@azamet_29_2
|
Selaam canlarım. Şimdiden anlaşalım. Bol yorum ve oy bekliyorum. 🤗😍 Keyifli okumalar diliyorum 🌹 " Ooo dayı oğlu nihayet." Dedi Kıraç ceza evinin büyük kapısından çıkarken yağan yağmur yüzünden hızlı adımlarla yürüyen Pusat'a. " Bununla geçmiş olsun." Pusat büyük sedan araca doğru yürürken Kıraç elindeki sigarayı yere atarak siyah has deri ayakkabısının burnuyla ezip söndürdü. Koruması ve adamı Boran'ın açtığı arka kapıdan araca binerken Kıraç da diğer tarafa geçip yanına bindi. Üzerindeki yağmur damlalarını silkelerken sordu. " Cezaevindeki otuz saatin nasıl geçti?" " Boktan." Dedi adam kaşları çatık hırlayarak Kıraç gibi kolları üzerindeki yağmur damlalarını silkelerken. " Adımı kullanan o piçi bir elime geçireyim öldürmeden önce otuz saat deponun tavanına başağı asıp kum torbası diye kullanmayanı sikeyim." " Fantazilerine hayranım. " Diyen Kıraç, " Kara dan mı şüp..e.." Cümlesi bir anda yarım kaldı. " Daha kötüye hazır ol. Pusat bir Kıraç'a bir de elindeki telefona baktı. Biliyordu açmazsa, annesi sesini duymazsa, yıllardır yaşadığı İtalya'dan kalkar taa buraya gelirdi. Bu yüzden el mecbur açtı. " Alo. Demişti ki bir anda, " Pusaaaatt!! " Diye cırlayan Elmas Kurtoğlunun sesi kulaklarında çınladı. Çıkan yüksek ses yüzünden Pusat telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kalırken Kıraç dudaklarını birbirine bastırmış gülüyordu. " Senin ne işin var cezaevlerinde?! " Abartma Elmas Sultan. " Yanlış anlaşılma mı? Dalga mı geçiyorsunuz benimle. Babanı bilmesem neyse. Babası kılıklı! Biraz olsun rahat yok mu sizden bana? Sizin yüzünüzden ya korkudan ya stresten öleceğim beh! " Gözlerini devirdi adam. " Seninde dediğin gibi Sultan'ım. Derman Kurtoğlu'nun oğluyum ben. Birşey olmaz bana. Çıktım, dışardayım ve iyiyim. Şimdi acil bir işim var seni sonra arayacağım. Babama selam söyle." Annesi Pusaat..! demişti ki adam kapattı telefonu. Sonra da Kıraç'a uzattı. " Bu hiç iyi olmadı. Yengem sinirden yerinde zıplıyordur şimdi. Birazdan da dayım ararsa şaşırma." " Babam aramaz. Neden girip çıktığımı biliyor. Hem annemden daha sakindir o." " Boran eve çek koç.u.. " Diyen Kıraç'ın cümlesini Pusat kesti. " Eve gitmiyoruz! " Sandalcının villasına mı? " Dedi direksiyondaki adam. " Abi ne işimiz var bizim o itle." Diye devam eden Kıraç'ın gözleri yanındaki Pusat'a döndü. " Kıraç, sende Yaman'ı ara söyle adamları toplayıp gelsin. Villaya gelmeden yolda bize katılsınlar." " Ne oluyor? " Sonra anlatırım. Kıraç aldığı emir üzere telefonu eline alırken Boran istikameti Sandalcı lakaplı adamın evine çevirdi. Bu sırada Pusat'ın gözleri dışardaki karanlığın içinde dolaşırken histerik bir gülümseme belirdi yüzünde. Çünkü kaldığı koğuşta olanları hatırlamıştı. ***** OTUZ SAAT ÖNCE Elleri kelepçeli şekilde cezaevinin koridorunda yürüyen adam koğuş kapısının önünde durdu. Gardiyanlardan ikisi iki yanında dururken üçüncüsü koğuş kapısını açtı. Ardından adama dönüp elindeki kelepçeyi anahtar ile açıp içeriyi işaret etti. Pusat hiç kıpırdamadan dikilmeye devam etti. Sırayla ellerinin bileklerini ovarken bir yandanda karşısındaki gardiyanı süzüyordu. Histerik bir gülümsemeden sonra kapıdan içeriye girerken arkasından, " Allah kurtarsın." dedi gardiyan. Geri dönme gereği bile duymayan adam sadece gülümsedi. Koğuşta altı kişi vardı. Giren adamı gördükleri anda, " Ku- Kurtoğlu! " Diyerek yerlerinden kalktılar. Her biri ayrı şaşkındı. Karşılarındaki adam büyük mafya babası Derman Kurtoğlu'nun vârisi ve en az onun kadar acımasız ve güçlü olan oğlu PUSAT KURTOĞLU idi. Pusat Kurtoğlu'nun bir pusat( kılıç ) kullanarak adam öldürdüğünü bile duymuşlar, doğduğunda babasının verdiği adının onu daha da acımasız yaptığını söylüyorlardı. Bu da korkudan ölmek için yeterli sebepti onlar için. Onlar el pençe divan dururken Pusat elleri ceplerinde koğuştaki adamları süzüyordu bir bir. Adamların başları ve elleri önlerinde kıpırdamaya cesaretleri yoktu. Sadece biri hariç. O başka bir iş için bu koğuştaydı. En öndeki adam saygısızlık yapmaktan korkarak, " Hoşgeldin abimiz. Geçmiş olsun." Diyebilmişti. Ki, oda korkuyla ve kekeleyerek. Pusat cevap vermeden her birini süzdükten sonra son adama çevirdi gözlerini. Ne Pusat'ı görmüş ne de konuşulanı duymuştu. İçlerindeki en yaşlı olan bu adam başı önünde elleri saçlarında koğuşun iki duvarı arasında hızlı adımlarla ileri geri yürüyor, dahası sürekli kendi kendine mırıldandıyordu. Daha dikkatli baktığında uzun zamandır yüz yüze görmediği adamı anında tanıdı Pusat. Kaşları çatılırken dişlerinin arasından tısladı. " Sandalcı..." Yer altının karanlık adamlarından biriydi Sandalcı da. Derman Kurtoğlunun ardından en büyük Pusat Kurtoğlu olsada güçlü çok adam vardı bu karanlığın içinde. Tıpkı lakabı Sandalcı olan bu adam gibi. Lakabı sandalcıydı çünkü bu işlere sandalla mal kaçırarak başlamıştı. Şimdi ise bir şirketi ve gemileri vardı. Ve doğru işi bir tane ise eğri işi beş taneydi. Üstünlük sağlayan her defasında Pusat olsada iki adam bir çok kere çıkar çatışması yüzünden kafa kafaya gelmişlerdi. De. Onun ne işi vardı burada. Pusat'la aynı delikte. & Yanına yaklaşan adamın sesiyle çıktı düşüncelerinden Pusat. " Abim istediğin yeri seç orada yat." Pusat bir kendine bir Saldalcıya bir de karşısındaki ufak tefek işlerden içeri giren adamlara baktı. Burası benlikse bu adamlar neden burada. Burası onlara göreyse ben neden buradayım. Peki ya Sandalcı? İşlediği suçlara rağmen her seferinde samanlıkta ki domuz misali kurtulan bu adam.. O nasıl içerde ve ben neden duymadım. Diye geçirdi içinden. " Sandalcı! " Dediğinde adam anında durdu. Duyduğu sesin bir sanrı olduğunu düşünürken önündeki başını kaldırıp arkasına çevirdi. Karşısındaki heybetli adama baktı. Sonunda delirdim diye düşündü. Çünkü akıl sağlığını gittikçe kaybettiğini kendide dahil herkes biliyor, ama hiç kimse yüzüne söylemiyordu. Bu gidip gelen aklı yüzünden yaptığı bir şey onun ve birinin daha hayatını köklerinden değiştirmişti. " Senin ne işin var burada? " Sandalcı önüne dönüp yürümeye ve kendi kendine mırıldanmaya devam etti. Karşısında ki bu adam gerçek değildi. Kesin sanrı görüyordu ona göre. Konuşmaya devam etti kendi kendine. " Buradan çıkamayacağım! Bir anda kolundan tutan elle durdu Sandalcı. " Neden buradasın lan!? Neden benimle aynı yerdesiniz? " Adamın gözleri büyüdü. " Kurtoğlu? " Dalga mı geçiyorsun lan!? Kara dedin! " Derken bir anda Sandalcının yakasından tutup sarstı. " Tanıyor musun Kara'yı. Yoksa Kara'ya mı çalışıyorsunuz? Sizi benimle aynı yere o yüzden mi tıktılar lan? " Ne?! Ha-hayır Kurtoğlu. Pusat'ın kaşları sonuna kadar çatık gözleri bir koğuşun içinde ikisini izleyen adamlara, bir Saldalcıya gidip geldi. " Kara dedin! Kim lan bu adam, kim? Nerde saklanıyor? Nereden çıktı? Konuş lan! " " Bırak yakamı Kurtoğlu. Ne Kara'yı tanıyorum ne de Kara'ya çalışıyorum! Kimdir necidir nereden çıktı bilmiyorum. Kim olduğunu bilsem bugün öldürürüm ellerimle. Ben kendi derdine düşmüşüm zaten seninle ne işim olur. " Elimdeki adamı geriye savurdu Pusat. " Birileri büyük oynuyor. Derken geriye yürüyüp karşısındaki yatağa oturdu. " Yada büyük oynayanlar birden fazla kişi. Belkide kötü bir tesadüf. Bugün ne işler çeviriyorsun İstanbul..." Dirsekleri dizlerinde parmaklarını birbirine geçirip çenesinin altına yerleştirdi. Düşünmeye başladı. Burada devamlı kalmayacağını adı gibi biliyordu. En geç yarın gece dışarda olacaktı. Kıraç ve avukat babası Murat bu işi halledecekti. Bu süre içinde sadece düşünüp tedbirli olacak ve zamanın dolmasını bekleyecekti o kadar. " Nerede? Ne oluyor dışarda. Neden bu kadar sessiz. Ya adamlarımı da yanına aldı, yada herkesi öldürdü sıra bana geliyor." Ne kıvranıyordu bu adam? " Adın ne?" " A-Aydın." Başıyla Sandalcıyı işaret etti. Ne iş dercesine. Sesini kıstı Aydın " Sabah düştü buraya. Bir anda yanına gelen Sandalcı adamı yakasından tuttuğu gibi kafayı suratına gömdü. " Sikerim lan delini! " Duymuştu adamı. Pusat kolundan tutup geriye çekti adamı. " Geç lan yerine. Öfkeli gözleri Pusat'ta dişlerini sıkarak geriledi Sandalcı. Sıkardı Pusat'a bulaşmak laf söylemek. Hele ki aynı koğuşun içinde tek başındayken. Hırsla kolunu çekip yatağına dönüp oturdu. Dirseklerini sinirden titreyen dizlerine dayadı. Pusat iyice merak etti. Birinin bir işler çevirdiği aşikardı. Da Sandalcının durumu daha farklıydı sanki. Hâli denizin ortasında kureksiz kalmış sandalcı haliydi. " Derdin ne? " Derken ceplerini kurcaladı. Bulduğu bitmek üzere olan sigara paketini çıkarıp içinden bir dalı alıp dudağına bıraktığında bir eli kanayan burnunda Aydın yaktı sigarayı. Sandalcı başını kaldırdı. " Kara... Pusat'ın kaşları çatıldı. Onunda kulağına sık sık gelen bu adam Pusat'ın da canını sıkıyordu. " Hani tanımıyordun lan. " " Tanımıyorum. Son üç yılda peydah olmuştu Kara. Kiminin parasına, kiminin malına kiminin canına musallat olmuştu. " Son aylarda sürekli tehditler alıyordum. Arka arkaya mesajlar geliyordu şirkete yada telefona. Not veya mesaj şeklinde. " Seni bitireceğim. Öldürdüğün insanlardan beter olacaksın. Ölmeyi dileyecek bana yalvaracaksın." Gibi şeyler. " Hıh! " Çekti Pusat. " İlk kez mi duyuyorsun. Bu alemin her köşesinde yankılanır böyle cümleler. Güçlü olan ayakta kalır. Zayıf olan ölür. " " Bu adam her kimse şuan hedefinden ben varım. Ben burada kapana kısılmış beklerken..O." Diyip ellerini saçlarına geçirdi. Pusat adamın hâlini izledikten sonra umursamaz şekilde önüne döndü. Sonuçta haz etmediği biriydi. Derdi de onu ilgilendirmiyordu. Ama dediğine hak veriyordu. Bu gecenin mimarı Kara denen adam olabilirdi. Yer altı dünyasında bir dalga oluşturmuştu ve bu dalganın sonu meçhuldü. Oturduğu yatağa uzanıp sigarasını içmeye devam etti. Aradan dakikalar ardından saatler geçti. Teklif edilen yemekleri ve çayları reddetti Pusat. Sadece sabırla zaman dolduruyordu. Bir yandan da Sandalcıyı izliyordu. Geçen bir günlük zaman içinde yeniden müdürden izin istemiş adamlarını aramış kimseye ulaşamamıştı. Aradan iki saat daha geçmiş Sandalcı bir kez daha izin istemiş bu kez red olmuştu. Adam oturduğu yatakta boşluğu izliyor ve umudu iyice kesiliyordu. Sadece düşünüyordu. Düşünüyor düşünüyor, düşünüyordu. Kendisi buradan çıkana kadar bir şekilde haber almalıydı. Evinden, adamlarından, işinden, ne olup bittiğinden. Ama nasıl... O anda aklına gelen şeyle dondu kaldı. Hayret etti kendine. Önce dişlerini sonra yumruklarını sıktı. Çaresizlik böyle birşey olmalı. Diye düşündü göz ucuyla Pusat'a bakarken. Ardından bir küfür etti. Şansımı sikeyim ben! Pusat yattığı yerden doğrulup ceketinin cebinde sigara paketini çıkardı yeniden. Bu kez boştu paket. Bir günde bitirmişti hepsini. Sıkıntısını sigaradan çıkarmıştı. Pusat'ı izleyen Aydın yerinden kalkıp hazır çaydan bir tane doldurduktan sonra kendi paketini alıp Pusat'ın yanına geldi. " İzninle abi." Diyerek çayı yatağın üzerine bıraktıktan sonra paketini ters çevirip eline vurarak bir tane çıkarıp Pusat'a uzattı. " Buradan al abi. Senin kullandığına benzemez ama idare eder." Pusat bir Aydın'a baktı bir sigaraya, bir de çaya. Paketin ucundaki sigarayı alırken, " Çay istemez." Dedi. Ne olur ne olmaz diye tedbirliydi. Sigarayı dudağına bıraktığında yine Aydın yaktı sigarayı. Sonra da yatağın üzerinden aldığı çayla uzaklaştı. Pusat elinde sigara ayağa kalktı. Ardından kol saatine baktı. Zamanın dolmasına az kalmıştı. Eniştesi Murat otuz saate dışardasın garantisi vermişti Pusat'a. Dediği her zaman tutardı Murat'ın. Kollarını iki yana açıp esnedikten sonra boynunu kıtlattı. kalan zamanın hızlı geçmesini umarak Sandalcının yaptığı gibi koğuşun içinde ileri geri volta atmaya başladı. Elindeki sigaradan ikinci nefesi çektiğinde tadının garipliğini farketti. Sigara kalitesizdi tamam ama bu tat başkaydı. O an gözlerinin bulandığını başının döndüğünü hissedince anladı oyunu. Sigara! Sigarada ilaç vardı! Elindeki sigarayı kenara atarken Aydın'a çevirdi gözlerini. " Orospu çocuğu! " Koğuştaki herkes Pusat'a çevirdi gözünü. Öfkeli adam Aydın'ın üzerine yürüyecekken bir anda sendeledi. Bir eli başında diğeriyle duvardan destek aldığında Aydın denen adam öne çıktı. Pis bir gülümseme ile Pusat'a doğru ilerlerken belinden tahta saplı bir şiş çıkardı. Koğuşta herkes ayaklandı bir anda. Önce, " Kâmil! " Dedi. Ardından, " Buraya kadar! " Laann! " Diyen Sandalcı öne çıkacakken önünde ikinci biri belirdi. Kâmil... Haklı çıkmıştı Pusat. Kara olmasa da kurulu bir tuzak vardı. Kurtoğlunun adını kullanan biri içeri girmesini sağlarken içeriye de adam yerlestirmişlerdi. İçerdeki adamlar iki kişiydiler üstelik. " Geri bas sandalcı. " Diyen Kâmil'in ardından Aydın devam etti. " Vilademir dedi ki, Cehennemde yan! " Aynı anda elindeki şişi Pusat'a savurduğunda başı hâlâ dönen Pusat zorlukla gördüğü adamdan geriye kaçarak savuşturdu saldırıyı. Aynı anda ikinci ve üçüncü saldırı geldi. Diğerleri korkudan yatakların arkasına saklanmış olanları izlerken Pusat'ın yumruğu Aydın'ın suratında patladı. Aydın yediği demir yumrukla geriye sendelerken Sandalcı arka arkaya attığı yumruklarla önündeki adam girişti. İki adam Pusat ve sandalcı, Aydın ve Kâmil ile boğuşurken arkadakilerden biri kapıya koştu. " Gardiyaaan! Yardım edin! Bu sırada Sandalcının elindeki adam yerde kalırken sigaradaki ilacın etkisinde olan Pusat zorlukla ayakta duruyordu. Yinede Aydın'a yenilmemişti. Son kez bütün öfkesiyle bir yumruk geçirdi adama. Aydın yerde kalırken Pusat kaybettiği dengesiyle geriye düşüp oturdu. " Koduğumun piçi." Diye hırlarken nefes nefeseydi. Sandalcı Pusat'ın yanına geldi. " Kurtoğlu iyi misin? " " Çek lan elini.! " Pusat kolundaki eli hızla itip yerinden kalkmaya çalışırken kapı açıldı. Gardiyanlar içeriye girerken bir anda olan oldu. Aydın yerden aldığı şişle hızla Pusat'ın üzerine atladı. Lakin araya giren Sandalcıya girdi şiş. " Kahretsin! " Gardiyanlar kendi kendine hırlayan Aydın'ı ve Kâmil'i karga tulumba koğuştan çıkarırken yardım çağırıldı. Pusat Sandalcıya öfkeli ve şaşkın, Sandalcı Pusat'a pis bir gülümseme ile bakıyordu. " Düşmanın da karakterlisi lazım demişler. Şimdi bana borcun var Kurtoğlu. " Diyen Sandalcı eli böğründe geriye yaslandı. Kendini izleyen öfkeli gözlere bakarken Pusat yakasına yapıştı. " Ne yaptığını sanıyorsun lan sen!! " Başka şansım yoktu Kurtoğlu." Derken yine pis pis güldü Sandalcı. " Güçlüsün Kurtoğlu, benim gibi değilsin. Çok güçlüsün. Buradan kolayca çıkarsın.." Zorlukla bir nefes çekti. " Çıkarmıyım bilmem ama ben çıkana kadar yaşıyorsa kızımı yanına al Kurtoğlu. Kızım hasta. Felçli. Peşimdeki Kara ve adamları bütün mekanlarımı ve evimi basacaktır." Gözleri karanlıkta yol alırken kendi haline bakıp sinirle güldü adam. Zerre haz etmediği Sandalcıya borçlanıp kızını bulmaya gittiğine kendi de inanamadı. ***** Dakikalar sonra büyük villanın büyük bahçesinin önünde duran araçlardan önce Pusat, sonra Pusat'ın hem en iyi adamı hem de halasının oğlu olan Kıraç.... Onların ardından yine en iyi adamları Boran ve Yaman ve on adamı daha indiler. Çiseleyen yağmur altında önce karşılarındaki evi izledi Pusat Kurtoğlu. Arkasındaki adamlara bakmadan konuştu sonra. " Burası Sandalcının evi. Birazdan bu eve girip sandalcının kızını alacağız. " Dediğinde bütün adamların gözü Pusat'ta ama kimse neden? Diyemedi. Sadece Kıraç... " Dayı oğlu o piçin kızıyla ne işimiz var bizim. Kafandan geçen ne? Anlatta bilelim. Ona göre hareket edelim. " " Kafamdan geçen şey şu! Tabi hâlâ yaşıyorsa! " Derken belindeki silahı çıkarıp mermiyi ağıza sürdü. Hiç kimse tek kelime etmedi. Yine Kıraç hariç. " Buradan çıkınca uzun bir açıklama bekliyorum dayı oğlu." Diyerek silahı belinden çekip arkadakilere gidiyoruz işareti verdi. Daha bir dakika geçmeden karanlıkta zorlukla gördüğü şeyle ilk duran Pusat oldu. Önce yanındaki Kıraç'a sonra önünde yüz üstü yatan bedene baktı. Kıraç eğilip yerde yatan adamı kontrol etti. " Bu adam ölmüş." Az sonra on metre ilerden Boran'ın sesi geldi. " Abi burada ölmüş iki kişi var. " Diğer yandan Yaman'ın ses geldi. " Buradakilerde ölmüş." İki adam birbirine bakarken, Kıraç, " Bunları biçmişler." Dedi. Hızlı adımlarla kapının girişine yöneldiler. Biri sağ tarafa biri sol tarafa geçerken diğerleri de siper aldılar. Pusat, başıyla işaret verdiğinde hızla içeriye daldılar. Büyük evin salonunda ışıklar açık yerde iki ceset daha vardı. Yerinde doğruldu adam, kaşları çatıldı. " Evin her köşesini arayın. Sağ kalan kim varsa bulun! " Derken kendisi merdivenlerde aldı soluğu. Hemen arkasında yine gölgesi Kıraç. Sanki daha önce gelmişcesine bildiği odayı hedef aldı. Kapıyı omuzlayarak girdi içeriye. Gördüğü ilk şey yerde devrilmiş tekerlekli bir sandalye, hemen yanında bir ceset daha, dağılmış bir oda ve bu odada olması gerektiği hâlde olmayan yatalak felçli bir kız. Hızla çıktı kapıdan. Koridorda bekleyen Boran ve Yaman' la göz göze geldi. " Abi evde sağ kalan hiç kimse yok." Sayıklarcasına konuştu Pusat. " Kızı alıp evde kim varsa öldürmüşler. Çıkıyoruz! " Boran." " Emret abi." " Evin güvenlik kameralarını toplayın. " Tamam abi. " ***** Otel Kurt... Babamın anneme yüzgörümlüğü olarak hediye ettiği otelin en üst katındaki odama geldik. Yatağıma oturmuş kollarını göğsünde birleştirip gözlerini üzerime dikmiş olan Kıraç'a baktım. " Ne bakıyorsun? " " Yapacağın açıklamayı bekliyorum Pusat." " Pusat? " Ne? " " Ne zaman bana kızsan abiden Pusat'a geçiyorsun." " Abartma istersen. " On ay değil on dakika olsa abinim ben. " " Anlatacak mısın artık? Bir yandan tek tek üzerimdeki kıyafetleri çıkartırken bir yandan da anlamaya başladım. " Hiç ayrıntıya girmeyeceğim hala oğlu. Girdiğim koğuşta Sandalcı da vardı." Ayağa fırladı Kıraç. " Ne? Sandalcı mı? " Dahası da var. " Ne? Ne oluyor lan? İyice öfkeylemişti Kıraç. " Aslında Sandalcının orada olması sadece tesadüf. İkimize de oyun oynamışlar. Kara denen şerefsiz Sandalcıyı hedef alırken, Vilademir de beni tuzağa düşürmüş. Adımı kullanıp içeriye girmemi sağlayanlar geleceğim koğuşa kendi adamlarını sokmuşlar. " " Tek olacağın tek yer cezaevi koğuşu. Bu yüzden..." " İçerde üzerime saldırdı biri. Şişlemeye kalktı." " Hâlâ sağlamsın. " " Çünkü Sandalcı girdi araya." " Ne? " " Şişi o yedi." " Ne? " " Adi herif araya girip borçlanmamı sağlayıp kızımı Karadan kurtar yanına al dedi. " " Yani bu yüzden çıkar çıkmaz villa ya gittik. Ee.. Elimizde ceset dolu evden başka hiç birşey yok. Ne yapmayı düşünüyorsun." " Önce bir duş alayım. Diyerek oradaki banyoya yöneldim. Üzerimdeki son parça kıyafeti de çıkartıp kabine girerek suyu açtım. Bir süre akan ılık suyun altında kapalı gözlerle bekleyerek zihnimi boşaltmaya çalıştım. Ne kadar bekledim orada farkında değilim. Zihnim biraz daha rahatladığında önce saçlarımı şampuanladım. Ardından da güzel bir duşa alıp çıktım. Gerçekten iyi bu gelmişti duş. Kabinden çıkıp duvarda asılı bornozu üzerime giyip kuşağını bağlandıktan sonra saç havlusunu saçlarımın üzerine bırakıp çıktım. Odaya geçtiğimde yemek ve Boran gelmişti. O an iki gündür birşey yemediğimi hatırladım. Gerçekten acıkmıştım. Masaya geçip otururken Anlat. Dedim Boran'a. Kıraç'ın elindeki dosyayı işaret ederek konuşmaya başladı. " KARACA KANDEMİR. 26 yaşında. Annesi yedi yıl önce ölmüş." " Sebep? " " Kayıtlara intihar olarak geçmiş." " Devam et. " Kaza geçirmiş. " Birileri kızı öldürmek mi istemiş. " " Aslında babasının arabasını alıp çıkmış kız. Hedef Sandalcıymış ama ihale kıza kalmış." " Resmi falan var mı? " Kıraç elindeki dosyayı bana doğru uzattı. " Eski bir resim." Son lokmamı ağzıma atarak dosyayı elime alıp resme baktım. " Bu resim baya eski. Başka resmi yok kızın birde arka sayfa da hastane odasında çekilmiş hâli var. Arka sayfayı çevirdim hemen. Başında sargı kolunda alçı hastane odasında uyuyan bir kız görüyordum. Resmin internet haberlerinde alınma olduğu belliydi. Kızın yanı başında duran kadına kaydı gözlerim. Annesi olmalıydı. Bir önceki sayfaya baktım yeniden. Sonra yeniden arkadaki resme baktım. Annesine benziyordu. " Son hâli aşağı yukarı annesi gibi olmalı. Ona göre gözünüzü açın. Kameralar." Başını iki yana salladı Boran. " Var desen şaşırırdım. Eliniz boş gelmeyin bana. " Kıraç ve Boran arka arkaya çıkarken bende yerimden kalkıp yatağın yanına geldim. Önce yatağın kenarına oturdum. Ardından kendimi geriye bıraktım. Hâlâ elimde duran dosyayı yukarı kaldırıp bir kez daha baktım kızın eski resmine. Sandalcı gibi birine borçlu kalmak canımı sıkıyordu. Bir an önce bu kızı bulup babası olacak herif içerden çıkana kadar yanıma almalıydım. Gözlerim kızın resminde, " Tabi hâlâ yaşıyorsan." ******************************** Selâm canlarım bölüm sonu.
|
0% |