Yeni Üyelik
32.
Bölüm

K.k 31 Acıya Dönüşen

@azamet_29_2

Bütün bedenimin titrediğini dizlerimdeki dermanın kesildiğini hisettim.
Toprak.. Toprak'tan mı bahsediyordu?
Olamaz...
Bu..Bu olamaz, yanlış duymuş olmalıyım. Yada yanlış anlamış olmalıyım. Toprak'tan bahsediyor olamazdı. Toprak ve bu kız olacak şey değildi.

" Yeşim..."

Koluma giren Şeyma'ya baktım.

" Canım iyimisin? Betin benzin attı."

" İyiyim bir şeyim yok." Diyebildim.

Oysa vardı. Çok şeyim vardı.
Kabime dolanan ve sonuna kadar sıkan bir yılan vardı. Acıyan canım vardı. Daralan nefesim, ateş düşmüş bir ruhum, ya gerçekse ne yaparım ben, korkum vardı.

" Şekerin düştü senin hadi gel masaya dönelim birşeyler yiyince kendine gelirsin canım."

" Tamam." Dedim öylesine aklım o kızlarda ve sözlerde. Koluma girip benimle yürüdü masaya kadar. Biz geldiğimizde yemeklerimizde gelmişti.

Hande, " Nerde kaldınız yahu, bir ip alıp kurtarmaya geliyordum artık."

Dedi gülerek.
Zoraki gülümseyerek yerime oturdum. Oturur oturmazda o kadar masaya rağmen karşımdaki masaya oturan ikiliyi gördüm. Sedef ve İrem. Ben onlara onlarda bana bakıyorlardı. Güya çaktırmadan yapıyorduk ama bal gibide birbirimize baktığımız belliydi.

Tekrar önüme döndüm.
Yemeğe başlayan kızlara katıldım. Hem sohbet ettik hem yemek yedik. Hande Antalya'daki günlerimizden, bizim nasıl tanıştığımızdan söz etti sürekli.
Sonra geçirdiğimiz kaza, hafıza kaybım, görmeye başlamam...

Çok acayip bir tatil geçirmiştik. Tabi onlara göre tatil, oysa bizim gerçek evlenişimiz ve balayımızdı.

Bunu düşünürken gözlerim ister istemez diğer masaya kaydı. Karşımdaki iki kadını keyifle yemek yerken görmek...
İstanbul' da o kadar yer varken neden aynı yere gelmiştik ve neden onları duymuştum ki..

Belkide başka birinden bahsediyor. Ne malum Toprak olduğu. Derken içimden kalbime dolanan o yılan tıslayarak cevap verdi sanki.

" Ya doğruysa."

Başımı iki yana sallayarak aklımı dağıtmaya çalıştım. Önüme dönerek yemeğime devam ettim. Bir süre daha kızlarla konuştuk sohbet ettik. Masadan kalkarken ben yemeği değil yemek beni yemiş gibi hissediyordum. Gözüm yine ister istemez Sedef denen o kadının olduğu masaya dönmüştü, ama yoklardı.

Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalışarak kızlarla birlikte kapıya yöneldim. Mekandan çıktıktan sonra her birine sarılarak vedalaştık. Hande,

" Kızlar sizi bırakayım."

Diyerek İlayda ve Şeyma'yı yanına aldı. Teşekkür ettim her şey için tekrar. Onlar arabaya giderken bizde Sinan'ın beklediği yere doğru yürüdük.
Nazlı:

" Bir ara yine tekrarlayalım mı. Ben çok keyif aldım. "

Sırma:

" Bir daha zor Nazlı."

Derken yüzü asılan Nazlı'ya bakınca bana bi gülme istegi geldi. Ama arkamdan gelen sesle içime kaçtı o istek.

" Pardon! "

Arkamı döndüm. Onlardı.
Sedef ve İrem. İsimlerini girdiğim lavaboda öğrendiğim iki kadın.

Bana baka baka yanıma geldiler.

" Kusura bakmayın.
Sizinle tanışıyormuyuz. Sanki sizi bir yerde görmüş gibiyim. Az önce içerde de sık sık göz göze geldik."

Nazlı ve Sırma bir Sedef'e bir bana baktılar.

" Tanışmıyoruz. "

Dedim soğuk şekilde.

" Ama karşılaştık."

" Öylemi? Nerde, ne zaman. Tam hatırlayamadım da."

" Karakoç." Dedim.

" Adım Yeşim Karakoç.
Toprak Karakoç'un eşiyim.
Sizinlede eşimin yanına geldiğim gün asansörden inerken karşılaşmıştık ama konuşmadık."

Yüzünün şekli değişen Sedef'e baktım. Belli etmesede bozulmuş, sözlerimle beni yukarıdan aşağıya süzmüştü.

" Aah evet hatırladım. Kusura bakmayın ben sizi staj için gelen öğrencilerden zannetmiştim. Aklıma bile gelmezdi eşi olduğunuz.. "

" Artık biliyorsunuz ona göre hareket edersiniz."

Dedim gülümseyerek.

"Görümcelerim, gidelim mi?"

Diyerek bir kez daha lâf soktum arkamı dönerken.
Sonrada Sırma ve Nazlı'nın koluna girip arabaya yürüdük. Arabaya girdiğimizde önde oturan Nazlı dizleri koltukta arkasını dönerek,

" Ooo yengem. O neydi öyle. Kadına bir el bombası atmadığın kaldı."

" Kim bu Yeşim.
Neden öyle konuştun."

" Hiiiç sadece bir kere gördüm. Bir kerede burda. Laobali hareketlerinden hoşlanmadım o yüzden öyle söyledim."

Dedim umursamaz. Ama içime oturan huzursuzluk tarifsizdi.

Eve geldiğimizde akşam oluyordu.
Zaten yemekten geldiğimiz için direk odama çıkarken Sırma ve Nazlı'da odalarına çıktılar. Yorulmuştum.
Hızlıca üzerimdekileri çıkararak rahat ev eşofmanlarımı giyinip fazla olmayan makyajımı temizledim. Sonrada banyoya girip yüzünü ılık su ile yıkayıp kuruladım. Nemlendirici sürüp kendimi yatağıma bıraktım. Bu süre boyunca aklımda tek bir şey vardı. Lavaboda duyduğum cümleler ve Sedef'in bahsettiği iz.

Allah'ım kafam allak bullaktı.
Gözlerimi kapatarak biraz uyumaya karar verdim tabi uyuyabilirsem.
Geldiğinde Toprak'a bu konuyu açıp sormaya karar verdim.
Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum. Dakika yada saat. Yanağımda hissettiğim sakallar ve onun kokusuyla açtım gözlerimi. Uyuya kalmıştım. Kokusuyla bütün sıkıntım kaybolup giderken içim huzurla doldu.

Yavaşça arkamı döndüğüm de üzerime eğilmiş kolunu bana saran Toprak'ı gördüm. Bir anda sıkıca sarılıp göğsüne kapanarak ağlamaya başladım. Onu gördüğüm anda sinirlerim boşalmış istemeden ağlamaya başlamıştım.

" Şşştt Yeşillim.
Ne oldu? Neden ağlıyorsun. Yoksa kabusmu gördün? "

Başım göğsünde sallamakla yetindim. Resmen kabustu son saatlerim çünkü.

" Tamaamm. Uyandın ve geçti."

Saçlarımı okşuyordu.

" Korkma yanındayım.
Bana anlatmak istermisin? "

Başımı iki yana salladım. Vazgeçmiştim, anlatmayacaktım ne anlatacak ne soracaktım. O Sedef denen kıza inanmayı red ediyordum.
Bir süre sıkı sıkı sarılıp Toprak'ın yanında öylece yattım kokusunu ciğerlerime çeke çeke.
Sonra burnumu çeke çeke ayrıldım göğsünden.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

" Daha iyimisin? "

Dedi önce burnumu sonra dudağımı öptü.

" Hı hı."

" O zaman kalkalım hadi..Üzerimi değiştireyim yemeğe inelim. Açlıktan ölüyorum."

" Tamam." Dedim yerimden kalkarak.

" Sonrada valizimi hazırlayacağım. Yarın sabah yola çıkacağım."

" Valiz mi?
Nereye gidiyorsun? "

Derken beynime gelen güncelleme ile aklıma Bodrum'da ki iş gezisi geri geldi.

Bana bön bön bakan Toprak'a,

" A evet iş gezisi." Dedim.

İçime oturan öküzü tam yolamışken yoldan dönüp geri gelmiş kalktığı yüreğime geri çökmüştü.

Toprak üzerini değiştirdikten sonra birlikte akşam yemeği için aşağı indik. Baba oğul yemek boyunca iş konuştular. Babası gittiğin yerdeki tanıdığı iş adamlarını ve yaptıkları işleri anlatırken Toprak burda babasının yapması gerekenleri anlattılar durdular.

Bense yemek boyunca tabağımdaki yemeğimle oynayıp durdum.

Akşam yemeğinden sonra odamıza çıktık. Ellerimle hazırladım Toprak'ın valizini.

" Sabah kaçta çıkacaksın? "

" 8 de çıkmam lazım. Hava alanına gitmek zaman alacak. Sonra uçakla gideceğiz, indikten sonra yine hava alanından otele geçeceğiz. Ordan oraya yorucu olacak.
Gider gitmez seni ararım. Akşama kadar dinlenir ertesi gün hazırlıklarımızı yaparız.
Pazartesi de diğerleriyle buluşurum."

Yüzüm asılınca yanıma geldi.

" Böyle yaparak beni üzme. Sanki geri dönmeyecekmişim gibi davranıyorsun. "

" Çocuk gibi hareket ettiğim için özür dilerim. Sadece ilkkez bu kadar ayrı kalacağız. O yüzden... Ya-yani ne bileyim."

" Sadece dört gün güzelim. Askerlik değil yani."

Gülümsedi..
Gülümsedim..
Gözlerimden öptü..
Yarasından öptüm..

*****

Sabah olmuş gözlerimi yatağımda ve tek başıma açmıştım.
Toprak yoktu.
2 gün önce şehir dışına Bodrum'a gitmişti. Bugün 3. Gündü. Ondan ilk kez bu kadar ayrı kaldığımdan kendimi yalnız hissetmeme engel olamıyordum. Bağımlı gibinhissetmistim kendimi.

Birde içimde hâlâ bir huzursuzluk hissediyordum. Tamam 2 gün boyunca sabah, öğlen, akşam ve yatarken beni sürekli aramıştı. Bunu rahat hissetmem için yapıyordu biliyordum ama geçmiyordu işte o içimdeki la*et his bir türlü geçmiyordu.

Sanki geri gelmeyecekmiş sanki onu kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Bu korku sarmıştı içimi. Buna engel olamıyordum. Bunun yine ilk kez ayrı kalmamızdan kaynaklı olduğunu düşünmeye çalışıyordum ama nedenini kendimde biliyordum. Sedef ve sözleriydi sebebi.

Toprak'ı yolcu ederken, Nazlı ağlamaklı halime bakıp,

" Allah'ım banada bu aşktan nasip et ne olur, kocam giderken bende arkasından aşkla bakayım."

Demişti alay vâri.
Bu hâline biraz sinir olmuştum..
Tam ağzımı açacakken arkasından gelen Sırma kafasına vurarak,

" Sen önce kendine bak zevzek. Yürü, okula geç kalıyorsun. Seni okula bırakıp şirkete geçeceğim daha hadi."

Nazlı sırıtarak arabaya giderken Sırma'da bana döndü.

" Sende üzülme. Altı üstü en çok 1 hafta. Bu gezilere alışmalısın.
İş hayatının olmazsa olmazları bunlar. "

Dedikten sonra kendi kullandığı arabaya binip Nazlı ile çıkmışlardı.
Söyledikleri doğruydu ama benim gördüklerimi ve duyduklarımı onlarda duysaydı hak verirlerdi bana. Yinede kendi içimde tutarak birşey dememiştim ne onlara ne Şeyma'ya.

2 gündür soğuk bir yatakta yalnız uyanıyordum. Ama sebep evin değil yatağımın boşluğundan kaynaklı soğuk oluşuydu. Bedenim onun sıcaklığını arıyordu belliki.

Yerimden yavaşça kalkıp önce pencereden dışarıya baktım.
Hava bulutluydu ve soğuktu. Sanki kar yağacak gibiydi ama Kasım ayında yağarmıydı bilmem.

" İnşallah Bodrum'da böyle soğuktur."

Dedim kendi kendime. Böylelikle keyif alamaz ve çabuk dönerler diye umut ettim çocukça.
Sonra kendi kendime daha fazla eziyet etmeyi bırakıp en azından kafam dağılır düşüncesiyle dersaneye gitmek üzere hazırlanmak için önce banyoya sonra giyinme odasına girdim.
Üzerime siyah kot pantolon, kırmızı uzun dar kazak ve kısa kırmızı çizmelerimi giyip saçlarımı açık bıraktım. Çok hafif bir makyajdan sonra siyah yan beremide takıp çantamı ve kabanımıda alıp odadan çıktım.

Aşağı indiğimde ev sessizdi. Toprak zaten yoktu diğerleride gitmişti.
Mutfağa girdim.

" Günaydın Suna teyze."

" Günaydın kızım."

" Bir bardak su alabilirmiyim."

" Hemen vereyim, sende otur kahvaltını yap kızım."

" Sağol Suna teyze.
Canım istemiyor çıkacağım, dışarda birşeyler atıştırırım."

" Öyle olurmu kızım hasta olursun bak."

" Bugünlük olsun Suna teyze."

Verdiği bir bardak suyu içerek teşekkür edip kabanımı da giyerek çıktım evden.

Dışarda arabada bekleyen Sinan beni görünce çıkıp kapıyı açtı. Bindim ve dersaneye doğru hareket ettik.

Yol boyunca aklımı hizada tutabilmek için çantamdan çıkardığım soru kitabımı açıp bir kaç soru çözmeye çalıştım. Bu cuma seviye sınavı vardı. Bir üst sınıfa geçmeye çalışıyordum.

Bodrum'a gitmeye çalışan aklımı tutup tutup kitaba odaklamaya çalışarak geçti zamanım ve bir tane bile doğru soru çözemeden.

Sinan açtığı kapıdan bana bakarak,

" Geldik Yeşim hanım."

Diyince fark ettim geldiğimizi.

" Aah, kusura bakma dalmışım, sağol Sinan."

Diyerek indim. Çantamı sol omuzuma atarak,

" Sen gidebilirsin. Çıkıştan yarım saat önce ben ararım." Dedim.

" Tamam." Diyerek arabaya dönünce bende bahçeye doğru yürüdüm.

Girişe 3-5 adım kala,

" Günaydın Yeşim."

Duyduğum sesle gözlerimi devirdim.
Cevap vermeden ve arkama dönmeden yürümeye devam ederken yanımdan geçerek önümde durdu anlık. Sonrada bana bakarak geri geri yürümeye başladı.

" Bir günaydınıda mı çok görüyorsun. Güz güzeli."

Güz güzelimi. O ne be. Dedim içimden. Dışımdan ise,

" Ne istiyorsun Ünal. "

" Hiç. Sadece günaydın demek sesini duymak istedim."

" Ünal git başımdan, hiç seni çekecek halde değilim."

" Neyin var canın mı sıkkın. "

Diyerek yanıma geldi ve yanımda yürümeye başladı.

" Sanane seni ilgilendirmez."

" Yoksa erkek arkadaşınla mı kavga ettin."

Anında durdum.

" Erkek arkadaşım mı? "

Kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

" Ne diyorsun sen ya! Ne erkek arkadaşı."

" Erkek arkadaşın olduğunu biliyorum. Aynı evde kalıyorsun onuda biliyorum. Ama senin gibi bir kızın kıymetini bilmiyor anlaşılan. Yoksa bu güzel kız güne böyle bir yüz ve moralle başlamazdı. Bazı erkekler gerçekten kıymet bilmiyor. Sen benim kız arkadaşım ol...."

" Kes sesini Ünal.
Kıçından birşeyler uydurup durma.
Erkek arkadaşım falan yok benim."

" Ama geçen gün yanındaki arkadaşına bahsederken duydum."

" Benim erkek arkadaşım falan yok dedim. Yok! "

" Gerçekten mi?
Bak buna şaşırdım işte. Hemde sevindim."

Dedi salak gülümseyerek.

" O halde bir şansım var diyebilirmiyim? "

Derken gıcık şekilde şirin görünmeye çalışıyordu. Yerimde durdum. Burnumu yüzüne doğru uzatarak,

" Sana daha çok şaşıracağın bir şey söyleyim mi.?"

Aptal aptal ve gülümseyerek bakıyordu hâlâ. Sol elimi havaya kaldırıp burnuna doğru uzattım.

" Ben evliyim geri zekalı. Erkek arkadaşım dediğin adam kocam oluyor. Internetini açda bak. Adım Yeşim Karakoç.
Toprak Karakoç'un eşi yani karısıyım."

Olduğu yerde şoke kalakaldı.
Ben ise haline gülümsedim. Yanından geçip sınıfıma giderken geriye dönüp baktım. Donuk hâli çözülürken elini cebine atarak telefonunu çıkardı. Muhtemelen internete girip söylediklerimi teyid edecekti.

Sınıfa girdiğimde gördüğüm İlayda ile merhabalaşıp yanına oturdum.

Bir iki dakika sonrada arkamdan Ünal girdi içeri. Yada Ünal'ın hayaletiydi çünkü rengi süt beyaz olmuştu. İlayda kapıda gördüğü Ünal'a bakarak,

" Ne olmuş buna. Sanki koridorda hayalet görmüş gibi. Renge bak ölü beyazı."

Duyduğum cümle ile başımı önüme egerek gülmeye başladım.
İlayda'da gülmeye başladı halime bakarak.

Ama Ünal'da ne gülecek hal ne yürüyecek mecal vardı. Ayaklarını sürüyerek ilerledi sırasına.
Onun ardından da Hoca girdi sınıfa.

Evet çocuklar. Geçen hafta verdiğim soruları kimler yaptı.
Yapanlar el kaldırdı bende dahil.
Aralarında yapamadıklarınız oldumu.

Arka sıradan bir kaç kişi sayfa ve soru söyleyince hoca beyaz tahtanın önüne geçerek o halde önce bunlardan başlayalım. Yapanlarda tekrarlamış olur. Diyerek soruyu tahtaya yazarken bende herkes gibi tahtaya döndüm.

Ders bitip ara verdiğimizde İlayda ile sınıftan çıktık ve bahçeye indik.
Ders bitimini dört gözle beklemiştim çünkü aklım karışık, derse bile adapte olamıyordum.
Bahçedeki banklardan birine oturduk birlikte.

" Yeşim."

" Hmm."

" Neyin var. Çok sessizsin."

" Canım hiç bir şey istemiyor.
Ne ders ne sınav. Hiç bir şeye odaklanamıyorum."

" Neden."

" Sorma boş ver. "

" Kahve istermisin kahve içelim."

" Olur."

" Ben hemen alıp geliyorum."

" Tamam." Diyen İlayda yerinden kalkıp hızlı adımlarla içeriye doğru yürüdü.

O giderken gelen Ünal'ı gördüm.

Yine gözlerimi devirdim.
Şimdi yanıma gelip yine canımı sıkacak bir şey söyleyecekti.

O yüzden yerimden kalkarak içeriye yöneldim bende. Yanından geçerken kolumdan tuttunca anında kolunu çekerek,

" Çek elini." Diye çemkirdim.

" Benden kaçma Yeşim. Evli olduğunu bilmiyordum.
Beklemiyordum da...
Gerçekten...
Sana karşı hareketlerim için özür dilerim.
Yeşim... Mümkün mü bilmiyorum ama normal arkadaş olmak istiyorum bundan sonra.
Zaten Toprak Karakoç'un eşine başka gözle bakmaya cesaret edemem. "

Derin bir nefes aldım.

" Bak Ünal.
Benim bir tane arkadaşım var zaten. Oda bana yetiyor. İlayda.
Başka arkadaşa ihtiyacım yok."

" Tamaaam. Anladım."

Ünal uzaklaşırken İlayda geldi bu kez.
Elindeki kahvelerden birini bana verirken diğerinde bir yudum aldı.
Sonrada cebinden çıkardığı bitter çikolatalardan birini uzattı.

" Al. Çikolata mutluluk hormonu salgılatırmış. "

Teşekkür ederim.

" O giden Ünal'mıydı.
Derdi neymiş."

" Hiç. Öylesine..."

Kahvemden bir yudum almıştım ki ders zili çaldı.

" Tüh ya. Gitti kahveler.

Neyse hadi gidelim, sonraki arada içeriz. "

" Sen git İlayda ben...
Ben girmeyeceğim derse. Biraz daha kalayım burda. Zaten odaklanamadığım için bir şeyde anlamıyorum. "

" İyi peki."

Herkes ders için içeri girerken ben bankta oturmaya devam ettim.
Elimdeki çikolatanın caf caflı paketini açıp bakarak,

" Gerçekten mutlu etme özelliğin varsa buna şimdi ihtiyacım var."

Dedim ve bir ısırık alıp bir yudumda kahve içtim.

Bu sırada telefonuma gelen mesaj sesi ile birlikte hissettiğim titreşimle elimi cebime atıp telefonumu çıkardım.

Ekrana baktığımda bilmediğim bir numaradan bir mesaj geldiğini gördüm.

* Merhaba zavallı kız.

Önce şaşırdım. Sonra, yanlış gelmiş dedim. Kendi kendime.
Cevap atma gereği bile duymadım.

Tekrar gelen mesajla yine ekrana baktım.

* Merhaba zavallı kız.

Sonunda cevap yazdım. Yoksa devam edecek gibime geldi Bu mesaj işi.

Tam o sırada yine,

* Merhaba zavallı.

* Yanlış numara

* Yanlış değil.

* Seni tanımıyorum.
Demekki yanlış. Bir daha mesaj atmayın.

Yazıp engelledim numarayı.

Bir kaç dakika sonra yine mesaj geldi.
Başka numaraydı bu kez.

* Merhaba.
Beni engelleyerek benden kurtulamazsın. Yeşim.

* Kimsin?
Adımı nerden biliyorsun?
Ünal yoksa senmisin? Gelip kafanı kırmadan kes şunu!

* Ünal kim. Oda mı Bodrum'da.

* Bodrum mu?
Sen kimsin? Neden mesaj atıyorsun bana.

* Bir dost de sen bana. Klasik ;)
Sana yardım etmeye çalışıyorum.

* Anlamadım, ne yardımı?
Kim olduğunu ve neden mesaj attığını söyle hemen, yoksa engelleyeceğim.

* Hemen kızma. Dünden beri düşünüyorum.
Sonunda seni uyarmak için mesaj atmaya karar verdim.

Evet şuan Bodrum'da ve kocanla aynı oteldeyim.

Duyduğum şeyle ayağa fırladım.
Kalbimin sıkıştığını hissederek titreyen ellerimle mesaj yazdım tekrar. Aklıma gelen şeylerin haddi hesabı yoktu.

* Ne için uyaracaksın.

* Bakıyorum ilgini çekebildim. Hemen konuya giriyorum.
Kocan senin gibi güzel bir kızı burda başka bir güzelle aldatıyor.

Okuduğum şeyle anında mesajlardan çıkıp numarayı engelledim.
Duymak istemiyordum.
Devamını duymayı asla istemiyordum. Ama yine,

* Bana inanmadın.
İspatlayabilirim ama.

Öylece bekledim bir süre
Ben bekledim..
O bekledi.
İspatla yazdım korkarak.

Beliyordum...
Ne yazacağını ve yazdığı şeyin bana ne yapacağını bekliyordum.
Ama cevap gelmiyordu.
Bekledim... Bekledim...
Bütün günü bekleyerek geçirdim. Ama cevap gelmiyordu.
Sonunda birinin benimle oyun oynadığını düşünüp kendime kızdım.
En sonunda son numarayıda engelledim.
Dersane saati bitip Sinan'la eve geldim. Direk odama çıktım. Kimseyle karşılaşmak, konuşmak istemiyordum.
Gücüm yoktu.

Odama girer girmez çantamı bir kenara atarak üzerimdekileri çıkarıp kendimi banyoya attım. Sıcak, hatta kaynar su ile doldurduğum küvete bir kaç duş jeli döküp içine girip kendimi sıcak suya bıraktım.
Gözlerimi kapatarak içinde durmaya devam ederken odaya giren Nazlı'nın sesini duydum.

" Yenge."

" Burdayım Nazlı."

" Yemek hazır. "

" Ben tokum canım. Duştan çıkınca biraz uzanacağım size afiyet olsun. "

" Tamam ozaman, sonra görüşürüz."

Kapının sesiyle Nazlı'nın gittiğini anladım. Bir süre daha suda durduktan sonra çıkıp bir duş alıp bornozumuda giyip saçlarımı havluya sarıp çıktım banyodan.

Giyinme odasına girerek güzelce bir kurulanıp üzerime önce çamaşırlarımı, sonra da penye pijamalarımı giyindim. Başımı öne doğru atarak aşağı düşürdüğüm saçlarımı kurulurken dolabın altındaki o beyaz kağıt yada fotoğraf her neyse o ilişti yine gözüme.
O gün görsemde alıp bakmayı unutmuştum. Yere çömelerek tırnaklarımla zar zor tutup aldım yerden. Elimde ters duran fotoğrafı çevirecekken yine o mesaj sesini duydum. Yerde yatan pantolonumun cebinden gelmişti ses.
Eğilip yerden pantolonumu alıp cebinde telefonumu çıkardım. Yine yabancı bir numara ve mesaj.

* Ayıp oluyor ama. Kaçıncı engel.

* Defol git.
Seni uyarıyorum.
Polisi arayacağım.

* Polisi arasanda beni bulamaz boşa uğraşma. Hem sana kırıldım ben. Yine beni engellediğin için. Ama yinede sözümü tutacağım.

Bekle...

Bekledim sadece.
Hipnoz olmuşçasına bekledim.

Sonra bir mesaj daha geldi.
Daha doğrusu bir resimdi gelen. İndiriliyor yazısı ile ölecek gibi bekliyordum bu kez. Ne görecektim.
Neyi yada kimi görecektim.

Sonunda netleşen resimle donup kaldım. Resimde bir gece kulübü vardı. Köşe koltuk takımı üzerinde oturan Toprak elinde viski bardağı başı geriye düşmüş.
Ve kucağında bir kadın.
Bacakları iki yanda dizlerinin üzerinde otururken mini eteği yukarıya sıyrılmış kadının elleri Toprak'ın omuzlarında.

Ellerimin titremesine engel olamadım. Elimdeki telefonla birlikte tuttuğum resim yerle buluşurken dizlerimin üzerine düştü bedenim.

Önümde telefonumun ekranında aldatılışımın belgesiyle şoke olurken yanında duran fotoğrafla dahada yıkıldım.
Sedef.

Şirketteki Sedef.
Restorandaki Sedef.
Telefondaki Sedef.
Eski fotoğraftaki Sedef.

Sedef, Sedef, Sedef....

Loading...
0%