Yeni Üyelik
6.
Bölüm

S.5 Kanının tadı çok güzel.

@azamet_29_2

" Eski zayıf melez değilim artık Badly."

Yerde çığlık çığlığa kıvranırken bütün bedeni bir kağıt gibi yanarak kule dönüştü ve rüzgarda savrularak yok olup gitti.

İlk kez kendi cinsimden birini ellerimle yok etmiştim. Bir saf kanı yok etmiştim.

Artık o zayıf Melinda değilim. Diye tekrar ettim içimden. Bir safkanla savaşmış ve kazanmıştım zira.

Kanımda dolaşan adrenalin hâlâ etkiliyken kendime ve ellerimdeki kana bakarak yavaşça yerimde doğrulurken sendeledim önce. Badly giderken bende kendine ait izler bırakmıştı çünkü. Aldığım darbelerin izleri.. Yavaşca attığım ilk adımdan sonra yürümeye başladım.

Her yerim ağrıyordu. Umarım Badly gibi başkaları da gelip peşime düşmezdi.

O an aklıma gelen şeyle olduğum yerde durdum.
1. Si. Benim bu dünyada olduğumu nasıl biliyordu.
2. Si. Badly buraya nasıl geldi.

Hızla arkama ve etrafıma bakındım.
Benim bu dünyaya gelmemi sağlayan kişi ihtiyar cadıydı. Peki ya Badly.?
O nasıl gelmişti buraya. Yoksa onuda mı cadaloz yollamıştı.

Aaa! Hadi ama!
O kadar da değil! O bir cadı ve benim tarafımda. Beni öldürmek isteyen başka bir vampiri benim peşimden yollamazdı, yapmazdı.

Başımı iki yana sallayarak saçma sapan düşüncelerimden kurtulmaya çalışarak yoluma devam ettim.
Yüksek binaların arkasında kalan caddeden çıkarken Melinda'yı gecenin karanlığa bırakıp Melda olduğumda ağrılar dahada arttı.

İnsan bedeni daha dayanıksız olduğu için olmalı diye düşünürken, düşünce ipimin bir ucu benim elimde diğer ucu melez kanıyla cadı bir anneden kanlar içinde doğan bebeğe kadar gidiyordu.

Bu dünya ve bu bedene 1001 gün mahkumluğumu bir kez daha hatırlayarak kahırlar ve belalar okumalarımın eşliğinde yürümeye devam ettim.

Nihayet eski ve tek katlı evin önüne geldiğimde şafak söküyordu.
Her geçtiğimde bana cadalozun evini hatırlatan tahta kapılı bahçeye girip evin önüne geldiğimde beni Gece karşıladı. Gözleri bana dönük bacaklarıma tırmanmaya çalışırken,

" Ahh...
Seni unuttum.
Acıkmış olmalısın."

Ayakta zor durduğum için dayadığım omuzumla kapının kasasından destek alarak cebimden anahtarımı çıkardım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Gece'de peşimdeydi. İçeri girip kapıyı kapattım. Direk mutfağa yöneldik. Gece çok acıkmış olmalı ki sürekli miyavliyordu. Buzdolabını açıp içinden bir kutu süt aldım ve kapıyı ayağımla kapattım.

Mutfaktan antreye çıktığımda Gece'de iştahla peşimden geliyordu. Dış kapının arkasına gelip sütü Gece'nin tabağına boşalttım. Resmen içine atlayarak içmeye başladı.

Bir ara mama almalıyım sana.

Kutuyu oraya bırakıp ağrıyan bacaklarla banyoya doğru yürüdüm. Kendimi içeri atar atmaz aynaya baktığımda yüzüme yediğim yumrukların Melda'da'nın bedeninde daha belirgin şekilde olduğunu gördüm. Kanları söylemiyorum bile.

Suyu açıp elimi yüzümü güzelce yıkayıp kurulduktan sonra odama doğru ilerledim. Tam içeri girecekken takılan ayağımla yüzü koyu kapaklanacakken yere bir karış kala havada asılı kaldım. Ne oluyor demeye kalmadanda saniyeler içinde yerdeydim. Ama daha yavaş.
Yüzü koyun yattığım yerde bir süre ne olduğunu düşününce, bir gücümün daha geliştiğini anladım. Ama işin garibi fazla hızlıydı sanki.

Kadim bilgiler için kalp kazanmak gerekir diyen Cadaloz geldi gözümün önüne. Bu güçler işini düşünmeyi yarına bırakıp yerimde sırt üstü döndüm. Yere bıraktığım sırtımdaki kemikler sızlıyordu resmen ve yorgundum, hemde çok.

Gözlerim kapanırken Gece'yi duyuyordum. İnce miyavlamalarıyla yanıma kadar gelip üzerime çıktığını hissetsemde ne bakacak ne kıpırdayacak halde değildim. Karnımın üzerine kıvrılan Gece ile birlikte uykunun kollarına bıraktım kendimi.

*****

Yüzümdeki ıslak pürüzlü dil ile açtım gözlerimi Gece benden önce uyanmış beni uyandırmaya çalışıyordu. sanırım. Gözlerimi açmış aklımı toparlamaya çalışırken dış kapının şiddetli şekilde vurulmasıyla bir anda yerimde sıçradım.

Başımda hissettiğim ağrıyla birlikte yerimde doğrulurken aceleyle etrafima bakındım. Gün doğalı çok olmuş pencereden içeriye sızan gün ışığı odamın tabanını sarıya boyarken ısıtmayada başlanmıştı. Tekmelere dönüşen kapı sesiyle hızla kalkıp odadan çıktım. Uyuya kalmışım diye düşünürken antreden geçip kapıya yöneldim. Kapıyı son hız açıp,

" Ne var." Diye bağırdım kim olduğuna bakmadan.

Karşımda Eda'yı görünce şaşırsamda onun gözlerindeki şaşkınlık benimkilerden daha fazlaydı.

" Melda! "

Diye cırladı önce. Sonra,

" Ne oldu, ne bu halin?
İyimisin? "

" Ne varmış halimde."

" Ne mi var. Elin yüzün mosmor.
Yine mi kaza.. Yoksa başka birşey mi? Cabuk anlat nr oldu. "

Diyerek koluma sarıldığında,

" Eda! "

Diye bağırarak elimi ağzına kapattım.

" Başım ağrıyor bi sus!
İyiyim bir şeyim yok."

" İyisinde bu halin Ne o zaman? Seni bıraktığımda böylemiydin.
Ne oldu? Hayır.
İyi falan değilsin hadi gel hastaneye gidelim."

" İyiyim dedim."

Kaşları çatıldı

" O zaman 3 gündür neden telefonlarıma cevap vermiyorsun! "

" 3 gün mü?
Ne 3 günü? "

" Seninle hastaneye gittiğimizden beri 3 gün oldu. 3 gündür sana ulaşamıyorum. Yoksa...
Yoksa yinemi unuttun bir şeyleri. "

Gözlerimi devirdim.

" Madem ulaşamadın neden 3 gün bekleyip yeni geliyorsun. Önce gelseydin daha iyi olmazmıydı? "

Kızgın gözleri gözlerimi buldu.

" Kusura bakma arkadaşım.
Hastalıktan gebermekle meşgul olunca gelemedim."

Dedi suratını iyice asarak.
Sanırım sözlerim canını sıkmıştı.

" Madem iyisin ben gideyim."

Diyerek gitmek isteyince kolundan tuttum. Küsmesini istemedim.

" Kusura bakma Eda.
Bugünlerde aklımı toparlamakta zorlanıyorum. Kafam allak bullak.

İyiyim merak etme sadece düştüm.
Hastaneyede gittim."

Tabiki yalandı.

" Endişelendirdiğim için üzgünüm."

Yumuşadı yüzü.
Bu kız fazla iyiydi.

" Eminmisin?
Gerçekten iyimisin? "

" İyiyiiimm merak etme.
Hadi sen işine git. O lağım faresi seni kovar yoksa."

" Tamam." Dedi Eda sarılarak.

" Bak bir şey olursa hemen ara tamam mı? "

" Tamaam Eda.
Hadi git.."

Eda'yı aklı bende yollayıp kapıyı kapatarak sırtımı kapıya yasladım. Sonrada karşımdaki boy aynasına baktım. Elimi yine çeneme dayayarak ki.. Bunu son günlerde sık sık yapar olmuştum, düşündüm.
3 gün...
3 gün boyunca yerde ölü gibi uyumuşum. Ee Gece? Odamı benimle birlikte uyumuş. İyide nasıl?

Aklıma cadalozun evinde 3 gün uyuduğum geldi. Yani bir vampir tarafından yaralandığımda 3 günden önce kendime gelemiyordum öylemi.

Bak bunu hiç beğenmedim işte. Derken dahada yaklaştım aynaya ve sönmeye başlayan morluklara baktım. 3 gün içinde biraz olsun sönmüş olmaları iyiydi.

Derin bir nefes alıp mutfağa yönelmiştim ki,
Kapı yine yumruklanınca yine yerimde sıçradım. Eda geri dönmüştü sanırım. Bu kızda amma sarıyor.
Kapıya dönüp yine hızla açarken,

" İyiyim dedim ya. Neden..."

Demiştim ki bu kez karşımda adının Servet olduğunu öğrendiğim adamı ve arkasında bir adam daha gördüm.

" Melda Güler."

Demiştiki baka kaldı. Şimdi o bana ben ona şaşkın şekilde bakıyorduk.

" Ne oldu?
Ne bu halin? "

Gözlerimi devirdim.
Yine aynı sinir bozan soru. O sırada ayaklarımın arasından geçerek bahçeye çıkan Gece'yle omuzumu kapıya yaslayıp bir bacağımı diğerinin üzerine atarken,

" Kedim yaptı."

Dedim alayvari. Bir kediye bir bana baktı.

" Ne bu halin dedim."

Diye tekrar etti.

" Saldırıyamı uğradın?"

Neydi bu ilgi anlamazken,

" Birimi dövdü? " Dediğinde,

" Hayır!

Neden burdasınız?
Sizi bir daha görmeyi beklemiyordum."

Diye kestirip attım.
Aklı hâlâ morluklarda olduğu belli,

" Volkan bey seni ona götürmemi istedi. "

O öyle diyince dank etti.

" Bi dakika.
Siz... Beni nasıl buldunuz? "

Biz herkesi buluruz bakışıyla,

" Hastane kayıtlarından.
Şimdi bizimle gelin lütfen."

" Gelemem işlerim var.
Size güle güle."

Dedim ve kapıyı suratlarına kapattım. Ama kapı arasındaki kocaman ayak yüzünden kapı kapanmadı.

" Volkan bey seni görmek istiyor. Dedim."

Sesindeki tondan itiraz kabul etmiyoruz vurgusunu anlamamak imkansızdı.

3 gün uyumuş ve zaman kaybetmiştim. Oysa en az 3 kalp toplamam gerekiyordu bu 3 günde. Yani 3 günüm boşa gitmişti.

Aaahh. Kahrı bela.
Yinede beni neden görmek istediğini merak etmeden duramadım.

" Tamam."
Diyerek kabul ettim.

Önce Volkan'ın yanına gider sonrada kendi işime bakarım diye düşündüm.

" Bekleyin üzerimi değişip geliyorum."

Tabi kıyafet bulabilirsem. Diye mırıldanarak içeri girdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp banyoya atarken, bir ara şu kıyafetleri yıkamalıyım artık diye aklıma not ettikten sonra dolaptan temiz kıyafetler ve çamaşır aldım.

Giyinirken bacaklarımdaki ve kollarımdaki sönmüş olsada göze batan morluklara baktım. İyi dayak yesemde kazanan ben oldum dedim sırıtarak. Gülümseyerek giyinmeye devam edip ardından saçlarımı önce arkadan bağladım sonra ördüm uçlarına kadar.

Ayna önündeki parfümden bir kaç fıs sıkıp çantamı da alıp geldiğimde Servet sıkılmış olacak ki bahçede ileri geri yürüyerek tur atıyordu.

" Gidelim."

Dediğimde kolumdan tutarak bahçenin önündeki araca doğru çekiştirerek,

" Hadi acele et biraz." Dedi.

Bu insanlar birilerini çekiştirmeye neden bu kadar meraklılardıki.

Aracın yanına geldiğimizde diğer adamın açtığı arka kapıdan bindik. Biner binmez şoför gaza basarken hızlı şekilde hareket ederek bir süre sonra ana yola çıktık. Yağan yağmur eşliğinde yol alırken arabanın içinde çıt çıkmıyordu. Geçtiğimiz yolları izledim camdan. Aceleci insanlar kaldırımda olduğu gibi yollarda da hızlı hareket ediyorlardı.

" Neden bu acele."

" Anlamadım? "

İçimden sorduğumu sandığım soruyu dışımdan sormuştum anlaşılan.
Servet bana bakıyordu.

" Neden bu acele?
Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor sanki."

Cevap vermezken ilerlediğimiz yolun hastaneye giden yol olmadığını fark edince Servet'e döndüm yönümü.

" Bu yol hastane yolu değil."

" Volkan bey hastanede değil.
Evde tedavi görüyordu."

" Neden? "

" Hastaneleri sevmez."

Bu arada aklıma Fikret geldi.

" Kardeşi nasıl oldu?
Doktor onunda rahatsız olduğunu söylemişti.

" İyi, iyileşti.
Evde dinleniyor."

Cevap vermedim.
Bir süre daha yol aldıktan sonra
Şehrin dışına yakın büyük bir bahçenin girişine gelip durduk.

Sürgülü demir kapı yana doğru kaydığında şoför aracı sürmeye devam etti. Bir süre daha ilerledi araç.
Sonunda büyük bir evin önünde durdu. 2 katlı ve çok güzel bir evdi.
Açılan kapı ile birlikte araçtan indim.

Servet yine, " Acele et. "

Dedi yanıma gelerek.

" Acele, acele.."

Diyerek yürürken oda yanımda yürüdü. Servet önden ben arkadan büyük oyma desenli ve sırmalı, beyaz giriş kapısından içeri girdik.

Bu dünyadaki en şâşâlı yer olduğunu düşündüğüm evde göz gezdirirken geniş salonda tekerlekli sandalyede oturduğunu görünce şaşırdığım Volkan'ı, yanında ayakta duran neydi adı, Ha! Adnan! Dr. Adnan ve karşı koltukta dizlerini kendine çekerek oturmuş genç bir kız gördüm.

İçeri girdiğimizi farketmemiş olacakki bayağıdır sürüyor gibi görünen tartışmaları üzerinde devam ediyorlardı.

Daha doğrusu Volkan ve Adnan tartışıyor o genç kız da onları izliyordu. Aslında Volkan son ses bağırıyor desem daha doğru olurdu.

Bu hâli bana sırtında gördüğüm ejder dövmesinden olsa gerek öfke dolu gözlerle ağzından buzdan alevler çıkan bir ejderi hatırlattı.

" Senin vereceğin ilacı sikeyim.
İşe yaramayan şeyleri verip durma bana! Tedavinin işe yaratacağını söylemiştin! Ama bi boka yaramıyor."

" Fizik tedavi zaman isteyen birşey öyle hemen olacak birşey değil."

" Zamanım yok!
Anladım mı yok! "
3 gün sonraki o toplantıya bu sandalyeye gidersem kim beni ciddiye alır korkar. "

Servet çekinerek genzini temizleyerek geldiğimizi belli edince salondaki herkes bize döndü.

" Gel yaklaş.."

Dedi ardından.
Servet koltuklara doğru adımlarken bende arkasından yürüdüm.

Abi Melda Güler'i getirdim.
3 üde bana bakıyordu. Ama Volkan, kaşları çatık daha bir değişik bakıyordu.

" SERVET!! " diye bağırdı birden.

Boş bulunup yerimde sıçradım yine.
Artık sıkıldığım bu huy Melda'nın bedenine ait olmalıydı, çünkü Melinda olarak böyle tepkiler vermezdim ben. Ammada korkak bir kızmış.

Volkan'ın gözleri Servet'i bulurken Servet,

" Biz değiliz abi."

Dedi. Anlamadım. Biz değiliz derken ne demek istemişti. Volkan bu kez sandalyeyi bana çevirip bakarak,

" Melda Güler.
Ne bu halin?! "

Derken Adnan hızla yanıma gelmiş eliyle çenemden tutarak yüzümü inceliyordu.

" Dayak yemiş."

Gerçekten mi? Diyesim gelsede umursamadan sustum. Volkan'ın ve Adnan'ın gözleri aynı anda Servet'i bulunca adam korkuyla,

" Valla biz değiliz abi.
Bizede böyle açtı kapıyı. Sordum ne oldu diye, kedim yaptı dedi."

Sanırım döve döve getirdiğini düşündüler. Adnan'ın ellerini kenara iterek,

" Bakın, benim başka işlerimde var.
Önemli işler. O yüzden beni neden görmek istediginizi söylerseniz iyi olur gitmem lazım... "

Dedim. Volkan soğuk bakışlarla,

" Nasıl oldu?
Kim yaptı?
Birimi saldırdı? "

" Derdiniz benim sağlığım değil heralde."

" Kim yaptı dedim! " Diye hırladı.

" Karanlıkta merdivenlerden düştüm... Her yerim böyle.
Şimdi söyleyin yoksa gidiyorum. " dedim sinirli.

Artık ikna olsun, bende bir an önce gideyim istiyordum.
Tabi inanmamıştı bu her halinden belliydi.

Bu sırada ayağa kalkan kız Volkan'ın yanına kadar gelip bana baktı. Yukardan aşağı kadar beni süzerek,

" Abi kim bu kız? "

Abi mi?
Aaa.. Anladım.
Volkan'ın kardeşi. Tıpkı Fikret gibi. Ama kız kardeş. Volkan kıza cevap vermek yerine bana,

" Sana bir teklifte bulunmak için çağırdım seni."

" Teklif mi ne teklifi? "

" Bu ağrılar senin yaptığın masajla geçmişti. Ama tekrarlıyor. Hatta iyileşmek bir yana kötüye gidiyor.
Her gün gelip bana masaj yapmanı istiyorum. Tabi ücreti karşılığında."

" Masaj mı?
Hergün mü?
Ben mi? "

Şaşırmıştım doğrusu.

" Evet.
Ne kadar ücret istersen fazlasıyla vereceğim."

Elimi çeneme koyarak sertlikten taş kesen yüzüne bakarak bir süre düşündüm. Ama onun sandığı gibi ücreti değil. Neden tekrarlıyordu bu ağrılar onu düşünüyordum.

Volkan kısa bir an bana baktıktan sonra,

" Evet.
Cevabın ne.! "

" Tamam. "

Dedim direk. Çünkü aklımda başka şeyler vardı.

" Ücret ne istiyorsun söyle. Peşin peşin vereceğim.. "

" Sonra söylerim.

Şimdiii.."

Dedikten sonra iki adım daha öne gelerek,

" Burdamı soyunmak istersin bir odan varmı? "

Söylediğim cümle ile yanındaki kız kaşları havada bakarken Volkan,

" Odaya çıkalım." Dedi.

Servet hızlı adımlarla yanına gelerek sandalyesini sürerken üst kata çıkan merdivenlerin hemen solundaki henüz gördüğüm iki kişilik asansöre yöneldiler. Bende arkalarından yürüdüm. Birlikte asansöre bindiğimizde evin içinde bir asansör oluşuna şaşırsamda sessiz kaldım.

Üst kata gelip inerek koridora geçtiğinizde Adnan katta bizi bekliyordu. Merdivenlerden çıkmıştı. 2. Odanın önüne geldiğimizde önden Volkan arkadan biz girdik.

Servet sandalyeyi odadaki yatağın yanına kadar getirip Volkan'ın yatağın kenarına oturmasına yardım etti.

" Yarayı görmem gerekiyor."

Sessiz şekilde kıyafetini çıkartıp yatağın üzerine attı sinirli. Sonrada dirseklerini dizlerine dayayarak öne doğru eğilerek el parmaklarını birbirine geçirirken gözlerini yere dikmişti. Sesi çıkmasada bu kadarcık hareketle bile dişlerini ve parmaklarının sıkıyordu. Çok ağrısı vardı.

İyice yaklaşarak yarasına baktım iyileşmiş gibiydi. Bu sırada gözlerim sırt kaslarına işlenmiş o ejder dövmesine takılırken, kulağıma gelen fısırtılarla arkama baktım bu kez.

Adnan Servet'i kenara sıkıştırmış fısır fısır sorguya çekiyordu. Yine bir elim çenemde ağrının neden devam ettiğini düşündüm, düşündüm ve buldum. Arkamdakilere dönüp,

" Siz ikiniz.
Dışarı! "

" Ne! " Dedi Servet.

" Dışarı diyorum dışarı.
Konsantre olamıyorum."

Tabiki yalandı. Derdim beni izlemelerini istemeyişimdi.

" Hayır.
Seni abi ile yalnız bırakacak değilim."

" Neden? " Dedim alayvari.

" Abini yerim diyemi korkuyorsun? "

Söylediğim cümleyle Servet sinirle, Adnan alık, Volkan sakin bana baktı.

Kollarımı göğsümde birleştirerek Volkan'a döndüm.

" Abin bir kızdan korkuyorsa kal tabi."

Volkan'ın kaşları çatılırken sıktığı yumruklarıyla gözleri kıvılcım saçıyordu sanki.

" Çıkın." Dedi sinirli.

" Ama abi."

" Çıkın lan! "

Diye bağırdığında sinir bir gülümseme ile baktım ikiliye. Servet ve Adnan ağır adımlarla odadan çıkarken Servet'in gözlerinde sen bittin bakışı vardı ama umursayan kim. Ben sadece işim bitsin gideyim derdindeydim.

İkili çıkıp kapıyı çekerken yeniden Volkan'a döndüm.

" Çokmu korkutucusun, yoksa çok mu kıymetli. Neden bu ihtimam."

Cevap vermedi.

" Her neyse.
Gelelim ağrıya.
Uzanabilirmisin? "

Yavaşça yatarken bacaklarını yatağa kaldırmasına yardım ettim. Yüz üstü döndü. Elimi çıplak beline koyarak sadece masaj yapmaya başladım.
O sırada acıyla karışık bir inleme çıktı dudaklarından. Benim o gece yaptığım şey belindeki kurşun yüzünden işe yaramamıştı anlaşılan..

" Çokmu ağrıyor."

" Bu siktiğim ağrı yüzünden yürüyemiyorum. Derdim ağrı değil yürüyememek. Düşmanlarım arkamda aç kurtlar gibi düşmemi beklerken ben sikik bir kurşun yüzünden kahrolası bir sandalyede oturmak zorundayım. Alemi titreten Volkan Karadağlı felç oldu. Sikeyim böyle işi."

Baş parmağımı dişlerimin arasına alıp ısırarak kanattım. Sızan kanı yaraya sürerek masaja devam ettim. Bu sırada gözlerim sırtındaki ejder dövmesinde geziyordu. Neden böyle bir dövme yaptırmıştı acaba.

Bir süre sonra elimi belinden çekip iki adım yana kayarak yatağın yanındaki berjere oturup bacak bacak üstüne attım.

" Nasıl hissediyorsun? "

Daha iyi görünmekle birlikte, merak ve şüphe ile harmanlanmış bakışları gözlerimdeydi.

" Nasıl yapıyorsun bunu? "

Parmaklarımı gösterdim.

" Atalarımdan geçen sihirli parmaklar."

Yine yalan olsada başka birşey sormadı.

Yalanlar kalplerimi silmez umarım.
Yoksa bütün kalplerimi silecek kadar yalan söylemiş olabilirdim.

" Her neyse.
İşim bittiğine göre bana musade."

Diyerek yerimden kalktım.

" Ne kadar istiyorsun söyle."

" Para istemiyorum.
Belki ilerde başka birşey isterim."

Dedim gülümseyerek.
Sadece yüzüme baktı.

" Servet! "

Kapı açıldı, Servet ve Adnan içeri girdi.

" Nasılsın abi.? "

" Hâlâ tek parça gördüğün gibi."

Dedim gıcık bakışlarla.

" Kızı evine bırakın. "

" Eve gitmiyorum.
Merkeze bırakırsa güzel olur."

" İstediği yere bırakın.
Yarın yine Servet getirecek. "

" Olur." Desemde yarın bana ihtiyacı olmayacaktı. Bu gece halledecektim bu işi.

Ben Servet ile kapıdan çıkarken Adnan'ın sesi geliyordu.

" Nasıl oldun.
İşe yaradı mı? Ağrın geçtimi? "

" Kızın parmakları senin boktan ilaçlarından daha iyi Adnan."

" Madem iyisin fizik tedaviye yeniden başlayabiliriz."

Basamaklara doğru giderken Servet,

" Nasıl yapıyorsun? "

Tam ağzımı açacakken karşımda merdivenleri çıkmış olan Fikret'i gördüm. Sevdiği oyuncağı bulmuş çocuk gibi hissettim anlık.

Beni gördüğü anda yere çakılı kalan bedeniyle irice açılan gözlerinde endişe, korku, şaşkınlık emareleri arka arkaya belirirken kas katı kesildi.

Öldürdüğü kızı kendi evinde görmeyi beklemiyordu tabiki. Bu yüzdendi korku karışık şaşkın bakışları. Bense tanımazdan gelerek yanından geçerken bir anda kolumdan tuttuğunda elinin titremesini hissediyordum.

" Senn...
Sen.. Kimsin? "

Anlamaya çalışıyorsun değilmi? Dedim içimden. Ölümüyüm, dirimi? Yoksa Melda'ya benzeyen başka birimi. Yada hayalet mi?

Kafası karışmıştı. Her halinden belliydi bu.
Ben öylece gözlerine bakarken Servet,

" Fikret bey bu kızı Volkan abi çağırdı. Ağrıları için."

Önce Servet'e sonra bana baktı.

" Sen kafedeki garson kızsın.
Ama, ama nasıl..."

" Evet."

Dedim yalandan bir mutlulukla.
Saf kız numarasıyla devam ettim.

" Siz...
Siz beni tanıyorsunuz...? "

Söylediği cümleden pişman kaşları çatılırken kararsızlık bürüdü bakışlarını. Kolundan tuttum birden.

" Beni en son ne zaman gördünüz.
Ben...Ben bir kaza geçirdim sanırım.
Hafıza kaybı yaşıyorum. Çoğu şeyi hatırlamıyorum."

Üzgün gözlerle,

" Sanki...
Sanki ölmüş ve yeniden dirilmiş gibi hissediyorum."

Bilerek söylediğim şeyle gözlerinde saniyelik korku gördüm.

" Çok uzun zaman oldu."

Derken hızla çekti elini.

" Demek öyle."

Derken başımı öne doğru eğdim.

" Bende bana birşeyler anlatabilirsiniz diye ummuştum. "

Dedim yine üzgün.

" O kadar tanımıyorum seni. "

Diyerek devam etti yoluna.
Tanıyorsun hemde öldürecek kadar dedim içimden. Dışımdan ise,

" Gidelim." Dedim hâlâ başım önde.
Servet'le birlikte basamakları inerken,

" Söylediklerin doğrumu yalan mı? "

" Doğru." Dedim tek kelime.

Eminim Fikret şuan arkamdan beni izliyordu. Servet ile birlikte salona indiğimizde o kız hâlâ salonda oturuyor diktiği gözleriyle bana bakarak yanımıza gelip durdu.

" Abim nasıl oldu? "

" Daha iyi Pelin kardeş. "

Hmm adı Pelin'miş.
Evden çıkana kadar sırtımda hem Fikret'in hem Pelin'in delici bakışlarını hissettim. Nihayet bahçeye çıktığımızda,

" Volkan abisine hiç benziyor. Daha çok Fikret abisine benziyor. "

Dedim gülümseyerek.

" Çünkü Volkan bey üvey abisi.
Fikret bey öz abisi."

" Öylemi?
O zaman Volkan bey ve Fikret bey de üvey kardeş."

" Nasılda anladın.
Sen baya zeki çıktın? "

" Sende kinci...
Odadan kovuldun diye tepki gösteriyorsun. "

" Hadi binde gidelim."

Arabaya binerken sinirli yüzüne bakarak gülümsedim.
Bu insanlar baya eğlenceli geliyordu artık bana. Beklide 1001 günde birazda eğlenmeliydim.

1 saat sonra beni şehir merkezinde araçtan indirirken,

" Sabah 9 da alırım seni evden.
O saatte hazır ol."

Dedi ve basıp gittiler.
Günü Şehir merkezinde gezerek ve bir alış veriş merkezindeki oyuncak dükkanında ücret almadan palyaço olup çocukları eğlendirerek geçirdim.
Çocukları kucağıma alarak onlarla resimler çekindim.

Gördümki çocukların kalbini kazanmak çok daha kolay.
Gülüşleri öyle saf öyle temizdiki en ufacık şeyle mutlu olabiliyorlardı.
Bu yüzden günün sonunda 10 kalbim daha olmuştu.

992-3= 989 Günüm ve 969 kalp kaldı.

Derken an itibarıyle hedefim çocuklardı. Onların kalbini kazanmak daha kolaydı çünkü.

Eve dönerken keyfime diyecek yoktu.
Bu arada yol üzeri Gece içinde kedi maması aldım. Hemde kocaman bir paket. Ufaklık kaç gündür süt ile idare ediyordu.

Eve gelip koca bir tabak mamayı önüne koyduğumda keyifle yediğini görünce gerçekten mutlu olmuştum.

Afiyet olsun diyerek mutfağa yöneldim. Dolabı açarak atıştıracak birşeyler baktım. Dünyada olduğum sürede acıkma hissi duymasamda nadiren canım birşeyler çekiyordu.
Mesela tatlı şeyleri seviyordum. Örneğin meyvalar. Dolaptan aldığım elmayı yiyerek odama döndüm. Geceye kadar dinlenmek için biraz uzandım.

*****

Kulağıma gelen mırıltılarla açtım gözlerimi. Gece yine üzerime çıkmış uyuyordu. Hâlâ uyumakta olan kediyi alarak yavaşça yatağa bıraktım. Yerimden kalkıp, önce odadan sonrada evden, kapıyı çekip kilitleyerek çıktım.
Hızlı adımlarla yürüyerek Karadağlı'nın evinin yolunu yuttum.

Aşağı yukarı 3 saat yürüdükten sonra büyük şaşalı evin büyük bahçesinin etrafını dolaşırken Melinda oldum yeniden.

Evin arka tarafına kadar yürüyerek yüksek duvarın üzerinden tek hamlede atlayıp bahçeye indikten sonra, attığım bir kaç adım ve aradaki uzun mesafeyi yine tek hamlede atlayarak Volkan'ın odasının balkonuna çıktım.

Bolkon kapısının kolunu yavaşça aşağı indirdim. Tahmin ettiğim gibi kilitli değildi. Bahçedeki adamlara güvenerek kapıyı kilitlememişti sanırım.

Yavaş ve sessiz şekilde içeriye süzüldüm. Karanlık odada yatağında uyuyan adamın yanına kadar ilerledim. Başını sağa sola hareket ettirirken uykulu sesler çıkarıyordu. Alnında ve çıplak göğsünde terler vardı. Sanırım kâbus görüyordu.

Yatağın yanındaki berjere oturarak elimi yüzüme, dirseğimi kolçağa koyarak bacak bacak üstüne attım.

Bir dakika kadar o hâlini izledim. Birden sıçrayarak yerinde doğruluğunda nefes nefeseydi.

Aynı anda varlığımı hissetmiş olacakki bir anda yastığının altından çıkardığı silahı yüzüme doğrultarak bana döndü. Gördüğü tanıdık gelen yüzle irkilirken gözleri kocaman oldu.

" Merhaba Karadağlı."

Dedim. Hâlâ şaşkın bana bakarken geçen bir anlık sürede yerimden kalkıp elindeki silahını alıp bir adım gerilemiştim bile. Eli kucağına indiğinde,

" Sen.. "

Derken tanımış ama gerçekliğimi sorguluyordu aklı. Elimdeki silahı berjere atıp yavaş hareketlerle yaklaşarak,

" Evet ben..
Şuan şaşkın olduğun için konuşamadığını var sayıyorum.

Fazla vaktim yok. Bu yüzden,
kimsin, nesin, gerçekmisin, sen vampirmisin vs.vs. hepsini geç.

Yarım kalan bir şeyi düzeltmeye gedim. O gece sana yardım ederken yarım kalmış yardımım."

Gözlerini kısarak bana bakarken devam ettim.

" Bu durumu düzeltmemi istiyormusun? "

Benimkide soru. Tabiki ister, yürüyemeyerek resmen işkence çekiyor.

" Nasıl yaparsın bilmiyorum. Ama bu ağrı ve bu durumdan kurtulmalıyım."

Yavaşça yanına yaklaşıp ağır hareketlerle yatağa çıkarak kaslı baldırlarının üzerine otururken kara gözleri kırmızı gözlerime sabitlenmişti.

Gülümseyerek omuzlarından tutup geriye yatırırken o gece ve kanının tadı geldi aklıma. İlk kez kan çekti canım. Ama onunkini.

Sol elim hâlâ omuzunda üzerine doğru eğildiğimde uzun siyah saçlarım sol yanımdan dökülerek tenine değerken sağ elimin işaret parmağını çıplak ve kaslı vücudunda gezdirirken tırnak izlerimi bıraktım. Verdiğim acıya rağmen tepki göstermiyor, sadece bana bakıyordu.

Karanlık gözlerine bakarak,

" Ne yapacağımı biliyormusun? "

Dediğimde sessizce başını aşağı yukarı salladı.

" Aynı acıyı çekmeye hazır mısın? "

" Şuanki halim daha katlanılmaz."

Uzun saçlarımı sağ tarafıma attım. Ellerimi omuzlarının iki yanında yatağa dayadığımda sivri dişlerimi biraz daha uzattım. Bunu görünce uslu bir kurban gibi başını yana devirerek dişlerim için boynunda yer açtı. Gülümsedim.

" Uslu çocuk..."

Yavaş hareketlerle eğilerek boynuna yaklaşıp şah damarının üzerinde yerimi alırken burnuma gelen parfümünün kokusu hoşuma gitti nedense.

Dişlerimi boynuna geçirdiğimde küçücük bir inleme duydum. Kanını emerek ağzımın içinde biriktirirken başını geriye doğru itti. Aynı anda yüzüne çevirdiğim gözlerimle kapalı gözlerini izlerken tanıdık tat hoşuma gitti.

Az sonra tekrar ittim damarlarına ağzımda biriken kanı. Altımdaki vucut duyduğu acıyla kasılarak kıvranmaya başladığında dişlerini sıkarak inleyen sesini duydum. Bir kaç saniye sonra dişlerimle açtığım iki yaranın üzerinden dilimle yalayarak geçtim.

Yerimde biraz doğrulup kasılan yüzünü izlerken bana çevirdi yüzünü ve gözlerini.

Bir sürelik bakışın ardından hareket eden bacaklarını hissetmemle birlikte bir anda beni yana devirip üzerime çıktı. Bacaklarının arasına aldığı bedenimle elleri iki yandaki ellerimin bileklerinde keskin bakışları gözlerimdeydi.

Gözlerine bakarken dudaklarımdaki ve dişlerimdeki kanı zevkle yaladım.

" Çabuk iyileştin." Sırıtıyordum.

" Kimsin? "

" Kanının tadı çok güzel... "

Loading...
0%