Yeni Üyelik
4.
Bölüm

💥K 2 On milyon değerinde

@azamet_29_2

...Kendini sevdiğini sanan bir adamın yüzünden hayatı değişen Melek Kumrular yoktu artık.
Artık Kiralık Ejderdi.

&

Bazı geceler ağlama krizleri geçirirdi Melek. Nasıl bu hâle geldiğini düşünür yaşadığı hayattan pişman olurdu. Biliyordu ki o günlerde aklı başında değildi.
Keşke 5 yıl önce o gece ölseydim dediği çok olmuştu.

Aniden elleriyle saçlarına geçirdi ve geriye doğru tarayarak derin bir nefes çektikten sonra,

Masum hiç kimseyi öldürmedin Melek.

Diye kendini avutarak yatağın üzerindeki üst çamaşırını alıp taktı.

Ejder'i bulup kiralayanlar genelde pis işlerle uğraşan ve diğer pis işlerle uğraşanları öldürmeye çalışan insanlardı. Masum olduğunu düşündüğü kişiler için arandığında hiçbir şekilde dönmez cevap vermez ve onlar için çalışmazdı.

Pijamalarını giyip mutfağa yöneldi kız. Daha fazla düşünürse daha fazla delireceğini biliyordu.

Bu yüzden düşünmemeye çalışıyordu. Bir gün gelecek bu işi bırakacaktı ve çekip gidecekti buralardan.

Gitmeyi, tatil yapmayı düşündüğü Maldivler'e yerleşmeyi düşünüyordu artık. Neden olmasındı. Bu ülkeden uzakta bir hayat. 2. Bir hayat. Bunun hesabını yaparak kendini rahatlatmaya çalışıyordu.
Bu son işim olacak diyerek mutfağa girip kettle'daki sıcak suyu tencereye boşaltarak ocağın üzerine bıraktı.

İçine yarım paket makarnayı doldurup biraz da tuz ve yağ ekleyerek karıştırdı. Yarım saat sonra ton balıklı makarna salatası tabağı ve soğuk gazozla dolu büyük bardağı elinde evinin terasına çıkıp masasına geçip oturdu.

İstanbul manzarası eşliğinde karnını doyururken saatine baktı. Akşam üzeri idi. 24 saatin dolmasına ve işi kabul edip etmeyeceğini düşünerek karar vermesine yetecek kadar zamanı vardı.

Yemeğini yavaş yavaş yerken ufaktan düşünmeye başladı. Ne demişti adam.

Bende 10 milyonu var. Demekki iş 10 milyon değerindeydi. Dudaklarından bir ıslık çıktı ister istemez.

Nasıl biri 10 milyon ederdi ki. Tabağındakini yemeye devam ederken bir yandan da düşünüyordu. Son işim için süper rakam. Zirvede bırakmak bu olsa gerek. Dedi.

Son lokmayı yemesinin ardından büyük bardaktaki soğuk gazozu tepesine dikip tek seferde içip bitirdi. O an aklına gelen not kağıdını olmayan ceplerinde aradı.

Nerede bu kağıt.

Derken banyoda çıkardığı pantolonunu hatırladı. Onun cebindeydi kağıt. Yerinden kalkıp tabağını ve bardağını alıp içeriye girerek mutfağa yöneldi. Elindeki tabak ve bardakla birlikte tencere, iki kaşık ve iki tabağı daha elinde yıkayarak bulaşık sepetine ters şekilde yerleştirdikten sonra raftaki naneli sakız paketinden bir tane çıkarıp ağzına atarak çiğnemeye başladı. Sakız çiğnemeyi seviyordu.

Mutfaktan çıkıp banyoya ilerledi. Kirli sepetindeki pantolonunu bulup cebinden çıkardığı kağıdı alıp salona döndü.

Orta sehbaha üzerindeki bilgisayarının düğmesine basarak açılmasını beklerken kendini koltuğa bıraktı. Elindeki kağıdı açıp üzerindeki numarayı ve ismi okudu. Bay Ş.
Yeni patronunun adı, Bay Ş miydi?

Önündeki bilgisayara döndü. Bir kaç saniye tuşların üzerinde gezdi parmakları. Konuşmanın güvenli olması için hem sesi değiştirecekti hemde başka tedbirler alacaktı.

Az sonra elindeki numarayı tuşlarla girdi bilgisayara.
Sonra Air Pod kulaklığı taktı kulağına ve yerinden kalkıp mutfağa yöneldi yine. Telefonun çalma sesini dinlerken kahve makinesini çalıştırdı. Yerine dönerken açıldı telefon.
Açan kişi Şahandı.

" Alo. "

" Bay Ş."

Temkinli ses, duyduğu üzerinde oynanmış kalın sesle,

" Kimsin?" Dedi, tahmin ettiği hâlde.

" Ben Ejder.
Sizde 10 milyonum varmış."

Şahan güldü.

" Çok iyi ya!"

Dedi. Değnekçi sandıkları yaşlı adamın işini yaptığını düşündü.

" Evet bende tam 10 milyonun var."

" Kimmiş bu kadar değerli olan rahmetli."

" Sana güvenilir miyim? "

" Güvenilmez olsaydım şuana kadar yakalanırdım. Ve tabiiki iş yaptığım kişilerde öyle.

Şimdi!
Şartlarım belli.
Siz bana bir künye ve 10 milyon yolluyorsunuz, bende size dolu bir tabut."

" Benimde şartlarım var."

" Söyle."

Dedi kız gözlerini devirerek.

" Hemen öldürmeyeceksin!
Önce onunla oynayacağım!
Sadece yarala!"

Kız anlamıştı. Yeni patronu biraz pisikopatdı sanki.

" Deleyim mi, sıyırayım mı?"

" Vaayy! Demek o kadar iyisin? "

Dedi gülerek.

" İstediğim yerden, istediğim şekilde vuracak kadar iyiyim!
Öyle olmasam bana gelmezdin!"

Şahan'ın sesi durdu bir an. Değişen ciddi sesiyle,

" Doğru." Dedi.

" Çabuk iyileşsin. Sıyır.! "

" Olur.
Şimdi söyle.
Kimi, nerde, ne zaman yaralayacağım? "

" Kılıç Seymenoğlu!
2 gün sonra yeni açacağı otelinin önünde.

Öleceği tarihi ise yeniden konuşacağız. "

" Anlaştık."

" Paranı 2 gün sonra ilk kurşunu sıktığında alacaksın."

" Tamam."

Şahan aklına gelen şeyle durdu.

" Çok kolay tamam dedin. Bana nasıl bu kadar güneviniyorsun.
Ya sana paranı vermezsem? "

" Paramı vermezsen hedefim sen olursun Bay Ş. Seni arar tarar bulurum. Sonra da alamadığım paramla sana sırmalı bir mezar yaparlar."

Dedikten sonra kapatarak mutfağa döndü. Kahve makinesindeki hazır kahveyi büyük bir kupaya doldurup kocaman bir yudum alarak tekrar bilgisayarın başına geçti. Arama motoruna Kılıç Seymenoğlu kimdir yazdı. Bir kaç saniyelik aramadan sonra çıkan sonuçlarla önce resmini gördü adamın. Eline aldığı kupasından bir yudum daha aldıktan sonra,

Vaaay! Pek bir yakışıklıymış. Derken küçük resmi tam ekran yaparak büyüttükten sonra bir süre yüz hatlarında gezdi gözleri. İyice ezberledi gördüğü yüzü.
Ardından, hakkında yazılı olan, yaşadığı yerden yeni biten ama henüz açılışı yapılmamış oteline kadar herşeyi okuduktan sonra geriye yaslanarak derin bir nefes verdi.

Neden bela adamlar bu kadar yakışıklı oluyor. Kesin yer altı kapışmasına kurban gideceksin.
Kendi elini yakmak istemeyen Bay Ş maşa olarak beni tutuyor.

Neyse, beni bağlamaz.

Dedi kız omuz silkerek. Ben işime bakarım. Bu yazın sonunda Maldivler'e gitmek için daha iyi bir şans bulamam. Tabi 10 milyon da.

Kendi kendine olan konuşması bitince araştırmaya devam etti bir süre daha. Sonundada soğuk kahvesinden bir yudum daha içerek iki gün sonra görüşürüz Kılıç Seymenoğlu. Diyip ekranı kapattı kız.

*****

Ertesi gün erkenden kalkıp kendine kahvaltı hazırlayarak terasta güzel bir kahvaltı yaptı. Gün içinde cayır cayır yanan teras sabah erken saatlerde serin ve keyifli oluyordu.

Kahvaltıdan sonra dışarı çıkacak Kılıç seymenoğlu'nun oteli'nin olduğu yere gidip keşif yapacaktı. Adama kurşunu sıkmak için en uygun noktayı bulmalı, planını hazırlamalı, vakti gelene kadar pusuda yatacağı yeri bilmeliydi.
Bu yüzden her zaman daha öncesinden hedefi, zemini ve pusuya yatacağı noktayı ayarlardı.

Masada bardak tabak ne varsa toplayıp mutfağa bıraktı. Ardından odasına geçip üzerini değişerek sıcak havaya uygun şekilde uzun beyaz bir elbise
giyinip odadan çıkarak koridordaki vestiyere yöneldi.
Beyaz elbisesi ile uyumlu beyaz spor ayakkabılarını ayağına giydikten sonra beyaz kol çantasını da takıp vestiyerin üzerindeki aynada kendine şöyle bir baktı. Gün içinde dışarda olduğu zamanlarda normal bir kız kadar güzel ve hoş görünmeyi seviyordu. Çok olmasa da açık ve rahat giyinmeyi de seviyordu ama bu elbiseden daha açık giyinemezdi. Çünkü vücudundaki yara izlerinin görünmesinden hoşlanmıyordu. Derin bir nefes alıp kapıdan çıktığında gözü ilk olarak karşı komşusunun kapısına takıldı. Bu sabah ortada görünmüyordu. Dünkü yediği kafadan sonra belki de aklı başına gelmiştir diye düşünüp asansöre yöneldi kız. 1-2 dakika sonra asansörden inip binadan çıktı. Bu kez gitmek istediği yere taksiyle gitmeye karar verdi.
Caddeye kadar yürüdükten sonra gelen taksilerden birini çevirerek bindi.

" Şoför bey Seymen otele lütfen."

" Hangisine abla.
Buradakine mi Anadolu yakasındakine mi."

" Henüz açılmamış olana."

" Yani buradakine.
Tamam abla."

Kız sırtını koltuğa yaslayıp başını açık cama çevirdi. Bir yandan dışarıyı izlerken bir yandan da kafasının içinde planının temellerini atıyordu.
Yapması gereken şey otele yakın uygun bir nokta bulmak, pusuya yatmak ve beklemekti. Bu yüzden de önce zemini keşfetmeliydi ardından yapacağı şey belliydi. Taksi yarım saatten fazla yol gittikten sonra nihayet bitmiş ama henüz açılmamış olan Seymen otel'in önünde durdu.

Kız şoförün ücretini verip indikten sonra taksi devam ederken yönünü önünde durduğu otele çevirdi. Gözlerini giriş kapısından en üst noktaya kadar binanın üzerinde gezdirdi.

Vay, vay, vay lükse bak.

Dedikten sonra kendi etrafından dönerek etraftaki diğer binalara göz gezdirdi.

Ardından sinsi bir şekilde gülümsedi. Beklediğinden daha kolay olacaktı. Çünkü otelin civarındaki binalar en az otel kadar yükseklerdi. Şimdi tek yapması gereken bu binaların içinden en uygunu olanı seçip tezgahı o binanın tepesine kurmaktı. Bulunduğu yerin resimlerini çekmek için çantasından telefonunu çıkardı. İlk önce oteli ardından etraftaki binaları çekmeye başladı. Sonra sanki selfie çeker gibi kendiyle birlikte cadde dahil bir çok görüntü çekti. Kaçış planı için cadde ve yolun da resimleri gerekiyordu. Elindeki telefonunu bir kez daha önündeki yola çevirmişti ki telefonunun ekranında çatık kaşlar ve sinirli bakışlarla kala kaldı.

Kız binaları resim çekmekle meşgulken Kılıç otelin bir kaç gün sonraki açılışı için son kez kontrole gelmişti otelini. Tabi kız farketmemiş, Kılıç Seymenoğlu'nun en yakın adamı Levent şuan tam karşısında ve ona bakıyordu.

" Küçük hanım o telefonu hemen bana veriyorsunuz!"

Kız aniden gördüğü adama yakalanmasının etkisiyle şasırsa da sakinliğinden ve soğuk kanlılığından ödün vermeden bakarak elinde telefon geri geri yürüdü.

" Nedenmiş o? "

" Çünkü bu bölgede çekim yapamazsınız! Yasak!

Bu otel henüz açılmadı. O güne kadarda medyada resimleri olmayacak."

Kız telefonu arkasına saklayarak geri geri yürümeye devam ederken, yine sakin şekilde.

" Ben resimleri kendim için çekiyorum. Televizyon ya da basın için değil. Yada sosyal medya. Yıllardır Fransa'da yaşıyordum. İstanbul'a yıllardan sonra ilk kez yeniden geldim. Daha önce buralarda gezmiş dolaşmış biri olarak yeni halini resimlemek istedim hepsi bu."

Dedi aklına gelen ilk ve en etkili yalanı söyleyerek.

" Yine de yasak küçük hanım.
O resimleri hemen silmenizi rica ediyorum."

" Rica ediyormuş! Hiç kusura bakmayın silemem!"

Dedi kız geri geri gitmeye devam ederken. Ama bir anda çarptığı kişiyle durmak zorunda kaldı. Hızla geriye döndüğünde bu kez karşısında Kılıç seymenoğlu'nun ta kendisi vardı.

Adam burnunun ucunda, direk gözlerine bakıyordu. Kızın gözlerinin önüne bilgisayarındaki resim gelirken karşısında duran adam daha yakışıklıydı. Sakinliğini bozmadan devam etti.

" Sizde aynı şeyi söyleyeceksiniz boşa uğraşmayın."

Kılıç gözlerini kızın gözlerinde gezdirdi bir süre. Sonra yaptığı şeyi çok umursamadan arkasını dönüp giriş kapısına yönelirken,

" Levent! "

Dediğinde Levent kızla uğraşmayı bırakıp Kılıç'ın peşinden yürüdü.

Böylece konu kapanmış olsada kız elinde telefon hâlâ adamın arkasından bakıyordu.

" Sonraki gün görüşmek üzere Kılıç bey."

Dedi kısık sesiyle gülümseyerek. Kılıç içeri girip gözden kaybolurken kızda kendi etrafında bir tur daha atıp iş merkezinde karar kıldıktan sonra yürüyerek yolun karşısına geçip iş merkezine yöneldi. Sırada bu binayı inceleyip kendine uygun bir nokta bulmak vardı. İş merkezine girer girmez dudağında bir şarkı mırıldanarak yürüyen merdivenlere ilerledi.

Çıktığı her katı tepeden tırnağa kafasına kazıyarak ve insanların dikkatini çekmeden çıkmaya devam etti. Yürüyen merdivenler bittiğinde bir sonraki kata taş merdivenlerle çıktı. Geldiği son katın pencerelerinden otel yönünü bulup dışarıya baktı.
Gülümsedi.

Güzeeel, tam istediğim gibi.

Diyerek bir süre yukardan caddeyi oteli ve göze batmadan kaçabileceği noktaları tarttı.

Burası çok iyi!

*****

Duştan çıktıktan sonra yine yatak odasında ayna karşısında kendini izledi kız. Yine yaralarını saydı. Yine ejder dövmesini izledi bir süre. Elini dövme üzerinde gezdirerek,

Ben bir ejderhayım!

Dedi gülümseyerek.

Dört yıl önce kanlar içinde ölümün kıyısında hastaneye kaldırıldığında bütün doktorlar ölü bir bedene baktıklarını sanarken. O hâlâ nefes alıyordu.

O hastanede öğrenmişti normal bir insan olmadığını. O hastanede öğrendiği şeyden sonra Ejder olarak koymuştu lakabını.

Derin bir nefes çekti içine. Bugün iş günüydü. Kılıç Seymenoğlu ile karşı karşıya gelecekti.

Hadi bakalım. Diyerek dolaba yönelip kapakları açtı. Üzerine siyah pantolon, askılı siyah bir badi siyah spor şapka ve uzun bir hırka alarak giyindi.

Dolabın üst katından bulunan çantayı indirdi. Yatağın üzerine koyup açarak içini kontrol etti. Baya olmuştu Betsi dediği tüfeğini kullanmayalı.

Betsi özel bir malzeme ile kaplıydı. Dedektörler bulamıyordu. Üç parça halinde kendi çantasında duruyordu. Hemen yanında evdeki bilgisayarına bağlı olarak çalışan, takip edilmesi ve dinlenmesi mümkün olmayan ve bulunamayan ikinci telefonu vardı. Telefonu yerinden çıkararak açıp cebine aldıktan sonra Betsi'nin her bir parçasını kontrol ettikten sonra çantanın kapağını yeniden kapattı.

Çantayı yanına alıp odadan çıkarak önce mutfağa yöneldi. Raftaki sakızlardan bir tanesinin alıp cebine koyarak vestiyere yöneldi. Siyah spor ayakkabılarını giyerek çantayı askısından boynuna çaprazlama takarak evden çıktı.

Önce asansörle aşağı indi, sonra binadan çıkıp caddeye ilerledi. Geldiği dolmuş durağında durup saatine baktı. Akşam sekizi gösteriyordu Bu kez bir dolmuşa binerek devam edecekti yoluna.

Durağa gelen dolmuş durduğunda binerek boş koltuklardan birine geçip oturdu. Bu sırada evdeki bilgisayara gelen mesaj ikinci telefonla kıza ulaştı.

Otel önünde saat 21:30 da.

Gülümsedi. Elini cebine atıp çıkardığı naneli sakızın paketini açarak ağzına attı sakızı. Çiğneyerek devam etti yoluna.

Rahattı kız. Bu güne kadar kimse tarafından farkedilmemiş kimse tarafından yakalanmamıştı.
Şansı yaver gidiyordu.

*****

Kimseye farkedilmeden çatı katına çıkan kız otele bakan pencere önüne gelerek yere çöküp çantasını açtı. Betsi'nin 3 parçasını özenle birleştirdi. Sonra küçük bir öpücük bırakıp elinde tutarak pencereden baktı. Ardından tüfeğin ucunu pencereden çıkardı. Gözleri otelin çıkış kapısında birkaç dakika hiç hareket etmeden ve gözlerini kırpmadan beklemeye devam etti. Az sonra Kılıç yanında birkaç adamla otelin kapısından çıkarak yürüdü. Kız şuan otelin tam karşısındaydı. İş merkezinin çatı katındaydı. Odaklandığı hedefi ise tam otel önünde aynı zamanda tüfeğinin ucuncaydı. Tek hareketiyle işini bitirebilirdi.

Başındaki siyah şapkasını çıkarıp arkaya çevirirken,

" 10 milyon." Dedi.

Şuan baktığı adam tam 10 milyon değerindeydi. Tüfeği omuzuna yaslarken dürbünü gözüne yaklaştırdı. Çiğnediği naneli sakızı şişirip patlattı. Ardından çiğnemeye devam ederken adamla konuştuğu âna döndü.

Ne demişti görmediği yeni patronu Bay Ş.

" Hemen öldürmeyeceksin!
Önce onunla oynayacağım!
Sadece yarala!"

Sormuştu emin olmak için.

"Deleyim mi, sıyırayım mı?"

" Vaayy! Demek o kadar iyisin? "

Demişti adam gülerek.

" İstediğim yerden istediğim şekilde vuracak kadar iyiyim!
Öyle olmasam bana gelmezdin!"

Adamın sesi anında ciddiyete bürünmüş,

" Doğru." Demişti.

" Çabuk iyileşsin. Sıyır.! "

Yeniden dürbünün içinden karşısındaki adamın vücudunu taradı gözleri.

Nerenden vursam acaba. Kol mu olsuuun bacak mı? Çabuk iyileşmen gerekiyormuş. Bacak olmaz yürüyemezsin."

Dedi gülümseyerek.

Koltuk değneği ile dolaşırsan sırmaların dökülür. Kol olmalı.
Pekii sağlak mısın? Solak mı? Malûm işinden geri kalma. Derken yine gülümsedi.

Karşısındaki adam yanındaki ile tokalaştığında anladı ki sağlaktı adam.

Hızla tüfeği sol koluna çevirerek tetiğe bastı. Tüfekten çıkan mermi ivme kazanarak bütün hızıyla adamın kolunu sıyırıp geçerken adam aniden hissettiği acıyla eli kolunda dişlerini sıkarak geriye sendeledi.

Etrafındaki adamları anında silahları çekerek merminin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Ama bulamayacaklardı.

Ejder'i kimse bulamazdı.

Bu gecelik bu kadar dedi kız. Hızla toparlandı. Tüfeğini yeniden 3 parçaya ayırarak çantaya yerleştirdikten sonra çantasını kapatıp hızla ayağa kalkarak çatı katından aşağı indi hızlı adımlarla.

Loading...
0%