Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@azamet_29_2

" Sen yaşamak için ben ölmek için bir anlaşma yapacağız. "

Ne saçmalıyordu bu?

" Şimdi aç kulağını iyi dinle, fazla vaktim yok! Seninle on günlük bir anlaşma yapacağız."

" Ne? Ne anlaşması."

" Sen ne sabırsız bir şeysin ya!
Bu sabırsızlıkla iyi ki anında ölmedin."

Avel gibi bakıyordum yüzüne.

" Sonuna kadar dinle önce."

Dedikten sonra boşlukta süzülen damlalar üzerinde rahat hareketlerle ileri geri yürüyerek devam etti konuşmasına. Bunu nasıl yapıyordu hâlâ anlamıyordum.

" Dediğim gibi ben yer altı bekçilerinden biriydim. Yani ölüler dünyasının. Elimden kaçan ve ortalığı alt üst eden bir ölü yüzünden cezalandırıldım. Hemde en ağır şekilde.

Ruhum bedenimden çıkarılıp canım kadar, yani dokuz parçaya bölündü ve dünya üzerine dağıldı. Sadece bir parça hâlâ bedenimdeydi. Bu sayede çok uzun yıllardır kendi ruhumun parçalarını arıyordum.

Kalan sekiz parça için gezmediğim yer, görmediğim ruh kalmadı. Ama sonunda altı parçayı bulmayı ve yemeyi başardım."

" Yemek?
Sen ruh mu yiyorsun? "

" sadece kendiminkini. " Dedi dili dişlerinde ve ağzının kenarlarında bir tur gezerken.

" Normalde ruhumun her bir parçası bir insanda olmalıyken çok şanslıyım ki nasıl olduysa iki parçası birden sende bir arada. Yoksa beş günde ne yapardım bilmiyorum. Yani sen sonuncusun."

" Ne? Ne anlatıyorsun sen ya!
Dediklerinden hiç birşey anlamıyorum ben!

Yani ruhumu mu istiyorsun. Bunu mu demeye çalışıyorsun? "

" Aynen!
Sadece beş gün aynı bedende yaşayacağız hepsi bu. Seni yiyerek bedenime alacağım. Bu sayede sende ki parçalarım bende kalıp ruhumu tamamlarken beş gün sonra sen hayatına ben ölüme döneceğiz.
Daha doğrusu ben yer altına dönebileceğim. "

" Dur bir dakika!
Ya ben beş gün daha bu hâle gelmeseydim. Ruhum bedenimden ayrılmasaydı, o zaman ne olacaktı."

" Kaderinde ayrımlar olsada değişmez şapşal."

" Bir dakika bir dakika."

Dedim yine. Yeni dank eden cümle ile.

" Ne?
Beş gün senin bedeninde yani bir kedi gibi mi gezeceğim ben. Yok artık!
Bu çok büyük bir saçmalık!

Hayatta olmaz!

Kabul etmiyorum!

Ben kedi bedeninde falan yaşayamam."

Bir anda önümde durdu. Dişlerini göstererek ve tıslayarak konuştu.

" Öyle bir şansın yok ruh!
O saçlarındaki ve bedenindeki saf beyazlık ve gözlerindeki maviler bana ait.
İster gönüllü, ister zorla alacağım onları senden. İş birliği yapmanı öneririm! "

" Ne diyorsun sen ya!
Gözlerimi mi oyacaksın?! "

Dedim korkuyla.
Bu iş iyice çığırından çıkmaya, korku filmlerine benzemeye başlamıştı. Bana bakarken gözlerini devirdi resmen.

" Öyle mi dedim ben?! "

Dedi gayet sakin. Ardından,

" Onun yerine ruhunu zorla yiyeceğim!"

Bu kez pis pis güldüğüne yemin edebilirim ama ispatlayanam.

" Hem neden itiraz ediyorsun ki? Sende bu beyaz saçlardan ve soluk mavi gözlerden kurtulacaksın. Bu özellikler benim parçam olan ruh yüzünden sende. Beş gün sonra ailendeki herkes gibi siyah saçlara ve kahve gözlere sahip olacaksın. "

Söylediği şeye inanamazken ailemi nasıl ve nereden tanıdığına ayrıca şaşırdım. İnanamayacağım şeylerden bahsediyordu bu kedi. Konuşmamız uzadıkça bu saçmalık bir level daha atlıyordu üstelik.
Şu halimin ölüm sarhoşluğu olduğuna inansam da, ya doğruysa diye düşünmeden edemedim. Çünkü ölmek istemiyordum. Önümde uzun bir hayat ve hayallerim vardı benim. Ve gerçekten bu hayalete benzeyen halim normale döner annem gibi olur muydum acaba?

" Tabii ki olacak. "

Dediğinde bir kez daha şaşırdım. Aklımı mı okumuştu o?

" Evet akıl okuyabilirim."

Yeniden yapınca aynı şeyi, bir kat daha şaşırmam normaldi bu sefer.

" Dahası bedeninden ayrılan ruhun geri dönemezse bedenin ölecek ama ruhun burada kalmaya devam edecek.

Yani her türlü benimsin.

En azından bedenini kurtar. Ve hayatını! Anlasana! "

Dedi boşlukta yürümeye devam ederken.

" Şu an o ayrımdasın...
Şimdi cevap ver! Gönüllü müsün?
Yoksa zor mu kullanayım? "

" Bir dakika! "

" Ne kadar fazla bir dakika diyorsun sen ya!
Ne?
Ne oldu yine? "

" Bedenim zaten ölüyorsa ve ruhum burada kalacakca sana neden inanayım? Senin bana nasıl bir yardımın olacak?
Yalan söylüyorsun değil mi?
Her türlü öleceğim değil mi? "

" Buna inanamıyorum!

Kendi ruhumun parçalarını alabilmek için bir insana yalvarmadığım kaldı. Saçmalama!
Ruhunu bedenine ben taşıyacağım tabi ki!"

Anlık durup düşündüm inansam mı inanmasam mı diye. Görünen o ki başka çarem yoktu.

" Peki neden beş gün."

Dedim merakıma yenik düşüp sanki en önemli şey bu gibi.

" Amma da yordun beni ha!
Seni direk yesem daha kolay olurdu."

Gözlerim büyüdü bakarken.

" Ne kadar anlarsın bilmiyorum ama anlatayım.
Beş gün sonra gezegenlerin şekli ve güneşin konumu değişecek ve ben o gün güneş batarken yeniden ölüp kendi dünyama döneceğim. Sende bedenine geçen ruhun ile birlikte yeniden normal hayatına döneceksin."

Gözlerimi önümde duran kedide gezdirerek yeniden ve yeniden düşünüyordum.

" Hadi ama!
Soracak başka bir şeyin olamaz!
Bırak düşünmeyi de ver kararını. Tırnaklarım kaşınıyor.
Canım ruh çekiyor. "

Yutkundum resmen.

" Kabul edersem hemen geri dönebilecek miyim? "

" Sen kabul ettiğin anda bu ruh hâlini yiyeceğim. Sonrada geldiğin yere geri döneceğiz. Tabi benim bedenimle. Ve dünyanda beş gün bir kedi olarak yaşayacaksın. Çok basit aslında."

" Tamam. " Dedim çaresiz.

Dediğim gibi ölmek istemiyordum çünkü. Ama anında karşısan kafam ve aklıma gelen şeyle pişmanlık duydum. Ben beş gün nerede nasıl yaşayacaktım hemde bir kedi olarak.

" Hayır!
Hayır vazgeçtim! "

Desem de,

" Artık çok geeeç. Aynı bedende görüşmek üzere."

Dediği anda küçük ağzı kocaman açılırken ruhumun silindiğini hissettim. Sonra hızla bir karanlık içinde kaldım.

*****

Gözlerimi yeniden açtığımda kendimi büyük bir aynanın önünde yatarken buldum. Yerimde doğrulup karşımdaki ve etrafım daki sayısız aynaya baktım. Şuan aynada gördüğüm beden sabah banyo aynasında gördüğüm beden değildi.
Dakikalardır konuştuğum o kedi şuan karşımdaki aynada arka ayakları üzerine oturmuş bana bakıyordu. Yani ben. Tek fark simsiyah gözlerinin yerinde benim dediği mavi gözlerim vardı.

Korku, heyecan, delirmişlik hissi... Bütün bu duyguların hepsini aynı anda yaşıyordum. Başımı önüme eğip önce ayaklarıma, yada pati mi? Evet patilerime baktım sırayla. Sonra da arkaya çevirdiğim başımla kuyruğumu gördüm.

İnanamıyordum. Yaşadığım şey ölüm sarhoşluğu falan değildi. Hepsi gerçekti ve şuan resmen bir kediydim. Dört ayağım bir kuyruğum iki uzun kulağım vardı sürekli öne arkaya hareket eden.

Bir kez daha inceledim aynadaki görüntümü. Belki de bu halim gerçek değildi! Belki de rüya görüyordum! Biraz daha yaklaştım aynaya.

Gördüğüm bu görüntü rüya mı, gerçek mi anlamaya çalışarak arka ayaklarımın üzerine kalkıp ön ayaklarımı aynaya dayamak istediğimde bir an da aynanın içine düştü kedi bedenim.

Aynanın bir kapı olduğunu diğer tarafa düştüğümde hatırladım tabi. Önce sert bir zemine düşen bedenim ardından kısa bir boşluktan bir kez daha düşerek yere çarptığında yanan canımla bir Aah! Çektim.

Hay ben böyle işe!
Hani kediler hep dört ayak üzerine düşüyordu lan!

Tabii ki kediler için geçerliydi bu kural. Ben şu an kedi bedenine sıkışmış bir insandım o kadar.

Yerimde doğrulup nerede olduğumu anlamaya çalışırken etrafımda gördüğüm eşyalar tanıdıktı. Dedemin dükkanındaydım yeniden. Eski masa üzerindeki duvar aynasından geçip önce masaya sonra yere düşmüş olduğumu çabuk anladım.

Bu sırada kulağıma gelen seslerle dikkat kesildim.

" İnci! Kızım! Uyan! "

Anında toparlanarak kendime gelirken hemen ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Anladım ki dakikalarca başka bir boyutta kaldıktan sonra aynı zamana geri dönmüştüm.

Ve ağlayacak kadar üzgün olduğunu duyduğum ses dedeme aitti. Normalden daha büyük görünen antika eşyaların arasından geçip sese doğru ilerlediğimde dikkatimi ilk çeken şey yerdeki kırık ayna ve kandı. Kan... Benim kanım.

O adi pislik başıma nasıl vurduysa düşdüğüm yere azımsanmayacak kadar kan birikmişti. Şu iş bir bitsin, bedenime bir döneyim ilk iş polise gitmek olacaktı.

Yeniden dükkanın kapısına doğru yürüyen sağlık personellerine döndüğümde sedye üzerindeki kendi bedenimi görmemle çok tuhaf hislerle kalakaldım. Bu gerçekten çok garip bir histi. Delirdiğimi sanacak kadar hemde.

Zavallı bedenim sedeyenin üzerinde cansız bir bebek gibi yatıyordu ve ben bunu uzaktan izliyordum. Hırsızlık olayı yüzünden gelen polislerin ve insanların arasından sedye üzerinde geçerek hemen yanında ağlayarak yürüyen ve perişan görünen dedemle birlikte ambulansa getirilip yerleştirildim.. Dedemin,

" Allah'ım onu bana bağışla ne olur! "

Dediğini duyunca, içim acıdı.

Dede üzülme ben iyiyim.

Demek istedim ama ağzımdan sadece mırıltılı bir ses çıktı o kadar. Doğruya! Ben insan gibi konuşamazdım ki. Çünkü yer altı bekçisi bir kedi ile beş günlük bir anlaşma yapmış, bu küçük bedene sıkışıp kalmıştım. Yoksa tamamen ölü biri olacaktım.
Bunu yeniden idrak ederken dejavu hissi duydum.

Kahretsin ki şuan sadece bir kediydim. Kafama ağrı saplayan bu karışık düşünceleri bir kenara itip küçük bile değil, minik adımlarla insanların bacaklarının aralarından geçip yürüyerek arkalarından ilerlerken, hemşirenin sesini duydum.

" Sakin olun lütfen."

" Nasıl sakin olayım?
Torunum o benim! Bende sizinle geleceğim."

Zavallı dedem gerçektende çok korkmuş eli ayağı titriyordu.

" Tabi ki." Dedi kadın.

Bedenim ambulansa alındığı sırada dedemde binmek üzere hareket ederken bir anda onu duydum. Melih'i... Anında sesin geldiği yöne çevirdim gözlemi.

" Hiç birşey görmedim memur bey!
Evime giderken bir baktım kapı açık."

"Vay yalancı adiiii!!"

" Önce Hüsnü amca sandım ama saat çok geçti. Hüsnü amca eve gitmiştir diyerek şüphelendim. Hırsız olmalı dedim. Antika dükkanı ya o yüzden. Sonra açık kapıdan içeriye girdim. Bir baktım ki İnci öylece yerde yatıyor. Hemen ambulansa haber verdim."

Duyduğum şeylere inanamadım.

" Seni yalancı pislik herif.
Adi, şerefsiz, eskort bebesi piç.
O hırsızlar sizdiniz lan!
İnanmayın memur bey."

Dediğimde bir anda üzerime savrulan ayakla geriye doğru kaçtım. Şerefsiz Melih'in tekmesinden kıl payı kaçmıştım. Eminim duydukları tek şey mırlamalarımdı ve rahatsız olmuştu.

Ne olduğunu, şuan ne hâlde olduğumu yeniden idrak edince çaresiz pes ettim. Şu an hiç kimseye derdimi anlatamazdım. Ama zamanı gelince ödeşeceğiz. Diyerek işime döndüm.
Bir yolunu bulup ambulansa binmeli hangi hastaneye götürüldüğümü bilmeliydim.

Gizlice ambulansa binmek niyetiyle arkama döndüm ama yerinde yoktu. Apışıp kaldım.

Nasıl ya?
Ne zaman uzaklaştı bu ambulans?

Diyerek panikle etrafıma bakındım. Ama sesi var kendi yoktu. Bana dev gibi görünen insanların arasında öylece kalakaldım. Çoktan gitmişti araç. Melih'i dinlerken bedenimi kaybetmiştim.

Kahretsin!

İnsanların arasından geçip tabana kuvvet caddeye doğru koşmaya başladım. Kulağımda çınlayan siren sesi, devlerin dünyasında gibiydim koşarken. Cadde üzerinde yürüyen bütün insanlar birer devdi sanki. Ve etrafımdaki herşey o kadar büyüktü ki çöp kutuları bile.

Bir süre kedilerin ne hissettiğini anlayarak koşarken bir şeyi yeni farkettim. Ben baya baya bir kedi gibi dev insanların ayaklarının arasında sağ sol yaparak koşuyordum.

O anda bir kahkaha atmaktan alamadım kendimi. Bu çok değişikti. Resmen dört ayak koşuyordum. Hem gülmeye hem koşmaya devam ettim kısa süre. Sonunda nefes nefese yorgun, daha da hızlanan ambulansın gerisinde kalınca kestirmeden önüne geçmeye karar verip ara caddeye çevirdim dört ayağımı. Önüme çıkan ilk ara sokağa daldım. Bir an önce aşağı caddeye geçmelidim. Hızımı biraz daha arttırmış, yetişmek üzereydim ki bir anda durmak zorunda kaldım.

" Kö-köpek! "

Dedim korkuyla. Olamaz! Ben köpeklerden zaten korkarken şimdi bir kedi bedeninde ve karşımda bana bakan bir köpek ile burun buruna olmak nasıl kötü bir şanstı böyle.

Korkuyla yutkundum. Küçük ayaklarım yada patilerim her neyse geri geri gidiyordu. Karşımdaki köpeğin azman suratı daha beter bir hâl alırken dişlerini görmemle hırlayışını duymam bir oldu.

" Kaç! "

Kafamın içinde duyduğum ses bana kendini Kita olarak tanıtan o kediye aitti. Kesinlikle tekrar ettirmeye niyetim yoktu. Anında geldiğim yöne doğru dönüp son hız koşmaya başladım.

Ölüm çığırtkanı havlamalarıyla peşimden gelen o köpeğin soluk sesleri eşliğinde son hızla koşmaya devam ederken nefesim götümden çıkıyordu.

Allah'ım yardım et. Bu köpeğin dişleri arasında ikinci kere ölmek istemiyorum. Ne olur yardım et bana.

Diye bağıra bağıra koşmaya devam ederken sola dön diyen aynı sesle anında patinaj yaparak sola doğru dönüp koşmaya devam ettim. Karşıma çıkan bina inşaatına geldiğim de,

" Yukarıya zıpla! " dedi Kita.

" Ne? Ne zıplaması?
Benim bile olmayan dört ayağımı bir araya getirip zar zor koşarken ne zıplaması? Nasıl yapacağım."

Bir yandan arkama bakıyordum.

" Yapmazsan köpek yemi olursun! "

Kahretsin ya!
Nasıl bulaştım ben bu işe!

Diye diye inşaat duvarına yaklaşırken,

" Arka bacaklarını yay gibi kullan. Öndekilerle duvara tutun." diyen sesle söylediği şeyi yaptım.

Tek hamlede iki metre yükseklikteki duvarın üzerine atlamayı başardığımda, başardım! Dedim sevinçle. Ben baya yetenekliymişim ya!
Nefes nefese arkamdan gelen köpeğe baktım. Şeytan suratlı şey duvara tırmanmaya çalışıyordu.

Nah çıkarsın buraya!

Dedim bir kahkaha atarak. Duyduğu şeyi anlamış ve kızmıştı sanırım. Hırlayarak ve aniden daha yükseğe doğru bir hamle yapan köpek yüzünden korkuyla geriye sendeleyince aynı anda duvarın arkasına doğru düştüğümü farketmemle üzerinde bulunduğum duvara tutunmaya çalışamda başaramadım.

Kendimi geriye doğru düşerken, az sonra da bol çamurlu suyun içinde yerde buldum. Aynı anda yine Kita'nın sesini duydum.

" Seni şapşal!
Tırnaklarını kullanıp tutunsana!
Hadi bunu yapamadın bari ayaklarının üzerine insene! "

İçinde bulunduğum çamurlu suyun içinden çıkarken resmen bağırdım.

" Kedi anamdan kedi olarak mı doğdum ben ya!
Nerden bileyim tırnakla tutunmayı yada dört ayak üstüne düşmeyi. Şu halime bak! "

Dedim iki tarafa silkelenerek üzerimde ki çamurlu pis sudan kurtulmaya çalışırken. Bir dakika bunu nasıl yapmıştım. Neyse ya. Kendime gelip,

" İstemiyorum bu kedi bedenini! Bozalım anlaşmayı. Ben kendi bedenimi istiyorum ya!"

" Sana söylediklerimi ne çabuk unuttun. Anlaşmayı bozarsan ölümü beklemeye başlarsın Miu."

Durdum. Düşündüm. Hak verdim. Kahretsin ki haklıydı işte.

Pişmanlık ve pes etmişlikle etrafıma bakındım. Gecenin karanlığında tek başıma bir inşaatın içinde kirli ve ıslak şekilde kalakalmıştım. Ve beş gün bu bedende kalmak zorundaydım.

" Ne yapacağım ben bu şekilde. Nerede nasıl kalacağım. "

Kita'dan bir cevap gelmesini beklerken fazlasıyla sessizdi etrafım.

Şimdide tek başıma mı bırakmıştı beni. La*et bekçi. Dedim sinirle. Hayatımın en kötü gecesini yaşıyordum şuan. Öyle ki dolan gözlerimle oturup çocuk gibi ağlayabilirdim. Hatta ağlamaya başlamıştım.

******************************
4. Bölüm bitti.
5. Bölümle devam.

Loading...
0%