada ellerini gözlerine kapatarak çığlık atarak bayıldı. Hemen alıp geldim.

" Başka birşey söyledimi."

"Hayır abi söylemedi."

Ateş sinirle döndü yerinde,

" Tamam. Sen eve dön. "

Faruk Ateş'in yanına geldi.

" Abi ne oluyor? "

" Kesin birşeyler gördü.
O yeteneğini Siss... "

*****

Kulağıma gelen tıslama sesiyle uyandım.
Koca bir boşlukta yerde yatıyordum.

" Nerdeyim yinemi rüya görüyorum?"

Yerimde doğrularak ayağa kalktım.
O an arkamda hissettiğim varlık ve o tıslama sesiyle rahatladım.

Gümüş burda. Dedim.
Yine yanımda. Rahatlayarak arkama döndüm. Ama gördüğüm şeyle ne kadar erken konuştuğumu anladım.

Evet. Karşımda duran bir yılandı ama Gümüş değildi. Sarı bir yılan...
Sarı ve büyük...
Gümüş kadar büyük, bir yılan. İlk kez gördüğüm bir yılan. Korkuyla geriye adımladım.
Mavi gözleri, sarı derisiyle gözüme çok ürkütücü görünüyordu.

Adım adım arkaya doğru giderken ayağımın takıldığı şeyle geriye doğru sendeleyip sırt üştü düştüm.

Sırtımdaki acıyla yerimde doğrulurken neye takıldığıma baktım. Gördüğüm şeyle çığlık atarak sürünür şekilde geriye kaçtım.

Gördüğüm şey yerde yanmış bir cesetti. Ayağa fırladım anında. Arkamı dönerek kaçmak istedim ama o yılan benden hızlı davranıp önüme geçti birden. Ağzını kocaman açarak bana doğru geldiğinde ağlayarak diğer yöne doğru geri geri adımladım yine.

Gözlerim Gümüş'ü arıyordu.
Ama yoktu tektim, burda yalnızdım.
Ellerimin tersiyle gözlerimi silsemde gözyaşlarım durmadan akıyordu.
Karşımda duran yılan ağır ağır bana doğru gelerek etrafımda bir tur dönüp beni gövdesiyle oluşturduğu dairenin merkezine aldı.

Sonra bir tur daha dönerek dahada yakınlaştı. Titreyerek olduğum yerde dururken gözlerimi sımsıkı kapattım. Buna rağmen yaşlar devam etti.

Gözlerim kapalı bekledim. Sadece bekledim. Bana ne yapacaksa yapsın ve bitsin diye bekledim.

Hiç bir hareket olmayınca gözlerimi yavaşça açtım.

Şuan tam önümde ve bana bakıyordu.
O an hızla gelip sarı yılana vurarak yere deviren Gümüş'ü gördüm.

Bir anda birbirlerine saldıran iki yılanın dövüşünü izliyordum.
Sarı olan aniden dişlerini Gümüş'ün gövdesine geçirdiğinde bir çığlık attım.
Gümüş yanan canıyla tiz bir ses çıkardıktan sonra hızla geri dönerek dişlerini sarı yılanın gırtlağına geçirerek çekmeye başladı. Sarı yılanın dişlerini kendi gövdesinden ayırdıktan sonra hızla iki yana sallayarak çenesini daha güçlü bastırdı.
Sarı olan bütün gücüyle kurtulmaya çalışsada Gümüş onu bırakmadı.
Sonunda sarı olan cansız yere düştü.
Ölmüştü.

Bense yavaş adımlarla yerde yatan Cem'e doğru yürüdüm.
Küle dönmüş bedenine baktım.
Geç kaldım yine...
Yine geç kaldım.
Ellerimi yüzüme bastırarak tırnaklarımı etime geçirdim. Ağlayarak,

" Yeter artık. Yeter ne olur. Yeter....

Ela...
Ela yapma.! Uyan. Uyan.

*****

Faruk Ateş'in yanına geldi.

" Abi ne oluyor? "

" Kesin birşeyler gördü.
O yeteneğini Siss... "

Demiştim ki Ela'nın çığlığını duydum.

Anında odaya daldım.
Ela gözleri kapalı ağlıyordu. Bir Deniz'e bir Ela'ya baktım.
Kâbus görüyordu.

Birden ellerini yüzüne bastırarak tırnaklarını etine geçirince hızla ellerinden tuttum. Yine kedi gibi kendini tırmalamaya çalışıyordu.

Ağlayarak,

" Yeter artık. Yeter ne olur. Yeter...."

Derken Ela'nın ellerini sıkıca kavrayarak iki yanına bastırıp kulağına doğru eğildim.

" Ela...
Ela yapma.! Uyan. Uyan.
Sadece kabus. Uyan güzelim."

Ela sıçrayarak açtı gözlerini.
Üzerinden doğrulup,

" Sadece kabustu korkma."

Dedim ellerini bırakıp yüzünü avuçlarımın arasına alarak.

Hızla yerinden kalkarak,

" Ateş kurtar! "

Dedi ağlayarak.
Sonra yakamdan tutarak devam etti.

" Ne olur Cem'i kurtar.
Yakacaklar! öldürecekler!
Gördüm! Yandığını küle döndüğü gördüm. Yardım et ne olur! "

Dedi başını göğsüme yaslayarak.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

" Şişştt. Tamam güzelim. Önce bi sakin ol. Anlat bana ne oluyor. Ne gördün."

" Ne olur! Ne olur izin verme Ateş...
Ölmesine izin verme ne olur. "

O sırada Ela'nın telefonu çaldı. Ela gözlerini tek eliyle silerken
pantolonunun cebinden telefonunu çıkarıp açtı.
Karşıdan gelen ses,

" O saati bana getir kızıl göz.
Yoksa Cem denen bu iti benzine bulayıp yakarım. "

" Ayazz...! "

 

Loading...
0%