Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Miu. 8

@azamet_29_2

Arka bacaklarımın üzerine oturup kaldırdığım başımla gözlerimi tabloya dikmiş öylece baktığım resim nedense Dinçer'in bu çocuk olduğu hissini yaşatmıştı bana.

Dışardan görünen o sert kabuğunun altında hüzünlü bir çocuk olabilir mi diye düşünmüştüm.

Berra'nın Dinçer hakkında söylediği şeyleri hatırlamıştım. Sonra Hazal'a olan davranışlarını... Ardından da benimle, yani kedi olan benimle nasıl ilgilendiğini. Sonra babası için nasıl endişelendiğini.

Kütüphane gezisinin ardından üst kattaki odaları dolaşmış son olarak girdiğim küçük odayla apışıp kalmıştım.

Bu odanın her köşesinde Dinçer'in ve ailesinin küçük, büyük resimleri vardı. Annesiyle ve babasıyla olan küçüklük fotoğrafları. Yine annesiyle olan tatilde çekildiğini tahmin ettiğim fotoğraflar. Babasıyla okulda çekilen mezuniyet resimleri.

O an yeni birşey farketmiştim. Dinçer'in annesini hiç görmemiştim bu evde. Çünkü uzun zaman önce kaybetmişti annesini. Ve gördüğüm son resim bunun ispatıydı.

Taşında Günce Doğaner yazan bir kabir.

O an kalbimin üzerinde bir ağırlık hissetmiştim. Annem gelmişti aklıma. Annemi kaybetsem ne kadar üzüleceğim gelmişti. İster istemez dolu gözlerle çıkmıştım odadan.

Tekrar salona inmiş koltukta kısa bir şekerleme yapmış uyandığımda evin hâlâ boş olduğu farkedip bu kez yönümü mutfağa oradanda arka bahçeye çevirmiştim.

Büyük bir bahçesi bir havuzu ve meyva ağaçları vardı evin arka bahçesinde. Birde küçük bir sera. Yani normalde küçük, Ama şuan ki halime göre kooocaman.

İçini o kadar çok merak etmiştim ki koşarak ilerleyip aralık olan kapısından içeriye girmiş gördüğüm manzara ile öylece kalmıştım.

Ben hayatım boyunca böyle bir yer görmemiştim

Ben hayatım boyunca böyle bir yer görmemiştim. Çok, çok güzeldi. Dakikalarca baktıktan sonra harekete geçip içinde gezinmiş renk renk çiçekleri bir bir koklamıştım. O an bu seranın asıl sahibinin Günce Doğaner olduğunu düşündüm. Bir erkeğin böyle bir sera ile uğraşacağını hiç sanmam çünkü. Dahası yerde yağlı boya ile yazılmış o yazıyı görmüştüm.

Seni çok özledim anne.

Yazıyı yazan Dinçerdi. Annesinden sonra bu çiçeklerin bakımı ona kalmıştı herhalde. Diye düşünerek dolaşmaya devam etmiş sıcak yüzünden basık olan hava ile nefesim daralınca seradan çıkıp rahat bir nefes almıştım.

Hava sıcak üzerimde kalın bir kürk çatlayıp ölmediğime şükrederek bahçeye yönelmiştim yeniden. Ve en güzel ânı yakalamıştım. Fıskiyeler...

Yeşil çimenle kaplı bahçedeki çimenleri sulamak için açılan otomatik fıskiyeleri görünce biraz olsun rahatlamak için resmen uçarak gitmiştim yanlarına altlarına girmek için. Yağmur hissi veren suyun altında kalıp bir süre ıslanarak serinledikten sonra silkelenerek kendimi biraz olsun kurutmuş bir oh çekerek eve dönmüştüm. Bu arada kedilerin yaptığı herşeyi yapabilmem şaşılacak derecede iyiydi. Kuruma hariç

Normalde kediler yalanarak kuruturlar kendini ama tabi ki öyle birşey yapmamıştım. Öğğ!

Kendi kendime de kururum ben diyerek içeriye girmiş salona gelmiş koltuğa atmıştım kendimi. Sıcağın üzerine de fıskiye banyosu yapınca sızıp kalmıştım.
O saatten beride aynı yerdeydim.

Uyandığımda Emine karısı eve gelmiş mutfakta yemek yapıyordu. Ben ise duvardaki eski model guguklu saati saati izliyordum dakikadır.

Şu zaman daha hızlı geçse kalan üç gün de bitse bende normal hayatıma dönsem daha ne isterim.

Duvardaki saatten fırlayan guguk kuşu ile saatin sekiz olduğu tescillenmiş oldu. Az sonra da kapıdan Dinçer girdiğinde hızla ayağa kalktım.

Nihayet eve döndü. Dedim içimden. Bu arada neden bu kadar sevindiğime anlam veremedim. Sanırım yalnız kalmayı sevmemiştim.

Arka bacaklarımın üzerine oturdum yeniden. Bu tam bir kedi oturuşuydu. Böyle biblo gibi duruyordu bütün kediler. Kendi bedenime döndüğümde de böyle oturmam inşallah.

Salon bölümüne yürüyerek oturduğum koltuğun yanına kadar gelip durdu Dinçer.

" İyi akşamlar inci hanım."

Hanım?
Kim hanım?

Alkollü olduğunu o an anladım.

Eğilip ön bacaklarımın altında tutarak beni havaya kaldırıp kendini koltuğa bıraktı. Sonra da beni göğsüne koyup sarıldı.

Yavaş ya. Ciğerim pörtleyecek!

" Yorgunum İnci...
Çok yorgunum.

Kendini koltuğa attı.

" Görüyorsun değil mi? Hayatımdaki herkes bir bir gidiyor.
Beni yoran da bu. Ruhum yorgun.
Böyle giderse bir sen bir de ben kalacağız bu evde."

Kusura bakma Dinçer bey bende kalıcı değilim. Dedim içimden.

" Dinçer bey yemek hazır."

Diyen Emine ile,

" Temizlenip geliyorum."

Diyerek yerinden kalktığında hâlâ kucağındaydım. Birlikte çıktık odasına.

Beni yatağın üzerine bıraktıktan sonra önce düğmelerini tek tek açarak gömleğini çıkardı. Ardından elini belindeki pantolon kemerine attığında anında arkamı döndüm.
Ammada rahat hareket ediyordu.

Duyduğum kapı sesiyle arkama baktım. Yoktu. Banyoya girmişti. Az sonra gelen su sesiyle duşta olduğunu anladım. Sınanıyordum resmen.

Kısa süre sonra yine belinde siyah havlu çıktı banyodan. Elindeki küçük havluyla da siyah gür saçlarının kuruluyordu. Bu sefer gözlerim kaslı göğsünde ve kollarında bakakalmıştım.

Banane o da sergilemesin. Diyerek ar damarımdaki yırtığı görmezden geldim.

Yatağın yanından geçip giyinme odasına girdi. Üzerinde sadece eşofman altı geri döndü. Üst tarafindaki taştan yontulmuş gibi görünen kasları hâlâ gözlerime batıyordu. Sonra kucağına aldığı gibi odadan çıkarken yine küt küt atan kalbi üzerindeki tenine yaslamıştı beni.

Allah'ım bende insanım hem de bir kız ve ölüyorum. Dedim.

Mutfağa birlikte indiğimizde burnuma gelen kızarmış tavuk kokusuyla karnımın acıktığını hissettim. Bu arada Emine karısı gözlerini dikmiş bize bakıyordu.

" Sen çıkabilirsin Emine." Dedi Dinçer.

" Servisi kendim yapacağım."

" Peki efendim."

Diyen kadın bir gözü hâlâ bizde, yada Dinçerde mi demeliydim. Mutfaktan çıkarken Dinçer beni sandalyenin üzerine indirdi.

" Burada uslu uslu dur."

Mutfak tezgahına geçip,

" Bir tabak bana, bir tabakta sana."

Diyerek yemek koyduğu tabakları getirip masaya bıraktı.
Sonra da iki kapılı büyük buzdolabını açıp içinden bir şişe çıkardı.

Geri dönüp masaya koydu alkol şişesini. Sandalyeye oturup kapağını açarak bardağa bile gerek bırakmadan tepesine dikip bir kaç yudum içti ve tabağın kenarına koydu.

Benim için hazırladığı tabaktan bir parça alıp bana uzattı. Bir gözlerine bir parmak uçlarıyla tuttuğu tavuk etine baktım.

" Hadi ye.
Sen nasıl kedisin böyle? Nasıl yaşadın bu güne kadar?
Et yemeyi bile bilmiyorsun."

Gözlerimi devirerek baktım yüzüne. Gerçekten bir kedi olmadığım için olabilirmi. Dedim içimden.
Tuttuğu eti alıp yerken gözlerim hâlâ gözlerindeydi. Şuan ki mavileri daha farklı bakıyordu. Sanki üzgün ama belli etmemek için azami gayret gösteriyordu.

Önüne dönüp şişeden bir yudum daha aldıktan sonra tabaktan bir lokma daha koparıp yine uzattı.

" İnci...
Biliyor musun?
Babamı yoğun bakıma aldılar.
Sabaha kadar kapısının önünde bekledim. O odadan sağ çıkarmı bilmiyorum. Orada, kapısının önünde beklemek o kadar zor geldi ki bana. Ben babamı birgün böyle görmeyi hiç düşünmemiştim.

Daha zoru neydi biliyor musun? Onu orada bırakıp şirkete gitmek zorunda olmaktı. Babamın yokluğu belli olmasın diye uğraşmaktı. "

Tabaktaki etten bir lokma daha koparıp verirken ağzıma, diğer eli başımdan sırtıma doğru kayarak kedi kürkümü sevdi. Böyle giderse kedi kalmak isteyeceğim o olacak.

" İnci..." Dedi yine üzgün.

" Hayatımda ki herkes beni bırakıp gidiyor."

Önündeki şişeyi alıp tepesine dikip bir kaç yudum daha içti.

" Önce annem bıraktı beni.
Şimdi de babam gidiyor.
Biliyor musun annem çok iyi bir anne ve çok iyi bir insandı. Kedileri de çok severdi.
Babam sertti.
Annemin ölümünden sonra daha da sertleşti. Beni bir kere bile sevdiğini sarıldığını hatırlamam.

E o zaman bu kadar ilgi neden deme. Şuan yaptığım şey ona olan son görevim sadece.

İnci... Aşık olduğum ilk kadın annemdi. Tabi küçüktüm o zaman. Meğer sevmek ile aşkı karıştırmışım."

Bir süre duraksadı.

" Lisede bir kız vardı. O kızdan sonra anladım aşkı. Çok sevdim. Evlenmek istedim onunla. "

Anlaşılan Dinçer bey bu gece içip içip dertleşmek istiyordu. Hemde benimle, bir kediyle. Önündeki yemekle oynayarak devam etti.

" Ailesi ilişkimizi öğrenince kızı alıp gittiler. Hemde şehir dışı bile değil yurt dışına. O zamanlar o kadar üzülmüştüm ki arayıp tarayıp ulaşmıştım kıza. Ama o beni çoktan unutmuş başka birini bulmuştu."

Histerik bir gülümseme bırakırken tabaktan bir parça et daha verdi. Bir tane ve bir tane daha. Ben yerken o konuşmaya devam etti.

" Ardından Hazal...
İlk tanıştığımızda her şeyimle beni kabul ederken sonra değişti. Bazı erkekler gibi gevşek değilim diye benden soğudu. Ve son zamanlarda ki korumacılığım bardağı taşırdı. Oysa canını korunmaya çalışıyordum. "

Bir anda yine ön ayaklarımın altından sarıp tutarak kaldırıp masaya koydu beni. Hemde tiksinmeden tam tabağın yanına. Ardından üzerime doğru eğilip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Alnını başıma yasladı.

Ne yapıyor bu diye düşünürken,

" Söylesene İnci.
Ben kötü birimiyim? " Dedi.

Hadii sordum soruyu ssssoo...Neyse devamını getirmesemde olur.

Bana neden soruyorsun be adam.

Diyerek kafamla ittirdim.

" Neden kadınlar benden korkuyor. Sahiplenmek, korumaya çalışmak kıskanmak suç mu? "

Öyle değilde sen biraz öküz yolunu kullanıyorsun ondandır o.

Dedim ama bunuda anlamadı tabi ki.

" Önündeki şişeyi alıp dibi geçene kadar içti bu kez. Sonrada yerinden sendeleyerek kalkıp beni de kaldırıp kucakladı. Oyuncak bebek gibi sürekli kucakta gezdiriyordum. Zar zor yürüyerek merdivenlere geldi. Zik zak çizerek ve sendeleyerek üst kata çıkarken bir ara düşüyorduk neredeyse.

Nihayet odaya çıkıp yatağa bıraktı kendini. Başını yastığa koyup beni göğsü üzerine bıraktı. Ayaklarım alev alev olmuş kasla kaplı teniyle ısınırken üzerinden inmek istesem de bırakmadı.

" Gitme.." Dedi.

" Gitme! Birileriyle konuşmaya ihtiyacım var."

Bu Dinçer gördüğüm ilk Dinçer değildi.

" İnci..." Dedi yine dolanan diliyle.

" Anladım ki ben doğru insanı bulamıyorum. Doğru kişi gelip beni bulsa ne güzel olurdu sanki. "

Yorgun gözleri yavaş yavaş kapanıyor, bir yandan sayıklayarak konuşuyordu.

" Bir gün çat diye karşıma çıksa. Eline yüzük bile değil tel bir anahtarlık halkası ile gelse.

Deseki seni tanıyorum. Gerçekte nasıl biri olduğunu biliyorum. Seni böyle kabul ediyorum. Benimle evlen dese."

Kendi kendine sesli şekilde gülmeye başladı. O güldükçe göğsü üzerinde bende onunla birlikte sarsılıyordum.

" İnan kabul ederdim.

Ne çok şey istiyorum değil mi? "

Derken kaydı gitti gözleri. Sızdı kaldı.

İki kolu iki yanına düşünce bende serbest kaldım. Yerimde doğrulup çıplak göğsü üzerine oturup yüzünü izlerken nefes alışları ile hareket eden geniş göğsü ile aşağı yukarı hareket ediyordum.

Şuan gözlerimin önümde sahil kenarındaki o öküz değil kütüphanede gördüğüm tablodaki ağlayan çocuk vardı. Büyük yetişkin bedenine kirli sakallı yakışıklı yüzüne tezat yalnız kalmak istemeyen küçük bir çocuk gibiydi.

Bu zavallı hâlini görünce yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. En azından yedirdiği yemeklerin karşılığı olsun dedim içimden. Olduğum yere, çıplak göğsü üzerine uzanıp başımı ön ayaklarımın üzerine bırakarak gözlerimi kapattım. Burnuma yeniden dolan bergamot kokusuyla dalarken yan tarafına dönünce olduğum yerden yanı başına devrilirken koluyla sardı yeniden.

Üstünden yanına geçiş yaptığım da kendimi insan bedenimde ve kolları arasında hayal ettim bir an. Bu çok saçma, utanç verici ama hoş hissettirmişti. Ama neden?
Yok artık. Bu adama karşı birşeyler hissediyor olamazdım değil mi? Yoksaa olabilir mi?
Hayır hayır. Yok öyle birşey. Diyerek devam ettim uyumaya.

*****

Üçüncü gün bitmiş dördüncü gün olmuştu. Çok saçma bir şekilde Dinçer bana ben Dinçer'e alışmıştık. Toplantısını erteleyip evde olduğu saatlerde hep yanında oluyordum. Evde kimse olmadığı için sürekli benimle konuşuyordu. Bir ara annesiyle geçen küçüklüğünü bile anlatmıştı. Sonra küçükken kedilerden nasıl korktuğunu anlattı. Annesini kaybettikten sonra kedileri sevmeye başladığından bahsetti. Görünen haliyle ve anlatılanlarla hiç alakası olmayan bir insandı.

Acaba numaramı yapıyor diye düşündüğüm bile oldu. Ama bir kediye neden numara çeksindiki. Bu kendi haliydi. Doğal hâli. Sadece çok yalnız bir insandı, bunu iyi anlamıştım bir kaç günde. Sert dış görünüşü kendini saklamak için kullandığı bir kalıptı o kadar.

&

Az önce elinde bir bardak soğuk su ile koltuğa geçip otururken bende hemen yanına çıkıp bacağının yanına koltuğa uzandım. Gerçek bir kedi gibi ona temas etmek hoşuma gidiyordu.

Sol eli arka arkaya başımın ve kulaklarımın üzerinden sırtıma doğru geçiyor bu hareketi de yine çok hoşuma gidiyordu. Kedi milleti işini biliyordu valla.

Bir yandan suyunu yudumlarken bir yandan yine anlatmaya başladı.
Tabi bende dinlenmeye.

Bu sabahta ilk olarak hastanedeki babasını ziyarete gitmiş. ardından bir kaç saatlik işleri için şirkete uğramış. Akşamda iş buluşması varmış. Eve gelmiş çünkü üzerini değiştirecekmiş. Gelmişken de buz gibi bir su içmek ve atıştırmak istemiş.
Akşam ki görüşmeden sonra da Tarık ile buluşup kulübe gidecekmiş.

" Bir ara seni de götüreyim mi? "

Diye espiri yapınca nasıl tepki versem bilemedim. Başımı koltuktan kaldırıp saniyelik bir bakış attıktan sonra gözlerimi devirerek yerine bıraktım. Kahkaha ile güldü hareketime. Aradan bir dakika kadar sessiz bir zaman geçti. Önce sehbaya bıraktığı bardağının, sonra da onun sesini duydum.

" İnci." Dedi.

Sesinde garip bir tını vardı. Aniden beni iki eliyle tuttuğu gibi havaya kaldırdı. Parıldayan mavileriyle gözlerime bakıyordu. Beni sürekli böyle askıya takılmış gibi tutmasına bile alışıyordum neredeyse.

" İyi ki seninle karşılaştım o gece. Annem kedileri sevmekte çok haklıymış. İnsana iyi geliyorsun."

Evet ya, çok iyi gelirim insanlara. Bi Aferin olmasa da bi Parol etkisi yaparım yani.

Diyerek dalgaya geçmiştim ki bir anda sıcak dudaklarını burnumun ucunda hissedince tüylerim diken diken ensemden kıstırarak tutmuş gibi kala kaldım öylece.

" O?
O beni öptü mü? "

Salak salak bakmaya devam ediyordum ki beni indirip göğsüne yaslayarak sarıldı yine.

Bu sırada Emine karısının sesini duydum.

" Dinçer bey yemek hazır."

" Geliyorum."

Diyen Dinçer bana bakıyordu hâlâ.

" Teşekkür ederim İnci."

Hangimiz manyadı karar veremedim. Kedi olmaya alışan ben mi? Yoksa bir kediyle sohbet eden o mu?

Kucağında benimle ayağa kalktı.

" Gel hadi birşeyler atıştıralım."

Mutfağa geçtik birlikte. Hazır masaya oturduk. Yine bir kendi yedi bir bana yedirdi. Tabiki kendisi çatal kullanıyordu.

" Sana yarın bir kaç oyuncak alalım mı? Mesela oyuncak bir fare."

Fare mi? Öğğ! Dedim dilim dışarda.

" Evet evet yarın sana bir kaç oyuncak alalım. Evde sıkılıp koltuklara saldırma."

Ne işim olur senin koltuklarınla.

Diye düşünürken,

" Yarın yokuz biz." diyen Kita'nın bir kaç gündür duymadığım sesi beynimin içinde yankılandı.

Öyleya yarın zaman doluyordu. Yarın Kita'nın bahsettiği o güneş gezegen bilmem ne gibi şeyler gün batarken gerçekleşecek o ölecek İnci hastanedeki bedenine geri dönecekti.
Bu garip hikâyede burada son bulacaktı.

*******************************

8. Bölüm bitti.
9. Bölümle devam.

Loading...
0%