Yeni Üyelik
16.
Bölüm

S.15 Kehanet ve bilinmeyen yüzleri

@azamet_29_2

Hatalarım varsa affola canlarım.
Keyifli okumalar dilerim.

Yavaş yavaş dibe doğru çekilirken zehir bütün vücudumu ele geçirmeye başlamış, şuurum yavaş yavaş kapanırken aklımda yalnızca Volkan'ın cansız bedeninin görüntüsü vardı.

*****

İçinde bulunduğum suyun karanlık derinliklerine ulaştığımda şuurum da dip kadar karanlıktı.

O haldeyken aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Nasıl olduysa bir anda suyun yüzeyine çıkarken buldum kendimi. Yeniden yerine gelen şuurumla kendime gelmeye çalıştım. Soğuk su vücudumdaki zehirin hızlı şekilde yayılmasını engellemiş hâlâ hayattaydım. Ama daha ne kadar hayatta kalabilirdim onu bilemiyordum.

Gözlerim kapalı şekilde havuzun kenarından tutunarak derin bir nefes almaya çalıştım. Lakin şuan kanamaya başladığını hissettiğim iç organlarım ve ciğerlerim buna izin vermiyordu. Sadece kesik kesik nefesler alabiliyorken yanımdaki bedeni hissettim. Tenemrous...

" Melinda iyi misin? "

Gözlerim hâlâ kapalı şekilde,

" Hala yaşıyorum, yani sanırım."

Dedim. Lakin tekrar bulanmaya başlayan şuurumla suya doğru geri çekilirken kötü hissetmeye başlamıştım. Kafamın içindeki bütün damarların zonkladığını hissediyordum. Zehir'in bana verdiği zehir bütün bedenimi sarmıştı sanırım. Bu gidişle çok geçmeden ölecektim.

Açamadığım gözlerimle duyduğum seslerden Tenebrous'un sudan çıktığını anladım. Bende bir an önce buradan çıkmalı ve ihtiyar cadıyı bulmalıydım.

Elimi havuzun kenarındaki taşlara uzatarak sıkıca tutup kendimi yukarıya çekmeye çalıştım ama olmadı. Vücudumdaki zehir gücümü de alıp götürmüştü sanki.

Tekrar suyun içine doğru gerilediğim o sırada belime sarılan iri bir kol hissettim. Beni sudan çekip çıkararak kenara ellerimin ve dizlerimin üzerinde bıraktı. Öksürerek kendime gelmeye nefes almaya çalışırken ciğerlerimden ağzıma dolan kanın kusarcasına önüme aktığını gördüm.

Az sonra biraz olsun rahatlarken aklım başıma gelip, yanımdaki tek kişi olan Tenebrous'un kollarının olmadığını hatırladım. O halde kimdi beni suyun içinden çıkararak kenara bırakan. Melinda mıydı yoksa?

Gözlerimi yavaşça açarak başımı yana çevirdim. Gördüğüm iri siyah kıllı bacaklar ve yukarıya doğru baktığımda gördüğüm şeytani surat...

" İyi misin? diyen Tenebrous'un sesinin gördüğüm suretle alakası bile yoktu.

" Te-Tenebrous!? " Dedim şüpheyle.

" Benim aptal cadı. Tenebrous! Sadece Devil Tenebrous. Zehir'e izin vermeseydin bu halde olmayacaktın şu haline bir bak!"

" Sen...
sen nasıl bu hâle geldin? "

sen nasıl bu hâle geldin? "
DEVİL TENEBROUS

" Ne varmış halimde!" dedi pençe benzeri ellerine bakarak.

" Bir kediye benzemiyorsun!"

" Bu bedenimin ikinci hali. "

Sinirle gülerken,

" Gerçekten sinir bozucu birisin." Dedim.

Başımı zorlukla yerden kaldırarak etrafıma bakındım sonra. Nerdeydim?
Burası benim dünyamdı ama görünürde cadının evi falan yoktu.

Yavaşça yerimden doğrulurken kollarımın altından tutan Tenebrous ayağa kalkmama yardım etti. Biri kolundan tutunarak ayakta zorlukla durabiliyordum bu zehir beni tüketmeye başlamıştı. Bir an önce cadıyı bulmalıydım.

" Neredeyiz? "

" Görünen o ki kapı başka bir yere açılmış."

Sinirle baktım yanımdaki Tenebrous'a. Bu halde cadının evine kadar nasıl gidecektim. Yorgun bedenimi dizlerimin üzerine bıraktım.

" Benim bir adım bile atacak halim yok." derken yerden kaldırılan bedenim Tenebrous'un kucağında yerini aldı."

" Ben taşırım seni."

Bu kez şaşkın şekilde baktım Tenebrusa o ise sadece önüne bakıyordu yürürken yüzü çok sert görünüyordu. Bir önceki hali bundan daha sevimliydi bence.

Gözlerimi kapatıp biraz olsun dinlenmeye çalışırken,

" Önceki halin şu ankinden daha sevimliydi." Dedim.

" Cadının yanına gidene kadar hareket etme ve konuşup kendini yorma hareket ettikçe zehir daha hızlı yayılacaktır."

Tenebrous'u koşmaya başladığında ben de gözlerimi kapatarak biraz olsun dinlenirken sessizce olanları düşündüm.

Hiç beklemediğim bir şekilde bir anda kendimi bu halde ve burada bulmam normal değildi.

Sanki kader bir şeyleri hızlandırıyordu. O an aklıma Volkan geldi. Onu öldürmek zorunda kalmış ve vicdan azabı duyuyordum. Tek tesellim cadının ve Tenebrous'un söyledikleriydi. Ne demişti bu boynuz beyin bir melez ölür bir asil doğar.
Ya gözyaşlarım...
Onlar nedendi. Ben bir vampir ve cadı meleziyim neden ağladım.

Tenebrous'un sesiyle açtım gözlerimi.

" Geldik küçük melez. Birazdan orada olacağız.. Ardından,

" Bu da ne! Neler olmuş burada?" dediğinde burnuma gelen duman kokusuyla birlikte başımı yana çevirdim. Cadının küçük evi cayır cayır yanıyordu.

Tenebrous beni yavaşça kucağından yere indirdi. Öne doğru bir kaç adım ilerlerken şaşkın ve umutsuz bakışlarımla alevler arasında kalmış olan eve bakıyordum hâlâ. Tek umudum cadının içerde olmamasıydı.

Tenebrous sanki düşüncemi duymuş gibi,

" Umarım içerde değildir." Dedi

Kollarımı acıyla kıvranan bedenime sararak,

" Ya içerdeyse. Ya o...
Hayır hayır... Ona birşey olmaz! " Dedim.

O kadim bilgilerin sahibi olan bir cadıydı. Kolay kolay bir şey olmazdı ona. Mutlaka kaçmıştır.
Diye düşünürken alevlerin arasında beliren safkan vampiri gördüm. Frank...

Avcı Frank buradaydı

Avcı Frank buradaydı.
Cadıların la*eti...dedim sinirle.

Aynı anda Tenebrous öne doğru kavis verdiği bedeniyle pençelerini açarak saldırı pozisyonu aldı.

Avcı Frank buraya benden önce gelmiş, ihtiyar cadının evini yakıp, yıkıp yerle bir etmişti. Ya cadı?

Ağır adımlarla alevlerin arasından çıkıp üzerime doğru yürümeye devam ederken elinde sürüklediği bedene baktım.

O an onunla ilk karşılaştığım geceyi ve bedenimi nasıl sürüklediğini hatırlarken, korkmama engel olamadım.

Olmasın! Dedim içimden.
O olmasın!
Melinda, olmasın!
O güçlüydü.!
Kadim bir cadı bir safkanın elinde ölemezdi.

Hareketsiz bedene kaydı gözlerim yeniden. Kimi öldürdüğünü anlayamadığım bedenle bana doğru gelişini izlemeye devam ederken bir anda önüme doğru fırlattığı beden ayaklarımın dibine doğru yuvarlanırken inanamaz şekilde kalakaldım.
Oydu. Yaşlı Melindaydı.

" İhtiyar cadı.."

Dedim dizlerimin üzerine düşerken. Vücudunun her yeri yara bere içinde neredeyse ölmek üzere olan beden ihtiyar cadı Melinda'ya aitti.
Ama, ama nasıl olurdu bu? Bu cadı nasıl bu safkan'a yenik düşebilirdi? Ellerimi ihtiyarın üzerine koyarak kanamalarını durdurmaya çalışırken,

" Sakın...
Sakın ölme! "

Dedim acınası sesimle.
Bu ihtiyardan başka hiç kimsem yoktu. O da ölürse tamamen yalnız kalacaktım.

Aynı anda Cleo'nun sesini duydum. Başımı yana, ona doğru çevirdiğimde yerden zorlukla kalkarken benimle konuşuyordu. Avcı Frank onada saldırmış olmalıydı.

" Hepsi..
Hepsi senin yüzünden...
Senin yüzünden la*etli melez!"

Diye bağırdı.
Her şey üst üste gelmiş beynimin içi allak bullak olmuş ne düşüneceğimi bilemez hâle gelmiştim.

Neden her şey benim yüzümdendi?
Ben ne yapmıştım.
Neden la*etli bir melez oluyordum?
Neden bu safkan vampirler benim peşimden koşuyordu? Neden ölmek zorundaydım?

Bütün bunları düşünürken aklımı kaçıracak gibiydim. Gözlerim bir Melinda'ya bir üzerime doğru gelmeye devam eden Frank'a gidip geliyordu.
Ne yapacaktım?

Bu kez beni öldürecekti! Kesin kararlıydı. Bu kez kurtuluşum olmayacaktı.

İhtiyar Melinda'ya döndüm yeniden. Bu yara bere içindeki hâli içimi acıtırken sesini duydum.

Kısık sesiyle zorlukla konuştu.

" Öldür beni!"

Kocaman gözlerle kalakaldım.
İnce dudaklarının arasından bir yudum kan aktı yüzüne doğru. Benden istediği şeyin ne olduğunun farkında değildi bu cadı.
Zar zor aldığı nefesten sonra titreyen eliyle yakamdan tutarak cümlesini yeniledi.

" Öldür beni. Avcı gelmeden, öldür beni! "

Aynı anda Avcı Frank'ı duydum. Haykırarak üzerimize doğru koşmaya başladığında bir anda aramıza Tenebrous' un iri ve uzun bedeni girdi.

Avcıyı oyalamak için kendini feda ediyordu.

" Melinda...
Ben ölmeden kadim bilgilerin sahibi olamazsın. Ölmek üzereyim. Ben ölmeden bunu sen yapmalısın. Beni sen öldüreceksin ve kadim bilgiler sana geçecek. Kehanetin tamamlayıcısı seni bulana kadar kalbini koru."

" Kehanet mi ne kehaneti? Yeter artık neden bahsediyorsunuz anlamıyorum."

Derken bedenimdeki acılar dahada arttı.

" Hadi yap! "

" İstemiyorum!
Seni öldürmek istemiyorum! "

Neden değer verdiklerimi öldürmek zorunda kalıyordum.
O anda Tenebrous'un sesini duydum. Bir yandan Frank'la dövüşüyor bir yandan bana,

" Yap şunu seni aptal cadı. Ne diyorsa yaap! Güven ona! "

" Ben öldükten sonra her şeyi anlayacaksın küçük cadı. Hadi yap!"

Derken nefesi kesilmeye başlamıştı. İstemeye istemeye dizlerimin üzerinde doğruldum.
Sağ elimi havaya kaldırıp son kez baktım yaşlı cadıya.

" Özür dilerim...! "

Dedim ve ardından alevlerle sararak hızla önümde yatan kadının kalbine sapladım elimi. Hisssettiğim kalbi yavaşlarken, gözlerimden yaşlar boşaldığında aklıma Volkan'a da aynı şeyi yaptığım gelirken bütün vücudumun bir anda alev ve lavlarla kaplandığı farkettim.

Yanan canımla önce öne doğru eğilerek acının geçmesini beklerken dahada artınca hissettiğim bu acıyla son ses bir bir çığlık atarken bedenim geriye doğru kavis aldı.

Ayaklarımdan saç uçlarıma kadar lavla kaplamıştım.

Az sonra dizlerimin ve ellerimin üzerine düşerken lavlar normal alevlere dönüşmüştü

Az sonra dizlerimin ve ellerimin üzerine düşerken lavlar normal alevlere dönüşmüştü. Bu yeni halimle vücudumdaki zehirde yok olup gitmiş acı çekerek ölmekten bir kez daha kurtulmuştum.

Bütün vücudum alev alev önümde yatan cansız bedene baktım. O an Frank'a olan nefretim ve öfkem dahada artarken yan tarafıma doğru savrulan Tenebrous'u gördüm.

Frank'la olan dövüşü kaybetmişti. Yere düştüğü anda eski haline dönüşürken, yaralı, yorgun ve nefes nefeseydi.

Bedeninin bir çok yeri yara bere içindeydi, tıpkı önümde yatan ihtiyar cadı gibi
Bedeninin bir çok yeri yara bere içindeydi, tıpkı önümde yatan ihtiyar cadı gibi. Tek farkla. Cadı artık bir ölüydü ve sebebi bendim.

Dolan gözlerimle,

"Sana bu yaptıklarını ödeteceğim! " Dedim.
Ardından yerde boylu boyunca yatan kedinin yanına gelip yere bir dizimin üzerine çöktüm.

" Tenebrous iyi misin? "

" İyi sayılırım."

Dedi zor çıkan sesiyle. Ama kıpırdayamıyordu.

Frank'ın sesini duydum yeniden.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

" Buraya kadar adi melez!
Bugün ve bu gece senin için çok uzun olacak. Ölmek için bana yalvaracaksın!"

Hızla üzerime doğru koşmaya başladığında bende hızla ayağa kalkıp savunma pozisyonu alarak bekledim. Bu kez ilk yumrukta devrilmeyecektim.

Nihayet iyice yaklaştığında hızla havaya zıplayarak, deyim yerindeyse uçarak atladı üzerime.

İlk yumruğunu bütün gücüyle atacaktı biliyordum. Bu yüzden bedenimi önce lavlarla sardım ardından hızla söndürdüm. Taşlaşan soğuk lavlarla birlikte kollarımı yüzüme çapraz şekilde tuttuğumda kollarıma gelen yumruk ve müthiş bir güç patlamasıyla geriye sürüklendim.

Frank hâlâ tam önümde yumruğu yerli yerinde beni geriye doğru itiyor ama bu kez güçlü duran bedenimle kıpırdatamıyordu.

Karşımdaki safkanı bütün gücümle geriye doğru ittikten sonra hızla arka arkaya aralıksız savurdum taşlaşan yumruklarımı. Neresine geldiğini umursamadan sadece vurmaya odaklanmıştım. Sağlı sollu savurduğum sert yumruklarımla saldırmasına fırsat vermediğim için sadece kendini savunmaya çalışıyordu.

Bana, yaşlı Melinda' ya ve Tenebrous'a yaptıklarını yanına bırakmayacaktım. Onun yüzünden Melinda'yı da öldürmek zorunda kalmıştım.

Ve bu sefer neredeyse eşitti güçlerimiz. Karşısında o savunmasız acemi ne yapacağını bilmeyen melez yoktu artık.

Bütün öfkemle attığım yumruklardan sonra son kez attığım yumrukla Frank'ı ilk kez yere sermeyi başardığımda nefes nefese kalmıştım artık.

Ardından ellerimi dizlerime dayayarak nefesimi düzenlemeye çalışırken gözlerim yerde yatan avcıdaydı. Keyifle gülümsedim. Başarmıştım.

Ama az sonra bir heykel gibi yerinden kalkarak yeniden karşıma dikildi.

" La*et safkanlar. Cehennemin derinliklerinde yokolun." Diye hırladım.

O ağzında biriken kendi kanını yan tarafa dönerek tükürdükten sonra öfkeli gözlerle bana bakarken, ben adım adım geriledim.

Hiç bir şey olmamış gibi bana doğru yürümeye başladı ağır ağır. Pis pis gülümserken,

" Diğerleri gibi sende öleceksin Avcı Frank! "

Dedim. Bu kez kendimden emindim.

" Melinda'ya yaptığını kanınla ödeyeceksin. Senide diğerleri gibi küle çevireceğim."

Durdu. Kahkaha atarak bana bakarken gözleri etrafta bir tur attı alaycı bakışlarla.

" Sen beni öldürebileceği mi sanıyorsun küçük melez? İki dünyanında korktuğu bir kehanetin içinde yer alıyorsun diye kendini güçlü mü sanıyorsun. O aptal ihtiyar da sende farkında değilsiniz."

" Ne kehaneti? "

Dedim. Artık bıkmıştım bunu duymaktan.

" Neden bahsediyorsunuz anlamıyorum?
Ne kehanetten nede içinde olup olmadığımdan haberim yok. Umrumda da değil.. Yeter artık!
Bu yüzden mi ölmesi gereken diye peşimden geliyordunuz.
Aptalca bir kehanet yalanı yüzünden mi? "

Bir kahkaha daha attı.

" O aptallar sana nasıl yenildiler hâlâ anlamıyorum. Senin gibi aptal bir melez o safkanları nasıl yok edebilir.."

Derin bir nefes alıp verdikten sonra konuşmaya devam etti.

" İlk ve son kez dinle ve öğren melez, bir daha dinleme şansın olmayacak.

O ihtiyar cadının da bildiği kadim kitapların içinde bir kehanetten bahsedilir.
Bir melezden ve iki dünyaya yıkım ve ölüm getireceğinden, heryeri kan gölüne çevireceğinden bahseder kitaplar.

Kaderin değişmeyeceğinden engel olmaya çalışanların gerçekleşmesine yardım edeceğinden bahseder. Ki öylede oluyor...
Tam ölecekken kendi soyundan birinin onu kurtaracağından
Melez olan bir vampirden bahseder...

Cadı senin melez olduğunu biliyordu. Diğer herkesde bunu öğrendiğinde sen ceza olarak ormana sürülecekken yalan söyleyerek seni insan dünyasına yolladı. Amacı seni burdan uzaklaştırmak geri geleceğin güne kadar da kehanetin eksik olan kısmını bulmaktı.

Bu cadı.."

Derken hâlâ bizi izleyen Cleo'ya baktı.

" Senin gibi bir melezin iki dünyaya da hâkim olacağını kan ve yıkım getireceğini sandı. Ve safkanlardan yardım istedi. Aklınca iyi bir şey yapıyordu aptal.

O ihtiyar cadı seni korumak için burdan sürdü. Kehanetin kayıp yarısının ne olduğunu bulamadıkları için kehanetteki melezin sen olduğunu inandılar."

Ama yanıldılar."

Derken yürüye yürüye birkaç adım ötemde durdu. Gülümsedi.

" Buradaki tek melez sen değildin sürgün cadı. O kehanetin sahibi sen değildin! Korkulması gereken sen değildin!

O kehanetin asıl sahibi, yıkımın ve hakimiyetin sahibi olan vampir melez..

BENİM.."

Duyduğum şeylerle şoke olmuş günlerce kafamı meşgul eden sorular Frank'ın söyledikleri ile yanıt bulmuştu.

Bana bakan Frank ellerini iki yana açarak başını gökyüzüne doğru kaldırarak geriye doğru esnetti. Dahada irileşen bedeniyle yüzü değişmeye başladı.

Karşımda beliren şeytani yüz ile korkmadım desem yalan olurdu
Karşımda beliren şeytani yüz ile korkmadım desem yalan olurdu.
Frank bambaşka birşeye dönüşmüştü.

Ağır adımlarla geriye doğru yürürken korkarak yutkundum.
Güçlerimiz neredeyse eşit mi demiştim ben. Artık hiç bir şansım yoktu sanırım.

O anda kafamın içinde ihtiyar cadıyı duydum.

" Kehaneti tamamlayacak olan gelene kadar kalbini koru."

" Seni aptal cadı." dedim sinirle.

Öldürmek zorunda kaldığım cadıyı kafamın içinde de olsa duymak kısa bir an mutlu etmişti beni.

O anda saldırdı Frank. Arka arkaya yediğim yumruları ve pençeleriyle kısa sürede kendimi yere savrulmuş buldum.

" Melinda! " diye bağıran Tenebrous'a baktım yattığım yerden kalkmaya çalışırken. Benden sonra sıra onlara gelecekti.

" Kaçın!! " Dedim.

" Cleo'yu da al ve kaçın gidin burdan! "

" Olmaz! Seni burada bırakamam. "

Frank alaycı gülümsemesiyle üzerime doğru gelmeye devam ederken Tenebrous'a doğru bağırdım.

" Ölmek mi istiyorsun boynuz beyinli hemen gidin buradan.

HADİ!"

Tenebrous kısacık bir an bana baktıktan sonra hızla yerinden kalktı. Koşarak Cleo'nun yanına gitti. Bedenini biraz daha büyüttü ve Cleo'yu sırtına aldıktan sonra koşarak uzaklaşırken son kez baktım arkalarından.

" Nereye giderse gitsinler benden kurtulamayacaklar. Ama önce sen küçük melez."

Bir anda yeniden saldırıya geçti Frank. Arka arkaya acımadan savurduğu yumruklar vücudumun her yerine darbe şeklinde inerken dahada gerilemeye başladım. Çok güçlüydü. Bir melez olarak fazlasıyla güçlüydü.

Önce yüzüme, sonra kaburgalarıma yediğim yumrukla yere savruldum. Bir anda kesilen nefesimle kısa bir süre bilinç kaybı yaşadıktan sonra yeniden açılan ciğerlerimle açıldı gözlerim.

Kesik kesik nefesler almaya ve olduğum yerde öksürerek doğrulmaya çalışırken ciğerlerimden ağzıma dolan kendi kanımı kustum.
Kusmam bitince bir kez daha derin bir nefes almaya çalışırken Frank bir anda hızla gelip karın boşluğuma güçlü bir tekme attığında bedenim yerden havalanarak beş metre geriye düşerek yerde sürüklendiğinde kendimi eski havuzun yanında buldum.

Saniyelik bir hızla yine yanımda belirdi. Büyük bir pençeye benzeyen elini hızla kalbime yollarken iki elimle tuttum kolundan.

" O kalbini söküp atacağım melez!!"

Cadının dediği şeyi hatırladım.

" Kalbini koru..."

Yapmaya çalıştığım şey buydu. Ama göğsüme doğru bastırdığı eli çok güçlüydü. Az sonra sadece kalbimi değil ciğerimide sökecek diye düşünürken bir anda geçit havuzunun ve yerin müthiş şekilde titrediğini hissettim.

Havuzun içindeki kirli su bir girdaba dönüşüp havaya doğru yükseldi.
Daha ne oluyor diyemeden bir anda girdabın içinden çıkan, yüzünde maskesi, elinde asası başını ve omuzlarını örten pelerin içinde birini görmemle Frank'a attığı yumruk ve Frank'ın geriye savrulduğunu görmem bir oldu.

Ardından hızla yanıma geldi ve sol eliyle beni yerden kaldırıp elindeki asayı yere vurdu
Ardından hızla yanıma geldi ve sol eliyle beni yerden kaldırıp elindeki asayı yere vurdu.

Yine aynı anda bir ışık patlaması ile kamaşan gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda bambaşka bir yerde bir ormanın içinde buldum kendimi.

Gözlerim karşımda duran adamda dikkatle incelerken yüzündeki maskesini indirerek öfkeyle bir adım öne geldi ve bağırdı.

" Beni öldürdüğüne inanamıyorum!"

Kahkaha ile gülmeye başladım.
Karadağlı karşımda dikiliyor ve asil şekilde yaşama dönmüştü.

Bir melez ölür bir asil doğar...

**************************

Loading...
0%