Yeni Üyelik
5.
Bölüm

K.B 5 İkna

@azamet_29_2

Yakalanmanın şaşkınlığıyla tekrar arkamı dönüp Ateş'i ve tetiğe basışını ve o adamın alnında patlayan silahı görmem bir oldu.

O adamıda acımadan vurmuştu.
Alnından yüzüne akan kanla,
bir ölen adama, bir Ateş'e baktım.

Midemdeki müthiş bulanma ile
gözlerimin karardığını ve soğuk kara yan üstü düştüğümü hatırlıyorum.

Gözlerim bulanıklaşırken yanıma gelen Ateş'in küfürler eşliğinde bana bakan gözleri son görüntüm oldu.

*****

Önümdeki adi herifi sorguya çektikten sonra sıra cezasını kesmeye gelmişti.
Kimse,hiç kimse benim söylediğim sözün dışına çıkamazdı.
Kimse benim koyduğum kuralı bozamazdı. Ama bu şerefsiz piç fazlasını bile yapmıştı.
Bu yüzden ibret-i alem cezasını kesecektim.
Kesecektimki Ateş Yıldırım'ın damarına basmaya kimse cesaret edemesin. Yaptığı şeylerle ölüm ona azdı bile. Bütün yalvarışlarına rağmen aldırmadan,

"Af yok. Dedim.
Son duanı et lan. Tabi kabul olursa."

Dedikten sonra silahımı alnına dayadım. Tetiğe basmamla arkamdaki hareketliliği farketmem bir oldu.

İçeride yatarken bıraktığım o aptal kız arkamdaydı. Evden kaçarak buraya kadar gelmeyi başarmıştı. Yetmiyor gibi adamı ve nasıl öldüğünü görmüştü.
Tabi geçirdiği şok ile olduğu yere karın içine yığılıp kaldı.

Hay böyle şansımıda borcumuda sikeyim ben. Vermeseydiniz lan o kanı,vermeseydiniz.
Diye hırladım ağzımın içinde.
Kızın yanına gelip, yüzüne baktım. Seni beyinsiz. Neden çıktın evden neden burdasın.

Yanındaki adamın yakasına yapışarak dişlerimin arasından tısladım.

"Bu kız buraya kadar nasıl geldi lan.
Kapıdaki dallama ne bok yiyor."

"Öğrenirim abi."

"Öğren bul getir o iti."

Titremeye başlayan kızı yerden kaldırarak kucağıma aldım.
Eve yönelmiştimki,

" Abi adamı ne yapalım. "

Arkamı dönüp adama baktım.

" Kollarını kestikten sonra herkesin görebileceği bir yere atın.
Ateş'in kurallarının dışına çıkmayı düşünen varsa bir daha düşünsün."

"Tamam abi."

Adamları arkamda bırakıp kucağımda titreyen kızla tekrar eve döndüm.

İçeri girince,

"Zehra!" Diye bağırdım.

Korkuyla gelen kadın,

"Buyrun efendim."

"Deniz nerde.?"

"Misafir odasında.
Dinleniyor sanırım."

"Dinlendirecem ben onu...
Ya siz.?
Kız evden kaçarken siz nerdeysiniz? Nasıl görmüyorsunuz lan!"

"Özür dilerim efendim.
Farkedemedim."

"Bir daha olursa karışmam, sürerim hepinizi."

" Bir daha olmaz efendim."

Salondan üst kata çıkıp misafir odasına girdim. Deniz efendi yatakta sızmış uyuyordu. Yataktan aşağı sarkan bacağına tekmeyi geçirince afallayarak uyandı.

"Ne. Ne oluyor?"

"Seni uyu diyemi getirdik lan.
Kızın yanında kal dedik. Sen burda uyurken kız dışarda geziyordu. Kaçsaydı hesab sormaya senden başlardım."

"Na-Nasıl kaçmış."
Dedi yüzünü sıvazlayarak. "Odasındaydı."
Sonra kıza bakıp,

" Ne oldu niye bu kadar titriyor."

"Şok geçiriyor."

"Ne.?"

"Sayende az önce ölen birini izledi."

"Kahretsin!" Diyerek yerinden fırladı.

"Benim sayemde mi senin sayendemi?
Odaya götürelim."

Diğer odaya geçip kızı yatağa bıraktım.
Kız dişlerini ve yumruklarını sıkmaya başlayınca Deniz aceleyle çantasından bir ilaç alarak şırıngaya çekip kızın koluna enjekte etti.

Bir süre sonra kızın titremeleri azalıp durdu ve derin uykuya geçti.

" Bu iyi olmadı. Delirmese bari."

"Lan geri zekâlı. Başında dursaydın bu duruma gelmezdi."

"O kadar şey söyledikten sonra yinede kaçmaya kalkacağını tahmin edemedim."

"Bi daha et.
Çünkü sabrımı zorluyor."

*****

Ateş Yıldırım'ın karanlıkta o zavallı adamı kafasından nasıl vurduğu tekrar tekrar gördükten sonra gözlerimi midemdeki bulantı ile açtım. Kâbus görmüştüm yine.

Son gördüğüm şey bir kez daha aklıma geldiğinde midem daha fazla dayanamadı. Birden öğürünce elimi dudaklarına bastırarak yataktan kalktığım gibi aksayarak odadaki banyoya attım kendimi.

Klozetin önüne, dizlerimin üzerine çökerek midemdeki bütün safrayı çıkardım. Boş midemdeki bütün safra bittiğinde midemdeki kasılmalar, titreyen ve kıpırdayacak hali olmayan bir vücutla orda öylece kaldım.

Yaş dolu gözlerimi kapatıp nefes almaya çalışırken, el yordamı ile duvardaki havluyu alarak dudaklarımı sildim. Klozetin kapağını kapatıp destek alarak kalkmaya çalıştım ama titrek taylara benziyordum. Gücüm kalmamıştı. Kendimi olduğum yere geri bıraktım.
Açlık ve yoğunluk beni tüketmişti.
Bir kaç nefes almıştım ki,

"Rahatladın mı?"

Duyduğum sesle anında arkama dönmeye çalışırken korsenin altındaki kaburga yine kendini belli edince elim böğrümde kasılıp kaldım.

Dişlerimi sıkarken omuzumda hissettiğim ceket ve beni tutan ellerle taş kesildim.

Ses ve kollar Ateş Yıldırım'a ait olduğu için nefesim dururken vücudum dahada titremeye başladı.

Kulağıma dokunan nefese eşlik eden ses,

"Titriyorsun."

Dedi beni yerden kaldırırken.
Yaptığına sesimle olmasada vücudumla itiraz etmeye çalıştım kaçmaya çalışarak.

" Sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim.
Rahat durda canın yanmasın."

Dediğinde vücudum korkuyla itaat etti. Beni yerden kucağına kaldırdığında başım önde ellerime bakıyordum sadece.

"Nefes al!"

Dedi yine emredercesine.
Bu adamı görünce, yada duyunca ciğerlerim duruyordu.

Ağır adımlarla beni tekrar odaya getirip yatağa oturttu. Omuzumdan ceketini alırken anında geriye giderek başlığa yaslanıp dizlerimi kendime, örtüyüde üzerime çekip sımsıkı sarıldım.

Sadece yatağa bakarak beklemeye başladım. Kulağıma gelen ayak sesleri odada yürüyerek tur attığını söylüyordu. Kaçıncı olduğunu bilmediğim turdan sonra yatağın ayak ucunun çöküşüyle oturduğunu anladım.

"Yüzünü kaldır.
Bana bak!"

Başımı iki yana salladım hızla.
Bakamazdım.
O katil gözleri görürsem bu kez nefesim değil kalbim durur diye korktum.

"Bana bak. Dedim."

Desede başımı salladım yine.

"O kadar çok mu korkuyorsun!"

"Seni gör-düm.
S-Sen.. Katilin tekisin."

Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.

"Korkuyorsun ama sivri dilin yinede söyleyeceğini söylüyor.
Odanda dursaydın hiç bir şey görmezdin."

"O... O zavallı adamı nasıl öldürdün.
Katil...
Benidemi öldüreceksin?"

Dememle oturduğu yerden kalkıp, yanıma oturup çenemden tutuşu ve yüzümü yüzüne çevirmesi bir iki saniye sürmüştür.

Dişleriyle beraber çenemide sıkıyordu. Gözlerimin dolmasına engel olamadan baktım. Gözlerinin karası kapkara girdaplara dönüşürken o girdaların merkezinde şimşekler çakıyordu..

"O zavallı sandığın adam ölmeyi çoktan haketti.
Neden söyleyimmi? " Dedi gürleyerek.

Yüksek sesi ve tonu beni sarsmaya yetmişti.

Sıktığı çenemi biraz daha kaldırarak, gözlerine bakmaya zorladı gözlerimi.

"Kaçırdığı küçük çocukların kollarını yada bacaklarını kesip sokaklara salarak dilendirdigini öğrendim.
Organ mafyalarına nasıl sattığını öğrendim.
Dilendirmediklerine yada satmadıklarına."

Dedi dişlerini sıkıp hırlayarak.

"Onlara ne yaptığınıda duymak istermisin, yada izlemek.
Çığlıklarını duymak?"

Dediğinde alnının ortasında beliren damar öfkesine imza atarken benim midem yeniden bulanmaya başlamıştı.

Yüzü yüzümün tam önünde nefesi tenime değerek tekrar konuştu.

" O orospu çocuğunu geberttimki ibret-i alem olsun diye.
Şimdi dirilse yine gebertirim.
Yine, yine,yine. Anladın mı?"

Dedikleriyle nefes nefese kalmıştı. Burun delikleri genişliyor arka arkaya nefesler alıyordu.
Gözlerimdeki yaşlar yanaklarıma inerken elini çenemden çekerek ayağa kalktı.

Adı gibi ateş saçan gözleriyle bakarken işaret parmağını bana uzatarak, ağzını açtı.
Ama devamını getirmedi.

Onun yerine ellerini saçına geçirip.
Yerinde bir tur attı. Sonra kendini koltuğa bırakarak dirseklerini dizlerine koydu. Sağ dizi ritmik hareketlerle titrerken yeri izlemeye başladı.
Sakinleşmeye çalışıyordu.

Neden hala burdaydı neden gitmiyordu.
Neden başka odada sakinleşmiyordu?

"Kulağını aç..." Dediğinde cümlesini yarıda kestim.

"Neden beni burda zorla tutuyorsun. Ne zaman bırakacaksın beni."

Dedim ağlamaklı.

"Buraya gelme sebebimde bunu anlatmaktı. Sayende konu başka yerlere gitti.

Kulağını aç beni iyi dinle ve ezberle.
Bir daha tekrar etmiyeceğim.
Bir şeyi iki kere söylemeyi sevmem. Söylediğimin dışına çıkılmasını sevmem. Koyduğum kuralın bozulmasını, hiç sevmem.
Anladın mı?

Bir kaç saniye bekletip devam etti.

3 yıl önce bir sebebten ölümle burun buruna geldim.
Ameliyatta kullanılan kan yetmediği için kana ihtiyaç olmuş. Ama kanım kolay bulunan bir kan değil.

O gece aynı hataneye gelen biri bana kan verip, borç olarak verdiğini zamanı gelince karşılığını isteyeceğini yazan bir not bırakıp gitmiş. 3 yıldır ha geldi ha gelir diye bekledim. Ama hiç ses çıkmamıştı taki 3 gün önce biri gelip bana kanını veren o adamdan mesaj getirene kadar.

Borcunun karşılığını istediğini söylemiş. Kanıma karşılık..."

" Banane bunlardan. Neden anlatıyorsun bunu. Benimle ne alakası var.
Ben ne zaman serbest kalacağımı soruyorum."

Derin bir nefes alıp kaşlarını çattı Ateş. Cümlesini başa sararak tekrar etmeye başladı.

"3 gün önce biri gelip..."

Dedi bastıra bastıra.

"Bana kanını veren o adamdan mesaj getirdi.

Borcunun karşılığını istediğini söylemiş. Kanıma karşılık canımı koru, kızımı kurtar. Demiş.

Bir anlık kafam karıştı.

"Aysel ve Yaşar piçi seni o Canay ibnesine satmış.

Seni o ibne ve adamlarından kurtardım, buraya getirdim.

Çünkü sen benim borcumsun.
Kan borcum. Bana kanını borç olarak veren kişi baban Ziya Dinçer'miş.
3 yıl önce çok araştırdım ama sahte kimlik kullandığı için bulamamıştım.
Bu yüzden bir süre burda kalmak zorundasın."

"Nasıl yani."

Dedim ayağa kalkarak.
Bu çok saçma. Beni bu yüzden burda zorla tutamazsın.

Babam 3 yıl önce sana bir iyilik yapmış, sende borcuna karşılık beni kurtarmışsın sağol.
Ama bitti işte, hesap kapandı.
Ben neden hâlâ ve zorla burda kalmak zorundayım.
Bırak beni defolup gideyim. Babam olanları duyduysa çok endişelenmiştir, korkmuştur zaten ceza evinde. Zaten hasta.
Çaresizce bir haber gelsin diye bekliyordur.

"Hayır.! Bir süre burda kalacaksın. Hiç bir yere gitmeyeceksin."

"Neden ya neden?
İstemiyorum. Burda kalmak falan istemiyorum. Benim okulum var kendi hayatım var. Babam var."

" Artık kendi hayatın falan yok. Ve artık babanda yok." Dedi hırsla kalkarak.

O an donup kaldım.
" Ne? Ne demek baban yok!"

"Baban bir hafta kadar önce kalp krizi sonucu ölmüş.

Yaşar bunu biliyor olmalıki seni Canay'a, o Canay ibneside seni peşin peşin Mısır'lı bir zengine metres olarak ayarlamış.
Senin benim yanımda olduğunu bilselerde hâlâ doğruluğunu sorguluyorlar. Hâlâ seni arıyorlar."

"Yalan." Dedim

"Babam ölmüş olamaz. Yalandır.
E..Evet hastaydı ama...
Ama ölmez, bu kadar erken ölmez, beni bırakmaz. Yalan...
Yalaannn! " Dedim ağlamaya başlayarak.

" Yalan falan değil. " Dedi kollarını göğsünde birleştirerek.

"Öleceğini anlayınca bana biriyle bu mesajı yollamış. Seni Yaşar ve Aysel'den kurtarmamı istemiş. Yoksa neden hiç görmediğim tanımadığım senin peşine düşeyim. O yüzden bir süre burda kalmaktan başka şansın yok."

"Hayır.
Ben. Ben inanmam.
Burda falan kalmam. Gitmek istiyorum."

" Ya Sabır!
Anlamıyormusun?
Bu kapıdan çıktığın an seni kuş gibi avlarlar. Gözünü açtığında kendini Mısır'da o pezevengin yanında bulursun."

" İnanmıyorum sana.
Beni burda tutmak için yalan söylüyorsun. Onlar kötü de sen sütten çıkmış ak kaşık mısın? Sende mafya babasısın."

Dedim bir nefeste. Şuan aklım başımda değildi bence. Yada yürek falan yemiştim.
Dün gözümün önünde adam öldüren birine kafa tutmakta neydi.

Kaşları çatıldı gözlerinin akı karası birbirine girdi.
Zebellah gibi bakıyordu.
Aniden yerinden kalktı öfkeyle.

" Madem öyle istediğin an gidebilirsin. Hemen şimdi gitmek istiyorsan git.
Ama götürürlerken gözümle görsem karışmam, kurtarmam."

"Senden öyle birşey istemem zaten."

Dedim.
Ayağıma terlikleri giyip aksayarak kapıya yöneldim. Kapıyı açar açmaz karşımda Deniz'i görünce saniyelik dursamda devam ettim.
Yine aksayarak merdivenlere gelip kırmızı basamakları inmeye başladım. Yalandı. Babam.ölmüş olamazdı. Hepsi bu katilin oyunuydu.

Deniz:

"Anlaşılan ikna olmamış."

Diyordu arkamdaki Ateş'e. Beni ikna etmeye çalışıyordu demekki.
Salona indiğimde koltukta oturmuş bana bakan yaşlı bir adam gördüm.
Ama hiç aldırmadan kapıya yöneldim. Adam ayağa kalkarak beni izlerken aynı anda arkamda duyduğum ayak sesleriyle saniyelik arkama baktığımda Ateş'i üst kattan inerken, Deniz'i de onu izlerken gördüm.

Dahada hızlanarak kapıyı açıp çıktığım da önüme burnu kırılmış, bandajlı bir adam çıktı.

Önce şaşırsamda devam ettim. Yanından geçecekken önüme geçti.

"Çekil.
Çekilesene be!"

"Bırak."

Diyen tok sesle adam kenara çekilince yürümeye devam ettim. Bir an önce burdan gitmek istiyordum. Kara soğuğa aldırmadım.
Büyük bahçedeki uzun yürüyüşten sonra kapıdan çıkmayı başardım.

Önce etrafa baktım. İki yönde boştu.
Hava soğuk, benimse üzerimde pijama ayağımda terlik vardı.

Yinede durmaya niyetim yoktu. Şimdi gidemezsem ömür boyu burda kalacakmış gibi hissediyordum.

Hızlı ama aksak adımlarla yürümeye devam ettim. Ana yola ulaşırsam bir şekilde polise gidecektim.

Baya bir yürüdüm ama her yer aynıydı sanki. Ne yol bitiyordu ne manzara değişiyordu. Sanki aynı yerde dönüp duruyordum.
Artık soğuktan titremeye başlamıştım.
Ayaklarım üşümüş yol bir türlü bitmiyordu.
Ne yapacağımı bilmeden olduğum yerde durarak etrafıma baktım. Gözümdeki yaşlar tekrar atmaya başladı. Burası dağ başı bir yerdi galiba. Yetmiyor gibi birde kar yağınca durursan donarsın yürü Ela diyerek yürümeye devam ettim.
Yürüdüm, yürüdüm... Ama artık takatim kalmamıştı. Bacaklarım titremeye başlamış bileğim acıyor ve üşüyordum. Uykum gelmeye başladığında tamam dedim donarak öleceğim bu dağ başında.
Bir kaç adımdan sonra artık gözlerim bulanık görmeye başlayınca pes ettim. Daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı zaten. Öleceksemde öleyim yeter artık diyerek kendimi sırt üstü soğuk kara bıraktım.

Bir kaç saniye soğuk havayı derin ve hızlı şekilde içime çektim. Hızlı yürümekten göğüs kafasim körük misali inip kalkıyordu. Gözlerimi açtığımda gök yüzünden lapa lapa yağan kara baktım.
Çok güzel yağıyordu. Şuan kendimi pamuk tarlasında yatarken hayal ettim. Sanırım gerçekten ölüyordum.
Çünkü üşümüyordum artık.

Baba...
Baba gerçekten öldün mü.?
Öldüysen bekle kızını. Kızın da geliyor. Dedim ağlarken.
Yanağımdan akan ve karlara düşen gözyaşlarım donmuş olmalıydı.

Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum belki saniyeler belki dakika.
Bilincim gidip gelirken sırtımdan ve bacaklarımdan saran kollarla yerden yükseldiğimi hissettim. Sonrada üzerimi örten bir sıcaklık.
Uzaktan gelen sesler duyuyordum.
Kimdi yanımdaki insanlar bilmiyorum ama, umrumda bile değildi. Şuan aklımdaki tek şey hiç birşey hissetmeden ölmekti o kadar.
Babam gerçekten öldüyse, onun yanına gitmek istiyordum hepsi bu.
Karanlığa tekrar çekilmeden önce gözlerimi araladığımda arabada ve Ateş'in kucağında bir battaniye altındaydım.

Son duyduğum ve gördüğüm şey,

"Aklın başına gelmiştir artık."
Diyen kişi Ateş'ti.

"Senden nefret ediyorum."

Diyebildim sadece. Sonrası karanlık.

 

Loading...
0%