Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🌊K.9 Karadeniz mavisi, çay yeşili

@azamet_29_2

" Seni görürsem ölürüm! "

 

" Yok öyle bir şey Ada!

Gözlerini aç ki iyi olduğunu bileyim..."

 

" İyi değilim...

Hi..iç! İyi değilim... "

 

Derken tekrar ağlamaya başladım ellerimi yüzüme kapatarak. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken sonunda kayıp gittim karanlığa.

 

*****

 

Eve geldiğimizde gece olmuştu.

 

" Ziya yavaşla."

 

Ziya aracı yavaşlatırken telefonumu çıkarıp dayımı aradım. Eminim merakta kalmıştı. İlk çalışta açtı.

 

" Alo uşak nerdesun?"

 

" Geldim dayı bahçenin önündeyim. Yalçın döndü mü?"

 

" Hayur."

 

" Tamam görüşürüz. "

 

Diyip kapattım.

 

" Ziya girelim."

 

Tekrar hareket ederken kucağımdaki Ada'ya baktım. Kendinde değildi ve titriyordu.

 

" Metin Ümit nerede? "

 

" Yolda abi kısa sürede burada olur. "

 

Bahçenin sürgülü kapısında içeri girip evin önünde durduk. Ada'yı koltuğa bırakıp önden indim.

 

" Hasan, Hüseyin. Siz girebilirsiniz.

Bu gece hiç birşey görmediniz."

 

"Anlaşıldı Demir Bey."

 

Diyip müştemilata doğru uzaklaştılar.

Bu sırada evden çıkan dayım hızlı adımlarla yanıma doğru geliyordu.

 

" Ne olayi ula? "

 

Arka koltuğa doğru uzanıp Ada'yı dışarıya çekerek kucağıma aldım.

 

" Uuyy! Kiz mi kaçurdun yoksa uşak?"

 

Beklemediğim cümle ile saniyelik kalırken dayıma baktım.

 

" Yürü dayı yürü. Babaanneme yakalanmadan girelim."

 

Metin'e döndüm.

 

" Ümit gelince kimseye görünmeden hemen odama getir."

 

Diyerek hızlı adımlarla eve doğru yöneldim arkamda bana yetişmeye çalışan dayımla birlikte.

 

Kapıdan girip odama doğru ilerlerken,

 

" Dayı bastonum salonda kaldı gelirken onuda getir."

 

Diyip odamın kapısından içeriye girerek Ada'yı yavaşça yatağımın üzerine bırakırken dayım girdi kapıdan.

 

" Uuyyy!

Hemşure kizi mi kaçurdun? "

 

" Dayı ne kız kaçırması!?

Akşam arayan oydu. Yardım istedi."

 

Bir yandan konuşurken bir yandanda üzerindeki kabanı çıkarıyordum.

 

" Birileri tarafından kaçırılmış."

 

" Yinemu? "

 

Saniyelik bir bakış atıp devam ettim.

 

" Ellerinden kaçıp ormanlık alana sığınmış.."

 

Demiştim ki salondan Yalçın ve yengemin keyiften dört köşe gülme sesleri geldi. Anında dayıma döndüm.

 

" Dayı sen çık. Bu dengesiz yine buraya dalmaya kalkarsa engel ol!"

 

Dayım elindeki bastonu kapının arkasına bırakıp çıktı hemen. Önümdeki Ada'ya döndüm yeniden. Üzerindeki çamurlu kabanı tamamen çıkarıp kenara attıktan sonra kıza baktım. Saçları kıyafetleri tamamen ıslanmıştı. Yatak örtüsünü hemen üzerine çekip Metin'i aradım.

Anında açtı.

 

" Metin Ümit nerede kaldı?"

 

" Beş on dakikaya gelirim dedi abi."

 

Telefonu kapatıp yatağın üzerine bıraktım. Gözlerim Ada'da ileri geri tur atarken düşünüyordum. Böyle kalırsa Ümit gelene kadar iyice üşüyecek, daha kötü olacaktı. Başka çare yoktu. Hemen yanına gelip önce dağılan saçlarını toparlayıp yastığın üzerine aldım. Ardından ıslak üst kıyafetlerini önce yukarıya sıyırdım. Sonrada yavaşça kollarından ve başından çıkarıp aldım. Atletini de çıkardığım gördüğüm görüntü hiç hoşuma gitmedi. Kollarında, omuzlarında, karnında gördüğüm sıyrıklarla dişlerimi sıkarken canımın yandığını hissettim. O sırada atletinin üzerindeki yoğun kan çekti dikkatimi. Bir Ada'ya bir atlete baktım. Vücudunun ön kısmında yara bere yoktu. O halde sırtında. Mı?

 

Üzerine doğru eğilip yavaşça yan çevirirken inledi. Kendinde değildi ama canı yanmıştı. Gözlerimi sırtına çevirdim. Derin bir sıyrık vardı ve kanamıştı. Düşerken olmuş olmalıydı. Yavaşça yerine yatırdım.

 

Sıra pantolonuna geldiğinde saniyelik bir tereddüt geçirsemde hasta olmaması için mecburdum. Ayak ucuna geçtım önce. Ayakkabısını çıkarmak için uğraşırken yeniden inlediğini duyunca bir yüzüne bir ayağına baktım. Burkulan bileğini acıtmıştım galiba. Kendi kendime kızarken daha dikkatli şekilde ayakkabısını ve çorabını çıkardım. Bileği iyi değildi şişmişti.

 

Umarım kırık yoktur.

 

Diyip diğer ayağındaki ayakkabıyı ve çorabıda çıkardım. Çorapları bile ıslaktı. Sonunda pantolona gelince parmak uçlarımla açtığım düğmelerin ardından pantolonunu aşağı sıyırıp önce kalçalarından sonrada ayak bileğine dikkat ederek bacaklarından çıkarıp kenara bıraktım. Yerimde doğrulup karşımda bilinçsizce yatan kıza baktım. Bütün vücudu yara bere içindeydi. Nasıl olmuştu da bu kadar kötü olmuştu. Sadece düştüğü için miydi yaraları yoksa kaçıranların da payı var mıydı? O an bu hâline sebep olanları bulup öldürme isteğiyle yandım resmen. Kapı tıkladığında örtüyü üzerine çektim hemen.

 

" Benim." Dedi dayım.

 

İçeri girdi, ardından da Ümit... Ümit Metin'in tanıdığı genç bir doktordu.

 

" Geçmiş olsun Demir Bey."

 

Derken Ada'ya baktı.

 

" Hastanın nesi var? "

 

" Kaza geçirdi. Bütün vücudu yara içinde."

 

Ümit Ada'yı muayene etmek üzere yanına gelirken ben dayımın yanına geçip kısık sesle konuştum.

 

" Yalçın nerede?"

 

" Seni sordu. Erken yattı dedim. Karı koca kafayı bulmuşlar. Tavuk Demir diyerek odasına çıktı."

 

Derken sırıtıyordu.

 

" Göreceğiz kim tavuk kim aslan."

 

🌊🌊🌊

 

ADA

 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Vücudumun her yerinden ağrı ve acı vardı. Kollarım bacaklarım ve sırtım... Kaburgalarım içime batıyordu sanki. Açmaya çalıştığım gözlerim inadına geri kapanıyor, zihnim bulanık, düşüncelerim dumanlı, dilim damağım kurumuştu. Halsiz ve çayır çayır yandığımı hissediyordum.

 

Neredeydim? Neden bu haldeydim bunu düşündüm ilk olarak. Düşündükçe de bulanık düşüncelerim netleşmeye ve yaşadıklarımı hatırlamaya başlayınca ağaçların arasında kaçmaya, saklanmaya çalıştığım anları hatırladım. Ve yıllarca arkadaşım sandığım Egemen'i ve bana yaptığı şeyleri.

 

Bana nasıl saldırdığını ağaçların arasında nasıl kovaladığı ve o son anlarda bana söylediklerini de hatırlayınca aynı korkuyu yeniden hissettim içimde. Ya şu anda da buradaysa. Ya peşimden geldiyse. Düşüncesiyle iyice arttı korkum.

 

Gözlerim dolmaya nefesim daralmaya başladı. Açabilmek için yeniden gözlerime yüklenirken uzaktan gelen sesleri duydum.

 

" Eee. Nasıl? "

 

Endişeli olduğu belli olan sesi hemen tanımıştım. Onun sesiydi. Karadenizli'nin.

 

" Çok hırpalanmış. Vücudu yara bere içinde. Soğuk ve yağmur yüzünden üşümüş. Ateşi yüksek. Ayak bileği de kötü. "

 

Benden bahsediyordu biri. Doktor olmalıydı. Hastanedeydim sanırım.

 

" Ben gerekeni yaptım. İlaç ve ateş düşürücü verdim. Sonrası içinde buraya iki enjektör ile ateş düşürücü bıraktım. Saati gelince siz seruma eklersiniz."

 

O mu? Neden? Yoksa burası hastane değil mi? O an hatırladım adamına eve gidelim dediğini.

 

" Sırtındaki kesik için dikişe gerek yok. Ama günlük pansuman şart. Bileği ise bir süre böyle sarılı kalacak. Kırılmadığı için şanslı. Onun içinde krem bırakıyorum. Günlük sürerek yeniden sarılmalı. Ve antibiyotik ile ateş düşürücü tablet... İlaçları bu gece serumla alacak. Yarın tablet olarak devam edebilir. Şey... Bu kız burada mı kalacak."

 

" Evet."

 

" Hemşire demiştiniz. Çalışamaz raporu almalı. Yoksa sıkıntı olur."

 

Doğru bu hâlde nasıl giderdim hastaneye.

 

" Tamam o hâlde sen hallet. Şehir merkezindeki hastaneden bir şekilde ayarla kendi çalıştığı hastaneye ver. Ama durumundan tam olarak bahsetmeyin. "

 

" Yapabilirim sanırım. "

 

" Yap Ümit! "

 

" Benim yapabileceğim bu kadar efendim. Ateşinin düşmesi için koyduğumuz bezleri ve suyu sık sık değiştirin. "

 

" Tamam.

Ben hallederim."

 

Gidip gelen konuşma seslerinin arkasından ayakkabı seslerini ve kapı sesini duydum. Doktor olan gitmişti sanırım. Az sonra alnımda hissettiğim el ile gözlerimi yine açmaya çalışırken yine beceremedim. Konuşmak istedim, kuruyan boğazım izin vermedi. Yutkunurken kırık camlar boğazımı kesiyordu sanki. Dilim damağım kurumuş çok susamıştım. Dilimle damağımı dudaklarımı ıslanmaya çalışırken,

 

" Su.u..." Dedim zar zor ve ağlamaklı.

 

" Susadım."

 

" Ada. " Dedi.

 

" Su.u.. lütfeenn."

 

Az sonra başımın arkasından sırtıma doğru sarılan kol ve yataktan yükselen başımla dudaklarıma dokunan bardağı hissettim.

 

" Yavaş iç. "

 

Gözlerimi araladığımda büyük eli tutuyordu bardağı. Zorlukla kaldırdığım elimle elinin üzerinden bardağı tutarak bir yudum alıp yutmaya çalıştım. Ama çok zordu. Yediğim soğuk yüzünden bademciklerim şişmişti yine. Bu yüzdendi zorluk çekişim.

 

Geriye bıraktı başımı. Gözlerimi yeniden kapattım. Ardından alnımda soğuk bezi hissederken titredim.

 

" Soğuu.uk."

 

" Biraz dayan. Ateşin yüksek düşürmemiz lazım. "

 

Sonra boynumdaki soğukluğu hissettim. Biraz sonra soğuğa alışırken gözlerim yeniden kaydı karanlığa doğru.

 

🌊🌊🌊

 

DEMİR

 

Gözlerimi açtığımda çoktan sabah olmuş saat onu bile geçmişti. Ada'nın ateşini takip ederken oturduğum koltukta uyuya kalmıştım anlaşılan. Hemen yerimden kalkıp Ada'nın yanına geldim. Elimi alnına ve boynuna koyup ateşine baktım. Düşmeye başlamıştı. Gece serumuna kattığım ateş düşürücü işe yaramıştı. Seruma çevirdim gözlerimi. Birazdan bitmek üzereydi. Düzenli nefesine bakınca rahatlamış olduğu anlaşılıyordu. İyi olduğunu bilmek iyi hissettirmişti.

 

Banyoya geçip elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim. Havluyla kurulayarak çıkarken odamın kapısı tıkladı. Sabah sabah Yalçın değildi umarım.

 

" Kim o?"

 

" Benim Demir Bey Vildan.

Büyük hanım kahvaltıya çağırıyor."

 

" Sen gidebilirsin. Birazdan geliyorum. "

 

Geri dönüp Ada'nın yanına geldim. Kolundaki serumu çıkarıp damar yolunu kapatıp kelebeği çıkardım ve bant taktım yerine. Kollarını örtünün altına alıp üzerini de örtüp kapıya yürüdüm. Duvara dayalı bastonumu elime aldım. Bu bastonu kullanacak kadar yürüme zorluğu çekiyor numarası çok işime yarıyordu. Anahtarı da alıp çıktım ve tekrar kilitledim kapıyı. Yokluğumda birilerinin girmesini ve Ada'yı görmesini isteniyordum. Aslında bu evde hiç kimse odama paldır küldür gitmezdi. Ama bu aralar Yalçın'dan herşeyi bekliyordum.

 

Yalandan destek aldığım baston ile yemek odasına yürürken merdivenlerden inen Yalçın'ı gördüm.

Yüzünün şekline bakılırsa baş ağrısı çekiyordu.

 

Sabaha kadar içersen akşama kadar baş ağrısı çekersin öyle işte.

 

Dedim içimden. Sonra da görmezden gelip yoluma devam ettim.

 

Yemek odasına girip masadaki yerime geçtim.

 

" Günaydın."

 

Önce babaannem sonra dayım,

 

" Günaydın."

 

Dediler. Benim arkamdan Yalçın girip yerine oturdu. Sessizdi. Dirseklerini masaya ellerini başına dayadı. Vildan servisi yaptı.

 

" Hayurdur uşaklar ne bu hâl?

Biri akşamdan kaluk. Diğeri uykusuz."

 

" Geç uyudum babaanne. Biraz kitap okudum."

 

Dedim küçük bir yalan söyleyerek.

 

" Ha bunu sormaya gerak yok! "

 

" Zaten başım çatlıyor uğraşma benimle babaanne."

 

" Az içeydun uşak."

 

" Vildan bana koyu bir kahve ve ağrı kesici getir."

 

" Hemen Yalçın Bey."

 

" Gelin hanum nerda? "

 

" Uyuyor babaanne. Ne yapacaksın. Rahat bırak kadını."

 

Bir yandan önümdeki böbreklerden yiyip bir yandan çayımı içerken bir yandan da karşımdakileri izliyordum. Babaannemin yüzü yine sinirle kasıldı. Beklediği saygıyı hiç bir zaman göremiyordu. Önüme döndüm. Tabağımdakileri hızlı hızlı yerken,

 

" Vildan." Dedim.

 

" Buyrun Demir Bey."

 

" Önümüzdeki bir hafta odamda çalışacağım. Bu yüzden yemeklerimi de yine odamda yiyeceğim. Her çeşit için iki ayrı porsiyon ve ayrı çatal kaşık isterim. Çay kahve ve suyuda fazla isterim. Ve rahatsız edilmek istemiyorum."

 

Son cümlemi söylerken gözlerimi bana bakan Yalçın'a çevirdim. Yanındaki dayım ise bana bakıyordu. Aklımdakini bildiği için karışmıyordu.

 

" Hayırdır inzivaya mı çekiliyorsun? Yine! "

 

" Evet. Yazdığım tezi beğenmedim. Yeniden yazacağım."

 

" Yazman gereken bir tezin olduğunu hatırlaman güzel birşey."

 

İlla bulaşacaktıya bu kez de tezi bahane ediyordu. Ama umursamadım. Tez zaten bahaneydi.

 

Yerimden kalkıp babaanneme ve dayıma afiyet olsun. Dedim. Sonra yine bastonumdan destek alarak yürürken yeniden Vildan'a dönüp,

 

" Odama böbreklerden bir tabak getir."

 

Diyip çıktım odadan. Kendi odama gelip kapıyı anahtarla açıp içeriye girdiğim de boş yatağı görünce kalakaldım.

 

Hızla girip kapıyı yeniden kilitlerken banyo kapısında Ada'yı gördüm. Kapıdan destek alarak ayakta durmaya çalışırken beni farkedince bir anda ellerini yüzüne kapatınca olduğu yere düşerken,

 

" Bakmadım!

Görmedim yüzünü! "

 

Dedi zor çıkan sesiyle.

 

🌊🌊🌊🌊

 

ADA

 

Gözlerimi yeniden açtığımda görüş alanıma ilk olarak beyaz yüksek tavan girdi. Bir süre sadece tavanı izleyerek ayılmaya çalıştıktan sonra gözlerimi kapatıp yeniden açtım.

 

Daha iyi olmakla birlikte hâlâ yorgun, bitkin ve zor yutkunuyordum. Hissettiğim ağrı ve ateş azalmıştı. Lâkin banyoya gitmem gerekiyordu. Yerimde doğrulmaya çalışırken hissettiğim penye kıyafetle kollarımı örtünün altından çıkarıp havaya kaldırdım. Kolları kollarımdan uzun bu pijamada neyin nesiydi.

 

Bu nasıl hastane pijaması böyle.

 

Derken yeniden anımsadım. Ben hastanede değildim. Onun evindeydim. Bu pijamada ona ait olmalıydı. Gözlerimi yeniden kapatıp derin bir nefes çekerek ve yavaşça yerimde doğrularak yatakta oturdum. Ve nefesimi bıraktım yorgun.

 

Bir sürede bu şekilde bekleyerek vücudumun uzun bir uykunun ardından dengesini sağlamasını sağladım. Ardından gözlerimi yavaşça aralayıp etrafıma bakındım.

 

Büyük bir kitaplık, bir çok spor aleti, çalışma masası ve laptop, dinlenme koltuğu. Bir de kapı. Eminim banyoydu. Siyah ve gri renklerin hâkimiyetini de katarsak bu oda ona ait olmalıydı.

 

Bu sırada daha da hissettiğim sıkışıklık ve kalk banyoya git diyen iç sesimle yataktan aşağıya sarkıttım bacaklarımı. Gördüğüm alt pijamada üstümdeki kadar büyük ve uzundu. Ellerimle tuttuğum paçaları yukarıya çekerek kalkmaya çalışınca sağ ayak bileğindeki sargıyı gördüm.

 

Doğruya ayağımı burkmuştum.

 

Odanın içindeki kapıya çevirdim gözlerimi. Bir ayağıma bir kapıya baktım. Zorlada olsa gidebileceğim mesafedeydi.

 

Bütün ağırlığımı sol bacağıma verip ayağa kalktım. Halsizliğim yüzünden önce sendelesemde toparlanmayı başarıp pijamanın parçalarından tutarak banyoya doğru aksaya aksaya yürüdüm. Kapı önünde durup duvara yaslanarak nefeslendim. Nasıl bu kadar kötü hissediyordum ben.

 

O psikopat Egemen'in dediğini hatırladım sonra.. Alışkın değilsin hasta olursun demişti. Gözlerim doldu yine. Beni çok iyi tanıyan psikopat bir arkadaşım varmış meğer.

 

Allah'ın cezası adi psikopat manyak. Senin yüzünden bu haldeyim.

 

Diyerek girdim banyoya. Dakikalar sonra işimi bitirip ellerimi yüzümü yıkayana kadar nefes nefes kalmıştım. İlaçlarin etkisi geçiyordu ve ateşim çıkıyordu sanırım. Bu yüzden halsizliğim de artıyordu.

 

Duvardan destek alarak kapıya kadar gelip elimi kapıya dayayarak bir nefes daha almıştım ki, bir anda karşımda gördüğüm bedenle anında ellerimi yüzüme kapattım. Bir anda bozulan dengemle olduğum yere düşerken,

 

" Bakmadım. Görmedim yüzünü."

 

Dedim zorlukla. Ellerim yüzümde olduğum yerde kalırken ayak seslerini duyduktan sonra elini kolunda hissettim.

 

" Ada! iyi misin?"

 

" Bakmadım görmedim. Yemin ederim."

 

" Saçmalama Ada. Buna gerek yok!

Bir yerine birşey oldumu iyi misin? "

 

O sırada farkettim sırtımdaki acıyı. Elimi sırtıma götürürken gözlerim sımsıkı kapalı şekilde,

 

" Sırtım... "

 

Dedim acıyla. Sonra kollarını hissettim sırtımda ve bacaklarımın altında. Yerden yükselirken bir kaç adım sonra yatağa bıraktı beni. Omuzlarımdan iterek yatırdı. Gözlerim hâlâ sımsıkı kapalıydı. İlyas denen adamın sözleri aklıma kazınmıştı. Bu nedendendi yüzünü görmeme çabalarım.

 

Beni elleriyle sol yanıma çevirdiğinde sebebini düşünürken sırtımı açtığını hissedince.

 

" Ne yapıyorsun!? "

 

Dedim panikle ve el yordamı ile koluna yapışırken.

 

" Yapma! "

 

" Korkma..." Dedi.

 

" Sana zarar vermem. Yarana bakacağım sadece."

 

" Yara mı? "

 

"Sırtında derin bir kesi var. Ağaç dalları yüzünden olmuş."

 

Evet hatırlamıştım. Dün gece karanlıkta boşluğa düştükten sonra olmuştu.

 

" İyi görünüyor.

Ama dikkatli olmalısın."

 

Sırt üstü dönüp üzerimdeki pijamanın uçlarını aşağıya doğru indirdim hemen. Sonra da el yordamı ile bulduğum örtüyü üzerime örtüp boğazıma kadar çektim. Ve yine yorgun bir nefes verdim.

 

" Ne yapıyorsun?"

 

Derken yatağın üzerindeki ağırlığını duydum.

 

" Üzerimi örttüm."

 

" Ondan bahsetmiyorum.

Neden gözlerini açmıyorsun? "

 

Tuttuğum yorganı biraz daha çekip yüzümün yarısına kadar getirdim. Örtünün altında konuştum.

 

" Ölmek istemiyorum. O İlyas denen adam yüzünü görürsem öleceğimi söylemişti. "

 

" Ada... "

 

Dedi bıkkın şekilde nefes vererek.

 

" Seni kurtarıp sonra da öldürmeye kalkarsam saçma olmaz mı? "

 

Yeniden idrak ettiğim bu gerçekle durdum.

 

Doğru. Beni kurtarmıştı. Yıllardır tanıdığımı sandığım ama zerre tanımadığım birinin elinden hiç tanımadığım biri tarafından kurtarılmıştım.

 

Egemen'i ve dün geceyi yeniden hatırlayıp yaşadıklarım zihnimden tekrar tekrar geçerken kapalı gözlerimin kirpikleri arasından sızmaya başladı gözyaşlarım.

 

" Teşekkür ederim."

 

Dedim ağlamaya devam ederek.

 

" Ada.

Ada ağlama.

Bak daha kötü olacaksın sonra."

 

Yüzümdeki ellerini ve gözyaşlarımı silen parmaklarını hissederken ürperdim. Örtü üzerinden kollarımı kavradı.

 

" Seni öldürmek gibi bir niyetimiz yok. Hiç olmadı. Dayım o gece biraz abartmış durumu."

 

" Da-dayı. Mı?"

 

Dedim kaşlarım havada gözlerim hâlâ kapalı.

 

" O... İlyas. Denen adam."

 

" Evet benim dayım.

Hadi aç artık şu gözlerini de yüz yüze konuşalım! Ha! "

 

Başımı iki yana salladım.

 

" İstemiyorum.

Böyle kalsınlar olmaz mı. Bir saat daha kalmama izin ver sonra giderim zaten.

 

Yada şimdi de olur. Evet şimdi gideyim ben."

 

Diyerek yerimden kalkmaya çalışınca ellerini omuzlarıma bastırırken,

 

" Saçma saçma konuşma Ada."

 

Diyerek geriye ittirdi.

 

" Hiç bir yere gitmiyorsun bu hâlde. Yat yerine.!

 

Tamam maden hâlâ korkuyorsun kapalı kalsın gözlerin.

Böyle konuşalım.

Ama önce..."

 

Dedikten sonra avucunun içini alnıma dayadı. Bu hareketi tuhaf hissettirdi.

 

" Artan ateşin için ilaç almalısın? "

 

O sırada çalan kapı ile yerimde sıçrarken kulağımın dibinde fısıldadı.

 

" Ada ses çıkarma tamam mı? "

 

" Ne-neden?

Ne oluyor? "

 

" Sen sadece dediğimi yap sonra anlatırım."

 

Kapalı olan gözlerim yüzünden herşey daha ürkütücü gelirken, korkuyla başımı salladım tamam anlamında. Az sonra önce kapı kolu sonra bir kadın sesi duydum.

 

" İstediğiniz börekler efendim."

 

" Tamam, sen gidebilirsin. Dediğim gibi kimse rahatsız etmeyecek."

 

" Anladım efendim."

 

Kapanan kapı sesinin ardından ayak sesleri geldi. Sonra yanımdaki komodinin üzerine konan tabak sesi.

 

" Biraz doğrul."

 

Derken beni kaldırıp arkama yastık koydu. Sonrada açtığı elime bir börek bıraktı. Elimi ağzıma doğru götürdü.

 

" Bunu ye! Sonra da ilaçını iç ve yatıp dinlemeye devam et. Sonra konuşuruz."

 

Elimdeki böreği ısırmaya çalışırken,

 

" Ada böyle kendini komik duruma düşürüyorsun. Sana söyledim dayım abartmış diye. Bırak saçmalamayı. Aç şu gözlerini doğru düzgün ye böreğini."

 

Saniyelik düşündüm. Haklıydı. Öldürmek istese kurtarmazdı. Ağzımda börek önce sağ gözümü açarken başımı yana doğru çevirdim. Sonrada sol gözümü açıp karşımdaki bedene bakarak yavaşça yukarıya doğru kaldırdım. Şuan tam karşımda gerçekten yakışıklı bir adam vardı ve bana bakıyordu.

 

Ellerini kırdığı dizlerine dayayıp üzerime doğru eğilerek gülümsedi.

 

" Evet, işte böyle.

Şimdi yeniden tanışalım! "

 

Elini uzatırken,

 

" Merhaba Ada Öztürk."

Dedi.

 

" Ben Demir Demirkaya."

 

O bana ben dut yemiş bülbül gibi ağzımda börek karşımdaki Karadeniz'in mavisini gördüğüm gözlerine bakıyordum.

 

" Gözlerin..."

 

Dedim şuursuzca.

 

" Karadenize açılan bir pencere gibi."

 

Gülümsedi. Bunu iltifat olarak alıyor ve karşılığını ödüyorum.

 

" Seninkiler de taze toplanmış çay yeşiline benziyor. "

 

***************************

 

Selaaam canlarım. Yine geldik bölüm sonuna. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%