Yeni Üyelik
18.
Bölüm

S.17 Gerçekleşen kehanet

@azamet_29_2

YARATILANIN KADERİ DEĞİŞMEZ

Kehanetler kitabı elimde, karşımdaki Mistik'e bakıyordum.

" Neden duruyorsunuz açıp okusanıza. "

Elimdeki kitaba çevirdim gözlerimi galiba korkuyordum. İçindekileri duymaktan ya da görmekten.

O an omuzumda bir el hissettim. Onun elini. Volkan eli omuzumda bana cesaret vermeye çalışıyordu. Bu hareketi konuşmasına gerek bırakmıyordu.

Elimdeki kitapla birlikte geldiğim kapıya doğru yönelirken Volkan da arkamdan geliyordu. Kapıyı açıp odaya döndüğümde şömine kapı yeniden kapandı.

Hâlâ yanmakta olan şöminenin karşısındaki sallanan sandalyeyi görünce ihtiyar cadıyı o sandalyede otururken gördüğüm günü hatırladım. Ağır adımlarla ilerleyerek kendimi sandalyeye bırakıp arkama yaslandım.

Bu sırada arkamdaki Volkan da elinde âsası ile pencerenin önüne geçti ve bir muhafız gibi dışarıyı izlemeye başladı. Sessiz geçen kısa bir süreden sonra,

" Bu büyü daha ne kadar sürer."

" Hangi büyü? "

" Bu evi saran büyü."

" Bilmiyorum."

Derken bir yandanda elimdeki kitabın önünü arkasını inceliyordum.

" Bu alevler kaybolduğu anda Frank soluğu burda alacaktır. Belkide o kadar bile sürmez. Kokunu heryerden alabilir o şeytan. Bu yüzden elini çabuk tutmalısın. Kehanetin kalanını bir an önce öğren ve bitsin bu kaos! "

Sesindeki farklı tınıyı hissedince Volkan'a döndüm. Başı önünde gözleri tek bir noktada düşünüyordu.

" Neyin var? " Dedim saçma olsada.

Başını kaldırıp dışarıyı izlemeye devam ederken,

" Neyim mi var? " Dedi elini alnına koyarak ovarken.

" Normal bir insan olarak normal bir hayat yaşarken bir anda kendimi garip olayların arasında buldum. Ölmekten vampir bir kız tarafından kurtarıldıktan sonra hayatım bir anda değişti.

Hayatımda ilkez bir cadı vampir kız görmenin, konuşan ama aslında başka bir yaratık olan bir kedi görmenin, ardından tanıdığım vapmir kızı öldürmek isteyen daha güçlü varpirleri görmenin şaşkınlığını atlatamadan, önce kız kardeşimin öldüğünü ve bedeninin bir vampir tarafından kullanıldığını öğrendim, ardından aynı şeyin erkek kardeşime de olduğunu.

Yetmedi hayatımı kurtaran vampir kız tarafından öldürülüp başka bir kimlikle yeniden dirildim.

Dahası, meğer gerçek kimliğim buymuş. Normal bir insan değil Melez bir bekçiymişim.."

" Yaratılanın kaderi değişmez."

Kendi kendine histerik bir şekilde gülmeye başladı.

" Şimdide başka bir dünyada içinde bulunduğumu yeni öğrendiğim bir kehanetin parçası olarak iki dünyayı birden kurtarmanın yolunu arayan bir vampir cadıyı koruyorum. Ve hâlâ aklımı kaçırmadım."

Durdu. Derin ama sıkıntılı bir nefes alıp verdi.

" Zamanın değişmesini ve herşeye yeniden ve farklı şekilde başlamayı ne kadar çok isterdim. Seninle başka bir zamanda başka bir şekilde karşılaşmak isterdim."

Sesindeki tını geçmişinde bir çok pişmanlık ve acı yaşadığını belli ediyordu. Da. Benimle ilgili söyledikleri neydi.

" Her neyse şu kehanetin eksik bölümünü bul da bu işten nasıl çıkacağız öğrenelim."

Haklıydı. Elimdeki kitabı açarak içindekilere bakmaya başladım.
Ama gördüğüm yazılar çok eski bir dile ait yazılardı ve ben tek kelime dahi okuyamıyordum.

Arka sayfaları ve dahada arkadaki sayfaları çevirip, çevirip baktım. Bir çok figür, şekil, resimler olan sayfalarda benim anlayabildiğim tek bir kelime yoktu. Bu nasıl bir şeydi. Okuyamadığım bir kitapta ne bulabilirdim.

Başımı kaldırıp sinirle,

" Hey ihtiyar cadı ben bu kitaptan hiç bir şey anlamıyorum. Burada yazan dili bilmiyorum. Kaç bin yıllık bir dilse artık." Dedim bağırarak.

Ama ses yoktu.

" Sana söylüyorum ihtiyar bunak!"

Olur olmaz yerde konuşurken şimdi neden sessizdi bu.

" Ne demek okuyamıyorum."

Gözlerimi Volkan'a doğru devirdim.

" Okuyamıyorum işte.
Bu dili bilmiyorum."

Sayfaları çevirmeye devam ettim, anlayabileceğim bir şeyler çıkar umuduyla. Sonunda gördüğüm resimle aynı sayfada durdum.

Gördüğüm şey bir âsa resmiydi. Elinde tutan kişi rastgele bir çizim olsada âsa Volkan'ın elindeki ile aynıydı. Gözlerimi sayfada gezdirirken alevlerden oluşan iki figür daha gördüm.

Biri tıpkı şeytanı hatırlatırken diğeri uzun saçları ve bedeniyle bir kadına benziyordu. Sanırım aradığım sayfayı bulmuştum.

Bu bahsedilen kehanetin yazılı olduğu sayfaydı. Zira âsa ve yanındaki çizim Volkan'ı işaret ederken, şeytan Frank'a, uzun saçlı alevlerden oluşan kadın figürü bana benziyordu. Bir farkla. Kadın figürünün önünde kalbe saplanmış bir kılıç figürü vardı.

Ama hâlâ yazıları okuyamıyordum. Gayri ihtiyari elim sayfaya giderken işaret parmağımı ilk cümleye koydum, küçük çocukların okurken yaptıkları gibi. Aynı anda sayfadaki bütün harfler hareket etmeye, resmen kayarak yer değiştirmeye başladılar. Olanları hayretler içinde izlerken koca metin benim anlayabildiğim kelimelerden oluşan bir hâl aldı.
Kendime gülmeye başladım.

O sırada Volkan bana bakınca .

" Bu çok iyi. Artık okuyabiliyorum."

Dedim mırıltılı sesimle. Kadim bilgiler acemi Melinda'ya yardımcı oluyordu.

Kitabı dizimin üzene koyup üzerine eğilerek sessizce okumaya başladım. Bizim bildiğimiz ön metinden tamamen ayrı yazılmış kehanet şöyleydi.

3 ayrı dünyadan 3 ayrı melez.. Kan ve yıkımdan saklanacak herkes. Gece bitmeyecek gün doğmayacak. Şeytan olan hüküm sürecekken iki dünyada, kurtuluş zayıf olanda.
Zayıf kan güçlü kana karışacak.
Zaman duracak, kapılar açılacak. Geçmiş ve gelecek birbirine karışacak. Âsa'nın sahibi bir seçim yapacak. Yüzlerce kalp için iki kalp duracak. Elinde kalp tutan hayatı bulacak.
Kehanet ya değişecek ya gerçek olacak.

Okuduğum metin bana hiç iyi şeyler hissettirmezken kendi kendime, ne demek kehanet ya değişecek ya gerçek olacak. Dedim.

Değişebiliyorsa nasıl kehanet oluyor, kehanet ise nasıl değişebiliyor. Ya bunu yapabilecek kişi. Bir kehaneti değiştirebilen bir gücü hayal bile edemedim. O sırada kelimeler eski hâllerine geri dönüler.

Bir kaç saniye sayfayı ve üzerindeki figürleri incelemeye devam ederek işaret parmağımı üzerlerinde gezdirirken kalp ve kılıç üzerinde durdum.

Kalbe saplanmış bir kılıç. Ne anlama geliyor acaba diye düşünürken kitap bir anda elimden havalanınca sandalyede geriyeledim. Şaşırmış hâlde kitaba bakarken kitabın ortasında önce sarı bir ışık huzmesi göründü. Ardından kocaman gözlerle gümüş bir kılıç'ın kitabın içinden çıkışını izledim yine hayretler içinde. Kısa süre sonra kılıç tamamen görünür hâle geldiğinde kitap kapanırken hem kitap hem kılıç hâlen havada süzülüyordu.

" Biri geliyor! "

Volkan'ın sesiyle kendime gelirken kılıç yere düştü kitap gözlerimin önünde kayboldu.

Yerimden hızla kalkıp pencerenin önünde hâlâ dışarıyı izleyen Volkan'ın yanına gelerek dışarıya baktım. Dumanların arasındaki kim olduğu anlaşılmayan silüet Devil Tenebrous'a aitti.

Hızla kapıya yönelip açıp dışarıya çıktığımda gördüğüm şeyle donup kaldım. Biz kulübenin içinde kütüphane ve kehanet kitabı ile uğraşırken dışarıda olanlar olmuş görebildiğim her yerden alevler ve dumanlar yükseliyordu.

Frank harekete geçmiş her yeri yakıp yıkmaya başlamıştı. Biz ise burada etrafımızı saran büyülü alevler yüzünde hiç birşeyin farkına varamamıştık. Tenebrous hızlı adımlarla yanımıza gelirken,

" La*etler bulsun seni şeytan."

Dedim etrafıma bakarak. Gördüğüm her yer alabildiğine duman, bazı yerler alev alevdi. Uzaktan gelen çığlıkların ve kaosun sesini duyabilmemi zaten açıklayamıyordum.

Tenebrous hızla yanımıza geldiğinde kolundan tuttum.

" Tenebrous nasılsın?
Cleo nasıl? "

" İyiyim.
Cleo da iyi.
Ailesinin yanına bıraktım.

Diğer herkes gibi onlarda kaçtı. Ormandaki yeraltı evlerine gidiyorlar.

Ya siz?
Siz nerelerdesiniz? Saatlerdir sizi arıyorum. Frank önüne gelen herkesi öldürmeye, gördüğü her yeri yakıp yıkmaya başladı. Hiç kimseye acımıyor."

" Yıkımı başlattı."

Dedim titreyen sesimle. Kehanette yazanlar gerçek olmaya başlamıştı.

" Ne yapacağım?
Ne yapacağız? "

" Sadece Frank değil, diğer avcılar'da onunla beraber. Kendi ırklarına karşı isyan çıkardılar.
İki dünyanında ileri gelenlerinin peşine düştüler. Hepsini öldürecekler. Ve senin küçük cadı.

Frank her yerde özellikle seni arıyor."

Volkan duyduğu cümle ile anında bana döndü.

" Kehanetin devamını okudun mu? Neden senin peşinde? "

Okuduğum metnin her kelimesini zihnimde döndü durdu. En çokta,

Kurtuluş zayıf olanda. Cümlesi.

" Melinda öldü.
Cadıların ileri gelenleri bunu öğrenmişler. Senden yardım istemek ve seninle birlik olmak için yola çıkmışlar."

Duyduğum şeye inanamadım. Bir zamanlar beni sürgün olmaya mahkûm edenler şimdi benden yardım istemek için beni mi arıyorlardı.

" Frank ise seni öldürmek için seni arıyor."

" Sen nasıl biliyorsun bütün bunları? "

" Buradaki bütün kedileri duyabilirim ben."

" Hem cadıların hem vampirlerin kanındansın. Artık kadim bilgilerinde gerçek sahibi oldun. Frank önce senden kurtulmak isteyecektir. Yakında diğer avcılarda peşine düşer. "

Diyen Volkan'a baktım. Haklıydı.

" Dahası burada konuşarak vakit kaybediyoruz." Diye ekledim.

Bir şeyler yapmak için harekete geçmeliydik.

" Kehanetin devamında ne yazıyordu." Dedi Volkan.

Aynı anda şaşkın bakışlarla Tenebrous girdi araya.

" Doğrumu duydum?
Kehanetin devamını buldunuz mu? "

" Evet bulduk. Okudum."

" Ne?
Devamında yazan ne söyle küçük cadı!? "

Tenebrous'a bakarak kehanetin devamını doğru düzgün hatırlamaya çalışırken, bir anda gökyüzünden üzerimize küçük alev topları yağmaya başladığını gördük.

Volkan hızla yanımıza gelerek elindeki âsâyı gökyüzüne doğru kaldırıp hızla çevirmeye başladığında enerji yüklü bir kubbe oluştu. Alev topları yağmaya devam etsede kubbeye çarparak etrafa saçılırken biz kubbenin altında ve korunuyorduk. Yağan ateş topları nihayet durduğunda,

" Kahretsin! "

Dedi Volkan nefes nefese.
Durdu ve elindeki âsâyı yere saplarken bir dizinin üzerine çöktü. Yorulmuştu. Bu enerji yüklü kubbe Volkan'ın enerjisini kullanmıştı sanırım.

O sırada karşımızdaki alevlerin arasından geçip gelen Frank'ı gördük.

" Benden kaçabileceğinizi mi düşündünüz."

Elinde sürüklediği bedenle bana dejavu yaşatırken arkasında beliren RedEye'ı ve bir avcıyı daha görmeyi kesinlikle beklemiyordum. RedEye buraya nasıl gelmiş olabilir diye düşünürken, Frank'ı duydum.

3 ayrı dünyadan 3 ayrı melez..

Kan ve yıkımdan saklanacak herkes.

Gece bitmeyecek, gün doğmayacak.

Şeytan olan...Yani ben... Hüküm sürecekken iki dünyada.

Kurtuluş zayıf olanda.
Zayıf kan güçlü kana karışacak.

Zaman duracak, kapılar açılacak.

Geçmiş ve gelecek birbirine karışacak.

Âsa'nın sahibi bir seçim yapacak.

Yüzlerce kalp için iki kalp duracak. Elinde kalp tutan hayatı bulacak.

Kehanet ya değişecek ya gerçek olacak.

İğrenç şekilde gülümseyerek bize bakarken Tenebrous ve Volkan bir ona bir bana bakıyorlardı.

Biliyordu.! Kehanetin kalanını gerçekten biliyordu. Ama nasıl?

On metre kadar uzağımda durduğunda konuştu tekrar.

" Kehaneti değiştirecek olan benim!
İki dünyaya sahip olacak! Hükmedecek!
İtaat edilecek!
Yıkımın sahibi ve yöneticisi benim!

Ve!
Sen!
Ölmesi gerekensin!"

O kadar özgüvenli söylemiştiki sözlerini, ister istemez başaramayacağım kuşkusu düşmüştü içime.

Sen ölmesi gerekensin!

O cümleyi yeniden duymanın verdiği öfkeyle onun ve RedEye'ın elindeki ölü bedenlere baktım ve ardından ellerimi iki yana açarak bütün bedenimi alevlerle kapladım.

Son savaşın yaklaştığını hissediyordum.

" Sana kolayca yenileceğimimi sanıyorsun şeytan Frank."

Frank sözlerimi umursamadan bir adım öne doğru çıkıp alaycı şekilde,

" Gelirken bunları bulduk."

Diyerek cadıların yöneticilerinden olan iki cadının bedenini önümüze doğru savurdular. Ayaklarımızın dibine düşen bedene çevirdim gözlerimi. Boğazı parçalanmış bütün kanı bedeninden boşalmıştı. Gözlerimi yerden kaldırdığımda karşımda durmuş dudakları ve dişlerini yalayan RedEye'ı gördüm.

O yapmıştı. İşi bir cadının kanını emmeye kadar götürmüşlerdi. RedEye yanındaki gözleri sarı ve yüzünün bir kısmı yanmış şekilde olan avcıya döndü.

" Görüyor musun Moltenface onu kızdırdık galiba. "

"Ay çok korkuyorum!
Ne yapsak?
Kaçsak mı acaba? "

Dedi alayla. Sonra kahkaha artılar. Nefretle baktım herbirine. Ardından,

" Bu gece sabah olmayacak Melez Melinda." Dedi Frank.

Bir anda hızla üzerimize koşmaya başladıklarında her birimiz savunma pozisyonu aldık.

Frank bana, RedEye Volkan'a Molti Tenebrous' a doğru saldırıya geçtiler. Üç kişiye karşı üç kişi. Bu gece sabah olmayacakmıydı gerçekten.

Bu kez ilk saldıran ben oldum. Arka arkaya yumruklarımı Frank'ın yüzüne geçirdim. Her yumrukta biraz geriye giden Frank sanki bilerek karşılık vermiyor gibiydi. Son bir yumruk daha savurmuştum ki havada yakaladı yumruğumu.

Bu kez sıra ona geçmişti işte. Kendimi alacağım darbe için hazırlarken göz ucuyla iki yanımda dövüşen Volkan ve Tenebrous'a baktım. Kendileri güçlü olsada rakipleride güçlü ve acımasızlardı.

Bir anda peş peşe yediğim yumruklarla geriye doğru sendeledim o an. Ardından kaburgalarıma yediğim güçlü iki yumruktan sonra attığı tekme ile geriye savrulduğumda kendimi yerde sürüklenirken bulmuş, yerde oluşan iz boyunca toprak alev almıştı.

Yanımın üzerine dönerek ellerimin ve dizlerimin üzerine kalkarken Volkan'ın Melinda diye bağıran sesini duyunca başımı o yana çevirdim.

Hem RedEye'ın hem Volkan'ın elleri ortadaki âsâda birbirlerinin güclerini tartıyorlardı. Volkan RedEye'a yumruğunu geçirip uzaklaştırdıktan sonra bana doğru hamle yaptığında arkasından koluyla boğazına sarılan RedEye ona engel olurken Frank'ın yanımda duran bedeni görüşümü kapattı.

Aynı anda eğilip boğazımdan tuttuğu gibi havaya doğru kaldırdığında bir yandan boğazımı sıktığı eli nefesimi kesiyordu.

Ellerimi boğazımdaki parmaklarına geçirip kendimi kurtarmaya çalışırken bir anda hızla ve bütün gücüyle bedenimi yere çarptı.

Şimdi sadece boğazım değil bütün bedenim acıyordu. Hissettiğim acı inanılmazdı. Bedenim lavlar ve alevlerle kaplı olmasa bütün kemiklerimi kırabilirdi.

Durmadı, devam etti. Sıkı sıkıya tuttuğu bedenimi tekrar kaldırdı ve tekrar vurdu yere. Boğazımdaki parmaklarını daha da sıkmaya başladı. Aynı anda ihtiyar cadının sesini duydum zihnimde.

" Aptal cadı.
Seni öldürmesini mi bekliyorsun kalk ayağa! "

Acıyla inlerken Tenebrous'un sesini duydum bu kez. Bir yandan karşısındaki safkanla dövüşüyor bir yandan bana sesleniyordu.

" Seni aptal cadı.
Ölmek mi istiyorsun kalk ayağa."

Beni sinir eden sözler cadının sözlerine ne kadar da benziyordu. Nasıl da belliydi sahibinin kim olduğu.

O an Frank'ın ellerinini çektiğini hissettim. Elinden kurtulacağımı zannederken bütün gücüyle bir tekme savurdu bedenime. Yerden havalanan bedenim, sırtımda hissettiğim acı ve kırılan tahta sesleriyle birlikte cadının kulübesinin içindeki şöminenin duvarına çarparak yere düştü. Eski kulübenin tahtalardan oluşan duvarını kırarak içeriye girmiştim.

Yerimden doğrulmaya çalışırken ağzıma dolan kendi kanımı kustum. Kötü bir tekme yemiştim. Ya ciğerlerim yada midem patlamıştı. Vücudumu birkez daha sardım alevlerle. Bedenimi bu şekilde iyileştirebilmem büyük bir nimetti.

Şöminenin duvarından tutunarak ayağa kalkmaya çalıştığımda aklıma gelen bütün la*etleri sıralarken yerde
parlayan gümüş kılıç çarptı gözüme.

Ardından kitapta okuduğum metin ve resimleri hatırladım.
Bir kaç saniye düşündüm. Gördüğüm her figürün bir anlamı vardı aslında. Kehanette geçen kelimeler, figürler, kalp, kılıç her biri en anlamlı şekilde kayda alınmıştı. Yapmam gereken şeyi şimdi daha iyi anlamıştım.

Eğildim, yerdeki kılıcı elime aldım ve doğruldum. Ağır kılıcın ucunu yerde sürükleyerek yıkılan yerden dışarıya doğru yürüdüm. Frank tam karşımda ve beni bekliyor, Volkan ve Tenebrous halen dövüşüyordu.

Ağır adımlarla Frank'a doğru yürürken gözleri önce elimdeki kılıca sonra bana döndü.

" Kehaneti kimden öğrendin Frank? "

Diye sordum aniden. Merak ettiğim şey bizzat kitabın içinden mi okumuştu yoksa birilerinden mi duymuştu? Eğer birilerinden duymuş ise şansım daha yüksekti.

Bir kaç saniye şüpheli şekilde baktı gözlerime. Ardından iğrenç şekilde bir kahkaha attı.

" Neden merak ediyorsun?" Dedi.

" Bunu bildiğinde daha fazla yaşayacağını zannetme melez!"

" Kehanetler kitabını sana kim getirdi? "

Tuzak bir soruydu sorduğum.
Düşündü.

" Kitabı ihtiyacım yok küçük vampir. Kitaplar olmadan da kadim bilgilere ulaşabilecek kadar güçlüyüm."

Kitabı hiç görmeden kehanetin devamına ulaşabildiyse içeride bir hain vardı ve nedense bu küçük hain mistik gibi geldi o an.
Kararlı bir şekilde,

" Zamanın doldu Frank.
Kehanet değişmeyecek, gerçekleşecek ve bu kaos bitecek!"

Dediğimde elimde kılıç Frank'ın üzerine koştum. Kaçmadı. Geri çekilmedi. Savunma pozisyonu bile almadı.

Elimdeki kılıcı havaya kaldırıp bütün gücümle üzerine indirdim.
Ben kılıçla vurdukça o sadece alevlerle sarılı kollarını kullanarak karşı duruyordu o kadar.

O an kehanet metni gözlerimin önüne geldi bir kez daha. Her hamlede bir cümlesini tekrar ederek vurdum kılıç darbelerimi.

" 3 ayrı dünyadan 3 ayrı melez..
Sen, ben ve Volkan." Dedim.

" Kan ve yıkımdan saklanacak herkes.
İki dünyada yaşayanların her biri.
Gece bitmeyecek, gün doğmayacak.
Hayır.
Doğmalı."

Dedim elimdeki kılıcı bütün gücümle bir kez daha indirirken.

Frank hamlemi savuşturduğunda sıkı bir yumruk daha attı karnıma. Yediğim yumrukla ayaklarımın üzerinde geriye sürüklenirken sıkı sıkı tutarak yere sapladığım kılıçla durdurdum kendimi.

" Şeytan olan hüküm sürecekken iki dünyada. "

Dedim doğrulurken yerimde.

"Kurtuluş zayıf olanda. Yani bende."

Duyduğu cümle hoşuna gitmedi.
Kırmızı gözleri alev aldı sanki.
Bütün gücü ve öfkesiyle saldırmaya başladı. Sağlı sollu yumruklar atmaya başladığında elimdeki tek silahım olan kılıçla savuşturmaya çalışıyordum iri ve güçlü yumruklarını.

Bu sırada hem Volkan hem Tenebrous rakiplerini alt etmiş soluk soluğa bize döndüler.
İkiside yardıma gelmek istesede,

" Kimse karışmayacak!"

Diye bağırarak izin vermedim.
Bu kehanete engel olmak isteyenler gerçekleşmesine yardım edecek diyordu kehanetin ilk kısmında. Yardım edecek kişi Frank'ın ta kendisiydi.

Hatalı bir saldırıyla son hamleyi onun yapmasına izin verdim.
Boşa savurduğum kılıç yüzünden Frank beni arkamdan sararak kıskıvrak yakaladı.

Gülümsedim. İstediğim tam olarak buydu
Kitaptaki cümleyi, kılıcı ve kalbi düşündüm tekrar.

" Zayıf kan güçlü kana karışacak."

Dedim nefes nefese.

Benim kanımın onun kanına karışması gerekiyordu. Buda ancak elimde tuttuğum kılıçla mümkündü. Benim kalbime giren kılıç onun kalbinden çıkmalıydı.

" Buraya kadar melez.
Ölmeye hazır mısın? "

Kulağımın dibindeki Frank'ın yılan tıslamasını anımsatan sesini duydum.

" Hazırım Frank. Hemde çok hazırım."

Dediğimde kılıcı kaldırıp tam kalbimin üzerine koyarken gözlerim saniyelik Volkan'ı buldu. Onu ilk gördüğüm andan şu âna kadar yaşadığımız herşey bir kaç saniyede aklımdan geçerken o anında anladı ne yapacağımı.

" HAYIR!
YAPMAA! "

Haykıran sesini duyarken bütün gücümle bastırdım kılıcı göğsüme doğru. Kalbimi yarıp geçen kılıç arkamdaki Frank'ın kalbine saplanırken benim zayıf kanım onun güçlü kanına karışmıştı bile.

Bedenimi saran lavlar ve alevler sayesinde kısa bir süre daha hayatta kalırken arkamdaki şeytandan bir haykırış koptu yeri göğü inleten.

Etrafımızı alevlerden bir girdap sardı. Panikle bağıran Volkan ve Tenebrous'un seslerini duyuyordum. Ama ne onlar bize yaklaşabilirdi ne biz onlara. Bu alevlerden oluşan girdap iki tarafıda engelliyordu.

Son gücüyle beni kendinden uzaklaştırdığında halen bedenimde saplı olan kılıç bedeninden ayrılsada artık çok geçti. Kanım kanına, kılıç kalbine girmişti bir kere.

Frank daha büyük alevler arasında yanmaya başladığında etrafımızdaki girdap söndü. Frank'ın yeri göğü inleten çığlıkları eşliğinde küle dönüşen bedeni havaya savrulurken bedenim olduğu yere düştü. Kollarım iki yanımda, gözlerim karanlık gökyüzünde kalbimde bir kılıç ile öylece kaldım.
Volkan koşarak yanıma geldi.
Diz çöktü.

" NE YAPTIN SEN!"

Dedi bağırarak.

Alevlerle kaplı bedenim sönmeye başlarken,

" Yüzlerce kalp için iki kalp duracak. "

Dedim.

"İki kalp. Biri Frank'ın, biri benim olan..."

Loading...
0%