Yeni Üyelik
3.
Bölüm

S.2 Ölü bedenin súreti.

@azamet_29_2

Selam canlarım.
Öncelikle tekrar ediyorum.
Bu hikâyenin bir çok bölümünde 🔞+18 şiddet ve kan içerikli sahneler olacak. Bunu bilerek okuyun ve lütfen bu hikayeyi nasıl bulduğunuzu bana yazın.
Keyif almanız dileğiyle buyrun hikayeye geçelim.
Hatalarım varsa affola canlarım.

" Sen vampir misin? "

Duyduğum sese döndüm.

Yerde bana bakan adam sormuştu bu soruyu.
2 adımda yanına gelip bir dizimin üzerine çökerek elimi alnıma bastırırken, hiç çekinmeden bana bakan gözlere baktım. Gerçekten çok soğuk bakıyordu.

" Ben bir sürgünüm."

Dedikten sonra gozleri gözlerimde ayağa kalktım tekrar.
Patron ayaklarım harekete geçerken arkamdaki bedene baktım yeniden. Ölümün soğuğu bana bakıyordu sanki. Bir insan nasıl bu kadar soğuk ve duygusuz bakabilirdi anlayamıyordum.

Yürümeye devam ederken arkamdan gelen araç seslerini duyunca arkama döndüm tekrar. Bir yandan geri geri yürürken onları izliyordum. Gelen diğer araçlardan inen bir kaç kişi adamı yerden kaldırmış gelen araca bindiriyorlardı.

Bu sırada benim ayaklar dahada hızlandılar. Bende önüme dönerek ayaklarıma uyum sağladım.

*****

Kaç saattir yürüyordum bilmiyorum ama sıkılmıştım. Ellerimi saçlarıma geçirerek çekiştirdim.
Benim bu dünyada ne işim vardı. Anne ve babamın yüzünden buraya sürüldüğümü bir kez daha hatırlayınca onlara karşı hissettiğim öfke ve acıma duyguları arasında gidip gelmeye başladım. Gece boyunca yürüdükten sonra gözlerimi doğuya çevirdim. Söken şafak dünyada olduğumu tesçilliyordu. Bir süre daha yol aldıktan sonra sonunda şehre gelmiş eski evlerin çokca olduğu bir bölgede yine eski, tek katlı bir evin, topu topu 5 basamakla çıkılan kapısının önünde durmuştu patron ayaklarım.

Nihayet gelmem gereken yere ulaşmıştım sanırım. Kapı numarası olan 1001 sayısını görünce şaşırarak daha çok emin oldum doğru yere geldiğimden. Bu arada bu sayı sinirlerimi bozmaya başlamıştı artık.

Elimi çeneme koydum.
Dur bakayım ne demişti o cadaloz.
Gideceğin yerde bana benzeyen birini ve sana benzeyen bir isim bulacaksın.

Gün doğarken ancak ulaşabildiğim evin kapısını tereddütle tıklayarak bekledim. Ama ne bir ses ne bir insan çıktı. Derin ve bıkkın bir nefes alıp verdikten sonra kapıyı tekrar tıkladığımda bu kez içerden Tak!, Tak!, Tak! Diye sesler gelmeye başladı.

Bir an için bizim cadaloz ve bastonu geldi aklıma. Az sonra kapı açılıp karşıma onun çıkacağını düşünmeden edemedim.

Kapının açılmasını beklerken boş durmayıp etrafıma bakındım. Tek katlı, kirli sarı boyalı eski bir evdi. Yinede güzel küçük bir bahçesi vardı önünde. Etrafı izlerken kapı açılıp karşımda duran kısa boylu yaşlı kadının beni görüp ağlayarak bana sarılması bir oldu.

Bir an kendimi geriye çekip koşa koşa uzaklaşmak istedim. Bir insanın bana sevgiyle sarılması şuan kaldıracağım bir şey değildi.

Ben neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışırken yaşlı kadın,

" Melda'mm." Dedi.

Hemde öyle bir söylediki. Yüreğinden düşmüştü bu kelime. Tam o anda sağ avucumun içinde bir acı hissettim. Kadının bana sarılan kollarının altından elimi havaya kaldırarak acıyan avuç içime baktım. Avucumun ortasına küçük bir yara şeklinde kalp izi gördüm anlık.

" Güzel kızım nerelerdeydin?"

Diyen kadınla tekrar kaydoldu. İlk kalbimi kazanmıştım galiba. Bu yaşlı kadının mutluluğu bir kalp kazanmamı sağlamıştı ve buda işaretiydi sanırım.

Sonra benim ihtiyarın diğer sözlerini hatırladım. Bana benzeyen biri.
Sana benzeyen bir isim. Demişti.
Melinda, Melda.
Kesinlikle doğru yerdeydim. De. Bu kadın neden beni Melda sanmıştıki.

İhtiyar kadın beni kolumdan tutarak içeri çektiğinde kendimi koridordaki aynanın önünde buldum. Kafamı çevirip kendime baktığımda bambaşka bir yüz ile karşılaşınca aklımdaki sorunun cevabınıda almış oldum.

Bu kesinlikle ben değildim. Ne yüzüm ve vücudum kesinlikle bana ait değildi. Değişmişti. O cadının içirdiği şey yüzünden olmalı diye düşünürken yaşlı kadın bir kez daha sarıldı.

" Nerdeydin?
Nereye kayboldun?
Neden haber vermedin?
Öldüm öldüm dirildim meraktan."

Neden bahsettiğini asla anlayamazken bu kez kolumdan tuttuğu gibi beni odaya çekerek koltuğa oturtdu.

" Nerdeydin? "

Dedi titreyen sesiyle.

" Dün sabahtan beri nerelerdeydin kızım? "

Hadii. Ne diyecektim ben şimdi. Sadece saf saf gözlerine bakıyordum yaşlı kadının. Daha kimin yerine nasıl geçtiğimi bilmezken nasıl bir cevap uyduracaktım.

" Başına ne oldu."

Dedi aniden korkan yaşlı gözlerle. Yaşlı titrek eli alnıma gitti. Dokunarak bakarken elinin sıcaklığını tenimde hissettim.

" Şişmiş...Üşümüşsün..."

Üşümedim ben yarı vampirim diyemedim tabi. Onun yerine elimi alnıma koydum. Gerçekten şiş olduğunu hissettim.

" Yoksa kazamı geçirdin."

Ben ne diyeceğimi düşünürken onun sayesinde aklıma gelen ilk yalanı söyledim mecburen.

" Evet kaza geçirdim. Hiç birşey hatırlamıyorum."

Kadın ağlayarak sarıldı.

" Ninenide mi hatırlamıyorsun? "

Bu yaşlı kadın bu bedenin sahibinin ninesiydi sanırım.
Başımı iki yana salladım.

" Hatırlamıyorum. Sadece eve gelebildim."

" Çok şükür iyisinya bu yeter.
Gel hadi elini yüzünü yıka sonrada alnına bakalım."

Diyerek kırış kırış olan eliyle kolumdan tuttu. Beni koridordaki banyoya götürdüğünde etrafımı inceleyerek içeri girdim. Musluğu açarak ellerimi yıkarken yüzümü aynaya döndüm.

Bana ait olmayan bu bedenin sahibi güzel genç bir kızdı. Karşımdaki yabancı yüzü izlerken alnımdaki morluk ve şişliğe takıldı gözlerim. Elimi şişlikte gezdirdim. Acaba ne olmuştu.
İşlerimi bitirip banyodan koridora çıktığım da yaşlı kadınla göz göze geldik yine. Gerçekten benim cadaloza benziyordu.

" Odana geç alnına bakalım."

" Odam.? "

Arkamdaki küçük odayı işaret etti.
Dönüp arkama baktığımda gördüğüm odaya girdim. Odada bir yatak bir aynalı masa birde dolap vardı o kadar.

" Gerek yok. İyiyim."

" Eminmisin kızım?
Gerçekten iyimisin? "

Bana doğru gelirken elindeki bastonla zor yürüyordu.

" İyiyim nine.
Gerçekten."

Bir insanoğluna nine dediğime inanamıyorum.

" Tamam.
O zaman biraz dinlen, kalkıncada kahvaltı yaparız. "

Diyerek ağır ağır adımlarla odadan çıktı. O çıkarken bende yatağın yanına gelip kenarına oturdum. Masanın üzerindeki makyaj malzemeleri dikkatimi çekti. Bakımlı biriydi belliki. Malzemelerin arasında birde pembe defter vardı.
Ne olduğunu merak ederek elime alıp açtığım defterin içine göz attığımda, ilk sayfanın sağ üst tarafında 07.09.99 yazdığını gördüm.
Altında ise 2 cümle.

Hayatımın en acı günü. Bugün hem annem hem babam cennete gittiler. Bende ölmek istiyorum.

Anlaşılan bu kızın anne ve babası ölmüş ve ninesiyle yaşıyordu. Peki bu kız dünden beri nerdeydi ve ben nasıl onun bedenindeydim.

Bu konuyu düşünmeyi sonraya bırakıp elimdeki defterin diğer sayfalarına bakmaya devam ettim. Ve bu defterin bir günlük olduğunu anladım. Her sayfasında tarihler vardı ve önemli gördüğü şeylerden bahşetmişti. Bazı sayfalarda gülen yüzler, bazı sayfalarada mutsuz yüzler resmedilmişti.
Ayağa kalktım. İleri geri yürüyerek son sayfalardan rastgele bir sayfayı daha açıp okumaya başladım.

Günlük..
Korkuyorum...
O adam hergün gelmeye başladı. Her geldiğinde gözlerini üzerime dikiyor. Gidene kadar saatlerce beni izliyor.

Eve giderken ne kadar korktuğumu anlatamam. Aniden önüme çıkıp bana zarar vermesinden korkuyorum. Ya bir gün eve de gelirse. Ya, nineme yada bana zarar verirse. Çok korkuyorum günlük.

Kızın yazdıkları ilgimi çekerken birden başımın arkasına saplanan acı ile gözlerimin karardığını hissettim.

Aniden ne olmuştu. Elimi başımın arkasına götürerek acıyan yere bastırdım. Sanki biri kafama vurmuş gibiydi acı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kararan gözlerimle dengemi kaybettim. Bana ait olmayan bu bedenin felç geçirmişcesine kasılıp kalışıyla bir taş gibi yere düştüğümü ve eski parkeye çarptığımı hissederken, karanlığa doğru kayıp gittim.

*****

Sisli bir perdenin ardında gördüğüm görüntünün ne olduğunu anlamaya çalışıyor, zorlanıyordum. Çünkü oldukça bulanıktı, hem görüntü, hem zihnim. Aradan geçen kısa bir süreden sonra görüntüler netleştikten sonra,

" Melda..."

Melda'mı, benmi?

" Melda neyin var. Dalgınsın."

Kendimmiydim, Melda mıydım. Yoksa aynı anda ikimizde mi bu bedendeydik.

" Eda.
Sen miydin.
Boş bulununca korktum."

" Neyin var.
Diken üstündesin sanki."

" Yok birşey, sadece gece iyi uyuyamadım."

" Neden? "

" Kızlar, kesin konuşmayıda siparişlere bakın."

" Tamam Berk.
Kızma hemen...

Pislik herif. Sonra konuşalım Melda. Bu herif bizi şikayet etmeden işe dönelim."

" Tamam."

Şuan Melda denen kızın bedeninde onunla birlikteydim. Bu nasıl oluyordu. Rüya gibi bir şey görüyordum sanırım.

Bulunduğumuz yere baktım, ışıl ışıl bir mekandı. Bu kızın çalıştığı yer falan olmalıydı.

Gelen insanların görünüşlerine bakılırsa seçkin kişilerdi.

Neden böyle bir durumda olduğumu anlamamakla birlikte bütün gün hiç oturmadan bu kızla birlikte masa masa gezerek bu seçkin insanlara çay kahve ve benzeri içecekler taşıdım durdum.

Akşam saatleri geldiğinde ise kapıdan girenleri gördüğümde çok şaşırdım.
Bu o adamdı.
Adının Volkan olduğunu duyduğum ve ölmesin diye yardım ettiğim o adam. O soğuk bakışların sahibi olan insan.

Bedeninde olduğum bu kızla nasıl bir alakası olabilir diye düşünürken kızın verdiği tepki ile anladım ki kızla alakası olan o değil, yanındaki, tipi bana Avcı Frank'ı hatırlatan o adamdı.

Gözleri içeri girer girmez üzerimize çevrilmişti.

" Melda.
Volkan beyin masasına bak. "

" Şey benim elim dolu, sen bakar mısın? "

Kızın korkuyla atan kalbi sanki benim kalbimdi. Gitmek istemiyordu o masaya.

" Kovulmak istemiyorsan bana itiraz etme. Elindeki işi bırak ve git siparişleri al."

" Özür dilerim efendim. Hemen gidiyorum."

Bu kız çokmu korkak ne.
Melda istemeye istemeye hızlı adımlarla masaya giderek iki adama hitaben ne alırsınız. Diye sordu.
Volkan denen adam elindeki telefondan başını kaldırmadan filtre kahve derken yanındaki gözlerini kızın bütün bedeninde gezdirerek farketmez dedi.

Melda çekingen şekilde sadece önüne bakıyordu. Çekingenliğinin sebebi bu adamdı. Hızlı adımlarla geri geldikten sonra siparişin ne olduğunu söyleyerek beklerken kalbinin sesini duyabiliyordum.

Az sonra hazırlanan siparişlerle eline aldığı tepsiyi dikkatlice masaya götürüp üzerindeki kahveleri masaya bırakırken Frank'a benzeyen adam kızın kolundan tuttu aniden.

Kızla birlikte benimde bedenimden bir ateş dalgası geçti o an sanki.
Kız elini adamdan kurtarmaya çalışırken adam elini cebine sokarak bir kaç kağıt parçası çıkarak kızın eline sıkıştırdı. Kız,

" Bu paraya gerek yok istemiyorum."

Desede, " Al. " Dedi adam sertçe. Sonrada gülümsedi. Şuan gerçekten karşımda Frank vardı sanki.

Melda korkuyla aldığı paralarla yerine döndü.
Bir zaman adamın bakışları eşliğinde çalıştıktan sonra masadakilerin gidişiyle rahatladı.

Devamında bir süre daha çalıştı, sonra arkadaşı olan diğer kızla vedalaşarak işten çıktı.

Kapidan çıkışıyla korkudan atan kalbini yeniden duymaya başladım.
Neden bu kadar korkuyordu.
Şuan hızlı adımlarla ilerlediği yol ıssız ve karanlıktı. Ben karanlık ve yalnızlıktan korkuyor diye düşünürken arkadan gelen ayak seslerini duyduğunda korkuyla atan kalbi dahada hızlanarak kalbi yerinden çıkacak hale gelmişti.

Daha hızlı ilerlemeye, ardından koşmaya başladı. Bir yandanda ara ara arkasına bakıyordu. Peşinden gelen kimdi?
Tam bu sırada çarptığı bedenle geriye doğru sendeleyip düşecekken iki kol tarafından tutuldu.

Attığı çığlığın ardından,

" Hiişştt.
Korkma küçük ceylanım."

Diyen yine o adamdı.
Ayakta zor duyuyor, sendeliyordu.

" Siz..
Siz o sunuz.
Vede sarhoşsunuz.
Bırakın kolumu lütfen.
Bırakın ne olur. "

Dedi Melda adamın kollarının arasında kurtulmaya çalışarak.
Kollarını kurtarır kurtarmaz geri geri yürürken. Adam:

" Fikret...
Adım Fikret.

Bu ismi ezberle küçük ceylanım. Bundan sonra sürekli duyacaksın."

Melda başını iki yana sallarken,

" Uzak durun benden."

Dedi. Nereye gittiğine bakmadan geri geri yürürken adam sendeleyerek üzerine doğru geliyordu. Bir anda hızlı 2 adımla kızın yanında belirirken kollarından tuttu ve kendine çekti kızı.

" Bundan sonra sadece bana ait olacaksın küçük ceylanım."

Korkulara korku eklendi.
Kızın gözlerine yaşlar hücum ederken kalp atışları kulaklarına tırmandı.

" Hayır!
İmdaat!
Yardım edin imdaaat! "

Kız çığlık çığlığa bağırarak debelenirken adam Melda'nın ağzına kapattığı eliyle kızı ittirerek ara sokaktaki duvara çarptı.
Başında hissettiği şiddetli acıyla adamla duvar arasında kaldı kız.

Adam yüzünü yüzüne dahada yaklaştırırken,

" Senden çok hoşlandım. Seni istiyorum. Günlerdir aklımdasın. "

Diyerek kızın üzerine eğilerek öpmeye çalışınca Melda adamın elinden kurtulup dişlerini koluna öyle bir geçirdiki adamın kanının tadını ben bile hissettim.

Acıyla kıvranan Fikret elini Melda'dan kurtarmak için kıza bir tokat atınca kız savrulup alını duvara çarparak yere düştü.

O acıyla bir süre yüz üstü yerde kalırken bu duruma engel olmak istesemde hiç bir şey yapamıyordum.

Ağlamaya başlayan Melda yerde sırt üstü dönerek adama çevirdi bakışlarını. Gözlerindeki yaşlar sağnak sağnak akıyordu yediği tokattan kızaran yüzüne doğru.
O ağladığı için benim görüşümde bulanıklaşıyordu.

Korkuyla yerinde doğrulup geri geri sürünerek sırtını duvara dayadı kız. Kollarını kendine sararak,

" Lütfen bırak beni.
Yemin ederim kimseye birşey söylemem. Ne olur.
Yalvarırım bırak. "

Adam bırakmak bir yana, yere bir dizinin üzerini çökerek elini kızın çenesine koyarken dahada yaklaştı. İğrenç kokusu burnuma geliyordu.

Fikret denen adam kıza doğru eğilip tekrar öpmeye çalışırken Melda ellerini adamın yüzüne dayayarak uzak tutmaya çalışıyordu.

Sonunda ondan kurtulmak için tırnaklarını adamın yüzüne geçirerek aşağı doğru çekti hızla.

Adam hissettiği acıyla elini yüzüne koydugunda eline gelen kan ile o kadar öfkelendiki, sol elini kızın dudaklarına belinden çıkardığı silahı da Melda'nın kalbine bastırdı.
Silahın namnusunu kızın kaburgalarına ittirerek konuştu.

" Seni küçük orospu.
Sen kim oluyorsunda benim yüzümü tırnakıyorsun lan! "

Kızın korkusu en hat seviyeye ulaşmıştı. Korkuyla tuttu adamın dudaklarındaki elini bileğinden. Kapalı ağzıyla yalvardı yakardı.

" Ne olur...
Ölmek istemiyorum."

Diye yalvararak ağladı. Gözlerindeki yaşlar durmaksızın akıyordu.

Sonra çok güçlü bir ses ve acı duydum. Bir anda her yer karanlığa büründü. O ses ve o acıyla açıldı gözlerim.
Kararan gözlerimle düştüğüm yerde o parkenin üzerinde yatıyordum hâlâ.

Kocaman gözlerim tavanda takılı kaldı bir süre..
İsmi bana benzeyen bu kız, yani Melda dün gece öldürülmüştü.

Ölü bir bedenin suretini taşıyordum şuan. Hızla yerimden kalkıp elimi alnıma koydum.
Bu şişlik dün gece olmuş olmalıydı. Başımın arkasında hissettiğim acıda.

Peki o silahın açtığı yara. Hemen aynalı masanınım önündeki oturağa oturarak aynada kendine baktım. Kıyafetler rüyamdaki kıyafetlerin aynısıydı. Üzerimdeki kıyafetlerin hepsini çıkarıp tamamen çıplak kalan üst bedenimle aynaya baktım.
Sol göğüs altımda kırmızı mor karışık bir yara vardı. Ama kanamıyor ve kurşun deliği yoktu. Sadece kabuk bağlamış bir yara şeklindeydi.

Bu iz bu bedeni öldüren yaranın iziydi. Herşey dün gece gerçekleşmişti.

Dün gece bu dünyaya sürgün gelmiştim.
Melda denen bu kız dün gece öldürülmüştü.
Volkan Karadağlı dün gece kaza yapmış ben onu dün gece kurtarmıştım.
Ve bugün ben ölen Melda'nın bedenine bürünmüştüm. Nasıl olmuştu da bu bedene girişim.

Çıkardığım kıyafetleri kenara bırakırken üzerlerine baktım. Tek damla kan görmemem nedendi.
Kafam iyice allak bullak olmuştu. Dolaptan aldığım kıyafetleri üzerime geçirip kendimi yatağa bıraktım.

Gözlerimi diktiğim tavana doğru bakarken,

" Hey ihtiyar." Dedim.

" Beni duyuyormusun? "

Ama hiç ses yoktu. Kesin uyuyordu cadı. Pes ederek bende onun gibi yapıp biraz uyumaya karar verdim. Bir an önce aklımı başıma toplamalıydım.
Gözlerimi kapatarak uyumaya çalışırken bir yandanda düşündüm.

İstemeye istemeye gönderildiğim insanların dünyasına gelmeyi başarmıştım.
Şu andan itibaren 1000 günüm ve kazanmam gereken 1000 kalp vardı.
1 kalbi bu eve geldiğimde kazanmıştım. Bu yüzden 1000 e düşmüştü sayı.
Eğer 1000 gün içinde bunu başaramazsam geri döndüğümde kendimi tekrar büyülü ormana sürgün yolunda bulabilirdim.

İyi ama nasıl kalp kazanacaktım.
Kalp nasıl kazanılırdı.

Saatlerce yattığım yerde bunu düşündüm.
İlk kalbi ihtiyar kadın sayesinde kazanmıştım.

Beni görünce çok mutlu olmuştu.
O halde insanları mutlu etmeliydim.

İyi ama nasıl. Her insana tek tek iyilik istermisin diyemi soracağım. Çok saçma. Çalan kapı ziliyle yerimden sıçrayarak doğruldum. Biri kapı diline basıyordu. Ardından yine o baston sesi.
Tak! Tak! Tak!
Az sonra kulağıma tanıdık bir ses geldi.

" Günaydın Meri teyze."

Meri teyze mi. İhtiyarın adı Meri mi?

" Melda nerde daha hazır değilmi? "

Melda öldü. Derken dank etti. Beni arıyordu yani Melda olan Melinda'yı.
Sesce rüyamdaki Eda'ya aitti.

İhtiyar kadın,

" Melda bugün işe gelmesin kızım. Kaza geçirmiş. Dinleniyor. "

Derken hızla kalkıp kapıdan fırladım.
Eda bana yardım edebilirdi. Bu dünya ve bilmediğim herşeyi bana anlatacak rehberim olabilirdi.

" Burdayım.
Daha iyiyim nine."

Eda hızla içeri dalarak yanıma geldi.

" Melda.
Canım iyimisin? Nasıl bir kaza geçirdin? Hastaneye gittin mi? İyimisin gerçekten?
Değilsen hastaneye gidelim."

Endişeli gözleri gözlerime bakıyordu.

" İyiyim Eda, sadece bazı şeyleri hatırlayamıyorum..
Bana yardım edermisin? "

" Tabiki ederim.
Ama önce işe yetişmeliyiz. Yoksa o it herif kovar bizi. Gelebilecek kadar iyimisin."

" Hemen geliyorum."

Diyerek çıkacakken beni durdurdu.

" E hani çantan telefonun cüzdanın."

Anlamadığım için saf saf bakınca kız hızla içeri daldı.
Odama girip söylediklerini alıp çıktı.

" Çanta, telefon, cüzdan."

Tek tek göstererek elime tutuşturdu.
Sonrada önüme bir çift ayakkabı koyup giy dedi.

Gerçekten sinir bozucu bir durumdu. Bir insanın direktifleriyle hareket etmek sinirlerimi bozuyordu.

Koluma girip yanında çekiştirerek çıkarırken arkamdaki Meri nine,

" Dikkatli olun kızlar." Diye bağırdı.

" Şanslısın bugün bizi Zekeriya amca bırakacak."

Diyerek önünde durduğumuz aracın içine resmen tıktı beni.
Öndeki yaşlı adam hareket ettiğinde Eda bana döndü.

" Şimdi anlat ne oldu."

" Dün gece çıktıktan sonra mı kaza geçirdin." Gözleri alnıma kaydı.

" Uff. Kötü çarpmışsın."

Öndeki yaşlı adam.

" Kızım kazamı geçirdin geçmiş olsun. Şimdi nasılsın? "

Diyince bir turda ona teşekkür edip iyiyim dedim.

" Dün gece çıktıktan sonrasını hatırlamıyorum."

Diyede yalan ekledim.

" Bugünü bi atlatalım izin alır hastaneye gider bir doktora görünürüz.
Bugün cafede ben ne dersem onu yap pot kırmayalım. Valla acımaz Berk atar ya seni ya ikimizi birden."

" Tamam. " Dedim gönülsüz.

Zekeriya denen yaşlı adam bizi çalıştıkları yere getirip bıraktı.

Araçtan inip başımı kaldırarak geldiğiniz yere bakınca sinirim zıpladı yeniden. Birileri benimle resmen dalga geçiyordu galiba.

1001 AKŞAM CAFE BAR.

Bu sayıyı daha kaç kere görecektim ben.

" Hadi gel."

Diyen Eda ile içeriye girdik.
Önce üzerimize önlükleri taktık.

Sonrada gelen Eda'nın söylediği ve tarif ettiği şekilde Berk denen o insanın gözüne batmadan gün boyu çalıştık. Bu süre içinde Eda'ya bir çok şey sordum. Sadece işle ilgili değil bu dünya ve dünya hayatı ilede ilgili şeyler.

Çoğu sorumda kocaman gözlerle bana baka kaldı.

" Melda dünyaya yeni gelmiş bir çocuk gibi şeyler soruyorsun. Sen hiç iyi değilsin." Desede aldırmadım.

Sonuçta dünya ya yeni gelmiş sayılırdım.

Günün sonunda oldukça çok şey öğrenmiştim. Paranın ne olduğu ve ne işe yaradığı da buna dahil.

Çıkış saatine bir kaç saat kala bir dejavu yararcasına kapıdan giren o adamı gördüm.

Bu.. Bu o adamdı.
Melda denen kızı öldüren zalim insanoğlu.

Sakin adımlarla dün gece oturduğu masaya gelip oturdu yeniden. Yüzünde keyifsiz bir ifade vardı. Üzgün yada mutsuz yada ikisi birden.

Başını kaldırıp garsonlardan birine el kaldırırken gözleri beni bulduğunda yüzü anında ölü beyazına büründü.

Şok şekilde ayağa fırladı.
Bu fırsatı değerlendirmezsem için içimi yerdi.

Ölü birine iyilik yapılırmıydı bilmiyordum. Ama kendime bir iyilik yapacaktım.

Ağır adımlarla masaya doğru ilerledim. Adam yüzünde hayalet görmüş olmanın verdiği korku dolu ifadesi ve büyüyen göz bebekleriyle kendini oturduğu koltuğa bırakıvermişti. Gözlerine bakarak bir kaç adım daha atınca olduğu yerden kalkıp koşarak çıktı mekandan.

Melda'dan kaçabilirdi ama Melinda'dan kaçamayacaktı.

Hızlı adımlarla mekânın arka kapısından çıkıp yan taraftaki ara koridordan geçerken bedenimi karanlıkta özgür kalan Melinda'yla değiştirdim. Fikret denen herif arabasına gitmek üzere burdan geçecekken bir anda önüne çıkarak yolunu kestim.

Karşısında uzun siyah saçları, kırmızı gözleri, siyah ve kırmızı renklerdeki kıyafeti ve en güzeli sivri dişleriyle beni görünce korkuyla gerilerken yakasından tuttuğum gibi karanlık ara koridora doğru fırlattım.

İğrenç bedeni yerde 3-4 metre sürüklenerek arkasındaki çöp varillerine çarpıp durduğunda bir kaç saniye öylece kaldı. Ardından yavaşça doğrularak sırtını varillere dayadı.

Ağır adımlarla yürüyerek yaklaşırken ayağımdaki sivri topuklardan çıkan seslerle irkildiğini görebiliyordum.

Yürüdüm, yürüdüm tam önünde durdum..
Kırmızı gözlerimi gözlerine diktiğimde korkudan ölecek şekilde bakıyordu bana.

Kendine gelip bir anda yerinden kalktı. Bağırarak arka tarafa doğru koşmaya başladı. Alayla gülümsedim.

Benden hızlı bir insanoğlu yoktu bu dünyada. Koşarak yetiştim. Yakalarından tuttuğum gibi bütün gücümle arkasındaki duvara çarptım bedenini. Elimi boğazına dayayıp sıkarken yerden havalandı ayakları.

O kadar öfkeliydimki elimdeki bedeni havaya kaldırmış boğazını sıkıyordum.

" Kimsin?
Nesin?
Ne istiyorsun? "

Dedi zor çıkan sesiyle.

" Seni öldürmek istiyorum."

Dedim kısık sesimle tıslayarak. Aynı anda gözlerine bakarak sivri dişlerimi biraz daha uzattığımda aklı çıkacaktı.

" Yapma.
Lütfen yapma. Acı bana.
Ne istersen veririm. Ne istersen yaparım."

Pis bir şekilde gülümsedim.

" Artık çok geç pislik."

Sol elimle saçlarından tutarak başını yana çevirdim. Niyetim boynunu kırmaktı ama duyduğum sesle anında durdum.

" Eksiler artıları siler küçük cadı."

Cadaloz müdahale etmiş işimi bozmuştu.

Başımı sinirle yukarıya kaldırdım.

" Biraz daha uyusaydın olmuyormuydu yaşlı cadaloz."

Desemde haklıydı. Zaten bir kalbim vardı. Onuda bu pislik yüzünden kaybedemezdim.

Ama yaptığını yanına bırakmak istemiyordum.
Sinirle gülümserken dudaklarımı araladım ve sivri dişlerimi dahada uzatarak bu pisliğin gırtlağından şah damarına geçirdim. Yaşadığı şeyle şok olurken fısıltıyla,

" Vampir." Dediğini duydum.

Damarından emdiğim kanını ağzımda biriktirip bir iki saniye sonra tekrar ittim damarına ve bıraktım.

Ağzımda kalan iğrenç tadı yere tükürerek dudaklarımı koluma sildim.

Alev alev yanan kanı damarlarını dolaşmaya başladığında bütün vücudu bu acıyla kıvranmaya başladı. En az bir hafta bu acıyı çekecekti.

Çünkü benim dişlerimin değdiği yere dilim değmezse bu acı geçmezdi.

Ben Melinda'yım.
Hem bir vampir hem bir cadıydım.
*********************************

Evet canlar bölüm sonu.
Lütfen nasıl bulduğunuz bana yazın.

Loading...
0%