Yeni Üyelik
8.
Bölüm

K.B 8 Kızıl ruhum.

@azamet_29_2

"Abi kusura bakma böldüm. "

"Ela odana çık!

Söyle Faruk."

"Abi Kurt geldi.
Seninle görüşmek istiyor."

Duyduğum kurt kelimesiyle anında yerimden kalkıp arkamdaki adama baktım.
Sonrada koşarak yukarıya odama çıktım.

Ateş'in söyledikleri ve kükremeleri üzerine Kurt kelimesini duymanın ve saçma sapan kabuslarımıda hatırlayınca gözlerim yine doldu.

Elim odanın kapısında başım önde bir süre kaldım. Ağlamak istemiyordum ama aptal gözyaşlarım kirpiklerimi zorluyordu.
Dişilerimi dudaklarıma geçirip gözlerimi sildim.
Ağlama ağlama.
Burnumu çekerek kapının koluna bastım.

İçeriye bir adım atmıştımki gördüğüm şeyle irkilerek bir adım geriye gittim.

Emel yatağımda oturmuş bana bakıyordu.
" Konuşmanız bitmiş."

Bir iki adımdan sonra Emel'in tam karşısına geçip yüzüne baktım.

"Neden odamdasınız?"

"Demek...
Odan."

Dedi ellerini yatağa koyup geriye doğru eğdi bedenini.
Sonra gözleriyle odayı taradı.

" Yanlış ucube.
Bu oda benimdi.
Yavaşça ayağa kalkarak pencereye yürüdü ve dışarıya baktı bir süre.
Sonra bana dönüp,

" Tadını çıkarmaya bak.
Çok kullanamayacaksın. "

Dedikten sonra omuzuma çarparak yanımdan geçerek odadan çıktı.
Bana karşı her hâli öfke doluydu.
Benimle ne derdi vardı ki.

Neye baktığını merak edip pencereye yaklaşıp dışarıya baktım.
Bu oda ön tarafa bakıyormuş bunu farkettikten sonra bahçede Ateş ve bir adam daha gördüm.
İkisininde etrafında 2 şer adam daha vardı.
Ateş'in iki eli cebinde ayak üstü bir şeyler konuşuyorlardı.

Karşısındaki adama çevirdim bakışlarımı.
Uzun boylu dalgalı, ensesine kadar kadar uzun saçlı biriydi.
Kurt bu-muymuş. Dedim.

Güneş dokundukça elmas gibi parlayan demirden küçük bir halka olan küpesi tıpkı rüyamdaki kurdun kulağındaki küpedendi.
Nasıl oluyordu bu.

Ateş parmaklarıyla burun kemerini sıkarak önüne eğdi başını. O sırada Kurt denen adam gözlerini etrafında gezdirirken göz göze geldik bir an ve mavi gözleri girdi odağıma.
Bir iki saniye süren bakışı rüyamdaki kurdu üstüme saldı.

Hızla perdenin gerisine sinip kendimi yere bırakarak sırtımı duvara yasladım.
Anlık korku saplanmıştı kalbime.
Ellerimi yüzüme kapatarak.

Kendine gel Ela düşün. Dedim kendime.
Neler oluyor, hayatın kötüyken nasıl daha kötü oldu.

Ayağa kalktım, banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Kendime gelmeliydim.
Aynadaki hâlâ hayalet gibi olan hâlime baktım.
Umutsuz şekilde banyodan çıkarak odaya geçtim. Kapı ve pencere arasında yürümeye ve düşünmeye başladım.

Düşün Ela düşün.
Bir gece evimden zorla çıkarılıp kaçırıldım.
Sebep ne?
Aysel ve Yaşar beni o kupeliye sattı.
O ikisiyle görüşeceğim bunu yazdım kenara.
Onların elinden kaçarken bu Ateş denen adamın eline düştüm.
Peki neden?
Çünkü babama borcu olduğunu bu yüzden beni onlardan kurtardığını söylüyor.
Buraya kadarda tamam.

Şimdi.
Babamın öldüğünü bu yüzden benim onunla kalmam gerektiğini söyledi.
İşte bu yalan!

Bunu bildiğim için burdan gitmek isteyip başaramadım bu da benim beceriksizliğim.
Aptalın beceriksizin tekisin Ela.
Dedim yumruğumu kafama vurarak.

Güya babamın öldüğünü ispat edecekmiş. Pöeh!

Gelelim neden burda kalacağıma.
Canay denen küpeli beni bulur ve Mısır'a kaçırır diye burda kalmak zorundaydım. Maalesef buna inanmamazlık edemiyordum.
Ama burda kalmak da istemiyorum.
Çünkü bu Ateş, saldığı korkuyla nefesimi kesebilen bir katildi.

Hem katil, hem mafya, hem cellat, hem tehlikeli ve ondan nefret ediyorum.
Korksam bile nefret ediyorum.

Hayır burda kalmak yerine başka bir yerde de kalabilirim saklanabilirim, izimi kaybettirene kadar.
Evet!
Bunu düşüneceğim.

Peki kabuslarım.
O kabuslar nerden çıktı.
Neden acayip şeyler görmeye başladım...
Pisikolojim bozulduğu için olmalı.
Hiç böyle şeyler görmezdim çünkü.

Peki yaşanan gerçeklerle benzemeleri.
Tesadüf Ela, sadece tesadüf.
Aklıma okuduğum Simyacı isimli kitap geldi o an.

Ya, kabusumun üstüne Ateş'in gümüş yılan yüzüğünü ve Kurt isimli birini görmek.
Onlarda sadece tesadüf olmalı.
Tesadüf olsun hatta.

*****

"Kurt."

"Ateş Yıldırım."

Ateş karşısındaki adama baktı ellerini cebine sokarak.

"Benimle konuşmak istemişsin."
Dedi üstten bakarak.

"Evet.
Abi dedik ayağına kadar geldik.
Sağol sende dinlemek için vakit ayırdın."

"Kısa kes Kurt."

" Bildiğin gibi uzun zamandır yurt dışındaydım.
Yeniden ülkeye gelip yerimi sağlamlaştırma peşindeyim.
Kendimize şimdiden küçük bir pazar oluşturduk.

Ama dahası lazım. Senin pazarına girmek istiyoruz. İş yaptığın yerlerle çalışmak istiyoruz. Yurt içine ve doğu pazarına yayılmak istiyoruz.

Ateş karşısındaki mavi bakışlara sinirle bakarak başını önüne eğdi, parmaklarıyla burun kemerini sıktı.

Kurt bu hareketle onun ne düşündüğünü anlamıştı anında.
Beklediği gibi izin vermeyecekti.
Bunu tahmin ediyordu zaten. Ateş'in başı önünde,
Kurt'un bakışları bıkkın şekilde etrafı turlatken şaşkın şekilde ikinci kata takıldı gözleri.

Pencerede gördüğü genç kız dikkatini çekti.

Bir iki saniye takılı kaldı kıza.
Aniden aklı başına gelince önüne döndü çaktırmadan.
Ateş Yıldırım'ın evinde bir kadına bakmak gırtlagının kesilmesiyle son bulabilirdi.

O sırada Ateş başını kaldırıp derin bir nefes alıp verdi.

" Senin uyuşturucularının benim pazarıma girmesine izin vereceğimi gerçekten düşündünmü. " Dedi alaycı şekilde.

"Evet.
Düşündüm." Dedi Kurt sakin.

"Dedimki Ateş yıldırım zeki biri. Kendini yenileyerek malına mal, gücüne güç katmak ister.
Dünya pazarına açılmak ister.
Bence teklifimi kabul edecek Dedim."

Ateş Kurt'un üzerindeki kabanın yakasını hırsla tuttuğunda anında silahlar ortaya çıktı.
Kurt ve Ateş ellerini kaldırıp adamlarını frenledi.

Ateş'in alev alev olan gözleri Kurt'un mavi gözlerinden sıyrılıp kulağındaki küpenin üzerinden geçip tekrar gözlerine odaklandı.

Dişlerinin arasından konuştu Ateş.

"Anlaşılan sattığından fazlasını içiyorsun.
Hâlâ anlamadığına göre."

Ellerini hırsla geri çekip bir adım geri yürüdü Ateş.

"Faruk.
Beylere yolu gösterin."

" Emredersin abi."

Kurt:
" Görüşmek üzere Ateş Yıldırım." Dediğinde Ateş cevap verme gereği bile duymadı.

Kurt ve adamları Ateş'in adamları eşliğinde bahçenin çıkışına doğru giderken,
dede Yaman ve adamları bahçeye giriyordu.
Kurt laobali bir şekilde selam verirken Yaman Bey tıpkı torunu gibi sessizce üstten baktı sadece.

Kurt bahçeden çıkarken Yaman Bey Ateş'in yanına geldi.

"Ne işi var bu itin burda."

"Beni görmeye gelmiş."
Dedi Ateş içeri girerken. İki adam salona geçip oturdu.

" Derdi neymiş. "

" Bizim pazara girmek istiyor."

"Sen ne dedin? "

" Tabiki hayır dedim.
Ama gözlerindeki ifade hoşuma gitmedi. İçimden bir ses rahat durmayacağını söylüyor."

" Dikatli ol o iki kardeş epeydendir ortada yoklar.
Amerikada ne bok işlere girdilerse birden dönme kararın aldılar."

"Sen nerdeydin dede? "

" Azmi'yi soruşturuyordum."

" Ciddi olamazsın.
O kızın gördüğü bir rüyaya nasıl bu kadar kafayı taktın anlamadım.

Kızın kafası zaten uçuk.
Uyur gezerin biri...

Ne buldun.
Yaşıyor mu bari? "

" Hayır. Ölü gerçekten."

"Gördün mü." Dedi Ateş, Yaman beye bakarak.

Ama Yaman beyin gözü ve aklı çoktan Ateş' ten uzaklaşmış merdivenlerin dibinde onları
izleyen kadına takılmıştı.

" Onun ne işi var burda.?

Bu kadının ne işi var burda?! "

Dedi hiddetle ayağa kalkan yaşlı adam. Ateş hızla arkasındaki kişiye baktı.

Emel yavaş adımlarla ilerleyerek dahada yaklaştı.

"İyi akşamlar Yaman Bey."

Yaşlı adam cevap vermeyerek Ateş'e çevirdi başını ve kızgın gözlerini.

Ateş.
Canı sıkkın ve mahcup şekilde önüne baktı.

" Olanları duymuş.
Sormadan çıkıp gelmiş. Ama geri dönecek."

Dede Yaman hiddetle Ateş'in yanından geçerek üst katın merdivenlerine yöneldi, odasına çıkmak için.
Sevmiyordu bu kadını.
Hemde hiç sevmiyordu.

Yaman Beyin ardından Ateş kalktı.
Bütün siniriyle Emel'in yanına gelip,

"Ne işin var burda.
Neden buraya inip herşeyi daha kötü hâle getiriyorsun."

" Dedenin beni sevmemesi benim suçum değil."

Ateş öfke dolu gözlerle bakarak,
elini Emel'in çenesine sabitleyip,

" Sana benden habersiz gelme diye keyfindenmi söyledim ben lan.
Bok var.
Birde gelmiş kendini gösteriyor.
Toparlan.
Yarın dönüyorsun."

"Hayır."

" Anlamadım,ne dedin ne.?"

" Hayır Dedim.

Ateş..."

Dedi kadın fısıltıyla.
Ellerini Ateş'in göğsüne dayayarak.

" Özledim seni.
Bırak yanında kalayım.
Bir kaç gün...

Beni dünyanın öbür ucuna yollayıp kendine hasret bıraktın.
Tenine hasret bıraktın.
3 aydır ne çektiğimi biliyormusun.
Senden uzak kalmak ne kadar zordu biliyormusun? "

Ateş kadının gözlerine baktı bir süre.

"Alışsan iyi edersin.
Şimdi odana çık."

Dedi.
Sonrada hızlı adımlarla evden çıkarak gözden kayboldu.

Giden adamın arkasından kırmızı ağlak gözlerle baktı Emel.

" Benden kurtulacağını sanma Ateş Yıldırım. Erkeğimi kimseye kaptırmam ben."

Dedi merdivenleri hırsla çıkarak.
Önce eski odasının önünde durdu.
Nefretle baktı kapıya. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdi.

Yatakta iki büklüm yatan kıza baktı.

" Oh ne güzel uyuyor, keyfine diyecek yok küçük ucube...

Sebep sensin değilmi."

Diyerek kapıyı hırsla çekip çıktı.

*****

" Nerdesin oğlum.
Bir gittin gelmedin.
Bir an Ateş sinirlenip gırtlağını kesti diye bile düşündüm."

" Belli kucağındaki kızlardan.

Burda içki, eğlence ve kızlar eşliğinde beklemenden, kardeşin için ne kadar endişelendiğin belli oluyor abicim."

" Çıkın, bizi yalnız bırakın."

Dedi adam kızlara.
Sonrada kardeşi Kurt'a baktı.

"Anlat."

" Tabiki reddetti.
Bizi bu pazara sokmayacak. Ne şimdi ne sonra.
O gün onu gebertebilseydin şimdi işimiz daha kolaydı.
Herkes Ateş'den korkuyor.
Onun hayır dediğine kimse evet demez."

"Adam' ın ölümle anlaşması var sanki. Nasıl her seferinde ölüm ona uğramadan teğet geçiyor.
Dahası nasıl kurtuldu o kurşunlardan, hemde hepsi."

" Korkut.
Bu işte bir iş var.
Ateş'e bilgi sızmış olmalı. Yada içimizde ona çalışan biri var.
Çelik yelekle gelmiş mekana.
Adamların hepsi geberdi.
Bir öğrenirse kökümüzü keser."

" Merak etme. Ben herşeyi düşündüm." Dedi adam elindeki viski bardağını kafasına dikerken.

"Bu arada ne gördüm dersin."

" Ne?"

" Ateş evde güvercin beslemeye başlamış."

" Ateş güvercin beslemez."

" Bence beslemeye başlamış.
Hemde güzel bir güvercin."

" Canına susama Kurt."

" Yanlış anladın abi.
Benim planlarım başka.

Ateş ile yeniden görüşeceğiz.
O zaman tepeden bakmak neymiş öğrenecek."

*****

Kapı sesiyle korkuyla yerimde doğruldum.
Akşam olmuş hava kararmıştı.
Odam karanlık olduğu için panikle ayağa kalktım. Ben karanlık odada duramazdım.
Hızlı hızlı nefes almak için ciğerlerimde kaybolan havayı bulmaya çalışıyordum.
Aysel ve beni o karanlık odaya nasıl kilitlediği orda nasıl dakikalarca bıraktığı geldi gözümün önüne.

Nefes alamaz oldum.
Çığlık attım sesim çıkmadı.
Işığı açmak için anahtara bastım ama ışık yanmadı.
Korkuyla sırtımı duvara yasladım ellerimin arasına aldım başımı.

Hayır,hayır, hayır...

*****

Derin ve sesli bir nefes çekerek uyandım.
Yine ve yine kabus görmüştüm.
Hızlı hızlı nefesler çektim içime komidinin üzerideki lambaya bastım.
Neydi bu kabuslar.
Neden arka arkaya kabus görüyordum.

Ayağa kalkıp ışığı yaktım.
Sonra banyoya girip elimi yüzümü yıkayarak kendime gelmeye çalıştım.

Kapalı gözlerle el yordamı havluyu alıp yüzümü silerken aynadaki kendimi görünce afalladım.

Gözüm...
İki gözümde kırmızı renkti.

Elimdeki havluyu hızla yüzüme bastırıp gözlerimi ovuşturdum.
Elimi yüzümden tereddütle çekerek tekrar baktım kendime.

Hayır. Değildi.
2 gözümde kırmızı değildi. Hâlâ aynıydı. Biri mavi diğeri kırmızı.
Ama bu kırmızılık gün geçtikçe yanındaki mavileri yutarak dahada büyüyordu.

Banyodan çıkarak odama geldim. Saate baktım Gece oluyordu.
Susamıştım. Odamdaki su bittiği için mutfağa inmem gerekiyordu.

Sessizce odadan çıkıp merdivenlere yöneldim.
Ev karanlık ama koltukların ve merdivenleri kenarlarında küçük abajurlarla loş şekilde aydınlatılmıştı.

Yine sessiz adımlarla mutfağa giderek dolaptan aldığım bardağa masadaki sürahiden bir bardak su doldurarak kafama diktim.
Gercekten çok susamıştım.

Bir bardak daha su doldurup yanıma alarak mutfaktan çıktım.
Merdivenlere yönelip üst kata adımlarken aniden karşıma Emel çıktı.
Karanlıkta onu öyle görünce anlık korkuyla sıçradım.
Bilerek yapıyordu bence. Hoşuna gidiyordu benimle uğraşmak.
Zevk alıyordu.

" Yine uykundamı yürüyorsun?
Küçük ucube."

" Ne?
Ne uykusu, ne yürümesi?" Dedim.

Ne demek istediğini anlamamıştım.

"Su almak için indim.
Ben uykumda yürümem.
Bana ucube demeyide bırakın."

" Neden?
Bence tam sana göre.
Uyur gezer ucube."

Sabırlı olmaya çalışarak derin bir nefes alıp verdim ve bir basamak daha çıktım. Oda inerek tam karşıma geldi.

" Bir daha bana hakaret etmeyin.
Yoksa bende..."

" Sende ne?"

Dedi gözlerime bakarak.
Gözleri ıslak, kızarık, baygın ve sinirli bakıyordu.
Yüzüme gelen içki kokusu bu halinin sebebini belli etmeye yetiyordu.
İçki içmişti anlaşılan.

" Yoksa beni şikayet mi edersin."

Cevap vermedim.
Bir adım yana geçerek yukarıya çıkmak için devam etmek istedim.
Ama önüme geçerek izin vermedi.
Diğer tarafa geçmek istediğimde yine önüme geçti.

"Beni görmezden gelmeye çalışma ucube."

Dedi. Ucube kelimesini bilerek vurguluyordu.

"Çekilin önümden.
Sarhoşsunuz. Ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz."
Dedim sol elimle kenara itekleyerek.

Sonra çıkmaya devam ettim. Ama tam yanından geçerken eli saçımı buldu.

"Seni küçük pislik." Diyerek beni hızla geriye çekince dengemi kaybettim.

Önce merdivenlerden yuvarlandığımı sonrada başımı çarptığımı hatırlıyorum. Bir süre öylece kaldıktan sonra yüz üstü yattığım yerden kalkmaya çalışırken yerden destek almaya çalıştım. Ama avucumdaki keskin acıyla yapamayıp dirseğimin üzerine düştüm.

Başımı kaldırıp yukarı baktım sonra. Emel yoktu.
Kaçmıştı. Yavaşça yerimde doğrulmaya çalıştım.
Ama başım dönünce bedenimi korkuluklara dayayarak destek almak zorunda kaldım.
Sağ elime baktım bulanık gören gözlerimle. Avucum kan doluydu. Ortasında saplı cam canımı yakıyordu. Kanayan sağ elimi yana bırakıp sol elimi alnıma götürdüğümde sızan kan sol elime bulaştı,alnımda kanıyordu.

Allah'ın belası kadın resmen beni aşağı atmıştı.
Bilerek yapmıştı hemde.
Hemen kimseye görünmeden odama gitmeliyim diye düşündüm suursuzca.
Dönen başımı umursamadan merdivene yönelirken dış kapının açıldığını duyunca korkuyla yerimde kaldım.
Işığın açılması ve tıslayan Ateş'in sesini duydum.

" Ela.? Dedi.
Dilinden çıkan ismimdeki her harf alev aldı sanki.

Nefesim durdu. Gözlerim doldu.
Yine kızacak yine bağıracaktı.
Bu adam beni kendi ismimi kullanarak bile korkutabiliyordu.

" Ne işin var bu saatte aşağıda.
Neden odanda değilsin.?"

Yavaşça arkamı döndüm.
Kapının önünde öylece bana bakıyordu Ateş.
Omuzlarında uzun siyah kabanı elinde sigarası bana bakıyordu.

Gözlerimdeki yaşları göz kapaklarım sıyırıp yanaklarımda aşağı bıraktı.

Karşımdaki adam kaşları çatık bana doğru hızlanırken dünya benden ben dünyadan uzaklaştım.
Kararan gözlerim, duran nefesimle kendimi olduğum yere bıraktım.
Yere çarpmayı beklerken başımın altındaki sıcak eli hissettim.

Yere çarpmamı engelleyen, Ateş'in eliydi. Kalbi soğuk birinin elleri neden sıcak olur ki.
Ne çabuk gelmişti yanıma.

"Ela." Dedi endişeli. Yada bana öyle gelmişti.
Ateş bana acıyacak biri değildi.

" Yorgunum." Diyebildim kısık sesimle. Yüreğimde,bedenimde yorğundu çünkü.
Kapanan gözlerime musade ettim ne olur acılmayın diyerek.

Kulağıma Ateş'in sesi geliyordu.
Uzaklardan ve boğuk.

" Ela! Ela uyan!"
Ellerinin arasındaki yüzümü sarsıyordu.

İstemiyordum.
Uyanmak istemiyordum.
Bıraksın, sonsuza kadar uyusun gözlerim.

"Seni aptal sakar. "
Dediğini duydum.
Gülmek istedim yapamasamda.
Gerçek Ateş'ti bu.

Sonra bağırarak,

"Faruk Deniz'i getir. Çabuk! "

Bilincim gidip geliyordu.
Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum.
Tanıdık ses Deniz'in di bu kez.

" Nasıl becermiş."

"Ne bileyim lan. Yine uykusunda geziyordu belkide."

Sesleri duyuyordum. Ama gözlerimi açamıyor, cevap veremiyordum.

Yinede ben uykumda gezmem demeye çalıştım ama dilim ağzımın içinde düğüm olmuştu sanki.

"Yardım et.
Elini tutda camı çıkarayım."

"Cam?
Elime cam girmişti.
Bardak elimde kırılmıştı sanırım."

Aniden hissettiğim acıyla inleyerek,

"Aah." Dedim.

Sonra yine karanlık bir boşluk.
Sonra alnımdaki acıyla yine uyanış.
Burnuma batticon kokusu geliyordu.
Elimdenmi,alnımdanmı hangisinden yada ikisindendemi.

Sonra uzun bir boşluğa kayıp gidiş.

Sabah gözlerimi başımdaki korkunç ağrıyla açtım.
Neler olduğunu anlamaya çalışırken gece olanları hatırladım.

Emel'in beni nasıl merdivenden aşağı çektiğini ve nasıl yuvarlandığımı hatırladım.

" Pislik." Dedim sinirle.

Yavaşça yerimde doğrulup yatağın kenarına oturdum. Odamdaydım kim getirmişti beni.
Ateş getirmiştir bol küfür eşliğinde.
Acıyan elime baktım.
Elim sarılıydı ve hatırladığım kadarıyla Deniz sarmıştı.
Alnım ne durumdaydı acaba. Yatağımdan kalkıp dolabın üzerindeki boy aynasına bakmak için dolabın karşısına geçtim.

Karşımdaki kıza bakarken donup kaldım yine.
Gözlerim...
İkiside kırmızıydı.

Dikkatle kendime bakarken,
Duyduğum sesle korkuyla gerilerken son ses çığlık attım.

" Merhaba Ela."

Loading...
0%