@azamet_29_2
|
Selâm canlarım yeni bölüme hoşgeldiniz. Keyifli okumalar diliyorum canlar. 💥💥💥💥💥 Kıza çevirdim gözlerimi. Burnunda bir damla kan, gözleri yerdeki adamın başında durmuş kıza bakan Haydar'ın gözlerinde birbirilerine bakıyorlardı. " Ya saygı duy ya kork. ***** Yerinden kalktı kız. Pusat hâlâ ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gözlerinin önünde bir adam nasıl olduğunu anlayamadıkları şekilde boğularak ölmüştü. " Sana yirmi dört saat süre Haydar! Dedi kız. Sonra kapıya yöneldi. Sadıkda arkasından ilerledi. Kız çıkarken hafiften sendeleyince kolundan tuttu en yakın adamı. İkili yürümeye devam ederken hemen arkalarından çıktı Pusat. Kız ve Sadık dışarda bekleyen diğer adamı Savaş'ta yanlarına katıldığında silahlarını alıp birlikte uzaklaşıp gözden kayboldular. Geri döndü Pusat. Odadaki Kıraç hâlâ kafası karışık, Haydar alık alık bakıyorlardı. Nasıl bir kızdı bu? Nasıl oturduğu yerden bile kalkmadan bir insanı öldürebilirdi. Kıraç yanına geldi. Neler oluyor bakışı atarken, " Bu kız normal değil. Ve gerçekten kararlı. " Dedi. Ardından Haydar'a baktı. " Kurallar belli ve hakemliğime gerek kalmadı. Haydar'ın kendi ağzıyla dediği gibi ya, saygı duyacak ya da korkacak." " Abi." diyen Boran'la kapıya döndü bu kez. Hızlı adımlarla yanına geldi en iyi adamı. Kulağına doğru yaklaşıp kısık sesiyle konuştu. " Senin adını kullanan kum torbasını bulduk. " " Nihayet! " Masasının yanına gelip çekmecesinden silahını alıp beline taktı adam. Günlerdir sıkıntılarından biride bu adamdı. İlk günden bulun o piçi diye emir vermişti Boran ve Yaman'a. " Nihayet iyi bir haber. Diyerek dışarı çıkıp adamlarına odayı boşaltmalarını söyleyip asansöre yürüdü. Hemen arkasındada gölgesi olan Kıraç. Aklı hâlâ kız da, neyi nasıl yaptığını anlamaya çalışıyor olsada, kızın arkasından gidip sormak istese de, bu konu biraz bekleyecekti. Acil olan başka işi vardı şuan. Bu adama olan öfkesi dinmiyordu. Onun yüzünden cezaevinde boktan dediği otuz saat geçirmişti. Ahtı vardı. Kum torbası olarak kullanacaktı. Hemde zevkle. Vilademir denen Rus mafya babasının kendisine oynadığı oyunun hesabını önce bu adama, sonra da Vilademir'in bizzat kendisine soracaktı.. Otelden çıkıp ön tarafta hazır bekleyen arabalara geldiler. Pusat ve Kıraç arka koltuğa geçerken Boran ve Yaman öne bindi. Diğer adamların olduğu ikinci araçla birlikte gecenin karanlığında kayboldular. Geceyi seviyordu Pusat. Geceler büyüktü! Derindi! Kara delik gibiydi. Bütün kötülükleri hem barındırır hem kaybederdi. Karanlık işlerini karanlıkta çözerdi Pusat. Tıpkı babası gibi. Ön koltukta oturan adama, Boran'a çevirdi gözlerini. " Nerde buldunuz? " " Önce bilgilerine ulaştık abi. " Dıdısının dıdısı." Dedi Kıraç sinirle. " Abi anlayacağın maşa. Köşe bucak ararken Kayhan'ın bilardo salonunda görmüş bizimkiler. Peşine düşmüşler hemen. Takip etmişler. Sahte pasaport ayarlamaya çalışıyormuş. Bunun için Raşit'in deliğini arıyormuş, ama bulduğu şey bizim Yaman oldu. " " Güzeel.." Aralarındaki konuşma bitene kadar yolda bitti. Deponun önünde durdu araç. Hızlı şekilde inip depoya ilerlediler. Büyük demir kapı önünde bekleyen iki adam patronlarını görünce kapıyı açıp saygıyla kenara çekildiler. İçeriye girdiğinde gördüğü adam deponun ortasında ayaklarından zincirle bağlanmış tavandan aşağı sarkmış eceli olacak Kurtoğlu'nu bekliyordu. Pusat ağır adımlarla yürüdü yürüdü.. Bir yandanda üzerindeki ceketi ve silahı çıkarıyordu. Sonunda eline aldığı ceketi ve silahı bakma gereği bile duymadan hemen arkasına uzattığı da Boran aldı elinden. Ceketi kolunun üzerine silahı belinin önüne taktı. Tam önünde tepe taklak duran adamın önünde durdu Pusat. Kıraç yanından geçip arkasındaki büyük kasanın üzerine oturup bir sigara yakıp yönünü Pusat'a çevirdi. Pusat tepesi attığında babasının psikopat hâlini aratmazdı, eh Kıraç da bazı zamanlar Pusat'tan aşağı kalmazdı. Adam önündeki Zahir'e doğru eğilip yakasından tutarak yukarıya kaldırdı. Pis bir şekilde gülümsedi. " Son gecene hoş geldin Zahir. Seninle çok eğleneceğiz." Pusat eğlencenin içinde Kıraç ve diğerleri kenardan izleyeceklerdi. Bir ayağını ve bir yumruğunu geriye alıp bütün gücüyle bir yumruk attı adamın karın boşluğuna. Adam kesilen nefesiyle soluksuz inlerken bir tane ve bir tane daha geçirdi. Boş zamanlarında, ki. Bu çoğu zaman kendi evinin spor salonu olurdu. Formda kalmak için boks yapıyordu Pusat. Bazen de Kıraç ile karşılıklı maç yapıyorlardı. Ama bu geceki eğlencesi bu adam olacaktı anlaşılan. & Aradan dakikalar sonra saatler geçti. Saatleri saatler kovaladı. Otuz saat! Tam, otuz saat süren işkence sabaha karşı son buldu. Önündeki adamı dinlene, dinlene. Enine boyuna. Oteldeki toplantı da olanları düşüne düşüne döverek bütün sinirini çıkarmıştı. Sonunda Boran'ın elinden aldığı silahı yerde yatan adamın suratına doğrulttu Pusat Kurtoğlu. Yerde yatan adam kan dolu ağzıyla ve son nefsiyle konuştu. Beni öldürünce kurtulamayacaksın Kurtoğlu. " Gelecek! " Gelsin lan! Dedi ve bütün öfkesiyle tetiğe bastı. " Şimdi sıra öbür işte." Dedi bir kaç saniye yüzünde birşeyleri keşfetmiş şekilde olan pis bir gülümseme ile. Sonra ellerine, kollarına ve kendi üzerine baktı. Beyaz gömleği kan lekeleri ile kaplıydı. Kıraç yanına geldi. " Önce eve mi gitsek. Yaman'a döndü. " Yaman kaldırın kaybedin şu leşi." Boran'a döndü. " Eve dönüyoruz. " Üzerindeki pistikten kurtulup Kara'nın başına geçtiği şirkete gidecekti. Hâlâ alması gereken cevaplar ve söyleyeceği şeyler vardı. ***** KARACA Gözlerimi araladığımda geçici olarak kaldığım evimde kendi odamda kendi yatağımdaydım. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım hatırlayamadım. Kulağıma biraz ötemden gelen uğultulu sesleri duydum. " Neden izin verdin? " Diye tıslayan ses Cemre'ydi. Cemre Sadık'ın sokaklardan tanıdığı biriydi. O da uzun zamandır bizimleydi. Silah kullanmakta ve hırsızlıkta üstüne yoktu. Özellikle şifreli kasalarda. Bir tarafım karanlık olduğu için karanlık arkadaşlar edinmemde bir sakınca yoktu. " Uyardım dinlemedi." Bu da Sadık. " Dinlememiş miş." " Öleceğini bilse bildiğinden şaşmaz. Bilmiyorsun sanki." " Dinlemesini sağla o zaman. Her zaman yanında olan sensin. Yavaşça yerimde doğruldum. " Cemre kızma ona. İkisi de yanıma geldiler. Cemre yatağın yanına gelip yüzüme baktı. Çatık kaşlarının altında bakan gözleri duymak istemediğim şeyleri saydırıyordu. Gözlerimi Sadık'a kaldırdım. " Ne oldu? " Saat on. Hemen İrfan'a götürdüm seni. Muayene ve Mr temiz diyince eve getirdim. " İrfan emekli bir beyin cerrahıydı. Özel bir kliniği vardı. Açmasında yardım ettiğim bir klinik. Hem ona hem bize yarayan bir klinik. " Kaç kere daha söylemeliyiz. Kendinizi geliştirmeden kullanmayın şu gücü." " Bir dersi hak etmişlerdi." Dedim gülümseyerek. " Yerimi korumam için benden korkmaları gerekiyorsa korkacaklar. O Haydar denen fare herşeyi bırakmış benim işlerime burnunu sokuyordu. Ama şu andan sonra iki kere düşünecek." Yerimden kalkıp banyoya ilerledim. " Siz inin. Onlar odadan çıkarken bende banyoya girdim. Önce günlük işlerimi hallettim. Ardından ılık su ile bir duş aldım. Bornozla odama geçip önce saçlarımı kuruladım. Sonrada giyinme odama geçip kırmızı gömlek ve siyah pantolondan oluşan kıyafetlerimi giyindim. Çorap ve ayakkabılarımıda ayağıma geçirip odadan çıktım. Tuvalet aynamın önünden saç bağımı alıp saçımı at kuyruğu yapıp geçirdim. Cüzdan telefon ve silahımı da alıp odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Cemre ve Sadık aşağıda ayak üstü hâlâ beni konuşuyorlardı. Ayten, Kahvaltı hazır! " Diyince direk mutfağa girdim. Arkamdan da Sadık ve Cemre. Masaya geçip silahımı masaya bıraktım. Sonrada oturup kahvaltıma başladım. Sessizdim. Onlarda sessizdi. Sonunda dayanamayıp Cemre konuştu. " Uyarılarımızı ciddiye alın lütfen. " Cemre. " dedim düz sesimle. " Yaşım yirmi altı. İkisininde yüzü asıldı. " Bu işin başında size herşeyi anlattım. Niyetimi, hedefimi, kinimi ne istediğimi. Benim yanımda kalmak isterseniz böyle olacak. İstemezseniz bu sizin kararınız. " Anında geldi cevap. Sadık, " Bizde sana yanındayız diye en başta söyledik Raca." Derken başımı kaldırmadan gülümsedim. " Kahvaltıdan sonra şirkete geçeceğim. " " Tamam." & Kahvaltıdan sonra evden ayrılıp Savaş Sadık ve Cemre ile birlikte şirkete doğru yola çıktık. Tabi arkamızda koruma dolu iki araçla. " Sadık iki araba az olmuş. " Dedim gözlerimi devirerek. " Şu saatten sonra daha dikkatli olacağız. " " Savaş." " Evet. " " Sandalcıdan son haber.." " Hâlâ yaşıyor." O adama baba demiyordum. " Kolay ölüm yok ona. " Hiç mi merak etmiyorsunuz kimin yaptığını? " Diyen Cemre'ye çevirdim gözlerimi. " Etmiyorum! Savaş.. " " Evet! " " Güvenlik için yeni adamlar alacaktın ne oldu o iş.. Malûm hepsini biz almışız neredeyse. " Derken yine göz ucuyla Sadık'a baktım. " Aldık. Cemre'ye çevirdim gözlerimi yeniden. Nasıl der şekilde baktım. " İyiler. Çabuk öğreniyorlar. " " Adamlarla tek tek konuşun. " Anladım merak etmeyin siz." " Sadık ev işi. Ne oldu." " Temizlendi. İstediğin zaman dönebiliriz." İsyan çıkardığım geceden sonra dönmediğim eve geri dônebilirdim artık. O evi hiç sevmiyordum aslında ama hem anılarımı hem acılarımı taze tutacağı için dönecektim. Şirkete geldik. Biz asansör ile odama çıkarken Cemre ve Savaş kendi işlerine döndüler. Kata gelip ofis kapısından girip masama geçtiğimde Sadık diğer masaya geçerken sekreterim olan İrem anında elinde iki dosya ile peşimden geldi. Bırakıp çıkarken kahve getirmesini isteyip koltuğuma geçtim. Karaca KANDEMİR'in mesai saatindeydik zira. Dosyalardan birini Sandık'ın önüne verdim. Gemiler, mallar, rotaları, uğranacak limanların listesi. Hepsi Sadık'ın takibindeydi. " Kontrol et. Ama çıkış verme. Malûm Haydar'ın tövbesini bekliyoruz. " " Ya yinede kabul etmezse." Gülümsedim. " Bilirsin ben geri adım atmam." " Gemiyi yakarım diyorsun yani." " Aynen. Yakarım. Ama yakmadan önce de o fareyi güverteye bağlarım. Zamanı geldiğinde hiç düşünmeden güvenmek için. " & Elimdeki işleri halletmek için saatlerce masada dosya başında kalırken Sadık da kendi elindekileri inceledi. Yetinmedi bizzat kontrol etmek için limana gitti." Yorulunca kendimi geriye bırakıp gözlerimi kapattım. Sadık gelsin de yemeğe çıkalım hesabı yapıyordum. Aradan bir kaç dakika geçti geçmedi hızla açılan kapıyla gözlerimi açtım. " Paldır küldür girmenizin geçerli bir sebebi vardır diye düşünüyorum." Sadık Savaş'a bir bakış attı. " Ekrem'i bulduk. " Anında ayağa fırladım. Kocaman açılan gözlerim, deli gibi atan kalbim ile Savaş'ın yanında aldım soluğu. Yakasına yapıştım. " Ekrem'i mi? Doğru mu? Başını salladı. " Konuşturdun mu? " Evet.. Özlem ve heyecan sardı bedenimi. " Hadi hemen çıkalım. " Onları beklemeden hızlı adımlarla çıktım ofisten. Önce asansöre binip garaja indik. Ardından Ekrem'in olduğu araç önde biz arkada yola çıktık. " Nerede çok mu uzak! " " Değil." " Neresi peki." " Mesire alanı. Sandalcının sık sık gittiği o mesire alanı. " Dişlerimi birbirine geçirdim. " Ölmeyeceksin Sandalcı. " Dedim hırlayarak. " Sürünerek yaşayacaksın! Ama ölmeyeceksik. " " Yarım saate varmış oluruz." Bu sırada Sadık'ın telefonu çaldı. " Bekle sorayım." Dedi " Ne oldu? " İrem." " Hiç bir iş için dönmem. Ne iş getirdiyse yarına bıraksın." " Kurtoğlu adamlarıyla şirkete gelmiş. " Şimdi olmaz. Yarın gelsin. Dediğimde telefondan bir hırlama geldi. " Yerini söyle! Beni duymuştu anlaşılan. Düşünürken Sadık'a baktım. Kısık sesiyle, " Seni uyarmıştım yapma diye. Yeniden duydum. Kara! diye hırlayan telefonun diğer ucundaki sesi. " Âlemin kralı Kurtoğlu'nu kızdırmayalım... Tabi şimdilik. Savaş İrem'e gideceğimiz yerin konumunu at. Kurtoğlu'na versin. " Telefon bir anda kapandı. Bunu da duymuştu. Savaş bir eli direksiyonda bir eliyle konumu yollayıp telefonu cebine attı. " Birazdan oradayız. " Dediğinde pencereden dışarıya çevirdim gözlerimi. Seyrek ağaçların olduğu mesire alanında ilerliyorduk. Bir kaç dakika daha yol aldıktan sonra öndeki araç durduğunda bizde hemen arkasında durduk. Arabalardan indik. Gözüm Ekremde öndeki aracın yanına kadar gelip babamın eski adamının önünde durdum. " Burası mı?" Başı önünde sessiz şekilde başını salladı sadece. Yakasından tutup kendime çekerek hırladım. " Dua et burada olsun. Yoksa kazdığım yere seni baş aşağı canlı canlı gömerim. " " Burada." " Göster." Dedim yana doğru savurarak. Gözlerim yürüyen Ekrem de, " Savaş! " Dedim. " Seninkilerde kazma kürek vardır herhalde." Malûm eski evdeki cesetlerin ortadan kaybolması gerekiyordu. Kaybedecek kişilerde bu adamlar olduğuna göre kesin vardı. Sorduğum soruya cevap gelmeden öndeki aracın yanındaki diğer adamım bagajdan aldığı kazma ve kürekle yanımıza geldi. Ekrem eliyle küçük bir kayanın önündeki eğimli toprağı işaret etti. " Nihat kazın! " Dediğinde." Hayır." dedim elim havada yanımdaki adamı durdurarak. Ben yapacaktım. " Siz geri çekilin. Kimse karışmayacak. Ben kazacağım. " " Raca. " Olmaz Sadık. " Derken gözlerimi topraktan çekemiyordum. " O zaman bırak yardım edeyim." Başımı kaldırıp yüzüne çevirdim gözlerimi. " Taşırken yardımını isteyeceğim. " Dedikten sonra yanımdaki adamın elinden kazmayı ve küreği aldım. Sadık hariç herkes arabaların yanına gerileyip elleri önünde beklemeye başladıklarında ilk kazmayı vurdum yere. Sonra bir tane ve bir tane daha. Dolu gözlerim ve zihnim beni geçmişe çekerken gözümün önüne gelen her anıda bütün gücümle bir kez daha vuruyordum kazmayı toprağa. Yarım metreye yakın derinliği kabarttıktan sonra derin bir nefes alıp yere bıraktım kazmayı. Küreği alıp kazdığım yerdeki toprağı kenara atmaya başladım. Sonra tekrar kazmayı alıp tekrar başladım kazmaya. İkinci kere kabartmaya başladım toprağı. Kazdığım yer dahada derinleşirken kulağıma araç sesleri geldi. Gelenin kim olduğu belliydi. Kurtoğlu... ****** Saniyeler sonra gelen araçlar öndeki araçların arkasına park etti. Büyük sedandan inen Pusat ve Kıraç kendilerini izleyen gözler eşliğinde kızın yanına kadar gelip durdu. Kız yanında Sadık gelenlerle, Pusat ve Kıraç duranlarla karşılıklı bakışırken hemen arkadaki adamlar da bir birbirlerini kolluyorlardı. Pusat bir adamlara bir kıza bir de içinde olduğu çukura baktı. Ne yaptığına anlam veremedi. Hayır bu adamlardan birini öldürüp gömmek istese bu kadar erkeğin içinde neden o kazsınki bu çukuru. Diye düşündü. Yanı başında dikilen Kıraç'a bir bakış attı. Adam, ne düşündüğünü tahmin etmiş, bana bakma ben de anlamadım bakışı atarken kızın sesini duydu. " Beni neden görmek istiyorsun Kurtoğlu." Kazdığı çukurun kenarına oturtup adama çevirdi bakışlarını. Nefeslenirken devam etti. " Ne istiyorsan hemen söyle. Nereden geliyordu bu saygısızlık derecesindeki kendine güveni. Ne kadın oluşuna ne de sonradan gelişine aldırmadan bir kurt gibi hırlayabiliyordu. Pusat tam ağzını açmıştı ki. " Dur tahmin edeyim. Son görüşmemizde olanlar yüzünden geldin, değil mi? " Adam bir adım daha öne geldi. Ellerini ceplerine soktu. " Merak ediyorum Karakız.. " " Kara kız değil! Umursamadı adam. Başını kaldırıp Sadık'a baktı. " Uzaklaşın yalnız konuşacağız! " Kıraç bir kaç adım gerilerken Sadık yerinden kıpırdamadı bile. Gözleri kızda beklemeye devam ediyordu. Öyleya Kara'nın adamıydı. Emri Kara'dan alırdı. Pusat durumu anladığı için kızın kendine bakan gözlerine çevirdi gözlerini. " Söyle gitsin yoksa suratının ortasından vurarak öğretirim Kurtoğlu'nun emrine uyulması gerektiğini." Kız başını önüne eğerek güldü. Sinirindendi gülüşü. " Babasının oğlu. Genlerinizde var surat dağıtmak... Sadık... Adam istemeye, istemeye geriledi. " Demek özel konuşmak istiyorsun.. Gözleri çukura kaydı. Ardından ellerini ceplerinden çıkardı. " Maddi sıkıntı mı çekiyorsun? Bu kez kızın gözleri kaydı çukura. " Bu toprağın altında paha biçilemez bir hazine var Kurtoğlu. Bu yüzden buradayım. O yüzden ya hemen konuş ya da güle güle." Elinin iki parmağı ile burun kemerini sıktı adam. Sabırlı olmaya çalışıyordu. " Bu saygısızlığın seni ipe götürecek." Derken aniden bir dizi üzerine bıraktı kendini. Tıslayarak konuştu. " Gözümüzün önünde şov yaparcasına bir adamı öldürdün. Sonrada tehditler savurup çıkıp gittin. Mekanımda böyle bir terbiyesizliğin cezası ölümdür. Bu sana son ihtarım Karakız! Bir daha olmasına izin vermem! " Sinirle baktı kız uyarıyı dinlerken. " Nasıl yaptın diye saatlerce düşündüm. O adamı nasıl öldürdün? Ve buldum." Dedi. Kızın sakinleşen bakışlarına diktiği gözleriyle devam etti. " Telekinezi! Değil mi? " Kızın düz bakışları aynı noktaya bakmaya devam ederken devam etti adam. " İnkar etme. Gülümsedi kız. " Eee... Hâlâ tersleniyor, bu da adamı daha da kızdırıyordu. Hırladı. " Madalyayı sikeyim. Kolundan tuttu kızı. " Felç geçirerek yatalak halde olan bir kız ne olduda birden bir evrimle bu hale geldi? " Kızın zihni yeniden geçmişe yol alırken hırsla çekti kolunu. Kız hâlâ çukurun içinde ikiside ayağa kalktı. Yakasını bırakmayacaktı Pusat Kurtoğlu biliyordu. Herşeyi bilmesi gereken kral Kurtoğlu bu konuyu da eninde sonunda öğrenecekti. Madem öğle, öğrensindi. Elindeki kazma ile çukuru kazmaya devam ederken bir yandan konuşmaya başladı. " Bu kadar çok mu merak ediyorsun. Bir yandan kazarken bir yandan yedi yıl önce olanları yeniden yaşayarak anlatmaya başladı. " Yedi yıl önce o gece ilk isyanımı başlattım. Babam olmasından gurur duymadığım o adamdan kaçmak için arabasını çalıp evden kaçtım. Ama kendi adamlarından biri arabanın frenleri ile oynanmış. Kaza yaptım. Araba şarampole uçtu. Gözlerimi hastanede yarık bir kafa, kırık bir kol ve felçli olarak açtım. Annem iki gözü iki çeşme babam öldürücü bakışlarla bakıyordu bana. Doktorlar arabanın içinde sıkışmış olduğumu, belimdeki sinirlerin ezilmiş olduğunu, yürüyemez halde olduğumu söylediler. O an ölmek istedim. Uzun bir tedavi dediler. Bir süre hastanede yattıktan sonra eve geldim. Belimden altını hareket ettirememek ne kadar kötü birşey ancak çeken bilir. Odamı evin alt katına taşıdılar. Fizik tedavi başladı evde. Birde tekerlekli sandalye alındı. " Acı bir gülümseme ile kız kazmayı bırakıp küreği aldı eline. Kabarttığı toprağı azar azar yeniden kenara atarken hırlayarak konuştu. " Son model arabayla kaza yapıp tekerlekli sandalyede yaşamak... Hayatım o gün değişti. " Pusat merakla dinliyordu kızı. " Kurtoğlu." dedi Pusat'a dönerek. " Sandalcıyı kaç yıldır tanıyorsun? " Soğuk bakışlarla, " Çok değil belki beş yıl." Dedi adam. " Sandalcı tanınandan daha farklı biridir. En başta delidir. Tam bir deli. Manyaklık derecesinde. Hayaller görüp inanacak derecede şizofrendir. Tekrar Pusat'a döndü kız. Yeşille mavi karışık tondaki gözlerine baktı. Bir zamanlar bu renkleri yakından görme hayalleri kurduğu geçti aklından. Hemen toparladı kendini. " Annen yaşıyor değil mi? " Kaşları çatıldı adamın. " Konunun annemle ne alakası var? " Önüne dönüp işine devam etti kız. " Annenin değerini bil." O an kızın annesinin intihar ettiğini hatırladı Pusat. " Bir gece annemin çığlıkları ile uyandım. Babam sarhoş gelmiş bağıra çağıra küfürler ediyor, annem yapma ne olur diye bağırıyor yalvarıyordu." Durdu kız. Elindeki küreği toprağa saplayıp boşluğa bakarak daldı. O âna dönmüş o anı yaşıyordu. " Sesler salondan geliyordu. Yatağımdan kalkıp sürünerek sandalyeme geçip oturdum. Tekerleklerinden tutup çevire çevire zor da olsa odamın kapısından çıktım. Yapma! Diye bağırdım. Ama duymadı bile annemi yere savurup tekmelemeye başladı. O an annem vurma hamileyim dediğinde donup kaldım. O adi adam bu kez daha fazla vurmaya başladı. Hızla yanına geldim. Koluna yapıştım. Bıraksana manyak adam senin çocuğunu taşıyor diye bağırdım. Ama yediğim tokatla geriye gittim. En ağır hakaretlerle birlikte söylediği şeylerle kanım dondu. Güya annem onu aldatmış. Annemi karnındakiyle birlikte öldüreceğini haykırdı. Yapmadım! Dedi annem ağlayarak. Yemin ederim yapmadım! Biliyordum. Yapmazdı. Annem onun gibi namussuz değildi. Yıllarca benim için katlanmıştı zaten babama. Yapsa önceden yapardı. Ama babam tımarhanelik biri olarak yine kendi kafasında birşeyler kurmuş annemin kendini aldattığını sanıyordu. Babam yeniden anneme vurmaya başladığında, Bırak dokunma anneme! Diye bağırırken Savaş girdi kapıdan. Koştu geldi engel olmak istedi." Kızın gözleri arabanın yanında elleri önünde bağlı kendisini izleyen Savaş'a kaydı bir an. " Kolundan tuttu babamı. Annemin önüne geçti. Abi yapma. Ama gözü dönüştü bir kere. Çekti vurdu Savaş'ı. Gözlerimin önünde yere düştü yıllarca yanında olan adamı. Göğsüne yemişti kurşunu. Elindeki silahı bir anda yerde yatan annemin kafasına çevirdi sonra. Engel olmak için yaklaşıp kolundan tuttum. Silahı elinden almak için boğuşurken silah patladı. Şakağımda hissettiğim acıyla kendimi sandalyeyle birlikte yerde buldum. Birşey oldu... Kazdığı çukurun kenarına oturdu kız. " Uyandığımda kendi yatağımda bu kez hiç kıpırdamıyordum. Bütün bedenim felç olmuştu. Görüyor, duyuyor ama kıpırdayamıyor, konuşamıyordum. Doktorlar sinirsel dedi. Zihinsel dedi. Pisikolojik dedi. Dedide dedi. Tamamen felçtim artık. Tek yaptığım ağlamak... Sadece ağlamak oldu. Günlerce, gecelerce, sakinleştirici verilmediği her dakika ağlamak... Yanımda sadece Sadık vardı. Kan kardeşim.." Bu kez Sadık'a kaydı gözler... " Yine tavanı izlediğim bir gece kapım açıldı. Gelen kişi o manyak adamdı. Ayakta bile duramayacak kadar içmişti. Yanıma kadar gelip gözlerini gözlerime dikti. Baktı baktı. Ardından bir anda yatağımın üzerine çıkıp dizlerinin arasına alıp tam karnımın üzerine oturdu. Kıpırdamadan öylece izliyordum. Ellerini boğazıma geçirdi. Sıkmaya başladı. Nefessiz kalana kadar sıktı. İlk defa iyi biri olarak gördüm o an onu. Çünkü beni öldürmek için gelmişti. Çok istedim beni öldürüp kurtarmasını. Ama son anda durdu vazgeçti. Ayağa kalktı. Ben sana kıyamam dedi. Birden fazla kişiliği vardı ve o an hangisiydi orada olan bilmiyordum ama son anda bırakmıştı beni. O gece vazgeçtim herşeyden. O gece ektim intikam tohumlarımı kalbime. O gece başladım planlar yapmaya. Büyük planlar. " Aniden yerinden kalktı kız. Pusat can kulağıyla dinliyordu kızı. " Kullandığım güce gelince." Derken kalan kısmıda kürekle boşaltmaya başladı. " Okuldayken araştırdığım birşeydi. Sonraları ilgi alanım oldu. Öğrenip geliştirmeye çalışıyordum. Her gün gelen doktorların tedavi etmeye çalıştığı ama bir türlü iyileşmeyen biri olarak aylarca yattığım o yatakta küçük bir bebekten farkım olmadığı, bütün ihtiyaçlarımı başkalarının yardımıyla gördüğüm için yattığım yerde kullanabildiğim tek organıma... Beynime yüklendim. Tek umudum bu güçtü çünkü. Her geçen gün biraz daha geliştirdiğim bu güç. Zamanla ilk olarak konuşmaya başladım. Sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Ve Sadık'a annemi sordum. Sordum çünkü o ana kadar o da dahil hiç kimse bir şey söylememiş anlatmamıştı. Babamın annemin cesedini alıp iki adamıyla apar topar götürüp bulunamayacak bir yere gizlice gömdüğünü ve şahit olan iki adamını vurduğunu söyledi. " Dediği anda elindeki küreğin ucu sert bir şeye çarptı. İkisininde gözleri küreğin ucuna kaydı. Kız elimdeki küreği yan taraftaki toprak birikintisinin üzerine bıraktı ve çukurun iki yanına basarak dizlerini iki kenara dayadı. Toprağı çıplak elleriyle kazarak sıyırdı. Nihayet gördüğü şeyle. " İşte bu dünyadaki en değerli şeyim. Kinimin, öfkemin, intikam hırsımın yegane sebebi. Kurtoğlu tanış. Annem.... Karnında taşıdığı ikinci canı ile birlikte kocasının ellerinde can veren annem... ****************************** Bölüm sonu canlarım.
|
0% |