Yeni Üyelik
19.
Bölüm

S.18 FİNAL. (Âsanın sahibi bir seçim yapacak.)

@azamet_29_2

VOLKAN'DAN

Zaman duracak, kapılar açılacak. Geçmiş ve gelecek birbirine karışacak.

Ne zamandır buradaydım.
Ne zamandır onun havada süzülen cansız bedenini izliyordum. Dakikalar mı olmuştu, saatler mi, yoksa günler mi? Kesinlikle bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı. Oda onun yaşaması için zamanı durdurmuş olmamdı.. Tıpkı kehanette bahsedildiği gibi olmuştu herşey.

Başımı kaldırıp yeniden baktım havada asılı kalan kanına ve bedenine.

Ben bir seçim yapana kadar orada öylece uyuyacaktı sanırım.

*****
Zaman durmadan önce.

Melinda'nın Frank'ın kollarının arasında olduğunu gördüğümüzde hem Tenebrous hem ben yardıma gitmek istedik. Ama izin vermedi.

" Kimse karışmayacak!"

Dedi yüksek ve kararlı sesiyle. Bir anda öylece durduk.

Biz endişe ile onları izlerken boşa savurduğu kılıç yüzünden Frank Melinda'yı arkasından kıskıvrak yakaladı. Bir kez daha engel olma isteği duydum ama karışmayın demişti. Bir bildiği var diye düşünüyordum. Gülümsediğini gördüm. Şaşırdım. Gülümseyeceği bir pozisyonda değildi ki. Şüphelendim. Birşeyler oluyordu. Endişeyle izlemekten başka yapacağım bir şey yoktu.

" Zayıf kan güçlü kana karışacak."

Dedi nefes nefese. Kehanetten bir cümle söylüyordu.

" Buraya kadar melez.
Ölmeye hazır mısın? "

Frank'ın söylediği şeyle bakışlarm ikisi arasında gidip gelirken içime bir korku çöktü. Müdahale etmek istiyordum ama birşeyleri yanlış yaparım diye karışamıyordum. Melinda,

" Hazırım Frank. Hemde çok hazırım."

Dediğinde afallayarak baktım yüzüne. Ne diyordu bu cadı. Emindim ters birşey vardı. Elindeki kılıcı kaldırıp tam kalbimin üzerine koyduğunda gözlerim kocaman olurken baka kaldım önce. Saniyeler sonra kendime gelirken,

" HAYIR!
YAPMAA! " Diye haykırdım.

Ama durmadı. Gözlerimizin önünde ve bize baka baka kılıcı kalbine sapladı. O an onunla birlikte benimde kalbime girdi o kılıç, deldi attı.

Melinda'nın kalbini yarıp geçen kılıç arkasında duran Frank'ın da kalbine saplanırken şok olmuş, hâlâ kocaman olan gözlerimle kala kalmıştım.

Şeytan Frank'ın yeri göğü kaplayan haykırışını duyduk. Kendime gelirken, Melinda! diye bağırarak yanlarına doğru koştum. Aynı anda ikisini birden alevlerden bir girdap sardı.

Durdum. Dişlerimi ve yumruklarımı sıkarak bir süre o şekilde devam eden girdabı izledik çaresizce. Kısa süre sonra alevler azalıp kaybolurken
Frank'ı gördüm. Büyük ve dahada yakıcı alevler arasında kalmıştı. Bedeni alev alev yanıyordu. Frank attığı çığlıklar arasında küle dönüşüp toz hâline gelen bedeni havaya savrulurken Melinda olduğu yere düştü.
Kolları iki yanda, gözleri gökyüzünde hareketsizdi. Kalbinin üzerinde bir kılıç ile öylece yatıyordu. Hızla yanına geldim. Elimdeki âsa yere düşerken dizlerimin üzerine çöktüm. Hissettiğim korkunun tarifi yoktu.

Ellerimi uzattım. Dokunmak, yardım etmek istedim ama yapamadım.

" NE YAPTIN SEN!"

Resmen haykırdım.

Alevlerle kaplı bedeni yavaş yavaş sönmeye başlıyordu.
Sakin sesiyle konuştu.

" Yüzlerce kalp için iki kalp duracak. İki kalp. Biri Frank'ın, biri benim olan..."

Dedi. Ardından bedeni normale dönüp kırmızı gözleri kaymaya başladığında dudaklarından bir yudum kan aktı.
Hızla Tenebrous'a çevirdim gözlerimi.

" Ne duruyorsun birşeyler yapasana! "

Üzgün gözleri Melinda da başını iki yana salladı. Bu hareket hiç bir şey yapamam demekti. Melinda'ya döndüm tekrar. Panik ve korkuyla,

" Birşeyler yapmalıyım!
Birşeyler yapmalıyım.! "

Dedim. Sanki transa geçmiş gibiydim.

Ölmemeliydi. Gerekirse herşey durmalı ama o nefes almalıydı.
Saliseler içinde beynimin içinden binlerce düşünce geldi geçti. Melinda'yıilk gördüğüm geceden şu ana kadar yaşadıklarımız. İki gündür olanlar. Az önce gördüklerim. Gerçek kimliğim. Yapabildiklerim. Ve yapabileceklerim. Bir anda âsâma uzandı elim. Hızla yerimden kalkıp âsâyı,

Hıaaaahh!!! Diye haykırarak havaya kaldırdım ve hızla yere sapladım..

Aynı anda merkezi âsâ olan müthiş bir ışık huzmesi bir ok olup gökyüzüne doğru hareket etti. Kuvvetli rüzgarla birlikte fırtına koptu gökyüzünde. Şimşekler çaktı anlık. Etrafımızdaki her şey toz duman içinde kalırken bizi çevreleyen kocaman enerji yüklü bir girdap ortasına aldı bedenlerimizi. Oluşan girdabın merkezinde sadece o ve ben vardık. Oluşan rüzgar kendinde olmayan Melinda'nın bedenini yavaşça yerden yükseltti, yükseltti, başı geriye doğru düşerken, kolları ve bacakları boşlukta uzun siyah saçları havada dalga dalga süzülüyordu.

Aniden herşey çok yavaş hareket etmeye başladı. O kadar ki Melinda'nın kalbine girip sırtından çıkan kılıcın ucundan aşağı doğru hareket eden büyük kan damlası o kadar yavaş akıyordu ki sonunda kılıçtan ayrıldığında havadayken bir anda durdu.

O anda anladım zamanın durduğunu. Evet. Bir anda herşey donmuştu sanki. Hızla Melinda'nın yanına gelip boynundaki damara bastırdım parmağımı. Kalp atışlarını hissedemiyordum ama hâlâ yaşadığını umut ediyordum.

Yaşıyor ol! Dedim titreyen sesimle. Ardından önce yerde saplı olan âsâya sonra etrafıma baktım ne olduğunu daha iyi anlamak için.

Ne yaptığımı nasıl yaptığımı bilmiyor, zamanı durdurmuş olduğuma bile inanamıyordum.

Ben sadece bir bekçiyken zamanı nasıl durdurabilmiştim. Yeniden âsâya çevirdim gözlerimi. Sonra başımı yavaşça yukarıya kaldırdım. Gördüğüme bir kez daha inanamadım. Âsânın uc kısmından etrafa yayılan bir enerji ile gökyüzüne doğru bir koridor oluşmuştu.

Yaşlı cadı Melinda'nın kütüphanesinde gördüğüm havada süzülen kitaplar gibi, havada süzülen onlarca açık kapı ve duvar saatlerine benzeyen saatler görüyordum. İnanılmaz bir görüntüydü.

Enerji yüklü koridorun içinde dönen kapılar dışardan normal olsalarda içlerinde başka boyutlara ve zamanlara açılan renkli girdaplar vardı. O anda aklıma kehanetin devamındaki cümleler geldi.

Zaman duracak, kapılar açılacak. Geçmiş ve gelecek birbirine karışacak. Âsâ'nın sahibi bir seçim yapacak.

Âsa'nın sahibi bir seçim yapacak!
Yani ben mi?
Benim bir seçim mi yapmam gerekiyordu.
Ama nasıl?
Nasıl bir seçim.
Nelerin arasında bir seçim? Melinda'ya baktım. Onunla ilgili bir şeymiydi?
Çünkü onun yaşaması için yaptığım hareketle durmuştu zaman. Başıma saplanan ağrı ile aklım iyice allak bullak olmuş ne düşüneceğimi ne yapmam gerektiğini bilemez hâle gelmiştim.

Düşen omuzlarımla kendimi olduğum yere dizlerimin üzerine bıraktıktan sonra başımı kaldırıp Melinda'ya baktım bir kez daha. Bedeni durdurduğum zamana uyum sağlarken saçları tam zıttı şekilde hâlâ havada dalgalanıyordu. Yeniden hatırladığım kehanetin devamını bir kez daha tekrar ettim belki bir ipucu bulurum umuduyla.

Yüzlerce kalp için iki kalp duracak.

Diyordu. İki kalp durmuştu korkarım. Melinda'nın ve Frank'ın kalpleri.

Elinde kalp tutan hayatı bulacak.
Kehanet ya değişecek ya gerçek olacak.

Elinde kalbî tutan hayatı bulacak. Ne demekti bu? Kehanet ya değişecek ya gerçek olacak.
Bir kehanet nasıl olurda değişirdi?

Ellerimi saçlarıma geçirip başımı ellerimin arasına aldım. Düşün Volkan düşün, düşün, düşün!

Bir süre öylece oturdum sadece.

*****

Ne zamandır buradaydım.
Ne zamandır onun havada süzülen cansız bedenini izliyordum. Dakikalar mı olmuştu, saatler mi, yoksa günler mi? Kesinlikle bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı. Oda onun yaşaması için zamanı durdurmuş olmamdı.. Tıpkı kehanette bahsettiği gibi olmuştu herşey.

Başımı kaldırıp yeniden baktım havada asılı kalan kanına ve bedenine.

Ben bir seçim yapana kadar orada öylece uyuyacaktı sanırım.

Zaman kavramı olmayan bu yerde sadece düşünüyordum o kadar.
Ama yok..! Duran beynim yüzünden hiç bir çare bulamıyordum. Yumruk yaptığım ellerimi iki yandan kafama vurdum bir kaç kez.
Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.

Sıktığım dişlerimle dizlerimin üzerinden yavaşça ayağa kalktım. Gözlerim onda ileri geri yürüdüm durdum bir süre. Sonra iki adım yürüyerek Melinda'nın yanına gelip durdum. Boşlukta dalgalanan siyah saçını elimin üzerine alırken, düşen omuzlarım ve üzgün bakışlarla çaresizce hâlâ göğsünde saplı olan kılıca baktım. Ardından kapalı gözlerine, beyaz tenine ve kırmızı kanlı dudaklarına.

" Yardım et.."

Dedim acı yüklü sesimle.

" Çaresizim..
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Gözlerini açsan bana ne yapacağımı söylesen..."

Cevap vermedi elbette. Kendinden bir haber öylece devam ediyordu ölümü sağ mı bilmediğim uykusuna.

Siyah saçlarının ve beyaz teninin yanı başında ne kadar durdum bilmiyorum. Sonunda kulağıma gelen tanıdık seslerle afallayarak kendime geldim. Başımı hızla o yöne çevirirken gözlerim kocaman açıldı.

Yanlış mı duyuyordun yoksa
Tenebrous ve yaşlı Melinda'nın sesimiydi duyduğum. Daha doğrusu konuşmalar. Ama nasıl? Yaşlı cadı ölmemiş miydi. Duyduklarım bir hayal yada bir sanrımıydı. Emin olmak için iyice kulak verdim seslere. Nereden geliyordu bu sesler? Az sonra seslerin bulunduğumuz zaman koridorunun dışından geldiğini anladım.

" Ne kadar oldu."

" Bir ay. "

Bir ay mı? Ne için bir ay. Koridorun duvarına doğru yaklaştım iyice. Yavaşça önce elimi sonra bedenimi dışarıya çıkardığıda gördüğüm şeyle şok oldum. Çok yaşlı bir kadın ve Tenebrous karşılıklı konuşuyorlardı. O...
O yaşlı kadın...
Yaşlı cadı Melindamıydı?
Kocaman ve inanamaz gözlerle ikisine baka kaldım. İlk kez görüyordum onu. Ne oluyordu. Nasıl hayattaydı?

Yaşlı cadı ve Tenebrous beni farkettiklerinde Tenebrous koşarak yanıma gelip,

" Melinda!?" Dedi endişeli gözlerle.

Sorduğu soru karşısında cevabım yoktu. Aynı dedim sadece. Sessiz kalırken gözlerim cadıyı buldu.

" Sen nasıl..? " Dedim.

İnce pürüzlü sesiyle,

" Kehanet...
Tıpkı senin gibi geri döndüm.
Ama çok yaşlı olduğum için benliğimi ve güçlerimi geri kazanmam bir ayımı aldı.

Kaos bitti. O ve Frank hariç herşey, ölen herkes geri geldi."

Dedi.

" Yani ben bir aydır Melinda ile bu zaman boşluğunun içindemiydim? "

" Evet." dediğinde düşündüğüm şeyi sesli söylediğimi anladım.

" Bu haksızlık!
Ölen herkes geri gelebiliyorken onun bu hali haksızlık! "

Dedim yumruklarımı sıkarak.
Cadı ağır adımlarla yanımdan geçerek arkamda kalan enerji yüklü koridorun önünde durdu. Başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Ardından gözlerini bana çevirip bekledi bir kaç saniye. Sonra yeniden önüne çevirdiği gözleriyle yavaşça enerji duvarından içeriye doğru bir adım atarken bende peşinden girdim. Ardımdanda Tenebrous girdi.

Melinda'yı yeniden o şekilde görmek içimi acıtırken ikiside önce durup gözlerini yukarıya çevirdiler. Kapılara ve saatlere bakarken,

" Zaman duracak kapılar açılacak. Geçmiş ve gelecek birbirine karışacak."

Dedi ihtiyar cadı.
Bu kehaneti tekrar tekrar duymaktan artık nefret etmiştim. Yaşanan her şeyin sebebi bu kehanetti.

Yaşlı cadı elindeki bastonundan güç alarak gözlerini Melinda'ya çevirip yürümeye devam etti. Adımları havada süzülen bedenin yanında durduğunda,
titreyen sol elini Melinda'nın yüzüne koyarak baş parmağıyla yavaşça dudağının kenarındaki kanı sildi.

" Zavallı kadersiz küçüğüm."

Dedikten sonra gözleri Melinda da konuşmaya devam etti.

" Zamanı nasıl ve neden durdurdun? "

Saçma sorusu karşısında yüzüne baktım.

" Ne demek neden?
Öylece ölmesine göz mü yumacaktım?
Yaşamaya devam etmesi için yaptım tabiki...

Nasılına gelince.
Bilmiyorum..
Bir anda oldu herşey.
Yapan ben değildim sanki."

İhtiyar cadı elindeki bastonu sol eline aldı. Yaşlı ince parmaklı sağ elini uzatarak Melinda'nın saçlarının üzerinde gezdirdi bu kez.

" Zavallı Melez Melinda...
Bir kehanet yüzünden doğduğunu bilmeden yaşadın."

Dedikten sonra,

" Ölmesine neden izin vermedin?"

Dedi. Sorduğu şeyle hem şaşırdım hemde sevindim. Ben küçücük bir umuda tutunarak yaşasın diye durdurmuştum zamanı ve o yaşıyor muydu.

" Yaşıyor mu gerçekten?! "

Dedim umutla.

" Evet.
Yaşam enerjisini hissedebiliyorum.
Kalbî halen zorda olsa direniyor.

Yaşıyor, çünkü kalbi durmadan önce zamanı durduran biri vardı."

Omuzlarımın üzerimden büyük bir yük kalkmış o kadar hafiflemiştim ki.

" O halde birşeyler yap. İyileştir onu! "

Başını önüne eğdi.

" Yapamam...
O artık bir ölü! "

Kafam iyice karışmış şekilde yüzüne baktım alık alık.
Melinda haklıydı. Bu ihtiyar gerçekten bunağın tekiydi. Daha az önce yaşıyor derken şimdi ölü diyip ciğerime kızgın hançerler saplıyordu. Sinirle tuttum kolundan.

" Ya benimle alay ediyorsun! Yada gerçekten bunağın tekisin. Az önce yaşıyor demedin mi? "

Dedim bütün öfkemle.
Kolunu elimden yavaşça çekerken başını kaldırıp etrafına göz gezdirdi.

" Bu zaman boşluğunun içinde bu şekilde kalabilir, ama bu koridor yok olduğunda ve zaman akmaya başladığında kalbî duracak."

İçimde bir titreme hissettim.

" Sonu hariç kehanette geçen herşey tamam oldu.
Yüzlerce kalp için biri iyi, biri kötü iki kalp feda oldu.
Yani Melinda bu dünyada öldü. Artık ne bir cadı ne bir vampir. Sadece ölmek üzere olan bir beden. Bundan sonra bu iki dünyayada ait değil.

Duyduğum sözlerle tepemden aşağı kızgın lavlar döküldü üzerime sanki.

" Ne demek artık bu dünyalara ait değil? "

" Duydun beni asil bekçi. Kehanete göre o artık feda edilen bir can. Bu koridor kalktığında kalbî duracak ve ölecek."

" Buna asla izin vermem! "

Dedim bağırarak.

" Hâlâ yaşıyorken, ölmemişken, ölmesine izin vermem!
O zaman sonsuza kadar burada kalsın. Yeterki yaşasın! "

Yaşlı cadı ince bir gülümseme ile bana bakarken,

" Aptal asil." Dedi.

" Sanıyormusun ki.
Bu koridoru yıllarca açık tutabilirsin.
Bu koridor enerjisini senden alıyor.
Yani senin hem ruhunu, hem bedenini emiyor.
Öyle az bir enerjide değil. Bedenin her ne kadar asil bir bekçi olsada bu koridoru açık tutmaya gücün yetmez!
Bir kaç gün içinde bütün enerjini, kanını, canını emer bitirir. Sende onunla birlikte ölürsün."

Derken gözleri yine Melinda'ya kaydı.

" Kendini boş yere feda etme asil. Kaldır koridoru, bırak huzurla ölsün. Sende buradaki yeni hayatına başla."

Söylediği şeylere inanamadım.
Melinda bu koridor durursa yaşayacak, kalkarsa ölecekti.
Kendi canımı feda etsem bile en fazla bir kaç gün yaşayabilirdi öylemi?

Cadı bunu biliyordu ve benden öylece ölmesine göz yummamı mı istiyordu. Ya kendi?
Kendi nasıl razı oluyordu, kendi kanından birinin ölmesine. Bu kadar mı kalpsizdi bu ihtiyar cadı?

İçime yeniden bir acı ve umutsuzluk çöktü. İstemiyordum.
Onun bu şekilde ölmesini istemiyordum.

" Lütfen..."
Dedim aciz çıkan sesimle.

" Bir yolu yok mu? Sen kadim bilgilerin efendisi değilmisin?
Bir yol vardır mutlaka. Lütfen! Onun öylece ölmesine izin verme ihtiyar."

Dedim çaresizce.

İhtiyarlıktan solmuş göz bebeklerini bana çevirdi. Bir kaç saniye baktıktan sonra,

" Zamanı neden durdurdun? "

Dedi anlamsız şekilde.
Gözlerimi bana bakan solgun gözlerinde gezdirdim sırayla.

" Ne? "

" Zamanı, diyorum. Neden durdurdun bekçi? "

Neden soruyordu bunu? Ne söylememi bekliyordu?

" Söyledimya! " Dedim.

" Yaşaması için! "

" Yaşamasını neden istiyorsun?"

Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışarak bir ona bir yerde oturan Tenebrous'a baktım.

" Anlamadım.
Yaşamasını neden mi istiyorum?
Bunun için nedene gerek varmı? Bu şekilde ölemez!!
Bu haksızlık! "

" Zamanı neden durdurdun bekçi? "

Yine aynı soruyla delirmeme az kalmıştı.

" Kes artık şunu!
Benimle dalgamı geçiyorsun? "

Cadı umursamaz şekilde devam etti.

" Ölmesine neden izin vermiyorsun? Bana doğruyu söyle!"

" İstemiyorum! "

Diye bağırdım.

" Bu şekilde ölmesini istemiyorum! "

" Neden?!
Bana gerçek nedenini söyle! "

Aniden durdum. Gözlerim gözlerinde yumruklarımı sıkarken beraberinde dişlerimide sıkıyordum. Bütün vücudum kasılmış damarlarım dışardan görünür hâle gelmişti.

" Çünkü..

Çünkü ona değer veriyorum! "

Dedim, pes edip başım önüme düşerken. Değer veriyordum işte. Belkide daha fazlası vardı itiraf edemediğim. Söyleyemediğim, ne kendime ne bir başkasına.

Kısa bir süre sessizlik oldu.

" O bu dünyada yaşayamaz artık!

Sadece..."

Duyduğum o tek kelime ile hızla başımı kaldırıp kolundan tuttum.

" Sadece ne?

Söyle cadı!

Sadece ne? NE?! "

" Sürgün...

Sürgün edildiği dünyada yaşayabilir artık."

" Tamam!
Olsun!
Yaşayacaksa orada devam etsin hayatına!
Yeterki yaşasın!"

Yaşlı cadı ellerini yere dayadığı bastonun üstünde birleştirerek bütün bedenini bana döndü.

" Keşke sandığın kadar kolay olsa."

" Ne demek şimdi bu?
Geveleyip durma artık, yeter! Konuş! "

Derin bir nefes alıp verdi.

" Elinde kalp tutan hayatı bulacak."

Diyerek titreyen elini uzatıp Melinda'nın sağ elinin parmaklarını açtığında avuç içinde parlayan bir kalp gördüm. Öyle kız çocuklarının pembe yada kırmızı şekildeki çizdikleri falan değil. Gerçek ve atmakta olan bir kalpti. Şaşkın bakarken,

" Kehanette herşey yazıyor.

Melinda sürgün için gittiği dünyada topladığı kalpler sayesinde hayata dönebilir."

Gördüğüm ve duyduğum şeylerle sevinirken cadı devam ederek başını yukarıya çevirdi.

" Bak! " Dedi.

Başımı kaldırıp yukarıya baktım.

" Zaman durmuş, kapılar açılmış. Geçmiş ve gelecek birbirine karışmış yukarıda.

Kapılar ve zaman...

İyi dinle beni asil bekçi.
Melinda topladığı kalpler sayesinde hayata dönebilir.

Ama bu, bu dünyada olmaz.
Ancak sürgün edildiği dünyada yaşayabilir."

" Tamam dedikya!
Yaşadıktan sonra ne önemi var. "

" Anlamıyorsun!
Şartlar var!

Yaşayabilir evet, ama insan dünyasında farklı bir zamanda.
Dahası dünyaya dönebilirse bedenini kullandığı Melda olarak sen de dahil hiç bir şeyi hatırlamadan bir insan gibi yaşayacak."

Şaşırdım. Aklımı kaçırmama ramak kalmış gibi hissediyordum.

" Yani Melinda, ya ölecek. Yada insan dünyasında, paralel bir zamanda ve bir insan gibi yaşayacak. Ve! Hiç bir şeyi hatırlamayacak!
Öylemi? "

" Dönebilirse evet öyle."

" Dönebilirse mi?"

" Dönemeyebilirde."

Konuşan Tenebrous' du.

" O ne demek!? "

" Dünyaya tek başına gidemez artık. Bir bekçinin onu götürmesi gerekiyor. "

Cadıya döndüm yeniden.

" Ben...
Ben götürürüm!

Kapılar ve zaman elimin altında. Nereye hangi dünyaya yada zamana gidecekse bizzat elimle götürürüm."

" İmkansız olan da bu.
Sen ölümsüz bir bekçi olarak bu dünyaya aitsin artık. Bu dünyadan gidemezsin. "

" A-anlamadım!"

" Başka dünyalara kapılar açabilirsin ama bu dünyadan ayrılamazsın. Ayrıldığın anda eski Volkan Karadağlı olursun. Ne bir melez, ne bir asil, ne bir ölümsüz!

Sadece Volkan Karadağlı! "

Kala kaldım.
Kafam dahada karıştı. Duyduğum gördüğüm herşey kafamın içinde birbirine girdi.
Başımı yana doğru, ona çevirdim.

" Peki ben?
Öyle bir durumda ben onu ve her şeyi hatırlayabilecek miyim? "

" Ölen o.
Sen değilsin.
Herşeyi hatırlayabileceksin ama ona söyleyemezsin. "

İki adımda Melinda'nın yanına gelerek bir süre öylece izledim. Kalbindeki kılıcı gördükçe kalbimin acıdığını hissederken,

" Onun hayatı, benim güçlerim..." Dedim.

Eğildim. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp alnımı alnına koyarken, kehanetteki o cümleyi hatırladım.

" Âsa'nın sahibi bir seçim yapacak. "

Sinirli bir gülümseme ile,

" Yapmam gereken seçim buymuş." Dedim.

Yerimde doğrulup arkamdaki cadıya dönerek baktım. Yanına doğru bir kaç adım yürüyerek önünde durdum.

" Kabul ediyorum.
Başka bir dünyayı ve onu seçiyorum. Gerisinin bir önemi yok benim için."

" Bundan emin misin?
Çünkü seni de tanımayacak. Kendini Melda sanarak yaşamaya devam edecek."

" Onun beni tanımamasının bir önemi yok. Ben onu tanıyorum. Gerekirse yeniden tanışırım. "

Cadı bana bakarken yüzünde farklı bir gülümseme peydah oldu. Ürkmedim desem yalan olurdu.

Ağır adımlarla Melinda'nın yanına, sağ tarafına geçip durdu.

" Yaklaş! " Dediğinde Melinda'ya yaklaşıp sol yanında durdum.

" Kılıcı çıkart kalbinden."

Duyduğum şeyden emin olmaya çalışarak önümdeki kılıca çevirdim gözlerimi.

" Tut ve çek! " Dedi.

Elimi kılıca uzatırken sanki onu oraya saplayan benmişim gibi suçluluk hissettim. Yavaşça kaldırdığım elimle kabzasından sıkıca kavradım. Gözlerimi yüzüne çevirdim.

" Özür dilerim." dedim ve tek hamlede çektim kılıcı kalbinden.

Kanlı kılıç elimde bir adım geriledim. Bu arada yaşlı cadı da, Melinda'nın sağ elini ve avucunda tuttuğu kalbi kaldırarak kendi göğsü üzerine bastırdı.

Parlayan kalbin saydam bir hâl alıp Melinda'nın göğsünden içeriye doğru girişini izledik. Sonra da üzerindeki yara izi kapandı.

Elimdeki kılıcı yere fırlatıp Melinda'nın yanına geldim tekrar. Havada süzülen bedenini sırtından ve dizlerinin altından geçirdiğim kollarımla yavaşça kucağıma aldığımda başı göğsüme düştü.

Yanımıza gelen cadı gözlerini Melinda'nın üzerinde gezdirdikten sonra titreyen eliyle saçlarını okşadı yavaşça. Ardından eğildi, kulağına birşey söyledi. Sonra doğruldu ve başını yukarıya doğru kaldırdı. Kapılara baktıktan sonra mavi olanı işaret ederek,

" Zamanı geldi.
Götür artık onu."

Dediğinde yönümü kapıya döndükten sonra son kez baktım kucağımdaki kızın vampir Melinda haline.

Artık onu bu haliyle görmeyecektim. Gözlerimi yüzünün beyaz teninde, kara kaşların da, kirpiklerin de gezdirdim. Sonra kan kırmızı dudaklarında kaldı bakışlarım.

Kolumu hareket ettirerek başını geriye doğru yatırdım. Sonrada biraz daha yukarı kaldırarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bunu yaparken kendime engel olamadım.

Ardından kulağına doğru eğilerek fısıldadım. Sonraki görüşmemize kadar bununla idare edeceğim. Dedim.

Kucağımda Melinda ile olduğum yerden tek hamle ile sıçrayarak havada süzülen mavi kapıya doğru havalanarak direk içinden geçtiğimizde hatırladığım son şey müthiş bir ışık patlaması oldu.

*****

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda kendi odamda kendi yatağımda yatıyordum. Çoktan sabah olmuş odamın açık penceresinden içeri yeni doğan gün ışığı sızıyordu. Saate baktım. 8 i gösteriyordu.

Bulanık bir zihin, karışık düşünceler yüzünden sanki akşamdan kalma gibi hissederken bir anda zihnimde patlayan flaşlarla yaşadıklarımın hepsi gözlerimin önünde canlandı bir bir.

Hızla yatağımdan kalkıp nerede olduğuma baktım yeniden.

O cadı farklı bir zamanda yaşamaktan bahsetmişti. Hızla kapıya ilerleyerek açtım ve koridora çıktım. Kendi etrafımda bir tur döndüm. Herşey aynı görünüyor diye düşünürken bir anda karşı çaprazımda ki kapı açıldı.

" Geç kaldım geç kaldım.!"

Diyerek çıkan Pelin'i gördüğümde şok oldum. Kocaman gözlerle kala kalırken hızla yanıma gelip sarılıp yanağımdan öptü.

" Görüşürüz." diyerek uzaklaşırken kolundan tutup kendime çektim. Tiz bir çığlık atarken yüzünü avuçlarımın arasına alıp alnından öptüm. Sonra sıkıca sarıldım. Onu öyle özlemiştim ki.

Kollarımın arasında tuttuğum cansız bedenini hatırladığımda ölecek gibi hissediyordum.

" Abi hayırdır.
Akşamdan sabaha benimi özledin? "

" Özledim! "

Dedim. " Hemde çok."

" O zaman arabanı almama kızmazsın değilmi? "

" O kadarda değil.
Acemi bir şoföre araba vermem.
Adamlar bırakır. Hadi okuluna."

Dedim gülümseyerek.

" Of yaa.
Neyse. "

Merdivenlere yürürken geri dönüp devam etti.

" Dedemle Fikret abim kahvaltı masasında seni bekliyorlar. Acele etsin geç kalacak dedi dedem."

Duyduğum şeyle ikinci şoku yaşadım.
Babam...
Babam evdemiydi. Na-nasıl...

Koşarak indim merdivenleri beklemeden mutfağa girdim.

Babam ve Fikret masada konuşarak kahvaltı yapıyorlardı.
Kocaman gözlerle kala kaldım öylece.

Ne oluyordu böyle.
Bu kadar mı farklı bir zaman mekan değişikliği yaşamıştık.

Sarsak adımlarla babama yaklaştım.

" Nerdesin evlat.
Patron adam bu kadar uyurmu? "

İnanamadım. Babam gerçekten karşımda ve benimle konuşuyordu. Hâlimi görünce ikisinin de endişeli bakışları üzerimde ayağa kalktılar.

" İyimisin evlat? "

" Abi..
Neyin var?
İyimisin?
Doktor çağırayım mı? "

Babamı gördüğüme mi yoksa Fikret'in tam zıttı karakterine mi şasırsam bilemezken aklıma Melinda geldi.

" Size afiyet olsun. Benim hemen çıkmam gerekiyor.! " dedim ve koşarak odama çıktım.

En hızlı tarafından üzerimi değişip tekrar çıktım. Yine koşarak indim merdivenleri.
Dışarı fırladığımda Servet beni dışarda bekliyordu. Onuda sapasağlam ayakta gördüğüme sevinmiştim.

" Servet hemen gidiyoruz hadi."

Servet'in açtığı kapıdan arka koltuğa geçip oturdum. Servet de hemen direksiyona geçti. Hızla hareket ederken,

Servet, " Nereye gidiyoruz? "

Diye sorunca Melda Güler adındaki kızın ev adresini verdim. Aşağı yukarı kırk dakika kadar sonra Melda Güler'in evinin önünde durduk.

" Abi neden buraya geldik. Tanıdığın birimi? "

Aynadan Servet'e baktım. Melda'yı hatırlamamıştı. Servet'i boş verip gözlerimi arabanın camından az ilerde görünen eve çevirdim. Hiç bir hareketlilik yoktu. Melinda'nın burda olup olmadığını anlayamayınca şüpheye kapılarak arabadan indim. Eve doğru bir kaç adım yürüyerek bahçe kapısından girmiştimki kapı açıldı. O anda gördüm Melda'yı.

Bir ayakkabısını giymiş diğeri giyerken bir yandanda evden çıkmaya çalışıyordu. Melinda'nın yüzüne sahip olmasada onun Melinda olduğunu biliyordum. Yaşıyordu ve iyiydi. Beni ve herşeyi unutmuş olsada ben onu ve olanların hepsinin hatırlıyordum. Gözlerim Melda da olanları düşünürken, birden takılan ayağıyla tiz bir çığlık eşliğinde önündeki 3 basamağı düşerek indi. O hâlini görünce koşarak yanına gelip,

" İyimisin? "

Dedim kolundan tutup kaldırırken.

" Teşekkür ederim iyiyim. Boşa bastım." Dedi gülerek yerden kalkarken. Ayağa kalktığında yüzüme baktı.

" Yardımınız için teşekkürler.
Müsade ederseniz işe gitmem lazım geç kaldım."

" İsterseniz bırakabilirim."

Dedim. Yüzünün şekli değişti.

" Gerek yok kendim giderim."

Bu kez soğuktu tavrı.
Ürkütmemek için,

" Peki nasıl isterseniz." Dedim.

" Bu arada adım Volkan..
Volkan Karadağlı."

Önce sessiz şekilde baktı yüzüme. Sonrada Melda dedi. Melda Güler.
Sonrada koşar adımlarla caddeye doğru ilerdi.

Arkasından gülümseyerek baktım.

" Yeniden tanıştığımıza memnun oldum."

***************************

Ve soon. Devamı hayal gücünüze kalmış :)

Loading...
0%