Yeni Üyelik
4.
Bölüm

K.B 4 Câni

@azamet_29_2

Denizi'n beni çağırmasının ardından hızla evden çıkıp hastaneye gittim.
Deniz'i bulduğumda hastaneye getirdiğim kız uyanmış nasıl kandırdıysa artık, adamımın silahını alıp herkesi silahla tehdit ederek sıraya dizmişti.

Yanlarına geldiğimde ısrarla Deniz'den polisi çağırması, aksi halde onuda şikayet edeceğini söylüyordu.

Silahı bırakması ve odasına dönmesi konusunda ne dediysem ikna olmayınca benimde daha fazla sabrım kalmadı.
Küçük bir kızla zaman kaybetmekten bıkmıştım artık.

Silahımı çekip kıza çevirdim.

"Oyunmu oynamak istiyorsun? Oynayalım!"

Deniz:

"Ateş?
Ne yapıyorsun sakin ol biraz."

Desede,

"Sen karışma." Diyerek susturdum.

Kız korkusuna rağmen diklenerek,

"Vur." Dedi.
Yinede sizin cehenneminize gelmem!"

Ne yalan söyleyim.
Taktir etmiştim kızı.
Ölmeyi bile göze alıp Canay ibnesinin yanına gitmek istemiyordu.
Nâmusuna sağlamdı demekki.

Ama bu, sinirime engel değildi. Yaptıklarıyla beni gerçekten kızdırmayı başarmıştı.

Benden korkuyordu bende bu korkusunu kullanmaya karar verdim. Gülümseyerek,

" Seni vuracağımı kim söyledi.
O silahı sana kaptıran geri zekalıyı vuracağım.
Senin yüzünden o ölecek.
Sende biri nasıl öldürülür izler ve öğrenirsin." Dedim.

"Dur!
Dur tamam! " Dedi ağlayarak.

"Birinin ölmesine sebep olmak istemiyorum."

Geri adım atmıştı ama korkudan değil o aptal adamın kendisi yüzünden ölmesini istemediğinden.
Bir cana ölmesini istemeyecek kadarda merhameti vardı.

" Öldürme.
Lütfen!"

Dedi elimdeki silahı aşağıya indirirken.

Bir adımda yanına gelip silahı alıp belimin arkasına taktım.

Elimdeki silah hâlâ adamıma dönüktü.

Yinede bir dersi haketmişti, ikiside.

"Af yok dediysem af yok!" Diyerek silahın tetiğine bastım.

Duydugu sesle önce korkuyla yerinde sıçradı. Kocaman korku dolu gözlerle bir bana bir adama baktı.
Sonra gözlerinin kaydığını görmemle olduğu yere yığılırken sol kolumla tuttum. Başı geriye düşerken saçları geriye doğru dağıldı.
Silahı belime takıp kızı kucağıma alırken,

Deniz:

"Ateş delirdinmi ne yapıyorsun?"

"Haketti.
Onuda vurmadığıma dua etsin."

"Sen delisin!"

Kızı kucağıma alarak yerde yatan adamımın yanına geldim.
Eli göğsündeki yarasında korkuyla bana bakıyordu.

"Bir hatanı daha görürsem kafana sıkarım." Dedim hırlayarak.

Odadan içeri girip kızı yatağa bıraktım.

"Deniz hazırlan eve gidiyoruz."

"Ruz??"

"Evet ruz!
Sende geliyorsun.
Kızada ne veriyorsan ver yarına kadar uyanmasın.
Dünya kadar işimin arasında birde onun peşinden koşamam.

"Faruk."

"Buyur abi."

"Arabayı öne çek. Deniz'in malzemeleri arabaya indir. Gidiyoruz."

Deniz çantasını hazırlayarak Faruk'a verip arabaya yolladı.

Sonrada kıza açık damar yolundan sakinleştirici ilaç verdi.

"Tamam.
Yarına kadar uyur.
Hem kendinide zorlamaz kaburgası rahat eder."

"Bu ilaçlardan yanınada al.
Bu kız rahat duracak birine benzemiyor."

Diyerek kızın üzerini örtüp kucağıma alarak odadan çıkarken Deniz'de peşimden geldi. Hastaneden çıkarak arabaya binip kızı kucağıma yatırdım. Faruk direksiyona geçince eve doğru hareket ettik.

Bu sırada kucağımdaki kızın yüzüne baktım. Bir tutam saçı yüzüne düşmüştü. Saçını kulağını kulağının arkasına aldım.
Farklı biriydi.
Bir gözü mavi bir gözü kırmızıyla karışıktı. Kumral ve yüzünde belli belirsiz çilleri vardı. İnatçı biriydi ve aksi.
Direksiyondaki,Faruk'a baktım.

"Faruk kızın hakkında ne buldun?"

" Abi kızın adı Ela Dinçer.
20 yaşında öğrenci içmimarlık 1.Yılı.
Annesi Esma Dinçer. 15 yıl önce ölmüş.
Babası Ziya Dinçer. Kalp krizinden ceza evinde hastaneye kaldırılırken ölmüş.
3 yıl önce seni hastaneye kaldırdığımızda adam gerçekten ordaymış. Kan grubunuz aynı."

Deniz araya girerek,

"Ve biliyormusun kızın kan grubuda aynı. Canlı kan bankan var artık." Dedi gülerek.

"Deniz. Gebertirim seni. "

"Pardon. Tamam sustum."

Böylece borcum iyice pekişmiş olmuştu.

Faruk devam etti.

" Ziya o gece polisten saklandığı için kılık değiştirmiş. Bekçilik yaptığı inşaatta ölü bulunan iş adamı Melih Hazat'ın ölümü ile suçlanmış.

İnşaatın sahibi dahil birkaç kişi Ziya denen adamdan şüphelendikleri söylemiş. Güya alacak meselesiymiş. Adam polislerin kendisini aradığını duyunca belliki gizlenmek istemiş. Ama bir sebepten acile gelmek zorunda kalmış.

Senin durumunu duyunca kan bağışı yapıp birde not bırakıp tüymüş.

Borcuna karşılık belkide beni hapisten çıkar diyecekti ama ceza evinde kansere yakalanmış. Kanserden ölmeyi beklerken kalpten giymiş.

Yaşar şerefsizi büyük ihtimal Ziya'nın öldüğünü biliyordu.

Kız güzel, babasıda ölünce kızın üstünden para kazanmaya kalkmış.
Canay ibnesi böyle avları kaçırmaz.

Kıza karşılık o kadar para verdiyse müşteride ayarlamıştır. İbne, uluslar arası pezevenklik yapıyor.

Faruk'un anlattıkları kafamın içinde dönüp dururken bir saatin sonunda eve gelmistik.
Arabadan indigimde kızıda dışarı çıkarıp dikkat ederek kucağıma aldım.

Deniz ve Faruk önden giderek kapıyı açtıklarında bende peşlerinden içeri girdim.

Dedem salonda elinde telefon birileriyle konuşuyordu. Beni görünce bekle işareti yapınca, konuşması bitene kadar bir süre onu bekledim.
Telefonu kapatarak yanıma geldi.
Kucağımdaki kıza bakarak,

"Ne oldu yine?" Dedi.

"Hastaneyi birbirine katmış.
Başına diktigim dallamayı kandırıp silahını alarak hepsini sıraya dizip
kaçmaya kalkmış.

Bana birşey mi diyeceksin dede. Kiminle konuşuyordun?"

"Kızı arıyorlarmış."

"Kızımı arıyorlarmış?
Kim arıyormuş.?

"Canay denen ibne ve ailesi rolü yapan kadınla adam.
Kızın gerçekten senin yanında olup olmadığını soruşturuyorlarmış.

Canay kızı peşin peşin Mısır'lı bir zengine ayarlamış parayı da aldığı için şimdi kızı arıyorlar.

Bu kız senin yanında olduğuna göre artık sana emanet Ateş.
Bu kapıdan çıktığı anda sırtlan sürüsünün ortasındaki ceylan gibi parçalarlar."

"Anlamadım?
Borcum kızı bulmak adamlardan kurtarmaktı.
Yaptımda.

Şimdide burda kalmalı diyorsun dede."

Dedim başımı sinirle yukarı kaldırarak.

"Ne dediğinin farkındamısın?
Bu kız burda hangi sıfatla kalacak.

Benim karıyla kızla işim olmadığını herkes bilir. Neden olmadığını da sen herkesten iyi bilirsin.

Kadın bizde zayıflıktır.
Engeldir.
Bizim alemde kimse karı kız muhabbetine girmez. Bu âlemde adamı karısıyla, kızıydan vururlar.
Bu kızı burda tutmam demek, hem onu hem kendimi ateşe atmam demek."

"Sen zeki adamsın Ateş.
Bir yolunu bulursun. Bu kız senin borcun."

"Hay şansımıda borcum olan kanada.

Olmaz dede.
Bu kız iyileşince burdan gidecek.
Gerekirse başka bir ülkeye, ama burda kalamaz."

Dedem gözlerini kısarak gözlerime baktı.
Arkasındaki koltuğa gerileyip oturdu.

"Tamam." Dedi.
"Sen nasıl istersen öyle olsun."

Dedemin bu şekilde sakin kalması ve hemen kabul etmesine şaşırsamda üstünde durmadım.
Gözlerim dedemde,

"Zehra!" Diye bağırdım.

Mutfaktaki kadın koşarak yanımıza geldi.

"Buyrun efendim."

"Bizimle gel.
Deniz yürü sende."

Diyerek üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldim.

Odama girip kızı yatağa bırakıp geriledim.

"Zehra kızın üzerini değiş. Kaburgasına dikkat et.
Deniz sende ne yapıyorsan burda yap.
Bu kız bir an önce iyileşip gidecek."

Dedikten sonra odamdan çıkıp koridorda sinirle bir kaç tur attım.

"Burda kalacakmış. Peh!
Bu güne kadar hiç kimse benim ne evimde ne yanımda bir kadın görmedi.
Bir kadınla bir geceden fazla asla görünmem.
Dedem bunu bilmez gibi, kız burda kalacak demeye getiriyor.

Sinirlerim iyice gerilmişti. Tekrar aşağı indim.
Dedem hâlâ salonda,elinde gazete yanında kahvesi ve sigarası ile oturuyordu.

Dışarı çıkmak için kapıya yöneldim. Tam kapı kolunu tutacakken,

"Ölmüşler!" Dedi.

Anında yerimde durdum.
Elim kapıda dedeme döndüm.
Anlamaz gözlerle baktım dedeme.
"Yaşar ve Aysel...
Ölmüşler."

Dedi tekrar.
Okuduğu gazetenin arkasından bana bakma gereği bile duymadı.

"Kızı sana kaptırdılar. Bunun cezası olarakta öldüler.
Kim öldürmüş olabilir sence? "

Dediginde alaycı cümlesiyle sinirim katlanarak artmaya başlamıştı.
Hiç bir şey şöylemeden hırsla kapıyı açıp dışarı attım kendimi.

Soğuk ve yağan kar beni biraz sakinleştirir belki diye umuyordum.
Faruk yanıma gelerek,

"Abi bir şeymi var."

"Sigara ver Faruk."

Faruk paketinden bir dal çıkarıp yakıp bana uzattı.

" Otorite Yaman Yıldırım kız yanında kalacak diyor."

"Abi karı kız işi bize gelmez.
Bunu büyük bey daha iyi bilir. "

"Bunu ben bilmiyormuyum. Ama borç namustur Faruk. Ziya denen adamın kanı sayesinde yaşıyorum.

Böyle giderse bu borç hem kızı hem beni yakacak.
Yaşar'la Aysel'in hesabını görmüşler."

"Ne diyorsun abi.
O zaman durum ciddi."

"Şimdide kızı arıyorlar.
Bulamazlarsa o ibneyide olmayan bi tarafından asarlar.
Canay göt korkusundan soruşturuyor kız benim yanımdamı diye."

"Peki ne yapacağız abi."

"Çare yok. Ortalık durulana kadar bizim yanımızda kalacak. Ortalık sakinlesincede Emel'in yanına İtalya'ya yollayacağım."

"Abi bu kızda cahil cesareti var. Burda durmaz. "

"İster gönüllü ister zorla Faruk.
Kendi bilir. Yarın anlarız."

*****
Korkuyla uyandığımda hissettiğim acıyla
"Aahh!" Dedim geriye doğru yatarak. Elim karnımda yan döndüm.
Canım çok yanmıştı.

"Şşiitt.
Sakin ol.
Ani hareket etme. "

Dedi biri.
Kim olduğunu görmek için gözlerimi açtığımda hastanedeki doktor bana bakıyordu.

"Kâbus görüyordun. İyimisin?"
Dediğinde hızla geriledim. Ama aynı acı yine bıçak gibi saplandı.

"Uzak dur benden." Dedim dişlerimi sıkarak.

Oturduğu yataktan ayağa kalkıp geriledi.

"Tamam sakin ol biraz.
Canın daha çok yanıyor."

Etrafa bakarak.

" Nerdeyim ben?" Dedim.

"Nereye getirdiniz beni?"

O an yine onu duydum.
Bundan sonra yaşayacağın yerdesin.
Benim evimde.

Kafamı kaldırdığımda kapının yanında bize bakan ölüm kuyusu karanlığındaki gözleri gördüm.

O ânı, o adamı hiç acımadan vurduğu ânı hatırladım.

Doktorun,

"Dur." Demesine bile aldırmadan.

"Katil!
Uzak durun benden!"

Diyerek hızla yerimden kalkıp yatağın diğer tarafına geçerek ayağa kalktım.
Ama unuttuğum ayak bileğimdeki acıyla ayağımın üzerine basamayınca tökezleyerek dengemi kaybedip olduğum yere, dizlerimin üzerine düştüm.

Bir elim yatağın üzerinde, bir elim ayak bileğinde iki büklüm,

"Uzak durun benden katiller. "
Dediğimde, bana ölümü hatırlatan adam hızlı adımlarla ânında dibimde bitti.

Onu yanımda görmemle artan korkum sırtımı yatağa çiviledi.
Dizlerimi kendime çekip kollarını kendime sararak bana bakan adama baktım.

"Yaklaşma.!" Dedim korkuyla.

"Ne olur!
Bırak beni gideyim." Dedim yalvarırcasına.

"Ben size ne yaptım? Ne polislere nede başka kimseye hiç bir şey söylemem yemin ederim. Yeterki bırakın."

Dedim ağlamaya başlayarak.
Yanıma bir dizinin üzerine çöktü.
Elini bana uzattığında, korkuyla nefesimi tutarak geriye gitmek istedim.
Ama gidebileceğim bir yer yoktu. Zaten yatağa yapışmış gibiydim.
Başımı yana çevirip gözlerimi kıstım.

"Benden korkuyormusun?"
Dedi ürküten sesiyle.

Başımı salladım belli belirsiz. Gerçektende insanı korkutuyordu.
Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı.
Bir yılanın tıslamasını hatırlatan bir sesle

"Güzeel." Dedi.

"Korkmak iyidir ömrünü uzatır."

Sonra nazikce sol eliyle cenemden tutarak yüzüme yaklaştırdı yüzünü.

Soğuk ölümleri andıran gözlerine tezat elleri sıcaktı. Bu çok saçmaydı.
O an parmağındaki yüzük dikkatimi çekti.
Serçe parmağına dolanmış gibi duran bir yılan gördüm.

İnsanı ürküten sesi ve hipnoz etkisi yaratan konuşma tarzıyla uyumluydu yüzüğü


İnsanı ürküten sesi ve hipnoz etkisi yaratan konuşma tarzıyla uyumluydu yüzüğü.

Duyduğum sesiyle hipnozundan çıktım.

"Kulağını aç ve beni iyi dinle.
Bugünden sonra, ben söyleyene kadar
bu odada kalacak ve ben ne dersem onu yapacaksın.

Rahat dur ve çabuk iyileş, sürekli seninle uğraşacak vaktim yok.

Dün ve az önceki gibi bir olay daha çıkarırsan, o adam gibi senide vururum. İyileşene kadarda seni uyuttururum.
Canımı sıkma ki canın yanmasın.
Anladın mı beni.? "

Kulağımda hâlâ etkisi devam eden yılan tıslamasını hatırlatan sesi ve korku dolu gözlerle yüzüne baktım.

Konuşması bir iki dakika ancak sürmüştü belki, ama aklımı almaya yetmişti.
Ne cevap verecek gücüm, nede cesaretim kalmıştı.

Korkuyla atan kalbimin sesi kulaklarımı zorluyordu.
Bu adam nasıl biriydi.
Sesinin tonuyla bir insana kalp krizi geçirtebilirdi.

Yanımdan yavaşça kalktı.

"Nefes al!" Dedi emredercesine.
O zaman farkettim nefesimi tuttuğumu.

Gözleri hâlâ üzerimde

"Deniz!"

Dediğinde doktor hemen yanıma geldi.

"Hadi yavaşça kalk." Diyerek kolumdan tutarak yardım etti ayağa kalkmama.

Bense hâlâ bana bakan karanlık kuyulara bakıyordum.
Tek ayağımın üzerinde durarak bir kaç saniye gözlerini izledim.

Gözleri zemheri soğuğu gibi çok soğuk,karanlık ve uzaktan bakıyordu.

Gözlerini benden ayırıp odanın kapısına giderek arkasına bile bakmadan çıktı.

Onun çıkışıyla bir anda bacaklarındaki derman kesilince kendimi boşluğa bıraktım. Yanımda duran ve adını yeni ezberlediğim Deniz tuttu beni.

"İyimisin?"

"Değilim!" Dedim ağlayarak yatağa otururken.

"Hiç iyi değilim. Karanlık bir bilinmezliğin içine düşmüş gibiyim.

Kimsiniz?
O kim, sen kimsin?
Nerdeyim.?
Niye burdayım.?
Neden kurtulamıyorum.?
Neden bırakmıyorsunuz beni?
Delirmek üzereyim."

Dedim hâlâ hıçkırarak ağlarken.

"Ne olur!" Dedim bu kez kolundan tutarak.

"Bırakın gideyim kimseye bişey söylemem.
Sen doktor değilmisin,neden bana yardım etmiyorsun?
Neden o câninin emirlerine uyuyorsun.
O bir katil.
Gözümüzün önünde vurdu o adamı."

"Bak Ela." Dediğinde saniyelik durdum.

"Adımı nerden biliyorsun?"

"Bunun bi önemi yok.
Bi sakin ol ve beni dinle. Öncelikle o adam ölmedi hâlâ yaşıyor tedavisi yapıldı hastanede şimdi."

"Gerçektenmi?
Yani benim yüzünden biri ölmedi öylemi." Dedim bu kez burnumu çekerek.

"Öyle.
Şimdi...
Burdan gerçekten gitmek istiyorsan bir süre Ateş'in dediklerini yapmalısın. Önce iyileş yani."

"Neden şimdi değil,neden sonra?
Neler oluyor?
Aklım karma karışık. "

"Biraz sabret lütfen. Herşeyi anlatacaktır Ateş. Tamam mı?

Şimdi ilk olarak sana korse giydirelim."

Dedi yatağın yanındaki çantasına uzanarak.

"Hı! Korsemi,ne korsesi.
Ne için?"

"Kaburganda çatlak var ve sürekli hareket ederek iyileşmesine izin vermiyorsun."

"Ne! Çatlakmı?"

"Evet.
Bak çok ciddiyim kendini zorlamaya devam edersen düzenlemezsin.
Kaburgan çatlak, ayak bileğinde burkulmuş."

Eli çenesinde devam etti konuşmaya.

"Peki nasıl oldu, onu hatırlıyor musun.?"

"Evet. Kaçmak için arabadan atladım."

"Ne yaptın?"

"Arabadan atladım. O an aklıma başka çare gelmedi.
Beni zorla götürüyorlardı.
Gitmek istemediğim için arabadan atladım bende.
Ölürüm daha iyi dedim ama olmadı."

"Anladım.
Ama güvendesin artık bunu bil.
Şimdi. Bunları bir kenara bırakıp iyileşmeye çalış."

Diyen Deniz'in yardımı ile korseyi giyerken,

"Ateş'i kızdırma bir süre. Dediklerine uy. Senin sandığın kadar kötü biri değildir."

"Doğru, daha kötü biri.
Zorba ve acımasız.

Ne zaman düzelirim."

"10 güne toparlarsın."

"10 gün mü?
Olmaz.
Ben burda o kadar duramam. Benim okulum var, devamsızlıktan atılırım. Atılmasam bile derslerimden kalırım.
Zaten zorluklar içinde kazandığım okulumu o cani yüzünden asamam."

"Şuan için başka seçenek yok Ela.
Sonra rapor yollarız."
Şimdi dinlen. İlaçlarını almayıda unutma." Dedi beni yatağa yatırarak.

"Sen dinlen. Daha sonra yine geleceğim."

Dedi ve odadan çıktı.

Yerimde yatarak tavana çevirdiğim gözlerimden yine nefret ettiğim göz yaşlarım akmaya başladı.
Burda esir kaldım.
Nasıl çıkacağım burdan.
Ya babam...
Babam duyduysa korkudan ölmüştür. Babama haber vermeliyim, geri dönmeliyim.
Ama artık ölsemde Aysel'in yanına gitmem. İlk iş onları da polise şikayet edeceğim.
Bana yaptıkları yanlarına kalmayacak.

Ben düşünürken kapı tıkladı.
Gelen kimdi bilmiyorum ama o cani değildi. Kapı tıklayacak birine benzemiyordu.
İçeriye 50 yaşlarında bir kadın girdi.

"Geçmiş olsun." Dedi gülümsemeye çalışarak.

"Adım Zehra.
Bu evde çalışıyorum.
Akşam yemeğinizi getirdim."

"Canım istemiyor.
Geri götürün."

"Ateş bey yemenizi emretti.
Yemezseniz kızabilir. "

" Canım istemiyor.
Midem bulanıyor." Dedim.

Kadın yemeği yinede bırakıp çıkacakken,

"Saat kaç acaba?"

Zehra:
"20:15 " Dedi ve çıktı.

"Akşam olmuştu.
Düşündüm, düşündüm ama ayın kaçıydı hangi gündü hatırlayamadım. Beynim allak bullak olmuştu."

Yerimde yavaşça doğruldum. Bu kez canım önceki gibi acımadı. Korse iyi gelmişti. Yavaşça yataktan inerek yerdeki terlikleri ayağıma geçirdim.
Neyseki sarılı ayağımında gireceği gelişlikteydi. 2 numara büyüktü galiba.
Yavaş ve aksak adımlarla odadan koridora çıktım.

Kocaman bir evin içindedeydim. Koridorun sonundaki merdivenlere gelip aşağı baktım. Büyük bir salon ve lüks eşyalar vardı. Dönerek inen kırmızı halılı merdivenden inerek salona geldim.
Girişin diğer tarafında kanatlı bir kapı vardı gelen kokuya barılırsa orasıda mutfaktı.

Şuan evde hiç kimse yoktu sanırım. Herkes nerdeydi.
Yada kimse yokmuydu.
O cani tek mi yaşıyordu. O zaman hiç duramam ben burada. Bir cani ile aynı evde tek kalmak istemiyorum.

Yavaşça dışarı açılan kapıya kadar geldim. Hâlâ kimseyi görmediğime göre kimse yoktu. Kapıyı yavaşça açarak dışarı çıktım. Başımı gördüğüm yağan kar ile yukarı kaldırdım. Çok güzel yağıyordu.
Bahçeye çevirdim tekrar başımı.
Kocaman geniş ve karışık düzen bir bahçeydi.

Köşelerde sokak lambalarına benzer lambalar vardı. Işıkların eşliğinde ilerde gördüğüm karanlık noktaya ilerledim.
Belkide kaçabilir burdan çıkabilirdim.
Şansımı denemeye karar vermiştim.

Ayağımdaki terliğe aldırmadan yürümeye devam ettim. Taş yolda biraz ilerledikten sonra az ilerde yine taştan bir kulübe gördüm ve sesler duyuyordum.

Sessizce yaklaşıp kim olduklarına bakmak istedim. Ben yaklaştıkça sesler arttı. Kulubenin diğer tarafında yağan karın altında sandalyede elleri ayakları bağlı bir adam vardı. Yüzü gözü kan içindeydi. Oda ağlamaklı yalvarıyordu.

"Abi yapma bir daha olmayacak.
Köpeğin olayım affet. Affet ne olur.
Bir daha yaparsam orospu çocuğuyum. Şerefsizim. Bırak terk edip gideyim şehri.
Geri dönmem yemin olsun."

"Af yok ulan!" Duyduğum sesle adeta dejavu yaşadım. Bu o câni adamdı.

"Seni uyarmadım mı?
Seni keserim demedim mi lan.
Gebertirim demedim mi."

"Dedin abi.
Eşşeklik ettim affet.
Abim affet sen büyüklük et."

"Af yok dedim.
Son duanı et lan. Tabi kabul olursa."

Duyduğum şeylerle orda kimin olduğunu anlamıştım. O câni yine birilerine işkence ediyordu. Devamını duymak yada görmek istemiyordum.

Korkarak geri dönmüştümki arkamda başka bir adamla göz göze geldim.

Yakalanmanın şaşkınlığıyla tekrar arkamı dönüp Ateş'i ve tetiğe basışını ve o adamın alnında patlayan silahı görmem bir oldu.

O adamıda acımadan vurmuştu.
Alnından yüzüne akan kanla,
bir ölen adama bir Ateş'e baktım.

Midemdeki müthiş bulanma ile
gözlerimin karardığını ve soğuk kara yan üstü düştüğümü hatırlıyorum.

Gözlerim bulanıklaşırken yanıma gelen Ateş'in küfürler eşliğinde bana bakan gözleri son görüntüm oldu.

 

Loading...
0%