@azamet_29_2
|
Sonra bir mesaj daha geldi. Sonunda netleşen resimle donup kaldım. Resimde bir gece kulübü vardı. Köşe koltuk takımı üzerinde oturan Toprak elinde viski bardağı başı geriye düşmüş. Ellerimin titremesine engel olamadım. Elimdeki telefonla birlikte tuttuğum resim yerle buluşurken dizlerimin üzerine düştü bedenim. Önümde telefonumun ekranında aldatılışımın belgesiyle şoke olurken yanında duran fotoğrafla dahada yıkıldım. Şirketteki Sedef. Sedef, Sedef, Sedef.... YEŞİM'DEN Ellerim, ayaklarım, dizlerim hatta kalbimin durduğunu hissettim. Resim birkaç yıl öncesine ait olmalı diye düşündüm. Oysa hiç bir önemi yoktu şuan. Ama düşündüm işte. Dışardaki havaya tezat resimde günlük güneşlik ve sıcacıktı hava. İnsanın içini ısıtacak kadar sıcak yada yakacak kadar.. " Sedef tam balık sever Toprak'a göreymiş." Dedim sesli gülerken. Sinirlerim bozulmuştu. Telefonuma bir mesaj daha gelince başımı kaldırırken göz bebeklerim resimden telefona kaydı. O an sadece bekledim. Açmalımıydım. Açıp öldüğünü hissettiğim ruhuma bir kurşun daha sıkılmasına izin vermelimiydim hiç bilmiyordum. Bir kaç dakika öylece kaldım. Sonra bir mesaj daha geldi. Gözüm hâlâ ekrandaydı ama cesaret edemiyordum açmaya. Sadece kapalı ekrana bakıyordum o kadar. Hayatımı karartmaya azmetmiş olan zât arka arkaya mesajlar ve görüntüler atıyor olmalıydı. Bu kezki resimlerde ne vardı? Öpüşüyorlarmıydı? Yoksa daha mı fazlası? Başımı dizlerime koydum yeniden. Gözlerimi kapattığım anda gözümün önüne o resim karesi geldi. Başım önüme düşerken ilk şokla buz kesilen bedenimle donan gözyaşlarım şuan alev alev yanan yüreğimle yeniden çözülürken; Zemheri kışının karlarının çözüldüğü gibi çözülüp bulduğu aralıklardan sızarak kirpiklerimi sonrada yanaklarımı buldu. Sonra durmaksızın akmaya başladılar. Olduğum yere uzanıp dizlerimi kendime çekerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Sonunda huzursuz bir uykuyla uyuya kalana kadar... Gördüğüm kabuslarla gözlerimi açtığımda hâlâ aynı yerdeydim. Bütün vücudum tutulmuş her yerim ağrıyor ve üşüyordum. Lakin ne doğan güneşi ne baştan başlayan günü istiyordum artık. Yerimden yavaşça doğrulurken belimdeki ve sırtımdaki ağrılarla dişlerimi sıktım. Yer parke olsada soğuk almıştım. O sırada bir mesaj daha geldi. Gözlerim telefona kayarken kalbim titredi. Yinede bütün cesaretimi toplayarak telefonumu elime aldım. Derin bir nefes alarak tuşa basıp ekranı açtım 2 ayrı numaradan 20 mesaj gelmişti. Biri Toprak'tandı sadece. İlk onu açtım. * Günaydın Yeşillim. Acı bir şekilde gülümsedim. Sedef'in koynundan çıkıp bana mesaj atacak kadar özgüven sahibiydi. Gelen resimlere baktım bir bir. Gördüğüm bu resim o an parçalara ayrıldı. Her bir parça keskin birer cama dönüştü ve kalbimin her bir köşesine saplandı. Batan her noktamdan kan sızarak ciğerlerime doldu. Kesti attı nefesimi. Bu kadar kötü birimiyim ben. Acıya doymamış şekilde diğer resime baktım bu kez. Bu resimde de Toprak ayağa kalkmış Sedef kucağında mekandan çıkışına gidiyorlardı. Eğlenceyi erken bitirip başka bir eğlenceye gidiyorlardı belliki. Sonraki resime geçtim. Bu sefer dışarıdaydılar. Yol kenarında Sedef Toprak'ın beline sarılmış başını yine benim sandığım geniş göğüse yaslamıştı. Resimler bu kadardı diğer mesajlar bu resimlerin arasına yazılmış beni aşağılayan, alay eden, hakaret eden cümlelerden oluşuyordu. *Günaydın Yeşim. Anlamıştım. Koca bir boşlukta kalmış gibiydim. Aceleyle karar vermemeliyim. Hemen elime aldığım telefonumla Toprak'ın numarasını aradım. Şuan bir toplantıda bile olsa umurumda değildi. Konuşmalı gereken cevabı almalıydım. Çalan telefonu kulağıma dayadım. 1-2-3-4 5.inci çalışta bile açılmadı. Tam kapatacakken 6. Çalışta açıldı. " Yeşim.. Dedi ve sonra yüzüme kapattı. Bu sözlerin sahibi Sedef'ti. Sedef... O şekilde ne kadar durdum bilmiyorum. Belki demiştim, belki bir açıklaması var. Ama görünen o ki yoktu. Toprak duşta, Sedef onun odasındaysa bir açıklama beklemek benim aptallığımdı. Üzerime düşen duvarın altından çıkarak kurtulduktan sonra telefonumu açıp gelen resimlere baktım bir kez daha. Ve kararımı verdim. Daha fazla tahammül etmeyecektim bu iğrençliğe. Elimdeki telefonu hâlâ bozulmamış olan yatağın üzerine bıraktım. Tabi eski resmide. Dün odamın köşesine bıraktığım çantamı elime alarak içinden çıkardığım defterin en arkasını açarak kapağı geriye katladım. Gözlerimdeki yaşları yerinde, titreyen elimi ise sabit tutmaya çalışarak yazacağım şeye odaklandım. YANILMIŞIM... İşim bittiğinde defteride resmin yanına açık şekilde bıraktım. Çantamı yatağa bırakıp giyinme odasına döndüm. Üzerime siyah kot pantolon ve yeşil boğazlı dar kazağımı giydim. Uzun çoraplarımı ve yarım botlarımıda giyerek saçlarımı gelişi güzel bağladım. Montumuda alıp kapıya yönelirken yatağın üzerine bıraktığım şeylere göz gezdirdim. O an fark ettimki bir şeyi unutmuştum. Parmağımdaki yüzük. Elimdeki yüzüğe baktım. Diğer elimle yavaşça çıkarırken göğsümden çeke çeke çıkardığımı sanacak kadar acıdı kalbim. Canım yana yana çıkan yüzüğü resimlerin yanına bıraktım öylece. Sonrada devam ettim. Odadan çıkarak kapıyı yavaşça çekerken bedenim benimle gelsede ruhum orda kalmıştı. Sulanan gözlerimi tekrar silerken indim merdivenleri. Kapıya yönelirken mutfaktan çıkan Suna teyzeyi görünce durdum. " Kızım kahvaltı yapmadan mı gidiyordun yine. Akşamda bişey yemedin bak, hasta olacaksın sonunda... Dur bakayım." Eli yüzümde. " Yüzünün hali ne böyle. Yoksa sen ağladınmı? " " Yok Suna teyze. Kadın inanmasada, " İyi madem. Dedi gülümseyerek. " Hadi gel kahvaltı yap." " Suna teyze acelem var. Dışarda atıştırırım." Diyerek sıkıca sarıldım kadına. Bu evdeki en iyi insan olabilirdi Suna teyze. " Allah'a ısmarladık." Dedim ve hızla dönüp kapıya yöneldim. Şuan evde kimsenin olmayışı benim şansımdı. Yoksa nasıl anlatabilirdim olanları bilmiyorum. O yüzden bu şekilde olması daha iyiydi. Kapıdan çıktığımda Sinan beni bekliyordu şemsiye ile. Çünkü yağmur yağıyordu. Adamın yüzüne baktım. Sonrada birlikte arabaya doğru ilerledik. Ben arka koltuğa geçtikten sonra oda şemsiyeyi kapatıp direksiyona geçti. Zaten motoru çalışan araç hareket ederek ortadaki havuzu dönerek çıkışa doğru ilerlerken arka camdan eve baktım. Bu son görüşümdü muhtemelen. Bir daha geri dönmeyecektim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. " Ben bunu haketmedim." " Efendim. " Hayır." Derken başım önde iki yana salladım. " Sen inme Sinan." Dedim. " Teşekkür ederim. Sonra bana uzanan şemsiyeyi alarak, " Ben aramadan gelme lütfen." Diyerek indim. " Tamam." Diyerek başını salladı Sinan. Onun gidişinin ardından kendimi bahçeye zor attım. Hayatının en kötü gününü yaşıyordum. Oturduğum bankın ıslak oluşuna aldırmadım bile çünkü ayakta zor duyuyordum. " Yeşim?" Yanıma gelen İlayda'nın sesiyle başımı kaldırıp baktım. " Yeşim neyin var? Diye sordu. Nasıl anlatılırdıki bu. " Çok kötüyüm İlayda. " Ne oldu banada anlat. Nedir seni böyle perişan eden şey." Başımı iki yana salladım. " Artık o eve dönmeyeceğim. Toprak... Dedim. Sustum. İçimdeki acı öyle şiddetliydiki ağlamamı durduramıyordum. " Buna inanamam. " Keşke İlayda. Hıçkırıklar karıştı ağlamama. " Kalk Yeşim önce içeri girelim. Yağmurda hasta olacaksın. " Başımı iki yana salladım. " Anladım. Ellerimle gözlerimi silerken yine iki yana salladım başımı. " Sağol İlayda gerek yok. " Eminmisin? Bak benimlede..." " Sağol İlayda eminim." Dedim. Yerimden kalkarken İlayda da kalktı. " Yeşim ne desem bilemiyorum. Bi ihtiyacın olursa ara lütfen." " Sağol İlayda artık gideyim. Senden tek ricam kim olursa olsun beni soran olursa beni görmedin, ben bugün hiç gelmedim tamam mı? " İlayda başını salladıktan sonra yanından ayrılıp dersane bahçesinden çıktım. Buraya gelişimin tek sebebi vardı. Burdan Şeyma'ya gitmekti. Elimdeki şemsiyeyi üzerime tutarak yürümeye başladım. Ben ilk kez gri bulutların ısıttığını, yağan yağmurun yaktığını hissediyordum. Caddeye gelip karşıya geçmek için durduğumda başımın üzerinde bir şemsiye hissettim. Önce şemsiyeye sonrada onu kimin tuttuğuna baktım. Ünal... " Gerek yok çek şunu." Dedim. " Sırılsıklam olmuşsun. Hasta olacaksın. " " Seni ilgilendirmez. Yardımını istemiyorum. " Caddeden geçmekten vazgeçip ondan uzaklaşmak adına yürümeye devam ettim. Ama benimle gelmeye devam etti. " Ünal rahat bırak beni. Hiç seninle uğraşacak hâlim yok." " Biliyorum." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. " Sizi duydum. Duyduğum şeyle gözlerim yeniden yanmaya başladı. " Şu haline bir bak. " Defol git Ünal! " Diyerek arkamı dönüp bir kaç adım yürümüştüm ki. Kolumdan tuttu. " Yeşim. Duyduğum şeyle şok oldum. " Bana bak pislik. O sümük dolu beyninden ne geçirdiğini bilmiyorum ama seni ne etrafımda görmek ne de duymak istemiyorum. Hemen defolup git başımdan." Bu kez elindeki şemsiyeyi yere bırakıp iki kolumdan tuttu. " Yeşim... Duyduklarıma inanamadım. " Saçmalama! Diyerek kollarımı çekerken gitmeme izin vermedi. " Bırak Ünal. " Yeşim lütfen beni dinle." Derken beni kendine çekti. Kollarımdan ayrılan ellerinden kurtulup son hız koşmaya başlarken bir yandan arkama bakıyordum. Pislik yerinde doğrulup peşimden koşmaya başladığında kendimi ara sokaklardan birine attım. Durmadım nefes nefese koşmaya devam ettim. Yağan yağmurun işimi daha da zorlaştırdığı yetmezmiş gibi ıslak yolda ayağım kayınca burkulan ayağımla kendimi bir anda yerde buldum. Kendi kendime küfürler ederek yerimden kalktım hemen. Ama ayağımın üzerine basamıyordum. Aksayarak bir kaç adım atmıştım ki kolumdaki elle durmak zorunda kaldım. " Yeşim." " Bırak beni bırak! Ünal'ın elinden kurtulmaya çalışırken etrafıma bakındım bir gören olur yardım eder umuduyla ama kimse yoktu. Kahretsin ki çıkmaz sokağa girmiştim. Ellerini kolumdan çekerek geri geri yürüyerek uzaklaşırken kendimi duvara yapışık buldum. Üzerime doğru gelen Ünal'la tam çığlık atacakken elini ağzıma bastırınca korkuyla kala kaldım. Ellerimle koluna yapışarak çekmeye çalıştım ama yapamadım. Korktum, hemde çok korktum. Gözlerim doldu. " Yeşim. Gözlerimden akan yaşlar yüzümden akan yağmurlara karışırken Toprak geldi aklıma. Ondanda kendimden de nefret ettim bir kez daha. O anda bir ses duydum. " Sikerim lan senin zorlamanı! " Birden Ünal'ın eli ve bedeni önümden yana doğru kaydı. Bu- bu olamazdı. O... Ben daha ne oluyor anlamadan yerdeki Ünal'ın üzerine atladı. Arka arkaya yumrukluyor nefes aldırmıyordu Ünal'a. " Sen kimsin lan! Hem vuruyor hem küfürler yağdırıyordu. Ünal yediği yumruklarla yerde baygın kalırken yanıma gelen Murat'a baktım. " S-Sen... " İyimisin? " Başımı aşağı yukarı salladım. Şuan hiç iyi değildim. Bütün vücudum bir anda pelte gibi olmuş ayakta durabilmek için duvardan yardım alıyordum. " Yalancı iyi değilsin. Gel seni hastaneye götüreyim." Derken kolumdan tutuyordu. " Gerek yok ben kendim..." Demiştim ki etrafımdaki herşey bir anda dönmeye başladı. Dünya ayağımın altından kayarken gözlerim karardı. ******************************** Evet canlar bölüm sonu. |
0% |