@azamet_29_2
|
" Bu gece son dövüşümüz olacak ve ölümüne." Dedi. " Ölümüne." Dedim. Ama ölen ben olmayacaktım. VOLKAN'DAN Televizyonda izlediğim haberlerin ardından gelen telefonla, tıpkı haberlerdeki şekilde öldürülen iki işçimin haberini alınca aklıma sadece oraya gidip o vampir kızı bulmak gelmişti. Hayatımı kurtaran o vampir kızın adamlarımı öldürmüş olması düşüncesi beni delirtiyordu. Melda'ya evden çıkmamasını hatta kimsenin evden çıkmamasını söyleyerek Adnan ile birlikte evden ayrıldım. Bahçedeki adamlara ne olursa olsun kimsenin evden çıkmasına izin vermemelerini söyleyerek Adnan ve bizi bekleyen Servet ile birlikte arabaya bindik. Biz önden diğer adamlarımda 2. Bir araçla arkamızda bahçeden çıkarak şirketime ait depoların olduğu bölgeye doğru yola çıktık. Düşünüyor düşünüyor ama hâlâ anlayamıyordum. Neden bana yardım ederken başka insanları öldürüyordu. O an aklıma bir teori geldi. Bir süre daha yol aldıktan sonra depoların olduğu bölgeye geldik. Durur durmaz önden inerek hızlı adımlarla adamlarımın beklediği depo önüne ilerlerken Adnan ve Servet'te peşimden geliyordu. Kapının önünde bekleyen adamımın yanına gelir gelmez yakasından tuttuğum gibi kendime çektim. " Çabuk konuş ne oldu burda.? " " Efendim iki saat kadar önce son kontrolleri yaparken adamlardan ikisini." Dedi ve durdu. " Parçalanmış cesetlerini bulmuşlar. Bir adamda yaralıymış. Ama oda aklını kaçırdı galiba. Biz geldiğimizde, Diğer isçiler polisi aramışlar. Bir saat kadar önce cesetler ve yaralı adamımızı götürdüler. Hepimizin ifadelerini aldılar. Depoyu incelediler ama birşey bulamadılar." " Kamera görüntüleri." Dedim silkeleyerek. " Maalesef efendim. Kameralar parçalanmış. " " Nasıl lan, nasıl parçalanmış? " Cevap vermeden önüne bakınca geriye doğru savurdum. Hızlı adımlarla deponun içine doğru yürürken Servet ve Adnan yine arkamdan geliyordu. Deponun ortasına kadar yürüyüp önce kendi etrafımda bir tur döndüm. Değişik hiç bir şey yoktu. Biraz daha ilerlediğimde adamlarımın cesetlerinin bulunduğu yere geldim. Yerde kanlı izler vardı. " Kahretsin." Dedim öfke dolu sesle. " Burda yapacak bir şey kalmadı. Gidelim artık. Yarında emniyetle konuşuruz. " Adnan ve Servet'le birlikte arabaya giderken diğer adamlarımda hareket ederek araçlara yöneldiler. Kapımı açan Servet'le arka koltuğa geçip oturdum. Servet direksiyona geçtiginde Adnan'da yanımdaki koltuğa oturdu. " Ne düşünüyorsun? " " Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Duydun parçalanmış cesetler diyor adam. Burada aslan, kaplan olmayacağına göre bu vampir konusu doğru olmalı." " Saçmalamayın ya. Sinirle yüzüne bakarken bir anda arabanın önüne sanki kocaman bir kaya parçası düşmüş gibi bir sarsıntı ve gürültü ile cam kırıldı. Saniyelik şaşkınlıktan sonra anında arabadan indik. Sebebin ne olduğuna bakarken gördüğüm kırmızı gözler yüzünden kocaman gözlerle kala kaldım. Oydu. O vampir kız. Arabanın üzerinde yatıyordu. Ama nasıl? Neden? Gözleri gözlerimde zorlukla çıkan sesiyle " Uzaklaşın! " Dediğinde ben hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Beni uyarıyordu ama neden? Tam o sırada bakışları yukarıya dönünce diğerini gördüm. " Hassiktir." Dedim gerileyerek. Vampir kız yana döndüğünde ve diğeri bütün ağırlığıyla arabanın üzerine indiğinde aracın kalanıda eğildi içe doğru. Vampir mi yoksa başka bir yaratık mı ne olduğunu algılayamadığım şey arabanın üstünde ayakları üzerinde duruyordu. Diğerini tuttuğu gibi havaya kaldırdığında vampir kızın kırmızı gözleri gözlerimi buldu. " Gidin burdan, uzaklaşın! " Diye bağırdığında hepimiz birden silahlarımızı çekip ikisine doğrultmuştuk. " Ben ne diyorum bunlar ne yapıyor." Dedi dişlerini sıkarak. Aralarındaki konuşmayı duydum. " İnsanlara acıyan bir melez." Dedi alayla. Bu kimdi yada neydi? Yüzünün bir kısmı normal, bir kısmı sanki başka bir yaratığa ait gibiydi. Bir gözü maviydi. Diğer gözü ya beyazdı ya kördü. Melez derken neyi kastediyor diye gereksiz bir düşünceye kapılmadan edemedim. Vampir kız, " Seni öldürürken izlemelerini istemiyorum diyelim." " Beni öldürebileceksin yani öylemi? " " Öyle! Söyledikleriyle kafam iyice karıştı. Sanırım onlardan birini öldürmüştü bu vampir. Diye düşünürken, aynı anda kızı tuttuğu gibi bütün gücüyle ve bağırarak bakışlarımızın arasında deponun duvarına doğru savurdu. Yerinden kalkıp duvara yaslanarak, " Anlamıyormusunuz gidin dedim size! Onu vuramazsınız! Söyledikleriyle bir an kararsız kaldım. Ama haklıydı. Bir vampir olana birde çirkin suratlı olan diğerine baktım. " Adamların boş yere ölecek gidin! " Diye bağırdı bu kez. Kahretsin. Onu bile bu kadar zorlarken adamlarımın hiç bir şansı olamazdı. " Kahretsin! " Diye bağırdım. Adamlarım hızla geri çekilerek uzaklaştılar. Tabi Servet, Adnan ve bende. 50- 60 metre uzaklaştıktan sonra adamlar devam etsede ben durdum. Geriye doğru baktım. Hâlâ konuşmalarını duyabiliyordum. " Bu gece son dövüşümüz olacak ve ölümüne." Dedi çirkin olan. " Ölümüne." Dedi diğeri. Ne oluyordu. Bu ikisi neden ölümüne dövüşüyordu. Vampir kız aniden diğerine saldırmaya başladı. Gerçekten güçlü yumruklar atsada karşısındaki oldukça dayanıklıydı. Gördüklerim bir film sahnesinden gibiydi. Şuan gördüklerimizi kime anlatsak inanmazdı. Gecenin yarısı direklerin lambaları altında insan olmayan iki varlığın ölümüne dövüşünü izliyorduk resmen. Daha fazla duramadım. Yanımdaki adamımın silahını da alıp belimin arkasına takıp ağır adımlarla geldiğim yere onlara doğru yürürken bir anda kolumu tutan elle durdum. " Abi dur nereye? " " Siz burda kalın." " Nereye Volkan." Adnan'a baktım. " Siz burda kalın dedim. Geri döneceğim. " " Delirdin mi sen? " Hayır kimse karışmayacak. " " Abi Adnan haklı. " Size kimse karışmayacak dedim!" " Abi." diyerek kolumu tuttu Servet yine. " Sen gidersen bende gelirim. " Bir, hâlâ yumruk yumruğa dövüşen ikiliye bir Servet'e baktım. " Tamam. " İstesende gelmem kafayı yemedim." Servet ile onlara uzak kalacak şekilde dahada yaklaştım. Bunu neden yapıyordum. Neden onu bu çirkinle bırakıp gidemiyordum. Bir kaç saniye bunu düşündüm. Hayatımı kurtardığı içindi belkide. Belkide onu tanıdığım ve yalnız bırakmak istemediğim için. Cevabı bulamadım. Ama o yaratığın ona zarar vermesini izleyemezdim. İkiside nefes nefese kalmışlardı. " Eskisi gibi değilim artık." Dedikten sonra bir kaç adım gerileyerek nefeslenirken eliyle dudağının kenarını sildi. Kanıyordu. " Seni aşağılık Melez." Diye hırladı diğeri. " Adım Melinda, kırma! " Adı Melinda' ymış. " Sen benden daha aşağısın kırma." " KIRMA? " " Söylesene Murai annen mi baban mı? Hangisinin geni o çirkin yüzün." " Diğerinin adı Murai' ymiş. Yani iki yüz." " Badly ile gerçekten kardeş misin?" " Badly. Yani Kötü Kız. " Kafamın içinde isimlerin kritiğini yaparken buldum kendimi bir anda. Kimdi bu isimlerin sahipleri. Nerden gelmişlerdi. Neden birbirlerini öldürmek istiyorlardı. Adının Melinda olduğunu öğrendiğim kız devam etti konuşmaya. " Eğer öyleyse çirkin yüzün babana ait olmalı. Zira melez ve kırmaları doğurmak genelde ölümle sonuçlanıyor. Annen hâlâ yaşıyor mu kırma Murai? " Son sözleri Murai'yi çok kötü kızdırdı. " Seni aşağılık Melez! " diye bağırarak saldırıya geçti Murai. Koşarak Melinda'nın üzerine öyle bir atladıki kızı altında sürükleyerek deponun içine kadar soktu. Hızlı adımlarla yürüyerek depo kapısının iki tarafında yerimizi alarak göz ucuyla ikisini izlemeye devam ettik. " Sen kendini ne sanıyorsun adi mahluk! " Murai, Melinda'nın üzerine oturmuş hem yüzünü yumrukluyor hem bağırıyordu. " Melez! Melinda'nın ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Bu kadarı yeterdi. Daha fazla izlemeyecektim. Silahımı sol elime alıp diğer silahı belimden çıkardım. Şimdi iki elimde iki silah ve namnular Murai'ye dönüktü. " Abi.. Fısıltılı ses Servet'e aitti. " Biliyorum." Dedim. Biliyordum. Ama onu öldüremesemde dikkatini dağıtabilirim diye düşünüyordum. Tam tetiğe basacakken bir anda Melinda üzerindeki Murai'yi tepesinden aşırtıp arkaya fırlatınca durdum. Akıllıca bir hareketti. Hızla yerinden kalktı ve hâlâ nefes nefeseydi ikiside. Hızla yerde yatan Murai'nin üzerine oturdu. Hem vuruyor hemde bağıra bağıra soruyordu. " Neden sırayla bir sürgünün peşinden geliyorsunuz? Ha! Sorduğu bu soruyla o an anladım her şeyi. Bu dünyada bu ikisinden başka yoktu. Melinda dediği gibi bir sürgündü. Diğeri ise onu öldürmek için gelmişti. Gözlerim yerdeki yaratığa çevrildi. Ne diyeceğini merak ediyordum. Melinda'yı tek yumrukta yana doğru savurduktan sonra ayağa kalktı. Burnundan akan kanı koluna silerek, " Sen osun! " Neden bahsediyorsun bilmiyorum ama senin gibi bir aşağılık tarafından öldürülmeyeceğim Kırma. " Murai iki elini iki yana açtı. Pis bir gülümseme ile baktı. Bir anda tırnaklarının uzadığında şahit olurken pençeleriyle saldıran bir ayı gibiydi. Ama Melinda... " Uçabiliyor." Diyen Servet'e baktım. Sanki plastikten yapılmışcasına genişleyen, kocaman açtığı ağzı ve köpekleri hatırlatan dişlerini gördüm sonra. O anda aklıma Melda geldi. Melda'ya saldıran bu yaratık olmalı diye düşündüm. Zira ortada insanlara saldıran bir yaratık ve aynı şekilde yaralanan Melda vardı. " Bu o!" Dedim. Bu sırada, " Bu kadar yeter! " Diyen Melinda'ya çevirdim gözlerimi. Murai gibi iki elini iki yana açtı. Önce tırnaklarının uzadığını gördüm. Sonra alev aldı elleri. Şaşkınlığım arttıkça artıyordu. Elleri alev alevdi. Acımıyor yada yanmıyormuydu? Ardından dişleri çekti dikkatimi. Yine uzamıştı. Kırmızı gözleri daha dahada kızardı. Bu dövüş çok sürmeden biteceğe benziyordu. Birden ve Hızla saldırdı Murai. Melinda'nın yüzüne arka arkaya attığı yumrukları Melinda çapraz tuttuğu kollarıyla engellemeye çalışıyordu. Murai saniyelik bir hızla Melinda'nın arkasına geçtiği gibi, aynı anda bir pençe gibi savurduğu tırnakları sırtını sıyırdı attı. Melinda duyduğu acıyla eli sırtında inleyerek kendini geriye çekmek zorunda kaldı. Şuana kadar aldığı en kötü darbe bu olmalıydı. Neden bu kadar bekliyordu? Neden saldırmıyordu? Durmadı o yaratık. Arka arkaya saldırmaya devam ederken Melinda kollarını kullanarak kendini savunmaya devam ediyordu. Murai yorulana kadar bu şekilde defansta kalacak gibiydi. Ama aldığı her darbe ile ayakları geri geri sürükleniyordu artık. İkisinin dövüşü sanki iki devin dövüşü gibiydi. Güçleri eşit olmamakla birlikte bir insandan çok çok fazlaydı. Bu Murai yorulmuyordu bir türlü. Bu yüzden daha fazla beklemeyecektim. Öldüremesemde en azından sendeletebilirdim. Hızla silahlarımı o yaratığa çevirdim. Arka arkaya bastım tetiğe. Benimle birlikte Servet'te sıkmaya başladı. Murai hissettiği kurşunlarla afallayınca Melinda bulduğu boşluk sayesinde atağa geçerek Murai'nin üzerine yürüdü. Şimdi vurma sırası Melinda'nındı. Arka arkaya attığı yumruklarıyla bu kez Murai geriledi. Duvara kadar geldiğinde omuzlarından tutarak dizini karnına geçirdi. Ardından bir kez ve bir kez daha. Sonunda sol elinin tırnaklarını karşısındakinin boğazına geçirerek havaya kaldırdı. Bu nasıl bir güçtü böyle. " Buraya kadar Murai. Alevli ellerinden biri Murai'nin boğazındayken bir anda diğerini karnına sapladı. Ne yaptığına hayretler içinde ve kocaman gözlerle baka kalmıştım. O.. O gerçekten elini alevli bir bıçak gibi karşısındaki bedene saplamıştı. Bu gördüğüme inanamadım. Kendimi bir filmin içindeki karakter, bu yaşananlarıda o filmden bir sahne sanmaya başlamıştım. Ağır adımlarla yanına doğru yürürken Murai'nin attığı çığlıklarla debelenişini izliyordum. Melinda elini biraz daha itttiğinde ve elindeki alevler arttığında Murai'nin çığlıkları dahada arttı. Melinda sol elini hızla çekip aynı anda diğer alevli elini bir rüzgâr hızıyla yukarı kaldırdığında Murai'nin bedeni ikiye bölündüğü gibi alev alev yanmaya başladı. Bir kaç saniye içindeyse yanmış bir kağıdın külleri gibi havaya savrulup yok olup gitti. Bu vampir kızı bu şekilde görmek ve izlemek aklımın ucundan dahi geçmezdi ama olmuştu. Şimdi nasıl ve ne söyleyeceğimi bilmiyordum. O yüzden, " Demek adın Melinda." Dedim saçma bir şekilde. Eli sırtında yavaşça bana doğru döndü. O bana bakarken ben de ona bakıyordum. Yüzüne ve gözlerine... Burnu kanamış dudağı patlamıştı. Konuşmuyor, sadece bana bakıyordu. Sırtından çektiği eline baktı sonra. Kan vardı. Hemde çok. " Kahretsin yinemi? " Dedikten sonra ağır ve yorgun adımlarla deponun arka girişine doğru yürüdü. Bir kaç adımdan sonra sendeleyince hemen yanına koşarak kolundan tuttum. " Yaralısın, bırak yardım edeyim." Dedim. Durdu. Bana döndü. " Az önce ettin yeterli. Diyerek tekrar kapıya yöneldi. Ama izin vermeyerek kendime çevirdim. " İyi değilsin. Diye tekrar ettim. " İstemiyorum dedim sana." Diyerek hırsla çekti kolunu. Sürüdüğü ayaklarıyla yürümeye devam ederken arkasından izliyordum. Aklımda binlerce cevapsız soru vardı dönüp duran. Yürüdü, yürüdü sonunda yorgun bedeni daha fazla dayanamadı. Kapıya ulaştığından biten gücüyle olduğu yere yüz üstü yığılıp kaldı. Koşarak yanına geldim. Bir dizimin üzerine çökerek kucağına doğru çevirdim. " Melinda! Araladığı gözleri gözlerimi buldu. Kısa bir bir bilinç kaybı yaşamıştı. " Servet! " Servet anında yanıma geldi. " Adamları yolla gitsinler. Bu gece hakkında hiç kimse hiç bir şey konuşmayacak. Bu geceyi unutacaklar. Yoksa gördükleriyle " Tamam abi." " Adnan'ı çağır arabayı da arkaya getir." Servet koşarak diğer kapıdan çıkarak, " Adnan! Çantanı kap gel! " diye bağırdı. Melinda'ya döndüm. " Biraz dayan." " Gitmeliyim. " diyerek kalkmaya çalıştı ama izin vermedim. " İnat etme yaralasın." " Gitmeliyim bırak." " Hayır bırakmıyorum. " Neden bana yardım ediyorsun? " " Sen neden ettin? " " Aynı şey değil." Tam cevap verecekken Adnan koşarak yanımıza geldi. Hem şaşkın hem ne yapacağını bilemez şekilde kıza bakıyordu. Kırmızı gözlerine desek daha doğru olurdu aslında. " Adnan! " diye bağırdım. Adnan kendine gelirken Melinda, " Hayatında vampir görmediğini çok fazla belli ediyor." Dedi zoraki gülümseyerek. Adnan'a döndüm. " Aptal aptal yüzüne bakacağına yarasına bak." Diyerek kızın bedeninin önünü kendime sırtını Adnan'a dönük olacak şekilde doğrulttum. " Sırtında kesikler var." Derken düşmemesi için kol altlarından geçirdiğim ellerimle omuzlarından tutuyordum. O sırada yüzü bana dönük sekilde, başını omuzuma bıraktı. Belliki yorgunluktan hali kalmamıştı. Adnan kafasını hızla iki yana sallayarak aklını başına topladı. Benim gibi bir dizi üzerine çökerek Melinda'nın sırtındaki kesiklere baktı. " Yarayı rahat göremiyorum. Kıyafetini çıkartmalı." Duyduğum şeyle Melinda'ya çevirdim gözlerimi. " Melinda." " Hımm..." Sesi mırıltı şeklindeydi.. " Üzerini çıkarmalısın." Dedim ama cevap vermedi. " Melinda." dedim yeniden. Bir şey değişmeyince sormaktan vazgeçip kıyafetini uçlarından tutarak kaldırıp başından çıkardım. Ama gördüğüm tamamen çıplak olan beyaz tene baka kalırken üzerime devrildi. Çamaşır kullanmadığını nerden bilebilirdim. Dahası henüz bunun şaşkınlığını atlatamamışken o anda boynunda gördüğüm yarayla " Hassiktir, Adnan! " Çantasından malzeme çıkaran Adnan bana döndü. " Ne? " derken baktığım noktaya çevirdi gözlerini. En az benim kadar şaşırmıştı. " Bu nasıl oluyor lan! " Dedi. " Banamı soruyorsun." Dedim. Gözleri sırtına kaydı. " Dikiş gerekiyor. Önce bu iş." Diyişiyle kendime geldim. " Çokmu kötü? " " Kötü. Nasıl oldu diye sormayacağım. Ama 4 kesi var ve ikisi derin. Bir vampiri hasyaneye götüremeyiz. Dikişleri burda atmak zorundayım." Ben Melinda'yı tutmaya devam ederken Adnan hemen bir iğne hazırladı. Kızın sırtında bir kaç yere enjekte ettikten sonra dikişe geçti. Bu sırada Melinda hâlâ göğsü göğsüme yaslı ve gözleri kapalıydı. Böyle bir geceyi rüyamda görsem kabus diyerek uyanırdım heralde. Yarım saat kırk dakika sonra Adnan attığı dikişlerin üzerine dikkatlice bandaj yapıştırdı. " Tamam bitti. " Burda bırakacak değilim. Ama evede götüremem. Bağ evine gidelim." Melinda'yı göğsümün üzerinde bırakıp ceketimi çıkardım. Sonrada üzerine giydirip önünü ilikledim. Yavaşça yerimden kalkarken kızıda beraberimde kaldırdım. " Gidelim." diyerek arka girişe doğru ilerlerken gördüğüm o son şeyle bu kez hayatımın en büyük şokunu yaşadım.
|
0% |