Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@azamet_29_2

Selam canlarım.
İşte geldi yeni hikayemiz.
Umarım beğenirsiniz. Sizden ricam bölümleri atlamadan okumanız. Böylece kafanız karışmaz. Hatalarım varsa affola.

Oyları ve yorumları merakla bekliyorum.

Keyifli okumalar diliyorum 🌹

🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾🐾

" İnci!
İnci kalk. Hadi!
Sabah oldu!
Dükkanı açman gerekiyor! "

Duyduğum dedemin sesi kulağıma üst üste işkence sinyalleri yollarken yattığım yerden ayı homurtuları eşliğinde doğrulup dizlerimin üzerine oturdum.

Açamadığım gözlerim uyumaya devam ederken başım önümde ellerim yatakta,

" Dede! Dedemmm..." Dedim uykulu.

" Gözünün yağına iki yumurta kırdığım dedem. Kurban olduğumun yarattığı dedem. Söyler misin bana. Allah aşkına!? Neden her sabah o hurda dükkanını ben açıyorum yaa. Ha! Ha!!

Ben senin torunun değil miyim, acı bana. Banada yazık. Neden her sabah cami hocasından sonra kalkan ilk sen sonra ben oluyorum? "

" Eşşeğin sıpasının sıpasına bak sen!

Birincisi o dükkan hurda değil antikalarla dolu. Sok artık kafana. Orda bir servet var. "

Duyduğum toynaklı cümlenin kafama attığı çifte ile tek gözümü zorlukla açıp başımı yatağımın yanında dikilmiş elleri arkasında bana bakan dedeme çevirdim.

" İkincisi. Kazık kadar kız oldun hâlâ iki yumurta kıramıyon. "

Gözlerimi devirdim. Daha doğrusu şuan açık tutabildiğim tek gözümü devirdim.

" Sen dükkanı açacan ben de kahvaltı hazırlayacam.

" Dede...
Duyanda inek sağıp peyniri sen yapıyorsun, zeytini ağaçtan sen topluyorsun, yumurtaları da.."

Demiştim ki! Durdum. Aklımdaki şeyi söylersem şaplak yeme ihtimalim baya yüksekti. O yüzden,

" Yumurtaları kümesten sen topluyorsun sanır." Diyerek toparladım durumu.

" Hem ben yumurta da kırabiliyorum kahvaltıda hazırlayabiyorum. Yemek bile yaparım. Ayyyyyrıca! "

Dedim üstüne basa basa.

" Kazık kadar değilim. Yirmi bir yaşımdayım. Daha yolun başındayım. Üniversite okuyorum seneye mezun olacağım. Hemde eczacı.

Bana böyle laf sokmaya devam edersen sana bedava ilaç vermem ha!
Her sabah dükkanı açmaya gitmemek için bana sarıyorsun."

İhtiyar dedemin kara gözleri yaramazlık yapan çocuklar gibi tavana kaydı.

" Ben yaşlandım kızım."

Dedi nazlı sesinin yanı sıra elini belinin arkasına atıp dudaklarını büzerek öne doğru eğilirken.

Şimdide iki büklüm dede pozlarına giriyordu.

" Merdivenleri inip çıkmak zor geliyor artık."

Dedi. Ve ardından birden yerinde doğruldu. Gür sesi kulaklarımda çınladı.

" Hem sen gençsin!
Ne olmuş dükkanı her gün sen açsan!"

Al işte bu adamda bir kibar bir sinirli.
Yemin ediyorum dede olduğu belli.

" Yaz tatilinde bana yardım etmek için gelmedin mi yanıma sen? "

" Yooo!
Hiçte bile."

Dedim kollarımı tavana doğru kaldırıp böğürerek esnerken.

" Annem bana, deden seni çok özlemiş, yaz tatilinde yanıma gelsin biraz da benimle kalsın dedi. Diyerek senin yanına şutladı beni. "

Aynen öyle olmuştu. Annemle babam dört yıl önce boşanmışlardı. Sebep sorumsuz babamken, hakime aktarılan sebep şiddetli geçimsizlik olmuştu.

Neyse işte geçen yıl annem kendine başka bir koca adayı bulunca evlenmeye karar verdi. Ne bir koca adayı bulduğunu nede onunla evlenme planları yaptığını bildiğimi bilmiyordu tabi ki.
Garibim söyleyemedi bana. Kıvrandı durdu. Asım beye İnci'ye sonra söyleriz dediğini duyduğumda anladım utandığını.

Kaç yaşında kadınsın ne evlenmesi diyeceğimi sanmıştı zaar. Oysa öyle birşey düşünmemiştim bile. Halden anlarız elhamdülillah. Sonrasında okullar tatil olunca bana,

Dedenle konuştuk. Bu tatilde yanıma gelsin İnci'yi çok özledim diyor.

Deyince bende yeme numarası yaparak ikinci kere evlenecek çifti baş başa bıraktım işte. Dedemin,

" Eeh! Napalım yahu!"
Diyen sesiyle kendime geldim.

" Hadi kalk! Kalkta dükkanı aç.
Bende kahvaltıyı hazırlarım."

" Tamam dede tamaaam.
Ama yarın sıra sende, ben anlamam.

Hem söylesene!
Kahvaltıyı dükkana nasıl getireceksin? Malûm merdivenler zor geliyor ya."

Odamın kapısına doğru yürüyen dedem,

" Gelip sen indirecen.
Menemen yapayım mı?
Sever misin? " dediğin de bıkkın şekilde kendimi yatağa attım.

" Yap. Üçkağıtçı ihtiyar. "

Dedim yatağa dayalı dudaklarımın arasından.

&

Az sonra yerimden resmen sürünerek kalktım. Yatağın kenarına oturup iyice sündükten sonra yerimde doğrulup uyuklayarak sürüklediğim ayaklarımla önce banyoya gidip işlerimi hallettim, sonrada lavaboya gelip elimi yüzümü yıkadım. Bir yandan ise hâlâ esniyordum. Yüzümdeki su ile birlikte yaşaran gözlerimi de havluyla kurulayıp aynada kendime baktım.

Beyaz saçlarımı, açık mavi gözlerimi, açık kahve rengi kaşlarımı ve beyaz tenimi inceledim.

Evet kızım İnci bu sabahta aynısın
Evet kızım İnci bu sabahta aynısın. Hayalete benziyorsun yine.

Hayır hayaletler arası bir yarışma olsa birinciliğe oynarsın. Dedim karşımdaki kıza.

Anlaşılacağı üzere ben albino hastalığı olan bir kızım. Tıpkı ailemdeki diğerleri gibi demek isterdim ama sülalemdeki tek örneğim.

Ne mutlu bana.!

Her neyse. Hayalet gibi görünmemin dışında bir sıkıntı yaşamıyorum neyseki. Yaz ayındaki sıcak ve güneşi saymazsak tabi.

Doğduğumda annem beni görür görmez önce şaşırmış sonra İnci tanem demiş ve adım İnci kalmış. Ne kadar da yaratıcı bir isim ama değil mi? İnci Akdemir.

Geçen yaz annemle kaplıcalara giderken bu yaz tatilinde dedemle birlikteyim. Maalesef!

" İnciiii! Hadi kızıım."

" Geliyorum dedeeee."

Banyodan çıkıp hızlı adımlar odama geçtim. Dolabımdan beyaz sıfır kol badi, mavi bol paça kot pantolon çıkarıp giydim. Ayağıma da spor çorap giyip küçük masamın üzerinden telefonumu ve cüzdanımı alıp ceplerime attıktan sonra odadan çıktım. Kapıya yönelirken mutfakta türkü mırıldanarak kahvaltı hazırlayan dedeme bir bakış attım.

Allah'ım ninem olacakmış dedem olmuş bu ihtiyar. Dedim gülerek kapıya doğru yürürken. Sonra bir anda bir hüzün çöktü içime. Garibim anneannem öldükten sonra her işini kendi görür olmuştu. Geriye döndüm hızla. Mutfağa girip arkasından sıkıca sarıldım.

" Dede ben çıkıyorum.
Kaç dakikaya geleyim kahvaltı tepsisini için. "

" Yarım saat."

" Okey!"

Dedim ve çıktım mutfaktan.
Ayakkabılarımı giyerken,

" Yarım saate gelirim."

Dedim ve vestiyerden dükkanın anahtarını alıp çıktım. Allah'ım sabahın sekizi ama hava şimdiden sıcak.

Yak Temmuz yak.

Diye diye indim iki katlı binanın dış merdivenlerini. Dedemin evi çarşı içinde iki katlı bir bina. Yada binacık. Üst kattaki evden çıkıp merdivenleri iniyoruz sonra diğer, ara caddeye bakan tarafa geçiyoruz ve Ceee!

Dedemin bana göre hurda ona göre antikacı dükkanının kapısı.

Kapıya dayanıp anahtarı takıp kilidi açtım. Ardından son noktaya kadar iterek açarak bıraktım. Sonra da diğer kanadı açıp arkaya yasladım.

İçerden gelen koku bu sabah başka bir değişikti. Biraz tahta, biraz cila, biraz demir, biraz bakır, biraz tarih, biraz küf, biraz kağıt kokuyordu. Nasıl tarif ama!

Lan! Resmen ortaya karışık koku çektim ya ciğerlerime. Yani tam antika dükkanı.

Dedem yukarda kahvaltıyı hazırlaya dursun bende elime aldığım gökkuşağı rengindeki püsküllü toz fırçasıyla arkadaki rafların, aynaların, tabloların, bibloların ve ne olduğunu anlayamadığım materyallerin tozunu ve dâhi önüme ne gelirse tozunu almaya başladım. Bakarsın bir müşterisi çıkar bâbında.

Valla antikadan hiç anlamıyorum. Antika alanları da anlamıyorum ya neyse. Eski püskü bir eşyayı alıp ne yapabilirim diyorum. Cık!
Sorunun cevabı bende yok!

" İnci! "

Adımı duyunca arkamı döndüm.
Dedem elinde kahvaltı tepsisi ve termosta çay, kapıda dikiliyordu. Hemen yanına gelip elindekileri aldım.

" Dede hani beni çağıracaktın."

" Yalan söyledim.
Seni kızdırmak için."

Dedi kıs kıs gülerken. İnsan hayatında ikinci bir ergenlik falan vardı da ben mi bilmiyordum acaba? Dedem son günlerde resmen ergen ergen hareket ediyordu.

Elindeki tepsiyi alıp içeriye ilerledim. Dükkanın kenarındaki eski ofis masasının üzerine bıraktım tepsiyi.

Yanınada bizim eski sandalyelerden ikisini çekip oturduk
Yanınada bizim eski sandalyelerden ikisini çekip oturduk. Dedemin yaptığı menemen harika kokuyordu. Yanında da peynir, zeytin, reçel ve taze çıtır ekmek.

Valla adam haklı becerikli yani. Ne demişler Hüsnü dedeyi öldür hakkını yeme. Termosdaki çayı bardaklara boşaltırken baktım ki üç bardak var.

" Dede bu bardak kime? Esnaf arkadaşlarından biri mi gelecek? "

" Birini beklediğimden değil. Belki bir gelen olur tanrı misafiri yani o yüzden koydum."

Dedi gülümseyerek. Neyse efendim bardakları doldurup çıtır ekmekten bir parça koparıp güzel menemene giriştim. Daha ilk lokmamı almıştım. Ki! Bu şehirdeki tek arkadaşım Berra girdi kapıdan. Berra da benim gibi üniversite öğrencisi ve üçüncü sınıf. İç mimarlık oluyor. Dedemin yanına ilk olarak üç yıl önce geldiğimde tanışıp arkadaş olduk.

" Selaaamm.
Günaydın. "

Dolu ağızla,

" Gonoydon." Derken gözlerim dedemle Berra arasında gidip geldi.

" Kaynanam olacak karı beni sevecek kesin. Kahvaltıya denk geldim."

Diyen Berra rahat tavırlarıyla eski sandalyelerden birini kapıp masanın yanına koyduğu gibi termosa atladı. Boş gördüğü bardağa çay doldururken,

" Berra." Dedim ağzımdaki lokmayı yutarken.

" Söyle canım."

" Bir ihtimal geleceğini daha önceden dedeme söylemiş olabilir misin? "

Büyük banak menemeni ağzına sokarken,

" Yoo.
Soylomodom.

Bo orodo olono soglok hosno dodo."

" Afiyet olsun kızım. Da. Yutta konuş. Acele ederken boğulacaksın."

Kız ağzındakini zorlukla çiğneyip yuttu.

" Valla eline sağlık Hüsnü amca. Senin kadar iyi menemen yapan yoktur."

Diyerek geriye yaslanıp elindeki bardaktan bir yudum aldı.

" Hayırdır kız sabah sabah rüyanda mı gördün beni."

" Yok kız.
Abimin şerrinden kaçtım evden. "

" Niye ne oldu ki? "

" Kız arkadaşıyla kavga etmiş beyimiz. Bütün sinirini benden çıkarıyor. Ben de anneme İnci ile plan yaptık gezeceğiz diyip sıvıştım."

" Anladım." Dedim gülerken.

" Yalnız şöyle bir durum var, benim planlarda antika koklamaktan başka bir şey yok."

Derken dedeme baktım.

" Kusura bakmayın kızlar. Bugün banka işlerim var. Akşama kadar dükkan size emanet."

" Gördün işte." dedim Berra'ya bakarak.

" Boş ver bizde burada oturur sohbet ederiz."

Gülümsedi. Sonrabda biten bardağını doldurup önüne aldı.
Rahat kızdı Berra. Tıpkı benim gibi. Bu yüzden iyi anlaşıyorduk.

&

Kahvaltı bittikten sonra dedem kalkıp tepsiyi eline aldı.

" Bunu eve bırakıp çıkacağım ben. Buralar size emanet. "

Kapıya yönelirken birden durdu ve geriye döndü.

" Aah unuttum.
İnci, bugün Melih gelecek."

" Melih mi?

Neden? "

Dedim hoşnutsuz. Sevmiyordum Melih'i. Uzak akrabalardan birinin oğluymuş. Önceki yıllar görmüyordum. Bu yaz gelince tanıştık. Dedeme iyi davranıyor bir dediğini iki etmiyordu. Ama onda hoşuma gitmeyen birşeyler vardı. Dahası bana olan bakışları ve imalı konuşmaları hoşuma gitmiyordu.

" Aldığım dolabı getireceklerdi."

" Ne dolabı?
Dede sakın bir hurda daha aldım deme bana."

Gözlerini devirdi.

" Hurda değil onlar.
Antika antika."

" Dede kesin yine değersiz birşey kakaladılar sana."

" Gelince görürüz. "

" Gelince mi?
Görmeden mi aldın Hüsnü dede? "

Diyen Berra'ya bakıp,

" Tükür kız ağzımdan aldın." Dedim.

Sağolsun dedem gülümseyerek ve bize aldırmadan çıktı dükkandan.

" Kesin görmeden almış."

Dedim bu kez bıkkın.

Dedemin gidişinin ardından Berra ile birlikte oturmaya devam ve kız kıza sohbet ettik. O erkek arkadaşından ben saplığımdan bahsettim. Güzel kızdı Berra. Kara kaşlı kara gözlü esmer güzeli.

Ben ise ak pak bir ayağı çukurda ihtiyar teyze modeli. Yan yana geldiğimizde birimiz gece birimiz gündüz kadar taban tabana zıt duruyorduk.

Sonunda, konuşacak konu kalmayıp sohbet bitince Berra ayaklandı.

" Kahve içelim mi? "

" Kahve mi? "

" Evet ben ısmarlıyorum."

" Berra dedemi duydun, burayı bırakamam."

" Bırakmayacaksın kız.
Aşağı sokaktaki kahveciden alıp geleceğim burada içeceğiz. "

" Bak o olur."

" Tamam, ben hemen gidip geliyorum." diyerek fırladı yerinden. Hızla kapıdan çıkarken bir anda tosladığı Melih yüzünden yana savrulurken kolundan tuttu Melih.

" Höst lan önüne baksana."

" Sen önüne bak kör köstebek."

" Meliiihh! "

" Ne var? "

Dedi Melih hırlayarak.

" Melih rahat bırak kızı."

Bana gülümseyerek, Berra'ya sinirle baktı Melih. Sonra da,

" Çekil şuradan da işimize bakalım. "

Diyerek kızı kenara itti ve,

" Günaydın ay yüzlü." dedi sırıtarak.

Bu Melih'i görünce lisedeyken benimle aynı sınıfta olan yavşak Kaan'ı hatırlıyorum her seferinde. Fazlası vardı da eksiği yoktu.

" Günaydın." Dedim zoraki.

" Dolabı getirdiyseniz şu piyanonun yanına bırakıp gidebilirsiniz."

" Tamamdır."

Arkasına dönüp dışardaki iki kişiye seslendi.

" Çocuklar Hüsnü babanın dolabı indirip getirin. Dikkat edin çizik bile olamayacak. "

Bilerek baba diyordu gerzek.
Kenara çekilip kamyonetten indirilen dolabı izledim.

Ah dede ah! Aldığın dolap sobalık olmuş, sen birde üste para veripte mi aldın bunu.

Dedim dişlerimin arasından.

" Bana mı dedin Ay yüzlü? "

Melih'e baktım.
Benimle doğru düzgün konuş Melih. Ha bire süslü bir şeyler söylemen sinirimi bozuyor. Dedim.

Ama içimden. Dışımdan ise sana denedim. Dedim kısa keserek.

İki çocuk oda takımlarındaki dolap büyüklüğünde olan iki kapılı eski, kahve rengi olan dolabı dikkatli şekilde içeriye taşıyıp kahvaltı yaptığımız masanın tam karşısındaki sütunun önüne dayadılar.

" Göründüğünden ağırmış." dedi biri.

" Eski mobilyalar ağaçtan yapılıyordu. Şimdikiler gibi suntadan değil."

Dedi diğeri. Konuşarak çıkan ikilinin ardından Melih hâlâ içerde bana bakıyordu.

" Melih hadi gelmiyor musun? "

" Siz gidin. Benim başka işim var."

Diyen Melih beklemeye devam edince.

" Ee. Birşey mi diyecen? "

Dedim gidebilirsin artık imasıyla kollarımı göğsümde birleştirerek.

" İnci. "

" Hımm? "

" Yarın yaz konserleri başlıyor.
Diyorum ki."

Anında çaktım niyetini.

" Hayır."

Şaşırdı.

" Neye hayır.
Daha birşey söylemedim ki! "

" Ben konser sevmem birader."

Gözlerini kısarak baktı yüzüme.

" Sıkış tıkış, kalabalığın içinde insanların bir birine sürtüne sürtüne ve tepesine basa basa sanatçı görmeye çalışmasındanda hoşlanmam.

Gürültülü ve gümbür gümbür müzik yüzünden beynimi sikip mısır gibi patlatmaya da hiç niyetim yok.
Sanırım anlatabildim."

" Tamam o zaman.
Sinemaya..."

" Karanlık yerleri de sevmem."

Diyerek kestim cümlesini.

Bir kaç saniye yüzüme baktı.

" Anladım. " Dedi keyifsiz.

" Aslında sen benimle bir yere gelmek istemiyorsun değil mi? "

" Zeki insanları severim bak. "

Dedim umursamaz. Yüzünün şekli değişti. Zekiydi. Alay ettiğimi anlayacak kadar hemde.
Ağır adımlarla üzerime doğru yürürken gözleri yüzümün her santiminde gezindi.

" İnci. "

Bir adım geriledim.

" Seni ilk gördüğümde kazındın aklıma. Sen...
Çok... Farklısın. Ve çok güzelsin."

" Farklısın derken?
Cins hayvan muamelesi yapma bana Melih karışmam."

Bir adım daha attı bana doğru. Ben ise geriye doğru gittim yine.

" Bana bir şans vermeni istiyorum.
Olmaz mı? "

" Olmaz birader!
Bak birader diyorum! Anlasana! "

Bir adım daha atarken arkadaki antika vazoya uzandım. Sıkıca tuttum. Hani bir adım daha atsa yeter diyip kafasına çakacaktım artık.

Vazoyu tutmaya devam ederken İnci! diyen Berra ile ikimizde kapıya döndük.

" Ne oluyor burada? "

" Hiiiç!
Melih kendine antika vazo bakıyormuş da.
Yardımcı oluyordum. Az daha gelmesen yakından görecekti."

Melih hafiften öne eğildi ve gülümsedi. Kısık sesiyle,

" Henüz pes etmedim. Sonra yine konuşalım."

" Avucunu yalarsın."

Melih arkasını dönüp hızlı adımlarla çıkışa ilerlerken içeriye adımlayan Berra'ya toslayarak geçti yanından.

" Önüne baksana geri zekalı."

Dedi kız elindekileri dökmemeye çalışarak.

**************************
1. Bölüm bitti.
2. Bölümle devam.

Loading...
0%