Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@azamet_29_2

" Herkes tanıyor onu İstanbul'da.
Hazal Dikmen!
Ünlü iş adamı Dinçer Doğaner'in kız arkadaşı. Yakında evleneceklerdi ama araları bozuk diye duymuştum."

" Kadın tek başına ama bir kaç adım arkasından siyah takım elbiseli biri bekliyor.
Bu havada takım elbise giyilir mi ya. Yanar erir insan."

" Dinçer'in adamıdır o. Kadına soluk aldırmıyormuş diyorlar."

" O ne demek? "

" Sen gerçekten de tanımıyor musun bu adamı? "

" Yoo..
Ya ben öyle haber, medya, ünlü falan takılmam.
Okul, ders, sınav bermuda şeytan üçgeninde gezer başka şeylerle ilgilenmem.

Kim bu Dinçer dediğin adam. "

" Adam İstanbul'un en iyi iş adamlarından. Ünlü, yakışıklı, zengin.
Ama dış görünüşü ne kadar karizma ise içi o kadar kötü diyorlar.

Acımasız, zalim, sinirli. Öfke kontrolü sorunları varmış. En ufak birşey yüzünden adam vuruyor diyorlar. "

" Hadi ordan adam vurmak o kadar kolay mı? "

" Valla bilmem. Ben duyduğumu söylüyorum. Neyse. Nasıl olduysa bu Hazal ile nişanlandı. Dedikodulara göre Hazal'ın babasının batan şirketi yüzünden şirket evliliği olacakmış. Ama bu sıralarda araları bozuk diyorlar. Kızın burnundan getiriyormuş adam. Dışarı çıkışına bile izin vermiyormuş bu manyak.
Ev hapsindeymiş kız. Sürekli kavga dövüş. Sonunda kız ayrılmak istemiş. Ama ona bile izin vermiyormuş."

" Burada olduğuna göre evden çıkabilmiş ama. "

Demiştim ki bir anda keskin bir firen sesi ile birlikte iki araç durdu yol kenarında. Anında arabaya çevirdik gözlerimizi ne oluyor diyerek. Arabadan biri indi . Uzun boylu, siyah gömlek, siyah pantolonlu karanlığa karışabilecek biri.

" Ahaa! Olaylar olaylar. "

Dedi Berra.

" Dinçer Doğaner burada! "

Daha bir dikkatle baktığım adam hızlı adımlarla yürüyerek gelirken kızın yanındaki adam geriye doğru yürüdü elleri ve başı önünde. Korkuyor muydu o? Evet korkuyordu. Hemde fazlasıyla.

Dinçer Doğaner yanına geldiği adama öyle bir yumruk attı ki adam sahilden denize düştü. Ardından kıza dönüp bağırdı.

" Senin ne işin var burada!
Neden benim söylediklerimi dinlemiyorsun? Ben sana evden çıkma demedim mi? "

Dinçer denen adam kızı kolundan tutup arabaya doğru çekiştirirken, kız gitmemek için adama direniyordu.

" Bırak kolumu Dinçer. Bırak! Seninle gelmeyeceğim bırak! "

Kız hırsla çekti kolunu.

" Valla kadın haklı.
Ben bu adamın karısı olmayı bırak evde beslediği kedisi bile olmak istemem."

Berra, " Aynen." derken sahildeki herkes gibi olanları izlemeye devam ediyorduk.

" Seninle evlenmek istemiyorum. Bıktım artık. Rahat bırak artık beni! "

Etraflarındaki insanlara aldırmadan sahil kenarı demeden birbirlerine bağırıyorlardı. Sonunda,

" Ben başka birini seviyorum!"

Diye bağırdı kız.

" Oouuufff! "

Dedim. Bu ağır olmuştu bak. Adama da ağır gelmiş olacak ki gözleri kız da dondu kaldı önce.

Kısa süre sonra ilk şoku atlatıp kızı kollarından tuttuğu gibi kendine çekti birden.

" Ne dedin sen!? "

Resmen yüksek sesle hırladı.

" Duydun işte!
Birazcık gururun varsa bırak yakamı."

Adamın yüzündeki öfke karanlıkta bile belli oluyordu.

" Demek başka birini seviyorsun?
Öyle mi? "

" Evet." dedi kız çekinerekte olsa.

O da denizdeki adam kadar korkuyordu sanırım. Bir anda belinden sardığı kızı çuval gibi omuzuna atarken kızın tiz çığlığı duyuldu.

" Aaah!
İmdaaat!
İmdat! Yardım ediiinn! Poliiisss! "

Berra ile birlikte ayaklandık. Dinçer denen adamın umrumda bile olmadı o bağırışlar. Kızı arabaya kadar götürüp yere indirdikten sonra arka koltuğa attı resmen. Sonrada hızla yanına bindi. Anında hareket etti araç.

" Göz göre göre kızı kaçırdı bu adam. Polisi arayalım."

Dediğim sırada yanımızdaki diğer çiftin sesini duyduk.

" Alo polis mi?
Bir ihbarda bulunmak istiyorum."

Bizden önce davranmış Bizim yerimize o aramıştı. Bizim de yardım etmek adına yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Gerisini polis hallederdi.

" Bize gerek kalmadı. Gidelim."

Diyen Berra ile birlikte eve dönüş yolunu tuttuk.

*****

Yarım saat kadar sonra dedemin evinin olduğu caddenin aşağısında indik otobüsten. Yolun bir kısmını Berra ile birlikte gördüklerimizin kritiğini yaparak yürüdük. Sonra da sarılıp vedalaşarak ayrıldık. Eve kadar olan yolu yalnız yürümeye devam ederken gördüğüm dükkanlar kapanmıştı artık. Bu cadde de küçük esnaflar vardı. Akşam saatlerinde kapatıp giderlerdi. Büyük ihtimalle dedem de eve çıkmıştı çünkü gece olmak üzereydi. Salına salına yürümeye devam ederken dedemin dükkanına takıldı gözüm. Kapısı kapalı içeri karanlıktı ama sanki bir ışık huzmesi içerde geziyordu.

Hırsız mı girmişti içeriye? Ama alarm vardı. Nasıl girebilirdi ki?

Tabi ya. Dedim bıkkın. Elektrikler gitti benim akıllı dedem de hâlâ içerde gelmesini bekliyor. Belki de alarm sistemi bozuldu bırakıp çıkamadı. Sanki çalacaklar bu hurdaları. Tamam kabul ediyorum hepside değerli ama o kadarda değil yani.

Adımlarımı hızlandırarak kapıya geldim. Aralık olan kapıdan içeriye sarkıp şöyle bir göz atarak içerde dolaşan ışık huzmesine baktım. Hurdaların arasında elinde fener dolaşıyor diye düşündüm.

" Dedeeee! Daha umudun var mı? "

Diye bağırdım alaycı.

" Kimse almaz merak etme bu hurdaları. Geç oldu hadi eve gidelim artık."

Diyerek içeriye girdiğimde sabah o eski dolaptan çıkardığım ayna ile karşı karşıyaydım. Dedem yerini değiştirmiş girişin karşına almıştı. Lâkin göz göze geldiğim aynada ters birşey vardı. Kendimi değil kararan yüzeyini ardından da bir anda içinde beliren beyaz bir kedi gördüm. Beyaz ve uzun tüyleri olan bir kedi.

Dedemin anlattığı şeylerin aklıma gelişiyle korkuyla geriye sendelerken bir anda arkadan belime sarılan kolla bir çığlık attım

Dedemin anlattığı şeylerin aklıma gelişiyle korkuyla geriye sendelerken bir anda arkadan belime sarılan kolla bir çığlık attım. Aynı anda ağzıma kapanan elle korkudan ölecek gibi hissederken kalbimin parlayacak şekilde atışları göğüs kafesi mi zorluyordu. Ne oluyordu.

Ellerimi hızla ağzımı tutan ele atıp bir yandan kurtulmaya çalışırken bir yandan bağırıyordum kimseye ulaşamayan sesimle.

" İnci bağırma lütfen."

Kulağıma gelen fısıltılı ses ve tenime dokunan nefesle tüylerim diken diken olurken gözlerim kocaman açıldı. Melih! Melih'in sesiydi. Omuydu içerde ki?

" Bağırma İnci sana zarar vermek istemiyorum! "

İnanamadım bu adi herif dedemin dükkanına hırsızlık yapmak için girmişti. Melih! dedim elinin altından. Şaşırınca elinin bir anlık gevşemesini fırsat bilip bütün gücümle dirseğimi karnına geçirerek kollarının arasından çıktım.

Önce bir kaç adım uzaklaştım. Sonra da arkamda duran pisliğe döndüm hemen. Ve arka arkaya saydırmaya başladım.

" Seni adi piç!
Seni hırsız!
Seni haydut! Şerefsiz! "

" İnci bağırma beni dinle!
Sana zarar vermek istemiyorum. Lütfen sus.!

" Nasıl yaparsın yah!
Nasıl dedemin olan bu yere zorla girersin sen. Hırsız köpek!

Buna izin vermeyeceğim. Elini kolunu sallayarak hırsızlık yapamana izin vermeyeceğim."

Diyerek elimi cebime attım. Niyetim polisi aramak onu ihbar etmekti. Bir adım öne gelerek,

" İnci." Dediğinde,

" Uzak dur benden pislik."

Dedim yanı başımdaki eski çini vazoyu elime alarak. Bir adım daha atsa kafasına fırlatacaktım.

Bir elimde vazo diğer elimdeki telefondan yaşadığım korku ve adrenalin yüzünden aldığım hızlı nefesler eşliğinde polisi ararken Melih'in arkama bakarak elini havaya kaldırdığını görmemle,

" Yapma! " diye bağırdı. Saniyelik birisi daha mı var diye düşünürken bir anda başımda hissettiğim o korkunç acıyla ne olduğunu anlayamadan geriye sendeleyen bedenim arkamdaki kedili aynaya çarptı. Önce ayna, ardından bedenim aynanın üzerine yere düşerken elimdeki vazo da benimle birlikte yerdeydi. Başıma aldığım darbe yüzünde bulanan şuurum ve kulağımda Melih'in,

" Sinan! Ne yaptın lan! "

Diyen sesiyle birlikte etrafımdaki herşey karanlığa büründü. O anda birşeyler oldu anlamadığım. Bedenim hâlâ aynanın üzerinde yatarken ruhum aşağılara aynanın içine doğru çekiliyordu. Yada aldığım darbe ile bana öyle geliyordu bilemiyorum. Ama şu an yaşadığım şey tam olarak bir denizin yüzeyinde kalan bedenimin içinden geçen ruhumun derinlere doğru çekilişiydi. İçinde bulunduğum karanlık boşlukta yukarıda kalan bedenimi izleyerek aşağılara doğru süzüldü ruhum ve tamamen karanlığa büründü.

*****

Miiyaauv!

Kulağımda bir miyavlama sesi vardı bulanık şuurum yerine gelirken. Aralamaya çalıştığım göz kapaklarım inadına açılmak istemiyordu. Ne olmuştu? Neredeydim? Neden uyanmaya çalışırken bulmuştum kendimi.

Kapalı gözlerle düşünmeye, hatırlama çalıştım. O anda arka arkaya flaşlar patladı zihnimin bulanık karanlığı içinde. Berra ile dışarı çıkmış dönüşte dedemin dükkanına gelmiştim. Ve o Melih... Melih'in hırsızlık için dedemin dükkanına girdiğini hatırladım.

Ama biri daha vardı. Arkadan bana saldıran, başıma vuran biri. Olamaz! Bu halimin sebebi buydu. Yaralıyım ve bilinçsizce yerde yatıyor olmalıyım. Yada daha kötüsü. Kendimi dinlemeye başladım. Bedenimde bir acı hissetmeye çalıştım ama yoktu. Lan! Öldüm mü yoksa!? Öldüğüm için mi acı duymuyordum? Bu yüzden mi bedenim bir boşlukta gibi hissediyorum.

Allah'ım sen bana yardım et ne olur.

Diyerek göz kapaklarıma yüklendim. Aralamak için daha da zorladım. Nihayet başardığımda tamamen karanlık bir yerde ki. Uzay boşluğuna benziyordu. Sırt üstü uzanmış o boşluğun içinde süzülürken buldum kendimi. Korkuyla bir çığlık atmak istedim ama olmadı. Sesimden vazgeçtim nefesim bile çıkmıyordu.

Bedenim sanki felç olmuş gibiydi ve hiç bir uzvumu kıpırdatamıyordum. Korktum... Hemde çok...
Kabirin içimi yada Araf mı? Burasının neresi olduğunu kesinlikle bilemezken bildiğim tek şey vardı o da ölmek istemediğimdi..

Bu şekilde, adi bir hırsız tarafından öldürülmek istemiyordum.

O an aklıma annem geldi. Onu düşündüm, dedemi düşündüm, arkadaşım Berra'yı düşündüm. Öldüğüm için nasıl üzüleceklerini düşündüm. Hem artan korkum hem üzüntümle ağlamaya başladım.

Allah'ım ölmek istemiyorum. Kendim için değil sevdiklerim için. Ne olur annemi ve dedemi benim ölümümle üzme. Bir de Berra var tabi.

Allah'ım ne diyorum ben ya! Ölmüş mezara girmiş birde pazarlık yapar halde...

Tövbe tövbe!

Dedim kendi kendime.

Allah'ım pazarlık yapmıyorum affet ne olur...

Kafayı yiyordum galiba.

Allah'ım sen aklımı koru.

Derken bulunduğum boşlukta yatan bedenim yavaşça dik bir hâl almaya başladı. Ben yapmıyordum kendiliğinden oluyordu. Başımı ve gözlerimi hareket ettirebildiğimi farkettiğimde ilk iş bedenime baktım.

Gördüğüm şeyle korkum bir kat daha arttı. Çıplak bedenim hayalete benzer birşey gibi görünüyordu. Hayal ile gerçek arası birşey. Etten kemikten değil de sanki beyaz bir duman kütlesinden oluşmuş gibiydi. Yada öyle birşey.

Artan korkumla, gerçekten ölmüşüm ben. Diyerek daha fazla ağlamaya başladım.

Saniyeler sonra hiç olmayacak bir şeyi daha farkettiğimde gözlerim kocaman açıldı bu kez. Gözlerimden akan yaşlar göz pınarlarımdan ayrılır ayrılmaz minik su küreciklerine dönüşüp boşlukta süzülerek benden uzaklaşmaya başladılar. Nasıl oluyordu bu? Nasıl bir yerdi burası.

" Miiyaauv..."

Bir kez daha duydum aynı şeyi. Yine bir kedi sesi. Ölü bedenimin yanında bir kedi mi? Hayır hayır burada bir kedi olamazdı. Bu çok saçmaydı.

O adi şerefsiz kafama nasıl vurduysa artık hem ölü hem deliydim şuan.

İçinde bulunduğum durumun korkunçluğu ve saçmalığı yetmemiş olacak ki kocaman açtığım gözlerimle şu an daha kötüsüne bakıyordum.

Ölüm boşluğunda süzülen gözyaşı damlalarımın her birinin üzerine basa basa bana doğru yürüyen Beyaz uzun tüylü bir kedi bu saçmalığın son seviyesi olmalıydı.

Resmen o su damlalarına basarak ilerliyordu karanlıkta üzerime doğru.

Her bir damla üzerinde kuyruğunu keyifle sallayarak gelirken bir cambazdan daha iyi yürüyordu üstelik. Nihayet havada süzülen bedenime kadar gelip tam göz hizamda durdu.

Bizden başka kimsenin olmadığı bu karanlık boşlukta şaşkınlıktan dilim tutulmuş şekilde simsiyah kuyu dibi gözlerine bakıyordum.

" Merhaba benim taze ruhum."

" Hassiktir!
Taze ruh mu? "

Dedim ölü halime bakmadan ama içimden. Çünkü zaten çıkmayan sesim iyice içime kaçmıştı.

" Ne oldu?
Yoksa mumya mı görmek isterdin."

Şaşkın bakmaya devam ettim. Şimdi de konuşuyor muydu benimle. Yok yok! Aklımı kaçırıyor olmalıdım.

" Benimle konuşmayacak mısın? "

Karşımdaki kedinin ağzına baktım. Kesinlikle hareket etmiyordu ama onu duyuyordum.

" Sen nasıl..? "

İnanamadım. Bunu söylerken benim dudaklarımda hareket etmiyordu. Telepati yoluyla mı konuşuyorduk biz. Yok yok! Bir şeyler tersti net.

" Konuş...
Konuş ki pazarlık yapabilelim değil mi?
Merak etme seni duyabiliyorum. "

" Sen kimsin? "

Dedim önce.

" Kimsin? Nesin?
Karşımdaki kim yani? Kiminle neyin pazarlığını yapacağım.

Burası neresi.
Neden buradayım.
Öldüm mü?
Yaşıyorsam..."

" Hiişşşt yavaş ol ruh!
Sanada konuş dedik susmak bilmiyorsun."

İri gözlerimle baka kaldım. Neresi olduğunu bilmediğim bir yerde ve bir boşlukta süzülerek bir kedi...

Yani kedidir heralde!
Her neyse onunla konuşup bir de azar işitmiştim.

" Sırayla cevap vereyim.

Kimsin ve nesin demiştin.
Ben..."

Dedi ve bir anda durdu. Düşünüyordu.

" Cık!
Sana adımı söyleyemem.
Yine ceza alırsam bu son şansım da boşa gider.

En iyisi sen banaaaaa... Kita de! "

" O nasıl isim ya."

" Kedi anlamında. Bende sana Miu derim. Yine kedi anlamında. "

" Benim adım İnci."

Yüzüme baktı, baktı umursamaz şekilde,

" Memnun oldum Miu."

Diye ekledikten sonra devam etti.

" Ben bir bekçiyim. Daha doğrusu bekçiydim. Eski mısırda biz, yani kediler kutsaldır. Yer altı dünyasının bekçileriyiz çünkü.

Duymuşsundur."

" Yooo duymadım!
Hem duysam da inanmam ki!
Ben şuan yaşadıklarıma bile inanamıyorum."

Gözlerini devirdi.

" Burası neresi? Demiştin.

Aynaların arkasında olan bu boyut gerçek. Her ayna bir kapıdır ve dünyada ki bütün aynalar bu boyuta açılır. İstediğim aynadan, istediğim başka bir aynaya geçerek bütün dünyayı dolaşabilirim ben. "

Ben boş boş bakarken onun simsiyah gözleride beni izliyordu. O an dedemin okuduğu aynanın arkasındaki yazıyı hatırladım.

" İnanmadın..."

Dediğinde, sakince kaşlarımı havaya kaldırdım hayır anlamında. Sanki inanılacak bir şeydi şu halimiz.

" O halde buranın nere olduğunu düşünüyorsun? "

" Şuan o pislik yüzünden ölüyorum. O yüzden ölüm sarhoşluğu yaşıyorum bence. "

İtiraz etmedi.

" Neyse bu konuyu erteleyelim, sonra nasılsa inanacaksın.

Neden buradayım? Demiştin.

Seninle konuşabileceğim tek yer burası. "

Dedi boşlukta bir tur atan gözleriyle.

" O yüzden buradasın.

Öldüm mü? Demiştin.

Ne ölüsün ne yaşıyorsun.

Neyin pazarlığını yapacağım?
Demiştin.

Sen hayatın, ben ölümün! "

Dediğinde şaşkınlık ve korkum bir kat daha arttı.

" Sen yaşamak için ben ölmek için bir anlaşma yapacağız. "

***************************

3. Bölüm bitti.
4. Bölümle devam.

Loading...
0%