@azamet_29_2
|
" Ne otel, ne mekan ikisininde çok bir önemi yok benim için. " " O halde neden bana ortağım ol dedin? " Gülümsedi kız. " Sen zaten orayı istiyordun. Bende fırsat bu fırsat uyanıklık yapayım dedim." Kızla ilgili tahminleri doğru çıkmıştı. " Seni istiyorum ben Kral Kurtoğlu. " ***** KARACA Pusat'ın gözleri üzerimde dolaşırken duygusuz bir şekilde bakıyordu. Ve sakin! Söylediğim cümleyi mi anlamadı diye düşünürken şüpheli bakışları ile dank etti. O an farkettim yaptığım gafı. Kendi kendime sinirle gülmeye başladım. " Yani gölgeni istiyorum. " Derken bir an da ciddileşti. Ben de aynı şekilde devam ettim. " An itibariyle Sandalcı'ya ait olan herşeyin tek sahibi benim!" Dedim rahat tavırlarla geriye yaslanarak. " Ve hayatımı bir düzene koydum. Artık tek hedefim var. Büyümek! Her alanda büyümek! Ama aleminizde büyümek kolay değil. Bunun farkındayım. Bu yüzden seninle! Alemin kralı ile ortak olmak istedim. " " Kurtoğlu ile ortak olan kişi yerini sağlama almış demektir. Sende bunu kullanmak istiyorsun." " Birincisi evet." Dedim yine rahat bir tavırla. " Gördüğün gibi gizlim saklım yok Kurtoğlu. Kartlarımı açık oynuyorum." " En başından beri bunu mu planlanmıştın Kara. Ca!? " " KARACA değil. KARA! Aslında hayır. İkinizin aynı koğuşa nasıl düştüğüne gelince bunu hâlâ anlamış değilim. Her neyse. Sonrasında işler dahada karıştı." " Dur! " Dedi aniden. Durdum. " Tam burada bir şey sormak istiyorum." " Babanın cezaevinde olmasının..." Gülümseyerek, " Sebebi benim." Dedim cümlesini bölerek. " Ona belli bir süre vermiştim ve o süre dolmuştu. Ona oynadığım oyunun son perdesi ile Sandalcının devri bitti. Adamları, paraları, malları herşeyi benim oldu. İsyanımdaki ilk hamlemdi o adamı, yani Sandalcı'yı ayak altından çekmek. Cevabı verdiğime göre devam ediyorum. Haydar olayı ve annemin olayı derken tekrar tekrar karşılaştık. Bu karşılaşmalardan sonra dedim ki. İşte fırsat. Bu âleme girdim madem. Madem yerimi korumak ve sağlamlaştırmak istiyorum. O halde neden ayağıma kadar gelen bu fırsatı değerlendirmeyeyim ki. Bana Kurtoğlu'nun gölgesi lazım. Bunun nasıl olacağını düşünürken senin bir toplantı yapacağını öğrenince kendime bu toplantıya katılmalıyım dedim. Mekânına geldim. Sonrasını zaten biliyorsun. Bahiste benim kazandığımı söyleyerek toplantıya girmeme de sen izin verdin. Ve! Fuat'ın orada olması tamamen bir şans olup bana yaradı. İkincisi! Geriye yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirdi. Gözlerime bakıyordu. Suskunluğu beni onaylıyordu. Beklerse zaman kaybedecekti ve bunu istemiyordu. " Dediğim gibi şartlarım var. " " Az önce söylediğin herşeyi kabul ettim zaten. Ben sadece ortak olmak ile ilgileniyorum. " " Az önceki sözlerim, şartlarımdan sadece bir kaçı." " Başka şartlarında var yani. " Sorduğum herşeye cevap vereceksin. Söylediği iki cümle ile kıllandım. Soracağı soruları kesinlikle beğenmeyecektim bundan emindim. Düşünürken yeniden duydum sesini. " Cevap vermedin." Hâlâ sessizdim. Karşımdaki adam Kurtoğluydu. Zeki adamdı. Soracağı şey canımı sıkacaktı bundan da emindim. Yinede, " Sor." Dedim. " Ama cevap için garanti vermiyorum." " Cevabı alamazsam ortaklığı başlamadan bitirebilirim. Bunun dışında o cevapları yine de alırım. Sen de kaybettiğinle kalırsın. " Başımı önüme eğerken histerik bir gülümseme bıraktım. " Toplantıyı kimden nasıl öğrendin? Açacağım mekanı kimden nasıl duydun? Tahmin ettiğim gibi soruları hoşuma gitmemişti. " Kusura bakma Kurtoğlu bilgi ağımı seninle paylaşamam. Başka şekilde öğrenebilirsin belki ama bunu benden duyamazsın. Ha! Ama şunu söyleyebilirim. Ortağının Franco olacağını bizzat kendinden öğrendik. İki ay önce İstanbul'da bir barda zil zurna sarhoş olmuş İstanbul'u çok beğendiğini ve artık Kurtoğlu ile birlikte burada bir mekanı olacağını yanındaki sarışını yalarken anlatıyormuş. Benim adamım da kolayca öğrenmiş." Söylediğim cümleyi duyduğunda Pusat'ın kaşları çatıldı. Dişlerinin arasından hırlayarak konuştu. " Çenesinin bağını siktiğime bak. Güya kimse öğrenmeyecekti." " Şimdiii... Gözleri önündeki masada düşünüyordu. Bekledim. Bekledim. Cevap alamayınca yavaşça ayağa kalktım. " Anladım." Dedim yan tarafındaki çantamı alarak. " Yemek için teşekkür ederim. " Geriye döndüm. Beni bekleyen adamlarıma doğru yürürken, " Bekle." Dedi. Durdum. Masaya döndüm yönümü tekrar. Bacak bacak üstünde bir kolunu sandalyenin arkasından geriye atmış önündeki kadeh ile oynarken gözlerini kadehten bir an bile ayırmadan soğuk sesiyle devam etti. " Ortaklık konusunda kararım aynı. Söylediğim her şart da geçerli." " Güzel..." Dedim. " Ve! Elinde oynadığı kadehi tepesine dikerek tek yudumda içip masaya bıraktı. Ben kaşlarımı çatarken o masadan yavaşça kaldırdığı gözlerini bana doğru çevirdi. Buz gibi olan bakışları eşliğinde soğuk sesiyle konuştu. " Zira casusluk yapan adamın artık yok. Boğazın dibinde." Bilgi sızdıran adamı bulmuşlar ve icabına bakmışlar mıydı? Doğrusu şaşırmamıştım. Kurtoğlu'ndan daha azını beklemek hata olurdu. Gülümseyerek yürüdüm masaya doğru. Gözlerimi gözlerine diktim. " Aynı şey senin içinde geçerli Kurtoğlu. Bundan sonra benimle ilgili bir şeyi merak ettiğinde sende sadece benden öğrenebilirsin. Tabi izin verdiğim kadarıyla. Zira peşime taktığın adamın bugün ben buraya gelmeden önce Savaş'ın elinde öldü." Elimi çeneme dayayarak düşünceli edasıyla tavana doğru baktım. " Hem düşününce böylesi daha iyi oldu sanki. Madem ortak olduk aramızda güvensizlik olmamalı öyle değil mi? " Çatık kaşları üzerimde bakarken masadaki hâlâ dolu olan kadehimi alıp tepeme dikip tek seferde içerek masaya bıraktım onun gibi. " İyi geceler! Ortak." Arkamı dönüp merdivenlere yürüdüm. Sadık korkuluklara dayanarak kollarını göğsünde birleştirmiş sakin sakin önüne bakarken elleri ceplerinde olan Cemre ve Kıraç kaşları çatık dik dik birbirlerine bakıyorlardı. Yanlarına gelip bir bizimkilere bir Kıraç'a bakıp merdivenlere yöneldim. " Gidiyoruz!" ***** Kızın kırıta kırıta yürüyüşünü izledi Pusat. Bu kız hiç bir şeyde altta kalmıyordu. Yerinden kalkıp ellerini ceplerine soktu. " Kara! Ca! Kandemir! " Dedi kısık sesiyle. Gözleri merdivenleri inmekte olan kızdaydı hâlâ. Önce Kıraç'ın yanındaki adamlarının yanına gitmiş sonrada adamları ile birlikte merdivenlerden inip uzaklaşmıştı. Kıraç gözleri merdivenlerde Pusat'a doğru yürüdü. " Ee dayı oğlu? " Yemi yuttu. Adamlarımızın arasında adamı var. Eminim bir çok kişinin yanında adamı var. Bu kız gerçekten oturduğu yerden bir çok kişinin koltuğunun altını kazmış gibi görünüyor." Pusat kıza bir oyun oynamış kızda bu oyuna gelmiş, bir ağzıyla söylemediği kalmıştı casusluk yapan adamlarının olduğunu. " Boran'ı ara o adamı yada adamları bulup önüme getirsin. Bu arada bizim adamımız da artık yok. Bulup hesabını kesmişler. Yerine daha sağlam birini dikin. Gözünüzü açın Kıraç! " Dedi Pusat kaşları çatık ve sinirli. " Bu kızın bizden bir adım önde olması hoşuma gitmedi. Bir daha olmasın karışmam! " Kararlı gözleri Kıraç'ı bulurken Kıraç'ın olan şey yüzünden canı sıkılmıştı. " Merak etme. ***** Aradan bir hafta geçmiş o günden sonra ne Karaca Pusat'ı, ne de Pusat Karaca'yı görmemişti. Pusat kendi işleri ile meşgul, bir yandanda yeni binanın yarım kalan inşaatını yeniden başlatmış en kısa zamanda bitmesini emretmişti. Herşey sakin gidiyordu. Bu akşama kadar yani. Kız yatağına yattığı saatten beri uyuyamamış dakikalar önce zar zor daldığı uykusundan ise odasının pencere camına vuran yağmur damlalarının baş ağrısı yüzünden ona kurşunu hatırlatan seslerle uyanmıştı. Başındaki ağrı o kadar fazlaydı ki her bir yağmur damlası kulağının dibinde sıkılmış bir kurşun sesi çıkarıyordu sanki. Yine o la*et baş ağrısı tutmuş bir türlü geçmek bilmemişti. Arka arkaya içtiği ağrı kesiciler de fayda etmiyordu artık. Yerinde doğrulup yatağında otururken elini saçlarının arasında kalan kurşun izinin üzerine bastırdı. Yıllardır ara ara yoklayan bu öldüren ağrı babası olmasından gurur duymadığı hatta nefret ettiği o adamın açtığı yara izinden başlıyor beyninin tamamını sarıyordu yine. Tek farkla. Bu kez daha bir kötüydü. İçinden aklına gelen bütün küfürleri saydıra saydıra yatağından indi. Saate baktı. Gecenin ikisi olmuştu. Çıplak ayaklarını sürüyerek pencereye doğru ilerledi ve durdu. Dışardaki karanlığı ve yağmaya devam eden yağmuru izledi. Mayıs ayının son günleri yine yağmurlu geçiyordu. Eli alnında geriye döndü. Odadan çıkıp loş ışıklı yarı karanlık salona inen merdivenlere yöneldi. Başı önünde bir eli ağrıyan yerde bir eli korkuluklardan tutarak ağır adımlarla iniyordu. Mutfağa gidip bir ağrı kesici daha alacaktı. Bir kaç basamak daha inmişti ki duyduğu sesle kalakaldı merdivenin ortasında. Gözleri kocaman açıldı kulağına gelen sesin ne olduğunu alğıladığında. Yapma! Tüyleri diken diken oldu. Geçmişinden bugüne sızan bu ses gerçek olabilir miydi? Hayır hayır... İmkanı yoktu. Olamazdı! Zihninin uydurduğu bir sanrı olmalıydı. Bu ses gerçek olamaz! Dedi içinden. Lâkin saniyeler sonra yeniden duydu aynı sesi. Yapma hamileyim! Anında kaldırdı başını. Aynı anda müthiş bir gökgürültüsü eşliğinde salonu aydınlattı çakan şimşek. Anne! Dedi o kısacık süren aydınlıkta birşeyleri görmeye çalışarak. Kalan basamakları hızla indi. Anne! Dedi kendi etrafında bir tur dönerek. Bir şimşek daha çaktı o an. Yeniden saniyelik bir aydınlık kapladı karanlık salonu. Tekrar tekrar baktı etrafına eli ağrıyan başında. Ama ne bir ses ne de bir görüntü vardı. Hiç kimse yoktu yalnızdı karanlık salonda. Başı yavaşça önüne düşerken yumruklarını sıktı. Deliriyorum galiba. Histerik bir şekilde güldü. Hayal... Dedi. Hayal mi gördüm? Sonunda o şerefsiz gibi aklımı mı kaçırıyorum? " Raja! " Arkasında duyduğu sesle çıktı düşüncelerinden. Başını kaldırıp arkasına çevirdi yönünü. " Raca! Ne oldu? " Hayır..." Dedi kız. " Birşey olmadı. Yaşadığı şeyden ve duyduğu sesden bahsetmedi kız. Başının ağrısı ve uykusuzluk yüzünde olduğunu düşündü. " Sen neden ayaktasın? " " Beni boşver de başın çok mu kötü? " " Kötü. " Uzun zamandır yoktu. " Gerek yok. Bir ilaç daha alırım geçer." " Bir ilaç daha mı? Cevap vermedi Karaca. Mutfağa girdi. Ardından da Sadık. Dolaptan aldığı ilacı ve bir bardak suyu alıp masaya oturdu kız. Elindeki ilacı ağzına atıp su ile içti. Bardağı masaya bırakırken gözleri önce Sadık'ı ardından da mutfak penceresine çarpan yağmur damlalarını buldu. " O geceye benziyor. " Karşısındaki sandalyeye oturan Sadık kızın hüzün çöken yüzünü izleyerek konuştu. " Evet. " Dedi. Annesinin ölümü ve Karaca'nın yaralanarak felç olduğu o gece evde değildi Sadık. Limanda inen malların başında kalmıştı. Ve evde olmadığı o saatlerde olanları duyduğu sabah kahrolmuş Karaca'nın yanında olamayıp yardım edemediği için aylarca vicdan azabı çekmiş, Karaca'nın yatakta hareketsiz yattığı her gün kendine la*etler okumuştu. Sadık'ın zihni geçmişin koridorlarında gezerken yerinden kalktı kız. Ağır adımlarla çıktı mutfaktan. Salona geçti. Gözü o gece annesinin cansız bedeninin yattığı noktaya takıld. Kısa süren bir kaç saniye aynı noktaya dalıp gitti. Ardından başını kaldırıp merdivenlere yöneldi. Yine ağır adımlarla çıkarken Sadık'ın gözleri arkasından izliyordu. O yaşadığı hiç bir şeyi hak etmemişti. Bir kaç basamak daha çıktıktan sonra durdu. " Sadık! " " Efendim." Söyleyeceği şeyi düşündü kız. Sonra vazgeçti. " Yok birşey. " Diyerek çıkmaya devam ederken kapı açıldı. Dışardan giren kişi Savaş'tı. Hem Sadık'ın hem Karaca'nın gözleri içeriye giren adama çevrildi. Karaca çıktığı basamakları geri inerken Savaş üzerindeki yağmur sularını silkeliyorlardı. Sadık konuştu ilk olarak. " Ne oluyor? " Adam bir Sadık'a bir Karaca'ya baktı. " Gece kulübündeki adamlardan biri geldi. Ağzı burnu dağılmış." " Neden, ne olmuş? " " İgor gelmiş mekâna! " Kızın gözleri Sadık'a döndü. Sadık kızın bakışlarındaki kim bu adam sorusunu anında cevapladı. " İgor Sandalcı'nın da iş tuttuğu biriydi. Tabi Kara dan çok önceki zamanlarda. Rus babalardan birinin yiğeni diyorlardı onun için. Sandalcı bir süre İgor içinde çalışmış, kaçak bazı mallarını yurt dışına çıkarmasına yardım etmişti. Lâkin uzun zamandır ortada yoktu. Emniyet peşine düşünce Rusya'ya kaçtı diye duymuştum." " Sandalcı İgor için ne kaçırmıştı? " " Beyaz." Dedi Savaş araya girerek. Kaşları çatıldı kızın. Kısa bir an daha düşündükten sonra, " Neden mekanıma gelip adamlarımı benzetmiş? " " Sandalcı'nın son durumunu öğrenmiş olmalı. Bunu fırsat bilmiş. Sandalcı'dan alacağı olduğunu ve borcuna karşılık şimdilik bu mekana el koyduğunu söylemiş. Adamlar izin vermek istememiş ama bu haberciden başka sağ kalan yok." " Yani başka mekânlarada el koyacağım diyor." Pis pis boşluğa baktı. " Sandalcı'nın son durumunu biliyorsa benim varlığımdan habersiz olamaz. Yani beni tehdit ediyor." Sadık devam etti. " Yani Karaca'yı tehdit ediyor. Kara'dan haberi olmamıştır henüz." Kız elini hâlâ ağrıyan yere bastırırken gülmeye başladı. Bu hâli iki adamın dikkatini çekerken alt kattan sesleri duyarak gelen Cemre göründü. Bir adamlara bir de delirmiş gibi gülen kıza baktı. Ardından Sadık'ın yanına geldi. Dirseği ile Sadık'ı dürterek, " Neler oluyor burada." Derken Karaca arkasını dönüp merdivenleri çıkmaya ve gülerek konuşmaya devam etti. " Sadık. Benim mekanıma destursuz giren bu adamı yakından görelim bakalım. Savaş tam teçhizat hazır adamlar al. " Herkes önce birbirine baktı. Sonrada hızla hazırlıklarını yapmak için dağıldılar. Karaca değildi emri veren Kara'ydı. On dakika sonra yağan yağmur eşliğinde evin bahçesindeki araçlara binilip yola çıkıldı. Yol boyunca gözleri kapalı kalan Karaca'nın hemen yanındaki Sadık sadece onu izliyordu. Kızın aklından geçenleri az çok tahmin ediyordu. Şuan izlediği bu kız Kara'nın ta kendisiydi. ***** Dakikalar sonra kendi mekanının önünde durdu araç. Önce Savaş ve Cemre sonra Sadık ve kız indi araçtan. Mekan hâlâ dolu içerden sesler geliyordu. Hızlı adımlarla mekâna doğru ilerlerken kapının önündeki yabancı iki adam ne olduğunu anlayamadan Sadık ve Cemre tarafında indirildi. İçerden gelen güçlü müzik kurşun sesini bastırmış, kimse duymamıştı. Kapıdan baskın şeklinde girdi kız ve adamları. Hızlı adımlarla ilerledi canlı müzik yapan adamın olduğu yere. Bütün kabloları çekip müziği kesti. Duran müzik yüzünden oluşan sessizlikle kalakalan insanlara döndü. " Kulüp kapandı. İnsanlar hâlâ oldukları yerde ne olduğunu anlamaya çalışırken belindeki silahı çekti kız. Havaya bir el ateş ettiğinde çıkan sesle bir anda herkes hareketlenerek kapıya ilerlerken üst katın merdivenlerinde belirdi İgor. Bir dışarıya koşuşan insanlara birde karşısında gördüğü kıza baktı. Arkasında iki adamı ile merdivenlere yöneldi. Ağır ağır indi basamakları. Yürüdü yürüdü kızın bir kaç metre karşında durdu. Başını yana devirip şuan tam karşısında siyah deri pantolon, siyah gömlek, yine siyah deri ceket giymiş elinde silahı çakmak çakmak bakan gözleri ile kendini süzen kıza baktı. Koca mekan boşalmış sadece kız ve adamları kalmıştı içerde. " Sen kimsin? " Dedi kendinden emin ve korkusuz. " Asıl sen kimsin de benim mekanıma destursuz giriyorsun lan! " " Senin..? " Kısa bir an düşündü adam. Ardından bir kahkaha patlattı. " Sen Sandalcının kızısın." Dedi gözleri tekrar kızın gözlerinde ve bedeninde gezerken. Ardından arkasındaki adama seslendi gözleri hâlâ kızda. Gördüğü beden İgor'un hoşuna gitsede o bakışlar Sadık'ın hiç hoşuna gitmemişti. " Sergey. Разве эта девушка не была больна? " " Bu kız hasta değil miydi? " " Да, это было." " Evet öyleydi. " " Sandalcı'nın kızının bu kadar güzel ve bu kadar cesur olabileceği hiç aklıma gelmezdi." Demişti ki bir anda silah şakırtılatıları yankılandı mekanda. Önce Sadık çekmişti silahını. Duyduğu sözler sinirlerini bozmuştu çünkü. Tabi onunla aynı anda herkes çekmişti silahları. Adamın yüzü asılırken kız bir adım öne çıktı. " Benim adım Kara, İgor! Sana burayı terk etmeniz için onbeş saniye veriyorum! Kızın kendinden emin konuşan haline baktı İgor. Yine de ciddiye almadı. " Bende size burayı terk etmeniz için on saniye veriyorum küçük kız. Aksi hâlde hepiniz ölürsünüz." Elindeki silahı kaldırıp adama çevirerek bir adım öne çıktı kız. Önce İgor'a sonra arkasındaki adamlarına ve ellerindeki silahlarına baktı. " Dörde karşı iki kişi. Kuyruğunu kıstırıp geri çekilmeni öneriyorum İgor. Aksi halde beynini patlattırım. " Kocaman bir kahkaha patlattı. " Sence iki kişi ile iş görecek birisimiyim ben küçük kız. Başını kaldırıp etrafına bak önce." Dedi adam ellerini iki yana açıp üst katları işaret ederken. Kız gözlerini kaldırıp balkonlara ve eli silahlı adamlara baktı. " Sekize karşı dört! Şanslısın ki iyi günümdeyim. Bu yüzden seni görmemiş gibi davranacağım ve buradan gitmene izin vereceğim." Bu kez kız bir kahkaha attı. " Evet sekize karşı dört. Ama senin karşındaki benim. " Gözlerini Sadık'a ve Cemre'ye çevirdi kız saniyelik bakışlarla. Ardından karşısındaki adamın gözlerine dikti gözlerini. " Süre doldu." Derken gözleri boşluğa takıldı. Zihninin içindeki enerji önce bedenine sonra etrafına yayılırken hiçbiri fark edemedi. Tâki İgor'un adamlarının ellerindeki silahlar bir kaya kadar ağırlaşıp adamların dengesi bozulana ve aynı anda işareti alan Cemre ve Sadık'ın kafalarına sıktığı kurşunları yiyene kadar. Kızın gücü sayesinde adamların kullandığı silahlar birden demir birer kütle olmuştu sanki. O kadar ağır. Her biri cansız olduğu yere düşerken kızın kullandığı güç yüzünden kızaran gözleri İgor'un gözlerini buldu. İgor hâlâ şaşkın anlayamamıştı adamlarının neden karşılık bile veremeden öldüklerini. " Şimdi sadece sen ve biz kaldık İgor!" Adamın şaşkın gözleri karşında konuşan kızın kızaran gözlerinde, kızın gözleri ise adamın boynundaki kıravatta pis pis gülümsüyordu. Az önce yaptığı şeye devam ederek daha fazla konsantre oldu kız. İgor bir anda boğazının sıkıldığını hissederken sandığı gibi bir el değildi nefesini kesen şey. Boynuna dolanmış bir yılan gibi boğazını sıkan şey kendi kırmızı kıravatıydı. Adamın elleri hızla boğazındaki kıravatı buldu. Çaresizce nefes almaya çalışırken boğazındaki kıravatı gevşetmeye çalıyor bir yandan da kendini izleyenlere bakıyordu. Adamlarının bakışları ne kadar sakinse kızın bakışları o kadar şeytani ve ölümcüldü. Ne oluyordu böyle? O mu yapıyordu bunu? Kız üzerine üzerine gelirken İgor geriye doğru sendeledi. İyice şaşırmış panik olmuş ölüm meleğinin nefesini ensesinde hissediyordu. Boyun damarlarındaki baskı daha da artarken yüzü morarmaya başladı. Kesilmeye başlayan nefesi ve beynine ulaşmayan kan yüzünden başı dönen adam dizlerinin üzerine bıraktı kendini. O anda duyuldu kapıdan hızla içeriye giren Pusat'ın sesi. " KARACA! " Pusat koşar adım kızın yanına gelirken kızın umru bile olmadı ne duydugu ses ne de kişi. Gözleri hâlâ yerde kıvranan adamın üzerinde zevk alarak izliyordu hâlini. " Kes şunu! " Diye bağırdı Pusat. Kolundan tutmak istedi. Lâkin elektrik çarpmışcasına hissettiği acıyla geri çekti elini. Kızın zihin gücü öfkesiyle birleşmiş bedenin dışına taşmıştı. Bu kez Sadık'ı kolundan tuttu. " Hemen durdur onu yoksa başına büyük bela alacak." " Hayır! " Dedi Sadık rahat bir tavırla. " Bence manzara çok güzel. " " Abi! " Dedi olanları izleyen Kıraç. " Geberecek bu piç! " Pusat bir hâlâ konsantre olmuş, gücüyle adamı öldürmeye çalışan kıza bir de yerde can vermek üzere olan adama baktı. Sonunda kendi müdahale etmeye karar vererek kızın ense kökündeki sinire hızla bir darbe indirdi. İgor gevşeyen kıravatı ile rahat bir nefes alırken kız Pusat'ın kolları arasına yığıldı kaldı. Öfkeyle bağıran Cemre'nin sesi duyuldu. " Ne yaptığını sanıyorsun sen!? " Karşısındaki adamın Pusat Kurtoğlu oluşu umrunda bile değildi. O anda iki silah şakırtısı duyuldu. Gözler Karaca ve Pusat'tan kalkıp silah seslerine yöneldi. Kıraç iki elinde iki silah hırladı. " Kıpırdayanı mıhlarım! " *************************** Eveet canlarım bölüm sonu.
|
0% |