Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Miu.2

@azamet_29_2

Melih'in gidişinin ardından Berra ile kahvaltı ettiğimiz masaya oturduk yeniden.

" Ne istiyor bu geri zekalı senden? "

Dedi kahveleri önümüze koyarken.

" Birşey istemiyordu. Dedim ya vazo bakıyordu. "

" İnci bana yalan söyleme.
O hıyar üzerine geliyordu."

" Aman ya.
Neymiş benden hoşlanmış da konsere gidelim de. Falan filan dedi durdu. Ben de bastım reddi."

" İyi yapmışsın.
Bakma Hüsnü dede ye iyi olduğuna. O salak serserinin teki."

" Farkettim merak etme sen.
Eskiden bizim sınıfta bir yavşak Kaan vardı onun cinsinden buda."

" Neyse kahve keyfimizi bozmayalım."

Diyerek büyük bardak kahvelere giriştik.

" Imm kahve güzelmiş."

" Evet ya. İyi geldi. "

" Ee anlat bakalım. Ne kadar daha buradasın."

" Bir hafta on gün ancak.
Neredeyse bir ay olacak buradayım. Artık dönsem diyorum. İstanbul çok sıcak birazda Karadeniz turu düşünüyorum. Şöyle serin sepelek. "

" Valla ne güzel olurdu bende gidebilsem."

" İstermisin birlikte gidelim.
Yani bir tur ayarlarsam ve gidersem sanada haber vereyim. Sende ailenden izin al birlikte gidelim. "

" Olur valla. Hem de süper olur."

" Anlaştık o zaman.
Ankara'ya döneyim. İlk iş turlara bakacağım ve seni arayacağım."

" Tamam anlaştık.
Seninle gezmek çok keyifli olacaktır eminim.
Ama o güne kadar eve gideyim artık. Annem nerde kaldın demeden evde olayım. "

" Tamam canım görüşürüz."

Berra ile sarılıp atrıldık. O dükkandan çıkarken dedem girdi içeriye.

" Görüşürüz Hüsnü dede."

" Gidiyormusun? "

" Evet dede gecikirsem annemle kavga ederiz." dedi Berra sırıtarak.

" O zaman şunu al yiyerek git. "

Diyen dedem elindeki poşetten bir döner dürüm çıkarıp Berra'nın eline tutuşturdu.

Gerek vardı, yoktu tartışmasından sonra Berra elinde dürüm eve doğru yola çıkarken dedemde bize aldığı dürümlerle birlikte içeriye girdi.

" Ooo dedem emekli maaşı çekilmiş gördüğüm kadarıyla. "

" Evet.
Allah bereket versin.
Çektim borçları da ödedim. Gelirken de torununla birlikte döner yiyelim diyerek döner aldım. Üstüne de baklava."

Diye diye elindeki poşeti sabahki masanın üzerine boşalttı.

" Ama sözüm olsun sen gitmeden bir yemek yiyelim boğazda. "

" Yaşa valla dedem. Kesene bereket.
Ha bu arada o gıcık Melih dolabını getirdi."

Dedim bir yandan dürümümün kağıdını açarken.

" Gıcık mı?
Birşey mi dedi? "

Diyerek ters ters bakınca dedem.

" Yok dedem. Cıvık biraz da ondan öyle dedim. "

Dedim. Şimdi durduk yere dedemi üzmenin âlemi yoktu. Ben vermiştim ağzının payını.

Dedemle birlikte masaya geçip dürümlerimizi yedik ayranlarımızı içtik.

" Baklavalar sade gitmez dede. Sen dinlen ben eve çıkıp çay yapıp geleyim olur mu? "

" Olur olurda bilemedim yapabilecek misin acaba."

Diye laf sokan ergen dedeme göz devirip kapıya yürürken,

" Becermek ne demek, bayılacaksın birde. Çayı her gün sen yap diyeceksin. De ben nazlacağım."

diyerek dedemden evin anahtarını alıp çıktım. Yan taraftan dolaşıp merdivenleri çıktıktan sonra kapıyı açıp eve girdim.

Hızlı hızlı mutfağa geçip ocağa çay koydum. Çay olurken bende direk banyoya koştum. Sabahtan beri tut tut patlayacak mışım beh!

Banyoda işim bitince. Ellerimi yıkayıp odama geçerek sabahtan beri ayaklarıma inen kanları yere yatıp ayaklarımı yatağa kaldırarak tekrar beyincağazıma yollayıp derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.

Bir süre öyle yatıp dinlendim. Az sonra çalan telefonumla gözlerimi açıp cebimden çıkardığım telefonumun ekranına baktım. Annem arıyordu. Hemen yerimde doğrulup bağdaş kurup oturdum ve telefonumu açtım.

Özlediğim annemle kısa bir sohbet ettikten sonra on güne kadar geleceğimi söyledim. Annem de geldiğimde bana bir sürprizinin olacağını söyledi. Bunu söylerken sesi yine değişik geldi. Hâlâ çekiniyordu benden. Bunun olmasından rahatsızlık duyuyordum. Bu yüzden.

" Anne." Dedim.

" Ben herşeyi biliyorum. Yeniden evlendiğini Asım abiyi. Bana söyleyemediğini. Her şeyi... "

Bir anda sesi gitti annemin.

" Anne, orda mısın?
Anne cevap ver! "

" Bu-buradayım İnci'm."

Kısa bir sessizlik oldu.

" Ne zamandan beri biliyordun?
Aslında sana söyleyecektik ama.."

" Ama çekindin değil mi?"

Dedim gözlerimi devirerek.

" İlk günlerden beri biliyordum annem."

Sesi iyice içine kaçtı. Lan kadını rahatlatalım derken iyice strese soktuk iyi mi?

" Anne.
Benden çekinmene utanmana gerek yok, kocaman kız oldum ben artık. Gençsin güzelsin ve yıllardır yalnızsın. Evlendiğin için ne üzülüyorum nede seni kınıyorum.
Rahat ol.
E Asım abi de iyi birine benziyor. Mutlu olmanı istiyor, mutluluklar diliyorum."

" İnci..."

" Hımm."

" Teşekkür ederim kuzum. Yanımda olduğun için.
Seni seviyorum bi tanem. "

" Bende seni annem. Gelince her şey daha güzel olacak. Hadi kapatıyorum.
Dedem çay bekliyor. "

" Tamam kuzum gelince görüşürüz."

" Görüşürüz annem."

Diyip kapattıktan sonra hızla kalkıp mutfağa girdim. Çayı demledim. Çay otururken iki tabak ve çatal hazırladım. Çayı termosa boşaltıp tabakları da alıp çıktım.

&

Dedemle birlikte saatlerce oturup sohbet ettik. Arada iki müşteri gelip dedemden bir gramafon bir de tablo aldılar. Akşamın kârı.

Az önce gelen kokona abla ise kafayı bilmem kaç tarihinden kalma Nû tabloya takmış ucuza kapatmanın yolunu ararken bir yandanda dedemi sorguya çekiyor, tablo orjinal mi değil mi anlamaya çalışıyordu. Sanırsın Leonardo üstadımız yapmış.

Onlar tablo pazarlığı yapadursun benim gözüm bugün gelen köhne dolaba kaydı.

Asıl bu dolabı sorgulamak lazımdı gerçekten antika mı diye. O âna kadar farketmediğim bir şeyi farkettim uzaktan incelediğim dolabın kapağının üzerinde. Kapağın üzerindeki kabartma desen meğer bir kediymiş. Yani eskiden kediymiş. Deforme olan kabartmaya yakından bakıldığında hiç bir şey anlaşılmazken uzaktan bakıldığında bir pazılın bütün parçalarının aynı anda görünüp resmin ortaya çıkışı gibi kedi çıkmıştı ortaya.

Acaba bu dolabın içi boş mu merakıma yenik düşüp ayağa kalktım. Bir kaç adımda dolabın yanına gelip önünde durdum. Açmak için elimi uzattım ama ne tutacak bir yeri nede kulbu falan yoktu. Kulpsuz dolap mı olurdu. Elimle yoklayarak ve tırnaklarımla aralamaya çalışarak açmak istedim ama yapamadım. Bir adım gerileyip geniş bir bakış açısıyla baktım.

Eskiden şifreli dolaplar olurmuş. Yoksa buda mı onlardandı acaba. Tacizci sapıklar gibi dolabın dört bir tarafını parmakladım. Yere yatıp altına bile baktım.

" Lan nasıl birşey bu? " Demiştim ki.

" Birşey mi kaybettin ay yüzlü? "

Duyduğum sesle bütün sinir uçlarım kıvılcım atarken,

" Ebeni arıyorum."

Dedim sinirle. Sonra da dizlerimin üzerine oradanda ayağa kalktım. Bu sırada pazarlık yapıp tabloyu almayan kadın dışarıya ilerlerken dedem gelip yanımda durdu.

" İyi akşamlar Hüsnü baba."

Dedi Melih.

" İyi akşamlar Melih. Gel paranı vereyim. "

" Haa.. Parasını almaya gelmişti Melih. Ama yinede benimle konuşmasını istemiyorum. "

Dedem cebinden çıkardığı cüzdanın içinden para ayarlarken Melih'in gözü benim üzerimdeydi. Sinirim katlanarak artsada dedemin yanında birşey söylemedim ama yazdım.

Melih parasını alıp iyi akşamlar, diyerek çıkıp gitti. Onun ardından bende anında dolapla olan işime döndüm.

" Dede bu nasıl dolap, bir türlü açamadım. Ne kilit ne kulp. Parmaklayacak delik bile yok."

Kalan kısmı zaten parmaklamıştım.

" Bu dolabı başka bir antikacıdan aldım. Hayaletli diye bedavaya verdi."

" Bedava mı?
Hayalet mi?
Yapma dede!
Korkudan altıma yapayım diye mi söylüyorsun bana?
Öyleyse yemezler."

" Yok be kızım ne hayaleti. Uydurmuşlar.

Bu dolabın ilk sahibi mısırlı yaşlı bir kadınmış. Bir gün birden ortadan kaybolmuş. Yıllar sonra da eski evi ve bir kaç eşyası satışa çıkmış. Bu dolapta dolaşa dolaşa İstanbul'a kadar gelmiş işte. Son dönemde kim aldıysa geri getirmiş. Son getiren içinden kedi sesi geliyor demiş. Paralarını almak için bahane etmişlar anlayacağın."

" Eee... Peki niye açamıyoruz? İlla balta alıp girişelim mi? "

" Bu eski bir dolap. Ve Mısır'da yapılmış. Eski Mısırlılar kilit ve bubi tuzaklarında çok ustadır. Büyük ihtimalle gizli bir kilit mekanizması var. Bu dolabı senin için aldım. "

" Ne? Benim için mi? "

" Her gün aynı şeyleri yapıp sıkılıyordun ya. Al sana eğlence. Bu dolabı açmayı başarırsan içinden ne çıkarsa senin olacak. "

" Ya o kadının mumyası çıkarsa dolaptan. Onuda alabiliyor muyum? "

Dedim sırıtarak.

" Sence mumyalık bir şey mi bu?
Kaldı ki mumya olsaydı şimdiye kadar çoktan bulurlardı. Diyelim kimse bulmadı biz bulduk. Doğruca müzeye gider. "

" Alamazsın desen yeterdi dede. "

" Ama satıldığında parası senin olacak. "

" Yapma dede kim ne yapsın bu sobalık dolabı."

" Ohoo müşterisi hazır bile. 3 gün sonra gelip alacak. Hemde iyi para verdi."

" Ee sattığın dolabın içini mi soyacağız dede? "

" Evet." dedi pis bir gülümseme ile.

Dedem elden gidiyor dostlar bir el atın. Diye feryad edecektim ki. Kollarını göğsünde birleştirerek gözlerini kapattı.

" Öyle anlaştık. İçi benim dışı senin olur dedim. Alıcı da tamam dedi."

" Hanginiz daha saf acaba.
Neyyyssse! Madem öyle anlaştınız tamam."

Ben şuna bir el atayım o zaman diyerek kolları sıvarken dedem,

" Hadi geç oldu! " demez mi?

Bütün hevesim boğaz gümrüğünde takılı kaldı.

" Yarın başlarsın kurcalamaya."

Çaresiz tamam dedim. Aklım geride bıraktığım dolapta çıktık dükkandan. Dedem kapıları kapatıp alarm sistemini açtı ve kapıyı kilitledi. Sonrada birlikte eve çıktık.

*****

İki gün geçti aradan. Sabahın körü merakla indim aşağı. Yine!
İki gündür kafayı taktığım dolap yüzünden sabahın körü dedeme gerek kalmadan kalkıp koşa koşa aşağı iniyordum. Resmen dedeme yaramıştı bu dolap işi çünkü sorgusuz sualsiz dükkan açar olmuştum.

&

Yine gelip dolabın önünde durdum. Her santimini, her köşesini her hattını ince ince inceledim. Bir ara dört ayak olmuş altını incelerken uyuya kalacaktım o şekil. Sonunda ellerim saçlarımda,

" Bu dolabı yapanın ya aklından zoru varmış yada içine altın saklamış!"

Diye bağırırken kapıdan Berra girdi.

" Hayırdır İnci.
Keçilerin gelmiş yine. Hâlâ açamadın mı? "

Diyerek yanıma geldi. Dün geldiğinde de bu şekildim bu yüzden dolaptan haberi vardı.

" Ya sorma. Bugün üçüncü gün hâlâ açamadım şu aptal dolabı."

Diyerek sonunda atan tepemin tasıyla tekmeyi geçirdim gövdesine. Ve tak!
Bir anda atan kilit sesiyle kapı açıldı.
Kocaman gözlerle ve heyecanla kalakaldık önce. Sonra bir kahkaha attım.

" Bunun canı tekme yemek istiyormuş ya.."

Berra elleri yüzünde,

" Ay çok heyecanlı!
İçinde ne var acaba! Mısır'dan gelmiş demiştin. İster misin kapıyı açınca önümüze bir mumya düşsün. "

" Ay nerde bende o şans."

İki elimi aralanan yere takıp heyecanla ve yavaşça açtım. Kapak iyice açıldığında gördüğüm şeyle kalakaldım.
Toz içinde kalmış sarı sırmalı kenarları, kedi kabartmalı bir boy aynası görmek beklediğim son şey bile değildi doğrusu.

Hayal kırıklığı içinde bakıyorduk. Arkamdaki Berra sesli şekilde gülerken,

" Mumya olmasada, altın sandığı falan bekliyordum açıkçası. "

" Sen mi ben mi? "

Dedim onun gibi kahkaha ile gülerken.

" Keşke mumya olsaydı yaa! "

Dolabın içindeki boy aynasını çıkarıp dolabın yanına yere bıraktım. Üzeri bir parmak toz kaplıydı.

" Benim nasibimde de bu varmış. Giderken alır odama koyarım artık. "

Tam tozu parmaklayacakken kapıdan dedem girdi.

" Ooo açmışsın.
Nasıl başardın?
Kiliti nasıl buldun?
Nasıl bir şeymiş?
Anahtar neymiş? "

Berra ile bir birimize bakıp aynı anda ayaklarımızı kaldırdık.

" Anahtar buymuş dede."

Saf saf ayağıma bakıyordu.

" Tekmeyi koyunca açıldı." Dedim gülerek.

İçinde ne varmış dedi hızlı hızlı gelip içine bakarak.

" Ahanda bu tozlu ayna.

Başka da birşey yoktu. "

Oda bizim gibi hayal kırıklığı ile baktı bir süre. Sonra da eğildi aynayı inceledi. Daha doğrusu kenarındaki kedi kabartmalarını. Sonrada arkasını çevirdi. O an farkettim aynanın sırtındaki bilmediğim dilde olan yazıyı.

Dedem iyice odaklanmış yazıyı inceliyordu bu kez. İlgimi çeken yazıyla ellerimi arkamda birleştirip bende öne doğru eğildim.

" Bu mısır hiyeroglif yazısı. Sen anlayabiliyor musun dede ne yazıyor? "

Dedem biraz daha inceledi.

" Ruhu olmayan Miu. "

Dedi ilk cümleyi okuyarak.

" Miu mu? Miu ne demek?

Bir dakika ya!
Dede!?
Sen Mısır alfabesini nasıl okuyorsun?"

" Dedeni hafife alma sıpa."

" Al işte yine sıpa oldum iyi mi? "

" Miu Mısır dilinde kedi demek. "

Dediğinde bu dolabı alan son kişinin içinden kedi sesi geliyor diyerek geri getirmesi geldi aklıma. Bu hayalet lafı doğru olabilir miydi?

" Yazının devamı söyle.

Her ayna bir kapı, bu kapıyı açma!
Her kim bu kapıyı açar, ruhunu arayan miu kaçar. Kayıp ruhu için ruhu kendine çeker.

" Ayna, kapı, ruh, beden, kaçak.

Ben hiç bir şey anlamadım diyen Berra'ya baktım.

" Al benden de o kadar.
Neyse ya boşver. Bütün mumya hevesim kaçtı.
Dede ben Berra ile çıkıyorum."

Sende müşteriye kakala dolabı. Ki. Eve dönüş param çıksın.

Dedim yine sırıtarak.

" Hadi görüşürüz."

Dedemi antikalarıyla baş başa bırakıp çıktık. Ara caddede ilerlerken gördüğüm şapka dükkanının önünde durdum. Önce kendime bir şapka aldım. Malûm ben albinoyum ve bu yaz sıcağında beyaz tenim tavuk kıçına benzeyebilirdi.

Şapkamı da başıma taktıktan sonra koluna girdiğim Berra ile bana bahsettiği kahvaltı mekanına doğru yola çıktık.

" Berra seneye sen Ankara'ya gelsene.
Bende seni gezdireyim. Denizimiz yok ama gölümüz var.
Gölbaşı'na gider Mogan gölünün yakınlarında yemek yeriz. Kızılay'a gider kahve içeriz ne dersin. Bizde kalırsın sabaha kadar oturur film izleriz. "

" Ya ciddi misin?
Tabi kii çok isterim.
Çok teşekkür ederiiim."

" Anlaştık o zaman seneye bizdeyiz."

" Anlaştık. "

*****

Gün boyu dolaştık Berra ile. Önce kahvaltı yaptık. Sonra büyük AVM ye gidip mağaza mağaza gezdik. Geze geze acıkınca bu kez öğle yemeği için Feestfood katına çıktık. Bir yandan sohbet edip bir yandan hamburger yedik. Ardından da Cafe bölümüne geçip birer kahve içtik. AVM den çıkarken kendinime birer tişört aldık. İstanbul hatırası olsun diyerek boğaz resimli seçtim ben.

Nihayet çıktığımızda akşam olmuştu artık.

" Valla iyi yorulmuşum kız.
Eve gidince mumya gibi uyuyacağım."

Dedim gülerek. Berra bana bakıp,

" Al benden de o kadar. Gezerken zaman ne çabuk geçmiş ya. Saat on olmuş bile."

Elimizde çanta ve poşetler,

" Hadi çıkalım. Birazda sahil kenarında yürür otobüsle döneriz."

" Tamam."

Bir süre caddelerden ilerleyip sahile geldik. Gece olmuş günün sıcağı azalmış mis gibi deniz kokusu ve sahil kenarında ışıkları ve heybetli görüntüsüyle boğaz köprüsünü izleyerek oturuyorduk bankta.

" Ankara'ya gidince hep bu manzara geliyor aklıma."

" Gerçekten güzel manzara."

" Yalnız farkında mısın iki kız oturan sadece biziz. Diğerleri sevgili tayfasından." diyerek diğer bankları gösterdim.

" A birde şu kadın."

Dedim tek başına denizi izleyen kadını gösterirken.

Kadın anında dikkatini çekti Berra'nın.

" AA bak sen. Bu kadın neden burada? Yoksa ayrılmışlar mı?"

" Kim bu? Tanıyor musun? "

****************************

2. Bölüm bitti.
3. Bölümle devam.

Loading...
0%