Yeni Üyelik
5.
Bölüm

S. 4 Avcı Badly

@azamet_29_2

994...

" Bu kadar." Dedim.

" Artık bana müsade."

Arkamı dönüp kapıya yönelmiştim ki kolumdan tutan Servet,

" Acele etme." Dedi.

Sonrada,

" Abi." Dedi Volkan'a hitaben.

Volkan yattığı yerde omuzları titreyerek gülerken sağ avucumda aynı acıyı duydum ve baktım.

İşte eksik kalbim.

Volkan'ın uykulu sesi duyuldu tekrar.

" Servet..."

Servet denen yarma kolumdan elini çektiğinde bende kapıya doğru ilerleyip odadan çıktım. Eminim sızıp kalmıştı. Gözlerinde uykusuz geceler geçirdiğinin emareleri vardı zira.

Ellerimi başımın arkasında birleştirip sakin adımlarla koridoru katederken doktor olan, hızlı adımlarla gelip kolumdan tutup beni durdurarak kendine çekti.

" Nasıl yaptın bunu? "

Adamı yukardan aşağı süzdükten sonra omuz silktim. Söylesem inanacaktı sanki. O yüzden,

" Sihirli parmaklarım var."

Dedim sadece dalga geçercesine. Sonrada arkamı dönüp yoluma devam edecek oldum ama kolunda hissettim elleriyle yerimde durdum yeniden. Bu kez çatık kaşlarla baktım yüzüne bırak dercesine.

" Başka bir hasta içinde yapabilirmisin? "

Şüpheli şekilde baktım gözlerine.
Devam etti.

" Volkan'ın kardeşi...
Fikret...
Kesilmeden devam eden bir acısı var. Bütün vücudunda.
Nedenini bulamıyoruz.."

Tane tane konuşarak ikna etmek istiyordu sanki.
O pislik için kılımı kıpırdamayacaktım tabiki. Bu daha iyi günleriydi. Üstelik bir iki güne geçecekti. Biraz daha acı çekmesinde hiç bir sakınca yok bence. Diye düşünürken,

" Evet...
Yapabilirmisin? "

Diye tekrar etti doktor.

Yalandan, " Yarası mı var? "

Dedim olmadığını bile bile.

" Vücudunda bir yarası yok."

" O zaman birşey yapamam."

Diyerek başımdan savdım. Eski pozisyonuma dönerek ellerimi başımın arkasında birleştirdim ve yürümeye devam ettim. Merdivenlere yönelip ağır ağır inerken avucumun içine baktım tekrar.
7 oldu. Kaldı 994.
Aah ne zormuş kalp kovalamak.

Merdivenler bittiğinde kendimi başka bir koridorda bulunca anlık şaşırdım. Sinirle bir merdivenlere bir bulunduğum koridora baktım elimi alnıma bastırarak.
Yanlış merdivenlerden inmiştim. Şimdi çıkışı arayacaktım birde.

Derin bir nefes alıp yürümeye devam ederken koridor duvar ve tavan kısmındaki yönlendirme levhalarına baka, baka nihayet çıkış kapısını buldum.

Kendimi dışarıya attığımda yağmurlu bir hava karşıladı beni. Ve İlkbahar yağmuruna eşlik eden hafif bir rüzgar. Oksijen yüklü havadan derin bir nefes çekerek yürümeye devam ederken park alanından çıkıp ana caddeye doğru kavis aldım.

Beni evde bekleyen ihtiyar bir nine yoktu. Bu yüzden acelemde yoktu. Sabaha kadar bu şehri gezebilirdim yağmur eşliğinde.

Ağır ağır yürüyerek caddeye indiğimde kaldırımdan yürümeye devam ederken etrafımı izliyordum. Kaldırımlar şemsiyeli insanlarla doluydu. Hepsinin acelesi varmış gibi yürüyorlar sanki hepsi aynı anda bir yerlere yetişmeye çalışıyorlar gibiydi halleri. Bu dünya çok değişik geliyordu bana.

Kaldırımdaki dükkanlar rengarenk ışıklarla donatılmıştı. Gecenin içinde gündüzü yaşıyorlardı adeta.
Başımı kaldırıp yüksek yapılara baktım. Bu kadar yüksek yapılar benim dünyamda yoktu elbette. O yüzden bana garip geliyordu belkide.

Başımı tekrar önüme çevirerek yürümeye devam ederken bir yandanda kalp kazanacak bir insan arayışındaydı gözlerim. Bu kadar insan arasında iyiliğe ihtiyacı olan birileri olmalıydı.

Zihnimden geçen düşünceler eşliğinde bir süre daha kalabalık caddede yürümeye devam ettim. Kesilen yağmurla yavaş, yavaş merkezden uzaklaşırken eli boş dönecek gibiydim.

Yinede 994 kalp için 992 günlük bir zamanım vardı. Şimdilik panik yapmayacaktım.

Yürümeye devam et Melda'nın bedeni, yürümeye devam et..

Demiştim ki bir anda çarpan başka bir bedenle sendeledim.
Yanımdan 10-12 yaşlarında bir çocuk bana çarparak geçip su birikintilerine basa basa durmaksızın devam etti yoluna. İnsanların arasından bir kedi çevikliğiyle geçip koşarak kayboldu. Bu küçüğünde acelesi var galiba derken, bu kez sert bir beden çarparak geçti yanımdan.

Ne oluyor. Ne bu acele dedim sinirle. Taki arkadan koşan adamın elinde o silahı gördüm. Küçük bir çocuğu silahla kovalaması hoşuma gitmemişti. Hemen koşarak peşlerine takıldım bende. Bir kaç sokak boyunca uzaktan takip ettim. Ama son girdikleri karanlık ve izbe ara sokakta kaybettim ikisinide.
Olduğum yerde bir kaç saniye durdum. Soluklanırken dikkatlice etrafima bakındım. Dükkanların arkasındaki bu sokak çöp çıkarılan arka bir sokaktı. Melda'nın çalıştığı yerin arka sokağına benziyordu.

Dahada dikkat kesilerek ağır ağır yürümeye devam ederken etrafıma bakmayada devam ediyor küçük çocuğu ve o adamı görmeye çalışıyordum. Ama gittikçe dahada daralan ve karanlığa boğulan, sokak lambalarından bile uzak olan bu yerde birşeyleri görmek iyice zorlaşıyordu. Bir an vazgeçip dönmeyi düşünsemde bu adamın küçük bir çocuğu iyi birşey için kovalamayacağını bilmek beni engelliyordu.

Melda burda bana faydalı olmazdı. Bana Melinda lazımdı yani kendim. Bu yüzden kendi karanlığıma büründüm tekrar. İşte o anda,

" İmddaaatt! "

Diye bağıran çocuğu duydum.
Anında sesin geldiği tarafa koşarken uzaktan duyduğum sesler,

" Bırak beni bıraakk!
Seninle gelmeyeceğim! "

Küçük çocuğun bağırarak söylediği cümlelerdi bunlar. Adımlarımı yavaşlatarak çıkmaz sokağa girerken sesler devam etti.

" Kaçmak ha!
Seni piç kurusu seni.
Birde diğerlerini ayartıyor.
Yakarım lan seni.
Diri diri yakarak gebertirim.
Etlerinide köpeklere yediririm."

" Bırak beni.
Anneme gitmek istiyorum. Evime gitmek istiyorum ben.
Senin gibi hırsız olmak, katil olmak istemiyorum. Bırak! "

Nihayet sesleri takip ederek geldiğim sokağın başında durdum. Sonunda bulmuştum onları. Dakikalar önce bana çarparak koşan çocuk duvar dibinde köşeye sıkışmış elleri havada yumruk şekilde karşısındaki adama bağırıyor, adam ise işaret parmağını sallayarak hırlıyordu.

" Piçteki laflara bak.
O kadar para saydım lan ben size.
Benim adım Nedim.
Ben ne dersem yapacaksınız lan!
Asın dersem asacaksınız.
Kesin dersem keseceksiniz.
Çalın dersem çalacak, dilenin dersem dileneceksiniz. Sizi boşunamı besliyorum lan ben. Kaçarak kurtulacadığızımı sanıyorsunuz lan!
Benden ancak ölünüz kurtulur."

Bulunduğum yerden ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bu adam bu ve başka çocukları satın alıp kullanıyordu anlaşılan. Birden çocuğun saçlarını eline dolayıp kendine çekerek bir eliyle çenesinden tuttu. Çocuk, adamın ellerinin arasında,

" Bırak beni.
Bırak! "

Derken adama tekmeler savurmaya başladı. Küçük yaşına ve boyuna rağmen direniyordu. Bu sırada Nedim çocuğun çenesinden çektiği elini cebine soktu ve bir bıçak çıkardı.
Çocuğa göstererek,

" Gebertirim seni."

Bu hareketi son hamlesi olmuştu. Hiç bir çocuk bu muameleyi haketmezdi. Hızla koşarak adamın tam dibinde durarak ensesisinden tuttugum gibi geriye çekerek kendime çevirdikten bir kaç saniye sonra suratının ortasına yumruğumu geçirdim.

Yüz üstü yere kapaklanırken tuttuğu çocuk bir yana, bıçak diğer yana düştü. Dizlerinin ve ellerinin üzerinde doğrularak bana doğru dönen Nedim donuk ve korku dolu gözlerle kala kaldı. Benim gibi birini görmeyi beklemediği açıkça belliydi.
Bir kaç saniye sonra aynı bakışlarla oturduğu yerde geri, geri sürünürken,

" S-Sen...
Kimsin?
Nesin böyle? "

Diyerek duvara kadar sürünüp sonrada zorlukla ayağa kalktı.

+18 şiddet kan

Hızla yanına gelip tek elimle gırtlağından tuttuğum gibi uzattığım tırnaklarımı etine geçirdiğimde boğazından acı dolu bir ses firar ederken gırtlağındaki tek elimle havaya kaldırdım adamı. Ayakları yerden kesilirken iki eliyle bileğimden tutarak nefes almaya çalışıyordu.

" Sen ne hakla bir çocuğu öldürmeye kalkıyorsun iğrenç mahluk."

Hırlayarak konuşurken sivri dişlerimi dahada uzattım. Karanlık bir gecenin ortasında gördüğü kırmızı gözler ve sivri beyaz dişlerle öyle korkmuştu ki bu korkuyu bu adamın gözlerinde izlemek bana büyük bir haz verirken, ona kabus gördüğü hissini veriyor olmalıydı.

Sonunda donan aklı çözülmüş olacakki boşluktaki bacaklarıyla debelenenirken dişlerinin arasından zar zor aldığı nefesiyle,

" Hassiktir bir...
Vampir! Mi!? "

Dediğinde yerdeki çocuk bunu duyarak korkuyla gerilerken kollarını yüzüne kapadı çapraz şekilde.

Boştaki elimi alnıma bastırdım.
Bu dünyada vampirler bu kadar meşhur muymuş? Bizi gerçekten tanıyorlar mı yoksa sadece hikaye olarak mı biliyorlar acaba diye mırıldanırken arkamda korkuyla bana bakan çocuğa,

" Benden korkması gereken sen değilsin küçük. Hadi git burdan."

Dedim. Çocuk söylediğim şeyle koşarak uzaklaşırken sağ avucumda yine aynı acıyı hissetmiştim. Bu çocuğu kurtarmakla bir gecede ikinci kalbi kazanmıştım.
Çok iyi dedim. Sonrada yarım kalan hesabımla öfke dolu bakışlarımı yeniden yukardan bana bakan gözlere diktim.

" Gelelim sanaa.."

Dudağımın kenarına pis bir gülümseme ekleyerek kırmızı gözlerimi gözlerinde gezdirdim.

" Demek birilerini öldürmek yada acı vermek hoşuna gidiyor ha!. Bakalım acı çeken kendin olunca yine de hoşuna gidecek mi? "

Dediğim anda hızla karşımdaki duvara savurdum elimdeki bedeni. Sırtı duvara çarpan Nedim acı dolu bir sesle yan üstü yere düştü.

" Bu geceki eğlencem sensin Nedim."

Dedikten sonra yavaş yavaş üzerine doğru yürürken Nedim kan sızan boğazını tutuyordu bir eliyle. Her adımımda çıkan topuk sesiyle Nedim santim santim geriliyordu. Tam önünde durup bir ellimi dizime dayayarak eğildim ve yakasından tutarak tekrar ayağa kaldırdım.

Önce suratının ortasına sağ yumruğumu geçirdim. Sonra bir kez daha. Sonrada sol yumruğumu... Yaşadığı korkudan ve gördüğü vampirden aklı karışan adam ne tepki verebiliyordu ne karşılık.

" Nerde kaldı az önceki cesaretin!
O gücün sadece çocuklaramı yetiyor."

Diye hırlayarak suratına arka arkaya bir kaç yumruk daha geçirdim. En son yumruğumu da karnına geçirdiğimde dizlerinin üzerine çökerek öylece kaldı bir süre.

Ben bir adım geri çekilirken düştüğü yerden kalkarak aniden arka arkaya yumruklar savurmaya başladı birini bile tutturamadığı...
Yediği yumruklardan sonra cesareti yerine gelmişti belkide. Gülümsedim.

" Seni şeytan! "

Diye bağırarak ağzındaki kanı yere tükürdü. Devamında elini beline attı. Eliyle belini yoklarken düşen silâhını arıyordu. Yerinde bulamayınca bu kez cebinden bir bıçak daha çıkardı.

Üzerinde kaç bıçak vardı acaba. Bir elimi belime bir elimi çeneme koyarak yukardan aşağı süzdüm. Şuan gerçekten acınası görünüyordu.
Ama beni eğlendiyordu doğrusu.

Hızla üzerime gelerek elindeki bıçağı sağlı sollu arka arkaya savururken, ben hızlı hareketlerle her hamlesinden kurtuluyordum. Nedim isabet ettiremedikçe daha fazla sinirleniyor daha hızlı hamleler yapıyordu. Yinede olmuyordu tabi. Nedim nefese kalırken ben sıkılmıştım artık.

Havadaki bıçak tutan elinin bir anda bileğinden yakaladığım gibi kolunu arkaya kıvırarak sırtını kendime çevirirken, sol kolumu boğazına doladım. Elindeki bıçak yere düşerken, kulağına doğru fısıldadım.

" Bu kadar eğlence yeter fare."

Boğazını nefessiz kalana kadar sıkarken diz kapağının arkasına geçirdiğim tekmeyle dizlerinin üzerine çökerttim. Sağ elimi göreceği şekilde önüne getirerek siyah tırnaklarımı uzattım ağır ağır...

" Hayır. Hayııır! "

Diye bağırdı çıkmayan sesiyle.

" Evet." Dedim.

" Çocukların canını yakmak neymiş göreceksin."

Tırnaklarımı yüzünün sol tarafının etine geçirip hızla çektiğimde sıyrılan derisiyle yüzünün tamamında 4 uzun ve yüzünü kaplayan kesik izler vardı artık. Ağzından burnunda akan kanlara artık tırnak izlerimden akan kanlarda eklenmişti. Ellerini yüzüne kapayarak kıvranırken,

" Bununla kalmayacak."

Dedim tıslayarak. Yüzüne kapattığı ellerini bileklerinden kavrayarak iki kolunu iki yandan tutup geriye çekerken ayağımı sırtına dayadım. Duyduğum kemik sesiyle,

" Aaahhh! "

Diye haykırırken, sesi sokakta yankılandı. Ne ellerini ne kollarını kullanamıyordu artık.

" Bundan sonra hiç bir çocuğa dokunamayacaksın."

Dedim ve olduğu yere çöp gibi bıraktım. Kırık kolları kıpırdayamadan, ama titreyen bedeniyle sırt üstü yatarak bana bakarken az önceki çocuk gibi ağlıyordu.

Yediği yumruklardan ağzı burnu kan içindeyken yüzüne bıraktığım tırnak kesikleriyle tamamen kan içinde kalmıştı yüzü.

" Ne oldu, canın çokmu yandı.
Bu neki."

Dedim. Bir dizimin üzerine çökerek yakasından tutup kaldırarak kendi hizama getirdim.
Korkudan delirecekmiş gibi bakan gözlerine aldırmadan diğer elimle saçlarını tutup dişlerimi gırtlağına geçirdim. Debelensede kurtulamazdı benden. Damarındaki kanı emerek ağzımda biriktirdikten sonra geri ittim damarlarına.

Ellerimi üzerinden çektiğimden taş misali düştü bedeni yere. Ağzımdaki kan artığını yere tükürürken dudaklarımı koluma sildim.

+18 bitti.

" Eğlence bitti. Ama seninle işim bitmedi. Gözüm üzerinde olacak. "

Yalandı. Ama bu korku ona yeterdi. Damarlarındaki zehirli kan dolaşdıkça kasılan bedenini izleyerek yavaşça ayağa kalkarken sokağın girişinde sesler duyulmaya başladı. Bu pisliğin sesini duyan birileri geliyordu. Sokağın sonuna doğru yürürken,

" Görüşürüz pislik Nedim.
Şanslısın ki eksiler artılarımı siliyor.
Yoksa senin boynunu kırardım. "

Diyerek tek hamlede duvarın üzerinden atlayarak arkaya geçtim.
Arka sokaklara doğru ilerlerken az önceki çocuğun bir anda önüme geçerek iki kolu iki yanda beni durdurmasını beklemiyordum doğrusu.

Çatık kaşları ile korkusuzca bakan gözleri gözlerimden ayrılmadan,

" Vampir ol yada olma.
Lütfen arkadaşlarımıda kurtar."

Çocuğun cesaretinden etkilenmiştim doğrusu. Arkadaşları için bir vampirden yardım istemek az birşey değildi. Bi dakka bi dakka arkadaş..?

Az önce bu çocuğu kurtarıp 1 kalp kazanmıştım.
Arkadaşlarını kurtarırsam yine kalp kazanabilirdim belkide. Ben sessiz düşünürken çocuk devam etti ağlamaklı sesiyle.

" Lütfen...
O adamlar arkadaşlarıma zarar veriyor. Canlarını yakıyor. Lütfen onlarıda kurtar.
Lütfen..."

" Kaç arkadaştan bahsediyorsun küçük."

" 20 çocuk var o evde. Aralarında küçük çocuklar bile var."

" Ne!? 20 çocuk mu?
Şansım varsa bu 20 kalp demek."

" Tamam küçük, size yardım edeceğim. Ama seninle bir anlaşma yapacağız."

" Tamam." Dedi hiç düşünmeden.

" Ne istersen yaparım."

" Sen önden gideceksin bende seni arkandan takip edeceğim. Arkadaşlarının olduğu yere kadar arkanı dönüp bana bir kere bile bakmayacaksın. "

Böyle istemiştim çünkü insanların arasında Melinda olamazdım. Melda olduğumda da bu küçük beni görürse, buda sorun olurdu.

" Tamam." Dedi

" Hadi beni oraya götür küçük."

" Adım Tarık."

" Tarık... Hadi."

Tarık önde ben arkada aşağı yukarı 1 saate yakın yol yürüyerek kenarda kalmış eski yıkık evlerin olduğu bir yere geldik. Biraz daha ilerletip bu kez eski yıkık iki katlı bir evin önüne geldiğimizde Tarık daha fazla ilerlemedi.

" Burası." Derken gözlerinde korku vardı.

" Tamam sen burda kal."

Dedim parmaklarımı birbirine geçirerek kıtlatırken. Eve doğru yürürken bu gecenin bu dünyadaki en şanslı gecem olduğunu düşünüyor keyif almama engel olamıyordum.

*****

2 saat sonra oldukça keyifliydim. Çünkü 7 kalpden sonra 15 kalp daha kazanmıştım. Evet 15 ti.
Çünkü içerdeki 20 çocuk tan 5 i halinden gayet memnun oldukları için kurtulduklarına memnun olmamışlardı. Kaldı 979. Dedim içimden. Kazandığın kalpler cadı güçlerimi geliştiriyordu, bunu fark ediyordum.

Başlarındaki 3 adama gelince... Tamamen Nedim'in akıbetine uğramışlar onları bıraktığımda aynı şekilde acıyla kıvranıyorlardı. Hemde yüzlerinde tırnak izleri ile birlikte.

Saklandığım yerde bu çocuklara ne olacak nereye gidecekler diye düşünürken, gelen görevli polislerin kendi aralarında çocukları alıp ailelerine götüreceklerini konuştukları duymuştum. Bu iyi birşeydi. 15 kalp kazanmanın rahatlığı ile eski evlerin bulunduğu bu bölgeden gece karanlığında yürüyerek uzaklaşmaya başladım.

Bu gece birazcık yorgun hissediyordum. Ama birazcık.

Aradan yarım saat daha geçmiş karanlık olan dönüş yolunda ilerliyordum. Karanlığı seviyordum çünkü, Melinda olarak rahatça hareket edebiliyordum.

Melda'nın bedeni benim bedenime göre daha genç, kısa ve zayıftı. Hem ruhen hem bedenen.

Bu yüzden Melinda olduğum zamanlar daha iyi hissediyordum kendimi. Yine bu yüzden bir süre Melinda olarak kalmak istiyordum. O ihtiyar cadı bana bir ölünün bedeninde yaşayacağımı söyleseydi belkide büyülü ormanda kalmayı tercih ederdim.

Aahhıı! Hadi ordan kimi kandırıyorum ki! Tabiki etmezdim. O karanlık ormanda sonsuz bir zaman içinde yok olana kadar kalmayı kim isterdi. Her neyse.

İnsanların dikkatini çekmemek için sokak aralarında kalmaya dikkat ederek ve kendi topuk seslerimi dinleyerek yürümeye devam ediyordun. Tâki topuk seslerimin yanına başka sesler ekleninceye kadar.

Ben durunca duran yürüdüğümde devam eden sesler hiç hoşuma gitmemişti. Biri beni takip ediyordu.
Olduğum yerde durdum aniden. Duyduğum topuk seside durdu. Burnuma gelen tanıdık kokuyu aldığımda şaşırdım, hemde çok!

Hatta tüylerim diken diken olacak kadar çok. Bu koku arkamdakinin bir vampir olduğunu söylüyordu. Bir vampirin bu dünya da ne işi olabilirdi. Hemde dişi.

Avcı Badly
Avcı Badly

Beni takip eden kendisimiydi yoksa birimi yollamıştı. Belkide Avcı Frank ölmediğimi öğrenip yollamıştı onu peşimden.
Olabilirdi.
Öyleyse beni öldürmek için burdaydı.

Derin bir nefes alarak yumruklarımı sıkarken avuç içlerimde müthiş bir sıcaklık hissettim. Ellerimi önüme alarak avuç içlerime baktığımda avuç içlerimdeki kor kırmızı alevleri gördüm. Bir kez daha şaşırdım. Cadı güçlerim gelişiyordu. Hemde çok hızlı. Ellerimi yumruk yaparak iki yanıma bıraktım. Arkamdan gelen topuk sesleri hızlanarak yaklaşmaya başlayınca anında dönerken son hız üzerime doğru koşan hem cinsimden göğsüme yediğim güçlü yumrukla geriye doğru havalanıp düşerken yerde 3-4 metre sürükledim.

Sırtım ve avuç içlerim yere sürtünürken başımı arkamdaki duvara çarparak durdum. Bir kaç saniye olduğum yerde kaldım.
İlk sersemliği üzerimden attıktan sonra kendime gelerek yerimde doğrulup sırtımı duvara yasladım.

Bir dizimi kendime çekerek kolumu üzerine koyarken bir bacağımı uzatarak karşımdaki vampire baktım.

Kendine olan güvenini sol elini beline dayayarak yana doğru eğdiği bedeniyle belli ediyordu.

" Kimsin? " Dedim sakince.

Gülümsedi.

" Ben Badly.
Avcı Badly. "

Başını hafifçe yana eğerek beni süzdükten sonra,

" Sende Melez Melinda."

Alaycı haline aldırmadım.

" Beni nasıl buldun?

Dur tahmin edeyim. Kokumu kilometrelerce öteden bile alabiliyorsun değilmi...

Neden burdasın badly? "

" Senin için."

" Seni Frank mı yolladı?
Onun uşağı mısın? "

" Ben kimse için çalışmam..

Senin için geldim.
Seni gebertip..."

" Avcılar arasında yerini sağlamlaştırmak isteyen yeni yetme bir avcısın öyle değilmi.
Kendini ispatlamak isteyen bir avcı."

Gülümsedi.

" Sence beni kolayca öldürmene izin verirmiyim! "

Bana bakarak kahkaha ile gülerken ayağa kalktım. Ellerimi kollarıma ve dizlerime vurarak üzerimdeki çamurlardan kurtulmaya çalıştım. Sonra iki elime bakarak iki yana açtım. Karşımdaki sarı gözlere öfkeyle bakarken avuçlarımda oluşan sıcak korların alevlere dönüşmesi çok hoşuma gitti.

Öfke bu gücü tetikliyor olmalıydı. Badly şaşkın bana bakıyordu.
Vampirlerin böyle güçleri yoktu. Tâbi genlerinde cadılık yoksa.

Yinede koşarak geldi üzerime. Safkan olduğu için gücü bariz şekilde benden üstündü bu çok belliydi.

Arka arkaya savurduğu yumrularının birinden kaçsamda diğerini yüzümde hissettim.
Güçlüydü..
Aklıma Frank'la olan karşılanmam geldi. Büyük elini hiç acımadan karnıma saplarken beni öldürmek için oldukça hevesliydi.

Badly'de yapacaktı aynısını. Benden güçlü olduğu için beni öldürecekti.
En azından istediği buydu.

Hızla üzerime geldi yeniden. Arka arkaya savurduğu tekme ve yumruklarını bedenimde hissettim. Yüzümde, karnımda ve bacaklarımda. Hareketleri çok hızlıydı.
Tek yapabildiğim kendimi korumaya çalışmaktı ama başarılı olduğum söylenemezdi. O bir safkandı. Son attığı yumrukla ağzımdan püsküren kanla arkamdaki duvara çarpıp düşerken buldum kendimi.

Ellerimin ve dizlerimin üzerine zorlukla kalkarken ciğerlerimden ağzıma dolan kanı yere tükürerek derin bir nefes aldım.
Başımı kaldırarak gözlerimi bana bakan Badly'e çevirdim sonra.

" Adi bir melezsin o kadar."

Derken keyfine diyecek yoktu.
Yavaşça dizlerimden destek alarak yerimde doğrulup ayağa kalktım. Dudaklarıma bulaşan kanı dilimle yaladım.
Daha fazlasına izin vermeyecektim.

" Melez olabilirim ama adi değilim."

Diye bağırdım.
Hissettiğim öfke dahada artmıştı. Önce tırnaklarımı uzatırken, avuçlarımdaki kor alevi arttırdım. Ardından hızla saldırıya geçtim. Sağlı sollu yumruklarımın hedefinde sadece Badly vardı.

İlk yumruklarımdan kendini kurtarmayı başarsada devamındaki hızlanan yumruklarım tam isabetti.

Yaşadığım öfke gücümüde tetikliyordu. Şimdi karşılıklı ve adil şekilde dövüşüyorduk. Attığı yumruklar kadar yumruk yemiş, ikimizinde ağzı burnu kan içindeydi.

Durmadan devam ettim vurmaya.
Bu gece ya o ya ben. İkimizden bir ölecekti. Başka türlüsü mümkün değildi. Yeniden ve yeniden yumruk yumruğa dövüşüyorduk.
Son hamlemde şaşırtarak gafil avlamayı başararak alev topu olan elimle onu gırtlağından yakalarken tırnaklarımı etine geçirdim.

Yaptığım bu hareketle gözleri kocaman olurken hareketsiz kala kaldı. Hâline bakarken sadece nefretle gülümsedim. Bir elim hâlâ boğazını sıkarken diğer elimi hiç acımadan karnına sapladım. Tıpkı Frank'in bana yaptığı gibi.
Bununla yetinmedim elbette. İçindeki elimin avucunda yeniden bir alev topu oluştururken öfkemle dahada büyüttüm. Dahada ve dahada.

Gözlerindeki acı ve korkuyu zevke izlerken bir anda bütün bedeni alevler içinde kaldı. Ellerimi çekerek geriye adımladığımda bedeni yere düştü.

" Eski zayıf melez değilim artık Badly."

Yerde çığlık çığlığa kıvranırken bütün bedeni bir kağıt gibi yanarak kule dönüştü ve rüzgarda savrularak yok olup gitti.

İlk kez kendi cinsimden birini ellerimle yoketmiştim.

Loading...
0%