Yeni Üyelik
9.
Bölüm

S.8 Geçmiş ve kehanet.

@azamet_29_2

GEÇMİŞTEKİ AYRINTI.

Kaç gündür huzursuzdu cadıların en yaşlısı. Hisleri, iç güdüleri deneyim kazanmıştı geçen yıllar içinde. Bu yüzden hissedebiliyordu bir şeylerin kötüye gideceğini.

Elindeki büyük kalın ve yaldızlı kitabın aynı sayfalarında dolaşıyordu yine gözleri. Kendini olacaklara hazırlamaya çalışıyordu. Elindeki kitabı yanındaki sehpaya bırakıp bastonunu sıkıca kavrayarak sallanan sandalyesinden ayağa kalktı.

Dışarıya açılan kapıya yöneldi ağır adımları. Yürüdü, yürüdü evden çıktı.

Tek katlı eski evinin hemen önündeki eski su kuyusunun önündeki eski sedire geldi. Ağrıyan beline elini dayayarak oturdu.

Önüne aldığı bastonunun üstünde birleştirdi ellerini üst üste koyarak ve çenesini dayadı. Aklı yine en küçük torunundaydı. Korkuyordu içten içe. Kadim kitaptaki şifrelerle yazılan metinlerde geçen yarı vampir yarı cadı olan melez... Bütün işaretler Melinda'yı gösteriyordu.

Nasıl olmuştu da bu kötü kehanetteki kişi kendi kanından biri çıkmıştı.

İki ülkeye de hakim olacak kız. Ellerinde kan ve ateş ile hükmedecek. Kalbindeki karanlığı seçerse hakim olduğu topraklara ölümü ve kanı getirecek olan acımasız Melez...

Gözlerini kapattı.
Okuduğu metindeki sözleri hatırladı yeniden.

Kendi kanından gelen ölümden, kendi kanından olan biri tarafından kurtulacak. 3. Bir dünyaya sürgün edilecek.
Geriye kin ve nefretle dönecek.
Bu kehanete engel olmak isteyenler olmasına yardım edecek. Kaçınılmaz sona kimse engel olamayacak. Sadece..."

Devamını çözememişti yaşlı kadın.
Gece gündüz elinde kitaplar bunu araştırıyordu ama hâlâ belirsizdi kehanetin sonu. Bu melez, Melinda mıydı gerçekten.

" Sadece ne?
Ne?! "

Henüz bulamamıştı. Devamını çözebilse herşeyi öğrenecekti ama çözemiyordu. Derin bir nefes alıp yerinden kalkarken verdi. Önündeki kuyunun başına geçip dibi karanlık suya baktı önce. Ardından elindeki bastonunu kuyu içindeki suya sokarak şöyle bir çevirdi.

Melinda' nın melez bir cadı olduğunu doğduğu günden beri biliyor ve takip ediyordu uzaktan uzağa.
Kuyunun içindeki karanlık dalgalar dağılıp ortaya çıkan yansımada kızı gördü. Soluksuz koşuyordu. İçine bir kurt düştü. Korktuğu şeymiydi başına gelen. Elindeki bastonunu hızla ters yöne çevirdi. Bir zaman öncesine döndü izlediği görüntü.
Kızın çevresindeki diğer cadılar kızın melez olduğunu anlamışlardı. Hatta bu yüzden ona saldırmışlardı. Bu yüzdendi kaçışı.

Elindeki bastonunu yine ters yöne çevirdi. Şuana geldi görüntü.

Melinda yaşadığı bu topraklardan, vampirleri olduğu diğer topraklara geçmek için sınıra gidiyordu.
Kaşlarını çattı yaşlı cadı.

" Kadim kitaplar aşkına. Kehanet mi gerçekleşiyor. "

" Kehanet mi ne kehaneti? "

Arkasında duyduğu sesle bir anda irkildi kadın. Olanlara o kadar odaklanmıştı ki her zaman etrafında olanları anında farkeden, bir kelebeği bile duyabilen yaşlı kadın öğrencisi Cleo'nun gelişini duymamıştı.

" Sen.
Ne zaman geldin? "

Kız bir anda hızlı adımlarla kuyunun başına gelirken yaşlı kadın anında çekti bastonunu.

Cleo kaşları çatık, hem üzgün hem kızgın yaşlı kadının gözlerine baktı.

Ellerini kuyuya yaslayarak kadına doğru eğildi.

" Neden izin vermedin görmeme."

" Görmeni gerektiren bir şey değil."

" Bahsettiğin kehanet şu kitaplarda yazan, senin aylardır şifresini çözmeye çalıştığın, metinler okuduğun eski kehanet mi?"

" Sen...
Sen nereden biliyorsun bunu küçük cadı. Yoksa kitaplarımı mı karıştırdın?"

Dedi sinirle.

" Ben senin öğrencinim büyük hala Melinda. Kitaplarına bakmamda bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Seni izlememde de bir sakınca olduğunu düşünüyorum.

Gözlemleyerek ve okuyarak öğreniyorum. Biliyorsun ben senin öğrencinim. Öğrenciler izlemeden ve okumadan nasıl öğrenir."

" Bana bak küçük cadı."

" Ben küçük değilim hala.
Yetişkin bir cadıyım."

" Bana bak küçük Cadı!"

Dedi, yaşlı kadın. İnatla küçük olduğunu vurguluyordu kıza.

" Sen hâlâ küçük bir cadısın.
Benim öğrencim olabilirsin ama benim öğrettiklerimi öğreneceksin öğretmediklerimi değil.
Şimdi...
İstediklerimi getirdin mi?"

" Evet hepsi burada." dedi kız dudaklarını büzmüş kapının önüne bıraktığı çantayı göstererek.

" Tamam o halde eve dönebilirsin.

Sana verdiğim kitabın tamamını okuyup yarın bana geleceksin.
İstediğin gibi büyülere başlayacağız."

Kız sevinçle zıpladı yerinde.

" Gerçekten mi?
Nihayet be!
Hemen gidiyorum."

Cleo koşarak uzaklaştı kadının yanından. Yaşlı kadın ise telaşla kuyunun başına geri döndü. Elindeki bastonunu yeniden daldırdı suya.

Yeniden gördü Melinda'yı.

" Sınıra gidiyor." dedi geriye dönerek.

Yavaş adımlarla yürüyerek kapının önüne geldi. İçeri girerken Cleo'nun bıraktığı çantayıda alması gerekiyordu. Elindeki bastonun ucunu yerdeki çantaya vurdu hafiften. Çanta yerden yükseldi ve açılan kapıdan içeriye doğru sürüldü.

Kadın çantayı masaya bırakarak, şöminenin hemen yanındaki kapakları sıkı sıkı kapalı olan dolabını açtı. Onlarca sıvı dolu küçük ve şekilli şişelerin arasından, içinde kırmızı sıvı dolu olan küçük bir şişeyi alarak, aynı boyutlarda bir kesenin içine koydu ve ağzını büzerek bağladı.
Uzun olan ipi boynundan geçirdi.

Kapıya yöneldi yeniden. Açıp ağır adımlarla yürümeye devam etti. Önce bahçeden geçti, sonra patika yoldan devam etti.

Yaşlı cadının farkında olmadığı bir şey vardı ki oda küçük cadı dediği öğrencisi Cleo ağaçların arasında onu izliyordu. Yaşlı cadının bir süre daha ilerlemesini bekleyerek belli bir mesafeye ulaştığında peşine takıldı kız.

İhtiyar cadının arkasında onu uzaktan izleyerek yürüyen Cleo kaşları çatık kendi kendine söylendi.

" Bir işler çeviriyorsun cadı biliyorum.
Sırf beni başından atmak için yarın büyülere başlayacağız dedin. Oysa aylardır sana yalvardığım halde henüz erken der dururdun.
O kehanetle ilgili bir şeyler oluyor değilmi? Gizliyorsun ihtiyar, ama ben öğreneceğim.."

Gece olana kadar önde cadıların en yaşlısı, arkasıda da Cleo yürüdüler.

Sık ağaçların olduğu ormanın derinliklerine kadar gelip durdu cadı. Bu noktaya kadar hiç durmadan yürümüştü. Yaşlı ama güçlüydü kadın. Arkasından gelen Cleo ise daha genç olmasına rağmen yorgunluktan ölecek gibi hissediyordu. Ellerini dizlerine dayayarak sırtını arkasındaki ağaca dayadı.

" İhtiyar nereye getirdin bizi böyle."

dedi nefeslenirken.

" Gece gece ne yapacaksın ülkenin bu sınırında."

Ağaçların arasından, yine ağaçların arasında saklanarak bekleyen kadını izliyordu Cleo. Bir süre öylece bekledi ikiside. Sonunda kız sıkılıp homurdanmaya başladı.

" Nasıl bu kadar sakin, sabırlı ve gamsız olabiliyor." derken bir hareketlilik oldu sınır tellerinin diğer tarafında.

Kızın gözleri tellerin ötesinden yürüyerek gelen uzun boylu karanlık bedene odaklandı.

" Kahretsin vampirler."

Arkasında bulunduğu ağaca dahada sinerek yan tarafından gizlice baktı gelen kişiye kendini gizlemeye devam ederek.

" Avcı Frank.!" dedi yutkunarak.

Belanın belası vampir kucağındaki başka bir bedenle tek hamlede tellerin üzerinden atlayarak bu tarafa geçmişti.

Ardından cansız gibi görünen bedenin boynuna geçirdi dişlerini. Tüyleri ürperdi kızın. İster istemez korktu bakarken.

" Avcı Frank cadılara saldırmaz. Kendi kanından birine de saldırmaz. O halde bu bir Melez olmalı. "

Frank kucağındaki bedeni öylece yere bıraktı. Ardından yine tek hamle ile atladı tellerin üzerinden ve gözden kayboldu.

Cleo bir hareketsiz bedene, birde kendi gibi olanları izleyen yaşlı cadıya baktı. Kafası karıştı.

" Neden burda.
Bunun olacağını biliyordu ve izlemeye mi geldi? "

O sırada hareketlendi yaşlı cadı. Yerde cansız yatan beden doğru yürürken Cleo da daha fazla yaklaştı.

Yaşlı kadın yanına kadar geldiği bedeni bir süre ayakta durarak izledi.
Önünde yatan kızın gözleri kapalı ağzından kanlar akmış, karnında ise büyük bir yara ve kanama vardı. Ha öldü ha ölecekti.

Hemen boynundaki keseyi çıkardı. İçinden şişeyi alarak ucundaki küçük mantar tıpayı çıkararak açtıktan sonra yere bir dizinin üzerine çöktü. Öne eğilip bir koluyla kızın başını yerden kaldırarak kanlı dudaklarının arasından ağzına akıttı kırmızı sıvıyı.

" Yaşamak istiyorsan yut! " dedi duymadığını bile bile.
Kız bilinçsizce yuttu ağzındaki kanla karışık sıvıyı. Cadı yavaşça yere yatırarak kalan sıvıyı kızın karnındaki yaranın üzerine boca etti.

" Umarım geç olmamıştır." diyerek kızı öylece yere bırakıp yerinde doğrularak ayağa kalktı.

O kadar yolu yürüyerek gelirken yorulmayan bedeni eğilip doğruldu diye ağrılar içinde kalmıştı.

Elindeki bastonun yerdeki ucunu kızın bedenine vurdu yaşlı kadın.
Kızın hareketsiz bedeni yerden yükseldi.

Cleo olan biteni kocaman ve şaşkın gözlerle izliyordu.

Kızın havada süzülen bedeni önden giderken yaşlı cadı ağır adımlarla arkasından yürüyordu.

Cleo düşünceli bakışlarla arkalarından izlerken bir anda evrendeki en büyük sır perdesini aralamışcasına gözlerini kocaman açarak karanlık gökyüzüne çevirdi.

Gizlice karıştırdığı kitaptaki metni hatırladı. Sonra kadına ve kıza çevirdi bakışlarını. Ardından Frank'ı gördüğü noktaya.

Bu o olmalı. Kehanette adı geçen iki ülkeye hakim olacak Melez.
Kan ve ölüm getirecek olan Melez."

Saatlerce yürüdüğü yolu koşarak geri dönmeye başladı kız. Cadıdan önce eve geri dönecek ve kitapta bahsedilen kehanetin tamamını okuyacaktı.

Cadı daha yolu yarılamadan Cleo eve ulaştı. Hızlı adımlarla kapıya yaklaşıp kapı kolunu tuttuğunda önce etrafı kontrol etti. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra kolu çevirip itti. Ama açılmadı kapı. Yeniden denedi, yine olmadı. Kapı kilitlenmiş yabancı kişilerin geçişine izin vermiyordu..

" La*et cadı. Giderken tedbir almış."

Elini çenesine koyarak düşündü.
Okuduğu metni hatırlamaya çalıştı ama hatırlayamadı.
Ardından cadının getirdiği kızı düşündü.

" Melez kız.
Ne cadı.
Ne Vampir.
Burdan kovulacak.
Sürgün edilecek.
Geri döndüğünde kan ve ölüm getirecek. Ve bu ihtiyar cadı onunla öylemi. Onu mu koruyor?

Geri dönmemeli bu Melez.
Sürgünden dönmemeli.
Ama nasıl... "

Düşündü kız bir süre. Aklınca iyi bir şey yapacaktı. Aklına gelen şeyle,

" Avcılar..." Dedi.

" Avcılar peşinden gidip onu öldürebilir...
Badly' yi bulmalıyım."

Ellerini saçlarına geçirdi kız bu kez.

" Ama onlara bu kehanetten bahsedemem. Bu melezden sonra başka bir cadının kehanetteki cadı olabileceğini düşünüp bütün cadıları yok ederler. Savaş çıkar."

" Kendi kendine ne konuşuyorsun Cleo. Aklını mı oynattın."

Duyduğu sesle eli kalbinde korkuyla arkasını dönüp baktı kız.

" Badly?
Sen nasıl?"

" Adımı söyledin küçük cadı."

" Bana böyle seslenme.
O yaşlı cadı yeterince sesleniyor zaten."

Badly yavaş adımlarla kızın yanına geldi.

" Neden adımı söyledin? "

" Hiiçç. Tek arkadaşım olan vampirin nasıl olduğunu merak ettim."

" Bunu her yerde söyleme cadı. Vampirlerle cadılar arkadaş olmaz."

" Merak etme sen.
Sadece dönerken sen geldin aklıma.
Avcıların arasına yeni katıldığını söylemiştin.
Nasıl, kabul gördün mü? "

Cleo aklına gelen şeyle bir oyuna başladı.

" Hâlâ küçümseyen gözlerle bakıyorlar bize."

" Bize derken? "

" Murai de katıldı aramıza."

" İçimden bir ses çok yakında kendinizi ispatlayacak ve kabul göreceksiniz diyor."

Badly 'nın yüzü güldü.

" Güzel sözler ama nasıl? "

" 3 gün sonra beni bul Badly.
Sana o zaman güzel bir av bulmuş olurum belkide."

Badly hızla Cleo'nun yanında bitti.

" Eğer kabul görürsem benden istediğini dile."

" Anlaştık, Kötü kız! "

Badly uzaklaşırken Cadı geldi yanında Melinda ile.

Cleo anında bahçedeki kuyunun ardına saklandı.
Kadın ve kız eve girdiğinde Cleo yerinden çıktı.

" Sürgün Melez Melinda.
Dönmeyeceğin bir yere gideceksin.

Senin ardından avcılar gelecekler.
Bir bir...
Seni yok edene kadar gelmeye devam edecekler. Sana söz veriyorum. "

*****

" Merhaba tatlım.
Ölmek için güzel bir akşam değilmi? "

Kızın başının altındaki yastığı yavaşça çekip alarak iki eliyle sıkıca kavradı.
Ardından kızın yüzüne kapatarak üzerine bastırdı, bastırdı taki nefes alamayana kadar devam edecekti.
Bu kızı en sessiz böyle öldürebilirdi.

Bir iki saniye sonra baskıyı arttırmak için iyice üzerine abandı vücudunun üst kısmıyla. Hareketsiz yatan kız bir anda kendine gelerek debelenmeye, sesler çıkarmaya başlayınca dahada bastırdı acımadan.
Bir süre debelenerek kurtulmaya çalışsada az sonra kolları iki yana bacakları ise yatağa düştü kızın.

Hemşire kılığındaki kadın hareketsiz kalan bedene bakarak tedbirli şekilde geriye çekildi.

Yüzündeki yastığı yavaşça kaldırıp yana bırakarak yatan kızı izledi önce. Sonra eğildi ve nefesini kontrol etti.

Kız artık nefes almıyordu.
Kulağını kızın kalbine dayadı emin olmak için.
Hiç bir ses yoktu. Kalbi atmıyordu artık. Yerinde doğrulurken kızın kulağına doğru kavis aldı kadınının dudakları. Sadistçe,

" Evet bu iş buraya kadar.
Öldün ve senden kurtulduk.
Fikret bey bu işe çok memnun olacak.
Sayende iyi para alacağım için bende memnun olacağım tatlım."

Kızın üzerindeki yastığı alıp tekrar başının altına koydu. Kimse bir şey anlamamalıydı.
Üzerindeki örtüyü düzeltti. Sonrada kendi üzerindeki kıyafetleri düzeltti.
Ardından pansuman malzemelerini eline alarak kapıya yöneldi.

Aldığı görevi yerine getirmişti ve artık yakalanmadan ortadan kaybolmalıydı.

Hızlı adımlarla kapının önüne geldi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra hiç birşey olmamış gibi kolu tuttuğu anda odadaki ışık kapandı birden.

Ardından karanlıkta bir el kapıyı kilitleyiverdi. Hemen arkasında hissettiği bedenle durdu kadın. Yutkundu istemeden. Ne oluyordu. Hızla geriye döndü korkuyla.

Karanlıkta gördüğü kırmızı gözlere bakarken gözleri kocaman oldu. Son ses bir çığlık attı aklı çıkacak gibi. Korkuyla kapıya yaslanıp kollarını önüne çapraz kaldırırken elindeki malzemeler yere düşerek dağıldı.

Aynı anda dışardaki iki adam duydukları çığlıkla kapının koluna sarılarak açmaya çalıştılar, ama olmadı. Kapı kilitliydi.

" İmdaat! " dedi bağırarak.

" İmdaaat! Yardım edin!

Uzak dur benden.
Uzak dur imdaaat!!"

Patronunun tehditini hatırlayan adamlar panikledi.

" Ne oluyor orda açın kapıyı.
Açın dedim. Aç!"

Adem ve Turgut kapıyı açmaya çalışırken içerden boğuşma sesleri geliyordu. Kadın boğuk sesiyle hâlâ yardım istiyordu. Aynı anda kapıya çarpan bedininin sesi duyuldu.

" Kıralım." dedi Turgut Adem'e bakarak.
Kıza bir şey olursa abi bizi gebertir."

İki adam aynı anda omuz attı kapıya.
Kalın kapı açılmayınca bir kere ve bir kere daha omuzladılar kapıyı.
Nihayet en son atılan omuzla kilit kırıldı.

İtilen kapı arkasındaki beden yüzünden yarıya kadar açıldı ancak. Turgut aralık yerden zorlukla içeri girerek karanlık odadaki anahtarı bulup bastığında önce yatakta yatan kıza baktı. Hâlâ gözleri kapalı uyuyordu. Yanına gelip elini boynuna koyarak nabzını kontrol etti.

" Yaşıyor." derken açık pencere dikkatini çekti.

Hızla pencereye koştu. Aşağıya ve etrafa baktı. Şüpheli bir şey göremeyince içeriye girip kapının arkasında, yerde yatan kadına döndü. Kadının gözleri yarı aralık elleri yumruk olmuş kasılan ve titreyen bedeninin boyun kısmında kan ve iki delik vardı. Şaşkın bakan Âdem'e

" Adem doktoru çağır." Dedi.

Âdem koşarak giderken kadını kapının arkasından çekip kucağına aldı adam.
Koridora çıkarıp yere bırakarak boynuna daha yakından baktı.
Bu nasıl olabilir diye düşünürken kadının ağzından çıkan cümle ile duyduğuna inanamadı.

" Vampir..."

dedi kadın.

" Va-Vampir..."

Söylediği inanılacak bir şey değildi. Aniden kadının gözleri kocaman açıldı. Dişlerini sıkarak acıyla kıvranmaya başladığında yeniden kısıldı. Adem yanında Adnan, başka bir doktor ve hemşire ile koşarak gelirken arkalarındanda bir sedye ve iki personel daha geliyordu.

Adnan kızın yanına girerken diğer doktor yerde yatan kadına mudahale ediyordu. Turgut ayağa kalkıp hemen patronunu arayarak odaya döndü. Telefon ikinci çalışta açıldığında, karşıdan gelen tehdit dolu ses,

" Kıza birşey olduysa kendi kafana sık Turgut yoksa seni inletirim!"

Adam kızı ve onu muayene eden Adnan'ı izlerken,

" Abi kız iyi de burası karıştı gelsen iyi olur."

" Ne oldu lan söylesene! "

" Abi odaya giren hemşireye saldırdılar."

" Kim saldırdı!
Siz nerdeydiniz lan?!
Kız nasıl? İyimi?"

" Abi kız iyi hâlâ uyuyor. Ama..."

" Ne aması lan!
Ne geveliyorsun?
Turgut delirtmeyin beni, konuşsana lan! "

" Abi...
Biliyorum saçma ama..."

" Turgut!! " diye bağırdı Adam.

" Abi kadın vampir saldırdı diyor."

" Ne?
Ne diyor dedin."

" Valla öyle dedi abi.
Kadının boynunda iki delik ve kan var. Fikret abi gibi acıyla kasılıp titriyor. Anlamadık valla."

" Kızın yanına girip bekleyin. Sakın ayrılmayın ordan yakarım ikinizide."

" Tamam abi."

Kızı muayene eden Adnan işi bitince Turgut'a döndü.

" Hâlâ aynı.
Anlat ne oldu burda? "

Turgut hâlâ şaşkın, sağ eliyle saçlarını karıştırdı.

" Hemşire pansuman için geldi. İçeri girdi 10 dakika falan sonra birden kapı kilitlendi boğuşma sesleri oldu. Kapı açılmayınca mecbur kırıp girdik, durum bu. Anlamadık valla."

*****

Yüzümdeki baskı hissiyle nefessiz kalırken geldim kendime. Biri nefes almamı engellemeye çalışıyordu.

Yine mi beni öldürmek istiyorlardı?
Murai olamazdı...
Melinda değildim.

Ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. En son yaralı ve Melda olarak eve dönmüştüm. Peki şimdi nerdeydim. kimdi bunu yapan. Aldığım koku bir insana, bir kadına aitti. Bir insan mıydı beni öldürmeye çalışan.

Bunu anlamaya çalışırken dahada arttı baskı. Bir insan ve beni öldürmek...Komikti.

" Madem o kadar heveslenmiş öldürsün bari." dedim içimden.
Birden debelenmeye, sesler çıkarmaya başladım.

Yastığı dahada bastırdı yüzüme. Acımasızdı. Bende duruma uyum sağlayıp biraz daha debelendim. Az sonrada kollarımı ve bacaklarımı öylece bıraktım. Kalbimi durdurup nefesimi kesmişti bu kadın gerçekten.

Ama bilmediği şey Melda zaten ölüydü.

Yüzümdeki yastığı yavaşça kaldırıp önce nefesimi sonra kalbimi kontrol etti. Öldüğümden güya emin olduktan sonra kulağıma doğru eğilerek konuştu.

" Evet bu iş buraya kadar.
Öldün ve senden kurtulduk.
Fikret bey bu işe çok memnun olacak.
Sayende iyi para alacağım için bende memnun olacağım tatlım."

Duyduğum şeylerle Fikret'e bir acıcekme cezası daha yazarken kadın yastığı alıp tekrar başımın altına koydu. Üzerimdeki örtüyü düzeltti.
Duyduğum seslere bakılırsa eline aldığı malzemelerle kapıya doğru yürüyordu.

E tabi Fikret'ten aldığı işi bitirmişti ve gidiyordu. Yada gidebileceğini sanıyordu mu demeliyim.

Gözlerimi yavaşça aralayıp arkasından baktım. Tam kapının önüne gelmişti ki saniyeler içinde yerimden kalkıp odadaki ışığı kapattığım gibi Melinda'ya büründüm.

Yine tam kapıyı açacakken karanlıkta kalan odada yanından uzattığım elimle kapıyı kilitleyiverdim.

Gördüğü elimle anında geriye döndü. Gördüğüm korku tarifsizdi ve keyif verici.
Karanlıkta bana bakan gözleri kocaman olurken son ses deli bir çığlık attı. O korkuyla kapıya yaslanırken kollarını önüne kaldırdı. Elindeki malzemeler ise düşerek yere dağıldı.

Bu sırada dışarda birileri kapıyı zorlayarak açmaya çalışıyordu. Duydukları çığlıklar yüzünden olmalıydı. Ben gözlerim kadında gülümserken o feryat figan kapıyı yumrukluyor,

" İmdaat!
İmdaaat! Yardım edin!

Uzak dur benden.
Uzak dur imdaaat!!" Diye bağırıyordu.

Dışardaki adam her kimse hâlâ,

" Ne oluyor orda açın kapıyı.
Açın dedim. Aç!" Dedi.

Sanki o söyledi diye yapacaktım.
Karşımdaki kadına bakarak konuştum.

" Bu geceki eğlencem sensin cadı.
Aah! Olmadı kendime hakaret bu! "

Onlar kapıyı açmaya çalışırken hızla kadının gırtlağına yapışarak ayaklarını yerden kesecek şekilde havaya kaldırdım.

Ağlayarak debelenmeye başlarken elleri bileğimde ayakları kapıyı tekmeliyordu. Elimin altındaki boğazından çıkan boğuk seslerle yardım istiyordu hâlâ. Kendime yaklaştırdığım bedenle öfke ve nefretle baktım yüzüne.

" Ölüler... Ölmez."

Dedikten sonra hızla kapıya çarptım elimdeki bedeni.

" Sen de." Derken kadının bedenini tekrar vurdum kapıya.

" Oda. Yapıtınızı ödeyeceksiniz."

Bir kere ve bir kere daha vurdum.

"Bütün sinirimi senden çıkarabilirim şuan. Ama şanslısınki eksiler artılarımı siliyor yoksa o boynunu koparırdım."

dedim hırlayarak.

" Kıralım! "

Duyduğum kelime ve Murai'nin kokumu alma ihtimali yüzünden eğlencemi kısa kesmek zorunda kaldım.

Hızla yere indirdiğim kadını bir elimle saçlarından tutrarak boynuna geçirdim sivri dişlerimi. Elleriyle beni itmeye çalışırken ağlayarak,

" Lütfen bırak...
Bırak beni. Ne olur!"

Kurtulmak isyiyordu ama izin vermeyecektim. Kanını emerek ağzımda biriktirdikten sonra geri ittim damarlarına. Bir kaç saniye sonra vücudu kasılmaya ve titremeye başlarken olduğu yere bıraktığımda acıyla kıvranmaya başladı.

Onu öylece yüz üstü bırakıp hızla pencereye gelip açtım.
Ardından yatağa gelip yerime yattım.

Az sonra dışarıdakiler kapıyı kırarak içeri girdiklerinde gördükleri şey Melda yatakta uyuyor,ama hemşire yaralıydı.

İçeri girenlerden birinin hızlı adımlarını duydum. Yanıma gelip boynuma dokunarak nabzına baktı.

" Yaşıyor." dedi.

Ardından kulağıma gelen seslerden kadını götürdüklerini anladım. Dışarda şuan bir hengâme vardı. Bir süre sonra yine odaya girenler oldu. Bir kişi telefonda konuşuyordu sanırım. Abi dediği birine olanları anlatırken diğeri beni beni muayene ediyordu. Doktor olmalıydı. O halde bir hastanedeydim.

" Hâlâ aynı.
Anlat ne oldu burda? "

Duyduğum sesi tanımıştım. Adnan...
Onun olduğu hastanedeydim o halde.

" Hemşire pansuman için geldi. İçeri girdi 10 dakika falan sonra birden kapı kilitlendi boğuşma sesleri oldu. Kapı açılmayınca mecbur kırıp girdik, durum bu. Anlamadık valla."

İçimden anlamasanızda olur diyerek uyumaya çalıştım. Hâlâ yorgundum Murai ile yaptığım dövüş bedenimi yormuştu. Dinlenmeliydim.

Onunla bir sonraki karşılaşmaya kadar dinlenmeli güçlenmeliydim.
Kapanan bilincimle uykuya daldım.

&

Ne kadar daha uyudum bilmiyorum.
Ama odada hırlayan tanıdık sesle kazandım bilincimi.
Volkan Karadağlı'nın sesi geliyordu kulaklarıma.

" Sana başka doktorlarla da konuş uyandırın şu kızı demedim mi? "

" Senin demenle olmuyor Volkan bey.. Beynine girecek halimiz yok ya."

Ben uyanmadım diye Adnan'a sarıyordu. Sonra başka birini daha duydum. Daha önceki tanıdık sesti.

" Abi kameralara baktım.
Hiç bir şey yok.
Birde hemşire kadın.
Hemşire değil... Eski bir sabıkalı.

" Konuşturduk.
Kızı öldürmek için tutulmuş.
Hatta öldürdüğünü söylüyor. Yastıkla boğmuş."

" Ne?
Kız hayatta, ne ölmesi?
Ne oluyor lan ne dönüyor burda? "

" Daha fazla konuşturmak istedik ama acıdan delirmek üzere sanki. Fikret abiden daha kötü hâli, konuşamıyor.."

" Sikerim lan böyle işi!
Başına adam dikin!
Düzelince konuşacak mutlaka! "

Gözlerimi aralarken beni gören Adnan tek eliyle Volkan'ı dürtü.

" Al, uyandı işte."

Hızla bana döndü çatık kaşlı asık suratlı Volkan.
2 adımda yanıma geldi.

Ellerini yatağa dayayarak üzerime doğru eğildi. Duygusuz bakan gözleri gözlerimde,

" Nasılsın?
Neden bu haldesin? "

Hadii.
Ne anlatacaktım ben bu adama şimdi. Gözlerimi kapattım düşünmek için.

" Hassiktir yinemi ya!
Yine mi gitti bilinci.
Sikecem böyle işi! " Dedi öfkeyle.

Gözlerimi açarak,
" İyiyim." dediğimde yine bana döndü. Rahatlamıştı sanki.

" Ne oldu.
Kim yaptı sana bunu?
Söyle! "

" Tam hatırlamıyorum.
Arkamdan biri saldırdı." dedim yine yalana başvurarak.

" Ya boynuna ne oldu? "

Elim boynuna gitti.

" Ne olmuş boynuma? "

Murai'nin sivri dişleri yaptı diyemezdim. Bu yüzden farkında değilime başvurdum.

" O anki şokla hatırlamıyor olabilir." dedi Adnan.

" Hatırlamıyorum." Dedim.

" O gece saldırıp bugünde öldürmeye mi çalıştılar."

" Hafıza kaybı."

İkimiz, hatta üçümüz birden odaya giren Servet'e baktık.

" Ne?
Hafıza kaybımı? "

Volkan bir bana bir Servet'e bakıyordu.

" Abi bu kız bir kaza geçirip hafızasını kaybetmiş.
Belkide birilerinin bir şeyine şahit oldu. O yüzden peşine takılmış olabilirler."

Yine bana baktı bir süre.
Sonra aniden yanıma geldi.

" Doğrumu? "

" Doğru."

Üzerimdeki örtüyü tek hamlede açarken bir anda kucağında buldum kendimi.

" Na-na-pıyorsun.?
Bırak..."

" Gidiyoruz!
Adnan işlemleri hallet.
Bu kız iyileşene kadar benimle kalacak. "

******************************

Evet bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

Loading...
0%