Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🌺V. 9 Büyük karaR

@azamet_29_2

Gözlerimi iniş yapacağımız ve kemerlerimizin takılması uyarısıyla açtım. Kemerimi takıp uçağın inişini beklerken gözümü cama çevirdim. Almanya yine aynıydı işte.
Uçak hava limanına iner inmez çantamı ve valizimi alıp işlemlerden sonra dışarı çıktım. Ankara'dan geri kalmayan ayaz karşıladı beni. Gördüğüm ilk taksiye binip evin yolunu tuttum. Şuan yaşadığım şey bir dejavu gibi bana o anları hatırlatmıştı.

Türkiye'ye ilk gittiğim ânı. Uçaktan inişim, otele gidişim, sonraki gün otel önünden bindiğim taksi ile saatlerce adı değişen o mahalleyi arayışım... Yaşadığım anlar sahne sahne gözümün önüne gelirken yüzümde bir gülümseme oluştu.

Derin bir nefes alıp vererek başımı taksinin camına dayayıp yol boyunca etrafı izledim karanlıkta.

Yarım saat sonunda evinin önünde durdu taksi. Ücreti ödeyip indim. Bagajdan valizimi alıp iki katlı evimin bahçesine girerek girişe yürüdüm.

Yürüdükçe içerden müzik sesleri gelmeye başlayınca önce yanlış eve mi geldim diye düşündüm etrafa bakarak.

Yoo... Kendi evimdi. De! Gecenin bir buçuğunda bu gürültü neyin nesiydi. Kapıyı anahtarımla açarken dahada artan müzik sesiyle ne olduğunu iyice merak etmeye başladım. Sonunda açtığım kapıdan içeriye girdiğimde olduğum yerde bakakaldım.

Salonun ortasında kızlı erkekli on beş, yirmi kişi vardı. Kimileri müzik eşliğinde dans ediyor kimileri koltukta birbiri üzerinde öpüşerek eğleniyorlardı.

Kimdi bunlar. Annem babam neredeydi. Ya kardeşim o... O nerede demiştim. Ki. Dans edenlerin ortasında öpüşerek dans ettiği kızla gördüm.

" Allah'ın cezası." dedim elimdekileri yere bırakarak. Hızla ve öfkeyle yanında aldım soluğu.

" Erman!
Erman ne oluyor burada! "

Diye bağırarak sesimi duyurmaya çalışırken kolundan tutup kendime çevirdim. Beni görünce gözlerini kısarak baktı yüzüme. Burnunun ucunu göremeyecek kadar içtiği belliydi.

" Ne oluyor lan burada?
Kim bunlar? Annemle babam nerede?"

" Oooo..
BenciNur gelmiş. Nerelerdesin kızım sen! Bir gittin, gidiş o gidiş. Türkiye'ye yerleştin sandım ha!

Parti veriyorum. Malûm kaç yıldır yapamıyorduk. Annemle babamdan izin kopardım merak etme. Hatta onlarda arkadaşlarına gittiler partiye.

Onlar kendi partilerinde ben kendi partimde. Kapiş."

Duyduğum şeylere inanamadım. Babaannem öleli ne kadar olmuştu ki. Hemen arkasından partiler gelmişti.

" Erman sana kim bunlar dedim!"

Diye bağırdım. Sonra vazgeçtim.

" Kim oldukları umrumda bile değil. Herkesi gönder. "

" Hayır! Daha eğlence bitmedi ablacım.
Değil mi Bella? "

Yanındaki kendinden uzun ve büyük kıza baktım. İçmekten ağzı gözü kaymıştı. Sinir hücrelerim kıvılcım atmaya başlamıştı artık. Daha on sekiz yaşında olmasına rağmen parti veren bu ergen eşşeğe mi kızsam, izin veren anne babama mı kızsam, yoksa bütün bunların daha babaannemin ölümünün üzerinden ay geçmeden olmasına mı kızsam bilemedim.

Erman'ın yanından uzaklaşıp soluğu ses sisteminin yanında aldım. Bütün kabloları çekip koparttım.

Bangır bangır bağıran müzik kesilince bütün gözler üzerime döndü. Sinirle soludum her birine bakarken. Hızla dışkapıya yönelip açtım. Bir elim kapıda diğer elimin işaret parmağını üzerlerinde gezdirerek bağırdım.

" Defolup gidin lan evinize! "

Erman sendeleyerek yanıma geldi.

" Sen benim partime karışamazsın. Onlar benim misafirim."

Erman'ı yakasından tuttuğum gibi kendime çekip hırladım.

" Sana bir dalarım Erman. Sabaha kadar yıldızları sayarsın."

Erman'ı yan tarafa savurup tekrar ettim.

" Hemen boşaltın lan evimi! "

Herkes söylene söylene çıkarken en son çıkan o Bella denen kızı kolundan yakaladım. Erman ile arasında en az on yaş vardı.

" Bir daha kardeşimle görürsem, seni tavuk gibi yolarım. Kapiş..! "

Kız başını sallayarak çıktıktan sonra arkalarından çarparak kapattım kapıyı. Serseri pislikler! Diye hırladım kendi kendime. Yerden kalkamayınca sızıp kalan kardeşime çevirdim gözlerimi.

" Kal orda sabaha kadar da aklın başına gelsin. Ergen eşek! "

Dedikten sonra önce çantam ve valizimi alıp odama çıktım. Valizimi yatağın yanına yere bıraktım. Ardından banyoya girip üzerimdekilerden kurtulup sıcak bir duş aldım. Zira kaç gündür duş alamamıştım. Üzerime eşofmanları mı giyerek saçlarımı havluyla sarıp odadan çıkıp aşağıya indim. Darma dağın olan salondan geçip mutfağa girdim. Gördüğüm dağınıklık pislikle bir kez daha şaşırdım. Salon neyse mutfakta oydu.

" Allah'ın cezaları. "

Diyerek tezgaha yaklaşıp dolapta kalan son temiz bardağı alıp kendime bir su doldurup tepeme diktim.
Bir tane daha doldurup salona geçip koltuk üzerindeki çerezlerin ve patlamış mısırların arasında kendime yer açıp oturdum. O sırada açılan kapı ile anne babamı gördüm. İkiside oldukları yerde kala kaldılar.

Bir yerde yatan Erman'a bir bana bir eve baktılar.

" Aaall! " Ne oldu burada böyle.

Aaall! Benim ikinci adım. Daha doğrusu annemin inatla Alânur yerine bana taktığı kısa adım. Bayadır duymadığım adımı özlememişim onu farkettim.

" Size sormak lazım sevgili ebeveynlerim. Siz partide gezerken ergen kardeşim de evde parti vermiş. Dahası izininizi almış."

" Evet ama biz böyle bir şeye izin vermedik. Alkol yok dedik."

Derken alkol şişelerinin yanında yatan kardeşime baktılar.

Elimi alnıma bastırarak yerinden kalktım. Elimdeki bardağı alkol bardaklarının yanına bırakıp,

" Hiç birinizle tartışacak gücüm yok. Ben yatmaya gidiyorum. "

Diyerek üst kata çıkıp kendi odama girip yatağa attım kendimi.

Gözlerimi kapatıp düşündüm. Bir kendi evimi ve aşağıdaki sahneyi bir Firdevs teyzenin evinde geçen akşamları düşündüm. Kendi kendime gülmeye başladım.

Kesin bir boyut kapısı vardı uçakla içinden geçtiğim. O kapının bu ucunda bu ev ve bu dünya diğer ucunda o ev ve o insanların olduğu diğer dünya.

Kendi kendime gülerek kapattım gözlerimi.

Babaannemin özlemi boş değilmiş.

*****

" Alânur.
Alânur..."

" Babaanne."

Dedim yerimden sıçrayarak uyanırken. İçinde bulunduğum odayı görünce gözlerim kocaman şekilde yerimde doğruldum. Nerede olduğuma baktım önce. Yatağımın yerinde bir koltuk vardı. Odamın yerinde ise babaannemin sobalı odası. Hızla kalkıp etrafıma bakındım.

" Alânur."

" Babaanne nerdesin? "

" Bahçeye gel buradayım."

Hızlı adımlarla odadan hole geçtim. Oradanda kapıdan çıkıp bahçeye açılan iç kapıya yöneldim yalın ayaklarla. Kapı açık bahçeden ılık bir rüzgar içeriye giriyordu. Hava çok güzel ve sıcaktı. Yaz ayı gelmişti.

" Babaanne." dedim kapıdan çıkarken.

" Buradayım gel. "

Gözlerimi önce renk renk çiçeklerle kaplı bahçede dolaştırdım sonra babaanneme çevirdim. Bir süre gülümseyerek bana bakan halinde gezdirdim gözlerimi. Daha genç daha dinç ve daha sağlıklı görünüyor, yüzü gülüyordu. Mutluydu.
Hasta hâlinden uzak bedenine yaklaştım sıkıca sarıldım.

" Babaanne." Derken çok özlediğimi farkettim.

" Çok iyi görünüyorsun."

Kollarını arkamdan sıkıca sardı.

" Sağol anam benim.
Sayende iyiyim. Acılarım dindi. Artık üşümüyorum. Yaz geldi bak."

Dedi bahçedeki büyük dut ağacına bakarak.

" Dutlar oldu."

Başımı kaldırıp büyük ağacın dallarına baktım. Kalın bir kolu siyah dutlarla bir kolu beyaz dutlarla bir kolu kırmızı beyaz çilli dutlarla doluydu.

" Doğruymuş." Dedim. Gerçekten üç farklı dut oluyormuş bu ağaçta.

" Alânur."

Dedi yüzümü avuçlarının arasına alıp gözlerime bakarak. Sonra sol ellimi avucunun içine aldı. Ardından başka bir eli, büyük bir eli getirip elimin üzerine bıraktı. Gözlerim babaannemin elinde ve elimin üzerinde duran ele takılı kalırken,

" Alânur. Nasibin burada seni bekliyor. "

Dediğinde başımı kaldırarak elimin üzerindeki elin sahibini görmek istedim ama olmadı. Bir anda kulağımda çınlayan sesle yerimden sıçrayarak uyandım.

Allahu Ekber.
Allaaaahu Ekber!

Bir anda afallayarak fırladım yataktan. Gördüğüm rüyanın ve duyduğum ezan sesinin şaşkınlığı ile salaklamış nerede olduğumu anlayamamıştım. Ankara'da mıydım Almanya'da mı. Kendi etrafında dönerek odanın kendi odam olduğundan emin olmaya çalışırken ezan sesi devam ediyordu.

Ne oluyor, nasıl oluyor. Ezan sesini bu kadar yakından ve net nasıl duyuyordum hâlâ. Hızla pencereye koştum. Açıp dışarıya uzanarak etrafıma bakınırken yüzüme vuran soğuk ayazla kendime gelmeye çalıştım.

Odama dönüp dolaba koştum sonra. Acele etmeliydim. Montumu alıp üzerime geçirip ayakkabılarımı giydim. Koşarak çıktım odadan ve koşarak indim merdivenleri. Hızla çıktım evden. Kendi etrafında bir tur döndüm. Hâlâ duyuyordum ezan sesini. Ses arka sokaktan geliyordu. Koşar adımlarla yürüyerek arka sokağa geçtim.

Gördüğüm büyük cami ile kalakaldım. Cami bizim evin arka sokağında bir cami mi vardı. Ama nasıl? On beş yıldır bu evde bu mahallede otururken olmayan cami bir kaç gün içinde mi yapılmıştı. Bunun imkanı yoktu. Koşar adım ilerleyip caminin önünde durdum. Başımı kaldırıp yüksek yapısına iki tane olan minarelerine baktım. İçimde bir ürperti dizlerimde bir titreme hissettim. Önümdeki merdivenlerini çıkıp girişinin önündeki tabelayı ve yapıldığı tatihi okudum. İnanamadım. Bu cami yıllardır buradaydı ve ben bir kere olsun ne görmüş ne duymuştum. O an yine Mehmet'in sözlerini anımsadım.

Namazda gözü olmayanın kulağı ezanda olmaz. Hayatında, içinde olmayana neyi nasıl öğreteyim ben.

Donup kalmıştım sabah ayazında. Bir kere bile mi denk gelmezsin ezana Alâ. Bir kere mi önünden geçmezsin. Şehirde ki her mekanı ezbere bilirsin ama şu camiiyi sorsalar bulamazsın.

Ezanın sonu gelirken gözlerimden yaşların boşaldığını hissettim. Karma karışık olan aklımla neden ağladığımı bilmeden ağlıyordum. Dahası kalbim bedenim ve dizlerim titriyordu. Üşüyorum. Dedim ama sebep içimden dışıma doğru gelen soğuk muydu yoksa dışardan içime giren soğukmuydu. Kollarımı kendime sardım. Gözlerimi sile sile evin yolunu tuttum.

Kapıdan anahtarımla girip odama çıktığım da gerçekten titriyordum. Montumla birlikte kendimi yatağa bırakıp üzerime çektim yorganı. Kollarımı kendime sardım. Bir süre gördüğüm rüyayı duyduğum ezanı ve son bir kaç günü düşünürken tekrar uyuya kaldım.

*****

Gözlerimi yeniden açtığımda hava aydınlık ama bulutluydu. Ya yağmur yağacaktı ya kar. Yerimden kalkıp saate baktım. Sekiz buçuk ve kahvaltı saatiydi. Üzerimdeki montu çıkarıp yatağın üzerine bıraktıktan sonra banyoya girdim. İşlerimi halledip önce banyodan sonra odamdan çıkıp salona yöneldim. Sabah gelen yardımcı kadın salonu eski haline getirmişti. Mutfağa yöneldim. Hazır kahvaltı masasına ilk gelen ben olmuştum. Yardımcı kadın çayları doldururken arkamdan eli başında anırarak gelen Erman'ı gördüm.

" Aahh! Başııımmm! "

" Beter ol!" Dedim.

" Yaşına başına bakmadan her haltı yiyorsun."

" Seninle hiç uğraşamayacağım Bencinur."

Arkadan anne babam geldiler.

" Seninle uğraşamaz Aaall...
Bizimle uğraşacak. "

Yüzümde pis bir gülümseme ile Erman'a baktım. Duyacağım şeylerin hoşuma gideceğini biliyordum.

Geriye yaslanıp çay fincanımı elime alıp sandalyeye kaykıldım. Gözlerim üçü arasında gezerken Erman endişeli, babam sakin, annen tek kaşı havada sinirle bakıyordu.

" Bir yıl boyunca ne parti vereceksin nede gideceksin küçük bey."

" Nneeh? "

Diyerek yerinden fırlayan Erman'ın uğradığı şok anlatılmaz izlenir türdendi.

" Ama bu haksızlık! "

Babam elini masaya vurdu,

" Sana izin verirken kurallar koyduk. Sen de tamam dedin ama o kurallara uymadın."

" Nefret ediyorum hepinizden! "

Diyerek bağıran Erman kalkıp odasına gitti. Aptal. Anne ve babama döndüm.

" Kendinize de bir ceza düşündünüz mü? "

Hem annem hem babam bana bakıyordu.

" O ne demek.? "

" Ne demek mi?
Babaannem öleli kaç gün oldu da hemen partilere gider parti verir oldunuz? Bari bir ay geçseydi. Bu yaptığınız hiç hoş değil. Babaannemin mezarında kemikleri sızlıyordur."

O an yine Mehmet'i hatırladım.

Belliki çocuklarından umudu olmadığı için buradaki insanların arkasından bir sela bir kuran okumasını, bir rahmet okumasını istiyormuş.

Mademki buraya kadar geldin görevini layıkıyla getir yerine.

Ne ara yazılmıştı bu adamın her sözü zihnime. Dahası Ankara'ya gittiğimde bu evdekiler gibi konuşup hareket ederken buraya geri döndüğümde o evdeki insanlar gibi hareket eder olmuştum.

Değişiyorsun Alâ diyen iç sesimle dirseğimi masaya elimi alnıma dayadım. Histerik bir gülümseme ile ile kendime güldüm.

" Baba."

Dedim sonra yine sakin.
Bugüne kadar yapmadığım bir şeyi yapacaktım. Aklımda ne varsa soracaktım.

" Babaannem için neden sela verdirmediniz? "

Önce nereden çıktı bu soru şimdi derecesine baktı. Ardından,

" Gerek görmedim. Zaten kimse tanımıyorduki annemi. Hem nerden çıktı şimdi bu? "

" Peki neden arkasından bir dua bir Yasin ya da kuran okumadınız."

" Cenazesinde okundu ya."

" Yoo okunmadı.
Gömdükten sonra kimse durmadı ki başında! Herkes çekip gitti!
Babaannem çok üzüldü."

İkisi de saf saf yüzüme bakıyordu.

" Baba." Dedim. Konunun yönünü biraz değiştirerek.

" Bizim eve en yakın cami nerede? "

Elini saçlarına geçirip parmak uçlarıyla kaşıdı.

" Bilmiyorum ama yakında yok."

Omuzlarım düştü.

" Sizi örnek aldığıma inanamıyorum. Sizin haliniz benden beter.

" Arka sokakta baba. Arka sokakta yıllardır bir cami varmış. "

"Yerinde doğrulup başını geriye çevirerek baktı sanki görecek gibi.

" Gerçekten mi? Yeni yapılmış olmalı yoksa daha önce görürdük."

" Beni dinlemiyorsun baba yıllardır oradaymış diyorum."

" Ne diyorsun sen Aaall. Ne anlatıyorsun? Aklım iyice karıştı. "

" Diyorum ki anne. Hayatımız para hırsı olmuş. Maddi değerleri kovalarken manevi değerleri kaybetmişiz...

Nasıl oldu bu anne! Baba!

İnsani değerleri, manevî değerleri, kalbî değerleri nasıl kaybettik. Nerede ne zaman yitirdik. "

Annem önce alık alık bana, sonra babama baktı.

Aah öyle ya! Bu soruyu tam bir Alman olan anneme değil babama sormam gerekiyordu. Zira Türk gelenek ve görenekleri ve adetlerimizi onun bilmesi gerekiyordu.

" Ne oluyor Alânur?
Hiç kendin gibi davranmıyorsun. Türkiye'ye gittin geldin sana bir haller olmuş. Kimlerle muhatap oldun görüştün oralarda. "

Sinirli bakışlar eşliğinde konuşan anneme baktım. Halimden rahatsız olduğu gün gibi ortadaydı.

" Ben neden gittim Ankara'ya biliyor musun anne. "

Bilmiyorlardı. Söylememiştim.

" Babaannem istediği için."

Kaşları çatıldı. Anlamaya çalışıyordu.

" Bana Ankara'ya evime git sobamı son kez yak dedi. Vasiyet etti. Önce anlamamıştım. Tâki vasiyetini yerine getirene kadar. Sobayı yaktıktan sonra bir anda evi komşuları bastı. Soba dumanından anlamışlar.
Gelen herkes Makbule öldü mü dedi. O mahallede soba yakmanın anlamı buymuş.

Çocuklarının yapmadığı şeyi yaptı komşuları. Babaannemin arkasında dua ettiler. Kur'an okudular. Camide sela verildi dua edildi ayriyeten. Hiç tanımadıkları hâlde beni misafir ettiler.

Kadının bizden umudu yokmuş ki bu vasiyeti bırakmış. Konunun özü bu işte."

Başım önüme düştü.

" Yazık. Çok yazık..."

Dedim yerimden kalkarak. Sonrada odamın yolunu tuttum.

*****

Aradan üç gün geçti. Üç gün boyunca evden hiç çıkmadım. Gelen arkadaşlarıma kapı açmadım. Sabahtan akşama kadar salonda oturup sabahın altısında çıkıp gece 2 de eve gelen ailemi izledim. Ne sabah kahvaltısı ne öğle çayı ne akşam yemeği. Eve gelen kişi mutfakta ayak üstü bir şey atıştırdırdıktan sonra odasına çıkıyordu.

Ne kadar sıcak bir aile ortamı ama.
Önceleri olsa hiç umursamazdım. Ama şimdi sinirimi bozuyordu bu hâl. Ankara'da ki o insanların yüzünden aslında nasıl da soğuk kalpli insanlar olduğumuzu anlamıştım. Yada onların ne kadar sıcak kalpli insanlar olduklarını.

Oturduğum yerde ne yapacağımı düşündüm. Düşündüm. Düşündüm.

Bu şekilde devam etmek beni rahatsız edecekti. Bu yüzden hayatımın en büyük kararını verdim.

*******************************
9. Bölüm bitti.
Final ile devam.

Loading...
0%