Yeni Üyelik
4.
Bölüm

S.3 Eksik kalp

@azamet_29_2

Yaşadığı şeyle şok olurken fısıltıyla,

" Vampir." Dediğini duydum.

Damarından emdiğim kanını ağzımda biriktirip bir iki saniye sonra tekrar ittim damarına ve bıraktım.

Ağzımda kalan iğrenç tadı yere tükürerek dudaklarımı koluma sildim.

Alev alev yanan kanı damarlarını dolaşmaya başladığında bütün vücudu bu acıyla kıvranmaya başladı. En az bir hafta bu acıyı çekecekti.

Çünkü benim dişlerimin değdiği yere dilim değmezse bu acı geçmezdi.

Ben Melinda'yım.
Hem bir vampir hem bir cadıydım.

Avucumun içinde bir acı hissettim. Yine. Elimi kaldırıp avuç içime baktım. Bir kalp izi daha gördüm anlık. Ölen Melda'nın intikamı bana bir kalp mi kazandırmıştı. İşte buna memnun olmuştum. Artık 2 kalbim vardı.

Bu keyfin üzerine bir süre daha ayakta durup duvarın dibinde çektiği acı ile iki büklüm olmuş kıvranan adamı izlemeye devam etdim. Bunu yaparken acayip zevk aldım üstelik. Eminim çektiği acı Melda'nın da hoşuna gidiyordu.
Şuan canı o kadar yanıyordu ki kasılan bedenini ve boyun damarlarının kabardığını görebiliyordum. Ah! birde gözlerinin kızaran beyazları.

Bir dizimin üzerine çökerek elimi çeneme koydum.

" Nasıl?
Acı çekmek eğlenceli mi? "

" Bu acıyı ezberle Fikret.
Sık sık tadacaksın."

" FİKRET BEY!
NERDESİNİZ.! "

Duyduğum sese bakılırsa adamları bu iğrenç adamı arıyorlardı. Yavaşça ayağa kalktım.

" Seninle işim henüz bitmedi Fikret. Yine görüşeceğiz.
Seni öyle bir hâle getireceğim ki acıdan aklını kaçıracaksın."

Dedikten sonra ellerimi arkamda birleştirdim. Topuklarımı yere vura vura ve kırıta kırıta barın arka girişine doğru yürürken Melinda'yı geçtiğim koridorun karanlığında bırakıp Melda ile girdim mekana.

Ama kapıdan girer girmez o sinir bozan insanı gördüm. Yanında da Eda panikle bana bakıyordu.

Adam beni görür görmez hızla yanıma gelerek karşıma dikilip bağırmaya başladı.

" Melda hanım.
Nerdesiniz siz?
Çıkmak için kimden izin aldınız?
Bu! Ne! Saygısızlık!
Sizi işe alırken şartları söylemedik mi? Ortadan kaybolduğunuz için sizin yerinize servisi ben yapmak zorunda kaldım.
Müdürmüyüm, garsonmuyum!? "

Bütün söylediklerini gözlerimi devirerek dinledikten sonra bir anda,

" YETER! "

Diye bağırarak yakasına yapıştım.

" Melda."

Dedi Eda panikle kolumdan tutarak.

Ben aldırış etmeden devam ederken Eda'nın elleri kolumda, gözleri yüzümdeydi hâlâ.

Karşımdaki insan pisliğini silkeleyerek,

" Bana BAK! "

Dedim. Ama kahretsinki adını unutmuştum. Hiç beklemediği tavrım karşısında şaşırarak bakarken, yanımdaki Eda'ya çevirdim başımı,

" Adı neydi bunun."

Önce
" Be-Berk." Dedi kekeleyerek sonra,

"Melda yapma." Dedi çekinerek.

" Bana bak Fare." Dedim yinede.

Fare Berk'ten daha çok yakışıyordu bu surata.

" Geldiğimizden beri koca kıçının üzerinde gelenleri, gidenleri izliyor hiç bir şey yapmadan öylece oturuyor, birde başkalarını aşağılıyorsun.
Sen kendini bu dünyanın sahibi falan mı sanıyorsun?"

Dedikten sonra hızla geriye ittiğimde arkasındaki masaya çarparak olduğu yere düşerken diğer masalarda oturan insanlar bizi izliyordu.

Fare surat hayretler için de bana baktıktan sonra, hırsla yerinden kalkarak üzerime yürürken Eda önüne geçip engel olmaya çalışarak,

" Berk bey lütfen beni dinleyin.
Melda dün gece kaza geçirdi.
Hafızasını kaybetmiş. Şuan ne yaptığını ne söylediğini bilmiyor.
Lütfen affedin."

Adam hem sinirle hem inansam mı edasıyla bana bakarak tepeden tırnağa beni süzdükten sonra,

" Bu doğrumu?" Dedi.

Tam saydıracakken Eda yine,

" Yemin ederim doğru Berk bey.
Baksanıza kafasında kocaman şişlik var. Hastaneye bile gitmemiş. Sadece evini hatırlayarak evine gitmiş. Ninesini bile hatırlamıyor.

Siz işten kovmayın diye çeke çeke ben getirdim işe. Yoksa çalıştığını bile hatırlamıyordu."

Adam sinirle Eda'ya döndü.

" Aylığını alsın eve gitsin.
Aklı başına gelmedende gelmesin buraya. Yoksa yaşlı ninesini falan dinlemem kovarım."

" Tamam efendim. Çok teşekkürler. "

Diyen Eda'ya sinirle bakarken kız hızla yanıma gelerek,

" Melda yürü gidiyoruz."

Diyerek koluma girdikten sonra beni çeke çeke arka tarafa götürdü.
Aniden karşıma dikildi.

" Melda ne yapıyorsun sen?
Nerdeyse kovulacaktın."

" Umrumda bile değil."

Derken kollarımı göğsümde birleştirip başımı yana çevirdim.

" Umrunda değilmiş.
Kızım kovulursan evinizin giderlerini nasıl karşılayacaksın?
Ninenin ilaçlarını nasıl alacaksın? "
Kaşlarım çatık yüzüne baktım.

" Ne demek nasıl karşılayacaksın.
Neden ben karşılıyorum."

Eda garip garip yüzüme bakıyordu.
Ne söyledim diye düşünmeden edemedim.

" Melda!" Dedi... Sonra durdu.

" Doğruya unutmuş olmalısın."

" Neyi unutmuşum? "

Eda bana baktı bir süre.

" Tamam.
Şimdi şöyle yapıyoruz."

Derin bir nefes aldı.

" Önce aylığını alacağız."

Diyerek koluma girip çeke çeke beni arka bölümdeki kapısı kapalı odaya kadar götürdü. Kapıyı tıklayıp beklemeden içeri girdi. Benide peşinden sürüdü tabi.

Daha ağzımızı açmadan koca göbeğiyle bana büyülü ormandaki bodur cüceleri hatırlatan bir adam önümüze beyaz bir zarf attı.

" Berk bey söyledi.
Aklını başına toplamadan gelme. "

Diye uyarmayıda ihmal etmedi tabi.
Sinir katsayım iyice artmaya başlarken kendimi zor tutuyordum.

Eda masadaki zarfı alıp beni tıpkı getirdiği gibi yine çeke çeke dışarı çıkardı. Üzerimdeki iş önlüğünü çıkararak, gelince çıkardığım hırkayı üzerime giydirdikten sonra askıdan Melda'nın çantasını alıp zarfı içine koyarak kafamdan geçirdi.

" Şimdi burdan çıkıyorsun ve direk eve gidiyorsun.
Evi bulabilirsin değilmi."

" Tabiki bulurum."

" Güzel. Yatıp iyi bir uyku çekiyorsun. Yarın sabahda ben size geliyorum ve her şeyi konuşuyoruz."

" Kafam zaten iyice karışmıştı. Bu yüzden kısadan kesip tamam dedim ve arka kapıdan çıktım.
Ellerimi hırkamın ceplerine sokarak yürümeye başladım.
Saatin ne olduğunu bilmiyordum. Ama gece olmalıydı. Karanlık yolda ağır ağır yürürken bir yandanda bugün Eda denen o insan kızdan öğrendiğim şeyleri kafamda tekrar ediyordum.

Bu kızdan bir çok şey öğrenmiştim. Mantıklı yada mantıksız aklıma gelen herşeyi sorduğum için dünyaya yeni gelmiş gibi sorular sorduğumu düşünmüştü. Burda doğarak olmasada dünyaya yeni gelmiştim maalesef. Sanırım Eda Melda denen o kızı da çok seviyordu ve iyi arkadaşıydı. Acaba öldüğünü bilse ne hissederdi. Eminim çok üzülürdü.

Öğrendiklerimi kafamda tekrar ederek yürümeye devam ederken bir anda kulağıma gelen tanıdık seslerle olduğum yerde durdum.

Gerçekten kedi sesi mi duyuyordum banamı öyle geliyordu. Dikkatle dinlemeye devam ederek etrafıma bakındım. Evet kedi sesleri duyuyordum. İnanamadım. Bu dünyada kedi varmıydı. Benim dünyamda da kediler vardı çünkü her cadının kendi kedisi olurdu.
Ben hariç. Ordaki kediler bile beni istememişti. Hemen seslerin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Sessiz adımlar atarak sesin yönünü bulmaya çalışırken biraz ilerdeki büyük çöp konteynırından geldiğini anladım.

Hızla çöpün olduğu yere koştum. Sesler konteynırın içinden geliyordu. Hemen kenarına dayanarak içine doğru eğildim. Çöpleri karıştırırken ağzı bağlı bir poşetin içinde debelenen yavru kedileri görünce şok oldum. Nasıl bir insan yapardı bunu. Poşeti aldığım gibi geri indim yere.
Poşeti yere bırakıp yırtarak açtığımda 4 tane yavru kediyi görünce o kadar sinirlendim ki bunu kim yaptıysa aynısını ona yapmak, bir poşete sokup ağzını bağlayıp çöp konteynırına atmak istedim.

Kediler çok küçük değillerdi ama büyükte sayılamazlardı. Poşetten çıkar çıkmaz miyavlayarak etraflarına bakınırken hırkamı çıkarıp kedileri içine koyup sararak kucağıma aldım.
Sıcak kazağın içine girince zavallıların sesleri kesiliverdi.
Hızlı adımlarla eve doğru yürümeye devam ederken yol üstünde, üzerinde büfe yazan küçük bir dükkanın önünden geçerken durup içerdeki adama kediler için bir şeyi varmı diye sordum.

Adam,
" Salam ve süt var. " Dedi.

Salam ne diye sorunca alık alık baktı.
Sütü biliyordum ama salam ne bilmiyordum.

" Boşver kediler yermi? "

Dediğimde sessiz başını salladı.

" Tamam ikisindende ver. "

Adam bir poşete süt ve salam koyarak uzattı. Alıp gidecekken,

" Ücreti." Dedi.

" Ücret? " Dedim sorarcasına.

Bu kez sinirle baktı.

" Sen uzaydan mı geldin kızım.
Parası diyorum, parası."

Aa para.. Doğruya. Bu dünyada herşey parayla demişti Eda. Kedileri ve poşeti tek koluma alıp çantadan o para denen şeylerden çıkardım. Mavi olan kağıdı çıkarıp adama uzattım. Bu dünya ne zor bir yermiş dedim.
Sonrada arkamı dönüp yürüdüm.

" Bekle üstü."

Duymazdan gelip devam ettim.

Bir süre gece karanlığında hızlı hızlı yürüyerek eve kadar geldim nihayet. Yaşlı nine uyuyor olmalıydı. Bu yüzden kapıyı çantadaki anahtarla sessizce açarak içeri girdim. Işıkları açmadan mutfağa girip bulduğum bir kabıda alarak hızla dışarıya çıktım.

Yere çömelip kedileri bahçeye yere bırakıp önce sütü çıkardım poşetten. Sonrada tamamını elimdeki kaba boşaltarak ufaklıkların önüne koydum. O kadar çok acıkmışlardı ki hemen içmeye başladılar. Poşetin içindeki o salam denen şeyide çıkarıp üzerini soyup bölerek poşetin içine koydugumda sütden sıkılanlar salamı yemeye başladılar. Hemde ne yeme.

Bu sırada yine avucumun içinde bir acı hissettim. Hemen avucuma çevirdim gözlerimi.

4 parçadan oluşmuş bir kalp izi gördüm anlık. İnanamadım. Bu 4 yavruyu kurtarıp yiyecek verdiğim için aynı anda 4 kalp kazanmıştım. Kedilere baktım göz ucuyla. 4 kedinin 4 küçük kalbini kazanmıştım. Oysa ben sadece insanların kalbini kazanacağımı sanırken meğer hayvanlarında kalbini kazanabileceğimi öğrenmiş oldum böylece. Tekrar avucuma bakarken bu kez hiç ummadığım bir şey oldu.
Tırnaklarım sert ve uzun birer şekil alırken gördüğüm şeye korkarak ve inanamaz bir halde bakarak olduğum yere kıç üstü düştüm.

Hâlâ inanamaz gözlerle ellerime ve tırnaklarıma bakıyor, bunun nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Bu olan şeyin vampir tarafımla ilgisi yoktu. Bu, cadı tarafımla alakalıydı eminim. Cadı güçlerim kalp kazandıkça gelişiyor olabilirmiydi... Olabilirdi. Bu hoşuma gitmişti doğrusu. Tırnaklarım eski haline gelince kendi kendime gülmeye başladım.

Bir günde 6 kalp ve cadı gücü. Dedim hâlâ gülerken. Ayağa kalktım. Kedileri bahçede bırakıp eve doğru yürürken peşime takılan gece karası kediyi görünce durdum. Diğerleri oturdukları yerde yalanıp temizlenirken bu yavru benim peşimden geliyordu. Eğilip ensesinden tutarak havaya kaldırdım. Mavi gözleriyle bana bakıyordu.
Sen nereye ufaklık.
Diyerek diğerlerinin yanına getirip bıraktım.

" Kardeşlerinle birlikte burda kalacaksın."

Yeniden eve doğru yürüdüm. Ama yine peşime takıldı.
Durup beklediğimde bacaklarıma sürünmeye başlayınca anladım. Benimle kalmak istiyordu.
Her cadının bir kedisi olan dünyamdaki kediler bile beni istemezken bu gece karası kedi beni istemişti.

" E tamam o zaman gel bari."

Kucağımda uslu uslu duran kediyide alıp içeriye girerken sana Gece diyeceğim, dedikten sonra kapıyı kapattım. Odama yani Melda'nın odasına girerek Gece'yi yatağa bırakıp üzerimdeki çöp kokan kıyafetlerden de kurtulup temizlerini giydim.

Odadan çıkıp ninenin olduğu odaya giderek sessizce kapıyı açıp baktım, gerçekten uyuyordu. Kapıyı yavaşça örterek odama dönüp, kendimi yatağa atarak gözlerimi kapattım. Bir süre bir o tarafa bir bu tarafa dönerek uyumaya çalıştım, ama olmuyordu.

Kahretsin ki uyku bile uyuyamadığım bir dünyada 1000 gün daha kalmak zorundaydım.

Uykum gelene kadar yapacak birşeyler düşünürken aklıma gelen şeyle önce odadan sonrada evden dışarıya, bahçeye çıktım. Tek katlı evin yüksekliğine baktıktan sonra tek hamlede çatısına zıpladım. Ayakta durarak kendi etrafımda dönerek çevreye baktım. Tek katlı evlerin olduğu sessiz sakin bir bölgeydi.

Olduğum yere oturarak berrak gökyüzünü izlemeye başladım.
Bu sırada aklıma gelen hangi mevsimdeyiz sorusuna etrafıma bakarak cevap aradım. Ağaçların yarı çıplak dallarındaki yaprakların yeni açtığını gördüğümde anladım, mevsim bahardı. Hava bu yüzden ılık geliyordu bana.

Olduğum yere uzanıp ellerimi başımın altında birleştirerek gökyüzünü izlemeye devam ederken bir yandanda kafamın içini düzenliyordum. Gün doğumundan itibaren yeni kalplerin peşine düşecektim. Ama önce Eda ile konuşacaktım. Yada o benle konuşacak diyeyim.

Orda öyle ne kadar durdum bilmiyorum. Ama ninenin sesiyle gözlerimi açtığımda güneş çoktan doğmuştu. Hızla yerimde doğrulup çatıdan aşağıya baktım. Yaşlı kadın bastonuyla kapının önüne kadar çıkmış beni arıyordu. Hemen çatının diğer tarafından aşağı atlayarak öne geldim.

" Melda nerdesin kızım? "

" Iıı.. Hava alıyordum nine."

Tabiki yalandı.

" Gel hadi.
Ben çayı koydum sende kahvaltıyı hazırla."

" Ta-tamam. Nine."

Şimdide kahvaltı hazırlayacaktım.
Başımı bıkkın şekilde yukarıya kaldırdım.

Kaldı 999 gün. Sabır erdemdir Melinda.

Diyerek içeriye girdim. Koridorun ortasındaki kapıdan mutfağa girecekken Gece çıktı odadan ve dış kapıya yöneldi. Dışarı çıkmak istiyordu anlaşılan. Kapıyı açıp izin verdim sonrada mutfağa geçtim.
Dolabı açarak kahvaltılıkları alıp masaya yerleştirdikten sonra çayı demledim. Yine dolaptan 3 yumurta alıp omlet yaparak masaya bıraktım. Masaya, ninenin karşısındaki sandalyeye oturdum.

Tam çatalı elime almıştım ki donup kaldım. Önce masaya sonra tezgaha ve dolaba baktım seri şekilde.

Hiç bilmediğim bir evde hiç bilmediğim bir işi yapmıştım. Kahvaltı hazırlamıştım ve herşeyin yerini elimle koymuş gibi biliyordum.
Bu nasıl olmuştu.
Düşündüm... Düşündüm...
Farkında olmadan Melda'nın zihnindeki bilgileri kullanmıştım.
Elimde çatal hâlâ dalgın düşünürken çalan kapı ziliyle irkildim bu kez. Karşımdaki nine titreyen eliyle çayını yudumlarken,

" Eda geldi galiba." Dedi.

Yerimden kalkıp kapıya giderek açtım. Eda'ydı gelen. Elinde bir poşet karşımda bana bakarak gülümsüyordu.
Teklif etmemi beklemeden yanımdan geçip içeri girdiğinde arkasından Gece de girdi. İkiside doğruca mutfağa geçtiler bende peşlerinden.
Eda, Ayh! Diye bir çığlık atarken nine,

" Bu nasıl girmiş içeri." Dedi.

İkiside gece karası kediye bakıyorlardı.

" Ben aldım." Dediğinde bu kez ikiside bön bön bana bakıyordu.

" Ne!? "

Eda:

" Sen kedi sevmezsinki."

" Artık seviyorum."

Dedim umursamaz şekilde. Anlaşılan Melda kedi sevmiyordu.

" Neyse gelirken simit aldım yeriz diye."

Eda kendine bir çay doldurup masaya kuruldu. Hâline bakılırsa bu evde rahattı.

" Ninecim nasılsın ağrıların nasıl? "

" İdare ediyorum Eda kızım."

" Haftaya tedaviye başlanacakmış daha iyi olacaksın merak etme."

" Amaan kızım yaş olmuş 80 bundan sonra benden hayır yok. Bu kadarına şükrediyorum."

İkisi konuşurken öylece onları izledim.

" Ne hakkında konuşuyorsunuz? "

Haftaya dayın nineni alıp İzmir'e götürecek ya. Bir süre hastaneye yatarak fizik tedavi olacak ya. Ondan bahsediyorum.
Ama sen bunuda unutmuş olmalısın arkadaşım. Ama üzülme haftaya senide bir doktora göstereceğiz. Annemin çalıştığı hastanede çok iyi bir doktor var. Sana randevu aldık."

" Sağol kızım iyi yapmışsın. Aklım Melda'da kalacaktı yoksa."

Nine minnetle Eda'ya bakarken,

" Eda. Bana kendini anlat." Dedim.

Gözleri doldu gereksizce.
Galiba halime üzülmüştü. Hafızası kayıp Melda. Keşke başka yalan bulsaydım demeden geçemedim.

" Adım Eda Şengül. Hemşire annemle birlikte yaşıyorum. Seninle liseden beri arkadaşız. Aynı yerde çalışıyoruz... Duk! Yani. "

" Hmm. Anladım.
Yakında hatırlarım heralde."

Diye bir yalan daha söyledim.

*****

Aradan bir hafta geçmişti.
Dayı İhsan Bey Pazartesi sabahı erken saatte nineyi almak üzere kapıdaydı.
Ne içeri girdi ne konuştu nede başka birşey. Tek cümlesi hazırsan gidelim anne oldu. Ben nineyle vedalaşırken İhsan beyefendi de valizini alarak arabaya koydu.

" Kendine dikkat et güzel torunum."

Diyen nine bana sımsıkı sarılmıştı. Onun gidecek olmasına birazcık üzüldüğümü hissettim. Ama birazcık. Oğlu nineye yardım ederek arabaya bindirdi ve göz ucuyla bana bakıp hiç birşey söylemeden kendide arabaya bindi. Sonrada basıp gitti.

Sanırım Melda'dan hoşlanmıyordu. Bende o fareye bayılmamıştım zaten. Artık bu evde bir süre yalnız kalacaktım..

Her neyse diyerek içeriye girip çantamı telefonumu hırkamı aldım. Gece' yide bahçeye çıkarıp kapıyı kilitledim. Kalp avına çıkıyordum.
Nasıl yapacaktım bilmiyordum ama bir şekilde kalplerimi çoğaltmalıydım. Geçen 9 günde sadece 6 kalp kazanmıştım ve geriye 992 günüm kalmıştı. Bunları düşünerek bahçeden çıkacakken Eda'yı gördüm.

" Melda..
Geç mi kaldım. Ninen gitti mi? "

" Evet biraz önce gitti.?

" Tüh ya. Yetişemedim.
Neyse gelince affettiririm kendimi artık. Hadi bizde gidiyoruz."

" Nereye? "

" Hastaneye unuttum mu? "

" Bugün benim başka işlerim var.
Hastaneye falan gidemem. Zaten iyiyim de, yavaş yavaş hatırlarım herşeyi."

" Olmaz Melda.
Zaten zar zor aldık randevuyu hadi gidiyoruz."

" Eda gerek yok! "

Desemde dinlemedi. Zorla çekiştire çekiştire yürüttü beni. 1 saat kadar sonra hastanedeydik. Benim yerime işlemleri o ve annesi Seda yaparken bende kantin denen yerde masada oturmuş kafamı ritmik şekilde masaya vururken neden Eda'ya uyduğumu sorguluyordum.

Bu sırada masamın hemen önünden geçen iki kişinin konuşması dikkatimi çekti.

" Adnan Bey ne zaman düzelecek Fikret abinin bu durumu. Sürekli inliyor adam acıdan."

" Valla ne desem bilmiyorum. Çektiği acının nedenini bile anlayamazken ne zaman geçeceğine dair birsey söyleyemiyorum. Araştırıyoruz hâlâ.
Bu arada oda verdiğimiz ağrı kesicilerle dayanmaya çalışacak."

Duyduğum sözlerden sonra anladım ki bahsedilen Fikret Melda'yı öldüren Fikret'ti. Yani benim cezalandırdığım Fikret.

Çektiği acının hâlâ devam ediyor oluşu hoşuma gitmişti doğrusu.
Ama geçmesi yakındı.

" Ya Volkan abi. Onun durumu."

Duyduğum cümle ile yerimde doğruldum.

" Onun durumuda zor.
Beline gelen kurşunu gelir gelmez çıkardık. Bugüne kadar ilerleme kaydetmeyi bekliyordum ama bacaklarındaki uyuşukluk ve güçsüzlük hâlâ devam ediyor. Bence sebep sinirsel bir durum. Fizik tedavi ve ilâçlarla düzelebilecek birşey olduğuna inanıyorum. Ama ağrılardan kalkamadığı için tedaviyede geçemiyoruz."

" Bu nasıl oldu anlamıyorum.
İki kardeş birden bire aynı zamanda hastanelik oluyor. Volkan abi saldırıya uğruyor Fikret abi sokakta acıyla kıvranırken bulunuyor.
Kimin işi bilmiyorum ama biri bizimle uğraşıyor. Onun kim olduğunu bir bulursam kevgire çevirecem yapanı."

" Bak seen.
Bu ikisi kardeşmiymiş."

Derken Eda ve annesi geldi.

" Hadi Melda gidiyoruz."

" Nereye? "

" Doktora canım, doktora..."

Diyerek koluma girip yine çeke çeke götürmeye başladı.
Bu kızda çekiştirme hastalığı vardı sanırım. Bir süre sonra doktorun odasındaydık. Birlikte doktorun karşısına geçerek oturduk. Doktorun,

" En son hatırladığın şey. "

Diyerek başladığı bütün sorulara cevap verdim. Söylediği şeylerin yarısını dinledim yarısını dinlemedim. Çünkü aklım Volkan Karadağlı ve kardeşi olacak mahluktaydı. Sonunda doktorun odasından çıktığımızda hatırladığım tek şey düşünme egzersizleri ve zamanla düzelir dediğiydi.
Eda'nın hemşire annesi görevine dönerken bizde Eda ile birlikte hastaneden çıktık. Dışardayken Eda'ya dönüp,

" Benimle geldiğin için sağol.
Sen artık işe git. Yoksa senide kovmaya kalkar o Fare." Dedim.

Önce itiraz etsede ikna ederek yolladım Eda'yı. O gittikten sonra hızla geri döndüm.

Niyetim önce Fikret denen insan pisliğini sonrada hâlâ bir kalp alacağım olan Volkan denen adamı görmekti.

İçeriye girerek danışma yazan masaya gelerek sürekli telefonda konuşan kızın konuşmasının bitmesini bekledim. Telefonu kapatıp bana baktığında Volkan Karadağlı ve Fikret Karadağlı'nın hangi katta kaldıklarını sordum. 5. Katta 358 ve 360 nolu odalarda olduklarını öğrendikten sonra tekrar dışarıya bahçeye çıktım. Akşama kadar burda bekleyecektim.

Nihayet akşam olunca 5. Kata doğru yola çıktım merdivenlerden yürüyerek. Kata geldiğimde koridorda gezen adamları görünce doğru katta olduğumu anladım.

Gelmesine gelmiştim de nasıl görecektim adamları. Gerçi Fikret'i görmesemde olurdu. Tabi şimdilik. Sonra nasılsa görecektim onu.

Ben ne yapacağımı düşünürken koridordaki adamlardan biri bana bakarak,

" Hey sen!
Kimsin!?
Neden burdasın.?
Bu kat yabancılara kapalı." Dedi.

Bak sen demek koca katı kapatmışlardı. Karşımdaki iri yarı adama bakarak konuşurken adım adım yaklaştım.

" Volkan Karadağlı'yı göreceğim."

Adam önce şaşırdı, sonra tepeden tırnağa beni süzdü.

" Neden görmek istiyorsun? "

Tam önünde durdum.

" Duydum ki çok ağrısı varmış ve geçmiyormuş. Ağrılarını geçirebilirim. Söyle beni görsün."

Adam güldü.

" Dalga geçecek yer bulamadın da buraya mı geldin...
Şimdi geldiğin yoldan geri dön ve kaybol. Canın yanmasın ufaklık."

Kollarımı arkamda birleştirdim.

" Volkan Karadağlı ile görüşmeden gidemem."

Ondan alacağım bir kalp vardı çünkü.
O sırada arkamda duyduğum ses,

" Doktorların yapmadığı neyi yaparak ağrılarını geçireceksin."

Dedi. Bunu söylerken yanımdan önüme geçip karşıma dikilerek bana bakan kişi aşağıda, kantinde gördüğüm Doktor Adnandı.

" Cevap ver."

Dedi iri yarı olan.
Gözlerimi adama çevirerek başımı yana eğdim. Ellerimi havaya kaldırarak parmaklarımı gösterdim.

" Bunlarla."

Derken doktora döndüm.

" Siz doktorlar ilaçların her şeye iyi geleceğini sanıyorsunuz. Bazı şeyler ilaçlardan daha etkilidir."

" Git işine kızım.
Servet çıkarın şu kızı."

" Ne oldu haklı çıkarım diyemi korktunuz...

Peki siz bilirsiniz.
Acı çekmeye devam etsin o halde."

Dedikten sonra tam arkamı dönüp yürüyecekken kolumdan tuttu iri yarı olan.

" Bekle!
Abiye soracağım."

Blöfüm işe yaramıştı. Adam odaya doğru giderken doktor olan gözlerini bana dikmiş bakıyordu.

" Nasıl bu kadar kendinden eminsin ve neden yardım etmek isyiyorsun? "

Omuz silktim.

" İnsanlara iyilik yaparak kalp kazanıyorum."

Derken kapıdan Servet dedikleri adam çıktı.

" Buraya gel."

Ağır adımlarla yürüyerek odanın önüne kadar geldim.

" Bekle üzerini arayacağım."

" Ne? Anlamadım."

" Seni öylece içeri alacağımızı mı sandım. Üzerinde silah yada bıçak, yada zarar verici başka bir şey olmadığından emin olacağım.

Kollarını kaldır."

Ne demek istediğini anlamadım ama istediğini yaptım. İşin ucunda bir kalp vardı. Kollarımı iki yana açtığımda bütün vücuduma dokunarak söylediği şeylerden varmı diye baktı sonra,

" Tamam geç."

Dedi kapıyı açarak.

Ağır adımlarla odaya yürüdüm.
9 gün önce karanlıkta yol kenarında gördüğüm bu adam şuan yatakta ağrıları yüzünden boncuk boncuk terleyen yüzünü tavana çevirmiş kapalı gözlerle dişlerini sıkıyordu.

Elimi çeneme koyarak düşündüm.
O gece kanamalarını durdurmuştum ama birşey ters gitmiş olmalıydı.
Bu ağrılarının olmaması gerekiyordu çünkü.

Bu sırada bana dönen gözleriyle konuştu Volkan.

" Ne oldu? Vazmı geçtin, yalan mı söyledin? "

" Düşünüyordum sadece."

Dedikten sonra,

" Yarayı görmem lazım.
Yüzüstü yatar mısın? "

Demiştim ki Servet belinden çıkardığı silahı yüzüme çevirdi.

" Yaranın nerde olduğunu nerden biliyorsun."

Elimle silahı yana doğru itekledim sakince.

" Kantinin önünde bu doktorla konuşurken duydum seni. Hatta Fikret diye birinide sordun."

Volkan girdi araya.

" Servet bırak.
Bundan daha kötü ne olabilir. "

" Şimdi izin verecek misiniz yardım edeyim.."

Servet şüpelide olsa silahını indirirken doktor ile birlikte Volkan'ın yüzüstü yatmasına yardım ettiler.

Volkan zorlukla döndükten sonra derin bir nefes verdi. Vucudunun üst kısmında giysi olmadığı için, tam bel çukurundaki küçük yarayı rahatlıkla görüyordum. Tabi sırtındaki sağ kürek kemiğinde başlayıp sol kalçasının üzerinde sonlanan kanatlı ejder dövmesinide.

" Çok ağrıyor galiba."

Sinirle güldü.

" Ne yapacaksan yap artık! "

Dedi acıyla.

" Tamam. Önce kendini serbest bırak ve kıpırdama."

Dedikten sonra sağ elimin baş parmağını ağzıma götürerek ısırdım. Bunu yaparken arkamdaki iki adama göstermeden yaptım tabiki. İki baş parmağımı yaranın üzerine koyarak masaj yapmaya başladım. Parmağındaki kesiden yaraya bulaşan kan deriye nüfuz ederken masaj yaparak iyice deriye geçmesini sağlıyordum. Aşağı yukarı 5 dakika kadar bu şekilde masaj yaptıktan sonra ellerimi çekip arkamda birleştirerek geriye adımladım.

" Bu kadar." Dedim.

" Artık bana müsade."

Diyerek kapıya yönelmiştim ki kolumdan tutan Servet,

" Acele etme." Dedi.

Sonrada,

" Abi." Dedi Volkan'a hitaben.

Volkan yattığı yerde omuzları titreyerek gülerken sağ avucumda aynı acıyı duydum ve baktım.

İşte eksik kalbim.

*******************************

Evet canlar bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

Loading...
0%