Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🌺V. 4 Hastane

@azamet_29_2

" Allah beyin vermiş beyin!
İrade vermiş. Arada bir sende kullan beynini memnun kalırsın."

Mehmet kendi kendine birşeyler söyleyerek dışarıya çıkarken hızla çıktığım merdivenle kapıyı arkasından çarparak kapattım.

Her şeyi de abartmayın ama değil mi.

Diyerek indim merdivenleri. Sonrada eve girip kapattım kapıyı. Direk mutfağa girdim. Mutfak dolabının kapağını açtığımda bahsedilen kombiyi görünce gözlerimi devirdim.

" Ah be babaanne keşke evin kombili olduğunu daha önceden söyleseydin bana. Rezil oldum bu kafasızlara.

Bu mahalle ne kadar eskiyse yaşayanlar o kadar eski kafa kalmışlar.

Neyse."

Diyerek salona döndüm yeniden. Yanan sobanın önüne oturup gelirken getirdiğim poşetin içindekileri çıkarıp soba önüne bıraktım. Sonra da telefonumu çıkarıp internetten güzel bir film açıp izleyerek küçük bir piknik yaptım. Sıcak soba başı keyfi gerçekten güzel oluyormuş.

Film bitirdiğinde soba hâlâ yanmaya devam ediyordu. Oda da oldukça sıcaktı ve inanılmaz bir uyku hali gelmişti üzerime. Hiç böyle olmamıştım. Sanırım sıcak sobanın marifetiydi bu. Dışarda yağan kar ve soğuk. İçerde sıcak bir soba. Hem bedenen hem de ruhen mayıştırıyordu insanı. Yerden kalkıp koltuğun üzerine uzandım. Kirlenti başımın altına, momtumu üzerime alarak kapanan gözlerime izin verdim.

*****

Orada ne kadar yattım ne kadar uyudum bilmiyorum. Dinlenmiş bir bedenle uyandığımda evin içi ve dışarısı karanlık, soba da sönmüştü artık.

Yerimden kalkıp oturdum. Telefonumun ekranını açıp saate baktım. Dokuzu gösteriyordu. Nasıl da derin uyumuşum. Telefonun fener ışığını açıp avizeyi yakmak için anahtarı bulup bastım. Ama yanmadı. Çünkü bu eve geldiğimden bu yana sigortaları açmamıştım. Avizeyi yakmaktan vazgeçip telefonumun ışığında sobanın yanına geldim. Söndüğü için buz gibi olmuştu. Böylece de kontrol etmeme gerek kalmamıştı. Koltuktaki montumu alıp giyindim. Çantamı sırtıma aldıktan sonra soba önündeki küçük pikniğimden kalanları da toplayıp önce salondan sonrada holden geçip evden çıktım. Hâlâ yanmakta olan telefonumun ışığıyla giydim çizmelerimi. Ardından kapıyı çekip kilitleyerek merdivenleri çıktım.

Demir giriş kapısını açtığımda soğuk rüzgar karşıladı beni. Şapkanı ört dercesine uğuldayınca montumun şapkasını başıma geçirip çıktım dışarıya. Sonra da demir kapıyı çekip kilitledim. Son bir bakış attım garip yapılı eve.

Hoşçakal babaanne.

Dedim. Evde olduğunu ve hep orada kalacağını hayal ederek. Arkamı dönüp yokuş aşağı yürürken içimde bir burukluk vardı babannemi defnettikten sonra mezarlıkta hissettiğim duyguya benzeyen.

Derin bir nefes çekerek fazla düşünmemeye ve kendimi üzmemeye karar verip elimdeki poşeti yol kenarındaki küçük çöp konteynerine attım.

Soğuktan üşüyen ellerimi ceplerime sokup kayıp düşmemeye dikkat ederek yürümeye devam ederken içimdeki değişik hisle durdum. Sanki bir açıklama yapma gereği hissediyordum kendime. Bir vasiyet yüzünden gelmiştim bu şehre. Babaannemin son isteğini yerine getirmek için. Ve yapmam gerekeni yapmış gidiyordum.

Bir kez daha ve son kez geride kalan eve baktım buraya bir daha gelmeyeceğimin bilinci ile. Tekrar önüme döndüm sonra. Tam adımımı atmıştım ki,

Esen rüzgarın sesine karışmış kendi adımı duydum sanki.

Alânuur...

Hızla arkama dönüp etrafıma bakındım korkuyla. Fakat karanlık sokakta benden başka kimse yoktu. Soğuk havadan bir nefes daha çektim.

Sadece rüzgar sesiydi Alâ. Bu kadar etkilenme.

Diyerek önüme döndüm yeniden.
Tam bir adım daha atacakken bu kezde Mehmet ve söylediği şeyleri hatırladım.

Sen babaannenin vasiyetini anlayamamışsın.

Demişti. Hayır neyini anlamamıştım. Bana buraya gel evimdeki sobayı yak dedi. Hadi komşularına duyurma amacını da kabul ediyorum. Ama bu kadar yani.

Mehmet'in kendi kafasından başka bir şeyler uydurması çok saçmaydı. Kafamı iki yana salladım sinirle. Saçma sapan sözleri kafamı karıştırmıştı.

Başımı gökyüzüne kaldırıp karanlığa bakarak soğuk geceden derin bir nefes daha çektim ciğerlerime.

Sen onlara aldırma Alâ.

Dedim kendi kendime. Ardından karanlığa ve soğuğa aldırmadan evlerinin önünde karda oynayan çokların arasından geçip yoluma devam ettim. Bir yandan da göz ucuyla etrafımı izliyordum.

Sokak lambalarının önünden geçerken bir kez daha durup oyalandım. Işığın önünde dans ederek yağan kar taneleri, karanlığa saklanmış bir kaç gece kondu, hemen arkalarında uzanan apartmanlar...

Buralar bana internette gördüğüm eski zamanlara ait kartpostal resimlerini hatırlatmıştı. Bakış açısına göre güzel yanları da vardı aslında. Ama buralar bana göre değil. Hiç değildi.

Önüme dönüp yoluma devam ettim. Yürüdüm yürüdüm. Caddeden önceki son dönemece gelirken duyduğum küfürlü konuşmalar ve gördüğüm itiş kakış ile durdum. Bir kaç kişi bir kişiyi köşeye sıkıştırmış içlerinden biri adamın yakasına yapışmış hırlayarak konuşuyordu. Tedirgin şekilde gerileyip karanlığa saklanıp dinlemeye başladım.

" Lan beynini siktiğim.
Ben sana ne dedim. Sana bir ay süre, bir ay içinde ya boşaltacaksın ya satacaksın dükkanı denedim mi? Sen de bana düşüneceğim demedin mi? "

Karanlıkta farkedilmemenin sayesinde biraz daha yaklaşarak konuşmaları dinlenmeye devam ettim. Bu adam diğerinin malını zorla almaya çalışıyordu sanırım. Adam kekeleyerek konuştu.

" Dedim. Dü-düşündüm de. Ama ne boşaltacam ne satacam.
Araştırdım. Sen buraları bizden üç kuruşa alıp daha yükseğe satma peşindesin. Buradaki arsalar kat kat fazla değerdeymiş."

Birden yakasından tuttuğu adamı sarsarak hırladı.

" Bana bak Selim. Seni son kez uyarıyorum. Sana verdiğim parayı kabul et ve sat. Yoksa ya senin ya da ailenin başına her an bir..."

Demişti ki tanıdık sesle kesildi konuşma.

" Ne oluyor burada?
Cavit! "

Sokak lambalarının sarı zayıf ışıklarıyla hızlı adımlarla geldiğini gördüğüm ve duyduğum kişi Mehmetti. Yanında genç bir çocuk vardı.

" Baba iyi misin? "

Dedi adamın yanına gelerek. Anlamıştım sanırım. Bu çocuk babasını kurtarmak için Metmetten yardım istemişti. Adam başını sallarken,

" Sen işine bak Mehmet." Dedi Cavit.

" Anlamadığın işlere de karışma. Canın yanar. "

Mehmet'i tanıdığı belli olan Cavit'in sesindeki uyarı barizdi. Karışma canını yakarım diyordu alttan alttan.

" Bu benimle Selim arasında! Dön evine! "

Mehmet elleri ceplerimde iki adım öne çıktı.

" Anlamadığımı nerden çıkarıyorsun Cavit? Senin gibi pis işlere girmiyorum diye elim armut toplamıyor. Emin ol seninde canın yanar. Hemde benden fazla! "

Ooof...
Mehmet'e bakın hele. Cavit'in tehditini anlayarak restine rest çekmişti. O sırada arkadan bir araç gelip durdu. Kapısı açıldı.

" Ne oluyor lan burada? "

Diyerek inen kişi Ali... Bu kez gelen Ali idi. Hemen ardından biri daha indi diğer kapıdan.

Bu işin sonu kötüye gidiyordu. Birazdan bizim oralardaki mahalle çeteleri tarzında bir kavga izleyecekmişim gibi geldi. Hızlı adımlarla yandaki evin köşesine geçip sinerek hemen cep telefonumu çıkarıp saklandığım yerden durumu izlerken bir yandan da olanları videoya almaya başladım. Polise delil toplayan duyarlı bir vatandaş moduna gitmiştim bir anda.

Mehmet'i duydum yeniden.

" Selim amca sen oğlunu da al evine git. Ali, Bekir siz de karışmayın? "

" Ne demek karışmayın. Niye karışmayacak mışız? Karışırız da karıştırırızda. "

Dedi hırlayarak Cavit'e hitaben.
Selim oğlu ile birlikte hızlı adımlarla uzaklaşırken Mehmet Cavit denen adama döndü.

" Bak Cavit. Sana daha öncede söyledim ama anlamamışsın.
Şimdi insan gibi yeniden söylüyorum. İtlerini de alıp hemen buradan gidiyorsun. Bir daha da bu mahalleye adım atmayacak bu insanlardan uzak duracaksın. Yoksa karışmam."

Cavit bir anda arka cebinden çıkardığı sustalıyı Mehmet'e doğru çevirdi. Aynı anda arkasındaki adamlarda birer bıçak çıkarınca tam çete kavgasına dönüştü mesele. Ama sadece bir tarafta silah vardı.

Cavit ve adamları ellerin de bıçakla Mehmet ve arkadaşları boş ellerle karşılıklı pozisyon alırken Cavit yeniden hırladı.

" Sen bana posta mı koyuyorsun lan!
Dayı mısın? Lime lime ederim sizi."

" Ne dayıyım ne de dayılara boyun eğerim. "

İşler daha kötüye gitmeden polisi aramaya karar verdim. Videoyu durdurup telefonun arama kısmına geçtim. De! Peki Türkiye'de polis çağrı numarası neydi. Bir telefona bir Mehmetlere bakarken düşündüm düşündüm ama hatırlayamadım. İnternetten bakmaya karar vermiştim ki Cavit'in elindeki bıçağı Mehmet'e savurduğunu görünce vazgeçtim. Onun yerine ani bir kararla ortaya çıkıp yüksek sesle bağırdım.

" Alo polis mi? "

Bir anda herkesin gözü üzerime çevrildi.

" Alânur!? "

Dedi Mehmet.

" Senin ne işin var burada? "

Mehmet'i duymazdan gelip blöfüme devam ettim.

" Lütfen yardım edin burada eli bıçaklı dört kişi var. Mahalle sakinlerine saldırdılar. "

Söylediğim şeyle adamlardan biri polis korkusuyla hızla üzerime gelirken Mehmet'in ,

" Alâ git! Uzaklaş burdan! "

Dediğini duydum. Anında geri geri gitmeye başlarken Cavit'in Mehmet'e saldırdığını görünce hızla arkamı dönüp koşmaya başladım bu kez. Fakat on metre bile gidemeden bastığım buzlu yer yüzünden dönen ayak bileğimle bir anda kendimi boylu boyunca yerde buldum. Hızla toparlanıp kalmak isterken arkamdaki adam kollarımdan tuttu. Yakalanmıştım. O an Mehmet'i duydum yeniden.

" Dokunma ona.! "

Adam elimdeki telefonu zorla almaya çalışırken vermemek için direndim. O anda Cavitten sıyrılan Mehmet yetişti. Adamı üzerimden çekip aldıktan sonra yüzünün ortasına geçirdi yumruğunu. Adam yerdeki çamurlu karın üzerine düşerken yanıma geldi. Kolumdan tuttu.

" İyi misin bir şeyin var mı? "

" İyiyim ama bileğim..
Bileğim çok acıyor. "

O sırada Ali ve Bekir geldiler.

" Kaçtı köpekler.

O iyi mi? "

" Ali arabayı getir. "

Ali hızlı adımlarla dönüp arabayı getirirken Mehmet önce sırtımdaki çantayı çıkarıp Bekir'e verdi. Ardından kolumun altına girip kalmama yardım etti.

" Basabilir misin? "

Acıyor dedim dolu gözlerle. Gerçekten çok acıyordu.

" Galiba kırıldı."

" Sanmıyorum ama burkulmuş olabilir. Hemen hastaneye gidiyoruz."

Ali arabayla yanımızda durdu. Mehmet'in de yardımı ile arka koltuğa geçip oturdum. Yanıma da o bindi. Bekir de ön koltuğa geçince hareket ettik.

" Sık dişini biraz. Hastane çok uzakta değil. Başka acıyan yerin var mı? "

Elimi sağ kaşımın üzerine değdim.
Islaklığı hissedince,

" Kaşım açılmış. "

Dedim. Hemen tavan lambasını açtı. Elini çeneme koyarak yüzümü kendine çevirirken diğer eliyle saçımı geriye aldı.

" Evet açılmış."

Dediğinde Bekir ön taraftan kağıt mendil uzattı.

" Al Mehmet abi."

Elindeki mendili kaşımın üzerine bastırırken bir yandan konuştu.

" Hani sen otele dönüyordun.
Neden karıştın. Karışmasaydın bu halde olmazdın. "

" Sizede iyilik olmuyor ha!
Adamlardan kurtardım sizi. "

" Sen mi bizi biz mi seni!? "

Dedi öndeki Ali.

" Neyse tartışacak zaman değil."

Derken hastane göründü. Hızlı şekilde acil girişinden girip kapının önünde durduk. Önden Mehmet indi, Gel! Diyerek beni de indirdi. Sonra da yavaşça kucağına aldı.

" İndir beni, kendim yürürüm."

" Sen ne aksi bir kızsın böyle. Ayakta bile duramıyorsun bir de yürürüm diyorsun."

Ben cevap verene kadar çoktan içeriye gitmiştik. Acil müdahale bölümüne yöneldik. İçeri girdiğimizde gördüğü ilk yatağa getirip yatırdı beni. Aynı anda doktor yanımıza geldi.

" Geçmiş olsun.
Nesi var kızımızın? "

" Düştü. Başını çarpmış. Ve ayak bileği ağrıyor. Üzerine basamıyor."

Benden önce cevaplamıştı Mehmet.

" Tamam bir bakalım."

Diyerek önce kaşımın üzerindeki yaraya baktı.

" Kötü değil. Küçük bir bandaj yeterli olacaktır.
Şimdi de ayağına bir bakalım."

Dedikten sonra yatağın ayak ucuna geçerek,

" Şimdi önce şu çizmeyi bir çıkaralım.
Sakin ol ayağını hareket ettirme. "

Doktor ayağımdaki çizmeyi yavaşça çekerken hissettiğim acıyla inledim.

Bileğimden zorlukla geçen çizmeyi yere bırakıp çorabımı çıkardığında kaşları çatılınca dirseklerimin üzerine kalkıp ayağıma baktım.

" Olamaz şişmiş."

Dedim ağlamaklı. Doktor eliyle bastırarak muayene ederken bir kez daha inledim.

" Burkulmuş gibi görünüyor ama tedbiren bir röntgen çekelim. Kemiklerde çatlak veya kırık olup olmadığından emin olmalıyız."

" Olamaz yah! Hepsi sizin yüzünüzden."

" Ne? Yok artık. Biz mi dedik sana gel karış diye."

" Hemşire hanım tekerlekli sandalye getirir misin? Küçük hanıma yardımcı olun. Acil bir röntgen çekelim. "

Dedi doktor. Hemşire kız elinde tekerlekli sandalye yanımıza geldi. Yerinden kalkarken Mehmet gelip beni kucağına alarak sandalye bıraktı.
Sonra da röntgen odasına doğru sürdü.

*****

Aradan bir saate yakın zaman geçti. Tekerlekli sandalye üzerinde röntgen odasına götürüldüm önce. Röntgen çekildikten sonra da geri geldik. Yine Mehmet'in yardımı ile yatağa yatırıldım. Kısa süre sonra doktor elinde röntgen filmi ile geldi. Neyse ki kırık yada çatlak yoktu. İlaç sürülüp bandaj yapılırken gözüm Mehmet'e kaydı. Biraz ötemde düşük tuttuğu ses tonuyla telefonda konuşuyordu. Ayak bileğim güzelce sarıldıktan sonra kaşımın üzerinede bir bandaj yapıldı. Bir yandanda ağrı kesici eklenmiş serum takıldı koluma. Son olarakta doktor yanıma gelip,

" Bununla geçmiş olsun. Ağrı kesici krem ve ilaçlarını kullan.
Bir kaç gün ayağının üzerine basma. "

Dediğinde gözlerim kocaman şekilde kaldım. Bir kaç gün mü demişti o?

" Serum bittiğinde çıkabilirsiniz."

Moralim bozulurken omuzlarım düştü. Benim bugün otele oradan da Almanya'ya gitmem gerekiyordu. Olamaz! Diyerek gözlerimi tavana dikip düşünmeye başladım. Ne yapacaktım ben.

" Düşünecek birşey yok.
Bir kaç gün ayağını kullanmayacaksın."

Gözlerimi Mehmet'e çevirip tekrar tavana diktim. Otelde kalabilirdim ama anneme babama ne diyecektim. Babamın beni yolcu ederken söylediği şeyi hatırladım.

"İllede babannemin evini göreyim diye tutturdun. Oralarda başını belaya sokarsan bozuşuruz küçük hanım. Evden bile çıkamazsın geldiğinde."

Hay böyle şansa tüküreyim ben. Nasıl derdim babama burnumu elalemin işine soktum. Sonra da eli bıçaklı biri beni kovalarken düştüm ayağımı burktum diye. O sırada Ali ve Bekir'in geldiğini gördüm.

" Geçmiş olsun." Dedi Bekir. Ali,

" Nasıl kırık falan var mı?
Kötü mü? " Diye sordu bana bakarak.

" Burkulmuş." Dedi Mehmet.

" Ders olurda bir daha herşeye atlamaz."

Gözlerimi tepemden bakan Ali'ye çevirip sinirle nankör! dedim dişlerimin arasından. Sonrada,

" Hemşire hanıım! "

Diye bağırdım.

" Serum bitti kurtarın beni bunlardan.."

Hırsla yerimde doğrulup yatağın kenarına oturdum.

" Yavaş ol biraz. Canını yakacaksın."

Hemşire kız kolundaki serumu çıkarıp yerine küçük bir bant taktıktan sonra. Geçmiş olsun diyerek uzaklaştı.

" Ali arabayı getir çıkıyoruz."

Ali ve Bekir çıkarken Mehmet yanıma geldi. Gel diyerek kucağına almak istediğinde,

" Gerek yok!"

Dedim çizmemin diğerini uzanıp yerden alırken.

" Yürüyeceğim."

" Yürüyemezsin."

" Saçmalama!
Doktoru duymadın mı? "

" Duydum ama beni daha fazla taşımanı istemiyorum. "

Gözlerini devirirken bir anda kaldırıp kucağına aldı.

" Bırak ya kendim yürüyeceğim."

Diye tepinirken bir anda acıyan bileğimle kasılıp kaldım. Acıyla dişlerimi sıkarken çaresizce kıpıdayamadan durmak zorundaydım.

" Rahat durmazsan daha çok acır canın."

Sinirden dudaklarımı kemiriyordum.

" Öfkelenme.
Her şerde bir hayır vardır demişler.
Bu olay sana Allah'ın mesajıydı bence."

" Ne? "

Dedim önümdeki başımı kaldırıp yüzüne bakarak.

" Ne saçmalıyorsun?
Ne mesajı. "

" Birincisi başına gelen şey ağzından çıkan şeylere dikkat etmen için bir uyarıydı. İkincisi."

Dedi ve durdu bir süre. Sonra devam etti.

" Bugün bana ne dediğini hatırlıyor musun? "

" Ne?
Ne demişim? "

Madem buraya gelmemi Allah sevdiği kulu makbule hanım için istedi, madem senin söylediklerini yapmamı istiyor o zaman beni burada tutar değil mi? Gitme mi engeller.

Hatırlıyor musun?
Büyük konuşmayacaksın Alânur hanım. Farkında mısın bilmem ama Allah seni engelledi. Hemde ayağını burkmanı sağlayarak. Gördüğün gibi bu senin için bir mesaj."

Söylediğim ve söylediği cümleler beynimin içinde sırayla yankılanırken ne düşüneceğimi bilemedim. Olabilirmiydi?
Hadi amaaa tabii ki olamazdı. Sadece tesadüften ibaretti.

" Saçmalama be!
Yaşanan arbededen bir tek bana mı hisse çıkardın. Dalga mı geçiyorsun.
Sadece tesadüf. "

Durdu. Çatık kaşlarla baktı.

" Sen nasıl birisin ya! Keçi! "

" Sen kendine bak."

Derken çıktık kapıdan. Bizi bekleyen arabaya doğru yürüdük. Beni Bekir'in açtığı kapıdan arka koltuğa bırakıp yanıma oturdu. Sığ düşünüyorsunuz Alâ hanım.

*****************************

4. Bölüm bitti.
5 Bölümle devam.

Loading...
0%