Yeni Üyelik
7.
Bölüm

🌊K.6 Beni bulmuş!

@azamet_29_2

 

DEMİR

 

Aradan günler geçmiş, hiç beklemediğim şekilde geçen o günlerin sonunda evime dönmüştüm bugün.

 

Arabadan inmeden önce tıpkı evden çıktığım günkü hâlime çevirdim saçlarımı ve kıyafetlerimi. Elimdeki bastondan destek alarak eve doğru yürüdüm. Büyük kapıdan girdiğimde babaannem karşıladı beni. Yanıma geldi ve,

 

" Hoşgeldunuz uşak."

 

Dedi kollarının arasına alıp sarılarak.

 

" Hoşbulduk babaanne. "

 

Yukardan aşağı bakarken,

 

" Seni daha iyi gördum uşağum.."

 

Derken,

 

" Dinlenme ve masaj iyi gelmiş."

 

Diyen Yalçın ile salon bölümüne çevirdim gözlerimi.

 

Abim ve yengem salonda dip dibe oturmuş keyif kahvelerini içerken Yalçın'ın gözlerinde imalı bir bakış vardı. Masaj yapan kızlarla yatıyorsun demeye çalıştığını hatırladım. Saçma esprisine gönderme yapıyordu şimdide.

 

" Yaramış torunuma. Da..!
Daha iyi görunuyorsun."

 

Abime hiç birşey söylemeden merdivenlere doğru yürüdüm.

 

" Babaanne akşam yemeğine kadar dinlenmek için odama çıkıyorum. "

 

" Tabi uşak çık dinlen. Ne da olsa yol yorgunusun. Yemak hazur olunca ben çağururum senu."

 

Basamakları ağır ağır çıkarken yine bastonumda destek alıyordum.

 

Üst kata gelince odama yöneldim. Kapıyı açıp içeriye girince elimdeki bastonu bütün sinirimle odamın en uzak köşesine fırlattım.

 

Bana inadına yapıyorsun. Ama az kaldı. O zaman da bu kadar sakin keyifli olacak mısın bakalım Yalçın Bey.

 

Yatağıma gelip kenarına oturdum. Oldukça büyük olan odamın içinde gezdirdim gözlerimi. Sakinleşmeye çalışıyordum.

 

Babamla geçirdiğim kazada kaybetmiştik babamı. Ve ben kırılan bacaklarım yüzünden uzun süre hastanede yatmış ardından yine uzun süre fizik tedavi ve rehabilitasyon görmüştüm. Sonunda iyileşmiştim ama bunu abimden gizlemiştim.

 

Çünkü olayın ardından babamla geçirdiğim kazada abimin de parmağı var diye telefonlar ve mesajlar gelmeye başlamıştı.

 

Dahası babamın ölümünden sonra herşeyin başına geçen abimin bana olan tavırları değişmiş bana göre beni rakip görmeye başlamıştı.

 

Zaten aciz ve güçsüzken ona karşı hiç bir şansım yoktu. Bu yüzden aptal, miskin ve beceriksiz Demir'i oynamaya karar vermiştim. Tabi bu durumu en güvendiğim insana dayıma da açmış desteğini almıştım. Tabi dayımın sadık adamlarınında.

 

Dahası geçen onca ayı Yalçın'ın sandığı gibi boş oturtarak geçirmemiştim. Odamdaki kütüphanemde ve spor aletlerinde gezdirdim gözlerimi.

 

Bu kütüphanedeki bütün kitapları okumuş bu aletlerin hepsini her gün kullanmıştım. Hem vücudumu hem aklımı hem bilgilerimi geliştirmiştim.

 

Ve şimdi bu oyunun bitmesine çok az kalmıştı. Yeni yılın ilk haftası yapılacak toplantıda Yalçın'a güzel bir yeni yıl hediyesi hazırlamıştım.

 

İşte tam da bu yüzden geçtiğimiz hafta boyunca otelde hem yaramın iyileşmesini beklemiş, hem dinlenmiş hemde planlarımı yapmış bana yardımı olacak insanlarla telefonla görmüştüm.

 

Hemen herşey hazırdı. Aslında mesele sadece şirket değildi. Eğer babamın ölümüyle Yalçın'ın alakası varsa asıl o zaman kopacaktı kıyamet. Çünkü o zaman Yalçın hem babamın hem benim ölmemi istiyor demekti bu. Eğer öyleyse bunu onun yanına bırakmazdım.

 

Dizlerime bastırdım yumruk yaptığım ellerimi. Ardından hırsla kalkarken acıyan yaramla elimi üzerine koydum. Sızlıyordu. Büyük gardroba doğru yürüdüm. Üzerindeki büyük aynanın önüne geçtim sonra. Kazağımı üzerinden çıkarıp yatağın üzerine attım. Yarama baktım. Sızlasa da neredeyse tamamen iyileşmişti. Elimi üzerinde gezdirirken yeniden hatırladım hayatımı kurtaran o kızı.

 

Ada...
Ada Öztürk.

 

Kızın yaramla ilgilendiği anlar geldi gözlerimin önüne. Sarı saçları, beyaz teni, küçük elleri... Güzel kızdı. Hemde çok güzel... Sonra benden büyük oluşu geldi aklıma. Otuz yaşında birine hiç benzemiyordu. Sonra yüzüme bakmamak için nasıl çabaladığını hatırlayınca sessizce güldüm o hâline. Elimi göğsümün üzerine koyarken aklıma yanıma yarı çıplak yatıp bana bakmamak için yüzünü göğsüme nasıl kapattığı geldi. Ve sıcak nefesi yeniden geçti sanki tenimden.

 

Birden parmağındaki yüzüğü hatırladım. Başımı iki yana sallayarak kendime kızdım.

 

Saçmalama Demir o kız nişanlı.
Elalemin nişanlısını nasıl düşünürsün.

 

Evet! İyi bir kızdı. Fazlasıyla iyi. Polisler kapımıza dayanmadığına göre sözünü tutmuş kaçırıldığı ve zorla tutulduğu hâlde şikayetçi de olmamıştı. Bana yardım etmiş hayatımı kurtarmıştı. Ona hayatımı ve minnet borçluydum.

 

Ne zaman ihtiyaç duyarsa hiç düşünmeden yardım ederdim. Verdiğim kabanın cebine telefon numaramı yazıp koymuştum. Ve bunu ona da söylemiştim. Konu ne olursa olsun... Beni araması yeterdi. Ama bu kadardı. Daha fazlası bana yakışmazdı.

 

Ben düşünceler arasında gidip gelirken kapı tıkladı.

 

" Girin. "

 

" Abi valizini getirdim. "

 

" Getir Ziya. Bırak kenara."

 

Elindeki valizlerimi kapıya yakınına bıraktı.

 

" Abi büyük hanım yemek hazır insin dedi."

 

" Tamam.
Sen gidip dinlen bende birazdan geliyorum."

 

Ziya'nın ardından üzerimi rahat ev kıyafetleri ile değiştirdim. Beden olarak büyük salaş eşofmanlarımı giyip elimi yüzümü yıkayıp saçları ellerimle düzelttim. Şuan gitmeden önceki gayet rahat Demir Demirkandım.

 

Odadan çıkarken bastonu attığım yerden tekrar aldım. Dayanarak yürüyüp merdivenleri yine yavaş hareketlerle indikten sonra alt kattaki yemek odasına yürürken dayım girdi kapıdan.

 

" Yemeğe yetuştum mu? "

 

" Yetiştin dayı gel."

 

Salonu göz ucuyla dolaştıktan sonra bana doğru yaklaşıp fısıldadı.

 

" Nerda senunku? "

 

Çenemle yemek odasını işaret ettim.

 

" Masadadır. "

 

" Bir şey soyledu mu? "

 

" Diliyle hayır. Gözlerimle evet."

 

" Sakin ol uşak. Zamanu var."

 

Dayımla birlikte girdik yemek odasına.

 

" Vildan servusu yap."

 

Diyen babaannemle yardımcımız Vildan servisi yapmaya başladı.

 

Masadaki yerime geçerken yengemin güya kısık söylediği cümleyi duydum.

 

" Demir hâlâ aynı Demir."

 

Tipimi ve giyim tarzımı beğenmiyordu sanırım. Bu sözlerine başka zaman olsa kızabilirdim. Şimdi ise sakin kalıyordum çünkü dayımın da dediği gibi zamanı vardı.

 

Yerime geçip oturdum. Kaşığı elime almıştım ki Yalçın'ın sesini duydum.

 

" Ee nasıl geçti tatilin.'

 

Tek kelime söyledim.

 

" İyi."

 

" Ben de gitsem mi diye düşünüyorum. Tavsiye eder misin? "

 

Bakışlarında yine alay vardı.

 

" Bana sen tavsiye etmiştin orayı geçen yıl. Mercan yengem izin verirse masajcı kızlara, git tabi. Çok marifetliler."

 

" Uuyy! " Dedi babaannem.

 

" Masajcı kizlarmu? Ula uşak, nasul yermiş orasu?"

 

Mercan yengem anında yanındaki kocasına baktı. Fırtına kopan gözlerle bakan karısıyla Yalçın susuverdi. Ben içime içime gülerken yengeme açıklama yapıyordu.

 

" Bana da başka biri söyledi hayatım. Benim ne işim olur masajcı kızlarla. Öyle değil mi Demir. Söylesene."

 

" Tabi yenge ne işi olur abinin masajcı kızlarla. Ama sen yinede yalnız bırakma abimi.

 

Yanlış anlama yenge. Abime güvenme demiyorum ha. Kızlara güvenme. "

 

" Hele bensiz bir gitsin göreyim."

 

Sinirle bana bakan Yalçın'a bir bakış atıp önüme döndüm. Hak etmişti.

 

Ama bununla kalmadı tabi. Yengem huylanmıştı bir kere. Yediği yemeğide bırakıp masadan kalktıktan sonra sinirle çıktı odadan. Yengemi izleyen Yalçın bir anda ayağa kalkıp masaya geçirdi yumruğunu.

 

" Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

 

Ellerimi masaya bırakıp geriye yaslandım. Babaannem ve dayım bizi izliyorlardı.

 

" Ne yapmışım?
Seni savundum işte. İstediğin bu değil miydi? "

 

" Demir! "

 

Önüme dönüp yemeğimi yerken devam ettim.

 

" Bana bağırmayı bırakta karının gönlünü al bence sen abi. "

 

Yalçın bir bana bir odanın çıkışına bakıp karısının arkasından çıkıp gitti.

 

" Ne oluyor ula. Ne bu hirlaşma."

 

" Yok bir şey babaanne. "

 

Desemde şimdilik yoktu. Ama içimden bir ses ilerki günlerde çok şey olacak diyordu.

 

🌊🌊🌊

 

Keşke... Dedim.
Keşke gerçekten bir nişanlım olsaydı.
Şuan yanımda olsaydı. Bana sarılsa, korkma ben varım deseydi.

*****

 

Sabaha kadar doğru düzgün uyuyamamış arada bir daldığımda ise gördüğüm kabuslar yüzünden korkuyla ve ağlayarak uyanmıştım. Yeniden titremeye başlayan ellerimi kalbimin üzerine koyup gözlerimi kapadım ve derin nefesler alıp vererek kulaklarımda atan sesini sakinleştirmeye çalıştım.

 

Aradan geçen zamanla daha iyi hissetmeye başlayınca yerimden kalkıp yatağımın kenarına oturarak bacaklarımı aşağı sarkıttım. Ellerimle yüzümü ovuştururken gece olanlar yeniden ve yeniden dönüyordu zihnimde. Dün gece ciddi ciddi korkmuştum.

 

O araba gerçekten beni mi takip ediyordu yoksa paranoya mı olmuştum bilmiyordum. İzmir'de yaşadıklarımın üzerine geçen hafta yaşadıklarım da eklenince sonuç paronaya olurdu tabi.

 

Ellerimin arasındaki başımı yana doğru, pencereye çevirdim. Ya şuan dışardaysa. Ya gece beni takip etmeye devam ettiyse korkusu çöktü birden içime. Yerimden kalkıp sanki beni duyacakmış gibi sessiz adımlarla pencere kenarındaki duvara sinerek perdenin küçük bir bölümünü açıp binanın önüne baktım. Yağmur yağıyor etrafta hiç kimse yoktu. Gerçekten paranoyak mı oluyordum neh!

 

Allah'ım bir bu eksikti.

 

Diyerek perdeyi kenara çekip pencereyi açtım. Kafamı dışarıya uzatarak sokağı izledim bir uçtan bir uca. Kimseler yoktu. Dün gece yaşadıklarım belki de benim abartmamdı. O sapık herifin beni burada bulması imkansızdı. Nasıl bulacaktı ki. İzmir nere Rize nere? Pencereyi ve perdeyi kapatıp kapıya yöneldim.

 

Aşırı tepki verdin Ada kabul et. Bu kadar korkacak bir şey yoktu.
Hadi kendine gel ve işine bak.

 

Kendi kendime moral vererek odadan çıkarken saatime baktım. Biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım. Dahası artık bisikletimde yoktu. O yüzdende ya taksiye binecektim. Yada dolmuş bekleyecektim.

 

Hızlı adımlarla banyoya yürüdüm. Sabah işlerimi halledip elimi yüzümü yıkayıp bir yandan kurulayarak odama döndüm.

 

Kahvaltıyı hastanede yaparsın artık.

 

Diyerek üzerime kalın kışlık kotumu ve kırmızı kazağımı geçirdim. Çoraplarımı da giyip saçlarımı ellerimle düzelterek arkadan topladım. Telefonumu alıp cebime koydum. Vestiyerin üstünden kabanımı alıp giydim. Askıdan çantamı ve şemsiyemi, alttaki kapaklı bölümden, yarım botlarımı alıp kapının yanına geldim. Giriş önünde giyerek evden çıktım. Kapıyı yine üç kere çevirip kilitleyerek anahtarı çantama attıktan sonra çapraz taktım.

 

Merdivenleri inip kapı önüne geldiğimde girişte bıraktığım kırık bisikletime baktım. Omuzlarım düştü.

 

Keşke daha dikkatli olsaydım.

 

Demir kapıyı tutup açarken bir anda gelen korku ile aralık yerden bir kez daha kafamı uzatıp dışarıyı kontrol ettim.

 

Yağmurdan başka birşey yoktu. Bir nefes alıp rahatça çıkıp şemsiyemi açtım. Hızlı adımlarla anayola yürürken bir yandan hâlâ etrafıma bakıyordum yinede. Okula giden çocuklar ve velilerinden başka kimseler yoktu. İki de yaşlı amca vardı. Bunlarda hiç sapığa benzemiyorlardı.

 

Kaldırımda durup beklemeye başladım. Şansıma ne gelirse ona binecektim. Dolmuşsa dolmuş, taksiyse taksi. Bellemem sürerken gördüğüm taksi ile vasıtam belli oldu. Elimi kaldırıp durdurdum. Hızlı şekilde kapattığım şemsiyeden sonra arka koltuğa attım kendimi. Sonrada hastaneye doğru yola çıktık.

 

Kısa süre sonra hastane acilinin önünde indim yine. Her seferinde burada iniyordum çünkü bana kolay geliyordu. İçeriye girip hızlı adımlarla geçtim koridoru. Giyinme odasında üzerimi değişip Hüsamettin'in olduğu odaya geçtiğimde Pelin yerine Fikret ile karşılaştım. Koltuğa oturmuş bir yandan kahvesini içerken bir yandan elindeki telefonda tek parmak geziyordu. Beni görünce,

 

" Günaydın."

 

Dedi. Yarım ağız cevap verdim.

 

" Günaydın."

 

" Hayırdır. Yüzün asık gözlerin şiş. Uyuyamadın mı? "

 

" Sanane.
Seni ilgilendirmez." Dedim askıya çantamı bırakırken.

 

" Sana çay ısmarlayayım.
Kendine gelirsin hem."

 

" Gerek yok."

 

Dedim cüzdanımı alırken. Sanki ben bilmiyordum almayı. Tam kapıya yürürken Ada! Dedi. Kaşlarım çatık geriye döndüm.

 

" Ne? "

 

Yılbaşında ne yapıyorsun?

 

" Ne? " Şaşırmıştım.

 

" Yılbaşında diyorum.
Ne yapıyorsun.? "

 

O an farkettim. üç gün sonra yılbaşı gecesiydi ve yeni yıla giriyorduk. Ben bunu düşünürken devam etti.

 

" Bir kaç arkadaş Rize'ye gideceğiz. Sende gelmek ister misin? Çok eğlenceli olacak."

 

Ayağa kalktı. Gözlerime bakarak yürüdü, yürüdü tam önümde durdu. Sonra aşağı kaydı gözleri cüzdanı tutan elime... Gülümsedi.

 

" Ada Öztürk...
Herkesi kaldırabilirsin ama beni kandıramazsın. Sen nişanlı falan değilsin. Değil mi? Nedenini bilmiyorum ama erkeklerin seni nişanlı sanıp senden uzak durmaları için böyle söylüyorsun... Değil mi?

 

Sinirle baktım yüzüne.

 

" Saçma sapan konuşma Fikret. "

 

" Hemen kızma güzel kız."

 

Dedi sakince ellerini ceplerine sokarken.

 

" Dört aydır buradasın. İlk geldiğinde başka başka yerlerde kaldın. Bazen de nöbet değişimi bahanesiyle hastane içinde. "

 

Gözlerime dikti gözlerini.

 

" Senin kadar güzel bir nişanlım olsaydı yanımdan bir an olsun ayırmazdım. Ama ne hikmetse senin nişanlı olacak herif hiç ortalarda yok."

 

Üzerime doğru eğilirken geriledim. Sesi kısık şekilde devam etti.

 

" Bana doğruyu söyleyebilirsin Ada. Söz veriyorum kimseye söylemem. O yüzüğün sahibi yok değil mi? "

 

Bu geri zekalı benim durumu çözmüştü sanırım. Ve resmen bana yürüyordu. Tabi ki inkar edecektim.

 

" Saçma sapan konuşma Fikret.
Sana nişanlı olduğumu ispatlamak zorunda mıyım?
Söylediklerini duymamış sayıyorum."

 

Dedim işaret parmağımı yüzüne doğru kaldırarak.

 

" Tekrar edersen seni şikayet ederim."

 

Dedikten sonra odadan çıktım. Sinirle kantine doğru yürürken burnumdan soluyordum. Pislik herif ne olacak. İnşallah bugünü tekrar etmez. Bir de bu geri zekalı ile uğraşmak istemiyorum.

Ada!

 

Duyduğum sesle arkamı döndüm. Pelin'di koştura koştura gelen.

 

" Günaydın."

 

" Günaydın Pelin."

 

" Kantine mi? "

 

" Evet. Sanada çay ve simit alayım mı? Yanınada krem."

 

" Çok iyi olur. Bende üzerimi değişir gelirim. "

 

" Tamam görüşürüz."

 

Kantindeki sırada iki kişiyi bekledikten sonra iki çay iki simit iki krem alıp odaya döndüm. Kapıdan girerken Fikret'in olmamasını umuyordum. İçeriye girdim yavaşça.

 

Neyseki sadece Pelin vardı ve iskelet Hüsamettin'in yanında onunla konuşuyordu.

 

" Hayırdır. Nişanlımla ne konuşuyordunuz? Yoksa nişanlıma mı asılıyorsun."

 

" Ay yok. Ne işim olur senin nişanlınla. Hüsamettine tanıdığın yakışıklı birileri var mı banada birini bul diyordum."

 

Diyince ikimizde kahkahayı patlattık.
Koltuğa geçip ikinizin arasına koydum küçük tepsiyi. Bir yandan konuşarak giriştik çay simite. Pelin dolu ağız,

 

" Ada yüzün çökmüş. Gece uyumadın mı?"

 

Diyince,

 

" Kâbus gördüm. Uykum kaçtı uyuyamadım. " Dedim.

 

" Hayır olsun. Ne gördün? "

 

" Karanlık sokaklarda koşuyordum. Ve arkamda biri beni takip ediyordu."

 

" Takma kafana. Son zamanlarda çok yoruldunya. Uyku düzenin de. kalmadı ondandır."

 

" İnşallah ondandır."

 

Derken bile aynı ânı yaşadım.
Henüz nöbet değişimi olmadığı hâlâ yarım saatimiz olduğu için çaylarımızı içmeye devam ettik.
Nöbet değişiminden sonrada koştura koştura işimizin başına...

 

🌊🌊🌊🌊

 

İki gün boyunca hem hastaneye giderken hem evime gelirken gözlerim dört bir yanımı kollayarak yürüyordum. Ama her şey sakin ve yolundaydı. Gerçektende abartmıştım olanları. Ama bu bana yalnız yaşamanın zor oluşunu bir kez daha hatırlatmıştı.

 

Uzun zamandır yalnızdım ben. Devlet yurdunda büyümüştüm. Sebebi ise anne babamın ölümünden sonra kimsenin beni istemeyişi idi. Yurttan sonra da hem çalışıp hem okudum. Bu yüzden sınıf tekrarı yapmam gerekmişti zaten. Ne yapalım. Kimse sen oku kendini kurtar ben sana bakarım demedi.

 

Sonunda hemşire olup çalışmaya başladığım da ancak gün yüzü görmüştüm. Benim kaderimde buydu işte. Hastaneden düşünerek çıkarken aklıma güzel bir fikir geldi.

 

Ev arkadaşı! Neden yalnız yaşıyordumki. Bir ev arkadaşı bulabilirdim. Hatta Pelin'e de teklif edebilirdim. Sonuçta o da yalnızdı.

 

Sevinçle parmaklarımı birbirine geçirdim. Evet! Bu çok iyi fikirdi. Yarın ilk iş bunu onunla da konuşacaktım. Dolmuş durağına doğru yürürken Pelin'le aynı evde yaşadığımı hayel ettim. Rahat hissettiriyordu. Düşüncesi bile rahatsa doğru bir fikirdi demek ki.

 

Gelen dolmuşu görünce koşarak yetişip bindim. Ücreti ödeyip yerime geçtim. Dolmuş ilerkerken telefonumun çaldığını duydum. Kabanımın cebinden çıkarıp ekrana baktım. Egemen'di arayan.

 

Açıp açmakta tereddüt ettim. Son sefer rahatsız edici şekilde ayrılmıştık. O yüzden açmadan sesini kıstım ve cebime koydum. Dakikalar sonra yeniden çalmaya başladı. Elimi cebime atıp tekra çıkardım telefonumu. Yine oydu. Şimdi açmazsam bir daha arayacaktı bu yüzden açtım.

 

" Alo Egemen."

 

" Alo. Ada... Nasılsın?"

 

" İyiyim teşekkür ederim.
Sen nasılsın? "

 

" Bende iyiyim. Ardeşen'e gelmiştim babamla. Hastanenin yanından geçtik. Bir arayım sorayım istedim. Nasılsın merak ettim. "

 

" Bir dakika Egemen." diyerek ayağa kalktım. Evimin olduğu durağa gelmiştim. İnip devam ettim konuşmaya.

 

" Dolmuştan iniyordumda."

 

" Dolmuş mu? Bisikletine ne oldu? "

 

" Bisikletim bozuldu o yüzden bugün dolmuş ile gidip geldim."

 

" Hıımm... Böyle olmaz ama.
Sana bir araba şart artık. Rize'nin, Ardeşen'in yağmuru bitmez. Sen alışık değilsin sık sık hasta olursun."

 

" Doğru diyorsun." Dedim.

 

Apartman kapısından girerken.

 

" Bende aynı şeyi düşünüyordum. İyi kötü bir araba almam lazım artık benim."

 

Merdivenlerden çıkarken devam ettim.

 

" Ama iki de bir tamirede götürmemeli. Ben uğraşamam öyle arızasıyla falan."

 

" E nişanlın bakar o işlerede."

 

Gözlerimi devirdim. Yine nişanlı konusuna gelmiştik.

 

" Nişanlımın da vakti yok."

 

Diyiverdim.

 

" Doğru. Yanına bile gelemeyen adam arabana mı bakacak."

 

" Egemen neden... "

 

Demiştimki geldiğim son katta kapımın önünde gördüğüm şeyle kalakaldım.

 

Yutkunurken telefonu tutan ellerim titremeye başladı.

 

" Alo. Alo Ada.
Ne, neden?
Neden sustun? "

 

" E-Egemen..."

 

" Efendim. Sesin değişti Ada!
Ada ne oluyor? İyi misin? Korkutma beni."

 

" Egemen bana birşey yolladın mı? Kargo gibi? "

 

" Hayır neden? "

 

" Kahretsin." Dedim ağlamaya başlayarak aşağıya doğru koşarken.

 

" Egemen...
Beni bulmuş!
Yine bulmuş! Yine hediye yollamış Egemen!"

 

" Hemen çık oradan Ada.
Dışarı açık alana çık. Beni bekle hemen geliyorum."

 

Aniden durdum.

 

" Ya hâlâ burada binadaysa."

 

Dahada artan korkuyla oyalanmadan dışarıya attım kendimi. Ana yola doğru koşarken bacaklarım titriyordu.

 

" Egemen hemen gel ne olur!"

 

*******************************

 

Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%