Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Miu.9 Final

@azamet_29_2

Yarın Kita'nın bahsettiği o güneş gezegen bilmem ne gibi şeyler gün batarken gerçekleşecek o ölecek İnci hastanedeki bedenine geri dönecekti.
Bu garip hikâyede burada son bulacaktı.

Ben bunu düşünürken Dinçer başka neler alabileceğini sıralıyordu. Arada susadı tabi.

" Emine hanım bir bardak su verir misin? "

Hemen! diyen kadın elindeki işi bırakıp tezgah üzerindeki sürahiyi alıp bardağa doldurdu. Bunu yaparken sürahi ve bardağı önüne çekip bize sırtını dönüşü dikkatimi çekerken Dinçer önündeki yemeği ile meşkul olduğu için farketmedi bile. Neden görüntüyü engelliyordu.

Bu kadın bir iş çeviriyor hissi kapladı içimi. Huylandığım bardağı getirip masaya bıraktığı anda Dinçer alıp tepesine dikince yerimden kalksam da engellemeye fırsat bulamadım.

İçtiği suyun üzerine bir kaç lokma daha yiyerek kalktığında benim gözlerim hâlâ kadındaydı. Dinçer salona geçip üst kata çıkarken ben hâlâ mutfakta kadını izliyordum. Hatta düşüncelerini duymaya çalıştım. Ama çok sakin ve hiç birşey düşünmüyordu. Nasıl yapıyordu bunu.

Az sonra telefonunun çaldığını duydum. Cebinden çıkarıp açtı ve kulağına dayadı. Birkaç saniye dinledikten sonra,

" Herşey yolunda merak etmeyin. Bende yarım saate çıkacağım."

Dedi ve kapattı. İyice huylanmıştım artık. Ne olduğunu anlamak için yanında kalmaya devam ettim. Kendi kendine bir türkü mırıldanarak ellerini muslukta durulandıktan sonra kurulayıp üzerindeki önlüğü çıkarıp sandalye üzerine bıraktı.

Sonra da kısık gözleri üzerimde yanımdan geçerek salona yürüdü. Mırıldandığı türküye ara vermeden merdivenlere yöneldi. Merdivenleri aynı şekilde adım adım çıktığında bende peşinden yürüyordum. Arkasından geldiğimi biliyor olmalıydı ki dönüp bir bakış attı ve hiç bir şey olmamış gibi çıkmaya devam etti.

Nihayet merdivenler bitince koridordan yürümeye devam edip misafir odasına girdi. Açık kapıdan içerdeki banyoya geçtiğini gördüm. Bu kez arkasından gitmeyip odanın dışında oturmuş bekliyordum. Az sonra elinde yumuşatıcı şişesiyle çıktı odadan.

Yumuşatıcı mı? Ne yapacaktı ki bununla?

Hâlâ bir türkü mırıldanıyordu ve bu hâli sinirimi bozmaya başlamıştı. Kapıyı kapatıp önümde durdu.

" Sen çok meraklı bir kedisin!"

Dedi hafiften üzerime doğru eğilerek.

" Acabaaa uzaydan geldiğinizi söyleyenler haklı mı? "

Dedi gülümseyerek. Ne saçmalıyordu bu kadın. Tabi ki öyle birşey yoktu.

" Çünkü sen farklı bir kedisin değil mi? "

Dedi bu kez ve geldiğimiz yöne doğru yürüdü. Neden öyle bir şey söylemişti ki bana. O da benden mi şüpheleniyordu bilmiyorum ama ben bu kadından iyice şüphelenmiştim artık. Hareketleri ve konuşmaları hiç normal değildi.

Sonunda Dinçer'in odasının önünde durdu. Tabi bende. Kapıyı tıkladı.

" Dinçer bey müsaitseniz kirlileri alacaktım. "

İçerden ses gelmedi.

" Dinçer bey! "

Yine ses yoktu. Bana çevirdi gözlerini.

" Galiba sahibin uyuya kaldı."

Dedi sırıtarak. Ardından kapıyı açıp içeriye girdi ve kilitledi.

Ne oluyordu?
Neden kapıyı kilitlenmişti?
Kapının yanına geldim hemen. Önce kapı koluna atlayarak açmaya çalıştım kapıyı ama olmadı. Kapı koluna bastırsamda açılmıyordu. Sonra kapıya dayadığım ayaklarımla kapıyı tırmalamaya başladım. Açamayacağımı biliyordum ama Dinçer'in dikkatini çekebilirim diye düşünmüştüm. Lâkin hiç bir işe yaramıyordu.

Çabalarımı arttırırken içerden burnuma gelen kokuyla bütün duyularım alarma geçti.

Duman!?
Duman kokusu alıyordum.
Yanan neydi?
Olamaz!
Dinçer!
Dinçer de o kadın da içerdeydi.

Ne oluyor lan!

Aklıma mantıklı hiç bir şey gelmezken kapıyı daha hızlı şekilde tırmalama başladım.

Çıkın!
Çıkın oradan. İçerden çıkın! Diye bağırdım.

Tabi yine anlaşılmaz sesler çıkıyordu ağzımdan. Ne oluyordu içerde. O kadın. O kadın içerde birşey yapıyordu mutlaka.

Yeniden kapının koluna atlayacakken aniden açılan kilitle Emine karısı çıkıp bir anda bir tekme geçirdi karnıma. Ne olduğunu anlayamadan kemiklerimde hissettiğim acıyla birlikte kendimi iki metre geriye savrulmuş hâlde yerde buldum.

Yerimden zorlukla kalkmaya çalışırken o adi kadın kapıyı kilitleyip anahtarı aldıktan sonra koşarak yanımda geçip merdivenlerden inerken elindeki şişeyi her yere boca ediyordu.

Benzin kokusu alıyordum bu kez. O yumuşatıcı şişesinde benzin vardı. Bu kadın göz göre göre evi yakıyordu. Anında kapıya çevirdim gözlerimi

Dinçer!
Dinçer içerdeydi ve odası yanıyor olmalıydı. Neden dışarı çıkmıyordu?

Dinçer! diye bağırdım. Dinçer çık oradan çık!!

Birşey olmuş olmalıydı yoksa şimdiye kadar çoktan çıkmış olurdu.
Ama hiç bir hareket yoktu. O an aklıma mutfakta olanlar geldi. O Emine denen kadın suya bir şey katmış olabilir miydi. Evet öyle olmalıydı.

Bir şey yapmalıyım!
Bir şey yapmalıyım!

Ne yapabilirim diye düşünerek kendi etrafımda dönüp dururken bu kez aşağıdan dumanlar yükselmeye başladığını gördüm. Kadın resmen evi ateşe veriyordu lan!

O an aklıma gelen Kita'nın sözleriyle koridordaki aynayı buldu gözlerim. Aynalar!
Şuan bana yardımcı olacak tek şey aynalardı. Hızla harekete geçerek holdeki aynaya koşup bodoslama daldım. İçinden arka tarafa geçtiğimde karanlık boşlukta süzülen aynaların arasında Dinçer'in odasındaki aynayı bulmayı düşünerek gözlerimi kapattım.

Ayaklarım beni istediğim aynaya götürdüğünde önünde durduğum aynadan içeri daldım yine. Geçtiğim kısa koridor bittiğinde içinden geçtiğim tuvalet aynasının önünden yere düştüm yine.
Odadaki yatak alev alevdi. Ve dumanla kaplıydı oda.

Dinçer? Dinçer neredeydi.?

Bütün bedenimi yerle yatırıp etrafı görmeye çalışırken gördüm onu. Orada! Yatağın diğer tarafında yerde yatıyordu. Hareketsizdi.

Kahretsin! Yoksa?!

Hızla yanına gelip yüzüne baktım. Kulağımı yaklaştırıp nefesini dinledim. Neyse ki hala yaşıyordu. Ama kendinde değildi. Dahası duman hızla artıyordu. Kafamı yüzüne yaslayıp sarsarak hareket ettirdim. Ama ayılmıyor baygın ve yaptığım şey işe yaramıyordu.

Dinçer uyan, kalk! Yoksa burada dumandan öleceğiz kalk.

Ne saçmalıyordum ben. Beni duymadığı gibi anlatamazdıda.

Allah'ım yardım et. Ne yapacağım ben. Küçücük bir kediyim hiç bir şey yapamıyorum.

Bu sefer ayaklarımı yüzüne dayayıp sarsmaya başladım. Ufaktan kıpırdanmaya başlayınca son çare boynuna geçirdim sivri dişlerimi. Bilerek yakmıştım canını. O anda eli boynunda inleyerek gözlerini açınca bir oh! çektim. Sonra da gömleğinin yakasından dişlerimle tutup çekiştirmeye başladım.

Kendine gel artık yoksa ikimizde öleceğiz hadi! Diyordum kendi kende bağırarak.

Nihayet aklı başına gelmeye başlayarak ayağa kalktı. Ciğerlerine çektiği duman yüzünden öksüre öksüre küfürler eşliğinde yerinden kalkarken zorlansada başardı. O adi kadın ne içirdiyse artık hâlâ etkiliydi.

Koluyla ağzını kapatarak öksürmeye devam ederken paniklebetrafına baktı önce. Ardından da bana. Kendi etrafımda dört dönerken çıkalım burdan hemen. Diyordum. Ama nasıl?
Ben aynadan geri dönerdim ama ya o.?
Hızla balkon kapısına yöneldi. Kapıyı açıp kendini dışarıya atarken arkasından çıktığımda alevler odayı kaplamış balkon kapısından çıkmaya başladı bile. Dinçer arka bahçeye bakan balkondan aşağıya baktı. Bir de odaya... Ardından,

" Başka çare yok." diyerek gömleğinin üst iki düğmesini açıp beni tuttuğu gibi gömleğinden içeriye bıraktı. Yangında ölme korkusu yaşayacağıma teninin hoş kokusuyla başım döner gibi olunca kendine gel salak İnci diyerek kafamı açık yakasından dışarı çıkardığımda çoktan balkonun dış kenarında olduğunuzu gördüm. Korkuyla bir yanan eve bir aşağıya baktım. Allah'tan çok yüksek değildi balkon. Dinçer önce korkuluklardan tutunarak bacaklarını aşağı sarkıttı. Sonrada elleriyle balkonun taban betonundan tutunarak bedenini aşağı sarkıttığında uzun boyu sayesinde geriye iki metre boşluk kalmıştı.

Orayı da atlayarak katettiğinde önce ayakları sonra sırt üstü yerde buldu kendini. Yerde öylece yatıyor nefesini düzenlemeye çalışarak yanan evine bakarken ben hâlâ gömleğinin içinde göğsü üzerindeydim.

O hâlde öksürerek geçirdiği bir kaç dakikadan sonra gömleği içindeki bedenimi dışardan tutarak yerinde doğrulup ayağa kalktı. Gerileyerek uzaklaşırken gün yüzü görmemiş küfürler ediyordu. Sonunda güvenli mesafeye geldiğinde gömleğinin içinden çekip çıkardı beni. Kocaman bir öpüşün ardından göğsüne dayayarak sarıldı.

" Hayatımı kurtardın İnci."

Evet öyle olmuştu. Çok şanslıydık. Eğer ayna kapılardan geçebiliyor olmasaydım ben kurtulurdum belki ama Dinçer ölebilirdi. Ve sorumlu olan kişi o Emine karısıydı.

Beni yere bırakıp koşarak evin ön tarafına geçtiğinde arkasından bir Dinçer'e bir eve baktım..
Güzelim ev alevlere teslim olmuştu.
İyi ki bizden başka kimse yoktu. Ya Dinçer'in babası da evde olsaydı. Nasıl kurtardı onu. Kurtaramazdı.

Bulunduğum yerden evin ön tarafına geçtiğimde Dinçer'in hâlâ öksüre öksüre adamlarıyla konuştuğunu gördüm. Hatta birini yakasından tutmuş silkeliyordu. Son olarak,

" Bul o Emine'yi bana getir."

Dediğini duydum. Anlaşılan apar topar kaçmıştı. O adi karı. O sırada itfaiye araçları girdi bahçeye. Hızla araçlardan inen itfaiye erleri hemen hortumları çıkarıp basınçlı su ile müdahale ettiler yangına. Yavaş yavaş söndürülen evden geriye yanmış ve su yüzünden şişmiş bir harabe kalacak gibiydi. Yapacak bir şey yoktu. Sağ çıktığımız için şanslıydık.

*****

Aradan bir saat kadar geçmiş, bu süre boyunca bahçenin bir kenarında itfaiye erlerini izlemiş, ve nihayet yangın söndürülmüştü. İtfaiye hortumları toplanırken polisler girdi bahçeye. Araçlardan inip Dinçer'in yanına gelirlerken bende ayak altından kaçıp bahçe duvarının önündeki büyük beton saksılardan birinin üzerine çıkıp etrafı izlemeye başladım.

Polisler yangın ihbarı üzerine itfaiye ile birlikte hareket etmişler olay yeri inceleme ve tutanak için buradaydılar sanırım. Dinçer bir sürede onlarla konuştu.

&

Konuşması bitip itfaiye erleri ve polisleri gönderdikten sonra elinde telefon birileriyle konuşurken bir yandan da bahçede ileri geri yürüyerek sinir krizleri geçirdi Dinçer. Burnundan soluyordu resmen.

Sonunda telefonu kapatıp adamlarından birine el işareti yaparak yanına çağırdı. Adam koşar adım Dinçer'in yanında aldı soluğu.

" Berat!
Buradan ayrılmayın."

" Tamam Dinçer bey.
Şey, siz ne yapacaksınız? "

" Bugün otelde kalırım. Yarında Nişantaşında ki eve geçerim."

Diyen Dinçer adamla olan konuşmasını bitirip hızlı adımlarla arka bahçeye yürürken beni görmemişti. Olduğum yere oturup Dinçer'in ne yaptığını izlemeye başladım bu kez. Arka bahçede kendi etrafında bir tur atarken yüksek sesle,

" İnci! "

Dedi. Beni arıyordu.

" İnci! Geel pisi pisi.
Gel kızım nerdesin? "

Bir gün pisi pisi diye çağırılacağımı hiç düşünmemiştim ha! Heleki bu adam tarafından. Sessizce izlemeye devam ettim.

" Nerde bu kedi?
İnci nerdesin nereye kayboldun.
Gel kızım gel pisi pisi."

Hâlâ pisi pisi diyor ya. Az önce konuştuğu adama doğru bağırdı.

" Berat. İnci'yi gördün mü? "

" Anlamadım efendim. İnci mi?
İnci kim? "

" Lan evdeki beyaz kedi işte.
İnci.."

" Ha! Yok görmedim efendim. "

Beni telaşla aramasına daha fazla dayanamadım. O kadar çağırdı gideyim bari.

Diyerek yere atlayıp yanına doğru giderken ilk kez miyavladım.

Beni duyar duymaz anında dönüp yanıma geldi.

" Nerdesin sen?
Korkup kaçtın sandım."

Henüz değil, yarın! Dedim içimden.
Acaba kaçsam üzülür müydün? Yada yarın ben ortadan kaybolup gidince üzülecek misin?

Derken beni kaldırıp kucağına aldı yine. Adamlarının bakışlarına aldırmadan arabaya gelip direksiyona geçti ve yan koltuğa bıraktı. Sonrada motoru çalıştırıp gaza bastı. Duyduklarımı baz alırsak şuan otele gidiyorduk.

*****

Otele geleli iki saat olmuştu. Geldiğimiz andan beri de o sürekli telefonda birilerini arayıp duruyor, arada bir bağırıyor, bense büyük yatağın üzerine uzanmış onu izliyordum. Sonunda bıkıp telefonu kapattıktan sonra yatağın üzerine attı. Önce ellerini saçlarına geçirdi. Ardından gömleğinin bütün düğmelerini açıp uçaklarını pantonundan dışarı çıkardı. Sinirden hararet basmıştı galiba. Yetmedi odanın penceresini açıp derin nefesler çekti gecenin serinliğinden.

" Kim lan kim?
Emine denen o soysuz kadın kime çalışıyor. Kimin emriyle yaktı evi. Kimin emriyle beni öldürmeye kalktı. Ellerini saçlarına geçirerek derin bir nefes daha çekti bıraktı. Sonra yanıma gelip oturdu. Telefonu eline aldı ve bir arama daha yaptı.

Oda servisini aramıştı bu kez. Odaya yemek isteyip kapattıktan sonra kendini kolları iki yanda sırt üstü geriye bıraktığında eli beni buldu.

Parmakları tüylerimin üzerinde gezinirken bir anda doğrularak elini boynuna attı. Isırdığım yeri yoklarken yerinden kalkıp duvardaki ayna yönelince,

Yutkundum. Boynundan ısıtıldığı yeni dank etmişti kafasına galiba. Kendi kendime, kaç kızım İnci. Derken bir anda çatık kaşlı bakışlarıyla bana dönünce ikinci kere yutkunarak ayağa kalkıp gerilemeye başladım.

Ne tepki vereceğini bilmiyordum zira. Bir tekmede pencereden aşağı bile atabilirdi beni.

İki adımda yatağın yanına gelip beni yine tuttuğu gibi hava kaldırdı.

" Sen ne zeki bir kedisin.
Ayıltmak için beni ısırdın öyle mi? "

Yüzündeki mutlu ifadeyle bir rahatlama gelmişti resmen. Bir an beni pencereden atsa yere dört ayak nasıl inerim hesabı bile yapmıştım yani.

*****

Gelen oda servisinin getirdiği akşam yemeğini yedikten sonra şişmiş bir göbek eşliğinde geniş yatağa devrilerek yattım. Birde ağırlık çöktü ki hiç sormayın.

Bir kedi olarak son gecemdi ve yarın kendi bedenime dönecek olmanın heyecanını yaşıyordum.

" Birimizin keyfinin yerinde olmasına sevindim."

Diyen Dinçer'e baktım zar zor araladığım gözlerimle. Yatmak için hazırlanıyordu oda. Önce gömleğini çıkarıp odadaki berjerin üzerine bıraktı. Ardından pantolon kemerine indi elleri. Pantolonunu çıkarmaya başlayınca bir anda kocaman olan gözlerimle anında diğer tarafa dönerken tövbe yarabbiim! Çektim. Hatta bununla da yetinmeyip yataktan inmek için kalkmıştım ki hareket eden örtünün altına giren Dinçer arkamdan saran kollarıyla yine o bergamot kokulu tenle buluşturdu sırtımı. Beni kollarının arasına alıp,

" İyi uykular İnci tanesi."

Dediğinde annemin inci tanem sözü gelirken aklıma pes edip gözlerimi kapattım.

**************************

9. Bölüm bitti.
10. Bölümle devam.


🐾🐾 MİU 10 FİNAL 🐾🐾


Sabah ilk uyanan bendim. Başım sırt üstü dönmüş uyumaya devam eden Dinçer'in kaslı kolu üzerindeydi. Dört ayağımı birden uzatarak iyice bir esnedikten sonra yerimden kalkarak ön ayaklarımı ileriye sırtımı ve arkamı geriye doğru esnerken bir anda kendime geldim.

Lan! Ne yapıyorum? İyice kediye bağladım ya ben!?

Hemen kendimi toparlayıp yanımda uyumaya devam eden Dinçer'e çevirdim gözlerimi. Bugün son kez yanındaydım.
Bu yüzden son kez baktım yüzüne. Kaşlarına, kirpiklerine kirli sakalına.

İlk gördüğümde öküz dediğim adamı, şuan yanımda uyuyan adamla kıyaslayınca aslında ne kadar ön yargılı olduğumu anladım.

Bir kaç günde beni nasıl etkilediğini farkettim. Suratı asık ama kalbî gülen, dışardan bakıldığında semsert, ama içinde hüzünlü bir çocuk olan bir adamdı.

Gözlerim üzerinde derin bir nefes alıp verdim. Tek hareketle diğer yanına zıplayıp yataktan aşağı indim sonra. Yere kadar olan pencereye yaklaşıp yeni doğan güneşe çevirdim gözlerimi.

O an hiç ummadığım bir manzaranın güneşin ışınları arasında belirdiğini gördüm. Bir anda dalga dalga serap kokan görüntü Sahra çölü, mısır piramitleri, hemen üzerinde hangileri olduğunu anlayamadığım üç gezegen ve güneş çölde görülen seraplar gibi belirmiş bana bakıyordu. Sanki güneşin üzerinden başka bir boyuta bakıyordum.

Bu..Bu inanılmaaazzz! Derken buldum kendimi.

O an Kita'yı duydum yeniden kafamın içinde

" Nihayet!
Nihayet zaman geldi işte.
Hadi hemen gitmeliyiz."

Sesindeki sevinç bariz belli olurken tüylerimin ve derimin geriye çekildiğini hissettim.

" Ne hemen mi? Şimdi mi? "

" Evet şimdi!
Hadi! "

" Ama akşam güneş batarken demiştin."

" Demek ki yanlış hesaplamışım."

" Yanlış mı hesaplamışsın? "

" Hadi şapşal Miu oyalanma!
Hemen arkandaki aynaya gir."

" Ama. Ben... Şey..."

Derken gözlerim hâlâ uyuyan Dinçerdeydi.

" Onun uyanmasını yada vedalaşmayı bekleyemeyiz. Hatta uyanmadan gitmeliyiz. Onun önünde nasıl gireceksin aynaya aptal?

Dahası zamanım azalıyor, tabi seninde."

" Ne?
Ne demek seninde."

" Gördüğün o gezegenler güneş ve büyük piramit bir hizaya gelerek ölüler dünyasına gideceğim kapıyı bana açtığında aynanın arkasındaki boyutta olmazsak herşey tersine döner. "

" Ne demek her şey tersine döner? "

" Şu demek.
Ölmek isteyen ben yaşamaya, yaşamak isteyen sen ölmeye mahkûm oluruz. "

" Ne? "

Korkuyla baktım pencereden doğmakta olan güneşe.

" Bu olamaz hemen gidelim!"

Diyerek arkamı döndüğüm gibi duvardaki büyük aynanın karşısına geldim. Tam içine girecekken bir anda durdum. Devam edemedim. Arkamı dönüp Dinçer'e baktım. Ona veda etmeden gidemezdim..

Hızlı bir kaç adımdan sonra yatağın üzerine sıçradım. Yanına yaklaşıp son kez içime çektim o teninde ki bergamot kokusunu. Yaklaşıp kedi burnumu küçük bir öpücük niyetiyle yanağına dokundurdum.

" İnci." diye mırıldandığı anda hızla arkamı dönüp aynanın içine atladım gözlerim kapalı.

*****

Gözlerimi yavaşca açtığımda sanki uzuuun bir uykudan, hatta yüz yıllık bir uykudan uyanıyormuşum gibi hissettim. Neler olduğunu hatırlamaya başladığımda sanki bu boyuta geldiğim ilk âna dönmüş gibiydim. Yine karanlık bir boşlukta yine sırt üstü süzülüyordu bedenim. Tek farkla.

O gün felç olmuşcasına hareket edemeyen bedenimi şuan kıpırdatabiliyordum. Önce ellerimi kaldırıp gözlerimin hizasına getirdim. Tıpkı o günkü gibiydi yine görünüşüm. Gözlerimi kapattım yeniden ve yavaşça bedenimi düzelttim. Ardından gözlerimi açtığımda onu gördüm yeniden. Sanki bir dejavu gibiydi. Kita tam karşımdaydı. Lâkin ikimiz bir bedende değildik artık.

" Neden hâlâ buradayım. Neden bedenime dönmedim. Neyi bekliyoruz. "

" Son gezegeni."

Dedi tam arkamı göstererek. Bütün bedenimle arkama döndüğümde yuvalarından fırlayacak şekilde açılmıştı gözlerim.

Şuan tam karşımda inanılmaz büyüklükteki gezegenler, güneş ve kocaman bir pramit silüeti bana bakıyor bedenim gördüğüm hayalle gerçek arası görüntünün yanında küçücük kalıyordu. Bu, bu inanılmaz bir şeydi.

" Çok az kaldı Miu."

Dediğinde yeniden Kita'ya döndüm.

" Hazır ol, birazdan her şey bitecek. Sen kendi dünyana ben kendi dünyama döneceğiz. "

Dediğinde tam arkamda bir ışık patlaması oldu. O kadar ki arkam dönük olmasına rağmen gözlerimi kapatmak zorunda kalmıştım.

Saniyeler sonra Kita'nın sesiyle gözlerimi yeniden açtığımda bambaşka birini görmek beklediğim birşey değildi.

Karşımda bambaşka bir Kita vardı. İnsan bedenine benzeyen üst bedeni, bir kediye benzeyen alt bedeni vardı. Yüzü kedi yüzü, beyaz ve benim saçlarıma benzeyen saçları vardı. Üzerindeki kıyafeti eski mısır kıyafetleri şeklindeydi. Çok mistik bir görünüşe sahipti. Parçalara ayrılan ruhunun birleşen hali bu şekildeydi demekki.

" Hiç yeraltı dünyasının bekçisine benzemiyorsun. "

" Kaç bekçi gördün ölümlü hayatında şapşal. " Dedi alayla.

" Daha korkunç bir şey olduğunu sanıyordum."

Hızla yanıma geldi.

" Şimdi sıra sende hadi gidiyoruz." Dedi.

Kollarını bedenime sardı. Gözlerimi kapattığımda bir elektriklenme ile birlikte inanılmaz bir basınçla yükseldiğimi ardından yine aynı şekilde alçaldığımı hissettim.

Gözlerimi yeniden açtığımda hastane odasında yatakta yatan bedenimin üzerine uzanmış bedenim yatakta ben üzerinde ve havadaydım.

Dikkatimi ilk çeken şey saçlarım oldu.

Saçlarım. Saçlarım artık beyaz değil aksine siyah olmuştu. Sadece sağ önde bir tutam beyazlık vardı. Sanki özellikle yapılmış bir boya gibi. Tenimin rengi daha koyu tıpkı annemin gençliği gibi görünüyordum.

" Miu." Dedi şuan göremediğim ama duyduğum Kita.

" Ruhumu bedeninde taşıdığın ve sakladığın için teşekkür ederim...

Senden iki şey aldım ruhumun birer parçası olan. Bana ait olan beyazlığın ve mavilerin.

Ve sana iki şey bıraktım yine ruhumun bir parçası olan.

Birincisi saçında ki bir tutam beyazlık!
Beni hatırla. Ölümü hatırla ve hatırlat diye..."

" Ne? "

" İkincisi düşünceleri duyma yeteneği. Ama herkesi değil. Sadece sana zarar vermek isteyenleri."

" B-ben ne diyeceğimi bilemiyorum."

" Bir şey söylemene gerek yok. Hadi dünyana dön ve ölene kadar güzel bir hayat yaşa."

Diyen sesi ve sırtımda hissettiğim eliyle bedenime doğru çekildi ruhum."

*****

Gözlerimi açtığımda tepemde bana bakan beyaz önlüklü iki kişi vardı.

" İnci hanım.
Merhaba. Beni görüyor, duyuyor musunuz? "

Dedi yaşlı olan. Başımı salladım evet anlamında.

" Ben doktorunuzn İlker. Nasıl hissediyorsunuz? "

Yine başımı salladım.

" İyiyim."

" Ağrın yada hissettiğin olumsuz birşey var mı? "

Gözlerimi kapatıp bedenimi dinledim.

" Yok! " Dedim gözlerimi açarak.

Elinde bir ışık tek tek göz bebeklerime baktı. Diğeri genel bir muayene yaptı.

" Her şey yolunda görünüyor. MR da da birşey yok. Bu çok iyi. Başına aldığın darbe ile geldin hastaneye. Beş gündür uyuyordun. Tomografi ve MR görüntüleri iyi. Lâkin saçların ve gözlerin neden renk değiştirdi buna anlam veremiyoruz."

Gülümsedim saçlarımdan bir tutam elime alıp baktım. Gözlerim öyle alışmıştı ki soluk olan renklere bu koyu renk çok hoşuma gitmişti.

" İyiyim ben, çok iyiyim..."

Doktorlar birbirine baktı.
Yaşlı olan.

" Bununla geçmiş olsun o zaman."

Dedi gülümseyerek. Ailen dışarda seni görmek için sabırsızlanıyorlar. Başını arkasındaki kapıya çevirdi.

" Gelebilirsiniz! "

Kapıdan koşar adım giren annemi görünce çok şaşırırken aynı zamanda da çok sevindim. Duygusala bağlamıştım galiba. Ağlayarak sarıldı.

" Canım benim.
İnci tanem! Güzel kızım! "

Yüzümü avuçlarının arasına alıp her yerinden öptü kokladı. Babam arayıp olanları anlatınca nasıl korktum nasıl üzüldüm anlatamam. Arkasında gözleri yaşlı bakan dedemi görünce kollarımı uzattım. Annem kenara çekilince yaklaştı sarıldı.

" Yavrum güzel torunum.
Allah'ıma şükürler olsun iyisin! "

" İyiyim dede üzülme."

Dedemden sonra sırada Berra vardı. Can arkadaşım. Dedemi yalnız bırakmayan ailemden biri gibi yanımızda olan tek arkadaşım.

" Geçmiş olsun canım benim.
Korkuttun bizi. "

" Teşekkür ederim canım arkadaşım.
Dedemi yalnız bırakmadığın için. "

" Bu arada nasıl oldu bilmiyorum ama bu saçlarla bu gözlerle çok güzel görünüyorsun. "

Onlar şaşırsada ben sebebini bildiğim için şaşırmıyordum.

" Teşekkür ederim.
Bende sevdim bu halimi."

Dedim gülümseyerek.

Berra da geriye gittiğinde bu kez hem yabancı hem tanıdık biri daha vardı.
Asım abi. Annemin eşi.

" Geçmiş olsun güzellik. Çok korktuk.
Özellikle annen ve deden çok üzüldüler. Şükürler olsun iyisin. Seni yeniden iyi gördüğümüze çok sevindik.

Ve sana bunu yapanlarında yanına kalmadı merak etme. "

Bir anneme bir dedeme çevirdim gözlerimi. Dedem,

" Asım oğlum sayesinde bunu yapanların Melih ve arkadaşı olduğunu öğrendik."

" Asım tek tek kamera görüntülerini toplayıp buldu onları." Dedi annem.

" Ve bulup polislere teslim etti."

" Tabi öncesinde biraz sohbet ettim onlarla." dedi Asım abi pis pis sırıtarak.

" İyice bir benzettim desene sen ona." dedi annem gülümseyerek.

Duyduğum şeyle minnetle baktım Asım abiye. Bir babanın yapması gereken şeyi yapmıştı benim için. Anneme ve dedeme destek olmuştu. Gerçek babam ise ortalarda yoktu.
Asım abi doktora döndü.

" Ne zaman çıkabilir doktor bey."

" Bugünde burada kalın. Bir kaç tahlil daha yapalım sonuçlar iyi çıkarsa yarın sabah çıkabilir.

Ama dediğim gibi saçlarının ve gözlerinin beden renk değiştirdiğini hâlâ anlayamadık. Bunu araştırmaya devam edeceğiz. "

" Çok takılmayın doktor bey. Ben iyiyim. Annemin beyaz incisi şimdi siyah inci oldu hepsi bu."

Dediğimde hepimizin yüzünde bir tebessüm oluştu.

Doktorlar odadan çıktıktan sonra annem yanıma gelip yatağın kenarına oturdu. Elleri saçlarımda gezinerek baktı inceledi.

" Bu inanılmaz bir şey. Nasıl oldu bu hâlâ anlamıyorum."

" Ben biliyorum! " Dedim.

Hepsi aynı anda bana baktı.

" Biliyor musun.
Söyle kızım o zaman nasıl oldu.
Neden doktorlara da söylemedin."

" Anne.
Dede.
Bu doktorluk bir şey değil çünkü."

Gülümsedim.

" Size anlatacağım ama bana inanmayacak belki de delirdiğimi sanacaksınız. Ama inanın ki hepsi doğru.

Anne... Dede... Bedenim beş gündür burada uyurken ruhum başka bir yerde başka bir evde ve başka bir bedendeydi. "

Annemin gözleri anında büyürken aklından geçenin aklımı kaçırdığım olduğu gün gibi aşikardı.

" Hemen korkma annem. Önce bir dinle."

Derin bir nefes alıp verdim. Yaşadığım her şeyi en başından en sonuna kadar bir bir ama ayrıntıya girmeden anlattım karşımda kocaman gözlerle beni dinleyen dört kişiye.

Dakikalar sonra anlatacaklarım bittiğinde ilk inanan dedem oldu. Çünkü eski Mısır ve yeraltı dünyasının bekçileri ile ilgili bilgiye sahipti.

Diğerleri çok inanmadı desem yeridir.
Ama delirmişim gibi bakmayıda bıraktılar.

" Sen iyisin ya.
Sağlığın yerinde ya.
Hiç bir şey umrumda değil. Güzel kızım benim. Dediğin gibi beyaz incim gitti siyah incim geldi.
Sen her zaman benim İnci tanemsin.

*****

10 Gün Sonra

Hastaneden çıkıp dedemin evine geleli tam on gün oldu. Annem ve Asım abi de on gündür dedemin yanında ve birlikteydik. Ve annem hafta sonu birlikte dönmek istiyordu. Da benim aklım çok karışıktı.
Yaşadığım şeyleri ayrıntı vermeden annemlere anlatırken Berra'ya herşeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmıştım.

Ruhumun bir kedinin içine girişinden sonra Dinçer'in beni yanına alışına, onun evinde yaşadıklarıma, birlikte uyuduğumuza, ona karşı içimde bir şeylerin oluştuğuna kadar her şeyi anlatmıştım hem de.

Halimi şaşırmış ve kocaman gözlerle dinlemiş üstüne de bir kahkaha patlatmıştı. Sonunda da,

" İşte büyük konuşursan böyle olur arkadaşım. Sen misin,

Ben bu adamın karısı olmayı bırak evde beslediği kedisi bile olmak istemem.

Diyen. Sen kör kütük aşık olmuşsun beh! Bu bakışlarından anlatış tarzından bile belli oluyor.

" Allah'ım. Kızı adamın evine önce kedi olarak yolladın birde üstüne aşık ettin!

Yarabbim, büyük konuşmaktan sana sığınıyorum! "

Demişti.

******

Antika dükkanında eski masa üzerindeki kahvelerimizi içerek dedemi bekliyorduk.

" İnci. "

Berra'nın sesiyle geldim kendime.

" Hı. Ne? "

" Yine daldın gittin. Yine onu düşünüyorsun değil mi? "

" Ya Berra.
Ben kaç gündür düşündüm düşündüm sonunda kabul ettim. Kız ben gerçekten bu adama aşık olmuşum yaa.

Yani dışardan göründüğü insan değil. Gerçekten değil. İçindeki insan, içindeki çocuk çok güzel. Kalbî çok güzel aslında.

Hatta gezilecek tozulacak falan değil. Direk evlenilecek bir erkek. Hazal salağı ne kaybettiği bilmiyor. Oysa hem fiziği hem ruhu güzel."

O an aklıma banyodan çıkıp havlu ile odaya girdiği sahne gelince yanaklarımın yandığını hissettim.

" Ay İnci söylemeyi unuttum."

" Neyi?"

" O ev de çıkan yangın varya."

" Eee! "

" O işin arkasından Hazal'ın babası çıkmış. Evdeki çalışan kadını ayartanda evi yaktıran da o Ramiz denen adammış."

" Ne? Ciddi misin? "

" Evet. Ha birde! "

Dedi. Yüzü asılırken bakışları değişti.

" Yangın olduğu o günün ertesi günü akşamı babası vefat etmiş..

Gerçekten duymadın mı? Hiç mi bakmıyorsun internete habere. Kuzum Allah aşkına sen o telefonu ne için kullanıyorsun? "

" Sana söyledim ya.
Ben öyle medya haber internet çok uğraşmam. Doğal olarak da duymadım. Bak şimdi çok üzüldüm ya. O sabah kedi ben o akşam Rıdvan çıkmıştı Dinçer'in hayatından. "

Dinçer'in yerine koydum kendimi. Babasından hiç sevgi, ilgi görmediğini söylüyordu ama yine de üzülmüştür diye geçirdim içimden. Çünkü iyi bir insan iyi bir evlat ve kalbi güzeldi. O anda bir karar verdim. Kısa bir an daha düşündüm.

" Berra."

" Efendim."

Önce yaklaş işareti yaptım, ardından kulağına doğru eğildim ve aklımdaki şeyi Berra'nın kulağına fısıldadım.

" Nöööeeeeyyy!!! "

Verdiği tepkiyle kahkaha atarak gülerken,

" Asıl annemle dedem şaşıracak."

******
Ertesi gün

Üzerimde bornozla çıktım banyodan.
Odama geçtiğimde arkadaşım Berra beni izliyordu. Dolaptaki kıyafetlerimin arasından uzun pembe, askılı yazlık olan elbisemi alıp giyinirken

" Kızım sen gerçekte ciddimisin."

" Ciddiyim."

" Bak pişman olma sonra."

" Olmayacağım canım benim.
İnan ki olmayacağım."

Dedim sarılarak.

" Annen?
Onun haberi yok! "

" Ona da akşam gelince söyleyeceğim artık."

" Ya İnci!
Ya sandığın gibi olmazsa.
Ya kabul etmezse."

" Edecek Berra.
Kendi söyledi edecek. "

Dedim gülümseyerek. Ardından tuvalet aynasının önüne geçip saçlarını güzelce taradım. Önümde Kita'nın bıraktığı iz olan bir tutam beyaz saçı kulağımın arkasına aldım. Bu beyaz tutam siyah saçımın üzerinde güzel duruyordu doğrusu. Berra yerinden kalktı.

" Eh o zaman gazan mübarek olsun arkadaşım.

Hadi çıkalım seni bırakayım. Babamın arabasını yürüttüm senin için."

" Çok iyisin ya valla. "

Çantamı da alıp çıktık evden. Dedemin dükkanı önüne gelip dedeme Berra ile birlikte dolaşmaya yalanını uydurup bekleyen eski model arabaya binip hareket ettik. İstanbul trafiğinde ve sıcakta kırk dakika yol aldık. Tenimdeki ve saçlarımdaki beyazlık gidince daha rahat çıkabilir olmuştum sıcak güneşe. Şapka bile takmıyordum artık.

&

Nihayet büyük şirket binasının önünde durduk. Arabadan inmeden önce başım önümde iyice bir düşündüm yeniden. Bu halimi gören Berra elini elimin üzerine koyarak bana baktı.

" Arkadaşım, yapmak istediğin şeyden emin misin? "

Gülümsedim.

" Eminim Berra. Çok eminim."

Dedikten sonra arabadan inip kapıyı kapattım. Berra çıktığım kapıya doğru uzanıp camdan seslendi.

" Yürü be İnci'm kim tutar seni! "

Diye bağırırken heyecandan patlayacak gibi atan kalbimin sesi kulaklarıma tırmandı. Şirketin giriş kapısına dönüp derin bir nefes çektim içime. Hızlı ve kararlı adımlarla içeriye girip yürüdüm. Girişteki görevli kıza Dinçer Doğaner ile görüşmek istediğimi söyledim. O da beni Dinçer'in özel sekreterine yönlendirdi. Asansöre binip söylediği kata çıktım.

Bir dakika kadar sonra açılan asansör kapıdan çıkıp koridor üzerindeki sekreter kızın masasına yöneldim.

Tam karşısına geldiğimde önce durup hemen yan tarafımda ki deri kaplı iki kanatlı kapıya baktım. Heyecanım iyice artmıştı. Ama düşüncemde kararlı yapmak istediğim şeyden emindim. Ve pişman olacağımı kesinlikle düşünmüyordum.

" Buyrun nasıl yardımcı olabilirim size."

Diyen kıza cümlemi yeniledim.

" Dinçer bey ile görüşmek istiyorum."

" Konu neydi acaba."

" Ortaklık!
Ona bir ortaklık teklifinde bulunmaya geldim."

Dediğimde kız alık alık bana bakarken ben yine gülümsedim. Heyecanımı ancak bu şekilde bastırabiliyordum. Sekreter kız,

" Siz bir dakika bekleyin.
Ben kendisine haber vereyim."

Diyerek kapıyı tıklayıp içeriye girerken ben çantamın içinden evin ve bisikletimin anahtarlarının olduğu anahtarlığımı çıkarıp, anahtarları halkadan ayırdım. Elimdeki anahtarları çantamın içine atarken boşta kalan halkayı avucumun içine aldım. Saniyeler sonra odadan çıkan kız,

" Buyurun sizi bekliyor Dinçer bey."

Dediğinde halka olan elimi yumruk yapıp kalbimin üzerine koyarak odaya doğru adımladım. İçeriye girdiğimde büyük masası başında elinde kalem önünde kağıtlar imza atan Dinçer'i yeniden görünce heyecanım o kadar arttıki bir an kalbimin duracağını sandım.

" Buyrun oturun."

Dedi başını önünden kaldırmadan.
Tedirgin adımlarla yaklaşıp masasının hemen önündeki koltuğa geçip oturdum.

Bitti. Diyerek kalemi kenara bırakıp başını kaldırdı. Gözlerinin mavisini yeniden görmüştüm işte. O an farkettim aslında ne kadar özlemişim o mavileri.

" Sekreterim ortaklık teklifi gibi bir şeyler dedi. Bahsedeceğiniz ortaklık ne ile ilgili? "

Geriye yaslandı.

" Kimsin? Adın, sanın?
Sizin gibi genç biri ne işle meşgul."

Gözlerim hâlâ gözlerindeydi.

" Ben öğrenciyim. Eczacılık okuyorum."

Anlamaz şekilde baktıktan sonra yerinde doğrulup dirseklerini ve ellerini masasına dayayarak parmaklarını birbirine geçirdi. Bedeni öne doğru kavis alarak,

" İlaç işi falan mı? Eğer öyleyse benim alanım değil. Boşuna.."

Başımı iki yana sallayarak hayır. Dedim. Cümlesini keserek. Yerimde doğrulup ayağa kalktım.

Hâlâ elimde tuttuğum anahtarlık halkasını masasının üzerine koyup parmağımın ucuyla ona doğru itip bıraktım. Bir bana bir önündeki halkaya gidip geldi gözleri.
Sonra masadan alıp baş ve işaret parmağının ucunda tutarak bana baktı.

" Bu bir anahtarlık halkası.
Bundan ne anlamalıyım küçük hanım. "

Elindeki halkayı alıp masanın etrafından dolaşarak tam yanına geldiğim de koltuğunu bana doğru çevirdi. Bacak bacak üstünde beni izlemeye devam ederken elimdeki halkayı uzatarak, daralan ciğerlerimi rahatlatmak için derin bir nefes alıp verdim yine ve devam ettim.

" Dinçer Doğaner.
İlerde sana bundan daha değerli bir tane alacağıma söz veriyorum. Yani çalışmaya başlayınca."

Kaşları şaşkınlık içinde havaya kalkarken ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu sanki.

Bir dizimin üzerine çöktüm.
Yaptığım şeyle afallayarak ayaklanırken,

" N-Ne yapıyorsun sen? "

" Dinçer Doğaner." Dedim daha ılımlı ve yumuşak bir ses tonuyla başımı kaldırıp yüzüne bakarken.

" Senin gerçekte nasıl biri olduğunu biliyorum. Seni böyle kabul ediyorum. Sende beni kabul edip benimle evlenir misin? "

" Ne!?
Ne dedin sen? "

Kocaman olan gözleri normale dönüp ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra beni kollarımdan tutarak ayağa kaldırırken bağırdı.

" Aklını mı kaçırdın sen?
Kalk ayağa."

" Bana şöyle demiştin Dinçer Doğaner."

Dedim gözlerine bakarak.

" Doğru kız beni bulsa. Bir gün çat diye karşıma çıksa. Elinde yüzük bile değil tel bir anahtarlık halkası ile gelse. "

Bunu söylerken elimdeki halkayı göstererek devam ettim.

" Deseki seni tanıyorum. Gerçekte nasıl biri olduğunu biliyorum. Seni böyle kabul ediyorum. Benimle evlen dese.
İnan kabul ederdim. Demiştin. "

Duydukları ile şok olmuş şaşkınlığı dahada artmış sadece bakıyordu.

" Dinçer...
Beni tanıdın mı? "

Sadece bakıyordu.
Tanımam mı gerekiyor dercesine.

" Benim... İnci.

Bir gece ölümün kapısından geçip bir kedinin bedeninde yaşamak zorunda kalan, arabanla çarpacakken bulup evine, masana aldığın. Elinle yemek yedirdiğin kedi, İnci. Hazal'a yaklaşma mikrop kaparsın dediğin İnci.
Çok yorgunum dediğin İnci.
Yatağına aldığın sarılıp uyuduğun o beyaz kedi.
O yangında koynuna alıp birlikte balkondan atladığın kedi, İnci. Son sabah otel odasında birden bire ortadan kaybolan İnci.

Sıktığı yumruklarıyla birlikte göz bebekleri titrerken hâlâ gözlerime batıyordu.

Bir anda kahkaha atarak gülmeye başladığında bana inanmadığı açıkça belliydi.

" Sen şimdi, yanımda sadece birkaç gün kalıp kaybolan o kedi olduğunu mu iddia ediyorsun.

Bu saçma!
Çok, çok saçma!
Kafayı yemişsin?

Kimsin bilmiyorum.
Bütün bunları nasıl biliyorsun onu da bilmiyorum ama sen kafayı yemişsin.
Böyle birşey olamaz."

Kaşları çatıldı bir anda. Koluma yapışıp kendine çekti beni.

Seni bana kim neden yolladı?
O Ramiz piçi mi?
Şerefsizin dölü girdiği delikte bile rahat durmayıp seni mi bulup yolladı bu kez de.

Ne Ramiz'in ne Hazal ne Emine.
Hiç biriyle alakam yok.
Ben sadece senin için geldim.

Sen, ben doğru insanı bulamıyorum o beni bulsa dediğin için buradayım.

Mavi gözlerin yüzünden, bergamot kokun yüzünde buradayım Dinçer. Seni tanıyorum. Çok iyi tanıyorum. Bu yüzden buradayım.

Sana herşeyi anlatacağım.
Sonunda bana deli desende anlatacağım. Ama anlatmaya burdan başlayayım."

Dedim. İşaret parmağımı boynuna bıraktığım diş izinin üzerine koyarak.

" Bu izi ben yapmıştım. Odan yanarken kendinde değildin. Seni uyandıramadığım için boynunu ısınmıştım. "

Gözlerindeki şaşkınlığın tarifi yoktu.

" Otur Dinçer Doğaner."

Dedim gülümseyerek.

" Olan biten herşeyi dinle ve bana inan."

&

O koltuğuna ben masasının önünde ki koltuğa geçip oturdum. Antika dükkanına giren hırsızın başıma vurduğu andan itibaren başlayan hikâyem tam bir saat sürdü.

Bir saat boyunca beni dinledi. Sonunda kocaman bir hassiktir çekti. Ama bana inandı.
Çünkü bana sorduğu her şeye delilleriyle birlikte cevap vermiştim.
Sonunda yerinden kalkıp masanın etrafından dolaşarak yanıma geldi.

" Sen...
Sen gerçekten o beyaz kedisin. İnci'sin. "

" Evet.
Bu arada gerçek adım da İnci.
Nasıl becerdin bilmiyorum ama bana benim adımı verdin. "

Bir kahkaha daha attı.

" Bu olağanüstü, kimsenin inanyacağı birşey. "

" Evet öyle."

Dedim rahat bir nefes daha alarak.
Herşeyi anlatmış ve rahatlamıştım.

" Ee Dinçer Doğaner.
Benimle evlenmeyi kabul ediyor musunuz? "

Yüzümü avuçlarının arasına aldı birden. Bir süre gezindi içlerinde.

" Sen gerçekten benimle evlenmek istiyor musun?"

" Evet."

" O halde bende seve seve kabul ediyorum. İnci tanesi."

Geri çekilip elini uzattı bana doğru. Elimdeki halkayı büyük elinin yüzük parmağına geçirdim yavaşça.

" Bu şekilde bir teklif alacağım aklımın ucundan bile gelmezdi."

Dedi gülerek. Ardından yüzümü yeniden avuçlarının arasına aldı.

" Gel buraya pisi pisim."

Dedi dudakları dudaklarımı hedef alırken. Kollarının altından beline sardım kollarımı.

Miyaav... Dedim. Dudaklarını dudaklarımla karşılarken.

VE MUTLU SOOOONNN!

Loading...
0%