Yeni Üyelik
8.
Bölüm

🔥S.V.K 4 Kumarhane

@azamet_29_2

Selâm canlarım.
Yeni bölüme hoşgeldiniz.
Hatalarım varsa affola.
Keyifli okumalar diliyorum 🌹

*****

" İşte bu dünyadaki en değerli şeyim.

Kinimin, öfkemin, intikam hırsımın yegane sebebi.

Kurtoğlu tanış..

Annem...

Karnında taşıdığı ikinci canı ile birlikte kocasının ellerinde can veren annem...

*****

PUSAT

Bir kıza bir korkmadan elleriyle okşadığı kemiğe baktım. Parmakları ile hızlı hızlı genişletti kazdığı yeri. Sadece kemikleri kalmış bedenin üst kısmıda ortaya çıkarken durdu.

Gerçekten annesiydi. Yoksa bu kadar hüzünlü bakmazdı. Mırıltılı ama varla yok arası sesini duydum.

" Annem...
Buldum seni. "

Dedi dolan gözleri ile hâlâ kemiklerin üzerinde kalmış bir parça kumaşı avucunda sıkarken.

" Özür dilerim.
Yedi yıl geciktim."

Çukurun kenarına dayadı elini. Kalkarken destek aldı. Fakat sendeledi. Dışardan sert bir karakteri olsada karşısındaki annesiydi. Etkilenmesi normaldi. Elimi uzattım yardım için. Tutmadı. Kendisi çıktı çukurdan. Ayak ucunda durdu, izledi bir süre. Ardından gözleri bir bana bir çukurda ki kemiklere gidip geldi.

Kemiklerin bir kısmı görünse de bir kısmı hâlâ toprağın altındaydı.
Gözlerini kemiklerde ve toprakta sabitledi. O anda çekti dikkatimi bakışları. Odamdaki bakışlardı bunlar. Aynı şeyi yine yapıyordu.

Yapma! Demeye kalmadı kıpırdayan kemiklerle bakışlarım kemiklere inerken toprağın altından üstüne çıkışına şahit oldum.

Kaşlarım havada izledim olanları. Bu inanılmazdı. Bunu gerçekten yapabiliyordu. Saniyeler sonra çukurun içinden yanımdaki kıza çevirdim gözlerimi. Aynı anda burnundan akan kanı görmemle birlikte gözleri kaydı. Kapanan gözleriyle olduğu yere düşerken yakalayarak kollarımın arasına aldım.

" Raca! "

Arkamızdaki adamları yanımıza koştu. Sadık dediği adamı kızı kollarımın arasından almak istediğinde izin vermedim. Yüzüme baktı. Ama ısrar edemedi. Hızla ayağa kalktım.

" Kıraç! Hastaneye gidiyoruz! "

Dedim arkama bakmadan.

" Kendi doktoru var." Dedi Sadık.

Saniyelik bir bakıştan sonra,

" Yürü sende geliyorsun."

Ben arabaya yürürken geriye döndü.

" Savaş.
Burayı siz halledin.
Cenazeyi usulünce alın. Geri geldiğimizde herşey hazır olsun. "

Tamam dedi diğer adamı. Ardından arabaya geldi. Ben Kızla arka koltuğa geçip otururken direksiyona Kıraç yanına Sadık geçti. Kıraç motoru çalıştırıp gaza bastı. Tam bir daire çizip geri dönerken,

" Nereye gideceğiz? "

Diyince Sadık bir adres verdi.
Bu arada endişeli bakışlarla gözü sürekli kucağımdaki kızdaydı. Ne demişti Sadık için. Kan kardeşim! O an merak ettim. Kan veren hangisiydi.

Gözleri hâlâ bizde telefonunu çıkarıp bir arama yaptı.

" Alo İrfan oraya geliyoruz.
Evet yine bayıldı."

Sonra kapattı. Yine demişti. O halde daha öncede bayılmıştı. O gün müydü? Toplantı günü de burnu kanamıştı. O halde o günde bayılmış olmalıydı. Kullandığı bu güç ona zarar veriyordu.

Bütün soruları bir kenara bırakıp önüme döndüm. Kısa sürede çokta büyük olmayan bir kliniğin acil girişi önünde durduk. Sadık inip kapımı açtı. Kucağımda kızla birlikte inip kapıdan içeriye yürüdüm.

" İrfan! "

Diye bağırdı. Koridorda beliren yaşlı doktor,

" Buraya getir! " diyince o tarafa yönelip odaya girdik.

Kucağımdaki kızı yatağın üzerine bıraktım. Biz odadan çıkarken doktor ve hemşire kız muayeneye geçti.

Kapının önünde duvara yaslanıp cep telefonunu çıkaran Sadık'a çevirdim gözlerimi. Hızlı hızlı mesaj yazıp birine yolladıktan sonra telefonunu cebine attı.

Bu sırada Kıraç da yanımıza geldi.

" Durum ne?"

" Doktor muayene ediyor."

Sadık'a çevirdim gözlerimi. Endişeli bakışları önünde sessizdi. Bir süre daha bu şekilde bekledikten sonra Sadık,

" Pusat bey getirdiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi daha fazla oyalamayalım. Gidebilirsiniz."

Varlığımdan rahatsız olduğunu hissetsemde sözlerini umursamaz şekilde bir bakış atıp ellerim ceplerimde beklemeye devam ettim. O da ikinci kere konuşmadı.

Aradan on dakika kadar geçmişti ki koridorda koşarak gelen bir kız ve yerinde doğrulan Sadık'ı gördüm.
Kız direk yanımıza gelip durdu.

" Neredeydiniz? Ne oldu? Neden? "

Dedi ve durdu.
Gözleri bir bana bir Kıraç'a gidip geldi.

Ardından Sadık'ı kolundan tutup bizden bir kaç adım öteye çekerek uzaklaştırdı. Sonrada kısık şekilde ama dişlerinin arasından birşeyler söyledi. Bir yandan da göz ucuyla bize bakıyordu.

" Abi bu çikolata kız bizi beğenmedi galiba. "

Gözlerim bir kıza bir Kıraç'a gidip geldi.

" Çikolata? "

" Şuna baksana sütlü çikolataya benziyor. Kesin annesi yabancı bu kızın."

" Kıraç kendine gel sırası mı? "

" Kız güzel ben ne yapayım."

Biz konuşurken kapı açıldı. İrfan denen doktor çıkarken diğerleri de yanımıza geldi.

" İrfan Raca nasıl? "

" İyiyim." dedi adı Kara mı, Karaca mı, Raca mı karar veremediğim kız arkadan gelirken.

" İyi. Ama dikkatli olması lazım. Kendini çok zorluyor."

" Tamam doktor anladık. "

Dedi Kara doktorun yanından geçerek çıkarken. Bizi fark ettiğinde durdu. Bir bana bir adamlarına baktı kaşları çatık.

" Seni kendisi getirmekte ısrar etti."

Dedi Sadık. Onu sormadığı soruyu gözlerinden anlayacak kadar iyi tanıdığı belliydi. Bir adım daha öne çıktı kız.

" Kardeşim yanımdaydı. Sana ve yardımına ihtiyacım yoktu.

Babamın sana yaptığını sende bana yapıyorsan hiç birşey bekleme benden."

Ben söylediği şeyi anlamaya çalışırken,

" Sadık gidelim.
Yarım kalan bir işimiz var! "

Dedi ve hızlı adımlarla çıkışa yöneldi.
Aniden gelen gülme isteğiyle kendi kendime gülerken doktor ve Kıraç'ın gözleri üzerimdeydi. Bu kez aniden gelen sinir dalgasıyla hırladım.

" Bu kız gerçekten sinir bozuyor.
Bir gün sana muhtaç olacağıma ölürüm daha iyi."

Diye hırlayarak yürüdüm çıkışa. Dudaklarını birbirine bastırmış kendini zor tutan Kıraç görünce iyice sinir oldum.

" Yürü lan.
Sen de ondan geri kalmazsın. Çikolataymış."

Klinikten çıktığımızda kapının önünde kimse yoktu.

Kara ve adamları çoktan gitmişlerdi.

*****

KARACA

Klinikten çıkıp Cemre'nin geldiği araca binerek gerisin geri yola çıktık.
Cemre şoförün yanındaki koltuktan, Sadık yan tarafımdan bana bakarken ben sessiz şekilde dışarıyı izliyordum.
Annemi bulmuş ama yapmam gerekeni tam olarak yapamamış kendimi yine İrfan'ın yanında bulmuştum. Bu bayılmalara bir çare bulma konusunu aklıma not ederken sessizliği Sadık bozdu.

" Nasıl hissediyorsun? "

" İyi...
Kurtoğlu'nun karışmasına neden izin verdiniz? "

" Usulünce söyledim, malûm hırlayamam ona. Ama umursamadı bile."

" Her neyse.
Savaş annemin yanında mı hâlâ."

" Evet."

Telefonumu cebimden çıkarıp Savaş'ı aradım.

İkinci çalışta açıldı.

" Alo Savaş."

" Buyrun."

" Annem..."

" Cenazeyi usulüne uygun şekilde aldık. Diğer hazırlıklar da tamam. İstediğiniz an defini gerçekleştirebiliriz. "

İçimde bir yangın peydah oldu. Önce kalbime sonra bütün damarlarıma yürüdü. Gözlerimi kapatıp yutkundum, boğazımdaki yumrudan kurtulabilmek için. Ardından derin bir nefes aldım.

Sesimi düz tutmaya çalışarak konuştum yeniden.

" Siz mezarlığa geçin bizde oraya geliyoruz. "

" Tamam. "

Tam kapatacakken,

" Siz? " Dediğini duydum.

" İyiyim Savaş.
Sen annemi getir."

" Tamam." Dedi ve kapattı.

&

Mezarlığa geldiğimizde akşam olmuştu. Yanyana boş mezarların olduğu adaya en yakın yere park edip durduk. Araçtan önce Sadık indi. Kapıyı tutarken ben indim.

Annemin cenazesi tabut içinde ve cenaze aracı içindeydi. Bir de hoca gelmiş Savaş ve adamlar bizi bekliyorlardı.

Ağır adımlarla yürüyüp mezarın başına geldim. Sadık ve Savaş iki adam ile birlikte cenaze aracına yürürken Cemre de benim yanıma geldi.

Az sonra tabut araçtan indirilip getirilip mezarın yanına kondu. Kapağı açıldı. Zavallı annemin kefensiz gömülen bedeni şimdi bir kefen içindeydi. Kuru kemikten ibaret olan beden kefenle birlikte Sadık'ın kollarında geldi. Mezara giren Savaş annemi Sadık'tan alıp mezara yerleştirdi. Üzerine tahtaları koydu. Savaş kabirden çıktıktan sonra Sadık ve diğer adamlar üzerine toprak atmaya başladıklarında hoca kuran okumaya başladı. Mezar toprak ile dolduktan sonra baş ucuna annemin adının yazılı olduğu bir tahta çakıldı. Hoca kuran okumaya devam ederken biz ellerimizi açıp dua ettik. Duadan sonra annemin yanına dizlerimin üzerine diz çöküp,

" Annem..." Dedim.

" Güzel annem.
Nur içinde yat. Allah'ım cennet annelerin ayağı altında dediği cennetinde ağırlasın seni. Huzur içinde uyu.

Beni de affet. O gece seni kurtaramadığım için beni affet. "

Yerimden kalkıp derin bir nefes aldım. Hayatta ki en önemli görevimi yerine getirmiştim artık. Bundan sonra ne ölümden korkardım ne öldürmekten.

Savaş'a Sadık'a Cemre'ye ve diğer adamlarıma baktım.

" Hepimize teşekkür ederim. Savaş, Sadık ve Cemre den kuşkum yok!

Uyarım sizlere beyler. "

Dedim diğer adamlara.

" Bugün olan herşeyi hafızanızdan sileceksiniz."

" Emredersiniz."

Dediler bir ağızdan.

" Gidelim. "

*****

Ertesi gün erkenden kalktım. Yani erkenden dediğim saat ondu. Normalde bu saatlerde uyuyor olunca bu saat bana erken geliyordu zira. Gece huzurlu bir uyku uyduğum için uykumu iyi almıştım. İlk iş yerimden kalkıp banyoma geçip hızlı bir duş aldım. Sonra da saçlarımı kurutup taradım. Ardından giyinme odasına gecip üzerime beyaz gömlek ve ince kot takım giyinip odadan çıktım.

Hem resmi hem rahat görünen bir takım olduğu için sık tercih ettiğim bir kombindi. Saçlarımı dağınık topuz yapıp cüzdan ve telefonumu ceplerime aldım. Sonrada çekmeceden silahımı alıp belimin arkasına taktım. Silah kullanmayı Şavaş'tan öğrenmiştim ve üç yıldır silahsız gezmiyordum.

Odadan çıkıp merdivenlere geldim. Sadık ve Cemre salonda oturmuş beni bekliyorlardı. Geldiğimi görünce ikiside ayaklandı.

" Günaydın Raca."

" Günaydın."

Cemre'nin çekingen bakışları üzerimde yaklaştı.

" Nasılsın? "

" Rahatlamış hafiflemiş bir borçtan kurtulmuş gibiyim."

Sözlerimle onlarında yüzünde bir rahatlama ifadesi belirdi. İyiydim ben artık.

" Hadi kahvaltı yapıp çıkalım."

Diyerek mutfağa yürüdüm.

" Ayten servisi yapar mısın? "

" Hemen efendim."

Ayten çay servisini yaparken bizde masaya geçip oturduk.

" Bu evdeki son kahvaltı."

Dedi Cemre.

" Diğer evin bütün hazırlıkları bitti. İstediğin gibi yeniden boyandı. Bir kaç yeri değişti. "

" Akşama burayı kapatıp geçelim o hâlde."

" Tamam. "

" Raca. "

" Hımm."

" Haydar bugün şirkete gelecek. Yanında diğerleri ile birlikte.

Önümdeki tabağa bakarak gülümsedim.

" Aklı başına gelmiş mi? "

" Gelmiş." Dedi Cemre.

" Görelim bakalım gelmiş mi gelmemiş mi? "

" Olanlardan diğerlerine bahsetmişmidir acaba? "

" Hiç sanmıyorum Cemre.
Kara yanımdaki adamı parmağını bile kıpırdatmadan öldürdü. O kadar korktum ki tükürdüğümü yaladım demez. Adamlığına yazık eder. "

Diyen Sadık'ın ardından ben girdim söze.

" Bu yüzden de kabul edilebilir bir bahane bulmalı. Ya beni övecek cümleler döşemeli yada Sadri'yi gömecek. "

" Cevat, Nazım ve Erol ne düşünüyor acaba? "

" Bu seferlik benimle çalışacaklarını sonrasını sonra düşüneceklerini söyleyecekler bence. Yada sessiz kalarak Haydar'ı onaylayacaklar.

*****

Şirkete gelip asansörden indiğimizde ofisimin önünde Haydar'ı görmek benim için sürpriz olmadı. Tabi yanındakileride. Ellerimi ceplerime sokup odama doğru yürüdüm. İrem yerinden kalkıp kapımı açtı. Peşimde Sadık onun arkasında diğerleri ile birlikte odama gidip ben kendi masama Sadık kendi masasına zoraki misafirlerimiz masamın önündeki koltuklara geçtiler. Belimdeki silahı çıkarıp masamın çekmecesine bıraktım. Sonra kapının önünde bekleyen İrem'e çevirdim gözlerimi.

" İrem bize kahve getir."

" Tabi. Hemen efendim."

Arkama yaslanıp bacak bacak üstüne attım. Masama en yakın koltuktaki Haydar'a çevirdim gözlerimi.
Gözlerini kaçırıyordu.

" Buyrun Haydar bey. Sizi dinliyorum."

Dedim. Aramızda geçen olayları yanındakilerin bilmediğini düşünerek. Yarı yaşımdaki kız beni tehdit etti. Korkudan u dönüş yaptım demesi adamlığına zarardı.

" Biz beylerle tekrar bir araya gelip konuştuk."

" Hmm.
Ne konuştunuz? "

Dedim birazda alayvari.

" Sandalcının hastane de olması. Hayati tehlikesinin hâlâ devam etmesi sizin onun yerine geçmeniz. Ve..."

" Ve ne? "

" Sadri'nin taşıdığı malların arasında çaldığını öğrendik."

Bunu ikimizde biliyorduk zaten. Bunu bildiği halde sırf benimle aralarındaki anlaşmayı bozmak için istemişti Sadri ile iş yapmayı. Şimdide ilk kez duyuyor gibi numara yapıyordu. Neyse görmezden gelecektim.

Yerimde doğrulup ellerimi masaya vurdum yavaşça.

" Yani anlaşma devam edecek. Ben sizin mallarınızı taşımanıza yardım edeceğim. Sizde komisyonumu vereceksiniz. Gül gibi geçinip gideceğiz. "

Her biri ayrı ayrı, " Evet." Dediler.

" Haydar.
Bundan sonra aramıza bir pürüz girmeyeceğini umuyorum."

Dedim alttan bir de tehdit savurarak.
Başını salladı sessiz. Ama yüzündeki ifade kesinlikle halinden memnun değildi.

Ya saygı ya korku demiştik. Değil mi?

Haydar can korkusu belasına dönmüştü bana. Bundan sonra da korkuyla yaşayacaktı.

İrem'in getirdiği kahveleri içerken yeniden anlaşma yaparak işi bağladık. Onlar ne istediklerini ben ne beklediğimi söyledim. Üç aşağı beş yukarı anlaştık.

*****

Gece olmuş şirketin terasından uzaktaki İstanbul boğazını izliyordum. Kırmızı ve mavi ışıkları ile bir gerdanlığı hatırlatıyordu bana hep.

Haydar'ın gelip gittiği o günden sonra on gün geçti. İşlerim iyice yoluna giriyordu. Şirketin normal işlerini düzene sokmuş gemileri yurt dışına yollamıştık. Sırada gece işleri vardı. Aklımda büyük planlar vardı. Üç yıldır büyük riskler alarak yaptığım yatırımlarımın karşılığını almak için harekete geçecektim. Zamanını kolluyor, bu karanlık dünyada yol almak için hazırlarınıyordum. İlk adım bu gece gelecekti.

Büyük bir toplantı vardı babaların katıldığı. Tabi başkanlığını yine kral Kurtoğlu yapacaktı.

Kendi mekanlarından birinin karanlık odasında olacaktı toplantı. Konu büyüktü. Ülkenin en büyük mekanını açacaktı Kurtoğlu. Birde ortağı olacaktı. Peki neden kendi açacağı mekan için diğerlerini de çağırıyordu. Yapacağı şeyi söylemek ve ayak bağı olmayın demek için. Yani gövde gösterisi yapacaktı.

Aklındaki mekan daha önce başka şekilde kullanılmak üzere yapılan ama batan şirket ile yarım kalan inşaat halindeki bir binaydı. Binanın şuan ki sahibi de gelecekti toplantıya.

Arkamda duyduğum ayak sesleriyle geriye döndüm.

" Üşüyeceksin."

" Evet serinledi."

Dedim kollarımı kendime sararak.

" Gitmeye kararlı mısın?
Geceye bir saat kaldı.
Gideceksen yola çıkmalıyız."

" Gidelim mi? "

Dedim yalandan. Oysa gidecektim zaten.

" Sen ne dersen o."

Kurtoğlu nerdeymiş.

Şuan kendi kumarhanesinde takılıyormuş zamanı gelince de toplantı için odaya geçecektir."

" Gidelim. Biz de biraz gece eğlencesi yaparız önce."

" Kumar mı oynayacaksın? "

" O kadar ders aldık Jokerden.
Kullanmayalım mı? "

Gülümsedi.

" Neden olmasın? "

Oyunu kurallarına göre oynamak gerekiyorsa oynayacaktım. Bu karanlık dünya neyi gerektiriyorsa yapacak alanımı genişletecektim.

Birlikte içeri girip şirketten ayrılmadan önce bir çanta dolusu parayı kasadan çıkarıp yanımıza aldı Sadık. Garaja inip araca binerek aramızdaki kotumalarla birlikte yola çıktık.

Gece kulübüne geldiğimizde özel misafirlerin kullandığı kapının önüne geldik. Savaş önden yürüyüp kapı önündeki gorillere kim olduğumu ve geliş sebebimizi söyledi. Adamlar önce Sadık ve Savaş'a sonra bana baktılar. Ardından kenara çekilerek yol veriler.

" Korumalar dışarda kalacak."

Dedi biri.

" Silahlarınızı girişte vereceksiniz."

Başını salladı Savaş. Silahlarımızı verip içeriye girdik. Tavan köşelerindeki kırmızı ışıkların aydınlattı koridoru gürültülü müzik eşliğinde geçip kulübün arka kısmındaki asansör kapısı önüne gelip durduk. Kapı açıldı asansöre bindik. Arkamızdaki kapı kapanır kapanmaz önümüzdeki ayna sandığımız kapı açıldı. Baskınlar için yapılmış özel bir girişti burası.
Kapıdan geçip aşağıya inen merdivenlere yöneldik. Kavisli şekilde inen basamaklardan inip sayılı masaların olduğu büyük kapalı odaya indik. On kadar masa ve kumarsever zenginler oturmuşlar kağıtları konuştururken diğer tarafta rulet masasının başında kadınlı erkekli oyuncular arkalarında şans oyun makineleri vardı.

Ellerimi ceplerime sokup etrafa göz ararken baş köşede oturmuş kağıt oynayan Kurtoğlu'nu gördüm. Rahat oturuş şekline bakılırsa eli iyiydi.

Sol köşedeki masayı kestirdim gözüme. Masada üç kişi vardı. Yanlarına kadar gelip durdum.

" Oyuncu bekliyorsunuz sanırım."

Diyerek teklif beklemeden oturdum.
Adamlar bir bana bir arkamda bekleyen Sadık'a baktılar.

" Büyük oynamaya geldim. O yüzden içinizde züğürt varsa kalksın."

Karşımdaki üç adam önce tuhaf ardındam pis birer gülümseme ile baktılar.

" Sizi temin ederim buradaki hiç kimse züğürt değil küçük hanım."

Karşımdaki bayık gözlere baktım. Elinde sigarası koca göbekli bu adam kazanacağına şimdiden emindi.

Sadık'a bir bakış attım. Elindeki çantayı açıp masanın ortasına bırakıp bana çevirdi. İkisinin gözleri kocaman açılırken göbekli kendinden emindi. Anlaşılan gece boyunca kazanmıştı. Çantadan on deste alıp ortaya bıraktım. Çanta hâlâ yerindeydi.

Elini cebine atıp bir çek defteri çıkardı. Üzerine altın kalemiyle bir rakam yazıp bir de imza çaktı. Sonra tutup bana çevirdi.

Çekte yazan isim Haşim Serik'ti. Serik inşaatın hırsız mütahhiti. Sıfırların sayısı ise ortadaki paraya denkti. Diğerleri kalktı el mecbur.

" Hani züğürt yoktu." dedim gülümseyerek.

" Başbaşayız güzelim. "

Söylediği cümle canımı sıksada sonraya bıraktım. Ama görüş açıma giren sıkı yumruk Sadık'ın benim kadar sakin olmadığını gösteriyordu.

" Bence sakıncası yok. Sende birazdan kalkarsın nasılsa."

Elindeki sigarayı masadaki küllüğe bastı.

" O belli olmaz.
Başlayım.."

Dedi desteyi önüme koyarak.

" Kes! "

Destenin üst kısmını alıp yanına bıraktım. Alıp güzelce karıştırdı. Bir iki de artistik hareketten sonra dağıttı.

" Eli büyük olan kazanır." Dedi.

" Tamam."

Dedim.

" Önce siz! " Dedi.

Elimdeki kağıtlara bakıp masanın üzerine açtım. Ardındanda o açtı.

" Ben kazandım." Dedi gülümseyerek.

" Devam." Dedim.

İkinci eli ve üçüncü elide o kazandı.

Büyük kartların sürekli ona gelmesin tek sebebi vardı. Tabiki hile yapıyordu. Bunu farketsemde sessiz kaldım. Son ele kadar izin verdim kazanmasına.

" Hâlâ devam etmek istiyor musun? "

" Evet." Dedim. Son gülen iyi gülerdi.

Çantadaki kalan destelerin hepsini masaya boşalttım.

" Hepsine."

" Kabul." Dedi.

Ve arttırıyorum diyerek bir çek daha yazdı. Elindeki bana dönük çeke baktım.

" Çeki geri alın.
Karşılığı yok." Dedim.

Yukardan aşağı beni süzerken gözleri manalı bakıyordu.

" Karşılık olarak benimle bir kadeh birşeyler içmeni rica etsem."

Sadık'ın öne doğru olan hareketini engelleyip gözlerine baktım. Başımla bekle işareti verip önüme döndüm.

" Bu kez ben dağıtabilir miyim? "

" Tabi ki."

Gereksiz özgüven adamı donsuz bırakır Haşim dedim içimden.

Elimdeki desteyi önüne koydum. Kesti. Desteyi geri alıp önce güzelce karıştırdım. Kağıtların kalınlık farkından anladığım deste hileliydi. Hassas parmak ucu olan bütün kumarbazlar bunu anlayabilirdi.

Şimdi Haşim'i kendi silahıyla vurmaya gelmişti. Kartları seri şekilde dağıtırken aynı hile ile büyük olanları kendi elime aldım. Huylanmasın diye onun elinede büyüklerden verdim. Lakin en büyük sayı benim elimdeydi.

" Önce siz." Dedim. Yüzünde tebessüm elini açarak masaya yaydı kağıtları.

" Sanırım ben kazandım. "

Elleri önümüzdeki para tepeciğine giderken,

" Maalesef." Dedim.

" Kazanan benim."

Elimde ki kağıtları masaya açtım. Gözleri kocaman oldu.
Ardından kaşları çatıldı. Öfkeli sesi ile yerinden kalktı.

" Hile yaptın! Kabul etmiyorum! "

Gözlerimi devirerek hırladım.

" Oyun bitti Haşim bey ve ben kazandım. Yerinizde olsam kuzu kuzu kabul eder çıkarım."

Büyük yumruğu masada patladığında herkesin şaşkın Kurtoğlu'nun sakin bakışları bizi buldu.

Kollarını göğsünde bağlamış gözleri üzerimdeydi. O an anladım. Geldiğimiz andan beri bizi izliyordu.

*****

PUSAT.

Bu geceki toplantıdan önce biraz kafa dağıtmak için kendi mekanıma gelmiş zaman öldürüyordum. Toplantıya az bir zaman kala kapıdan içeri giren iki kişiyi görünce şaşırmadan edemedim.
Karaca Kandemir...
Ve Sadık...

Onun ne işi vardı burada. En son annesinin cenazesini bulduğu gün görmüştüm onu. Bana bu işlere nasıl girdiğini anlatmış, babasının annesini nasıl öldürdüğünden bahsetmişti. Babası Sandalcıya olan nefretine hak vermiştim doğrusu. Adam annesini kızın gözleri önünde öldürmüştü çünkü.

Kızda intikam olarak şirketi dahil babasının olan herşeyi kendi üzerine geçirmiş adamı dımdızlak ortada bırakmıştı. Artık şirketi o yönetiyordu. Fakat şirket ve diğer işlerle kalmamıştı. Onun yer altındaki işlerini de sürdürmek istiyordu. İşte buna anlam veremiyordum. Bu karanlığa gönüllü giriyordu.

Son duyduğum haber Haydar'ın paşa paşa gidip bu kızla iş bağladığıydı. Üç yıldır oldukça deneyim kazanmış bu adamların kaçak mallarını kendi gemileriyle çıkarma anlaşması yapmıştı. Bu alemin karanlığında adım adım ilerlemeye başlamıştı bile. Ama bilmediği şey bu dünyanın içindeki karanlık ve kan göründüğünden çok daha fazlaydı.

Sana bir borcum kalmadı desemde babasının yardımı yüzünden gözümü üzerinden ayırmıyordum. Bir kaç adamım sürekli etrafındaydı.

Kapıdan girdiğinde ilk iş etrafına bakındı. Baktığımı anlamasın diye görmezden geldim. Sol taraftaki üç kişinin olduğu masaya geçip oturdu.

Gerçekten kumar oynamak için mi gelmişti. Masadaki iki kişi kalkarken izlemeye devam ettim. Sürekli oyuna gelen Haşim'e rakip olabilir miydi bilmiyordum. Sadece izlemekle yetindim. Bir iki derken her eli Haşim kazandı. Bu durum sinirimi bozsada müdahale etmedim. Sonunda büyük bir meblağ ile son ele geçtiler. Kağıtlar dağıtıldı. Ve son eli Karaca aldı. Tek seferde kaybettiğinin hepsini ve Haşim'in çeklerini almıştı.

Şaşırmadım desem yalan olurdu. Haşim hileci biriydi biliyordum. Bu kıza kaybettiyse Karaca da hile yapmıştı eminim.

Haşim kaybettiğini anlayınca,

" Hile yaptın! Kabul etmiyorum! "

Diye bağırınca Karaca sakin şekilde,

" Oyun bitti Haşim bey ve ben kazandım. Yerinizde olsan kuzu kuzu kabul eder çıkarım."

Dedi. Karaca'nın ayağa kalktığını görünce müdahale etmeye karar verip masaların arasından geçerek yanlarına gelip durdum. Ellerimi ceplerime sokup gözlerimi bir Karaca'ya bir Haşim'e çevirdim.

" Hile yaptı Kurtoğlu. Mekanında buna müsade mi edeceksin? "

" Mekânımda olay sevmem Haşim bilirsin.

Bu kız hile yaptıysa ispatla. O zaman en uygun şekilde cezalandırır elinden vururum."

Karaca'nın gözleri gözlerimi bulurken Haşim'e döndüm.

" Lakin oda senin hile yaptığını kanıtlarsa senide en uygun şekilde cezalandırırım."

Gözlerime bakarken yutkundu. Düşündü.

" Neyse her zaman kazanamayız değil mi? "

Diyerek geri vitese aldı.

" Bu gece bu kadar yeter."

Diyerek çıkışa yönelirken

" Bir dakika."

Dedi Karaca. Ardından masanın diğer tarafından geçerek Haşim'in yanına doğru ilerlerken,

" Benden bir alacağın var. "

Dediği anda Haşim'in suratına öyle bir yumruk attı ki koca göbekli Haşim bir anda kendini yerde buldu.

" Bu bana güzelim dediğin için."

Daha söylediği şeyi sindiremeden bir de tekme geçirdi kasığına.

" Bu da sikik teklifin için."

*******************************

Bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere.

 

Loading...
0%