Yeni Üyelik
14.
Bölüm

🔥S.V.K 10 Gecenin içinde

@azamet_29_2

Elimdeki kadehi yukarıya doğru kıvrılan dudaklarıma dayamış bir yudum daha alacakken tuhaf bir şey oldu. Bir anda içime bir huzursuzluk çökerken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Denizi kaplayan karanlığın en koyu renginden gelen bir rüzgar hissettim. Tuhaftı. Sanki yoğun bir duman üzerime geliyor gibiydi duyduğum his.

" Sadık."

" Efendim."

" Elin tetikte olsun."

Dedim bacağındaki silahı eteğimin altından çıkararak. O da silahını çıkarırken,

" Neden? " Dedi.

" İçimde kötü bir his var. "

Elini telefonuna atmıştı ki bir anda bütün ışıklar kapandı. Aynı anda yarı otomatik silah sesleri kulaklarımda çınlarken Sadık'ın Aah! Sesine karıştı kırılan tabak bardak seslerine eşlik eden kadınların çığlıkları.

Aynı anda karanlığın ortasında gördüğüm bedenin ağırlığı ile aşağı düşüşüm... Ve hissettiğim soğuk dalgalarla denizin dibine doğru çekilen bedenim.

🔥🔥🔥

Aradan ne kadar geçmişti?
Saniyeler?
Dakikalar?
Tek bildiğim bedenimdeki basınç bacağımda hissettiğim acı ve alamadığım nefesimle karanlık dalgaların arasında dibe doğru sürükleniyordum. Kollarımı kullanarak kendimi yukarıya çekmeye, yüzmeye çalışsamda ûzerimdeki uzun elbisenin suya gömülü eteğinin dolaşmış olduğu bacaklarım birbirine bağlı gibi kendimi kurtarmama engel oluyordu. Dahası baldırımda hissettiğim acı üzerimize yağan kurşunlardan birinin beni bulduğunu söylüyordu. Umudum sıyırmış olmasıydı. Bacaklarımı kullanamadığım için kollarıma daha fazla yüklendim. Ama olmuyordu. Galiba ölümüm burada bir taş gibi denizin dibine batarak olacaktı.

Yorulan bedenim pes ederken bir kol göğüslerimin altından kavradığı gibi arkamda varlığını hissettiğim beden beni yukarıya doğru çekmeye başladı.

Nihayet yüzeye çıktığımda devam eden kurşun sesleri arasında derin bir nefes çektim ciğerlerime. Boğazıma kaçan sular yüzünden öksürürken bedenimi kimin tuttuğunu bilmiyordum ama nedense aklıma ilk gelen Kurtoğlu oldu.

O muydu? Yağan kurşunların arasından geçip benimle denize mi düşmüştü? Yoksa beni denize atıp arkamdan mı atlamıştı? Nefes nefese,

" İyi misin? "

Diyen tanıdık ses onundu.
Evet oydu, Pusat Kurtoğlu... Şuan benimle birlikte dalgalarla boğuşan kişi Pusat'tı.

" Sayılır! "

Dedim hâlâ öksürürken.

" Kahretsin! Kurşunlardan biri bacağıma gelmiş."

Bacağımı her hareket ettirdiğimde tekrar tekrar hissettiğim acı bir yana yara ve bacaklarıma dolaşan eteğim yüzmemi engelliyordu. Arkamdaki Pusat'ın kolları arasında yattan yüzerek uzaklaşırken bir anda müthiş bir patlama sesi duymamızla birlikte yatın havaya savrulan tahta parçaları üzerimize yağmaya başladığında aniden,

" Hassiktir! Nefesini tut! "

Diyerek suyun altına çekti bedenimi. Aynı patlamanın şiddetine Armada'nın büyük gövdesi ve küçük yatların hareketi de eklenince suyun altında büyüyen dalgalarla dahada sürüklendik açığa doğru.

Tekrar yüzeye çıktığımızda deriin bir nefes daha çektik ikimizde. Arka arkaya aldığımız nefesler eşliğinde yüzeyde kalmaya çalışırken yeniden hissettim Pusat'ın güçlü kolunu. Beni bırakmamak için daha sıkı sarılıp kendine doğru çekti bedenimi.

" Koduğumun piçi. "

Diye tısladığını duyarken yanından uzaklaştığımız büyük yatın arka tarafı alev alev yanmaya başlamış, gecenin ve denizin karanlığında bir gece feneri gibiydi cayır cayır yanarak batmaya başlayan hâli.

Bağıran insanlar, çığlık atan kadınlar, suya atlayanlar, kendi yatlarına yada teknelerine çıkmaya çalışan insanlar... Tam bir can pazarı vardı.

Kimdi bunu yapan?
Hedef kimdi?
Ben mi, Kurtoğlu mu yoksa Fikret Arman mı?
Pusat kime sövüyordu.

Büyük alevleri izlerken uzaktan gelen sesi duydum.

" Racaa!
Karacaaa! "

Sadık'ın sesiydi! Uzaktan geliyordu. Kurtulmuştu. Beni arıyordu.
Hâlâ yaşıyor oluşuna sevinsemde buradayım. Diyemedim. Bağırmaya ne sesim ne de gücüm yetecek gibi hissetmiyordum. Bağırsam bile şu hâlde duymasının imkanı da yoktu. Onun yerine arkamdaki Pusat'la konuştum.

" Geri dönmeliyim! "

" Hayır dönmüyoruz! "

" Ne? "

Dedim yüzüme çarpıp duran suların arasında.

" Kardeşim beni arıyor."

" Geri dönmüyoruz dedim Karaca! "

" Ben de döneceğim dedim. Sen kalmak istiyorsan kal! "

Dedim beni tuttuğu kolunun arasından çıkarmaya çalışarak.

" Sabaha kadar yüz Kurtoğlu. Ben geri dönmeliyim kardeşim öldüğümü düşünür, merak eder. "

" Boş yere tüketme nefesini. O bacakla zaten yüzemezsin. Suyun içinde daha hızlı kan kaybediyorsun. "

Derken bir yandan yüzerek daha da açılıyordu.

" Bu karanlıkta ve karışıklıkta bizi göremezler."

Dedi yüzüne çarpan suların arasında.
Ne? Neden böyle söylemişti. Ne işler dönüyordu benim bilmediğim?
O sırada uzaktan duyduğum motor sesiyle biz derken sadece ikimizi kastetmediğini anladım.

Arkama doğru baktığımda karanlıkta belli olmayan siyah bir tekne bize doğru yaklaşıyordu. Kısa sürede yanımıza gelen tekne hemen yanımızda durdu. Ardından kollarımda hissettiğim ellerle bir anda suyun içinden çekilip çıkarıldığımda güvertede yatar halde buldum kendimi. Gözlerim karanlık gökyüzünde hâlâ nefes nefeseydim. Bu sırada iki kişi de Pusat'a yardım etti. Aynı anda hızla hareketlendi tekne.

*****

Yan taraftan vuran küçük loş ışıkla yüzünü yarım yamalak gördüğü kişi,

" Abi iyimisiniz? Bu kadarını da beklemiyorduk."

Diyince daha iyi anladı kız. Kesin bir şeyler dönüyordu.

" Ben iyiyim, yaralı olan o. "

Derken yanına gelip bir dizi üzerine çökerek bacağındaki yaraya baktı Pusat.

"Seken kurşunlardan biri bacağına gelmiş."

" Bir şeyim yok! "

Karaca hareket eden teknenin içinde zorlukla yan tarafına dönerek ellerinin ve dizlerinin üzerinde zorda olsa ayağa kalktı. Ayağındaki teki olmayan ayakkabıya rağmen bacağındaki acıyı ve kanı görmezden gelerek ayakta durmayı başardığında yumruklarını sıktı.

" Hemen adamlarımın yanına götürün beni! "

Dedi emir vererek. Karşındaki adam sadece dinlerken,

" Boran!" Dedi.

" Emret abi."

" Sahil güvenlik gelmeden hemen iyice uzaklaşalım."

Karaca'nın sözlerini umursamamıştı bile.

" Yunus kaptan! "

" Hayır.! " Dedi kız yeniden araya girip kaptanın hareketini engelleyerek.

" Sizinle gelmiyorum!

Beni! Hemen adamlarımın yanına götürün! "

Pusat bir adımda Karaca'nın önünde durdu. Hâlâ nefes nefese konuştu.

" Geri dönmüyoruz dedim, dönmüyoruz! "

" Ben senin adamın değilim Kurtoğlu!"

Dedi kız dişlerini sıkarak. Zira kendini tutmaya çalışsada gecenin getirdiği soğuk ve ıslak olması yüzünden dişleri birbirine vuracak hâle gelmişti.

" Senin dediklerini yapmak zorunda değilim! "

" Şu an burada benim yanımdasın!
Ve emrime uymak zorundasın!

" Hayır değilim! "

Teknedeki adamlar kafa kafaya gelmiş iki boğayı izliyordu sanki. Sonunda pes etti adam.

" Öyle mi?! "

Dedi hırlayarak.

" Öyle! " Dedi kız aynı şekilde.

" Seni oradan çıkaranda kabahat! "

" Senden öyle bir şey istemedim! Sendin beni aşağı atıp arkamdan atlayan! "

Sinirle soludu adam. Evet.
Yata kurşun yağmaya başladığında aklına ilk gelen Karaca olmuş, üzerindeki ceketten kurtulduğu gibi hızla koşarak kızı aşağıya itip arkasından atlamıştı. Ama kız onu yaptığı şeye pişman etmekte kararlıydı sanki.

" Pekala! " Dedi pes ederek.

" Tamam..."

Gerilerken, eliyle denizi işaret ederek,

" Madem o kadar çok istiyorsun dönmeyi. Tek başına yüzerek dönebilirsin Karaca hanım! "

Ciddiydi duruşu. Yapabilirse karışmayacak dönüp arkasına bile bakmadan basıp gidecekti. O kadar çok sinirlenmişti.

Karaca Pusat'ın söylediği herşeyi yapan biri olmaktansa restine rest çekip yüzerek geri dönmeyi yeğlerdi zaten.

Islak bacağına dolaşan ıslak elbisesinin eteğini hırsla yukarı sıyırıp arkasını döndü. Teknenin kenarına kadar yürüdü. Bir ayağını teknenin kenarına koydu. Lâkin istediğini yapamadı. Tam suya atlayacakken dönen başı ve kararan gözleri yüzünden bir anda geriye düşerken buldu kendini. Her ne kadar dirençli dursada vücudu yorulmuş, kanama etkilemişti. Bedeni yere çarparken başının altında hissettiği el ile adını duydu.

" Karaca! "

Gözleri aralandı kızın. Yanı başına diz çökmüş adama baktı. Pusat,

" Seni İnatçı keçi! "

Dedi hırlayarak. Ardından,

Boran!
Gidelim! "

Emri verirken kızı kucağına aldığı gibi içeriye yöneldi.

" Bırak! "

Diyebildi kız zorlukla. Yarı açık gözlerinin gördüğü güverteden içeriye bir kaç basamak inişleri oldu. Ardından açılan küçük kapı ve küçük bir kamara. Pusat ışığa dokunduktan sonra kucağındaki kızın bedenini yatağın üzerine bıraktığında kollarını kendine sardı Karaca.

Yatağın ayak ucundaki küçük dolaba yöneldi hemen. İçerden bir battaniye alıp kızın üzerini örttü. Ardından hâlâ boynunda olan kıravatı çekip çıkarıp kenara attı. Sonrada battaniyenin ucunu kaldırıp eğilerek kızın bacağındaki yaraya baktı.

" Sadece sıyrık ama derin. Hâlâ kanıyor. Pansuman gerekli. "

Yerinde doğrulup dolabın önünde durdu. Seri şekilde üzerindeki ıslak gömleğin düğmelerini açmaya başladı. Birbirinden ayrılan iki yakayla üzerinden çıkarıp kenara bıraktığı kızın gözleri adama takılı kalmıştı. Onu ilk kez böyle görüyordu.
Adam elini pantolonunun kemerine attığında,

" Yanımda soyunmayacaksın heralde!"

Kemer tokasını açarken Pusat kızı duymadı bile. Dolaptan bir kaç kıyafet alıp yatağın yanına gelip durdu. Üzerindeki battaniyeyi açtı.

" Çıkar üzerindekinide şunları giy. "

Elindeki penye eşofman takımını yatağa bıraktı.

" Gerek yok! "

Sinirle baktı kıza adam.

" Buradan çıkıp ilkyardım çantası ile gelene kadar üzerini değişmiş olmazsan ben çıkarırım. "

Üzerine doğru eğilerek devam etti.

" Sanırım anlatabildim."

Karaca daha da koyulaşan gözlere baktı sadece. Adam yerinde doğrulup kapıya yönelerek kendi için aldığı kıyafetlerle üzerini değişmek için dışarı çıktı.

Karaca doğrulup yatağa oturdu. Ondan yardım almak hoşuna gitmiyordu ama mecburdu.

Pusat'ın gidişinin ardından battaniyenin altından çıkıp yavaşça ayağa kalktı. Elini arkasına uzatıp zorlukla açtığı fermuarla bedenine yapışan elbiseyi çıkarmaya çalışırken üşüdüğünü hissetti. Deniz gece daha soğuk olduğundan ve uzun süre içinde kaldığı için baya baya üşümüştü. Ama Kurtoğlu'nda tık yoktu.

Bir yandan üzerindekini çıkarıp bir yandan da kaslı bedenine soğuk işlemiyor galiba diye düşünürken az önceki görüntü geldi gözünün önüne. Adam resmen bay kas modeliydi. Farkında değildi ama gözlerinden sonra artık iri kaslarıyla da kalacaktı kızın aklında.

Elini alnına bastırdı kız kendine kızarak. Ne düşünüyordu böyle. Ayağındaki tek kalan ayakkabıya kaydı gözleri. Çıkarıp kenara attıktan sonra üzerindeki elbiseyide çıkarıp bacağındaki yaraya baktı. Vücudu ısındıkça kanamada artıyordu.

Kahretsin!

Dedi sinirle bir yandan giyinirken. Ne kadar dikkat etsede üzerindekine geçti kanı. Eşofmanın paçasını hemen yukarıya katlarken kapı açıldı. Pusat üzerinde yeni ve kuru kıyafetler, içeriye girerken elinde ilk yardım çantası vardı. Kıza kısa bir bakış atıp yaklaşırken

" Otur." Dedi.

Elindeki kutuya uzandı Karaca.

" Ver, ben kendim hallederim! "

" Otur dedim! "

" Ben hallederim dedim, ver!"

" KARACA! "

Öfkeli bakışları birbirlerini buldu. Adamın sabrı gittikçe azalıyordu.
Sinirle oturup bacağını yatağın üzerine koyarken dişlerini sıktı kız. Pusat'ta aynı şekilde yatağın kenarına oturup bıraktığı kutuyu açtığını görünce tutarak müdahale etti yeniden.

" Gerek yok Kurtoğlu, kendim yaparım."

Gözlerini kapatıp ya sabır çekti adam. Bileğinden tutup kenara itti elini.

" Oyalama beni! "

Dedikten sonra seri şekilde pamuk ve baticon çıkarıp baticonu pamuğa boca ederek derin yarayı yavaş hareketlerle temizlemeye başlarken,

" Acıyacak." Dedi.

" Alışkınım." Dedi kız.

Başını kaldırıp kızın gözlerine baktı Pusat kısa bir an. Alışkınım kelimesini beklemiyordu.

" Artık fazla hissetmiyorum bedensel acıları. "

Önüne döndü adam.

" Saçma! " Dedi.

" Hiç kimse acıya alışamaz.
Dayanıklıyım dersen anlarım o başka. Ama alışmak bambaşka."

Pusat pansumanı bitirip sargı bezini alarak sarmaya başladığında,

" Sen hiç zihinsel acı çektin mi Kurtoğlu? "

Diye sordu kız ellerini geriye dayayarak adamı izlemeye devam ederken. Bedeni acılara normal tepki versede acıyı hissetme eşiği yüksekti. Düşüp kalana kadar anlamıyordu bazen. Yada o gece olduğu gibi başı çatlama dercesine gelene kadar...

" Ruhun acıdan parça parça olacak şekilde gece gündüz demeden kıvrandın mı hiç? "

Bunu söylerken yatağa bağlı kaldığında çektiği kendi acılarını hatırladı. Ölmek için nasıl dualar ettiğini... Bir gece babasının onu öldürmeye geldiğini ve bundan nasıl memnun olduğunu hatırladı. Çünkü o yatakta hiç hareket edemeden yatmanın nasıl ölümden daha kötü hissettirdiğini hatırladı. Ve şuan hastanede hiç kıpırdamadan yatarak aynı acıları yaşayan babası olacak adamı.

" Ne bıçak, ne kurşun ne de başka birşey... Ruhun acırken etini kesseler o acı sinek ısırığı gibi kalıyor."

Şimdi durup dururken bunu ona neden söylemişti bilmiyordu. Ama söylemişti işte ve Pusat'ın gözleri yine gözlerini bulmuştu.

Saniyeler sonra cevapsız, önüne dönüp son olarak bantları yapıştırdı adam. Yavaşca ayağa kalkıp ilkyardım kutusunu kapatıp eline aldı.

" Zorlama."

" Gerek yoktu. Zahmet oldu."

Dedi kız alayvari. Kısa bir bakış atıp,

" Birazdan kıyıya çıkacağız. "

Dedi adam ve kapıdan çıktı. Hemen arkasından ayağa kalktı kız. Kapıya yöneldi. Bu kadar yeterdi. Hiç istemediği halde burada kalmak zorunda kalmıştı. Şimdi bir an önce tekneden inip Sadık'a ve adamlarına ulaşmak istiyordu. Kamaradan çıkıp bir kaç basamakla güverteye geldiğinde kıyıya yanaşmıştı tekne. Geride bir patlama ve enkaz bırakarak gelmişlerdi buraya. Küçük iskelede bekleyen karanlık silüetleri izlerken yanına gelen Pusat'ı duydu.

" İnelim, Kıraç bizi bekliyor. "

Tabi ya. Gölgesi Kıraç buradaydı. Her zaman her yerde yanında olan en iyi adamı ve kuzeni.

Arkasında Pusatla birlikte küçük tahta iskele üzerinde yalın ayak aksaya aksaya yürüyerek karaya çıktı kız. Hızlı iki adımda yanlarına geldi Kıraç. Pusat'ın kolunu kavrayarak.

" Abi iyimisin?
Olanları duydum. Bu kadarını da beklemiyordum. Resmen kıl payı kurtulmuşsunuz. "

" İyiyiz Kıraç.
O piçin bu şekilde bir giriş yapacağını bende beklemiyordum. "

Kollarını göğsünde birleştirmiş konuşmalarının bitmesini bekliyordu kız. Susup kıza döndüklerinde elini Kıraç'a uzatarak konuştu.

" Telefonunu ver, adamı mı arayacağım! "

Kıraç bir kıza bir Pusat'a baktı. Abisinden izin beklediğini bildiği için Pusat'a döndü bu kez kız.

" İstemediğim yardımın için teşekkürler Kurtoğlu.
Bundan sonrasını kendim hallederim Sadık'ı arayıp beni almasını isteyeceğim. "

Kolundan tuttu.

" Bu gece kimseyi aramıyorsun!
Yarın haber verir adamlar. "

Çıplak ayaklarına baktı kızın.

" Şimdi hemen arabaya bin! "

" Sabahı bekleyemem Kurtoğlu! Adamlarım da kardeşim de merak içindedirler. Benim öldüğümü sanıyorlardır. "

" Arabaya bin Karaca! "

Kolunu Pusat'tan kurtarıp yüzüne çevirdi gözlerini. Dik dik baktı. Bir şeyler dönüyordu ve o kesinlikle neler oluyor biliyordu.

" Neler oluyor Kurtoğlu. Anlat. Kimdi o adamlar? Hedef kimdi?
Siz mi? Biz mi?
Neden gizliyorsun kurtulduğumuzu? "

" Karaca benimle inatlaşma.
Bin şu siktiğim arabaya."

" Hayır!
Önce herşeyi anlayacaksınız.
Aksi hâlde bir adım dahi atmam. "

Sinirle soludu Pusat. Nasıl bu kadar aksi ve inatçı olabiliyordu bu kız.

" KARACA! "

" NE?! "

Kıraç dahil herkes ikisi arasında hiç bitmeyecekmiş gibi duran tartışmayı izliyordu. Baktı olacak gibi değil pes etti adam.

" Gittiğimiz yerde anlayacağım. Bin artık şu arabaya. Yoksa zorla bineceksin."

Gözleri adamda pis bir gülümsemeden sonra sessizce arabaya yöneldi kız ıslak saçlarını geriye doğru savurarak. Açık bekleyen kapıdan arka koltuğa geçip oturdu. Kendi kendine homurdanan Pusat diğer kapıdan binerek yanına geçip oturdu. Kıraç ve diğer adamı da direksiyona geçtiklerinde hareket edip iskeleden ayrıldılar.

&

Dakikalardır çevre yolunda ilerleyen araçta çıt çıkmıyordu. Aracın içi sessiz yolda bir onların araç birde arkadan takip eden adamların olduğu araç vardı sadece. Pusat kollarını göğsünde birleştirmiş camdan dışarıyı izliyor, bir yandan saatler önce olanları düşünüyordu.

" Nereye gidiyoruz."

" Çiftlik evime.
Bir kaç gün orada kalacağız."

" Ğız! Derken?
Çoğul konuşma Kurtoğlu."

Adamın gözleri kıza çevrildi. Nasıl biriydi bu kız. Herkese sözü geçen Kurtoğlu'nun sözünü umursamayan tek kişi olabilirdi.

" Senin derdin ne?
Neden her söylediğime itiraz ediyorsun? "

" İtiraz etmemi istemiyorsan konuş sende. Ama ikna edici bir hikaye anlatmalısın. "

Kıraç'ın sesi duyuldu. Artık dayanamamıştı.

" Sen ya aptalsın yada deli!
Kesin bir kaç tahta eksik kafanda. Hatta sadece senin değil yanındaki herkesin. Karşındaki adamın kim olduğunu bile bile nasıl bu kadar rahat ve korkusuzca hareket diyorsun? "

Önce bir süre sessizce bekledi kız. Tam karşısında çatık kaşlarla kendisini izleyen Pusat'ın gözlerinde gezdi gözleri. Ardından geriye yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Başını cama çevirdi.

" Size küçük bir sır vereyim mi? "

Dedi alaycı.

" Ben bir deliyim. Ve her geçen gün biraz daha deliriyorum. "

Bunu söylerken duyduğu sesler geldi aklına.

" Bir gün kendimle birlikte bütün dünyayı yakabilirim. Kimseden korkum yok. Ne sizden ne bir başkasından. Ne kendimden ne de ölmekten.

Şimdi silahınızı çekip kafama dayasanız sizin elinizdeki silahın tetiğine kendi elimle basar, bunu yaparken gözümü bile kırpmam, size beni öldürme zevkini tattırmam.

Ve evet! "

Dedi kız kendinden emin.

Bu kendinden emin ve şımarık halimde gücümün de etkisi var. "

Adamların gözleri kızda Pusat, ciddi olabilirmi diye düşünüyordu. İçinde bulunduğu bu karanlık yeraltı dünyasında çok insan tanımıştı. Akıllısından, sadistine kadar. Ama hepsi erkekti ve o adamların her birini çok iyi tanıyordu. Bu kız ise kapalı bir kutu ve ne yapacağı belirsizdi. Onu diğerlerinden daha tehlikeli yapan da buydu.

Araba önce yavaşladı sonra durdu.

" Geldik abi."

Diyen adamla çıktı Pusat düşüncelerinin arasından. Hemen önlerindeki demir sürgülü kapı açıldıktan sonra devam etti araç. Bir süre daha ilerleyip yeniden durduğunda, önden kız indi arkadan diğerleri. Arabanın yanında dikilip karşısındaki eve baktı kız. Ağaçların arasında gizlenmiş gibi duran eve...

 

" Burası çiftlik evi falan değil. Burası gizlenmek için yapılmış bir yer Kurtoğlu."

Derken hızlı adımlarla iki adam yaklaştı.

" Hoşgeldin abi."

" Söylediklerimi yaptınız mı Yaman."

" Herşey istediğin gibi abi. Çiftliğin dört bir yanına adam diktim."

Pusat arkasındaki adamlara döndü.

" Gözünüzü dört açın! Yaman telefonunu bana ver. "

Adamı cebinden çıkardığı telefonu Pusat'a uzattı. Pusat telefonu cebine yerleştirirken,

" İçeri girelim."

Dedi Kıraç. Hızlı adımlarla önden yürüdü.

" Girelim bakalım."

Diyen kız aksayarak iki adım atmıştı ki bir anda yerden yükselerek Pusat'ın kucağında buldu kendini. Yalın ayak yürümesini istememişti adam.

" Napıyorsun bırak, kendim yürürüm."

" Bir kere de susup uyum sağlasan olmaz mı? "

Sustu kız. Bir şey söylemedi. Pusat kucağında kız hızlı adımlarla kapıdan içeriye girdiğinde Kıraç ışıkları açmış hazır olan şömineyi yakıyordu denizden çıkan iki kişi için. Pusat Karaca'yı şöminenin önündeki koltuğa getirip bıraktığında şöminede tutuşmuştu. Yerinde doğrulup bir kıza bir abisine baktı Kıraç.

" Ben mutfaktayım. Sıcak birşeyler hazırlayayım."

Diyerek uzaklaşırken Pusat'ta nihayet kızın karşındaki koltuğa geçip oturdu. Dalga dalga yayılan ısı ikisinede ulaşmış, iyi gelmişti doğrusu. Kızın gözleri adamın gözlerini buldu.

" Evet bekliyorum Kurtoğlu. Peşinizdeki yada peşimdeki kim?
İgor mu?
Vilademir mi? "

Anlamıştı kız. Geriye yaslandı Pusat.

" Sayende Vilademir. "

Kızgındı bakışları.

" Sana İgor'un peşini bırak dedim. Ama sen ne yaptın? Dört bir tarafa adam saldın. Senin aramaların yüzünden ininden çıkamayınca abisine, abisi de Vilademir'e ulaşmış. Vilademir desen zaten pusuda bekliyordu.

İki gün önce Vilademir'in harekete geçeceğini ülkeye geleceğini öğrendim. Her türlü tedbiri almıştım. Bir saldırı bekliyordum. Ama ne yalan söyleyeyim bu gece yata olacak bir saldırı ve hiç alakası olmayan insanların ölmesini beklemiyordum."

Oturduğu yerden kalkıp şömineye yaklaştı. Taşın hemen üzerindeki büyük tabakayı alıp açtı. Babasına ait purolardan birini çıkarıp dişleri ile ucunu kopartıp dudaklarının arasına aldı.

" Şimdi peşimizde hem İgor hem Vilademir var. "

Bir dizi üzerine çökerek şöminede yanan odunlardan birini alıp purosunu yakarak derin bir nefes çekti.

" Bu geceki patlama Vilademir'in işiydi. "

Odunu ateşin arasına bırakıp ayağa kalkarak koltuğa oturdu tekrar ve devam etti.

" Şuan hem senin adamların hep polis bizi arıyor olmalılar. Ama bulamayacak ve öldüğümüzü sanacaklar."

Düşündü kız. Sadık merakından delirirdi.

" Yine de adamlarıma haber vereceğim. Yoksa Sadık ve Cemre delirir. Haber verdikten sonra bizi aramaya devam edin derim."

Derin bir nefes daha çekip havaya bıraktı adam.

" İnandırıcı olması için adamlarına yarından önce haber veremeyiz. Ve bir kaç gün bu şekilde kalmalı."

Hiç memnun olmadı Karaca. Kendini Sadık ve Cemre'nin yerine koydu. Delirmek bile hafif kalırdı.

" Sonra ne olacak? "

Diye sordu, bir fikri vardı aslında.

" Sonra savaş çıkacak. Uzun zamandır beklediğim, bir gecede başlayacak ve bitecek bir savaş. Vilademir ve İgor'un sonunu ve yerin altını üstüne getirecek bir savaş."

" Vilademir senin olsun ama o İgor benim! Onun canını ben alacağım."

Kızın kararlı bakan gözlerinde gezdi gözleri adamın. Elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Tek elinde tuttuğu telefonun mesaj bölümüne girip tek parmakla birşeyler yazarken devam etti konuşmaya.

" Çok pervasız birisinin. Kafayı bir şeye takınca takıyor, boyundan büyük işe kalkıyorsun Karaca."

" Karaca değil. Kara! "

Göz ucuyla kıza bakıp önüne döndü Pusat.

" O gece o piçi elimden sen aldın Kurtoğlu. İşini bitirecekken senin yüzünden yaşıyor hâlâ. Kimseye bırakmam onu. O benim! "

Dediği sırada Kıraç geldi elinde iki kupa sıcak kahve ile.

Birini Pusat'a uzatırken,

" Oo dayı oğlu. Aşmışsın kendini. Dayımın izinden gitmeye kararlısın anlaşılan. "

" İşine bak Kıraç.
Git adamları kontrol et mesela! "

" Emredersin abisi."

Derken diğer kahveyi kıza uzatıp geri döndü Kıraç.

Elindeki kupayı dudaklarına götüren kız önce kokladı. Huylanmıştı sanki. Pusat elindeki kahveden büyük bir yudum alacakken,

" Dur! " Dedi.

" Ne? "

Ayağa kalktı Karaca. Elindeki kupayı adama uzatıp,

" Değiştirelim! "

Derken seri şekilde değiştirdi kupaları. Adam kıza şaşırarak baktı. Karaca koltuğa oturup bir yudum alırken,

" Çok şüpheci birisin."

Dedi Pusat kahvesinden büyük bir yudum alıp içerek.

" Evet!
Öyleyim. Kendi adamlarımdan başka hiç kimseye güvenmem! "

Kendi kendine güldü adam. Kısa bir sessizlikten sonra,

" Yani banada mı güvenmiyorsun? Ortağına? "

Bir yudum daha içti kız kahveden. Bir yudum ve bir yudum daha. Denizde yediği soğuktan sonra iyi hissettirirmişti.

" Evet, sana da güvenmiyorum Kurtoğlu. En çok güvendiğim tek insan Sadık'tır."

" Ne yani." Dedi adam.

" İçtiğin kahveye bir şey katacağımı falan mı düşündün? "

Pusat'ın kısık gözleri yavaşça kıza doğru çevrildi. Dudaklarında ince bir gülümseme peydah oldu. Bu hâlini gören kızın kaşları anında çatılırken huylanıp aniden ayağa kalkmak istedi, ama olmadı. Sendeledi. Devam etti Pusat.

" Eğer öyle ise doğru düşünmüşsün."

Karaca'nın başı daha da dönmeye başlarken elindeki kupa yere düşüp dağıldı. Ayakta duramaz hâle gelirken, şöminenin taş duvarından tutunarak destek aldı. Sinirle gülmeye çalışarak tısladı.

" Seni sahtekar. Seni yalanc..ı"

Devamını getiremedi. Olduğu yere düştü kaldı. Yanı üzerinde yatarken yarı açık gözleri ayağa kalkan adamı bulurken kafasının içindeki her şey dumanlı, düşünceler ve kelimeler etrafa saçılmış, dili lâl olmuş, konuşamıyordu.

Pusat kızın yanına gelip bir dizi üzerine çökerken kızın avucunu dayadığı yüzünü kendine çevirdi.

" Sen hiç bir şeye karışmıyorsun Karakız. Ben gelene kadar uslu uslu beni bekleyeceksin. Bu benim meselem ve benim hesabım. "

****************************

Bölüm sonu canlarım. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%