Yeni Üyelik
35.
Bölüm

K.B 35 Delinin, delisi

@azamet_29_2

" Bir an Deniz hiç gitmeyecek sandım."
Dedi.
Beni kendine bastırırken açılan gözleri gözlerimi buldu.
Bense hem şaşkın hem ağlak gözlerle baktım.
O anda beni hızla çekerek dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Ben kocaman gözlerle kala kalmışken uzaklaşarak uykulu gözleri gözlerimi buldu.

" Sen iyimisin.?
Bir şeyin yok değil mi.? "

Hâlâ kocaman olan gözlerim kısılırken, yine gözyaşıyla doldu. Olanlar yüzünden öleceğini düşündükten sonra onu tekrar kendinde görmek, konuştuğunu duymak...

Şuan gerçekten iyiydim.

Benim yüzümden yaralı olmasına rağmen hâlâ beni düşünüyordu. Sessizce başımı öne eğdim, yavaş hareketlerle aşağı yukarı salladım.

" Hıhı.
İyiyim." Dedim.

O an aklıma gelen şeyle kolumu hemen arkama sakladım.
Sorduğu soruya iyiyim demiştim. Bu cümlenin üstüne kolumdaki sargıyı görmesi şuan iyi olmazdı.

Konuşmaya devam ettim.

" Neden yaptın?
Neden önüme geçtin? "

Bir süre cevap vermeyince geri uyudu sandım. Başımı kaldırıp çevirdim yüzümü. Kapalı gözlerle cevap verdi.

" Seni vurmasına izin mi verseydim?
Onu kendi elimle öldürmek vardı. Ama bana bırakmadın.
Baban gibi hapse girsin istedin.

Ben hayatımda kendi dediğimin dışında kimsenin istediği bir şeyi yapmadım...

Sen hariç. "

Söylediği şeyler hoşuma gitsede benim yüzümden bu halde olması beni yinede üzüyordu.

" Keşke izin verseydin.
Şimdi bu halde olmazdın.
Benim yerime sen ölecektin nerdeyse."

" Ama ölmedim."

" Ama ölebilirdinde."

" Uzatma Ela."

Dedi uykulu şekilde.

" Yorgunum..."

" Tamam..."

Bir kaç saniye sonra yanından kalkarken,

" Sen dinlen."

Dedim ama sıkı sıkı tutan kolu kalkmama izin vermedi.
Anında geri çekti yanına.

" Rahat dur, uyuyamıyorum."

" Bende rahat uyu diye gidiyorum işte."

" Gitme..."

Dediğinde sesi dahada uykuluydu. Kolumu tekrar arkama saklayarak gerisin geri yanına uzandım. Bir süre sonra çatık kaşları normale dönerken nefesi düzene girdi.
Yeniden uykuya dalmıştı. Çok kan kaybettiği için normaldi bu durum.
Bende ondan farklı değildim. Bu yüzden bende kapattım yorgun gözlerimi.

*****

Ne kadar uyudum bilmiyorum.
Ama kolumdaki acı hissiyle uyandım.

Panikle Ateş'e baktım.
Neyseki hâlâ uyuyordu.
Yavaşça yanından kalkarken bileğimdeki sargıya kaydı gözlerim. Üzerindeki kana bakılırsa uykumda zorlamıştım bu yüzden acıyordu.

Odadan parmak uçlarımda yavaş adımlarla çıktığımda Faruk ve Davut hâlâ kapının önündeydi.

Bu adamlar taştanmı yontulmuş. Nasıl bu kadar süre ayakta ve uykusuz duruyorlarsa.

Yanlarından geçip, Faruk'un sinirli bakışları eşliğinde odama dönerken Deniz'i gördüm.

" Ateş uyandı ama geri uyudu." Dedim.

" Haberim var."

Dedikten sonra bileğimdeki sargıya baktı. Kanı görünce,

" Sana zorlama demiştim."

" Şey uyuya kalmışım. Uykumda oldu sanırım."

" Hadi gel pansumanını yapalım."

Elini sırtıma koydu. Birlikte odama döndük. Yatağıma gelip oturarak Deniz'in malzemelerle yanıma gelişini izledim.
Bileğimdeki sargıyı açtıktan sonra pansuman yaparken hemşireden bir Atel getirmesini istedi.

" Atel? "

" Bileğini sabit tutarak zorlamaman için."

Pansuman bittikten sonra yeniden sardı. O sırada hemşirenin getirdiği Atelide bileğime geçirerek bağladı.

" Rahat duramayacaksın belli.
Bu Atel seni frenler. "

" Teşekkür ederim." Dedim birazda sitemli.

Deniz'in gidişinin ardından akşam yemeği geldi. İsteksiz yediğim yemeğin ardından kendimi yatakta uyuklarken buldum.
Sonrada sızıp kalmışım.

*****

Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Hemen saate baktım. 07:30 u gösteriyordu.
Nasıl hiç uyanmadan uyuduysam artık sabahı etmiştim.
Ama gariptir rüya görmeden uyumuş ve uyanmıştım.

Şaşırmış şekilde sebebini düşünürken tıklayan kapıya döndüm.

Kahvaltı gelmişti. Ama ben önce Ateş'i görmek istiyordum. Daha iyi olduğunu görmeliydim.

Adam tepsiyi bırakıp giderken bende arkasından çıkmak istedim ama bir anda önüme çıkan iri bedenle geriledim.
Kapının önündeki Davut şuan kapı eşiğinden duvar misali dikiliyordu.
Sabaha kadar da burdaydı anlaşılan.
Kesin Faruk ve Deniz uykumda yürürüm korkusuyla dikmişlerdi bu adamı kapıya.

" Çekilirmisin çıkacağım."

Dedim sinirle.

" Faruk abinin emri yenge.
Önce kahvaltı. "

" Yenge? "

Yine yenge demişti. Yengeler götüresice.

" Önce Ateş'i göreceğim."

" Önce kahvaltı yenge, lütfen! "

" Hayır...
Önce Ateş'i göreceğim dedim. "

" Önce kahvaltı.
Lütfen."

Sonunda sinirle,

" Seni Ateş'e şikayet edeceğim."

" Nasıl istersen yenge.
Ama önce kahvaltı."

Sinirle yatağa kadar gidip oturup masayı önüme çektim.
Hızlı hızlı yedikten sonra kalktım.

Tekrar kapıya geldiğimde kenara çekildi.

" Duvar, ne olacak."

Dedim hızlı hızlı yürürken.

Ateş'in olduğu odaya geldiğimde içerde Faruk ve Yaman Beyi görünce geri adımlayarak bekledim.
Onlarda beni gördüklerinde

" Sen dinlen."

Diyerek ikiside dışarı çıktılar.
Yaman bey kapının önüne geldiğinde, bir bana bir bileğime baktı.
Faruk her şeyi anlatmıştı anlaşılan.

Yaman Bey elini koluma koyarak gülümsedi. Sonrada asansöre doğru yürüyerek uzaklaştı.

O giderken Faruk'da kapının kenarına geçince bende yavaş adımlarla ve sol elim arkamda içeri girdi.

Ateş uyanıktı. Yatağın baş kısmını kaldırmışlar yarı oturur şekilde yatıyordu. Dinç görünmeye çalışsada bakışları yorgundu.
Yaklaştım.

" Nasılsın? " Dedim gözlerim yine dolarken.

" İyiyim."

Dedi sol kolunu kaldırıp benim için yer açarken.

Ama yaklaşmadım. Çünkü bileğimi görmesini istemiyordum.

" Böyle iyi rahatsız etmeyim."

Dedim.
Ama birden uzanıp kolumdan yakalayarak yanına çekti.

" Dün yanımda uyudun.
Bugün utandım deme."

" Şey. O. Ondan...
Değil... De.."

Ben iki cümleyi bir araya getirene kadar kendimi Ateş'in yanında yatarken bulmuştum. İlk işim kolumu arkama saklamak oldu.

" Sen neden gitmedin?
Burda beklemene gerek yoktu."

Sessiz kaldım. Faruk Ateş'e henüz birşey söylememişti sanırım.
Peki ne diyecektim şimdi. Bileğim kesik kalmam gerekti mi. Hayır hayır, olmaz.

" Kalmak istedim."

Dedim onun yerine.
Ama o an gördüğüm şeyle geç kaldığımı anladım.
Ateş'in sinirle bakan gözleri sol kolumun üzerindeydi. Şüphelenmişti.
Arkamdaki eliyle bir anda kolumu tutarak havaya kaldırarak,
Kaşları çatıldı.

" Bu ne?
Neden Atel var? "

Panikle kolumu elinden kurtarıp sağ elimle yataktan destek alarak yerimden kalktım.

" Hiç, hiç birşey...
Önemsiz."

Dedim korkuyla.
Çünkü nedenini söylediğimde yine kükreyecekti ve ben artık onun kükremelerinden, benim de tırsmalarımdan sıkılmıştım.

" Ne demek önemsiz?!
Ne oldu bileğine?

Yoksa..."

Şuan aklından geçen şey evde engel olduğu şeydi. Bundan emindim.
Bu da onu dahada kızdırabilirdi.
Tekrar,
" Yoksa.."

Dediğinde ben çoktan yataktan atlayarak inmiştim.

" Önemsiz birşey dedimya.
Ben gideyim sende dinlen."

Derken kapıya yöneldim.

" Elaa!!
Hemen buraya gel ve konuş."

" Sonra konuşalım."

Diyerek hızlı adımlarla kapının önüne gelmiştim ki kapı aniden açıldı.

Ateş'in bağırma sesine Faruk tepkisiz kalamazdı. Gelen Faruk'tu tabiki.
Tam yanından geçmiş kapıdan çıkacakken ensemden tutarak geriye çevirdi.

" Yok öyle kaçmak gel buraya...

Abi.
İyimisin? "

Dediğinde Ateş:

" Ne oluyor ne gizliyorsunuz lan!Anlatın.
HEMEN! "

Faruk eli hâlâ kıyafetimin yakasında bana bakarak,

" Sen mi anlatırsın benmi anlatayım Deli! "

Dedi bu kez

Şuan Faruk'un elinde ensesinden tutulmuş bir kedi gibi hissediyordum kendimi.
Tabi tamda duruma uygun şekilde kedi gibi pıstım.

Gözlerimi Ateş'e çevirdiğimde iki ölüm kuyusu yine bana bakıyordu.
Başımı iki yana salladım sen anlat der gibi.

Faruk'a gün doğmuştu.
Şimdi bana istediği kadar saydırarak anlatırdı.

" Abi bu yarım akıllı aptal sen ameliyattayken kendi bileğini kesti. "

" Ne yaptı!? "

Öfkeyle yerinde doğrularak bana bakan Ateş'ten beklenen cümle geldi.

" Seni ahmak! "

Dediğinde aynı şeyi Faruk'tan da duyduğumu hatırlarken, sanki ne düşündüğümü biliyor gibi bana baktı Faruk.

" Sırasını geri alıyormuş güya manyak. "

" Ne?
Ne sırası? "

Diyen Ateş'le Faruk beni yatağın yanına kadar çekiştirip bıraktı.

" Anlat! "

Dedikten sonra arkasının dönerek,

" Deniz haber ver demişti. Ben Deniz'i çağırıp geliyorum."

Başımı önümden kaldırıp Ateş'e baktım. Hâlâ öfkeyle bakıyordu yüzüme. Yutkundum.

" Bilmiyorsun!
O yüzden kızıyorsun...

Senin için yaptım. Sen...
Sen ölme diye. "

Gözleri hâlâ üzerimdeydi.

" Yanıma gel. "

Dedi elini uzatarak.

Yüzüne baktım, dili gel derken çatık kaşları kaç diyordu.

Başımı hızla iki yana salladım.
Tereddütlü bakışlarımı görünce kaşlarını düzeltti.

" Gel, ısırmayacam."

Dedi haince bakarak.

Temkinli adımlarla yanına yaklaşırken kolumu tutarak dahada yaklaştırdı.

" Gel. " Dedi yine.
Yanındaki boşluğa çekti. Kalktığım yere uzanınca beni kendine bastırdı.

" Şimdilik. " Dedi.

Sonra kulağıma doğru eğdi başını.
Sesi yine fısıltıyla hipnoz edercesine çıktı.

" Zamanı gelince ısıracam. "

Dediğinde kıpkırmızı ve alev alev olmuştum. Sonra serum takılı eliyle sol kolumu tutarak kaldırdı.

" Anlat." Dedi.

Bu azar işinden kendimi kurtarmak adına anlatmaya başladım.

" Hani o gün...
Yaman beyi gördüğüm gün...
Yani kanlar içinde gördüğüm gün..."

Allah'ım lafları toparlayamıyorum.

" Evet. "

O gün düşünce hastaneye gitmiştikya. O gün bir rüya daha görmüştüm.
Sonra, sanada sıra değişti demiştim.
İşte o gün, sıra bana geçmişti."

" Ne?
Neden bana anlatmadın? "

Sadece omuz silktim.

" Özcan'ın beni öldürdüğünü görmüştüm.
Sana söylemedim. Galiba içten içe olsun istedim. Öldürsün ve kurtulayım. Tıpkı annem gibi.

Sonra Cem. Onun yandığını gördüm ama Faruk yüzünden onunda sırası değişti Ayaz'a geçti.
Sen benimle Özcan'ın arasına girince yine o kafamın içindeki sesi duydum yine.

Sıra değişti Dedi.
Araya girip sırayı sen aldın bu kez.

Seni hastaneye getirdiğimizde ve odaya aldıklarında o 'nu gördüm.

Ya-yani beni.
Kendimi.
Koridorda kendimi gördüm."

" Nasıl? Yani...? "

Rüyamdakileri artık gerçek hayatta da görmeye başladım.

Tıpkı Mahir'in alnındaki yara gibi.
Yaman beyin kanlar içindeki hali gibi.
Cem'i yanarken görmem gibi.

Ogün okul bahçesinde Gümüş'ü ve o baykuşu gördüm önce.

Depoda Gümüş'ü 2. kere gördüm.

Seni beklerken koridorda da kendimi gördüm.

Uzun beyaz bir elbise giymiş iki gözüde kırmızıydı.

Kendimi ilk kez görmüştüm.
O yüzden bir an çok korktum .
O korkuyla bir çığlık attım. Sonra bayılmışım.

Baygınken yine rüya gördüm.
Rüyamda kollarımdan zincirliydim. O...
Ela.
Rüyama geldi.

Senin öleceğini söyledi.
Yalvardım, engel olmasını istedim.

Bana onun için ölürmüsün dedi.
Kanınla sırayı bozarmısın dedi.
Hiç düşünmedim.
Ölürüm Dedim."

Ateş'e baktım, çatık kaşlarla dinliyordu beni. Devam ettim.

" Hadi kalk o zaman. Dedi. Zincirleri kırdığında birden uyandım.

Ama kollarımdan yatağa bağlı buldum kendimi.
Deniz uykumda yürürüm diye beni bağlamış. Gerçi o kabusla yürümeye çalışmışım gerçekten, ama kalkamamışım. Kontrol için odaya gelen hemşireyi kandırıp odadan çıktım.
Ameliyathaneye inerken acil müdahale odasının önünden geçip masadan bir...
Bir makas aldım. Sonrada..."

" Seni manyak.
Yani kendi kanınla sırayı bozdun öylemi. Sen nasıl bir delisin. Nasıl bir manyaksın.
Başkası için...

Benim için...

Kendi canını niye yakıyorsun.? "

" Sende yaptın ama.
Ben...
Ben senin benim yüzümden öldüğünü duymaktansa..."

Derken bir anda gözlerimden yaşlar boşaldı. Boğazıma bir yumru oturdu. Yutkundum geçmedi.
Neden böyle olduğunu biliyordum.
Ama söyleyemiyordum.

Ateş aniden sarılarak beni kendine çevirdi.
Sağ eliyle çenemi tutarak yüzüme gözlerime baktı. Sonunda dudaklarımda kaldı bakışları.

Sonra bir anda yine hissettim yanan dudaklarını dudaklarımda. Arzuyla öpüyordu. Gözlerimi kapatıp izin verdim. O anda alt dudağımda bir acı hissettim.

"Aahh." Dedim.

Boğuk çıkan sesim dudaklarının arasında kaydoldu. Sonra geri çekildi.

" Bu cezandı.
Bir daha kimse için kendi canını yakma.
SAKIN!
Anladın mı?

Senin canın sadece ben öperken bu şekilde yansın."

Somurtarak başımı sallarken elim dudağıma gitti.

" Yahh! Kanatmışsın." Dedim silerken.

Tekrar elimi dokunacakken birden elimi tuttu.

Dudağımdaki kanayan yere kaydı gözleri. Yaklaştı, yaklaştı, ben yine hipnoz olmuş gibi bakarken dudağını kanayan yerde hissetim.

Önce bir bugse bıraktı sonra dudakları dudaklarıma kapandı.
Bense yine kocaman olan gözlerle kala kaldım. Kanayan yeri tiksinmeden öpüyordu.

" Acıttığım yeri yine ben iyileştireyim."

Dedi. Öperek konuşuyordu.

Delirmiş olmalıydı bu adam.
Yoksa... Her zamanmı deli biriydi.

O an aklıma Deniz'in kurduğu cümle geldi.

" Delinin delisi."

Bu yüzden öyle söylemişti.

Deli Ateş'in deli Ela'sı.

O anda kapı çat diye açılıp odaya giren Faruk ve Deniz'le anında geri çekilirken oracıkta yerin dibine girmek istedim.

Deniz:

" Oppss pardon! " Derken Faruk anında yan tarafa döndü.

Ateş:

" Sizin zamanlamanızı sikeyim."

Derken ben saniyesinde yataktan kalkıp odadan kaçar gibi çıktım.
Kapı dışında elim kalbimde nefeslenirken Deniz'in,

" Yatağa kız atacak kadar iyiysen beni niye çağırdınız? "

" Deniz, burdan kalkınca ilk iş seni boğacam."

" Tabi tabi."

Duyduklarımla dahada kızarınca
koşar adım koridordaki lavaboyu bulup kendimi içeriye attım.

Aynadaki halime baktığımda kendimi değil kocaman bir turp gördüm sanki.

Ellerimi yanaklarıma koyduğumda alev alev olduğunu hissettim.
Rezil olmuştum.
Soğuk suyu açarak sağ elimle yüzümü tekrar tekrar yıkadım.
Kendimi nasıl böyle bir duruma soktum ben.

Adam kulağıma bir şeyler fısıldayınca resmen hipnoz oluyordum.
Şimdi burdan nasıl çıkacağım ben.
Resmen rezil oldum.
Kendisi utanmazın teki, olan bana oldu. Diyerek klozetin üzerine bıraktım kendimi ve kabini kapatıp kilitledim.

Sanırım eve gidene kadar burda kalacaktım.

Yarım saaten fazla olmuştu ve ben hâlâ kabindeydim.
Kapı tıkladıkça dolu diyip duruyordum.

En sonunda kapıdan bağıran Faruk'un sesiyle yerimde sıçradım.

" Biraz daha orda kalırsan kapıyı kırmam gerekecek.
Yarım saattir senin bekliyoruz."

" Beklemeyin o zaman. "

O sırada önce ayak sesleri sonra Ateş'in sesini duydum.

Tam kabinin arkasından geliyordu.

Çık ordan gidiyoruz.

" Ne?"

Dedim anında kalkıp kabini açarken.

Ateş eşofman takımını giymiş tam karşımda ve ayaktaydı.

" Neden kalktın.
Nereye gidiyoruz.

Daha iyileşmedin.
Dinlenmem gerek."

" Hastaneleri sevmem.
Evde dinlenirim. Hadi. "

Dedi kolumu tutarak.

Birlikte çıktığımızda kapının dışında kadınlar bize bakıyordu.
Tabi Ateş yine aldırmadı.

Kadınlar tuvaletinde iki erkek bir kadın, rezillik dizi geçmiş bele çıkmıştı, ama adamın umru değil.

Faruk:

" Adına harf ekleyince seni tanımlıyor." Dedi.

Ben ne demek istiyor diye düşünürken, kocaman harflerle söyledi kelimeyi.

" BELA. "

Bir Faruk'a bir Ateş'e baktım.
Faruk asık surat yürürken Ateş'in güldüğünü gördüğüme yemin edebilirim.
Odalara bile girmeden direk çıkışa yöneldik. Binadan çıktığımızda Deniz dahil dışarda 10 adam vardı.

Arabanın direksiyonuna yine Faruk geçti. Yanına Deniz arkayada biz.

Önde ve arkada 1er araç daha.
Güvenlik sıkıydı.

Yol boyu benim gözlerim dışardayken Ateş başını geriye yaslayarak gözlerini kapatmıştı.

Uyuyormuydu, yoksa gözlerinimi dinlendiriyordu.
Ben sormadım.
Oda belli etmedi.

Nihayet eve geldiğimizde araçtan inerek eve girdik.

İnsanın yaşadığı ev gibisi yoktu. Aslında bu sözün aslı,

" İnsanın evi gibisi yok. "

Ama bu ev benim olmadığı için değiştirmemde sakıncada yoktu.

Ateş yavaş adımlarla ve Faruk refakatinde çıktı merdivenleri.

Merdivenler bittiğinde Faruk geri dönerken Ateş kendi odasına yöneldi. Sessizdi. Yanında yürüdüm. Odasına girdiğinde,

" Yardım istermisin." Dedim birazda sıkıntıyla.

" Evet." Dedi yatağına uzanırken.

Yanına gelerek,

" Ne lazım?" Dedim.

Kapalı gözlerini açarak bana baktı.

" Kokun lazım. "

Dedi.
Gözlerimi devirdim.

" Yok artık."

Dalga geçiyordu benimle.

" Bir şeye ihtiyacın yokmuş."

Dedim sonrada odama doğru yürüdüm.
İçeri girdiğimde yatağımı gördüğüme gerçekten çok sevindim. İlk işim kendimi yatağa bırakıp derin bir nefes almak oldu.

Sonra gözlerimi kapattım.
2 gündür neler yaşamıştık.

Okul bahçesinde başlayan olaylar hastane tuvaletinde bitmişti.
Ama sonunda babamın masum olduğu ispatlanacaktı.
O Özcan denen adam bu kez kurtulamayacak, babamda sonunda huzur içinde uyuyabilecekti.

Bunu yeniden idrak edince üzerimden dünya ağırlık kalkmış gibi hissettim.

Ellerimi hava kaldırım avuçlarımı açarak,

" Allah'ım ne olur bundan sonra daha huzurlu bir hayatım olsun.

Ne kabuslar ne ölüler, hepsinde uzak huzurlu bir hayat başka bir şey istemiyorum."

Derken kapı açılıp Ateş girdi içeri.
Yerimde doğrulup oturdum.
Hiç konuşmadan direk yatağın diğer tarafına geçerek boş olan kısma yattı.
Ben daha ne oluyor diyemeden beni tutup yanına devirdi.

Sarılıp kendine bastırarak burnunu boynuma dayadı.

" Kokun lazım diyorum."

Dediği şey ve sıkıca sarılması yüzünden kıpırdanarak kalkmak istedim ama kolları izin vermiyordu.

Sonra yine aynı şeyi yaptı.
Kulağıma doğru fısıltıyla,

" Kıpırdanıp durma uyuyamıyorum."

Dediğinde yine kıpırdayamaz oldum.

Bu adam beni resmen hipnoz ediyordu.

 

Loading...
0%