Yeni Üyelik
7.
Bölüm

K.B.7 Yılan ve Kurt

@azamet_29_2

Eve geri gelince içeri girer girmez kızın olduğu odaya çıktım. Kapıyı açıp yavaşça içeri girdim.

Deniz bir serum daha takmıştı. Kendide koltukta uyuya kalmıştı.
Kızın yanına gelip yüzüne baktım.

"Hassiktir beh! Koduğumun şansı." Dedim aklıma gelen şeye gülerek.
Sinirlerim fena bozulmuştu.
Kan borcum olan kıza şimdide can borcum vardı iyimi.

"Hay böyle şansın gelmişini geçmişini sikeyim ben."
Dedim Deniz'e dönerek.

"Deniz kalk lan!"

" Hı. Ne?
Ne var,ne oluyor?"

"Aşağı gel dedemi kontrol et."

"Niye ne oldu?"
Dedi apar topar kalkarken.

Tabi burdan çıktıktan sonra evden gidişimizi görmemişti.
Kızın yanından sessizce çıkıp aşağı indik.

Dedem salondaki koltukta eli sol kaburgasında dişlerini sıkarak oturuyordu.
Deniz hızlı adımlarla yürüyerek hemen yanına gitti.
"Yaman Bey? İyimisiniz?
Neyiniz var? Yoksa kalbinizmi?."

Dedem,"Önemli değil." Desede ben düzelttim.

" Giydiği çelik yeleğe iki kurşun geldi.
Kırık çıkık varmı kontrol et."

Dedim koltuğa otururken.
Deniz ayak üstü dedemi güzelce muayene ettikten sonra.

"Önemli birşey yok.
Kurşunlar yeleğe gelsede o noktada ağrı yapar. Yaman Bey sizin yaşınızda kemikler daha ince olur. Daha dikkatli olun lütfen.
Hem gece gece ne olduda kurşun yediniz. "

"Kızın rüyasından sonra dedemle bir şeyi kontrol ettik. Dedim alaycı şekilde elimi alnıma bastırarak.

"Neyi.?" Dedi Deniz şüpheyle.

Dedeme baktım.
Bunu söylemeye ve komik duruma düşmeye hiç niyetim yoktu. Zira saçmalığın daniskasıydı.

Dedem Deniz'e dönerek,

"Kız bu gece olacakların hepsini rüyasında gördü." Dedi.

" Anlamadım. " Diyen Deniz bön bön bakarak,

"O yüzdenmi paldır küldür gittiniz?"

Dedem:

" Kız nasıl olduysa olacak herşeyi rüyasında gördü. Yediğimiz kurşunlara kadar çıktı rüyası. Mekanı sanki daha öncede gitmiş gibi biliyordu. Nasıl oldu bu."

" Tesadüf dede.
Sadece tesadüf.
Falcılara, medyumlaradamı inanamalım artık."

"Bak evlat ben böyle tesadüflere inanmam."

Yerimde geriye yaslandım.

"Kimse kıza bu konu ile ilgili birşey söylemeyecek.
Ne rüyası hakkında nede olanlar hakkında hiç bir şey konuşulmayacak anladınızmı?
Bu konu burda kapanacak nokta."

Dedim elimi burun kemerine bastırıp gözlerimi kapatarak.

Yorgundum.
Tek isteğim şuan bir duş ve iyi bir uykuydu.

" Deniz.
Kız bizden sonra yine olay çıkardımı?"

"Hayır ama sürekli ağlayarak gitmek istediğini söyledi."

"Bu kızda amma ağlakmış. Nasıl bu kadar ağlayabiliyor."

Dedim bıkkın şekilde.
Ağlayan kızları oldum olası sevmezdim.

" Babama gitmek istiyorum, babamı görmek istiyorum.
Öldüğüne inanmıyorum dedi durdu.
Birde..."

"Birde ne?"

"O Cellad yalan söylüyor. Dedi."

Elim burnumun üzerinde sinirle baktım.
" Cellad.?
Daha hiç birşey görmedi o."

Deniz devam etti.
" Serum takarken istemem diye diretti zor ikna ettim.
Ayağını ağrıtmış, yeniden sardım. Rahat dursa 2 günde düzelir ama bi rahat durmuyorki."

" Bir kaç gün uyut o zaman. Raprahat durur. Sana hastanede de dedim rahat duracak birine benzemiyor bu kız diye.
Bende rahat ederim.

Bebek bakıcısı gibi her gün peşindemi gezecem lan ben bu kızın. Birileri duysa görse götüyle güler.
Âlemi titreten Ateş, küçük bir kızın kıçını bekliyor derler lan!
Sikerim böyle işi.
Düştüğümüz hale bak.
Sonunda kolundan tutup mahallesine atacam o olacak....

Bana bak Deniz!
3 Gün!
3 gün bu kızı gözüm görmeyecek. Ne görecem ne duyacam. Uyut gitsin. Ölmez sonuçta."

"Sürekli uyutamayız Ateş.
Ne bu yoğun bakımdamı."

"Deniz beni delirtme.
Dediğimi yap sadece."

"Bence uyurkende rahat durmaz o kız abi."

"Ne?
Ne diyorsun Faruk?"

Faruk ellerini ceplerine soktu.

"Kız diyorum abi.
Onu uyurken bile tutamayız bence."

" Faruk.
Sinirimin alev almasına saniye kaldı zaten. Birde senin bilmecelerinimi çözecem.
Ne diyorsan doğru düzgün de lan!"

Faruk çenesiyle merdivenleri işaret edince hepimiz arkaya döndük.

Bizim deli merdivenlerin başında ve gözleri kapalıydı.

"Abi uyur gezer bu kız!"

Konuşurken tıpkı az önce benim yaptığım gibi sağ eli sinirle burun kemerini sıkıyordu.

"Belayı bulduk."

Söylediği şeyle ayağa fırlayarak, bir Faruk'a bir Deniz'e birde kıza baktım.
Kız gözleri kapalı merdivenlere adım atacakken yerimden fırladım.

"Düşecek Allah'ın cezası aptal."

Deniz anında yerinden kalkıp kolumu tuttu.
" Sakın!
Sakın dokunmayın.
Başka yerde uyanırsa iyi olmaz.
Bırak.
Şuan beyni evi biliyor o yüzden düşmez."

Hepimiz ayakta durmuş uyuyarak yürüyen kıza bakıyorduk.
Gözleri yarı açık yarı kapalı nasıl düşmeden yürüyordu.

Merdiven korkuluklardan tutarak dönen merdivenleri inerken sol eliyle sol gözünü oğuşturdu.

Saçı başı dağılmış uzun paçalarına basa basa iniyordu basamakları.

Korku filmlerindeki karakterlere benziyordu hali.
O an gördüğüm şeye şaşırarak Deniz'i dürttüm.
Kısık sesle konuştum ayağını göstererek,

"Deniz ayağına bak." Dedim.

Sanki hiç bir şey yok, hiç bir şey olmamış gibi yürüyordu.
Deniz'de sessiz şekilde,

" Şuan rüya görüyor. Rüyasında ayağının acısını hissetmiyor demekki o yüzden rahat basıyor. Ama sabah fazlaca hissedecek.

" Bu kızı bağlamak lazım abi." Dedi Faruk arkamdan
Tamamen katılıyordum.

"Bağlarız o zaman." Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek Deniz'e bakarken.

" Saçmalamayın bi.
Geçiçi bir durum bence.
Sayende kızın kafası gidip geliyor."

Sessiz şekilde konuşsakta hepimizin gözü kızdaydı.

Kız salonun ortasına kadar gelince sağa sola döndü önce. Sonra orta bir ses tonuyla,

" Baba.
Baba!
Baba nerdesin...?
Baba beni bırakma!
Baba gitme!"

Dedi iki elini yumup tersini gözlerine kapatarak.

" Rüyasında babasını arıyor."
Dedi Deniz.
" Öldüğünü söylemesemiydin acaba."

Çocuk gibi hıçkırarak ağlarken biz öylece ağlayışına izliyorduk.
Salonun ortasında küçük pasaklı bir kız çocuğu gibi görünüyordu.
Aynı sekilde ağlayarak, devam etti konuşmaya.

"Baba gitme.
Ne olur..."
Boğazından bir hıçkırık kaçtı.
Yere çömelerek.

"Yaşar beni dövüyor."

Dediğinde sinirden damarlarımın kesildiğini hissettim. Ölmüş olsada o Yaşar denen şerefsizi yeniden öldürme isteği duydum..

"Beni o odaya kilitliyorlar.
Korkuyorum baba.
Ölecek kadar korkuyorum.
Ne olur gitme ne olur dön!"

Şuanki haline acımıştım doğrusu. Sürekli dayak yemiş, odaya mı kilitlenmişti.
Ayağa kalkarak dış kapıya yöneldi.
Kapının kolunu uzanırken hızla koltuğun üzerinden atlayıp yanına gelerek arkasında durdum.

Kapıyı açtığında dışardaki adamımla burun buruna geldi.
Adam tam ağzını açacakken sus işareti yaparak engel oldum konuşmasına.

"Baba." Dedi yine.
Sanki babası bu evden çıkmışta gidiyormuş gibi, arkasından çağırıyormuş gibiydi hali.

" Baba gitme.
Gitme.."
Kapının önünde durup soğuğa aldırmadan başı öne eğik ağlamaya devam etti.
Bir süre o halde ağladıktan sonra aniden geriye döndü.

Kız tam karşımda burnumun ucundaydı.
Yarı açık gözlerinden sızan bakışları sanki bedenimden geçiyor, başka bir boyuta bakıyordu.
Sol gözünde takılı kaldım.
Kırmızı bir göz nasıl oluyordu.

Dalgın gözlerini arada bir aralasada beyni hâlâ uyku modunda olduğu için kimseyi görmüyordu muhtemelen.
Koltuklara doğru dönüp yürümeye başladı. Önünde duran Faruk kenara çekilince, kız hâlâ bizim gibi onu izleyen dedemin yanına geldi.

Ayakta bir süre dedeme doğru bakar şekilde durarak burnunu çekti. Dedem sessiz bir kıza bir bana bakıyordu.

Kız koltuğa, dedemin hemen yanına oturdu. Sonrada sola doğru bıraktı kendini.
Başını dedemin dizine koyarken dedem ellerini yukarı kaldırarak izin verdi yatmasına. Kız bacaklarını karnına çekip iç çekerek ağlamaya devam etti.
Sonrada hareketsiz şekilde öylece uyuya kaldı. Elimi alnıma bastırarak,

"Nihayet durdu." Dedim.

Bir kaç saniye sonra Deniz kızın yanına giderek kontrol ettikten sonra kucağına aldı.

Odaya çıkarmak için merdivenlere giderken önüne geçtim.

"3 gün görmeyecem onu. Uyut."

"Sen delisin!"

"Biliyorum."

*****

Gözlerimi açtığımda yüz yıldır uyuyormuş gibi hissediyordum.

Beynim ve bütün vücudum uyuşmuş, kanım bedenimde zoraki dolaşıyordu sanki.
Etrafıma göz gezdirdiğimde başka bir odadaydım.
Gümüş gri ve siyah tonlarda renklerin hakim olduğu loş bir ampül ile aydınlatılan bir oda.

Nerdeyim?
Yine kabus mu görüyordum yoksa.
Yerimde doğruldum yavaşça.
Ayağa kalkıp odanın penceresine yönelip siyah perdeleri iki tarafa açtım. Ama pencere falan yoktu. Sadece kırmızı tuğla ile örülü bir duvar vardı.

Bu ne?
Ne oluyor?
Neredeyim?
Hızla kapıya yürüdüm panikle.

Kapı koluna bastırıp açınca bir koridorda buldum kendimi.
Lâcivert renk duvarları olan ışıksız uzun koridoru geçip aşağı inen merdivenlere yaklaştım.
O sırada aşağıdan gelen sesleri duydum.

"Ne yapacağız."

"Bekleyeceğiz. Zaman bol bizim için.
Tadını çıkaracak kadar bol hemde."

Bu adamlar kimdi?
Kimden bahsediyorlardı bilmiyordum.
Kimin evindeydim.
Neden her seferinde başka bir yerdeydim onuda bilmiyordum ama aşağı inemeyecek kadar korkmuştum yankılı boğuk seslerden.

Geri dönmek istedim.
Odaya dönmeli aklımı toplamalı burdan kaçmak için bir yol bulmalıydım.

Tam arkamı dönüp odaya gidecekken birden duyduğum sesle olduğum yere çiviledim.
Kulağımın dibinde hissettiğim tıslama sesi ve yüzüme dokunan çatal dilin verdiği o hisle nefesim içime kaçtı.

Kalbim duracak kadar dengesizleşirken korkudan ölmek üzereydim.
Kocaman olan gözlerimi yavaşça yana çevirmemle gördüğüm kocaman gümüş renk bir yılan silueti aklımın kaçmasına sebep olacak kadar korkutmuştu beni.

O kadar ki çığlık attım geriye kaçarken dudaklarıma bastırdığım ellerimin altından.

Bu arada yılan geriye çekildi.
Gümüş gri ve kocamandı.
Kafası bir insan kafası kadar, gövdesi onunla uyumlu şekilde büyüktü. Yerden havada olan başı simsiyah gözleriyle bana bakıyor çıkardığı çatal diliyle tıslıyordu.

"İmdat." Dedim çıkmayan sesimle.

"Allah'ım yardım et. Neler oluyor. Aklımı kaçırmak üzere gibi hissediyordum.
Korkudan gözlerimden akan yaşlara engel olamazken aşağıdaki seslerin yaklaştığını duydum.

Yılanla burda kalmak yada aşağıya inerek yakalanmak. Hangisi daha kötüydü.
Kararımı verip koşar adımlarla aşağıya doğru inmeye başladım.

Arkamdaki yılanda aynı hızla peşimden gelmeye başladı.
Salon olduğunu düşündüğüm yere indiğimde kimse yoktu, boştu. Neden boştu?
Kendi etrafında korkuyla döndüm.
Arkamdaki yılan yine bana bakıyordu.
Korkuyla gerilemeye başladım.

Her adımımda yılanda geliyor, her duruşumda oda duruyor, bunun dışında yaklaşmıyordu.
Gözlerim yılanda geri geri giderken kalbimin sesi kulaklarımı zorluyordu.
Ağır ağır salon kapısını gelip açarak dışarı kaçtım.
Kendimi karanlık, ağaçlık bir bahçede bulurken tek bir ışık vardı. Gökyüzünde bir ampül edasıyla duran Ay'ın ışığı.

"İmdaaatt." Diye bağırdım sesimin çıktığı kadar güçle.
Neden kimse yoktu, az önce sesler vardı oysa.

Tekrar arkama döndüm. Aynı yılan arkamda bana bakıyordu. O çatal dili sürekli ağzına girip çıkıyordu.
Ay ışığının altındaki pulları gümüş gibi parlıyordu.

"Defol git!
Uzak dur benden."

Diye bağırırken arkamda bir hareketlilik hissettim.
Evet yalnız değildim. Birileri vardı bana yardım edebilirlerdi.

Hızla arkama döndüm.
Ama boştu. Karşımda kimse yoktu.
Gözlerimi aşağı kaydırdığımda ise, gerçekten yalnız olmayı isteyecek kadar yalnız olmadığımı anladım.

Allah'ım neden.
Neden bir insan değil.
Neden ağzı kana boyanmış vahşi bir kurt. Dişlerini göstererek üzerime yürüyen bir kurt ile bir yılanın arasında ne işim var benim derken kurdun öfkeyle bakan mavi gözleri ve kulağının üzerinde takılı o demir dikkatimi çekti.

Yılanın pullarının parladığı gibi parlıyordu o demir ay ışığında.

Kurt keskin dişleri ve kanlı ağzından akan salyalarıyla hırlayarak üzerime yürümeye başlayınca göz yaşlarımın eşliğinde geri geri gitmeye başladım.

Ve sonunda hızla üzerime atladığında son ses çığlık attım yere düşerken.
Gözlerim kapalı hissedeceğim dişlerin acısını beklemeye başladım.

Ama hiç bir şey olmadı.
Sadece sesler duyuyordum. Boğuşma sesleri ve kurdun ağlamaklı inlemeleri geliyordu kulağıma.

Başımı yerden kaldırıp baktığımda yılanın kurdun bütün vücuduna sarıldığını dişlerini kurda geçirdiğini gördüm.
Ölmüş kurt yerden yükselmiş yılanın ağzında parçalanmış şekilde asılıydı. Yılanın ağzından kanlar damlıyordu.
Bu görüntüyle bir çığlık attım.

*****

*****

Sarsılırken gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim.
Uyanmıştım. Neyseki kabustu.
Şükürler olsunki kabustu.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"İyimisin?
Kabus mu gördüm.
Korkma."

O an fark ettim.
Konuşan kişi genç bir kızdı. İlk kez bu evde bir kız sesi duyuyordum.
Anında kim olduğuna baktım.
Benim boylarımda uzun siyah saçlı kahve renkli gözleri olan bir kız.

"Canını mı yaktım.
Sen hızlı hızlı nefes almaya çalışınca uyandırıp kurtarayım dedim. "

Kız konuşuyor bense alık alık bakıyordum.
Elini önümde sallarken,

"Hey! İyimisin?
Konuşabiliyormusun.?"

" Başımı salladım evet anlamında.
S-sen kimsin."

"Adım Emel.
Şuan evinde olduğun Ateş Yıldırım'ın..."

"Emel!
Kes sesini!"

Duyduğum kükreme ile yerimde sıçradım.

"Sana bu odaya girme iznini kim verdi.
Çık dışarı "

Odaya giren Ateş'e baktım.
Sağ elinde sigara sol eli pantolonunun cebinde çatık kaslarıyla Emel'e bakıyordu.
Sol elini çıkardığı an serçe parmağındaki yılan yüzüğü gördüm yine.Rüyam geldi aklıma. O koca yılan gözümün önünde canlandı tekrar.
Ağzındaki ölü kurt damlayan kanlar...

Emel pis pis gülerek bana bakarken,

" Bu omu.
Hani şu..."

Emel cümlesini bitiremeden Ateş kızı kolundan tutup dışarı çıkardı. Ateş'in kükreme sesi geliyordu.

"Senin ne işin var burda!
Benden izinsiz bu ülkeye gelmeceksin demedim mi ben sana."

"Olanları duyunca duramadım.
Seni görmek istedim."

"Hangi sikik beyin söyledi lan sana.!"

"Ne önemi var. Seni görmek için geldim. Pişmanda değilim.
Baksana yerimiz boş kalmamış. "

"Emel kes sesini, kaşınmada yürü aşağı."
Dediğinde ikisininde sesi kesildi.

Ne olduğunu anlamadan bir süre baktım. O ara kolumda hissettiğim sızıyla koluma çevirdim gözlerimi.
Kolumda bir serum takılıydı hâlâ.
Yavaşça yerimde doğrularak oturdum.

Hafızamda kalan kan görüntüsüyle midemde oluşan bulanmaya baş dönmeside eklenince, gözlerimi sımsıkı kapatıp bir süre bekledim.

Biraz sonra daha iyi hissettiğimde gözlerimi açıp kolumdaki biten serumu kelebekle birlikte çıkartıp dirseğimi kırarak büktüm.
Kan durunca ilk iş hızlıca odadaki banyoya girdim.
Ne kadar serum yediysem artık patlamak üzereydim.

İşimi bitirip elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim. Ama aynada bana bakan Ela'yı görünce şok oldum.
Berbat görünüyordum.
Saçım başım dağılmış yüzüm çökmüş göz altlarım morarmıştı. Tenim bembeyazdı.

Gördüğüm görüntüyle gözlerimin dolmasına engel olamadım.

" İğrencim." Dedim ağlamaklı.
Ben nasıl bu hale geldim.

" Doğru dursaydın bu halde olmazdın."

Duyduğum sesle korku ve panikle arkama bakarken yalın ayakla bastığım su yüzünden ayağım kaydı.
Geriye düşecekken Ateş'in ellerini kollarımda hissettim.

"Ve sakarsın."

Hızla kollarımı çekmek istedim ama o kadar sıkıyorduki parmak izleri çıkmıştı kesin.

"B-bırak.
Lütfen." Dedim titreyen sesimle.

Ellerini yavaşça gevşettiginde bir adım gerileyip kollarımı kendine sardım.
Bir yandanda tuttuğu yerleri ovalıyordum. Bilerek yapsın yada yapmasın adamın tuttuğu yerden kan geçmiyordu.

"Düşüp bir yerini daha kırma.
Seni iyileştirmek büyük problem oluyor.

Temizlen ve aşağı in.
Kıyafetlerin dolabında.
Bonyoda da gerekli hersey var.
Yemek bir saate hazır olur."

Derken ağzındaki sigara dalı o konuştukça dudakları ile birlikte hareket ederken elleri ceplerinde kısık gözleriyle gözlerime daha doğrusu sol gözüme bakıyordu.
Kırmızı gözün nesi garip diye düşünürken,

"Ezberleyeceklerinin arasına yaz.
Bekletilmekten hoşlanmam.
Yemekten sonra son kez konuşacağız.
Sonun sonu. "

Dedikten sonra arkasını dönüp odaya, ardından da odadan koridora çıkıp gözden kayboldu.

Onun çıkışının ardından titreyen dizlerimin üzerine bıraktım kendimi.
Bu adam rüyamdaki yılan kadar korkunç görünüyordu.

Lavabodan tutunup kalkarak küvetin yanına geldim.
Muslukları açıp sıcak suyla dolmaya bıraktım küveti.
O dolarken yanındaki çeşit çeşit köpükleri suya boşalttım.

Küvet dolunca üzerimdeki aptal pijamayı çıkarttığım an korsenin olmadığını farkettim.
Ayak bileğimde, kaburgamda iyi gibiydi.
Sevinerek kendimi sıcak suya bıraktım. Şuan dünyanın en güzel yeri bu küvetti. Sıcak su o kadar iyi gelmiştiki.
Hem ruhum hem bedenim dinlenmişti sanki.
Sıcak suda bir süre öylece bekledim. Sonra güzelce yıkanıp durulanarak çıktım.
Dolaptan saç havlusunu ve bornozu alıp giyerek odaya geldim. Aynanın önüne geçip saçlarımı kuruladım.

Aynada birazcıkta olsa bişeye benzeyen aksime baktım.
Burdan çıkmak için dayanmalısın. Dedim kendi kendime.

Dolaba geçip kapakları açtım. Benim olmayan ama bana uygun bedende olan çeşit çeşit kıyafetlerin içinden yeni iç çamaşırlar, siyah bir pantolon ve kırmızı bir kazak seçip giydim. Çorap ve alt kapaktaki beyaz spor ayakkabılarıda giyip havlu ile kuruttuğum saçlarımı taradım.
At kuyruğu bağlayıp odadan çıktım.

Büyük koridordan aşağı inen merdivenlere gelerek salona baktım.
Salondaki beyaz koltuklarda oturan Emel ve Ateş bir şeyler konuşuyorlardı.
Daha doğrusu Emel konuşuyor Ateş ise kapalı gözlerle sigara içiyordu sadece.
Hiç Emel'i dinliyor gibi görünmüyordu.

İstemeye istemeye salona inip ayakta beklerken Ateş'in sesini duydum.

"Orda ne kadar beklemeyi düşünüyorsun."

Şaşırdım.
Kapalı gözlerle beni nasıl görmüştü.
Aynı anda arkasını dönen Emel:

" Ne o bizimi dinliyordun küçük ucube."

UCUBE? Yine duymuştum işte.

" Emel.!"

"Haksızmıyım Ateş. Sessizce inmiş orda bizi dinliyor."

" Laflarına dikkat et."

Diyen Ateş yerinden kalkıp sigarayı sehbadaki küllüğe basıp yanıma geldi.
Elleri ceplerinde karşımda durarak yukardan aşağı bana baktı.

"Birazda olsa bişeye benzemişsin." Dedikten sonra,

"Hadi." Diyerek kolumu tutup mutfağa çekiştirmeye başladı.

Ben lüksüm diye bağıran mutfaktaki masaya getirip omuzlarıma bastırıp sandalyeye oturttu.

" Düzgünce yemeğini ye.
Hayalete benziyorsun."

"Neden acaba."

Dedim ağzımın içinde.

Masaya oturan Ateş,

"Ezberlerinin arasına yaz! "

Dediğinde yüzüne baktım.

" Bana birşey diyeceksen o küçük ağzının içinde yuvarlama. Erkekçe söyle. Arkamdan konuşulmasını sevmem. "

Emel gelip masaya otururken yüzündeki alaycı gülümsemeyi görmek zoruma gitti. Yediğim azar Emel'in hoşuna gitmişti.

" Yemeğini ye."
Dedi Ateş kendide başlarken.

Sessiz geçen 15 dakikanın ardından elimdeki çatal kaşığı tabağın kenarına bırakıp ellerimi kucağıma koydum.

Ateş göz ucuyla bakıp.

" Bitir." Dedi.

" Daha fazla yiyemem.
Midem iyi değil." Dedim mırıltıyla.

Elindeki kaşığı masaya bırakarak geriye yaslanıp cebinden sigarasını çıkardı.
Dudaklarına bir dal bırakarak ucunu yakıp derin bir nefes çekti.
Tavana doğru üflerken gözleri bana bakıyordu.

" Emel !"
Adını duyan Emel sinirle yerinden kalkıp mutfaktan çıktı.
Çıkarken öfkeli bakışlarını mızrak gibi bana saplamayıda ihmal etmedi.

Göz ucuyla ona bakarken,

"Bana bak." Diyen Ateş"e döndüm yönümü.

" Seninle son kez konuşuyorum bu konuyu. Sonun sonu.
Senden başka da işlerim var benim.

Üç gün önce iyilikle konuştum ama anlamadın.
Yetmez gibi seni karların içinden toplamak zorunda kaldım.
Biraz daha dursan donup ölecektin."

" 3 gün.?
Ne 3 günü, dündü."

" 3 gündür uyuyorsun Ela."

"Ne? Ne demek 3 gündür uyuyorsun."

" Baktım adam gibi duracağın yok Deniz'e seni uyutmasını söyledim. Uygun dozda verilen sakinleştiricilerle 3 gün uyutuldun."

" Ne?!"
O kadar sinirlenmiştim ki,

"Sizi pislikler!"
Dedim ayağa fırlayarak.

O an Ateş'in yumruğu masada patladı.
" OTUR! YERİNE.! "

Diye kükremesiyle nefesim kesilirken yerimde sıçradım.
Bir yılanın kuyruğuna basmış gibi hissettim kendimi.

"OTUR! " Dedi tekrar bağırarak.

Sinirle kalktığım sandalyeye korkuyla geri oturdum.

"O sivri diline ayar çek karışmam.
Başkası olsan keserdim o dilini, sakın beni zorlama."

Dediğinde korkudan kalbim teklerken gözlerim doldu.

" Kulağını aç iyi dinle.
İyilikle anlattım anlamadın. Kafana iyi kazı. Kesinlikle itiraz istemiyorum.
Bir süre bu evde kalacaksın.
Okuluna gitmek istersen burdan adamlarla gidip geleceksin.

Kimseyle muhatap olmak, konuşmak, görüşmek, arkadaş olmak, erkek arkadaş özellikle yok.

Ne dersem yapacak, emrimin dışına çıkmayacaksın.
Anladın mı? "

Kocaman, şaşkın ve sulu gözlerle yüzüne baka kaldım.

"Duydumki babanın öldüğüne inanmıyormuşsun.

Yarın ceza evine, hastaneye ve mezarlığa götüreceğim seni.
Dahada inanmazsan babanın mezarını açıp sana cesedini gösteririm."

Afallamış şekilde karşımdaki adama bakarken arkamdaki adamın sesiyle kendime geldim.

"Abi kusura bakma böldüm. "

"Ela odana çık!

Söyle Faruk."

"Abi Kurt geldi.
Seninle görüşmek istiyor."

Duyduğum kurt kelimesiyle anında yerimden kalkıp arkamdaki adama baktım.
Sonrada koşarak yukarıya odama çıktım.

Loading...
0%