Yeni Üyelik
6.
Bölüm

K.B 6 Kırmızı Göz

@azamet_29_2

"Kırmızı gözler, bizim görmediğimizı görür. Kırmızı gözler karanlığı ve daha fazlasını görür."

Karanlığa tekrar çekilmeden önce gözlerimi araladığımda arabada ve Ateş'in kucağında bir battaniye altındaydım.

Son duyduğum ve gördüğüm şey,

"Aklın başına gelmiştir artık."
Diyen kişi Ateş'ti.

"Senden nefret ediyorum."

Diyebildim sadece.
Sonrası karanlık.

*****
Gözlerimi açtığımda loş bir odadaydım.
Siyah deri koltukların olduğu küçük bir oda. Tavan köşelerinde kırmızı spot ışıklar vardı.
Siyah tek koltuğun hemen yanında küçük bir bar ve barın hemen üzerinde büyük kadeh seklinde bir saat. Yelkovan ve akrep 1 i gösteriyordu.
Gece 1 mi yoksa gündüz 1 miydi.
Kendi etrafımda dönerek kapının nerde olduğu anlamaya çalıştım.

Tam arkamda duran, yine siyah deri ile kaplı kapıyı görünce hemen o yöne giderek kapının kolunu açtım.
Kapıyı açmamla birlikte müthiş bir gürültü koptu.
Gözle görünen her yer deli gibi dans eden insanlarla doluydu.

Nerde olduğumu anlamaya çalışarak etrafa baktım. Buranın bir eğlence mekanı olduğunu anladım.
Ortada bir disko topu dans eden sarhoş insanların üzerinde pırıltılı şekilde dönüyor,uyuşmuş beyinlerle alay ediyordu sanki.

"Nerdeyim ben?
Buraya nasıl geldim?
En son Ateş'in yanında değilmiydim.
Yoksa benden kurtulmak için oda beni başka birinemi getirip bırakmıştı.

Dişlerimi sıkıp kollarımı kendime sararak,

"Allah belanı versin Ateş Yıldırım." Dedim ağlayarak.
Bir an önce burdan çıkmam lazım.
Belanın biri bitmeden diğerinin içinde buluyordum kendimi.

Allah'ım ben sana ne yaptım. Dedim
insanların arasından yürüyerek geçmeye çalışırken.
Çıkışı bulmaya çalışırken bir kaç kere ezilme tehlikesi atlatarak sonunda kalabalığı yarıp geçmeyi başardım.

Siyah demir korkuluklu, kırmızı basamaklı merdivenleri dönerek çıkmaya başladım.

Çıktım,çıktım, çıktım ama merdiven bitmiyordu bir türlü.
Allah"ım. Bu bir kabus olmalı.
Başka türlü bir merdiven neden bitmez neden bitmiyor bu basamaklar.

En son kalan bir kaç basamaktan sonra nihayet son basamağa gelip durdum.

Nefes nefeseydim ve kalbim sıkışıyordu. Kanter içinde kalmıştım.
Alnımdaki ve sırtımdaki terleri hissedebiliyordum.

Başımı kaldırıp çıkışı gördüğümde o kadar mutlu oldum ki.
Hemen o dönen kapıya yöneldim. İçinden geçerek dışarı attım kendimi.

Karanlıktı. O halde saat gece 1'di Ateş'in beni nereye bıraktığını anlamak için geriye dönüp arkama baktım.
Başımı yukarı kaldırdığımda uzun upuzun, gökyüzüne kadar uzun bir binanın girişindeydim.

Kapının üzerinde 15 Jan yazıyordu.
" 15 Jan."
Bu ne biçim isimdi böyle.

Oyalanma Ela diyen iç sesimle kendime gelerek yürümek istedim. Hemen burdan uzaklaşmalı polise falan gitmeliydim.

Tam ilk adımı atacakken biri kolumdan yakaladı.
Korkuyla çığlık atarak arkamı döndüğümde sarhoş olduğu her halinden belli olan adam bana, daha doğrusu sol gözüme baktı.

Elini ateşe sokmuşcasına geri çekerken diğer elindeki,yarısına kadar dolu olan şişe parmaklarının arasından kayarak yere düştü.
Ayağımın dibine düşüp dağılan şişeyle bir adım geriye sıçradım.

"Kırmızı göz!" Dedi.

" Ne? "
Bir iki adım daha gerilerken gözü hâlâ üzerimdeydi.
Sonra gözlerini üzerimden çekerek diğer yöne doğru döndü.

Işıltılı mekanların olduğu kaldırımda yürüyerek mırıldanmaya başladı.

"Kırmızı gözler, bizim görmediğimizi görür. Kırmızı gözler karanlığı ve daha fazlasını görür."

Ne saçmalıyordu bu sarhoş.
Adamın ne dediğini anlamaya çalışsamda anlayamamıştım.

Oyalanma Ela hadi.
Başın belaya girmeden kaç. İç sesim beni yine dürtünce hemen yürümeye başladım.
Ama bacaklarımdaki ağırlıktan adımlarım gittikçe yavaşlayıp durma noktasına gelince olduğum yerden belki 2 belki 4 metre ancak uzaklaşabilmiştim.

Ne oluyor demeye kalmadan duyduğum araba ve silah sesleriyle olduğum yere çöktüm.

Çığlık çığlığa bağırırken sesler dahada arttı. Kurşun yağıyordu sanki üzerime.
Ellerim kulaklarımda bir süre öylece kaldım. Sonunda sesler kesilince kendime gelip olduğum yerde ayaklarıma baktım.
Yanımdan çıplak ayaklarıma doğru yürüyen kan gölü ayaklarımıda içine alıyordu.
Korkuyla yerimde doğrulurken gözlerim ayaklarımda uzaklaşmak istedim.
Aynı anda arkama baktığımda, yerde yatan iki kişiyi görünce bir çığlık daha atarken ellerimi ağzıma kapattım.

Yerdeki adamlardan biri Ateş Yıldırım'dı.
Başı yana dönük kapalı gözlerle yerde yüz üstü yatıyordu. Vücudunun her yerinde kan vardı.
Diğeri onun evinde gördüğüm yaşlı adamdı.
Oda sırt üstü gözleri açık donuk bakışları gözlerimde ve kanlar içindeydi. Burnumda kan kokusu, midemde bir bulantı hissettim.

Korkuyla ağlamaya başlayarak geri geri yürümeye başladım.
Tâki sert bir şeye çarpana kadar.
Neydi? Neye çarpmıştım. Anlamak için arkamı döndüğümde boğazımdaki elle nefesimin kesildiğini hissettim.

Adam tek eliyle bile nefesimi kesebilen biriydi.
Ama yüzü, yüzünü seçemiyordum.
Sulanan gözlerim bulanık görürken ellerimle karşımdaki adama vurmaya bir yandanda,

"Bırak. Bırak beni.
İmdaaatt! Yardım edin. Bırak. Bıraksana. Katil."
Diye bağırmaya başladım.

Aniden elini boğazımdan çekerek bileklerimi tuttu.
Kim olduğunu göremediğim adam elleri bileklerimde yüzüme yaklaştı.
O kadarki kaşının üzerindeki parıltıyı gördüm.

"Kimsin.?
Dedi kalın boğuk çıkan sesiyle.
Burnuma gelen sigara kokusu bir kez daha midemi bulandırdı.
Bir süre öylece kaldıktan sonra beni yere savurunca.
Başımı yere çarptım.

Kapanan gözlerimi tekrar açtığımda bembeyaz tavana bakarken buldum kendimi.

Etrafımda hiç bir şey kalmamış sadece tavan vardı sanki. Öylece bakıyordum.
Gözlerim tavanda olsada o kabus gözümün önünde tekrar ediyordu.
Zihnim kabusumdan çıkamıyordu.

Kulağıma gelen uğultulu seslere gözümün önünden geçen el eşlik edince başımı yana çevirdim.

Ateş Yıldırım'ı tepemde bana bakarken buldum.

"Hey. Manyak."

Gördüğüm rüyanında etkisiyle,
Kendimin bile anlamadığım bir seyler geveledim.
Sonra bulanan gözlerimle tekrar karanlığa doğru kayıp gittim.

*****

" Ya Sabır!" Dedim.

Anlamıyormusun?
Bu kapıdan çıktığın an seni kuş gibi avlarlar. Gözünü açtığında kendini Mısır'da o pezevengin yanında bulursun."

" İnanmıyorum sana.
Beni burda tutmak için yalan söylüyorsun. Onlar kötü de sen sütten çıkmış ak kaşık mısın? Sende mafya babasısın."

Bu kız beni sınıyordu resmen.
Dişlerimi birbirine geçirirken kendimi zor tutuyordum.

Hızla ayağa kalktım.
Bütün sinirimle,
" Madem öyle istediğin an gidebilirsin.
Hemen şimdi gitmek istiyorsan git.
Ama götürürlerken gözümle görsem karışmam, kurtarmam."

Dedim
Bağırarak.

"Senden öyle birşey istemem zaten."
Diyerek yerdeki terlikleri ayağına geçirip aksaya aksaya açtığı kapıdan çıktı.
Dışarda bekleyen Deniz'i görünce bir an durup sonra devam etti.

Yine aksayarak merdivenlere geldiğinde inip çıkışa yürüdü.

Salondaki dedemle bir an göz göze gelince dedem ayağa kalkarak kıza bakarken kız dahada hızlanıp kapıyı açıp çıktı.

Dün akşam kapıda olmadığı için burnunu kırdığım adamın önüne çıkmasıyla,

"Çekil.
Çekilesene be!" Diye bağırdı.

"Bırak." Dedim adama.

Bakalım inadı onu nereye kadar götürecekti bunu görmek istiyordum.
Bahçe kapısından çıkar çıkmaz dönecekti eminim.

Kollarımı göğsümde birleştirdim, çatık kaşlarla izliyordum ne yapacağını.

Büyük bahçeyi hızlı hızlı yürüyerek geçtikten sonra kapıdan çıkmayı başardı. Olduğu yerde durup etrafa baktı bir kaç saniye.

Buraya kadar kızım.
Böyle kalırsın işte.
Şimdi kuzu kuzu dön bakalım.
Dedim duyamayacağı şekilde.

Ama durmadı. Önce iki yana baktı, sonrada sol tarafa doğru hızlı ama aksak adımlarla yürümeye devam etti. Bu kızda gerçekten cahil cesareti vardı. Biraz akıllı olsa gerçekten kurtulacaktı aslında. Tek hatası ana yola değil sonu uçurum olan tarafa dönmesi oldu.
O yürürken bende ellerim ceplerimde yavaş yavaş bahçenin çıkışına kadar gelip arkasından baktım.

O soğukta o ayakla inatla yürümeye devam etmesini taktir etmedim desem yalan olur.
Faruk yanıma gelerek,

"Abi ne yapacağız.
O taraf uçurum."

"Biraz bekleyelim.
Nereye kadar gidecek merak ediyorum."

"Duracağa benzemiyor."

"Biraz üşüsünde aklı başına gelsin.
Bana kafa tutmamayı öğrensin."

Arkasından biraz daha izledim. Hâlâ yürüyordu. Gözden kaybolacak kadar uzaklaşınca ,

"Faruk arabayı getir." Dedim.
Delinin durmaya niyeti yoktu gerçekten.
Faruk'un öne getirdiği jeepe binerek kızın peşinden ilerledik.

"Çok yaklaşma uzakta kal."

"Tamam abi."

Bir süre sonra kız artık soğuktan titremeye başlayarak kollarını kendine sardı.
Sonra olduğu yerde durarak etrafına bakmaya başladı.
Kar yağmaya başlasada yürümeye devam etti.

"Abi bu kız baya inatçı çıktı."

Gözlerim kızda sessizce izlemeye devam ettim.
Kız sendelemeye başlayınca,

"Buraya kadar, gazla."

Dedim gülümseyerek.
"Pili bitti daha fazla dayanamaz.
Donmadan alalım."

Biz yaklaşırken kızda kendini sırt üstü kara bıraktı.
Yanına kadar gelip durduk.
Arabadan inip yanına yürürken,

" Faruk bagajdan battaniyeyi ver."

"Tamam abi."

Dahada yaklaştığımda kendi kendine nefes nefese söylediği şeyi duydum.
Baba...
Baba gerçekten öldün mü.?
Öldüysen bekle kızını. Kızın da geliyor. Dedi.
Ağlıyordu.

Sonra gözleri kapandı.
Yere çöküp bir elimi sırtından bir elimi bacaklarının altından geçirip sararak yerden kaldırdım.

"Seni aptal.
Buraya kadar işte. Nereye gidebileceğini sanıyordunki.
Ört Faruk."

Faruk elindeki battaniyeyi kızın üzerine örttükten sonra arabanın arka koltuğuna geçerek kızı kucağıma yatırdım.

O ara gözleri açıldı.

"Aklın başına gelmiştir artık."
Dedim.
Cevabı,
"Senden nefret ediyorum." Oldu.

Bunun bi önemi yoktu. Çünkü benden nefret edenlerin sayısı azınsanamayacak kadardı. Sonra kayan gözlerleriyle kendinden geçti kız.

"Faruk eve dönelim."

"Tamam abi."

Bir süre gittikten sonra, kız battaniyenin altında kollarını kendine sarıp dişlerini sıkarken,

"Allah belanı versin Ateş Yıldırım." Dedi ağlayarak.

Duyduğum şeyle kaşlarımı çatarak yüzüne bakarken kızı duyan Faruk saniyelik bana baktı aynadan.
Sonrada sessizce önüne döndü.

Şuan kendindemiydi, değilmiydi bilmiyordum.
Eğer kendindeyse bu cümlenin hesabını fena soracaktım.
Elimle güzünü açıp göz bebeklerine baktım. Hala baygındı.

"Dua et bayğınsın.
Yoksa seni çoktan kapıdan dışarıya atmıştım." Dedim hırlayarak.

Bahçeye geldiğimizde arabadan inerek eve doğru yürürken Deniz de kapıda belirdi.

O an kızın hızlı hızlı nefes alışı dikkatimi çekti.
Sonra elini kalbinin üzerine koyarak sıkması.
Boncuk boncuk terlemişti.

Yürümeye devam ettim.

"Jan." Dedi
"15 Jan."
Durup yüzüne baktım.
Erkek arkadaşınımı sayıklıyor diye düşündüm.

Biz içeri girerken Deniz:

"Bu kızla işimiz var. " Dedi.

Sinirle baktım yüzüne.

"Tamam tamam bişey demedim."

Odaya çıkınca kızı yine yatağa bıraktım. Üzerindeki battaniyeyi büyük olanla değiştirdim.

Çıplak ayaklarını battaniyenin altına gelecek şekilde örttükten sonra kollarını battaniyenin içine alacakken birden çığlık atıp elleriyle kulaklarını kapatıp hızlı nefesler almaya başladı.

Deniz'e bir bakış attım ne oluyor dercesine.

"Kâbus görüyor olmalı."

Aynı anda kız ellerini havada savurarak,

"Bırak. Bırak beni.
İmdaaatt! Yardım edin. Bırak. Bıraksana. Katil."
Diye bağırmaya ve debelenmeye başladı.
Kollarını bileklerinde tutarak sabitlerken Deniz kıza seslenerek uyandırdı.

Kız hiç kıpırdamadan tepki vermeden gözleri tavanda öylece bakıyordu.
Deniz bana ben Deniz'e baktım.

"Kız kayışı kopardıysa senin suçun."

"Deniz, gebertecem bak senide onuda. Belâmızsınız lan.!"

Kıza dönerek elimi gözünün önünde sallayarak,

"Hey. Manyak. " Dedim.

Gözlerini bana çeviren kız..

"Öleceksin! Bende senden ve o yaşlı adamdan kurtulacağım." Dedi.

Sonra gözleri tekrar kapandı.

"Ne dedi o!"

"Kâbus görüyor aldırma."

"Kâbus gördüğü içinmi yoksa bildiği bir şeymi var. Dedemden neden bahsetti."

"O kadar yorma kafanı."

Kıza baktım.
Söyledikleri suanki halinden kaynaklı olabilirdi ama olmayada bilirdi.
Ben bu güne kadar dedemden ve Faruk'tan başka kimseye güvenmedim.
Bundan sonrada güvenmem.

O andan sonra kızın hali şüpheli gelmeye başladı.
Deniz kıza serum takarken bende
odadaki koltuğa oturup son 3 günü yeniden düşünmeye başladım.

An itibariyle Ziya Dinçer'den başlayarak herkes ve herşey kafamda şüpheli hale geldi.

Uyuyan kıza baktım. O masum görünen yüzünün altından başka biri çıkabilirdi pekala. Bu kız ya birilerinin kuklasıysa ve bu kan meselesi yüzünden yanıma yerleştiriliyorsa. O zaman bu kızı da arkasındakileride hiç acımadan lime lime doğrarım.

*****
Günümü kızın yanında oturarak o odada onun uyanmasını bekleyerek geçirdim.
Her saniye Sinir katsayım artmaya başladı.
Ayağa kalktım. Bir yandan ileri geri turluyor bir yandan elim çenemde düşünüyordum. Bu kızla ilgili her şey şüpheli hale gelmişti.

Deniz 2. serumuda taktıktan sonra artık akşam olmuştu ve kızın hâlâ uyuyor olması sinirlerimi daha da bozuyordu.

"Deniz ne zaman uyanacak bu kız?"

"Bilmiyorum."

"Bir an önce uyansa iyi olur. Söylediği şeyleri bana açıklayacak."

Deniz oturduğu koltukta telefonunu kurcalarken, ben hâlâ o odanın içinde ileri geri turluyordum. Belki gerekli belki gereksiz ama kafamın içindeki sorular artıyordu.
Sonunda kız kıpırdanmaya başlayınca hemen yatağın yanına geldim.
Gözlerini açıp bana baktığında,

"Nihayet uyanabildin hanımefendi."

*****
Gözlerimi açtığımda karşımda ölüm çukuru gibi bakan bir çift göz gördüm.
Sonra panikle etrafıma baktım. Yine aynı evde aynı odadaydım.

Hızla yerimde doğrulup geriye yaslandım. Ateş hızla gelip sol elini yatak başlığına dayayıp sağ eli ile yakamdan tuttu.
Kendine doğru çekerek,

"Konuş!" Dedi.

"Kimsin, kimin adamısın.
Kim yolladı seni. Konuş lan!"

Diye gürleyince bir an yerimde sıçradım.

Aklımı toplamaya ve ne dediğini anlamaya çalışırken birden yine bağırdı.

"Konuş!
Yoksa ben seni konuşturmayı bilirim."

"Ne?"
Ne diyorsun ya.
Ne demek kimsin. Ne demek kim yolladı. Ben. Ben gelmedim. Siz zorla getirdiniz beni.
Allah'ım yeter ya yeteeerrrr.
Bitsin bu kabus delirecem yoksa.
Bırakın artık beni.
Ya bırakın, ya öldürün. Yeter artık ben dayanamıyorum artık." Diye bağırdım son ses.

Ateş'in yakamdaki eli yumruk olup havaya kalktı.
O anda aşağıdaki yaşlı adamın kapıdan girişiyle ,

Ateş' in yumruğu öfke dolu bağırma sesiyle birlikte yüzümün yanından geçip yatak başlığında patladı.

Başlıkla beraber bütün yatağın salladığını hissederken korkuyla nefesimi tutup öylece kaldım.
O yumruk bir an yüzüme gelecek sanmıştım.

Yaşlı adam,
"Ne oluyor burda." Dedi otoriter sesle.

Deniz hızla Ateş'in yanına gelip koluna girerek.

"Ateş sakin ol.
Sen biraz çık.
Ben onunla konuşurum."

" Bırak lan.! " Dedi Ateş kolunu hırsla çekerek.

"Ateş ne oluyor." Dedim diyen yaşlı adama aldırmayan Ateş.

"Konuş...
Otur konuş. Ama ben burdayken konuşacak." Dedi sinirden kızarmış yüzüyle.

Deniz istemesede onu oturduğu koltukta bırakıp yanıma gelip yatağın kenarına oturdu.

"Ela."
Dedi.
"Ela beni dinle lütfen."

"Ben bişey yapmadım.
Ben kimseye bişey yapmadım.
Yemin ederim. Ne olur bırakın gideyim ne oluur."

Dedim hıçkıra hıçkıra ağlarken.

"Ben sana inanıyorum. Daha doğrusu inanmak istiyorum.
Dinle beni,Ateş'in sormaya çalıştığı şey...
Bir ara uyanıp Ateş'e söylediğin şeyin anlamı neydi.
Göz ucuyla bana nefretle bakan Ateş'e sonrada ayakta duran diğer adama baktım.
İç çekerek,
"Ne,ne söylemişim?" Dedim.

"Öleceksin! Bende senden ve o yaşlı adamdan kurtulacağım." Dedin.

"Ne demek istedin.
Bak. Ateş'in çok düşmanı var. Onlardan birilerinemi çalışıyorsun Ela. Seni zorla yada ölümle tehdit ederek Ateş'in yanınamı yolladılar.
Eğer öyleyse şimdi söyle. Sonra senin için geç olur.

Deniz' in söylediği ama bana yabancı olan cümlelerden sonra. Tekrar baktım Ateş'e ve o adama.

O an anladım Ateş'in ölüm kuyusu gözlerinin kimden geçtiğini.
Bu adamın gözleride tıpkı Ateş'in baktığı gibi bakıyordu.

"Hatırlamıyorum." Dedim.

Hatırlamıyordum.
Ateş yine hırsla kalkınca,

"Ben, ben rüya gördüm sadece." Dedim karşımdaki Zebellah ve yavrusu gibi duran ikiliye bakarken. Öldüğünüzü gördüm. "

"Ne?" Dedi yaşlı adam.
Sonrada,
"Rüyanı anlat." Dedi.

Hepimiz yüzüne baktık.
Rüya tabiri yapan nur yüzlü dede tipi yoktu adamda.

"Anlat!"

"Be..Ben karda bayılınca gözlerimi açtığımda bir odadaydım siyah deri koltuklar vardı. Kırmızı loş ışıklı bir oda.
Odadan çıkınca kalabalık insan dolu bir yere geldim. Eğlence yeriydi sanırım. Çıkmak için siyah demirli kırmızı basamaklı dönen bir merdivenden çıkıp dönen bir kapıdan geçerek mekandan çıktım. Gece olmuştu.
Nerde olduğuma bakınca upuzun bir bina gördüm. Kapısında 15 Jan yazıyordu. Tam kaçacakken biri kolumdan tutup izin vermedi. Sonrada araba ve silah sesleriyle ellerimi kulağıma kapatıp yere çöktüm. Sesler kesildiğinde siz yerde kanlar içinde yatıyorsdunuz.

Yine ordan uzaklamak istedim ama bir adam arkamdan beni yakaladı. Korktum. Bırak beni katil diye bağırdım. Bana Kimsin diye sordu.

"Yüzü." Dedi Ateş.

"Görmedim. Yüzü karanlıktı yada yoktu. Ama kaşında parlayan bir demir vardı. Piercing gibi. Hepsi bu." Dedim

"Ben kimseye çalışmıyorum yemin ederim.
Artık bırakın beni lütfen."

Adam sinirle odadan çıkarken Ateş'te arkasından gitti.

*****

Dede Yaman Yıldırım ve Ateş Yıldırım davet için hazırlandılar.
Bu geceki açılışa özel olarak davet edilmişlerdi.
Bu alemin tanınan ve sayılan abilerinden Sencer Adaçar yeni bir mekan açıyordu.
Yaman Bey ve Ateş davet listesinin en başındaydılar.
Saat 12 ye gelirken Ateş ve Yaman Bey mekanın önüne gelerek ağır adımlarla indiler.
Yaman Bey başını yukarı kaldırıp yüksek ve ihtişamlı duran yapıya baktı.

Kapının üzerinde yanıp sönen JanJan ( Yanar döner ) yazısına baktılar.
Sonrada Ateş'e. Etraflarındaki korumaların arasından geçerek mekana girdiler. Gayet lüks şekilde yapılmıştı mekan. Hem göze hem lükse hitap ediyordu.

Girişin 10 adım sonrasında aşağıya inen merdivenlerin önünde Sencer ve adamı Tarık elleri önlerinde gelen ağır misafirleri bekliyordu.
Ateş'i ve Yaman Beyi görür görmez hazır ola geçmişlerdi nerdeyse.

"Abi hoş geldiniz. Şeref verdiniz."

Ne Ateş ne Yaman Bey cevap vermediler. Başlarıyla onaylayıp buyur edildikleri mekana doğru aşağı inerken merdivenleri inceledi Ateş.

Siyah demir korkuluklu kırmızı döner basamaklı uzun bir merdivendi.
Yaman beyin kaşları çatılmaya başlamıştı.
Aşağı indiklerinde kenarlardaki özel locaları gördü Ateş.
Siyah deri koltuklar ve kırmızı ışıklarla süslü özel localar.

Ateş' in yüzü değişti dedesine bakarken. Arkasında kendine eşlik eden Faruk'a baktı. Faruk yapacağı şeyi anladı.
Elindeki telefonla Fatih'e çağrı atıp kapattı.

Sencer iki ağır misafirine mekanın en lüks ve ayrıcalıklı köşesini göstererek buyur etti.

Güzel kızların getirdiği içkiler ve mezeler ikram edildi.
Laf olsun diye mekanla ilgili birşeyler konuşuldu.
Ama Ateş'in aklı başka yerdeydi.

Nihayet Ateş ve Yaman Bey ayağa kalkarak. Sencer ile vedalaşıp mekandan çıkmak için üst kata yürüdüler.

Yaman Bey, Ateş ve Faruk. Üçü ve dışarda diğer adamlar mekandan çıkmak için dönen kapıya geldiler.
Çıkmadan önce Ateş elini alnına bastırmış alaycı bir şekilde gülümsedi.
Kendine ve yaptığına inanamıyordu.
Başını kaldırıp asılan yüzünün eşliğinde,

"Çıkıyoruz." dedi.

Ateş ve yanındakiler 3. ü adımı atmışlardıki birden bir araç ve silah sesleri duyuldu.
Ateş ve yanındaki dedesi daha silahına davranamadan göğüslerine 2-3 kurşun yemişlerdi.
Araç uzaklaşsada silah sesleri gelmeye devam etti uzaktan.

Ateş'in adamları aracın peşine takılmıştı.
Faruk yattığı yerden kalkıp Ateş'in yanına koştu.

"Abi.!
"Abi iyimisin? Büyük Bey iyimisin?"

"İyiyiz Faruk."

Ateş eli göğsünde ayağa kalkarak kendine baktı.
İyiydi.

Akşam kızın odasından çıktıktan sonra dedesi ile salonda yaptığı konuşmayı hatırladı.

Dedesi elleri saçlarında,

"Ölmemiş olabilirmi?" Demişti.
Hala eli senesinde ileri geri dolaşıyordu. Siniri vestresi yüzünden okunuyordu.

"Dede ne oluyor.
Kim ölmemiş olabilirmi?"

" Piçin piçi Azmi."

"O kim. Ne oluyor. Kız bir rüya anlattı deliye döndün."

"Kızın gördükleri uydurma değil."

"Sen yukardayken telefon geldi. Sencer mekanı gece açıyormuş."

"Hani yarındı.
Öne almış birde son dakikadamı söylüyor."

"Onu geç.
Kızın tarif ettiği yer Sencer'in mekanı.
Bilmediği bir yeri nasıl görsün kız rüyasında. Bugün ayın 15 i mekanın adı JanJan.
Kapı da 15 Jan yazdığını söyledi kız.

Ateş biri bize pusu kuracak. Ve o kişi Azmi olabilir."
"Hadi diyelim doğru. Azmi olduğu ne belli."

"Azmi'nin kaşında o takılan boklardan vardı."
Ateş kahkaha ile gülmeye başladı.

"Dede sana inanamıyorum.
O manyağın lafıylamı bu karara vardın."

Dede Yaman, Ateş'e baktı.

"O kızla kan bağınız var. Bu kan bağı yüzünden senin başına gelecek birşeyi görmüş."

"Oldu olacak geleceği görüyor de de tam olsun."

" Bu gece anlarız. Adamları ayarla. Çelik yelek giyeceğiz."

"Ne?! Yok artık.
Gerek yok ben giymem."

Dedem sinirli şekilde, "Giyeceksin!"

Dedi. Dedemin ve Ela'nın sayesinde ölümdenmi döndük şimdi. Dedim sinirle gülerek.

Hızlıca toparlanıp arabalara bindik. Eve gelirken yelekleri çıkardık.
Bende 3, Dedemde 2, Farukta 2 kurşun saplıydı.

Eve geri gelince içeri girer girmez kızın olduğu odaya çıktım. Kapıyı açıp yavaşça içeri girdim.

Deniz bir serum daha takmıştı. Kendide koltukta uyuya kalmıştı.
Kızın yanına gelip yüzüne baktım.

"Hassiktir beh! Koduğumun şansı." Dedim aklıma gelen şeye gülerek.
Sinirlerim fena bozulmuştu.
Kan Borcum olan kıza şimdide can borcum vardı iyimi.

 

Loading...
0%