Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🌊K.1 İzmir'den Rize'ye - İlk karşılaşma.

@azamet_29_2

SELAAAMM canlarım.
Karadenizli hikayemizin iki bölüm uzunluğundaki ilk bölümüne hoşgeldiniz. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum.

Bol oy ve yorum bekler yazar.
❤️ 🌹 ❤️

🌊🌊🌊🌊🌊

DEMİRKAYA'LAR

Kahvaltı masasındakileri tek tek süzdü Safiye kadın.

Yalçın ve karısı masanın baş köşesinde sessiz şekilde kahvaltı yaparken Demir ve kardeşi İlyas sessizce kahvaltılarını yapıyordu.

" Oohh!
Keyufe bak! "

Yalçın önündeki başını kaldırıp Babaannesine çevirdi gözlerini.

" Ne oldu Safiye Hanım."

" Safiye Hanum değiul.
Babaanne diyeceusun."

Yalçın elindeki çatalı masaya bırakıp geriye yaslandı.

" Ne oldu babaanne! "

Dedi bu kez bıkkın, cümleyi düzeltip vurgulayarak.

" Bir tek benmiyum şirketu duşunen.
Sanaidum ki masada konuşacasunuz."

" Konuşacak bir şey yok Safiye Hanım."

Yaşlı kadın Mercan'a döndü.

" Bak sen gelun hanuma.
Sen mi karar vereiysın buna da!"

Yüzü asılan Mercan sustu ama gözleri ters ters bakıyordu.

" Mercan'a niye çıkışıyorsun babaanne. Şirketle ilgili yapacağımız şeylere karar veren benim. Ve yapılacak tek şey fabrikalardan birini almak karşılığı maddi destek olacak Alpay Denizer ile konuşup anlaşmak."

" Yazuk yazuk! " Dedi safiye kadın.

" Baban bir gün sen satasun diye mi büyuttu bu şirketu, fabrikalaru."

Demir'e çevirdi gözlerini. Sonra da kardeşi İlyas'a.

" Sizda konuşsanuza."

" Ne konuşacağuz abla."

Dedi İlyas.

" Dayım doğru söylüyor Safiye Hanım."

Yine Safiye Hanım demişti Yalçın sinirini belli etmek için.

" Dayım ne anlar şirket anlaşmalarından. O sadece ortak.

Demir desen."

Dediğinde gözleri kardeşi Demir'i buldu.

" Kendi derdi kendine yetiyor. "

Demir duyduğu cümlelerle başı önündeki bardağında,

" Ben bir hafta yokum." Dedi umursamaz.

" Trabzon'a gidiyorum. Termal otellerden birinde yer ayırttım. Doktorum bacaklarıma iyi geleceğini söyledi."

" Çok iyi yapmışsın.
Git dinlen sıcak su ve masaj iyi gelecek bacaklarına eminim. Hatta istersen daha fazla da kalabilirsin. Sağlığın daha önemli."

Diyen Yalçın ile yavaşça yerinden kalktı Demir. Sandalyenin arkasındaki bastonunu alıp bacaklarını deyim yerindeyse zorla hareket ettirerek yürürken durdu. Elindeki bastondan destek alarak dikilirken,

" Şirket hakkında bir şey bilmiyorum belki ama o adamın ne olduğunu herkes gibi bende biliyorum.

Babam hem çay, hem fındık, hem kum işlerini tek başına kontrol edebiliyordu.

Kimseye borcu, kimseye minneti yoktu. Babam öldü diye rakipleri bir bir kapımızı çalar oldu."

Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra devam etti.

" Her gelene kapı açarsan her şeyi kaybederiz. "

Yalçın'ın gözleri Demir'i buldu. Yine bir sessizlik oldu.

" Sen düşünme bunları Demir...
Ben herşeyi halledeceğim. "

Dedi aile reisi Yalçın edasıyla. Konuşma şekli kibar ama uyarıcıydı. Sen karışma diyordu sesindeki tını.

" Halledeceğinden eminim. ABİ!"

Dedi Demir.

" O kadar yıl beni uzak tutup kendin durdun babamın yanında. Eminim birşeyler öğrenmişsindir. Öğrenemediysen o yıllara yazık."

Bu kez Demir'in sesinde bir uyarı vardı.

" Dayı hazırlan da çıkalım.
Bu ağrılar sinirimi bozuyor artık. Kurtulmanın zamanı geldi."

" Tamamdur yeğenum. "

Dayı yeğeninin koluna girdi. Yavaş adımlarına yardım ederek mutfaktan çıkarlarken yaşlı kadın dolu gözlerle arkasından bakıyordu.

Allah'um yardum et zavallu torunuma. Babasunu aldun. Oğlu sakat kaldu. Büyük oğlu beceremaduğu halde işlerun başuna geçtu. Sen sonumuzu hayur et.

Dedi içinden.

Yalçın bu hâllerini sevmiyordu Demir'in. Ama umursamıyorduda. Babasının kaza geçirdiği gün Demir'in de onunla oluşu ve babasının ölmesi Demir'in de sakat kalması dengesini bozdu diyordu.

Ona göre bu yüzdendi bütün gün odadan çıkmayışı. Bütün gün kitapların içinde kayboluşu. Saç baş giyim kuşam...
Hiç bir şeyine dikkat etmeyişi. Günlerdir üzerinde iki beden büyük olduğu her halinden belli olan aynı pijama takımı ile gezişi. Ona bakan herkes 25 değil 15 yaşında bir ergen görürdü. Ergenliğinde bile bu kadar kötü görünmemişti aslında.

Dayısı zor yürüyen Demir için odasına spor aletleri bile almış bir de fizik tedavi doktoru getirmişti zayıflayan bacak kaslarını çalıştırması için. Ama dayısından duyduğu tek şey bir kere bile kullanmadığıydı.

Neyse.

Dedi içinden. Ayağıma dolanma yeter. Yalçın'ın niyeti farklıydı. Bıkmıştı bu işlerden. Şirketi ve fabrikaları ailedekilere belli etmeden elden çıkarıp Amerika'da büyük işler yapma planları vardı. Lakin Babaannesi uyanık kadındı. Her an niyetinin ne olduğunu anlayıp Demir'i de uyandırabilirdi. Çünkü o kadar hissenin yüzde kırkı Demir'in, yüzde kırkbeşi Yalçın'ın kalan ise babaanne ve dayınındı.

Yalçın elindeki çayı tepesine dikerken masa üzerindeki telefonu çaldı. Ekranda gördüğü isim ile ayağa kalkıp telefonu açarak mutfaktan çıktı. Salon penceresinin önünde açtı telefonu. Bu sırada evden ayrılan Demir ve dayısının büyük siyah minibüse binişlerini izleyerek konuştu.

" Söyle Alpay Denizer."

" Sanada günaydın Yalçın Demirkaya."

" Bu gece mekanında olacağım zaten. Alay edeceğine neden aradın söylersen iyi olur işlerim var?"

" Aradım çünkü bir durum var Yalçın ağa. "

" Neymiş."

" Biri var. Günlerdir beni rahatsız edip duruyor. Her gün mesajlar geliyor. Yada e mail atıyor. Demirkaya' lardan uzak dur diyip duruyor.
Karışmam yoksa! Diyor."

" Kimmiş o piç."

Dedi Yalçın sinirle.

" Kim karışır lan benim işime? "

" Bilmem!
Yüzünü görmedimya!
Ama canımı fena sıkıyor!
Bu geceki yemeği iptal et diyor.
Bu akşam ki yemeği kimler nereden biliyor Demirkaya? "

Yalçın'ın zihninden kimler nereden biliyor cümlesi arka arkaya geçerken aklına Demir geldi. Bahçeye baktı pencereden. Olabilir miydi?

Ama nasıl? Nasıl olacaktı ki?
Ayakta bile zor duran, bastonla yürümek zorunda kalan tembellikten tedaviye bile erinen Demir'miydi o kişi?

" Hadi ama." dedi kendi kendine.
Demir'in tek bildigi yemek masası ve odası arasında gidip gelmekti. Şirket işlerini ne anlar ne sorardı."

Yani Yalçın öyle biliyordu. Oysa gerçek Demir sandığı gibi biri değildi.

Yalçın'ın içine yinede kuşku düştü.

" Akşam görüşürüz."

Diyip kapatırken başka bir numarayı aradı. Demir ve dayısı İlyas ile birlikte gidecek olan Ziya'yı...
Telefon ilk çalışta açıldı.

" Alo Ziya."

" Buyrun Yalçın Bey. "

Dedi adam kısık sesiyle.

" Demir'i ve dayımı adım adım izleyerek saat başı rapor vereceksin."

" Emredersiniz Yalçın Bey."

" Neden aradığımı sorarlarsa Demir'e göz kulak olun dediğimi söylersin."

" Tamam Yalçın Bey.
Siz hiç merak etmeyin."

Ziya telefonu kapattı ve yanındaki adamlara döndü. Bir yandan üzerini değişen Demir,

" Ne istiyormuş sevgili abim? "

Diye sorunca,

" Saat başı rapor istiyor Yalçın Bey! "

Cevabını alırken Dayısı,

" E madem oyle istiyir verursun raporunu. "

Dedi alaycı.

" Ama once adamları çağur."

Ziya elindeki telefondan bir arama yaptı. İkinci çalışta açıldı telefon.

" Alo Metin.
Nerdesin? "

" Hastanedeyim. Çalışıyorum."

" Saat 2 de çık ve bize katıl. Adamını da al. Konum arıyorum."

" Tamam."

Metin...
Normalde hastane de temizlik şirketi elemanı olarak çalışan ve görünen, Metin aynı zamanda Ziya'nın adamıydı. Ailede her yerde adamın olsun kuralı işliyordu çünkü.

" Dayı! " dedi Demir.
Otelde herşey hazır mı?

" Hazur.
Her şey planlandığu gibi.
Sen bugün Trabzon'a gidip bir hafta boyunca termal otel de tembel tembel yatup kapluca ve masaj odasu arasunda gidip geleceisun. Ziya da saat başu yaptuklarunu rapor edecak.

Hikayeya biır iki da kiz mu eklesak uşak? İnce parmaklaru ila masaj yapan guzel kizlar mesela."

Ayakkabılarını giymekte olan Demir dayısına bir bakış atarken dudağı yukarı kıvrıldı.

" Yalçın efendi daha çok alay etsin diye mi? Kalsın dayı.
O na sorsan erkeklikten bile çıktım ben. "

" Eyı madem."

Direksiyondaki Akif'e baktı.

" Akif bas gaza. "

" Peki Demir bey."

*****

Saatler sonra mekanın çevresinde durdu araçlar. Demir minibüsten inip sedan araca geçti. Aracın içinde mekanı izleyen gözler Yalçın Demirkaya'yı ve Alpay Denizer'i görmeyi bekliyordu. Ama kimseler yoktu. Saat onikiye gelirken Demir,

" Mekan Alpay'ın bu yüzden Alpay daha erken gelecek. Bizde Yalçın gelmeden önce basacağız mekanı. Neye uğradığını anlamayacak.
Silahlarınızı hazırlayın. "

" Avucum kaşinayi."

" Silahını belinden çıkaran dayısına baktı Demir.
Gözü karaydı dayısı ve hoşuna gidiyordu bu tarz şeyler.

Az sonra sessizce araçlardan indiler. Karanlık park alanındaki araçların arasında mevzi aldılar. Bu karanlık kendi lehlerineydi. İlyas Demir ile kendi aracının arkasına diğerleri minibüs ve diğer araçların yanına çöküp beklemeye başladılar. Hepsinin eli tetikteydi.

İlyas karanlıkta gördüğü kadarıyla adamlarını denetlerken Akif çekti dikkatini. Diğerlerinden ayrı ve telefonda bir şeyler yazıyordu.

" Abi geliyorlar."

Diyen Ziya ile önüne döndü hemen. Araçlar mekanın önüne geldiğinde durdular. Bir süre kimse inmedi araçlardan. Ardından önce direksiyondaki adamlar indi. Sadece beklerlerken parkın arka kısmından gelen ayakkabı seslerini duyan Demir anında arkasını döndüğünde çok geçti.

Tuzak!

Diye bağırdı. Bir anda iki taraflı silahlar patladı. Mekanın önündeki adamlarla parkın arkasındaki adamların arasında kalmıştı Demir ve adamları. Bir yandan kendilerini korurken bir yandan karşısındakilere kurşun yağdırmaya başladıklarında kurşunlar havada uçuşuyordu. Kimse neye ateş ettiğini bilmeden basıyordu tetiğe.

İlk düşenler Alpay'ın mekan önündeki adamları olunca arkadakilere döndü İlyas, Demir ve adamları.

Karşı taraftan Alpay'ın sesi duyulduğunda silahlar sustu.

" Kim olduğunu bilmiyorum ama buradan sağ çıkamayacaksın. Benim adım Alpay. Karşıma geçecek adam sonunu hazırlar!! "

Demir sadece dinledi. Ardından tek kelime etmeden arka arkaya ateş ettiğinde yeniden silahlar patladı. Bu kez bir anda hissettiği acıyla eli karnına gitti Demir'in. Nereden geldiğini anlamadığı kurşun karnına isabet etmiş olduğu yere dizlerinin üzerine düşmüştü.

İlyas yanındaki yeğenini görünce panikle De..! Dedi ama kaldı.

Adını söyleyemezdi. Onun yerine,

" Gebertun şunlaru! "

Diye bağırırken Demir'i çeke çeke aracın yanına getirip arka kapıyı açtı. Demir zar zor kendini arka koltuğa attığında kendide ön kapıdan binip,

" Geri çekilun gideiruz! "

Diye bağırdı. Adamları minibüs ve diğer sedana doğru gerilerken İlyas motoru çalıştırıp gazı sonuna kadar kökledi. Araç parktan drift atarak çıkıp uzaklaşırken diğerleri hemen arkalarında, onlarında arkasında ateş etmeye devam eden Alpay ve adamları vardı.

İlyas bir yandan aracı kullanırken bir yandan arka koltuğa baktı.

" Demir!
Demir iyimisun? "

" Koduğumun kurşunu karnıma geldi dayı."

Dedi dişlerinin arasından.

" Elinla bastır iyica. "

" Tuzak kurmuşlar.
Orada olduğumuzu nasıl bildi piç.
Köstebek!!"

Dedi.

" Dayı köstebek var!"

İlyas da aynı fikirdeydi ama sırası değildi. Demir kan kaybediyordu ve çaresine bakması gerekiyordu. Hastaneye gidemezlerdi.

" Dayan koçum.
İyi olacaısun."

" Dayı." Dedi Demir.

" Eğer bu geceden sağ çıkamazsam."

" Kes sesunu ula!"

Durmadı Demir. Devam etti.

" Odamdaki kasada bir kağıt var."

Nefesi zorlanıyordu.

" Şirket hisselerimin hepsi senindir. Yalçın'a bırakma babamın mirasını."

Dedi ve kendini geriye bıraktı.
Zar zor nefes almaya çalışırken gözleri kapanıyordu. İlyas direksiyona arka arkaya attığı yumruklardan sonra telefonunu çıkarıp Ziya'yı aradı. İlk çalışta açıldı telefon.

" Alo Ziya.
Nerdesinuz? "

" Abi tam arkandayım da, onlarda bizim arkamızda."

" Hemen kurtulun onlardan ve doktor moktor bir şey bulup öbür eve gelin. Acele edin çabuk!"

Ziya telefonu kapatıp hızlıca bir arama yaparken bir yandan trafikte makas ata ata ilerliyordu. Açılan telefonla

" Akif! " Dedi.

" Buyur abi."

" Öne geç. Dayıdan ayrılma."

Tamam dedi Akif. Hızını artırıp minibüsü sollayarak öne geçip İlyas'ın aracına yaklaşırken Ziya sıkıca kavradı direksiyonu.

Ardından gördüğü ilk araca çarptı. Çarptığı araç başka bir araca çarpınca arka arka arkaya durdu bütün araçlar. Tabi Alpay ve adamlarının araçlarıda.
Böylece kurtulmuşlardı Alpay ve adamlarından. Ziya,

" Demir bey yaralı hemen doktor falan bulup diğer eve geçeceğiz."

Arkadaki adam,

" Abi doktoru nasıl bulacağız."

Derken Metin girdi araya.

" Hastaneye gidelim."

" Hastane olmaz salak.
Polisle mi uğraşalım bir de.

" Hastanede çalışan bir hemşire var. Ameliyat hemşireliği yapmış Onu alacağız. "

🌊🌊🌊🌊🌊

4 AY ÖNCE.

Kapı zilinin sessiyle irkildi Ada. Gözleri korkuyla dış kapıya çevrildiğinde sabah saat on du. Elinde tuttuğu su bardağının içi titreyen eli yüzünden fırtınalı bir deniz gibiydi.

Yutkundu. Bir gün kalk krizi geçirecek gibi geliyordu.

Yavaş adımlarla kapıya yürüyerek kapının yanındaki duvara yasladı sırtını.

" Ki-kim o?"

" Ada Öztürk adına Kargo."

Gözleri doldu kızın. Yine mi? dedi içinden. Her ay aynı şey olmaya başlamıştı ve uzun zamandır böyleydi.

" Oraya bırakın."

Dışardaki adam elindekini kapının önüne bırakıp merdivenlere yönelirken Ada kapının deliğinden baktı inen adama. Kıyafetleri gerçekten kargo şirketindekilere benziyordu.

Elindeki bardağı vestiyere bırakıp kapıyı açtı. Eğilip kapı önünde yerde duran küçük boyutlardaki kutuyu aldı.

Karton kutunun üzerindeki yazıyı okudu. Bu sefer Erzurum'dan geliyordu kutu. Her kutu başka bir şehirden geliyordu aslında. Nasıl yapıyor bunu?
Nasıl beceriyor başka şehirler yada ülke üzerinden kargo yolamayı?

Diyerek içeriye girdi. Oturma odasına geçip taşınmak için sardığı eşyaların arasına yere oturup elimdeki kutuyu yere bıraktı. Yan tarafındaki kutu paketlerken kullandığı maket bıçağını alıp kutunun ağzını keserek açtığında elleri titriyordu.

Bu sefer ki neydi?

Yavaşça açtı kutuyu. İçine baktı.
Aynalı fırça tarak. Birde, beyaz ve yeşil karışık renklerde kelebek bir toka vardı bu kez. Birde kağıt vardı altında. Yine!

Tarak ve tokayı sağ eline kağıdı sol eline aldı. Yine A4 kağıda gazateden kesilmiş harflerle yazılmıştı yazı.

Yarınki doğum günün kutlu olsun yeşil gözlü meleğim. Sana layık değil biliyorum ama sana ne hediye alırsam alayım yanında sönük kalacak. En güzel ipeklerden daha güzel olan sarı saçlarını bu tarakla taradığını hayal edeceğim. Üzerine de bu tokayı taktığını. Sana nasılda yakışacak.

"Allah belanı versin! " dedi sinirle kız. Ayağa kalktığı gibi elindekileri yere atıp terliği ile basa basa parça parça etti.

Sinirden gözlerinden yaşlar boşalırken eli ayağı titriyordu. Kendi etrafında bir tur dönüp telefonunu buldu. Hemen uzun zamandır arkadaşı olan Egemen'i aradı. Telefon ikinci çalışta açıldı.

" Alo Ada. "

" Egemen.." dedi kız hıçkırarak.

" Ada ne oldu neyin var?
Neden ağlıyorsun?
Yoksa yine mi?"

" Yine Egemen. Yine...
Tam kurtuldum kurtulacağım diyorum yine oraya çıkıyor.
Korkuyorum. Yanıma gelir misin lütfen? "

" Tamam Ada hemen çıkıyorum.
Kapını kilitli tut ve kimseye açma tamam mı?"

" Tamam. "

Dedi kız. Telefonu kapattıktan sonra kapıya koştu ve iki tur daha kilitledi.
Sonrada oturma odasına geçip yerdeki minderin üzerine bıraktı kendini. Oturacak bir şey yoktu çünkü odada. Eşyaları sarılı ve paketli taşınacağı günü bekliyordu. Oturduğu yerde dizlerini kendine çekip kollarıyla sardı. Ağlayarak beklemeye başladı Egemen'i. Ne kadar olduğunu bilmediği süre sonra kapı zili çaldı yine. Kız korkuyla sıçradı yerinde. Sonra yerinden kalkıp kapıya koştu. Egemen olmalıydı. Ama önce delikten baktı. Gördüğü arkadaşı ile hızla açtı kapıyı. Açar açmazda kollarını beline dolayıp göğsüne sindi.
Ağlaması dahada arttı. Egemen kollarını kıza doladı. Sırtını sıvazlayarak sakinleştirmeye çalıştı.

" Şşştt.
Tamam.
Geçti buradayım artık.
Korkma! Hadi içeri girelim."

Birlikte içeriye girip oturma odasına yürüdüler. Kız hâlâ kolları arasındaydı. Saniyeler sonra Egemen'in kollarından çıktı kız. Ellerinin tersiyle gözlerini sildi.

" Sen de olmasan ne yapardım bilmiyorum.. Geldiğin için teşekür ederim."

" Ne demek.
Ne zaman ihtiyaç duyarsan çağır hemen gelirim.
Bu kez ne yollamış."

Yerdeki parçaları gösterdi kız.

" Doğum günümün 12 Ağustos olduğunu bile biliyor Egemen. Hediye olarak almış."

Egemen yerdeki kırık eşyalara baktı. Kaşları çatıldı. Kızın koluna sarıldı.

" Hadi hemen emniyete gidip yeniden şikayetçi olalım."

Kolunu çekti Ada.

" Etsek ne olacak Egemen. Bulamıyorlarki. Gelen paketleri ve kargoları geriye doğru takip ediyorlar sadece. Biri Samsun'dan biri Hakkari'den biri Aydın'dan diğeri İstanbul'dan geldi. Hatta Newyork dan gelen koli bile var. Bugünkü de Erzurum'dan geliyor. Nasıl yapıyor hâlâ anlamadım ama kendini çok iyi gizliyor. Her gelen kağıdı emniyete verdik. Parmak izi falan da yok.
Bıktım artık. Tek çare sessizce burdan gitmek."

Durdu. Kıza baktı bir süre arkadaşı.

" Ne zaman belli olacak dilekçeniz? "

" Bugün. Ayşe ile karşılıklı yer değişikliği istedik. Olursa ben Rize'ye o Muğla'ya."

" Neden Rize istedin ki. Rize merkez bile değil, ilçesi."

" Burası İzmir orası Rize.
İzmir nere Rize nere? İzimi kaybettirmek için en uzak yer orasıydı.

"Emin misin Ada?
Oralar küçük yerler.
Burada ameliyat hemşiresi iken orada sadece hemşire olarak kalırsan üzülürsün."

" Olsun.
Benim için önemli olan korkusuzca çalışmak Egemen. Sürekli peşimde bir sapık varken nasıl güvende hissedebilirim."

" Ya orada da bulursa seni. "

" İşte o zaman tamamen kaybolup giderim. Sen dahil kimseye yerimi söylemem." Dedi kız gülerek.

" Bana da mı? "

Şaşırmıştı.

" Sana da.
Çünkü o sapık telefonumu bile dinliyor olabilir. "

" Düşününce.
Aslında Rize iyi olmuş."

Dedi arkadaşı.

" Neden.? "

" Bende Rize'ye gidebilirim bu yıl.."

" Gerçekten mi?
Ama neden, nasıl? "

" E okul bitti. Bu yıl babamla çalışmayı düşünüyordum. Babamın Rize'de bungalov evleri var biliyorsun."

" Yoo bilmiyorum."

" Nasıl ya hiç söylemedim mi? "

" Hayır. "

" Vallaha mı?
İnan ki söyledim sanıyorum. Ben bu yüzden turizm işletme okuyordum aslında. Bu yılda babama destek olmaya karar vermiştim."

" Çok iyi ya."

Dedi kız sevinerek.

" En azından tanıdık birileri olacak. Tabi dilekçem kabul olursa. Yoksa Muğla yolcusuyum. "

Dedi omuzlarım düşerken.

" Üzülme. Muğla olursa babamı kandırıp Muğla'ya gelirim ben de."

" Neden olmasın? "

Dedi kız, kıs kıs güldü.

" Olur valla. Zehra'yı da alır gelirsin.
Çok iyi olur. "

" Zehra'yı mı? "

" Kız arkadaşını burada mı bırakacaksın."

Dirseği ile Egemen'i dürttü.

" Bilmiyorum ki. Zehra ile aramız bu ara biraz limoni. Benimle gelmek istemeye bilir."

Kız Egemen'in yüzüne gözlerine baktı.

" Sen çok iyi birisin Egemen. Oda öyle. Birbirinize göresiniz bence. İkimizde birbirimizin değerini bilin. "

" Neyse.
Ev işini nasıl halledeceksin."

Ne kadar olur bilmiyorum ama bir süre pansiyonda falan kalırım. Yada öğretmen evinde falan. Malûm ev ve eşyalarım biraz daha burada dursun ki o pislik beni burada sansın. İki valiz birde bisikletimle giderim yeter."

" Anladım.
Umarım herşey istediğin gibi olur."

" Umarım. Yoksa o sapık kargoları Bakırköy'e yollayacak. "

Egemen sadece gülümsedi.

" Senden çok güzel bir deli olur ama.
Hadi gel sana kahvaltı ısmarlayayım."

" Emin misin ben biraz pis boğazım biliyorsun. "

" Dükkanı bile yiyebilirsin. Benden. "

Gülümsedi kız.

" Hemen hazırlanıp geliyorum."

Kısa sürede hazırlanan Ada ile iki arkadaş birlikte çıktı evden.

🌊🌊🌊🌊🌊

4 AY SONRA

" Ada."

" Efendim."

" Canım çocuk hasta var sen ilgilen."

" Tamam hemen geliyorum.."

Elinde kan alma malzemeleri ile koşa koşa acil müdahale odasında sedyede yatan 8 yaşlarında ki erkek çocuğunun yanına geldi.

Karşısındaki Doktor,

" Kan alıp tahlile yollayın. Bir de serum ve içine ateş düşürücü ekleyelim."

" Tamam doktor bey. "

Ada'nın dört ay önce istediği gibi tayini çıkmıştı. İzmir'den kilometrelerce uzağa Rize'ye gelmiş çalıştığı hastanede acil bölümde çalışıyor kulağı dinç en huzurlu dört ayıydı.

Bu süre içinde evini taşımamış çoğu zaman başkalarının nöbetini gönüllü alarak hastanede veya otel, pansiyon yada öğretmen evinde kalmıştı.

Nihayet peşindeki sapık hayranından kurtulduğuna inanınca hastaneye çok uzak olmayan bir daire kiralamış eşyaları bir kaç gün önce inmişti evine. Ama hâlâ yerleştirememişti. Yinede dert etmiyordu. Çünkü huzurluydu. Ada'dan sonra Egemen de gelmiş ama o merkezde babasının yanında ve yoğun olduğu için Ada'nın yanına sık sık gelemiyordu. Sadece haftada bir kaç kez arayıp nasıl olduğunu soruyor en kısa zamanda bir araya gelip yemek yiyelim diyordu.

" Evet küçük bey. "

Dedi yatan hasta çocuğa.

" Şimdi koluna küçük bir aparat takacağım. Kan almak ve ilaç vermek için. Ama söz veriyorum hiç acımayacak.

" Yalan." dedi çocuk ağlayarak.

" Acıyacak."

" Ben hiç yalan söylemem."

" Hayır acıyacak."

Kısa bir an düşünüp, serçe parmağını kaldırdı kız.

" İddiaya girelim mi? "

" Ne? " Dedi annesi olacak kadın.

" Ne diyorsun hemşire hanım ne iddiası."

" Eğer acırsa kırmızı bisikletim senin olsun.
Ama acımazsa bende kalır."

" Şaşırdı karın. Bu nasıl iddiaya gitmekti."

" Tamam." Diyiverdi çocuk.

Annenin şaşkın bakışları arasında çocuğun kolunu turnike ile bağlayıp çocuklar için özel olan iğneyi kullanarak hiç acıtmadan açıverdi damaryolunu. Çocuk memnun anne şaşkındı.

" İşte bu kadar.
Sen çok cesur bir çocuksun. Hatta kralsın."

Çocuğun kolundaki damar yolunu kullanarak kan tüplerini dolduran Ada bir de serum taktı. İçine de ateş düşürücü ilacı ekledi.

Sonrada cebinden hediyeli sürpriz yumurtalardan bir tane çıkarıp,

" Duyduğuma göre bunun içinden örümcek adam çıkıyormuş." Dedi göz kırparak.

Çocuğun ağlamak bir yana gözleri güldü.

" Ben kanları tahlile yollayayım. Bir sorun olursa hemen çağırın gelirim.
Tekrar geçmiş olsun kralım."

Diyerek uzaklaştı. Önce elindeki tüpleri labaratuvara gideceklerin arasına bıraktı. Diğer hemşire kanları götürürken Ada hemşire odasına yürüdü.

" Valla maşallah Ada hemşire."

Adını duyan kız arkasına döndü. Başında bone elleri eldivenli yüzü maskeli temizlik görevlisi adama baktı.

" Metin bey bana mı dedin? "

" Senden başka bu kadar çalışan hemşire mi var Ada hemşire. Geldin geleli sabah dokuz gece bir.

" Valla kusura bakma da ben olsam her gün gelmem. Hadi geliyorsun niye başkalarının nöbetinide alıyorsun anlamıyorum."

Kız gülümsedi. Burada kimim kimsem yok. Yalnızlık korkum var. Tek kalınca kafamda kuruyorum. Düşünmekten korktuğum için yorgunluktan baygınlık geçirircesine sızıp uyumak için bu kadar çalışıyorum diyemese de adam kapı dinleme huyu sayesinde kızla ilgili herşeyi zaten biliyordu. Ameliyat hemşireliği yaptığından burada tek yaşadığına kadar. Ada,

" Ben memnunum. " Dedi sadece. Sonrada odaya girdi. Derin bir nefes alıp verdi.

" Bir sonraki hastaya kadar şu koliyi açayım."

Diyerek koltuktaki kolinin yanına gelip oturdu.

" Pelin bi makas verir misin? "

Pelin masadan aldığı makası verirken sordu.

" Ne var o kutuda. Taa sabah elinde getirdin ama açmadın."

Pelin'e elindeki yüzüğü gösterdi.

" Nişanlım Hüsamettin. "

" NEH!
Ni-nişanlın mı? Hüsamettin mi? "

Ada kocaman bir kahkaha attı kutuyu açarken. Sonrada okul yıllarından kalma plastikten yapılmış iskeleti çıkardığında Pelin,

" Tövbe bismillaaah! "

Diyerek geriledi.

" Ya Ada! Ödüm patladı.

Valla nişanlını arar Ada arkandan seni iskelete benzetiyor derim ha! "

Kız bir kez daha güldü. İskeleti kutudan çıkarıp odanın köşesinde bir yere kurdu.

 

" Kusura bakma Hüsamettin. Çeneni taşınırkende bulamadım. Ama sen böylede yakışıklısın."

Dedi gülerek. Pelin,

" Tam buraya göre bir beyefendi."

Diye takılırken,

" Aynen öyle valla. "

Diyen Ada iskeletin kolunu kendi omuzuna atıp telefonunu çıkararak güzel bir öz çekip yaparak Hüsamettin ile kendini çekti. Ekrana bakarak,

" Süper görünüyoruz."

" Güzel çift oldunuz."

Diyen Pelin devam etti.

" Ada iznin ne zaman başlıyor. "

" Bugün Cuma ve son günüm. Yarından itibaren on gün izinliyim. Ev yerleştirmek için ancak yeter bana."

" Aylardır yerlerine çalıştığın arkadaşlar üzülecek."

" Yapacak bir şey yok.
Saat on bire geliyor. Kaldı on üç saatim. Sonra eve.

Bak ne diyeceğim... Evi biraz toparlayınca haber vereyim bana kahvaltıya gel."

" Hayır demem valla. "

Dedi Pelin hevesle. O da gurbetteydi çünkü. Ailesi Ankara'daydı.

O sırada kapıdan giren erkek hemşirelerden biri, Fikret bir kıza bir de elini tuttuğu iskelete baktı.

" Ne o Ada? Nişanlından ayrıldın da bunu mu buldun? "

Kendi kendine pis pis gülüyordu.

" Bak gerçekten ayrıldıysan serviste çok yakışıklı tanıdıklarım var. Mesela ben."

" Saçmalama Fikret.
Nişanlımdan falan ayrılmadım."

" Bir gün getirde tanışalım o halde. Dört ay oldu gamsız herif bir kere gelmedi yanına."

" Senin gibi boş adam değil nişanlım. İşleri var. "

" Allah Allah.
Ne işi. Büyüüükk bir şirketin CEO'su mu? "

Kız sinirle, "Fikret!" Derken,

" Ada hanım! " diyen doktorun sesiyle Ada yine koştur koştur çıktı.

🌊🌊🌊🌊🌊

GECE

Adamın elleri direksiyonu sımsıkı tutmuş stresle ön camdan karşıyı izliyordu yanında ki iki adam ile birlikte.

Karşısındaki hastane kapısından çıkacak kişiyi bekliyorlardı.

Yanındaki adama dönüp yakasından tuttu.

" Emin misin Metin? "

" Eminim Ziya abi. Saat bir. Her gece aynı saatte çıkar. Şu yanımızdaki kırmızı bisikletine biner gider. Kimi kimsesi yok. Arayanı soranı da olmaz.

Zaten başka bir şansımız mı var. Doktor kaçıracak halimiz yok ya. Anında tutarlar paçamızdan. "

Arkasındaki adama baktı.

" Durum ne? "

" Eve yaklaşmışlar. "

" Acele edin diyor İlyas abi."

" Çıktı! "

Diyen Metin ile önüne döndü Ziya.

Üçünün de gözü soğuktan kabanının yakasını kapatıp kollarını kendine saran kızdaydı. Kız hızlı hızlı ilerleyip siyah minibüsün yanında bekleyen bisikletine kadar geldi. Kendi kendine mırıldandı bıkkın.

Yine bisikletle gitmek zorunda olman ne kötü. Bir an önce hurda bile olsa bir araba almalısın Ada Öztürk. Yoksa bu kış çok zor geçecek.

Diyerek bisikletinin kilidini açarken bir anda duyduğu sürgü kapı sesiyle irkilerek döndü arkasını.

Karşısında karanlık suretli iki adamı görmesiyle kollarından tutulması bir oldu. Neye uğradığını şaşıran kız korkuyla bir çığlık atmıştı ki yanındaki adamlardan biri bir kolunu arkasından kollarına dolayarak elini ağzına kapatarak engel oldu çığlığına. Daha da korkan Ada adamın elinin altında duyulmayan çığlıklar atarken debelenerek kurtulmaya çalışsada olmadı.

Kurtulmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın gücü yetmedi arkasındaki iri adamdan kurtulmaya. Bir anda yerden kesilen ayakları ile minibüsün içine çekildiğinde aracın motoru çalıştı. Diğer adam aracın kapısını kapatırken aynı anda gaza bastı Ziya.

Hızla hareket etti araç. Yine hızla çıktı açık otoparktan. Ada hâlen kolları arasında zorla tutulduğu adamdan kurtulmaya çalışırken bir anda karşı koltuğa fırlatıldı. Ama durmadı. Hemen yanındaki camı yumruklamaya yardım istemeye başladı.

" İmdaat!
Yardım edin!
İmdaat.! "

" Susturun şunu lan! "

Diye bağırdı Ziya. Metin kızı geri çekip elini ağzına kapatıp olduğu koltuğa bastırırken silahını çekip kızın yüzüne dayadı. Ada olduğu yerde donup kalırken gözlerindeki yaşlar sağanak sağanak akıyor korkudan kalbî durmak üzereydi.

" Bir daha bağırırsan o küçük ağzını kurşunla doldurum."

Kız yaşadığı ölüm korkusuyla susarken adamın kolunu tuttuğu elleri titriyordu.

" Anladın mı beni? "

Diye hırladı Metin.

Çaresizce başını salladı kız.

" Güzel... Bir daha uyarmayacağım. Elimi çekiyorum. Gık dersen tetiğe basarım.
Anladın mı.? "

Kız sadece bakarken birden,

" Anladın mı?! "

Diye bağırınca korkuyla sıçradı kız. Yine korkuyla hızlı hızlı salladı başını.

Aferim! diyen Metin karşısına diğeri hemen yanına oturduğunda içinde oldukları araç son hız yol alıyordu Ardeşen'in dışına doğru. Sarsılarak ilerleyen araçta zorlukla doğrulup cama doğru sindi kız. Bir yandan akmaya devam eden göz yaşlarını silerken kollarını kendine sardı.

" Ki-kimsiniz.? Ne istiyorsununuz benden.?
Ben size ne yaptım?
Lütfen bırakın beni.
Lütfen... Korkuyorum. Ne olur! Söz veriyorum kimseye bir şey anlatmam."

Kimseden ses çıkmadı önce. Az sonra,
Ziya'nın sesi duyuldu.

" Sessiz durup senden istenenleri yaparsan canın yanmaz. Aksi hâlde ölürsün."

Yutkundu Ada. Kendi hâlinde bir hemşireydi. Bu adamlar ondan ne istiyor olabilirlerdi ki. Çaresizce sustu ve başına gelecek şeylerden korkarak beklemeye başladı.

Bir süre yol aldıktan sonra ana yoldan ayrılarak araziye dönen araçla kızın içine bir kurt düştü bu kez. Akan göz yaşlarına engel olamıyordu. Kesin öldürecekler. Dedi kendi kendine.

Allah'ım yardım et bana. Ne olur yardım et.

Arka arkaya dualar ederken kısa süre de arazi içinde müstakil bir evin önünde durdu araç. Hemen açıldı kapı. Metin kızın kolundan tutarak kaldırıp in! derken Ziya kapı önünde tuttugu kızı aşağı indirdi. Yağan yağmura aldırmadan evin kapısına yürüdüler.

Açılan kapıyla hızlı hızlı yürüyen Ziya kızı da peşinde sürüklüyordu. Küçük bir koridordan geçip açılan kapıdan bir odaya girdiler.

" Nerdesinuz ula! " Ziya,

" Olabildiğince hızlı geldik İlyas abi."

Derken İlyas ne olduğunu anlayamayan kızı kolundan tuttuğu gibi içeri çekerek yanan sobanın yanındaki büyük koltuğun yanına getirdiğinde Ada'nın gözleri kocaman oldu.

Koltukta yüzü siyah bir örtü ile kapatılmış karnından yaralı bir adam yatıyor, yanı başındaki başka bir adam kanamasını durdurmak için yaraya baskı uyguluyordu.

" Bakma oyle hemen çıkar şu kurşunu. "

Diyen adamla yerinde sıçradı.

" Ne?
Be. ben mi? "

Kız panikle önce etrafındaki adamlara sonra yaralı adama baktı.

" Be-ben yapamam. Ben doktor bile değilim. Hemşireyim ben. Kurşun çıkaramam.

Ölürse.. Sorumlusu ben olll.."

Demişti ki karşısındaki ellilerindeki adam silahını kafasına dayadı.

O ölürse bu odadaki herkesle birlikte sen da ölürsün!

Kızın gözleri kocaman adama bakarken, yaptığı el işaretiyle adamlardan biri bir çanta getirip koltuğun yanındaki tek koltuğa bırakıp açtı. İçinde ameliyat için gerekli hemen herşey vardı.

İlyas yeniledi.

" Heman çıkar şu kurşunu dedum."

" Olmaz yapamam dedim."

İlyas bir anda elindeki silahı çantayı getiren adama çevirip tetiğe bastı.

Kız elleri kulaklarında korkuyla bir çığlık atarken, İlyas devam etti.

Şimdi iki kurşun çıkarman gerekiyor. Tabi olmezse!

Kız korkuyla çıkardığı kabanını kenara atarken akmaya başlayan gözyaşlarına engel olmaya çalıştı.

Hızla yaralı adama yaklaşıp yüzündeki örtüye uzandı. Lakin kolundaki el izin vermedi.

" Yuzunu açmayacasun.
Sadece kurşunu çıkar. "

" Ne? Ama! "

Kızın amacı yaralı adamın bilincinin durumunu kontrol etmekti ama izin vermiyordu bu adam.

" Kim olduğunu gormeyecesun. Aksi hâlde her halükarda ölmek zorunda kalursun. "

Ada ne yapacağını bilemedi. Önünde yaralı bir adam etrafında silahlı insanlar vardı. Ve bu adam ölürse o da ölecekti.

Hayde! Diye bağıran İlyas'la kendine geldi. Önce yarayı elinde havlu ile baskılayan adamın ellerini kaldırıp yaraya baktı.
Bastır! dedi sonra. Ardından adamın pantolon kemerine attı elini. Kemerin ardından düğmeyide açıp pantolonu kasığına kadar indirirken adamlar kızı izliyordu.

Hemen çantaya gelirken bir yandan İzmir'de ameliyathanede çalışırken gelen adli vakayı hatırlamaya çalıştı. Doktorun kurşunu nasıl çıkardığını dikkatle izlemişti. Ama burası hastane değil ve imkanlar kısıtlıydı.

Kahretsin adam ölürse bende öleceğim. Dedi içinden.

Bunu düşünürken gözleri dolunca kollarına sildi gözlerini bir bir. Sırası değildi çocuk gibi ağlamanın.

Allah'ım bana yardım et. Allah'ım ne olur bana yardım et.

Diye dua ederek çantadan aldığı eldivenleri paketinden çıkarıp eline geçirdi. Ardından hızla karıştırdı çantayı. İlaçların arasından aldığı şişedeki sıvıyı paketinden çıkardığı enjektöre çekti. Adamın yanına gelip, çek elini! Dedi.

Yaraya baskı uygulayan eller çekilirken yaranın etrafında bir kaç noktaya uyguladı. Bastır.! Dedi tekrar. Ardından yine çantaya döndü. Önce baticon şişesi ile gazlı bezi ısladı geri gelip kullanarak yaranın çevresini güzelce baticona buladı. İmkanlar kısıtlı elde ne varsa onu kullanıyordu. Şuan sıralamayı doğru yapıp yapmadığını bile bilmiyordu. Tek bildiği adam ölmemeliydi. Sonra çantadan panseti alıp paketinden çıkardı. Tekrar yaranın başına geldi.

" Işık lazım."

Hemen iki cep telefonunun fener ışığı yaraya çevrilirken adamın yüzüne çevirdi gözlerini.

" Açın yüzünü yoksa kanamadan değil havasızlıktan ölecek.
Oksijene ihtiyacı var."

İlyas hemen gelip örtüyü kızın Demir'in yüzünü göremeyeceği perdeli şekilde kaldırdı. Bir baygın yatan yeğenine bir kızın yaradaki ellerine baktı. Ahdetti. Yeğeni bu geceden sağ çıksın ne isterse verecekti bu kıza.

Kız elindeki panseti yaranın içine doğru ilerletti. Kurşunun nerede olduğunu anlamaya çalışırken
bir şey göremediği için yaraya tutulan telefonu çekip alarak kendisi tuttu yaraya. Dayı girdi araya.

" Kotümu yarasu? "

Kız gördüğü kurşunla şanslı! derken başka birşey söylemedi. Telefonu adama verdi.

Yan tut ışığı!

Diyip bir elini adamın karnına dayarken panseti dahada ileri itti.

 

Nihayet yakaladığı kurşunu yavaşça çekip aldı. Dayı bir oh! çekerken kız elindekileri çantanın yanına atarcasına bırakıp yeniden baticonlu bez ile sildi yaranın etrafını. Sonra dikiş için iğne ve ipi çıkardı paketlerinden. Hazırlayıp içerden başlayarak dikti yarayı. En sonunda deri üzerine dikiş atıp yarayı kapattı.
Ardından yara üzerine bir bandaj yaptı.

Yerinde doğrulurken öne edilmekten tutulan belinin acısını görmezden gelerek gömleğini iyice yukarıya sıvadı.

" Yardım edin. Biraz kaldırın. Yarayı belinin etrafından sarmam lazım. Ama dikkatli olun."

Üç adamın yardımı ile kaldırılan Demir'in belinin etrafından sardı yarayı. Ardından yine çantaya döndü. Antibiyotik şişesini alıp başka bir enjektöre çekip geri geldi. Adamın kaslı bacağına saplayıp ilacı enjekte etti. Enfeksiyona karşı ilaç şarttı.

" Üzerini örtün." Diyerek yerde yatan adama yönelmişti ki kolunu tuttu İlyas.

" O piçe gerak kalmadu."

Ada bir İlyas'a bir hâlâ yerde yatan bedene baktı. Ne yani adam ölmüşmüydü.

" Kostebeklerun cezasu ölumdur."

Ada'nın arkasındaki adamlara baktı İlyas.

" Metin! Ziya! Alın bu piçı kaybedun."

Kıza döndü.

" Şimdi aç kulağunu iyi dinla."

Demir'i göstererek,

" Bu adam kendina gelena kadar buradasun.. "

İlyas konuşuyordu ama, Ada'nın aklı da gözleride odadan karga tulumba çıkarılan adamdaydı.

" Sana diyırum! "

Diyen İlyas'ın eli kızın kolunda sarsınca kendine geldi Ada.

" Katiller " Dedi şuursuzca.

Gözlerinden boşaldı dakikalardır tuttuğu gözyaşları.

" Hepiniz katilsiniz!!"

Demir'e çevrildi gözleri. Sonra kanlı ellerine kanlı kıyafetine baktı.

" Ben bir katili kurtardım."

*******************************

Eveet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗 🌹 ❤️

 

Loading...
0%