@azamet_29_2
|
***** " Hiç konuşmadık. Nereye gidiyoruz." Dedi kız karanlıkta ilerleyen aracın içinde yolu izlerken. Önce hava alanına. Oradanda Karadenize gidiyoruz. " Karadeniz?! " " Evet. Üstelik başbaşa olacağız." ***** İçinde sadece Pusat ve Karaca'nın olduğu araç dakikalar sonra, önce hava alanına geldi. Pusat'a ait özel bir uçak ve iki adam hava alnında ikisini bekliyordu. Araçtan inen kız gördüğü manzaraya şaşırmasa da bu kadar lüks bir uçak beklemiyordu doğrusu. Birlikte uçağa binerken adamları arkadan valizini getirdi kızın. Bir pilot bir hostes ve iki yolcusu ile havalandı uçak havalimanından. İstanbul'un ışıltılı gece manzarası üzerinden geçmeye başladığında, Karaca koltuğunda Pusat'ı izliyor, Pusat karşısındaki koltukta elindeki telefonda birileriyle mesajlaşıyordu. Gözlerini cama çevirip İstanbul'un gece manzarası izlerken düşündü. Şu andan geriye doğru gitti zihni. Çok uzun zamandır gece gündüz demeden çalışmış, planlar yapmış, uygulamaya koymuş bir gün olsun ara vereyim biraz dinlemeyim dememişti. O lâ*etli geceden sonra verdiği karar yıllarına maalolmuştu. Gücünden fazlasını gerektiren kararından sonra sonunda istediği yere gelmişti ama hem bedeni hem ruhu iflasın eşiğine gelmişti. O kabuslar ve halüsinasyonlar psikolojisinin bozulmaya başlamasının işaretiydi. Karşısındaki adama bir bakış attı tekrar. Şuan yanındaki kişi Pusat olmasaydı yine bu şekilde bir kaç gün dinlenmeyi göze alır mıydı? Almazdı? Ne işlerini ne de düşmanları görmezden gelemezdi. Yıllardır olduğu gibi tedbiri elden bırakmamak için canını dişine takar ama hiç bir yere gitmezdi. Çünkü her zamanki gibi en yakın adamı olan üç kişiden başkasına güvenemezdi. Kendi adamları bile olsa... " İtiraf et Karaca." dedi içindeki ses. Pusat Kurtoğlu'na ve gölgesine güveniyorsun." Gözlerini devirdi, " Delirmemek için mola verebileceğim güvenli tek yer onun gölgesi." Dedi kız. İşte itiraf etmişti. Sanki bu cümleyi bekleyen bilinç altıyla gözlerine bir ağırlık çöktü kızın. Karşısında hâlâ telefonunda mesaj yazan adamı izleyerek kapandı göz kapakları. Kayıp gitti rüyalar arasına. ***** Bir süre sonra karanlık bir evde uyandı. Anında tanıdı evi. Kendi evindeydi. Ama alt kattaki eski odasında, eski yatağında. Evet yine o rüyalardan birinde uyanmıştı. Sesler duydu. Odanın dışından gelen ayakkabı sesleri.. Gelen kişinin kim olduğunu tahmin ederek ayağa kalkmak istedi. Ama olmadı. Vücudunun tek bir noktasını hareket ettiremiyordu. Gözleri kocaman oldu. İster istemez korku sardı bedenini. Yıllar önce o yatakta yattığı zamanlardan kalan üzüntü, çaresizlik, acziyet sardı bedenini. Bunun bir kâbus olduğu biliyordu ama uyanamıyor bu durumuna engel olamıyordu. Kendi kendine la*etler okuyarak daha da çabalarken kapının gıcırtılı sesini duydu. Yavaşça açılan kapıdan o girdi. Nefret hissini iliklerine kadar hissetmesine sebep olan adam. Sandalcı... Yüzünün rengi beyaz gözlerinin altı morarmış ölü bedeni üzerine doğru yürüyordu. Sadece izliyordu kız elinden birşey gelmeden. Adam yürüdü yürüdü tam yanına geldi. Yavaşça yatağın üzerine çıkıp kızın hareket edemeyen bedeninin üzerine oturdu. Ellerini kızın boğazına bastırdı. Bütün gücüyle sıkarken nefessiz kaldığını hissediyordu kız. Yıllar önce bir gece babasının bu şekilde onu öldürmek isteyişi geçti kızın aklından. Aynı şeyi yaşıyordu rüyasında. Daha da sıktı adam parmaklarını. Nefesi daha da kesilirken Pusat'ın sesi geldi kulaklarına. " Karaca! Gözlerini açtığında karşısında Pusat elleri kızın yüzünde gözleri endişeli bakıyordu. " Nefes al! " Anlamadı kız, öylece bakarken sarsarak tekrar etti Pusat. " Nefes al! NEFES AL !! " Emir kipli cümle ile eli boğazında derin bir nefes çekti Kız. O an anladı nefessiz kaldığını. Gördüğü kabusun etkisiyle nefesi kesilmişti. " İyi misin!? " Başını salladı arka arkaya nefesler çekerken. " Ne oldu? Neden kötüleştin birden? " " Kabus... Elini alnına bastırdı. " Yıllar önceki o gecedeydim. O yatakta kıpırdayamadan yatıyordum. O lanet adi herif... O geldi! Ölü bedeniyle hem de! Üzerime oturup boğazımı sıkmaya başladı. Nefes alamadım. La*et olası, cehennemde yanasıca adi herif. Dirisi de ölüsü de bana zarar. " " Rahatla. Sadece bir kabusttu. Hadi inelim. " " İnelim?" Gözleri camdan dışarıya döndü. Ne çabuk gelmişlerdi. Hayır hayır. Çabuk falan değildi. Uyuduğu için kısa gelmişti ona. Belindeki el ile açtı gözlerini. " Daha iyisin değil mi? " Sessiz kaldı kız. Öyle olmadığını bilsede kendini zayıf ve güçsüz hissetti bir an. Bu kabuslar kızı olumsuz şekilde etkiliyordu. Uçağın hostesi elinde valiz ikisini bekliyordu. Kıza doğru yürüdü Karaca. Tam önünden geçerken valizini alıp devam etti yürümeye. Pusat sessizce takip etti. Kızın bu hâlinin sebebini tahmin ediyordu. İçeriye girip yürümeye devam ettiler. Diğer taraftan dışarıya çıktıklarında koşarak birinin geldiğini gördü Karaca. Gelen kişi, " Hoşgeldin abi." Diyerek bir araba anahtar uzattı Pusat'a. " İstediğin herşey yerine getirildi. Başka bir emrin var mı abi? " " Yok sen gidebilirsin. " Görmedim abi. Elindeki valizi alıp, " Gel! " diyen Pusat'a döndü kız. Pusat önden kız arkadan yürüdüler. Adam elimdeki anahtara bastığında park alanında bekleyen büyük siyah jeepin ışıkları yanıp söndü kilidi açılırken. Pusat'ın adımları hızlandı. Bagajı açıp kızın valizini içine bırakıp, " Atla! " Dedi. Kız yan koltuğa kendisi direksiyona geçti. Motoru çalıştırıp gaza bastı. " Bir saate kalmaz evde oluruz. " Sabaha karşı Rize hava alanının önünden kalkan araç hızla ilerledi. Önce ana yola çıktı ardından da Pusat'a ait eve doğru yola çıktı. Kız kendini Pusat'a bırakmış nereye çekerse oraya gidiyordu. Madem ki zorunlu bir tatildi, bu yüzden hiç birşey düşünmeyecekti. Gözlerini kıvrımlı yola çevirdi ve sadece izledi. İnsan hayatına benzeyen kıvrımlı yol bir sağa bir sola dönüyor kimi yerde yokuş aşağı kimi yerde yokuş yukarı ilerliyordu araçları. Son olarak ana yoldan ayrılan araç yokuş köy yolunda ilerlemeye başladı uzunca süre. " Neden sessizsin? " Ne konuşmalıyım? " " Konuşmaşanda düşünme? " Kızın sessizliğini düşünmesine yorumluyordu. " Neyi düşünmeyim? " " Hiç bir şeyi." Bir yandan sürerken bir yandan konuşuyordu Pusat. " Ne geçmişi ne kabuslarını ne de geleceği. Bir kaç gün hiç bir şeyi düşünme. " Karaca'nın gözleri Pusat'a döndü. " Düşünmezsem ve bu yüzden elimdeki her şeyi kaybedersem, kaybettiklerimi bana geri verebilir misin? " Bu kez Pusat kıza bir bakış attı. " Veririm! " Dedi kendinden fazlasıyla emin. " Sana ait olan ne varsa senden alanın canını alır yine veririm.! " Duyduğu cümle hoşuna gitse de tepki vermedi kız. Boş bakışlarını önüne çevirdi. " Belki inanmayacaksın ama hiç bir şey düşünmüyordum." Aracın içi yeniden sessizliğe büründü. Sonunda oldukça yüksek bir yerde taş temel üzerine inşa edilmiş evin önüne gelen araç durdu. Kız öne doğru eğilip hâlâ çalışan silecekler arasından gördüğü eve baktı. Gün ağarmaya başlamasına rağmen ışıkları açıktı. "Hadi in hızlı olmazsan çok ıslanırsın." Kız kapıyı açıp çıkan Pusat'ın arkasından inip hızlı adımlarla birkaç basamakla çıkılan ahşap verandaya doğru ilerledi. Yağmurluğun altına geçip önce üzerlerindeki yağmur damlalarından kurtuldular elleri ile çırparak. Sonra da Pusat'ın cebinden çıkardığı anartarla kapıyı açıp içeriye girdiler. Karaca'nın gördüğü ilk şey üst kata çıkan siyah bir merdiven oldu. Olduğu yerde dikilirken belinin arkasına dolanan kolla sol tarafa doğru yöneldi bedeni. Pusat kızı oturma bölümüne doğru götürüp bıraktı. Evime hoş geldiniz Karaca Kandemir. Kız ortada durup şöyle bir etrafına bakındı. Kahverengi deri bir koltuk yanında iki sandalye ve puf arkasında büyük bir televizyon ve soba tarzı bir şömine vardı ve yanıyordu. Nasıl yanıyordu. Başını yukarıya doğru kaldırıp çatı kısmına baktı. Bungalov tarzı yapılmış evin yere kadar olan ahşap tavanının iki yanındaki iki penceresi yan taraftaki diğer büyük pencere ile birlikte eve aydınlık sağlıyordu. Merdivenlere döndü yönünü. Üst katta yine ahşap korkuluklarla boşluktan ayrılmış bir oda vardı. Alt kısımda ise küçük bir mutfak devamında bir oda daha vardı. Ve muhtemelen bir de banyo. " Beğenmedin galiba." Koltuğa geçip oturdu kız. " Öyle birşey söylemedim." " Sen dinlen ben valizi alıp geliyorum." Pusat'ın çıkışının ardından kız ayağa kalktı. Evin içinde dolaşmaya başladı. Önce mutfak bölümüne geçti. Musluğu açıp suyun akışını izleyip kapattı. Sonra ocaktaki gazı açıp baktı. Her ikisi de kullanıma hazırdı. Ardından büyük buzdolabını açıp içine baktı. Tepeleme doluydu. Ilık olduğunu hissettiği fırın dikkatini çekti. Kapağını açtığında içindeki yeni pişmiş taze köy ekmeğini gördü. " Açıktın mı. " Duyduğu sesle arkasını dönüp kapı önünde bekleyen Pusat'a baktı. " Hayır. Gülümsedi Pusat. " Evet!" dedi valizi yere bırakıp kapıyı kapatırken. " Fadime teyze. İçinden geçtiğimiz köyde oturuyor kendisi. Buraya geleceğimi hazırlık yapmalarını söyleyince torunu ile gelip herşeyi hallettiler. " " Nerede olduğumuzu kimse bilmeyecek sanıyordum." " Fadime teyze babamın eski çalışanlarından biridir. Emekli oldu. Canını alırsın sırrını alamazsın. Oğlu Hüseyin ve torunu İsmail de öyledir." Gözleri kısıldı kızın. " Bu ev senin mi ailenin mi? " Pusat gülümsedi bu soruya. " Ne oldu? " Sadece merak? " " Buradaki arazi ve ev benim. Ama ailem de kullanabilir dilerse. Ziyaretime geldiklerinde annem manzaraya bayılmıştı." Kolundan tuttu kızı. Merdivenlere yürürken, " Gel hadi. Bu eşsiz manzarayı sende görmelisin. " Kız Pusat'ın kendisini yönlendirmesine izin vererek peşinden yürürken Pusat kapı önünde valizide alıp birlikte merdivenleri çıktılar. Üst katta büyük üçgen camın önündeki büyük yatağın yanından geçerken bırakılan valizden sonra balkona yöneldiler. Pusat kapıyı açıp kıza döndü. İki elini iki eliyle tutarak geri geri yürüdü. Az sonra gördükleri manzara gerçekten hiç bir yerde bulunmayacak bir görüntüye sahipti. Eve ait balkon boşlukta, sanki ikiside gökyüzünde duruyor gibiydi. Karaca irileşen gözleri ile bulunduğu yükseklikten alabildiğine yeşil olan manzarayı izlerken, Pusat kızı balkonda bırakıp içeriye girdi. Önce geriye bakıp bir gülümseme bıraktı manzarayı belli etmemeye çalıştığı hayranlıkla izlediği hâline. Ardından üst katta yatağın yanındaki dolabı açıp içindeki kıyafetlerin arasında bir tişört ve eşofman alıp yatağın üzerine bıraktı. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri ve ayakkabılarını çıkartıp tişör ve eşofmanı giydi. Tekrar kızın yanına gelip arkasından beline doladı kollarını. Kulağına doğru eğilerek fısıldadı. İnsan kendini kuş gibi hissediyor değil mi? " Kız cevapsız izlemeye devam ederken, " Telefonum arabada kalmış. Ben alıp gelirken sen de üzerini değiş. Biraz dinlenelim. Sonra da kahvaltı yaparız." Karaca'nın belinden ayırdığı kollardan sonra elini tuttu Pusat. İçeriye doğru yönlendirdi bu kez kızı. Kızın gözleri turkuaz grileri buldu. Karaca Pusat nereye çekerse oraya gider olmuştu. Karaca'yı orada bırakıp ıslak kıyafetlerinide alarak aşağıya indi adam. Bu sırada Karaca da yerdeki valizi yere yatırıp açtı. İçinden siyah eşofman takımımı çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Elleri üzerindeki siyah gömlekte düğmelerini bir bir açarken büyük üçgen pencereye ilerledi. Evin yan tarafına bakan pencereden görünen çamlık ormanı izleyerek çıkardı ayakkabılarını. Ardından düğmeleri tamamen açılan gömleğini omuzlarından aşağı bırakıp pantolonuna geçti. Düğmelerini ve fermuarı açıp bacaklarından aşağı bıraktı onu da. Ayaklarından çıkarıp kenara iterken merdivenleri çıkan Pusat göründü. Siyah çamaşırları ile pencerenin önünde gördüğü kızla dondu kaldı. Gördüğü kusursuz vücut ile yutkundu resmen. Bütün bedenine bir arzu yerleşti. Kanı kaynamaya başladı. Yanına gidip kızı kollarının arasına alıp bedenindeki her noktayı öpmemek için zor tuttu kendini. Gördüğü hiç bir kadın ona bu hissi yaşatmamıştı. Gözlerini kapattı. Sakin ol Pusat delirme. Dedi Kendi kendine. Zamanı var. Olduğu yerde kıpırdamadan kızın giyinmesi beklerken izlemeye devam etti. Nihayet eşofmanlarını giyen kız yerdeki kıyafetleri alırken derin bir nefes alıp basamakları yeniden çıktı. " Bu yatak senin. Uzan uyu dinlen. " Kız elindeki kıyafetleri arkasındaki komodinin üzerine bıraktı. " Gerek yok. Yorgun değilim." Pencereden dışarıya çevirdi gözlerini yeniden. Hava puslu yağan yağmur hâlâ ıslatıyordu manzarasını. " Sen gidip dinlen. Bu gece hiç uyumadın." Bir süre kızı izledi Pusat. Karaca uyumak istemiyordu çünkü kabus görmekten korkuyor ama itiraf edemiyordu. Pusat bunun farkındaydı. Bir kaç adımda yanına geldiği gibi kızı tek hamlede kucağına alıp yatağa bıraktı. Kız daha ne olduğu bile anlayamadan yanına uzanıp kollarının arasına çekti kızı. Karaca ellerini adamın kaslı göğüslerine dayayarak kendini geriye iterken, " Na- napıyorsun? Dedi kalkmaya çalışarak. Direnen kolları gevşedi. Pusat biraz daha yaklaştırdı yüzünü kızın yüzüne doğru. Önce gözlerine sonra dudaklarına baktı. Ateş bastı bedenini. İyice yaklaşıp dudaklarına bir buğse bıraktı. Sonra kulağına doğru fısıldadı. " Sırrın benimle güvende. " Diyerek geri çekildiğinde kızın kaşları çatıldı. " Ne sırrı? " Hiç kimseden ve hiç bir şeyden korkmayan Karaca adi bir adamın yüzünden kabuslar görüyor ve uyumaktan korkuyor. Hemde uzun zamandır. Bu yüzden de uykusuzluk çekiyor. " Karaca gözlerine bakmaya devam ederken devam etti Pusat. " Bu güne kadar güçlü görünmek ve güçlü kalmak için o kadar çok baskı yapmışsın ki kendine, sonunda kabuslar görmeye başlamışsın. Gevşe biraz Karaca Kandemir. Burada sadece ikimiz varız. Zayıf yanlarını kimse görmeyecek rahatla. Kollarımın arasında istediğin kadar uyuyabilirsin. Söz veriyorum kâbus göremeyeceksin Karakız." Karaca başını önüne indirdi. Gururu, ne yapıyorsun sen? Desede aldırmadı. Kasılan bedenini serbest bıraktığında gözleri dolarken biraz daha çekildi adama doğru. Pusat'ın güçlü kolları biraz daha sıktı bedenini. O an farketti kız. Dudaklarından sonra ilk defa adamın tenine dokundu yasladığı yüzüyle. Parfüm kokusuna karışık erkeksi kokuyu duydu ilk kez. Hoşuna gitti ister istemez. Bedeni yeniden gevşerken iyice ağırlık çöktü göz kapaklarına. ***** Aradan saatler geçti. Sabah yağmuru durmuş hava açmış güneş gökyüzünde yerini almış, öğle vakti gelmişte geçiyordu. Karaca hissettiği dinlenmiş bir beden ve ruh ile gözlerini açtığında Pusat hâlâ yanıbaşında ve uyuyordu. İnanamadı kız. Hiç rüya görmemiş, deyim yerindeyse bebek gibi uyumuştu. Nasıl olmuştu. Kabusları Pusat Kurtoğlu'ndan mı korkmuştu. Pusat'ın kolları arasında uyuduğu için mi görmemişti o kör karanlık kabusları. İnanamadı. Yanındaki adamın yüzünü izlemeye devam ederken ne kadar doğru karar verdiğini anladı. Dinlenebileceği ve huzurlu olduğu tek yer bu adamın gölgesiydi işte. Kendi kendine gülümserken içindeki genç Karaca'nın mutluluktan ayakları yerden kesilmişti. Adamın kolları arasından yavaşça sıyrılarak çıktı. Yataktan yavaş hareketlerle kalkıp merdivenlere yöneldi. Banyoyu kullanması gerekiyordu. Merdivenin başına geldiğinde Pusat'ın uyanıp uyanmadını kontrol etmek için dönüp tekrar baktı. Ama adamı sağ dirseği üzerine kalkmış kızı izlerken görmek beklediği şey değildi bu yüzden şaşırdı. " Nereye Karakız? " Bütün ciddiyetini takınıp banyoya dedi. Hızla kalktı Pusat. Bir kaç adımda kızın yanına gelip kolunu beline doladı. Birlikte indiler merdivenleri. Bitip, " Bende çay koyayım." Dediğinde kızın gözleri adamı buldu yeniden. " Çay koymak? " Burada bizden başka kimse yok. Ama istiyorsan sen koyabilirsin. " Kız diğer tarafa dönüp, " Banyo ne tarafta? " Diyince, " İlerde solda." diyip mutfak bölümüne ilerledi adam. Kız banyodan gelene kadar elektrikli çaycıya su koyup çalıştırdı. Bir kaç dakika içinde kaynayan su ile çayı demleyip dolaptan kahvaltıları çıkarıp hazırladı. Kız geri gelene kadar çay kupaları dahil herşeyi tepsiye dizip hazırladı. Sonra da gelen kızın önüne geçip eline verdi. Saniyelik bakışmadan sonra gözleriyle yukarıyı işaret ederken, " Balkona çıkar." Dedi. Kız bir tepsiye bir yukarıya bakarken, " İstersen omlet yap. " Kız gözlerini devirerek merdivenlerin yolunu tuttu. Omlet yapma seçeneğini beğenmemişti. Basamakları çıkıp yatağın yanından geçerek balkona çıktı. Hava açık ve güneşli manzara müthiş bol oksijenliydi. Balkondaki küçük masa üzerine dizdi kahvaltı tabakalarını. Pusat dolaptaki bütün çeşitleri tepsiye koymuştu. İki kupa da çay. Sandalyeye geçip oturduğunda elinde omlet tavası ve dilimlenmiş köy ekmeği ile geldi adam. Elindekileri masaya bırakıp sandalyeye geçip oturdu. Kız bir kendine bir masaya bir de karşındaki adama baktı. Bir anda bir kahkaha attı. Pusat'ın gözleri kızda yüksek sesle gülüşünü izlerken ilk kez yüzünde bambaşka bir suret gördü.. " Pusat Kurtoğlu ve Karaca Kandemir dağ başında kendilerine çay demleyip balkonda kahvaltı yapıyor. Farkında mısın Kurtoğlu. " Yanlış." Dedi Pusat rahatça manzaraya dönüp bacak bacak üstüne atarak. Ardından bardağını eline alıp keyifle bir yudum içti. " Şuan ortalarda olmadığımı bir çok kişi biliyor. Sadece nerede olduğumu ve kiminle olduğumu bilmiyorlar. Ve çoktan bir ölüm korkusu sardı hepsini. " Kaşları çatıldı kızın. " Nasıl yani? " " Ben ne zaman bir kaç gün ortadan kaybolsam döndüğüm de kan gölüne döner ortalık. Canımı sıkan bir mevzunun veya birilerinin kökünü kazımadan önce bir kenara çekilir büyük planlar yaparım. Bunu herkes bilir. Şimdi herkes köşesine çekilmiş kellesi gidecek kişi kim yada kimler diye düşünüyor. Yoksa ben miyim diyor. " Kızın gözleri adam da adamın gözleri manzarada devam etti Pusat. " Rahat ol. Çayının ve manzaranın tadını çıkar. " Karaca Pusat'a ve gücüne hayran bir bakış attıktan sonra bulunduğu yeri ve kral adını sonuna kadar hak ediyor diye düşünürken önündeki çaya uzandı. Kahvaltı bitene kadar sessizlik sürdü. Nihayet biten kahvaltı ile Pusat cebinden sigara paketini çıkarıp içinden bir dal alarak masaya bıraktı. Yaktığı sigarayı kıza uzattı. Karaca sigarayı alıp sandalyeyi balkon korkuluğuna çevirdi. Bacaklarını korkuluğun üzerine üst üste atarak geriye yaslandı. Pusat kendine de bir sigara yakarak tıpkı Karaca gibi korkuluğa dönüp bacaklarını üzerinde üst üste koydu. " Teşekkür ederim." Dedi kız. " Neden." Dedi Pusat. İkisi de sadece karşıya bakarak konuşurken Pusat'tan aldığı sigara kızın avucunun içinde ama havada kendi etrafında dönüyordu. " Sayende çok uzun zamandır ilk kez doğru düzgün uyuyabildim." " Birşey değil. Ne zaman istersen sinem senindir." Adamdaki rahatlığa ve gülümsemesine bakarak kız da gülümsedi. " Pusat..." " Hımm." " Hiç pişman oldun mu? " " Neden? " " Derman Kurtoğlu ve Elmas Kurtoğlu'nun çocukları olmaktan." " Asla." Dedi adam net bir tavırla. " Güçlü bir babanın gölgesinde yetişen güçlü bir oğul. Gerçekten şanslısın." " Öyleyim. " " Ben ise buraya gelirken sadece senin gölgene güvendim. " Dedi kız, bir nevi itirafta bulundu. " Korkmadan, tedirgin olmadan mola verebileceğim tek yer senin gölgenmiş meğer. " Pusat sessizce dinliyordu kızı. Karaca önce bacaklarını indirdi. Sonra ayağa kalktı. Elindeki kendiliğinden büzülen sigarayı bardağın içine attıktan sonra içeriye yöneldi. " Çay kesmedi. Umarım mutfakta kahve vardır. " Kapıdan girip merdivenlere yönelmişti ki arkasından yetişen Pusat bir anda kızı kolundan tutup kendine çevirdi. Karaca ne olduğu anlayana kadar Pusat'ın ateş gibi sıcak dudaklarını dudaklarında hissettiğinde gözleri kocaman oldu. Öyle bir öpüyordu ki Pusat hem canı yanıyor hem haz alıyordu kız. Adamın kalın kolları kızı sarıp kendine bastırırken öpüşleri iyice alev aldı. Karaca hissettiği dudakların ve hazzın etkisiyle kollarını adamın omuzlarına attığında geriye itilen bedeni yatağa dayanınca kendini yatakta Pusat'ı üzerinde bulurken hissettiği sertlik yüzünde adamın dudakları arasında yutkundu. Pusat kızın zorlanan haline aldırmadan devam ediyordu öpmeye. Ellerini tutup başının üzerinde birleştirdi. Çilek çiçeğinin balı dediği dudaklarının arasından içeri ittiği dili kızın diliyle sevişirken dudakları dudaklarına yapışıktı hâlâ. Zorlukla ve nefes nefese geri çekildi. Ardından boynuna dayadı burnunu. Derin bir nefes çekti ciğerlerinin en ücra köşelerine kadar. " Karaca.." Dedi. Sesine yansıyan kıza duyduğu arzu o kadar belliydi ki. " Karaca. Benim ol. Benimle ol. Ömrümce kalbimde, yanımda, ruhumda kollarımın arasında ol. Dişi kurdum ol! " **************************** Eveet canlarım bölüm sonu.
|
0% |