Yeni Üyelik
9.
Bölüm

🌺V. 8 Görüşmek üzere

@azamet_29_2

" Alânur! " Diyen Mehmet'in sesini duyarken bedenim bir boşluğa düştü.

" Alâ! "

Yere çarpmayı beklerken iki kol yakaladı bedenimi.

" Alânur!
Alânur iyi misin? "

Büyük ve sıcak elini yüzümde hissettim. Beni sarsıyordu.

" Elif kolonya getir kızım."

Uzaktan gelen sesleri duyuyordum ama ne gözümü açabiliyor, ne cevap verebiliyordum. Az sonra burnuma gelen keskin alkol ve limon kokusu ile bütün beynim uyarılırken, zorlukla araladığım gözlerim tam karşımdaki kahveleri gördü. Mehmet'in dizi üzerinde yatıyordum.

" İyi misin? "

" İ-iyiyim."

Tek hamlede beni kucağına alıp koltuğun üzerine bıraktı. Firdevs teyze bileklerime kolonya sürüp ovarken Mehmet ayaklarımın altına kırlenti koydu. Elif bir bardak su getir."

" Tamam abi."

" Ne oldu?
Neden bayıldın. Bir hastalığın mı var kızım?

" Yok Firdevs teyze. Ben...
Babaannemin cenazesini hatırladım. Tansiyonum düştü sanırım."

" Ah kuzum. "

Az sonra Elif bir bardak suyla geldi. Mehmet'in yardımı ile doğrulup bir kaç yudum içip geri yattım. Bir süre gözlerim kapalı kendime gelmeye çalışırken Firdevs teyze, Mehmet ve Elif de başımda beklediler.

Nihayet daha iyi hissederek yerimden kalkarken yine Mehmet yardım etti.

" Daha iyi misin? "

" İyiyim geçti."

&

Aradan dakikalar, sonra saatler geçti. Öğle ezanı okunurken evdeki herkes sırayla abdest aldı. Onlar öğle namazını kılarken bende üzerimi değiştirip eşyalarımı valizime koymaya başladım. Her namazı vaktinde kılmaya özen göstermeleri dikkat çekiyordu. Nasıl sıkılmadıklarını merak etmeden edemedim.

Neyse ya. Sanane Alâ! diyip önüme döndüm. Kalan eşyalarımı da vaize yerleştirip kapattım. Yarın sabah erkenden ayrılacaktım bu evden ve bu insanlardan.

Kılınan namazlardan sonra hazırlanıp birlikte çıktık evden.

" Alânur dikkatli bas yere. Bileğini yeniden incitme."

Cümlenin sahibi yine yüzüme bakmadan konuşarak yürüyen Mehmetti. Bu haline sinir olduğum için cevap vermedim. Başıma gökyüzüne kaldırdım. Önceki günlerin aksine hava çok güzeldi. Gökyüzü açık ve serin olsada güneş vardı. Birlikte yürürken yeni fark ettiğim şey Mehmetlerin evinin babaannemin evine yakın oluşuydu. Bir yandan yürürken bir yandan da konuşuyorduk.

Babaannemin evine geldiğimizde ilk olarak evi havalandıracak sonra da kombiyi açıp evi ısıtacaktık. Sonra da gelecek olan bayan misafirleri bekleyecektik. Yürümeye devam ederken Mehmet'in telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp açarak kulağına dayadı.

" Buyur baba."

Bir süre sesizce dinledi. Sonrada,

" Tamam baba söylerim.
Görüşürüz." Diyerek kapattı.

Telefonu cebine koyup bize doğru bir bakış atıp yeniden önüne dönerken,

" Babam Ahmet hoca ile konuşmuş.
Camide de kuran okunacakmış. "

Bunu da duyunca kalbimin biraz daha hafiflediğini hissettim.

Etrafa bakarak yürümeye devam ederken ilk kez başka bir gözle bakıyordum evlere insanlara, sokakta oynayan çocuklara. Ve ilk kez hak verdim babaanneme, buralara olan özlemine. Buradaki insanlar sanki dış dünyadan ayrı kendilerine has başka bir dünyada yaşıyor gibilerdi.

" İşte geldik umarım anahtarları unutmamışsındır yine. "

Gözlerimi devirerek cebimden çıkarttığım anahtarı gözünün önünde salladıktan sonra kapıya döndüm.

Anahtarı kapıya takarken buradan son kez bir daha dönmemek üzere çıktığımı düşündüğüm o gece geldi aklıma. O gece niyetim bir an önce Almanya'ya dönmekken şimdi yeniden buraya gelmiş babaannenin vasiyetini tamamlamaya çalışıyordum.

Açılan kapıdan geçip merdivenlerden aşağıya birlikte indikten sonra evin kapısını açarak içeriye girdim. İçimden, babaanne ben geldim. Yine geldim. Dedim.

" Hadi Bismillahirrahmanirrahim."

Diyen Firdevs teyze mutfağa girerken,

" Ben bu pencereyi açayım siz de diğer odaların pencerelerini açın kızlar. Mehmet oğlum sen de kombiyi ayarla yeniden çalıştır. "

" Tamam." Dedik üç ağızdan.

&

10 dakika sonra evi havalandırmış pencereleri yeniden kapatmış ve çalışan kombi ile ev yeniden ısınmaya başlamıştı. Sobalı odada koltuklara oturmuş gelecek misafirleri bekliyorduk. Hayatımda hiç böyle bir şey yapmadığım için bir heyecan, bir tedirginlik vardı içimde. Bunu belli etmemeye çalışsam da yanımda oturan Firdevs teyzenin eli elimin üzerine konduğunda halimin o kadar da gizli olmadığını anlamıştım. Ne hissettiğimi nasıl hissettiğimi anlamıştı Firdevs teyze.

Başımı çevirip yüzüne baktım. Bir gülümsemesi bin kelime yerine geçmiş bir anda rahatlamıştı beni.

Mehmet yerinden kalkıp mutfağa yönelirken,

" Annem kombinin ısısını ayarlayıp çıkıyorum ben. Birazdan gelir misafirler de. "

" Tamam oğlum. "

Mehmet mutfağa girerken yanımda oturan Elif çantasını karıştırıp bir örtü çıkardı. Gri bir örtü. Başörtüsü yada şal.

Hiç sormadan, söylemeden bir anda başımın üzerine örtüverdi.
Napıyorsun! diyecektim. Buğulu gözlerle bakarak, çok yakıştı! Dedi.

Tam tutmuş geri alacaktım ki Firdevs teyze,

" Kur'an-ı Kerim okunurken baş örtmek sevaptır kızım. "

Diyince elim havada kalakaldım. Çekip alamadım. Ben başımı örtmek istemiyorum diyemedim. Elif başımın üzerindeki örtüyü güzelce düzeltip bir ucunu sağ omuzumdan arkama doğru attı.

" O sırada kapıda Mehmet belirdi. Ben çık..k."

Cümlenin kalanı gelmedi. Kahve gözleri üzerimde sadece bakıyordu. Çok değişik şekilde bakıyordu hemde.

Bir anda döndü ve hızlı adımlarla çıkıp gitti. Giderkende dış tarafından sesi geldi.

" Hoşgeldiniz Fatma hocam. "

Beklediğimiz misafirler gelmişlerdi. Yerimizden kalkıp gelenleri karşılamak için hole çıktık.

Öndeki kadın,

" Hayırlı günler." Dedi.

Firdevs teyze.

" Sizede Fatma hocam. Buyrun hoşgeldiniz."

" Hoşbulduk kızım.
Başınız sağolsun. "

" Sağolun."

Dedik. Fatma hocanın arkasından diğer kadınlar girmeye başladılar. Her gelen baş sağlığı dileyip içeri geçiyordu. Bir, iki, üç, dört. Derken saymayı bıraktım. Genç kadınlar, yaşlı kadınlar, kız çocukları, iki geç kadının kucağında yeni bebeği bile vardı. Son kişide girdiğinde arkalarından içeriye girdiğimizde oturma odası ve misafir odasının dolmuş olduğunu gördüm. İnanamadım. Firdevs teyzenin haber vererek çağırdığı kadınlar da başkalarına haber vermiş sayı gittikçe artmıştı. Koltuklara sığmayan kadınlar halının üzerine yan yana oturmuşlardı.

" Gel kızım." Diyen Firdevs teyze ile birlikte aralarından geçip bir köşeye oturduk.

Fatma hoca genzini temizledi önce. Ardından konuşmaya başladı kadife sesiyle.

" Öncelikle davete icabet ettiğiniz için Allah hepinizden razı olsun." Dedi.

Hep bir ağızdan amin... Geldi. Ardından Tevbe istiğfar duası yapıldı. Onun ardından da Kelime-i şahadet getirildi. Olan biteni, okunan şeyleri merakla izliyor ve dinliyordum. Bu arada kalabalığın arasında annesinin dizi dibinde oturan yedi sekiz yaşlarında olduklarını tahmin ettiğim kız çocukları çekti dikkatimi. Onlarında başlarında birer örtü vardı. Sevap kazanmak için mi örtmüşlerdi bilmem ama meraklı şekilde izliyorlardı Fatma hocayı. Kızlardan birinin hâli dikkatimi çekti. Annesinin başörtüsüne bakarak başındaki örtüyü düzelmeye çalışıyordu. Aynısı gibi olsun istiyordu sanırım. Yapamayınca yanında oturan kız kısık sesiyle ben yapayım diyip yardım etti. Becerdi de hani. Birbirlerine bakıp gülümsemeleri çok hoştu.

Yeniden Fatma hocayı duydum. Yeniden genzini temizledi.

Herkes kulak kesilip dinlenmeye geçti. Hayattan başladı anlatmaya. Dünya hayatından...
Sonra ölümden bahsetti. Ölmekten...
Ölümün bir son değil bir başlangıç olduğundan bahsetti. Kabir hayatından bahsetti. Ahiret hayatından bahsetti. Cennetten, güzelliklerinden ve yedi katından bahsetti. Sonra cehennemden ve yedi katından bahsetti. Peygamber efendimizden (sav) eşinden ve kızından bahsetti. Yaşam tarzlarından bahsetti. Söylediği her cümle ister istemez insanın zihnine kazınıyordu. Ama en çok da son cümlesi kaldı zihnimde.

" Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz. "

Bu cümle beynimin içinde yankılandı durdu. O sırada yeniden odada duyuldu sesi.

Kur'an okumaya başlamıştı. Gözlerimi anında okuyan kadına çevirdim. Ellerini dizlerinin üzerine koymuş, başını huşu içinde önüne eğmiş gözlerini kapatmıştı. Ezberinden okuyordu Kur'an'ı Kerim'i. Şaşırmamak elimde değildi. Yemek tarifini bile ezberleyen ben ve Kur'an-ı ezbere bilen o. İşte ikimizin dünyasındaki fark bu kadar barizdi.

Dinlediğim Kur'an'ın huzur veren tınısı kulaklarımdan dolup zihnemde ve kalbimde dalga dalga yayıldı.

O an Mehmet'in sesi çınladı beynimin içinde. Babaannem için,

" Ya ruhu.
Ruhunun ihtiyacı! "

Demişti. İnsan ruhunun buna ihtiyaç duymasının sebebi belli oluyordu.
Sonra Elif'in sesi yankılandı zihnimde.

" Abdest almak temizliktir, sağlıktır.
Namaz kılmak Allah ile konuşmak, kur'an okumak Allah'ın sözlerini tekrar etmek, okunan Kur'an-ı dinlemek Allah'ı dinlemektir.

Bu üçünü yapmaya devam etmek ise insanın hem ruhuna hem bedenine iyi gelir. Sağlık verir güçlendirir ve güzelleştirir. Üstelik hem dünyasını hem ahiretini güzelleştirir. Ben böyle düşünüyorum ve buna inanıyorum.

Düşüncelerimden sıyrılıp Fatma hocayı dinlenmeye devam ederken bir ara o kadar hoşalmışım ki uykuya dalmak isteyen gözlerle bakıyordum odaya. O sırada kadınların arasında babaannemin oturduğunu gördüm. Bir anda kendime gelip yerimde doğrulduktan sonra ellerimi gözlerime bastırarak ovuşturup yeniden baktım aynı noktaya. Ama yoktu. Az önce onu gördüğüm yerde şimdi yoktu. Odanın içinde ki her kadının yüzüne bakarken,

" Kızım."

Dedi Firdevs teyze.

" İyi misin neden ağlıyorsun."

" Yo ağlamıyorum. "

Ellerini kaldırıp yüzüme koyduktan sonra başparmakları ile gözlerimin altını sildiğinde anladım ağladığımı. Yine de inkar ettim.

" Esnedim o yüzden." Dedim.

Yine sadece gülümsedi.

&

Dakikalar sonra Kur'an okuma bitti. Herkes yavaş yavaş ayağa kalkıp tek tek sarılıp baş sağlığı dileyip çıktılar.
En son Fatma hoca geldi yanımıza.

" Başınız sağolsun kızım.
Rabbim rahmeti ve merhameti ile muamele etsin. "

Diyince sağolun dedim.

Fatma hocayı da kapıya kadar uğurlarken dışarda Mehmet göründü yine.

" Allah kabul etsin. "

" Amin oğlum."

" Siz çıkın.
Ben de kombiyi ve sigortaları kapatayım."

Tamam dedik. Holde ki askıdan mont ve kabanlarımızı alıp giyerek çıktık. Beş dakika sonra da Mehmet geldi. Önce evin kapısını kilitledim, son kez olduğunu bilerek.

Hoşçakal babaanne.

Dedim içimden yüreğimde bir sızı ile.
İç merdivenleri çıkıp kapıyı çekip kilitledim. Başımdaki gri örtüyü başımdan omuzlarıma çekip indirdim.

" Gidebiliriz. "

*****

Eve geldiğimizden beri daha huzurluydum. Çünkü babaannemin vasiyetini tam anlamıyla yerine getirebilmiştim.

Akşam olmuş akşam yemeği için masadaydık. Ömer amcanın sorması üzerine Firdevs teyze ve Elif babaannemin evinde olanları ve hocanın nelerden bahsettiğini anlattı.

" Bizde camide okuduk dua ettik. Allah kabul etsin."

Dediğinde amin. Dedim. Yemeğim bittiğinde elimdeki çatalı kaşığı kenara bırakıp gözlerimi kaldırdım.

" Ömer amca. Firdevs teyze. Elif. "

Mehmet'e dönüp bir bakış attım ve,

" Mehmet. " Dedim.

" Verdiğim rahatsızlık için kusura bakmayın. Ve bana gösterdiğiniz ilgi ve alaka için çok teşekkür ederim."

Dedim. Bunu gerçekten zor söylemiştim. Çünkü kolay kolay kimseye teşekkür etmezdim.

" Özellikle bugünkü yardımlarınız için. Sayenizde yarım kalan vazifemi tamamlayabildim. Size daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum. Bu yüzden. Ben...
Ben bu geceye bilet ayırttım.
Saat on iki deki uçakla Almanya'ya dönüyorum. "

Masada buz gibi bir hava esti sanki.

" Bu kadar çabuk mu gidiyorsun? Biraz daha kalsaydın kızım."

" Evet annem haklı Alânur abla.
Biraz daha kalsaydın. Sana Ankara'yı gezdirirdim."

" Teşekkür ederim ama artık gitmem lazım. Ailem de dönmemi istiyor. "

Ömer amca,

" Madem ailen dönmeni istiyor bize söz düşmez kızım. Ama şunu bil ki her zaman gelebilir misafirimiz olabilirsin. Hatta bu yaz ailenle birlikte gelin misafirimiz olun."

" Teşekkür ederim Ömer amca. "

Herkes bir şey söylemişti ama Mehmette çıt yoktu. Kısa bir süre daha süren sessizlikten sonra.

" Havalimanına ben bırakırım seni." Diyerek kalktı.

" Oğlum tabağın bitmedi. "

" Sağol annem doydum.
Yatsı çoktan okundu. Namazı eda edeyim. "

Salondan çıkıp giderken bizde masayı toplanmaya başladık. Bardak tabak derken üç tür attıktan sonra elimdeki son tabakları da mutfağa bırakıp şarj aletimi almak üzere kaldığım odaya yöneldim. Zira şarjım azdı ve yola çıkmadan önce doldurmam gerekiyordu. Odama ilerleyip içeri girdim. Sağda solda kalan bir kaç kıyafeti daha valize koyup kapattım. Çantamdan şarj aletimi alıp geri çıktım. Lâkin salona doğru giderken durup yavaşça geriye dönerek onun odasına bir bakış attım.

Şuan namaz kılıyor olmalıydı. Yada bitmişti. İlerleyip odasının önüne kadar gelip durdum. İki parmak açık olan kapıyı birazcık daha aralayıp içeriye baktım. Kendini iyice aşıyorsun Alânur. Diyen iç sesimi umursamadım.

Namazı biten Mehmet ellerini omuz hizasına kaldırmış, havaya doğru açmış yüzü ve gözleri tavana dönük dua ediyordu. Kulağıma gelen cümlelere kulak kabarttım.

" Allah'ım...
Allah'ım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle."

" Amin."

Diyip ellerini yüzüne kapattı. Bir süre öyle durduktan sonra ellerini sakalında gezdirip dizleri üzerine bıraktı. Başını önüne eğdi. Öylece bekledi. Neyi bekliyordu bilmiyorum ama bekliyordu.

Onu o halde bırakıp salona döndüğüm de Elif çay ve bisküvi çeşitleri ile dolu tabakları servis ediyordu.

Firdevs teyzenin olduğu koltuğa geçip oturdum. Çaydan bir kaç yudum almıştım ki Mehmet de gelip babasının yanına oturdu. Önündeki çayını alıp yudumladı. Sessizdi. Sonunda,

" Biletin kaçta? "

Diye sordu.

" On iki." Dedim.

" Bir saat sonra çıkmamız gerekiyor o halde. Yol işlemler derken ancak yetiştirsin."

" Tamam." Dedim.

" Bir saat sonra çıkarız. "

" Seni çok izleyeceğim Alânur abla. Keşke daha fazla kalabilseydin."

" Sağol Elif."

*****

Bir saat sonra Mehmet,

" Ali dışarda bekliyor. Çıkalım."

Diyerek valizimi de alıp önden çıktı. Ömer amca, Firdevs teyze ve Elif'le ayrı ayrı vedalaştık. Beni kapının önüne kadar yolcu ettiler.

" Allah'a emanet ol kızım.
Kendine iyi bak. Anne babana selamlarımızı ilet."

" Tamam iletirim." diyerek arkamı dönüp arabaya yürüdüm.

Arka kapıyı açmış bekleyen Mehmet'in önünden geçip arabaya bindim. Mehmet de önden dolaşıp Ali'nin yanına bindi. Hareket ettik.

" Gidiyormuşsun şapşal.
Yolun açık olsun. "

" Ali sarma kıza. "

" Ne var oğlum şaka yapıyorum."

" Sensin şapşal.
Ve evet gidiyorum.
Ben gidince yerin genişler. "

" Alâ."

" Ne var bende şaka yapıyorum işte."

" Hep burada kalsan seninle iyi kafa yapardık aslında."

Sittin sen gelmeye niyetim yok! Dedim içimden. Dışımdan ise,

" Şansına küs Ali bey."

&

Yolun geri kalanında sessizce dışarıyı izledim. Sıkışık trafikte bir saati buldu havalimanını bulmak. Sonunda Uygun bir yere park eden Ali ile Mehmet ile birlikte indik. Valizimi yine o aldı.

" İyi yolculuklar şapşal kız."

Diyen Ali'ye göz devirip,

" Sağol ya! " diyip girişe yöneldim.

Dış hatlara gelip işlemleri hallettikten sonra bekleme bölümüne geçtik.

Koltuğa oturup çantamı kucağıma aldım.

" Beklemene gerek yok gidebilirsin. "

Dirsekleri dizilerine dayalı elleri birbirine geçik başı önde, yerdeki desenleri inceliyordu.

" Sen çıkana kadar beklerim. "

" Gerek yok. Gidebilirsin."

" Bekleyeceğim dedim."

Derken pozisyonunu değiştirmedi.

" Ay! Ne halin varsa gör!
İyilikte olmuyor! "

Dedim. Keyfibilirdi. Kısa süre sonra birden yerinde doğrulup bana döndü. Yaptığı ani hareket ile yerimde sıçradım.

" Alâ!
Alânur! "

Yüzümü ve gözlerimi Mehmet'e çevirdim.

" Ne? "

Bu kez hızla ayağa kalktı. Gözlerim hâlâ üzerinde bekliyordum. Tam ağzını açmıştı ki anons geçildi.

Bineceğim uçak için yolcular çağırıldı.
Yerimden kalkıp çantamı sırtıma aldım. Gözüm hâlâ Mehmet'teydi.

" Sana birşey sormak istiyorum. "

Dediğinde aklından geçeni anladım.

" Sorularla aram yok. Geç kalıyorum. Hadi gidelim."

Diyerek sorusuna engel oldum. Hızlı adımlarla yolcu köprüsüne geldik. Arkamdaki Mehmet'e dönüp.

" Zahmet verdim. Sağol."

Kırık bir gülümseme ile baktı.

" Elveda."

Dedim. Benden umudunu kesmesi için.

" Görüşmek üzere."

Dedi hâlâ umutlu olduğu belli.

Arkamı dönüp köprüye yöneldim. Bir kez daha arkama bakmadan uçağa geçip ayırttığım koltuğu bulup yerime geçip oturdu.

Derin bir nefes çekip başımı geriye yasladım. Böylelikle Ankara macerası benim için bitmişti.

*****************************
8. Bölüm bitti.
9. Bölümle devam

Loading...
0%