Yeni Üyelik
36.
Bölüm

K.B 36 SHARK

@azamet_29_2

" Kokun lazım diyorum."

Dediği şey ve sıkıca sarılması yüzünden kıpırdanarak kalkmak istedim ama kolları izin vermiyordu.

Sonra yine aynı şeyi yaptı.
Kulağıma doğru fısıltıyla,

" Kıpırdanıp durma uyuyamıyorum."

Dediğinde yine kıpırdayamaz oldum.

Bu adam beni resmen hipnoz ediyordu.

*****

Gözlerimi açtığımda zar zor nefes alıyor ve terden yapış yapış hissediyordum.
Bunun sebebi yine Ateş'ti.
Yine gece tek kişi yatıp sabah sırtıma yapışık Ateş'le iki kişi uyanmıştım.

Hastaneden geldiğimizden bu zamana 10 gün olmuştu ve 10 gündür geceyi benim yatağımda uyuyarak geçiriyordu Ateş.

" Ateş."

Dedim kıpırdanıp, dirseğimle dürterek.

Ama sadece homurdandığı yetmez gibi birde dahada sarılıp kendine çekti.

" Ateş! "

Dedim yaha yüksek sesle.
İyice bunalmıştım çünkü.
Yine umursamadı. Bu kez dahada yüksek çıktı sesim.

" Ateş diyorum, Ateeş! "

Diyerek bağırdım.

Ateş birden beni kendine çevirerek kolunu belime doladı.

" Bakıyorumda artık benden korkmuyorsun küçük deli.

Bana bir daha bağırırsan dilini ısırırım."

Derken gözleri adı gibi bakıyordu.

Anında sesim içime kaçarken yutkundum.
Sonra daha sakin şekilde,

" Neden her sabah burdasın ya?
Odan mı yandı.? "

Dedim aksi bir ses tonuyla.

Beni kendine daha da çekip burnunu sineme gömerken,

" Benim odam güzel kokmuyor.
Beni kokunun bağımlısı ettin. Kokun olmadan uyuyamıyorum.
O yüzden bu sondu.
Bugünden itibaren artık sen benim odamda uyuyacaksın.

" Nee? "

" Öyle.
Gün içinde nerde olursan ol ama
uyurken benim yanımda olacaksın Ela."

Ben kaşlarım havada duyduğum şeyleri sindirmeye çalışırken Ateş sol dirseğinin üzerine doğrularak bana baktı. Sonra üzerime doğru eğilerek dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Söylediği şeyi yapar korkusuyla dudaklarımı birbirine bastırırken gözlerimi sımsıkı kapattım.

Geri çekildiğinde gözlerimi yavaşça ve sırayla açtım.

Ateş gülerek yerinden kalkıp odadan çıkarken ben hâlâ alık alık arkasından bakıyordum.

Bir süre sonra kendime,

" Kalk Ela kalk.
Aklın başından gitti. Git bir duş al kendine gel." Diyerek yerimden kalktım.

Banyoya gitmek için tuvalet aynasına bakarak önünden geçerken fark ettiğim şeyle anında kafamı aynaya doğru uzatarak kendime daha yakından baktım.

Aynada gördüğüm şeyle şaşkın kala kaldım. Çünkü sağ gözümdeki kırmızılık kaybolmuştu. Gözlerimi kırpıştırarak aynaya iyice yaklaşarak emin olmaya çalıştım.
Evet doğru görüyordum.

Sadece sol gözüm kırmızıydı. Tıpkı eskisi gibi. Kendimi pufa bırakarak elim çenemde gözüm aynada düşünmeye başladım. Nasıl olmuştu bu.

Son 10 gündür hiç rüya görmüyordum. Artık o seside duymuyordum. Üstüne üstlük gözüm normale dönmüştü.

Neler oluyordu?
Acaba tamamen normale dönüyor olabilirmiydim.
Gözlerimi bileğime çevirerek artık nerdeyse iyileşen kesik izine baktım.

Acaba ogün yaptığım şey...

Bu duruma... O hareketim sebep olmuş olabilirmiydi.

Ben bunu düşünürken tıklayan kapı açıldı.

" Ela hanım Ateş bey sizi bekliyor. "

Diyen genç kıza,

" Duş alıp iniyorum. "

Bu genç kızı arada bir görüyordum. Bir ara Zehra hanıma sormalıyım.

Yerimden kalkıp banyoya girerek sıcak bir duş alıp çıktım. Saçlarımı hızlıca kurutup giyinme odama geçtim.

Yine hızlıca üzerime ev kiyafetlerimden geniş paça mavi kot ve üzerine badimi giyerek saçlarımı at kuyruyu bağlayıp aşağı indim.

Ateş mutfakta sandalyesinde bacak bacak üstüne atmış, kollarını göğsünde bağlı oturuyordu.

Beni görünce,

" Geciktin." Dedi.

" Duş falan derken, evet geciktim. Kusura bakma. "

Zehra hanım servisi yapınca kahvaltıya başladık.
Hem tabağımdakileri yiyor hem hâlâ bu rüya ve ses meselesini düşünüyordum.
A birde gerçek hayatta da artık bir şey görmüyordum.

Ateş'in ağzından adımı duyunca kendime geldim.

" Ela!
Üçtür sana sesleniyorum.

Ne oldu?
Neden dalgınsın.? "

" Şey...
Düşünüyordum."

" Neyi? "

" Ateş..."

" Hmm."

Dedi şüpheli şekilde bakarak.

" Ben 10 gündür hiç bir rüya görmüyorum. O sesi de duymuyorum. Görüntüler de görmüyorum. "

Ateş gözlerini gözlerime dikti.

" Sağ gözümdeki kızıllıkda kaybolmuş."

Bir süre sessizce yüzüme bakan Ateş,

" Benim için hiç sakıncası yok.
Hatta iyi olmuş. Sende memnun olmalısın. Hep böyle kalır umarım."

Diyerek umursamaz şekilde yemeye devam etti.

Gözlerimi devirdim.

" Adın Ateş'ken nasıl bu kadar soğuk olabiliyorsun? "

Söylediğim şeyle Ateş bana baktı.
Kaşları çatıldı.
Ürkmedim desem yalan olur.

Sonra geriye yaslanarak masadaki paketten bir sigara alıp dudaklarına bırakarak yine masadan aldığı çakmakla yaktı.

O an yine parmağındaki yılan yüzüğe takıldı gözlerim.
Aylar önce bu masada bana bağırarak nasıl korkuttuğunu hatırladım.
O zamanda dikkatimi ilk o yüzük çekmişti. Daha sonra rüyalarımda Gümüş'ü görmeye başlamıştım. Sonra, sonra anlamıştım rüyamdaki gümüş renkli yılanın Ateş'i temsil ettiğini.

O an dank etti.
Ben aslında Ateş'i hiç tanımıyordum.
Onunla ilgili hiç bir şey bilmiyordum.

" Ateş."

Dedim sakin ve yumuşak şekilde konuşmaya dikkat ederek.

Yüzüme baktı.

" Sen benimle ilgili her şeyi biliyorsun ama ben...
Ben seninle ilgili sadece korkulan biri olduğunu biliyorum o kadar. "

" Demek beni merak ediyorsun! "

Dedi dudaklarında bir gülümseme kırıntısıyla.

" Şey... Evet.
Bana kendinden bahsedermisin? "

Ateş derin bir nefes alıp verdi.

" Sana söyledim.
Ben ölü bir kadının bedeninden ölüm soğuğunun içinden geçerek geldim dünyaya.

Yaman Yıldırım'ın soyu kurusun isteyenler anne ve babamı kurşun yağmuruna tutmuşlar.
Babam ölmüş, annem ise beyin ölümü ile bitkisel hayata girmiş.

Annemin hamile olduğunu öğrendiklerinde dedem bu durumu herkesten ve düşmanlarından gizlemiş.

Ben sezeryanla doğana kadar annem makineye bağlı kalmış. Doktorlar beni annemin karnından aldıktan sonra fişi çekilmiş."

Dedi Ateş.
Çatık kaşlarla önüne bakıyordu.

" Sonrada defnedilmiş.
Yani anne ve ve babamı hiç görmedim. Dedem adımı doğar doğmaz oracıkta koymuş.
Ateş Yıldırım! Düşmanlarını yaksın kül etsin demiş.
Bu âlemde bulunduğum yere dişimle tırnağımla geldim. Anne babamı öldürenleri buldum. Gerçekten de yaktım, küle çevirdim.

Ben ne ölümden nede öldürmekten korkmam.
Herkes bilirki Ateş Yıldırım'dan ya korkarsınız ya saygı duyarsınız.

Benim hakkımda bunları bilmen yeter. Bundan fazlası sana zarar verir."

Söylediklerini şaşırarak dinledim. Böyle bir hikaye beklemiyordum doğrusu. Tamam ben ölü bir bedenden doğdum falan demişti ama o an ciddiye almamıştım. Daha fazlasını da soramadım.

Kahvaltı bitince Ateş,

" Zehra hanım kahveleri salona getir."

Derken birlikte salona geçtik.
Ateş büyük koltuğa otururken benide yanına oturttu.

Sonra cebinden küçük bir kutu çıkardı. Bana doğru uzattığı kutuya baktım.

" Bu...
Bu ne? "

" Aç. "

Kutuyu elime alıp açtım.

Pırlantalarla kaplı yılan seklindeki gümüş yüzüğü görünce ağzım açık kaldı

Pırlantalarla kaplı yılan seklindeki gümüş yüzüğü görünce ağzım açık kaldı.

" Ateş?
Bu? Bu ne böyle.? "

Yüzünde sinsi bir gülümseme ile baktı gözlerime.
Şuandan sonra sen Ela Dinçer olarak Ateş Yıldırım'ın kadınısın.

" Nööeeeeyyy.?
Ya- yani. S- sen....Şimdi ba, bana? "

Ateş gülerek,

" Hayır sana evlenme teklif etmedim.
Evlenme teklif etsem bu şekilde etmem." Dedi.

Bir an kafam karıştı. Üzülsem mi rahatlasam mı bilemedim.

" Yılan simgesi bu âlemde sadece bana aittir. Benim dışımda kimse kullanamaz. Bu yüzüğü parmağına tak. Bu şekilde kimin gölgesinde olduğunu herkes bilecek. Ve daha güvende olacaksın. "

" Nerden çıktı şimdi bu? "

" Ela hâlâ anlamamışsın."

Dedi Ateş gözleri gözlerimde üzerime doğru eğilerek.

Resmen benim karım olmasanda, ki yakında oda olacak..."

Derken ben yine kızarmıştım.

" Herkes seni benim kadınım olarak kabul etti."

" Ama öyle birşey yok."

" Hiç kimse benim evimde bu kadar uzun kalan bir kadın görmedi.
Senin benim için değerin var, bunu biliyorlar.
Ama bu yüzük seni daha değerli kılacak. Sevgiliden daha öte olduğunu anlayacaklar.
Bu kızın saçının teline zarar gelirse Ateş kelle alır.
Bunu bilecekler. "

" Ne?
Benim yüzümden...
Kelle, derken. "

" Sen güzel kafanı yorma.
Ne diyorsam onu yap."

Derken elimdeki kutudan yüzüğü çıkarıp sağ işaret parmağıma taktı.

" Bu yüzüğü hiç çıkarma. Bu yüzükle güvende olacaksın. "

Elimi kaldırıp yüzüğe baktım.
Sinsi bir şekilde gülümseyerek,

" O halde her kapıyı açan bir anahtar bu yüzük."

Ateş bir anda kahkaha ile güldü.

" Evet öylede diyebilirsin.
Ama bunu deneme."

Derken bir kolunu belime sararak kendine çekerken gelen kahvelerle homurdanarak yerine oturdu.

Kahvemi içtikten sonra ayağa kalktım.
Ben gidip hazırlanayım artık.

" Nereye gidiyorsun? "

Gözlerimi devirdim.

" Okulların kapanmasına az bir süre kaldı. Ama ben hâlâ deslerimi kurtaramadım o yüzden okula, Ateş bey. "

" Ben bırakırım. Hazırlan in."

" Tamam." Diyip koşarak üst kata çıkarken oda yürüyerek arkamdan geliyordu.
Hızla odama dalarak kendimi giyinme odasına attım.

Üzerime siyah dar kot pantolon, kırmızı sim çiçekli badi, üzerine siyah düz hırka, ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı geçirip, yatağımın yanındaki çantamı alıp, telefonumu cüzdanımıda çantaya atarak elimdeki yılan yüzüğe baktım. Bu yüzükle okula gidilirmiydi.

Gidilir dedim ve odadan çıktım.

Aşağı indiğimde Ateş'te hazırlanmış beni kapının önünde bekliyordu.
Yanına geldiğimde beni belimden tutunca evden birlikte çıktık.
Faruk'un olduğu arabaya doğru yürürken Davut'a,

" Bizi takip et." Dedi.

Arabaya geldiğimizde Fafuk işaret parmağımdaki yüzüğü görünce önce bir şaşırdı. Sonrada saygıyla kapıyı açtı. Bu yüzüğün ne anlama geldiğini o an daha net anladım.

Arabaya bindiğimizde Ateş'e dönerek,

" Ateş." Dedim.

" Hmm."

" Şey. Selim nerde?
Neden görmüyorum."

" Neden o kadar merak ediyorsun o zibidiyi? "

" Benim yüzümden yaşadıklarını unutamıyorum. Göremeyince merak ettim. "

" İyi, şirkette güvenlik bölümüne geçti."

" Sevindim. " Dedim yerime oturarak.

İlerlerken göz ucuyla Ateş'e baktım. Bu evdeki günlerim bir bir aklımdan geçerken, buraya geldiğim ilk gün Ateş'ten nasıl deli gibi korktuğumu hatırladım.

Şimdi ise ona karşı hissettiğim duygularla ilk duygularım arasında koca bir uçurum vardı.

Nasıl olmuştu. 5 ayda nasıl herşey tersine dönmüştü. Yoksa bendemi şu Stockholm sendromuna yakalanmıştım.

" Yok artık." Dedim kendi kendime.

" Daha neler? Ne alaka? "

" Ne? Ne alaka? "

Diyen Ateş'le sesli konuştuğumu anladım. Kendimi rezil olmaktan kurtarmak için hemen lafı toparlayıp,

" Dersleri düşünüyordum. Ya kalırsam alttan almak zorunda kalırım. Diye düşünürken farkında olmadan sesli konuşmuşum." Dedim sırıtarak.

Gerçi Stockholm olmasam bile bu adama karşı birşeyler hissettmek normalde değildiki. Tam deli işi.

Hatta...
Delinin, delisinin işi.

Ateş:

" O zaman çok çalış."

Diyerek elini saçımın üzerine koyarak saçlarımı okşayınca yüzüne baktım saf saf.

" Ne oldu?
Neden bakıyorsun? "

" Acaba diyorum...
Senden iki tanemi var? "

" O ne demek." Dedi kaşları çatık.

" İlk gördüğüm Ateş'le aranda çok fark... "

Demiştim ki,

" Bu Ateş senin yanında görebileceğin bir Ateş.
Başka bir yerde asla göremezsin! "

Dediğinde yüzünde beliren ifadeden sonra, kalan yolu sessizce gitmeye karar verdim.

Bir elimdeki yüzüğe, bir dışarıya bakarak bitirdim yolun kalanını.

Sonunda okulun önünde durduğumuzda, Faruk önden inip kapımı açtı. Çantamı alıp inecekken Ateş kolumdan tutarak beni geriye doğru çekerek engelledi.
Sonra sağ eliyle çenemden tutarak,

" Bir veda yokmu? "

Diyerek kendine çevirdi beni.

" Burdamı?

Yok! "

Diyerek kapıya dönerken eli izin vermedi.

" O zaman gidemezsin! "

" Ne? "

" Gidemezsin! "

" Sokak ortasında, okul önünde. Delirdinmi? "

Sıkıntıyla etrafa bakındığımı görünce,

" Camlar siyah." Dedi sırıtarak. Sonrada,

" Faruk kapıyı ört." Dedi.

İki avucu arasına aldı yüzümü ve dudaklarıma bastırdı dudaklarını.

Geri çekildiğinde,

" Şimdi gidebilirsin." Dedi.

Kapıyı hızla kendim açıp kaçar gibi çıktım arabadan.

Ama arkamdan gelen gülme sesinide duymuştum yani.
Hızlı adımlarla güvenlikten geçerek bahçeye girdim.

Öğle arası olduğu için bahçe kalabalıktı yine. Etrafa bakınarak yürürken Cem'i ve Merve'yi görebildim sonunda.
Bankta oturmuş birlikte kahve içerek koyu şekilde muhabbete dalmışlardı.

Bu ikisini son günlerde daha samimi görmeye başlamıştım.

" Acabaaaa...
Evet neden olmasın? "

Dedim sırıtarak
Sessizce arkalarına dolaşarak birden

" Naber çifte kumrular. " Diyince ikisininde kızardığına şahit oldum.

Evet teşhis doğruydu.
Bu ikisinin arasında birşey vardı.
Cem geçen sefer Ayaz'ın yüzünden başına gelenleri anlattığında Meyve'nin ne kadar çok üzüldüğünü görüncede şüphelenmiştim aslında.

" Hadi hayırlısı."

Dedim kollarımı ikisininde omuzuna koyarak. O sırada Merve parmağımdaki yılan yüzüğü görünce,

" Kızıım o neee? "

Diyerek ayağa kalktı.
Aynı anda Cem'den uzuuun bir ıslık geldi.

Merve birden elimi tutup kendine çekerek,

" Heralde imitasyon, değilmi? "

Dediğinde utanarak,

" Cık." Dedim.

" Yuuhh. Ateş Yıldırım çıldırmış. "

Bencede öyleydi. Bu kadar lüksüne gerek yoktu aslında.

" Boşverin yüzüğüde hadi derse girelim."

" Boş verin diyor birde.
Sanki boş vermelik bir şey. "

Dedi Merve gülerek.

Hem içeri yürüdük hem konuştuk.

Merve:

" Sen gelmeden önce bizde yarınki partiyi konuşuyorduk. "

" Ne partisi? "

" Arkadaşlar okul bitiyor diye parti düzenlemiş. Mekan ayarlamışlar. Bizide çağırdılar."

" Nerde bu mekan. "

"Ben sana adres atarım.

Canlı müzik yiyecek-içecek dans eğlence. "

" Bilemedim şimdi.
Hiç öyle yerlere gitmedimki. "

" Sen düşün taşın yine konuşuruz.
Hadi iyi dersler size."

Diyerek gitti Merve.
Bizde Cem ile girerek dersler için amfiye doğru gittik.

Günün kalanını bir derslikten diğerine girip çıkarak tamamladıktan sonra nihayet biten derslerle okuldan çıkıp Davut'un yanına doğru giderken Cem'e,

" Gel senide bırakalım."

Dedim.
Ama arkadaşlarıyla çıkacağını söyledi. O erkek arkadaşlarının yanına giderken bende arabaya geldim. Davut beni görür girmez anında kapıyı açarken o da yüzüğe baktı. Dahada ciddileşerek kapıyı açarken,

" Buyrun yenge. " Dedi.

Bu yüzük bana birden sihirli gibi gelmeye başlamıştı.

" Yılanın sihri." Dedim gülerek otururken.

" Buyur yenge."

" Sana demedim Davut."
Dedim bu kez yine yenge demesine takılarak.

Bir süre sonra eve geldiğimde kimse yoktu. Akşam yemeğindede kimse yoktu.
Anlaşılan Ateş'in ve Yaman beyin yine önemli işleri vardı.
Yemeğimi tek başıma yedikten sonra Zehra teyzeden koyu bir kahve alarak odama çıktım. Üzerime pijamalarımı giyerek yatağıma oturdum. Bir kaç gün sonra sınavlar başlayacaktı. Bu yüzden kafamı kitaplara gömmeliydim. Kitaplarımı bir bir önüme dizdim ve kahvemden yudumlayatak çalışmaya başladım.

Orda ne kadar oturdum, aynı sayfaları kaç kez okudum bilmiyorum. Ama okumaktan artık gözlerim kaymaya beynim bulanmaya başlamıştı. Kahvenin yardımda buraya kadardı.

Okuduklarım birer harf kümesi olarak kalmaya başlayınca anladımki pilim bitmişti.
Kendimi geriye atarak bacaklarımla kollarımı dört bi tarafa gererek esnetip öylece gözlerimi kapattım.

Ne kadar uyuduysam artık kendimi yataktan yükselirken hissedince uyandım. Burnuma gelen koku tanıdıktı.

" Ateş." Dedim ağzımın içinde gevelediğim kelimeyle.

" Şşiitt. Benim. Korkma.
Sana benim odamda uyu demiştim. Neden yine burdasın."

Diyerek beni kendi odasına götürüyordu.

" Sen yoktun." Dedim mırıltıyla.

Beni yavaşça yatağa bırakarak yanı başıma uzandı. Kendine çekip göğsüne bastırarak saçlarımı koklarken,

" Kokunu özledim." Dedi.

" Bende."

Dedim tekrar uykuya dalarken.

*****

Sabah uyandığımda Ateş'in odasında ve yalnızdım.
Afallayarak yerimden kalkıp yatağa otururken etrafa bakındım.
Gözlerimi kapatıp düşünmeye çalıştım.
Gece Ateş'in beni kucağında buraya getirdiğini hatırlıyordum.
Ama şuan kimse yoktu.

" Yoksa yinemi rüya görürken uykumda yürüdüm."

Diyerek hızla yerimden kalktım. Önce banyoya sonra giyinme odasına baktım. Kimse yoktu.

Odadan çıkıp önce kendi odama sonra aşağıya, solona baktım. Yine kimse yoktu. Ağır adımlarla aşağı inip mutfağa girdim. Zehra hanım Ateş beyi gördünmü.

" Hayır kızım."

" Tamam, sağol."

Bu kez salondan geçip dış kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda Davut'u gördüm.

Beni görür görmez anında arkasını dönünce şaşırdım. Sonra kendime çevirdim gözlerimi. Pijamamın yakası açılmış dekoltem görünüyordu.
Anında yakalarımı birleştirirken,

Davut:

" Bir emrin mi var yenge? "

Davut'un arkası dönük olarak sorduğu soruya,

" Şey, Ateş bey'i gördünmü? "

Diyerek karşılık verdim.

" Sabah çok erken çıktı yenge. "

" Anladım."

Dedim. En azından uykumda yürümemiştim bu iyiydi.

Aklıma gelen şeyle Davut'a döndüm.

" Davut."

" Buyur yenge."

" Kaç yaşındasın? "

" 30 yenge. "

" Ben kaç yaşındayım. "

" Bilmek haddimemi yenge."

Sinirle,

" Davut bana yenge deme. Ben senden küçüğüm. " Dedim.

" Olmaz yenge.
Ateş abi dilimi keser."

Gerçekten yaparmıydı?
Evet yapacak biriydi.

" Allah cezanızı versin Davut."

" Olur yenge."

Kocaman gözlerle bakıp içeri girdim tekrar.
Ellerimle yüzümü sıvazlarken

" Hepsi manyak bunların."

Demiştim. Kiii yine olan oldu.

Salonun tam ortasındaydım ve etrafımda havada süzülen balıklar görüyordum.

Bu kez ağzımdan hiç ummadığım o kelime çıktı.

" Hassiktir! "

Gördüklerimle yerimde sendelerken
şuan resmen bir akvaryumun içinde gibiydim. Etrafımda renk renk bir çok balık yüzüyordu. Ama boşlukta ve havada.

Ne oluyordu. Artık alelen gündüz gözüne rüyamı görüyordum, yoksa halüsinasyon mu?

O an arkamda hissettiğim şeyle hızla arkama döndüm.
Kocaman bir köpek balığı tavandan aşağıya doğru eğilmişcesine bana bakıyordu.

Gördüğüm bu görüntüyle bu kez kocaman bir hassiktir çektim.

O koca balık koca ağzını açtığında korkuyla gerilerken takılan ayağımla geriye doğru sendeleyip düştüm.

Son hatırladığım başımın arkasındaki acı oldu. Sonrası karanlık.

 

Loading...
0%