@azamet_29_2
|
Kulağıma gelen uğultulu seslerle geldim kendime. Gözlerim hâlâ kapalı olsada kulaklarım Volkan ve Adnan'ın konuşmalarını duyuyordu. " Ne zaman uyanır." " Bilmiyorum geçen seferde çok uyumuştu... Şu işe bak. Bir vampiri tedavi eden doktor olarak tıp tarihine geçtim ama kimse bilmiyor. Aynı anda sırtımda hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi sonuna kadar açarken; bedenim yumuşak olduğu çok belli olan bir yatakta yüz üstü yatarken buldum kendimi. Saniyelik bir hızla yerimde doğrulup yatağın diğer tarafından inip ayağa kalktım. Karşımdaki Volkan oturduğu koltuktan, Adnan oturduğu yatağın kenarından bana bakıyorlardı. Hatta Adnan elinde pamukla bakıyordu. Pamuğu görünce elim sırtıma gitti. Acıyı hissettim. Çok değildi ama hissedebiliyordum o la*et kırmanın bıraktığı izlerin acısını. Hızlı şekilde etrafıma baktım göz ucuyla. Sonrada karşımdakilere ve kendime. Üst kısımda siyah uzun bir gömlek vardı. " Ne oluyor, nerdeyim? " Volkan yavaşça yerinden kalktı. Elleri ceplerinde bana doğru iki adım yürüdü. " Şehir dışında bir bağ evi. Benim evim." " Ne zamandır burdayım? " " Şuan 2.gecedeyiz." Gözlerim pencereye kaydı. Karanlıktı. " 48 saattir kendinde dileğildin Melinda... Yoksa, Melda mı demeliyim? " Duyduğum şey hiç hoşuma gitmezken Volkan asık suratıyla arkamdaki dolabı işaret etti çenesiyle. Yavaşça arkamı döndüğümde gördüğüm aynadaki kişi Melinda değildi. Melda'ydı. Baygınken bedenim Melda'ya dönüşmüştü. " Kara kargalar! " Ee uyandığına göre..." Dediğinde kollarını göğsünde birleştirdi. " Anlatmaya başla! " Hareket ederek yatağın üzerine çıkıp basa basa diğer tarafa geçip aynı şekilde kollarımı göğsümde birleştirdim. " Kıyafetim! " " Önce anlat! " " Önce pansuman." diye araya girdi Adnan. İkimizinde gözü Adnan'daydı. Oda kollarını göğsünde bağlamıştı. " Kıyafetlerim." Dedim tekrar. Volkan karşımdaki koltuğa tekrar oturdu ve bacak üstüne attı. " Önce pansuman. " " Gerek yok. Diyerek kapıya yöneldim. Tam açacakken Volkan'ın eli kapıda belirdi. " Hiç bir yere gitmiyorsun! Pis bir gülümseme ile başımı yana çevirerek gözlerine baktım. " Sen mi engel olacaksın? " Adnan tekrar girdi araya. " Pansuman yapılmalı. Karşımda hâlâ ciddiyetinden ödün vermeden bakan Volkan çenesiyle yerine dön işareti yapınca sinirle yatağın yanına döndüm. Üzerimde Volkan'ın olduğu fazlaca belli olan gömleğin düğmelerini açmaya başladım. Gözünü kırpmadan beni izliyordu. Gömleğin bütün düğmelerini açıp yatağa oturup arkamı doktor efendiye ve Volkan'a doğru dönüp bağdaş kurduktan sonra gömleği omuzlarımdan aşağı indirdim ve beklemeye başladım. " Uslu kız." Uslu kız? Başımı yana çevirip omuzumun üzerinden arkama, beni izleyen Volkan'a baktım. Şuan bana gönderme yapıyordu. Odasına girdiğim o gece dişlerim için boynunda yer açarken ona söylediğim uslu çocuk cümlesinin karşılığıydı bu cümle. Adnan eline aldığı ilaçlı pamukla yarama pansuman yaparken Volkan, " Anlat! " Dedi. " Kimsin, nesin, neden burdasın, nasıl iki ayrı bedenin var? Nasıl bir Melda bir Melinda olabiliyorsun? " Sessiz kaldım. " Merak ediyorum. Öğrenmek istiyorum." Dedi. Sessiz şekilde beklemeye devam ettim. Elleri uzaklaşırken, " Bitti." diyen Adnan, " Bana musade gidip uyuyacam iki gündür ayaktayım." Diyerek malzemelerinide alıp kapıya yürürken Volkan'ın önünde durdu. " Seni ısırmasına izin verme." Dedi kısık sesiyle ve çıktı. Gömleği tekrar omuzlarıma çekip düğmeleri ilikleme gereği duymadan oturduğum yerde Volkan'a doğru dönüp ayaklarımı aşağı sarkıttım. " Neden bu kadar merak ediyorsun." İliklemediğim düğmeler yüzünden üzerimdeki gömleğin önü açık sadece göğüslerimi yarıya kadar kapatıyor açıkta bıraktığı tenimde ise şuan onun gözleri geziyordu. Sonunda gözleri gözlerimi bulup, " Benim yerime koy kendini. Bir gece bir vampir gelip hayatını kurtarıyor. Ama beceremeyip yarım yapıyor işi." Kaşlarım çatıldı. " Belinde bir kurşun olduğunu nerden bileyim ben. Sebep kurşundu." " Sonra hastanedeyken başka bir kılıkta yani şuan olduğu gibi Melda olarak gelip ağrılarını geçiriyor. Başka gün ise ilk şekliyle gelip yine yardım ederek yarım bıraktığı işi tamamlayarak yürümeni sağlıyor. Dediği anda öfkeyle fırladım yerimden. Yakasından tuttuğum gibi yerinden kaldırdığımda Melda gitmiş yerine Melinda gelmişti. Gözleri irice açılıp kırmızı gözlerime bakarken, Öfkeyle bağırdım. " Ben onun gibi değilim!! " Sivri dişlerimi biraz daha uzatıp solurken hırlayarak konuşmaya devam ettim. " Bu seferlik affediyorum." Yüzümü yüzüne yaklaştırdım iyice. Aramızda santim mesafe kalmıştı. " Sakın! " Çek ellerini kırmızı göz!" Duyduğum ses Servet'in di. " Demek Melinda' yı görmek için seni kızdırmak yetiyor. " Gözlerimi kısarak Volkan'a çevirdim yüzümü. Elini bileğimin üzerine koyarak, " Sakin ol. Servet dışarda bekle." " Ama abi." " Servet..! " " Tamam abi." Servet son bir bakış atıp dışarı çıkarken Volkan'ın gözleri gözlerimi buldu. " Bırakacak mısın? Dedikten sonra gözleri gözlerimden aşağıya doğru kaydı. Ellerini uzatıp gömleğin ortasından bir düğmeyi ilikledi. " Anlatacak mısın? " " Ne öğrenmek istiyorsun? " " Kimsin? " " Şuan kim olarak görünüyorum." Dedim bıkkın. " Melinda." " Melinda' yım. " " Nesin? " Gözlerimi devirdim. " Ben sürgün bir melezim." " Melezden kastın ne? Dişlerimi sıkarak baktım yüzüne. " Ben bir melezim... Bakışlarında şaşırma ifadesi belirdi. " Annem bir cadıymış. Babam ise vampir. Onların birbirlerine olan saçma, aptal ve la*etli sevgileri yüzünden bir melez olarak doğdum. " Nasıl iki bedenin var. Melda ve Melinda." " Melda..." Bir süre bekledim. " Melda ne? " " Miden bunu kaldırabilir mi bilmiyorum." Gözlerini kıstı. " Neyi? " Ölü bir bedende yaşadığımı şimdilik söylememeye karar verdim. " Boşver. Yıllarca gizlediğim melezliğim ortaya çıkınca cadılar tarafından hırpalandım, taşlandım, saldırıya ve hakarete uğradım ve sonunda kaçtım. Bulunduğum yer olan cadıların topraklarından sınır topraklara yani babamın olduğu topraklara gitmek istedim. Ama daha sınırdan girer girmez avcılara yakalandım. Son hatırladığım karnımda eliyle açtığı delikten akan kanlarla cadıların topraklarına atılmıştım." " Bu gücüne rağmen mi? Histerik bir şekilde güldüm. " Hem safkan bir vampir, hem erkek, hem bir avcı. Hiç bir şansım yoktu. Cadı güçlerimde bu kadar gelişmiş değildi. Yattığım yerde ölmeyi beklerken bilge ihtiyar cadı tarafından kurtarıldım. Meğer aynı kandanmışız. O ihtiyar cadaloz bunu bana yıllar önce söyleyebilirdi ama yapmamış. Buruşuk suraklı cadı ne olacak." Dedim sinirle. Bir gün burda gereken saygıyı görebilmem için günü gelene kadar insanların dünyasına gideceksin dedi. Günü geldiğinde beni geri getireceğini ama insanların arasında 1001 gün geçirip 1001 kalp toplamam gerektiğini söyledi. Cezam insanların arasında 1001 gün olarak değişmişti ve 1001 kalp. " 1001 kalp mi? Bi dakka bi dakka bu yüzden mi kalp kazanıyorum diyordun." Kahkaha ile güldüm. " Seni bulduğum o gece sen ilk işimdin. Ama kalbim yarım kaldı." " Neden 1001 kalp." " O kadarını bilmesemde olur." Sustu önce. Sonra, " Peki bu Murai dediğin suratsız? O an Murai'nin yüzü geldi gözlerimin önüne. " Sen ölmesi gerekensin! " Demişti. " Neden ölmen gerekiyor? " Diyen Volkan'a baktım. " Sana söylerken duydum." " Bilmiyorum. Dedim insan dünyasını kasdederek. " İçimden bir ses gelmeye devam edecekler diyor. Ama neden onu bilmiyorum işte. Neden bana ölmesi gerekensin dedi bilmiyorum. Bi sonrakine sorarım artık." Demiştim ki o anda aklıma o cadaloz geldi. " Bir dakika, tabi ya! " Hızla ayağa kalktım. " Ne kadar aptalım ben. Nasıl akıl edemem bunu. Başımı yukarıya doğru kaldırıp, " Melinda! Nerde bu cadı. Kim bilir nerde uyuyor şuan." Diyerek başımı önüme çevirirken Volkan tek kaşı havada bana bakıyordu. " Ne?! " " O suratsız kafana kötü vurmuş anlaşılan." Önce anlamadım ama sonra neden bahsettiğini çözdüm. Gözlerimi devirdim. " Melinda beni buraya gönderen ihtiyar cadalozun da adı. " Bu şekilde mi haberleşiyorsunuz? " derken bi yukarı bir bana baktı. Garip bulduğu aşikardı. " Peki bundan sonra ne yapacaksın? " Düşünürken önüme baktım. " Murai yok oldu. Artık sorun olmayacak. " O yaşadığın ev kimin evi peki. Sen buraya sürgün geldiğine göre nasıl bir evin oluyor." " Benim değil Melda ve ninesinin evi." Sessizce beni izlemeye devam etti. " Başka. " Şimdilik yok." " Güzel, artık gidebilirim o halde." Yerimden kalktığımda, " Gidebilirsin demedim." " İzin istemedim." Dedim kapının kolundan tutarak. " Gideceğim dediysem giderim. Kimsede engel olamaz." Kapıyı tam aralamıştımki arkamda hissettiğim Volkan'ın eliyle ittiği kapı gerisin geri kapandı. Sinirle, " Çek elini! " diyerek arkamı döndüğümde tam burnumun ucunda Volkan ve soğuk bakışlarıyla karşılaştım. Diğer elinide kapıya dayadığında iki yanımdaki kollarının arasında ona bakıyordum. " İzin vermiyorum. Sinirle gülümsedim. " Dalga geçiyor olmalısın." " Hayır, geçmiyorum." Başımı öne eğip bir anda gülmeye başladım. Bir dakika kadar sinirlerim bozulmuş şekilde gerçekten güldüm. Bu süre içinde Volkan santim kıpırdamadan beni izledi sadece. Aniden durdum. Hat safhaya çıkan sinirimle baktım gözlerine. Bir kaç saniye olan o sürede hiç bir ifade belirmedi karalarında. Bir safkan kadar soğuttu bakışları. Aniden yakasından tutup hızla yerlerimizi değiştirdim. Şimdi kapının arkasında o, tam karşısında ben vardım. Bütün sinirimle kollarından tutup dişlerimi boynuna dayadım. Uzun dişlerim etine dayalı, sivri uçları batmak üzereydi ama kılı kıpırdamadan sadece bekliyordu. Neden.. İstesem dişlerimi etine geçirip bütün kanını emebilir hareketinin cezası olarak onu günlerce ve acıyla kıvrandırabilirdim. Bunu bilsede tepki vermiyordu, neden.? Sınırını merak ettim o an. Daha ne kadar tepkisiz kalabilirdi acaba. Dişlerimi yavaşça etine bastırmaya, damarına doğru milim milim ilerlemeye başladığımda, hâlâ aynıydı. İki kolu iki yanında düzenli nefesi kulağımda ve sakindi. Fazla sakindi. Yinede bir dersi hak etmişti bence. Bir anda etine bastırdım dişlerimi. Biraz canı yansında akıllansın istedim. Duyduğu acıyla kulağıma gelen inlemesi hoşuma giderken devamını getirmedim. Dişlerimi çekerek yaranın üzerinden geçerken dilimdeki kan tadı devamını istememe sebep olsada kendini tuttum. " Şansını zorlama insan." Dedim ellerimi çekerek. Geri adım atmadan, " Zorlarsam ne yaparsın." Dedi. " Murai gibi ikiye mi bölersin? " Şaşırdım. " Sen delimisin? " Gerçekten deli olmalıydı. İnatla Beni kızdırmaya çalışıyordu çünkü. " Şuana kadar benimle oynanmayacağını öğrenmiş olması gerekir." " Bu gece dinlen sabah birlikte gideceğiz." Derken üzerime doğru adımlayınca geriye yürüdüm. Ardından geriye dönüp kapıyı açıp çıktı. Sadece baktım arkasından. Bu insanın beni durdurmasına izin verişime hayret ettim. Kahkaha atarak oturdum yatağa. Sonrada geriye devrilip yattım. Gözlerimi kapatırken hâlâ gülüyordum. ***** Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açtığımda Melda olarak kalktım yataktan. Gece nasıl yattıysam aynı şekilde uyanmıştım. Sonrada yavaşça odanın penceresine doğru yürüyerek nerde olduğumuzu anlamak için dışarıya baktım. Güneş yeni doğuyordu. Gözlerim evin bahçesinde dolaşırken gördüğüm manzara ile bir anda şok oldum. İnanılmaz bir şeydi bu. Bu gördüğüm gerçekmi yoksa hayal mi diye düşündüm anlık. Hızla odadan çıkıp etrafa bakındım. Salon bölümünü bulup yürüdüm. Salonda konuşmakta olan Volkan ve Servet'in yanından hızla geçip nereye gidiyorsun demelerine aldırmadan kapıdan dışarı fırladım. Taş basamaklardan yalın ayak bahçeye indim. Hayretler içinde kendi etrafımda bir tur dönerek bulunduğum bahçeye baktım. Burası tıpkı ihtiyar cadı Melinda'nın bahçesi gibiydi. Eski bir kuyu, hemen yanında tahta bir oturak, küçük pis bir havuz hem de ördeklerin yüzdüğü. Nasıl oluyordu bu. Paralel bir evrenin yansıması gibiydi. Ağır adımlarla havuza doğru yürüdüm. Dibi yosun tutmuş havuza bakarken içinde gördüğüm ağaç dalının o cadının bastonuna benzemesi tesadüf olamazdı. Bir adım daha yaklaştığımda ellerimi ısındığını hissettim. Havaya kaldırdığım ellerime bakarken bir anda alev aldığını gördüm. " Ne yapıyorsun? " Volkan'ın sesini duyduğum anda alevler kayboldu. Önce Volkana baktım. Ardından arkamda kalan kenarları taşla örülmüş kuyunun başına koştum. Eğilip içine baktım. Hâlâ su vardı içinde ve dibinin karanlığı yüzüne durmuş gibiydi. Elim benden izinsiz suya gitti. Tam içine sokacakken omuzunda hissettiğim el beni kendine çevirdiğinde Volkan'ı gördüm yeniden. " Ne yapıyorsun kafayı mı yedin. Neden deli gibi koşturuyorsun." " Burası neresi? " Dedim panikle. Gözlerini devirerek baktı. " Neresi bura?" " Söyledimya benim bağ evim." Burası normal bir bağ evi olamazdı. " Burası ne zamandan beri senin." " Neden saçma sapan sorular sorup duruyorsun? " " Cevap ver bana! Kollarını göğsünde birleştirdi. " Bildim bileli bizim ailemizin mülkü. " Olamaz." Dedim etrafa bakarak. Neler oluyor. Dedim içimden. " Ne yapmaya çalışıyorsun ne bu saçma hareketler." Yüzüne baktım bir süre. Ya öyleyse. " Soyun! " " Ne? " dedi şaşkın bana bakarken. Aniden söylediğim şeye şaşırması normaldi. " Soyun. Kaşlarını çattı. " Aklını mı kaçırdın sen? " Ya sen yaparsın yada ben yaparım. " Ne? " " Sırtındaki o dövmeye bakacağım." " Hayır öyle bir şey yapmayacağım." " Hadi ama. Yoksa benden mi utanıyorsun? " Kaşları çatık bakmaya devam etti. " Önce sebebini söyle. " Yakından bakmak istiyorum. Hoşuma giderse bende yaptıracağım." " Yalancı. Bu kez ciddileştim. " Önce göster. Bir süre gözlerime baktıktan sonra üzerindeki gömleğin düğmelerini bir bir açmaya başladı. En son uçlarınıda pantolulonundan çekip çıkararak kollarından indirip tamamen üzerinden çıkardı. Gömleğini eline alıp bana arkasını döndü. Sağ omuzundan başlayarak sol kalçasında biten kanatlı ejder dövmesine baktım yeniden. En son hastane odasında ve evinde görmüştüm bu ejderi. Elimi uzatıp ejderin yüzüne koydum avuç içimi. Sonrada dövme boyunca dokunarak omuriliğine ordanda sol kürek kemiğinin altına doğru ilerlerken hissettiğim şeyle durdum ve anında geri çekildim. O dövmenin altında anahtar şeklin de bir iz vardı. Yaptığım hareket dikkatini çekince bana döndü. " Ee, konuş bakalım! " O bana kaşları çatık bakarken ben ona şaşkın bakıyordum. O bir bekçiydi. Dünyalar arasındaki kapıların bekçilerinden biriydi ama farkında değildi. " Sen... |
0% |