Yeni Üyelik
17.
Bölüm

💎Y.E 16 Acıma💎

@azamet_29_2

DERMAN'DAN

" Anlat." Dedim.
Neden sürekli üşüyorsun?
Ve kime ne yaptında sürekli bir daha yapmayacağım diyorsun?

Kimden şiddet gördün?
Sırtındaki yanık izlerini kim yaptı?
Devlet seni ailenden neden aldı? "

Sorularımla yüzünün değiştiğini farkettim. Ardından da stresle kasıldığını. Kimseye anlatamadığı yada anlatmak istemediği bir sırrı vardı kesindi.

Fakat bu kez anlatacaktı. Mecburdu. Çünkü sorularımın cevabını istiyordum ve almadan gitmesine izin vermeyecektim.

Kararlı bir şekilde gözlerimi gözlerine sabitleyerek beklemeye devam ettim.

Sıkıntılı şekilde etrafına bakındı, sonra da kendine.
Sanırım idrak etmeye çalışıyordu.

" Bir bir herşeyi anlatmadan gitmene izin vermeyeceğim."

Dedim iyice anlamasını sağlamak için. Sinirle bana döndü.

"Hadi ya! " Dedi.

" Ciddi Misin?
Bana bak Kocaayak.
Benim özel hayatım kimseyi ilgilendirmez. Hemen kapıyı aç! Çıkmak istiyorum!"

Diyince sesimi ve bakışlarımı yumuşatarak,

" Hayır, önce anlat." Dedim.
"Gerçekten merak ediyorum."

Dedim. Anlatsın istiyordum. Onunda rahatlayacağını hissediyordum. Oda bende rahatlayalım istiyordum.

Bu yüzden kendimce daha kibar şekilde söylemiştim anlatır diye umarak. Ama nerdee!? Direk,

" İstemiyorum."

Diyerek resti çekti.
Ne aksi bir şeydi bu kız.

" Bende anlatmadan gitmene izin vermiyorum!" Dedim inatla.

" Ya arkadaş sanane, sanane!
Seni ne ilgilendirir? "

" Sen uykunda sayıklarken ve tir tir titrerken sabaha kadar başında bekledim nankör kız."

Bu iş iyice inada binmişti artık.

" Ah! Öylemi?
Çok üzgünüm.
Benim yüzümden kaç kişiyi öldüremedin bilmiyorum ama kimse sana başımda bekle demedi."

Hâlâ zıttıma zıttıma konuşuyor sabrımı sınıyordu sanki. Tabiki bu kadarla yetinmedi. Başını yukarı kaldırıp gözlerini tavana dikti.

" Allah'ım.
Ne günah işledimde bi zalim, bi sapık, bir mafya şeklinde yolluyorsun bunları? "

Bu kızın normal olmadığını daha ilk gece onu o terasta görünce anlamıştım zaten. Zor bir kızdı. Boyundan büyük bir inadı ve dili vardı.

" 3e kadar sayıyorum. 3 dediğimde o kapı açılacak yoksa karışmam. "

Savurduğu tehdidi duyunca bir an gülmek istesemde kendimi tuttum. Karışmazmış. Beni bu şekilde korkutacağını düşünmesi gerçekten komikti.

Kollarımı göğsümde birleştirerek beklemeye başladım. Çok merak etmiştim ne yapacağını.

Saymaya başladı.

1, 2 iiii , 3 dedi. Ama hem ben hem o, hâlâ hareketsizdik.
Bir kaç saniye daha bekledikten sonra,

" Eee. " Dedim. Hiç bir şey görmemiştim.

" Bunu sen istedin." Dedi ve bir anda pencereye koştu. Hızlıca açarak,

" İmdaaat! Adam öldürüyorlaaar! Yardım edin kurtarın beniii! "

Diye bağırdığında beklemediğim şeyle kısa bir an şoke oldum. Ardından ağzını kapatıp içeri çekerken,

" Seni manyak!" Diye bağırdım.

Elimden zorla kurtulup derin bir nefes çektikten sonra,

" Az kalsın boğuluyordum manyak herif."

" Asıl manyak sensin cüce."

Diye bağırırken telefonu çalınca tartışmamız bir anda kesildi.

Koltuktaki telefona baktım anlık. Yine arayacağını yazan Eray arıyordu. Zaten sinirimi bozuyordu o Eray denen herif. Birde okuduğum mesajlardan sonra dahada sinir olmuştum nedense.

Elmas'tan önce davranarak telefonu hızla elime aldım. Ben alır almaz da Elmas uzanıp almak istedi ama elimi havaya kaldırdım. Vermeyecektim. Boy avantajım da olunca almasının mümkünü kalmamıştı artık. Yinede zıplaya zıplaya almaya uğraşması izlemeye değerdi. Sonunda cırladı.

" Hemen ver şu telefonumu!
Dev Gulliver!
Kocaayak! "

Bana taktığı lakapları umursamadan çabalarını izliyordum sadece. Bir yandan vuruyor bir yandan saydırıyor, hâlâ elimdeki telefona ulaşmaya çalışıyordu. Şu anki hali gerçekten komikti.

" Bunu alabilmen için 40 fırın ekmek yemen lazım cüce. Hatta 40 dan fazla."

Dediğimde birden,

" Çok kötü birisin! "

Diyerek ağlamasını beklemiyordum doğrusu.

" Zalim mafyanın tekisin!
Kimseyi umursamıyorsun.
Bencil!
Zalim!
Acımasız, mafya! "

Diye bağırırken geri geri yürüyor bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

" Tamam." Dedi.

" O kadar istiyorsan al senin olsun."

Ardından göz kırparak,

" Ben zaten alacağımı aldım."

Dediğinde ben anlamaya çalışırken hızla dönüp kapıyı açtığı gibi çekerek kilitledi.

Anahtarı almıştı. inanamadım, resmen oyuna gelmiştim.

" Elmas!" diye bağırırken hızla gelip kapıya asıldım. Tabiki kilitliydi. Şu anki öfkem sadece kendimeydi. Bacak kadar kızın oyununa gelen Derman. Kahretsin!

Sinirle bağırarak bir elimle kapı kolunu bir elimle de kapıyı yan tarafından tutarak bütün gücümle çektim. Ardından bir kez daha aynı şeyi yapınca kilit kırılıp kapı açıldığında hızla çıkıp koridoru kontrol ettim.

" Elmaas! " Diye bağırdım koridordaki merdivenlere doğru koşan kızın ardından. Aptal bu halde yalın ayak benden kaçıyordu.

Mesele konuşması değildi artık. Bu şekilde kendine bir zarar vermesinden korkup peşinden koşarken bir yandan Sefa'yı arayıp Elmas'ın kaçtığını gördüğü yerde engellemesini söyledim. Merdivenlerden koşarak inerken,

" Elmas!!" diye bağırdım tekrar ama duyan kim. Son hız kaçıyordu cadaloz.

Nihayet zemine indiğimde önde Elmas arkasında Sefa'yı görünce hemen peşlerinden koştum.

Elmas bir saniye bile durmadan kapıdan çıkıp bahçeye fırladı. Aptal kız yağan karı umursamadan yalın ayak üstünde pijama koşar adım kaçıyordu hâlâ.

Sonunda da kayan ayağıyla nerdeyse düşecekken son anda demirlere tutundu ama görünen o ki ayağı iyi değildi.

" Elmas!"

Diyerek yanına gelip bir dizimin üzerine çöktüm.

" Seni aptal kız!
Şu hâline bak.
İyi misin?
Bileğini mi burktun sakar!?"

Dedim sinirle. Ama pişman oldum. Zaten canı yanmıştı. Ardından sakince

" Çok acıyor mu? " Dediğimde yine çemkirdi.

" Sanane ya! Sanane!
Bi rahat bırak beni!
Bıktım ya.!

Ne zaman sen etrafımda olsan ya vuruluyorum, yada düşüyorum.!"

Yeminle bu cadıya iyilik olmuyordu.

" Aptal! Yalın ayak nereye gideceğini sanıyorsun?"

" Git başımdan be adam. Git! Kendi düşmanların falan yok mu senin, git onlarla uğraş, rahat bırak beni.! "

Demirden yardım alarak kalkmaya çalıştı. Ama olmadı canı yine yandı. Sefa,

" Ben İdris'i bulayım." diyerek geri döndü.

" Buraya gel." Dedim kucağıma almak isteyerek ama inat keçi tuttuğu demirle bana izin vermedi.

" Ne yapıyorsun bıraksana."

" Yardımını istemiyorum bırak!"

" Elmas!"

Dedim hırlayarak.
Yetmişti artık inadı.

" Kes şu saçmalığı! Kafayı mı yedin. Burda biraz daha oyalananırsan hasta olacaksın!"

" Bırak! Kendi başımın çaresine bakarım ben. İstemiyorum senin yardımını falan, bırak!

Sayende herkes bize bakıyor zaten!"

" Eeh! Yeter beh! "

diyerek tutup zorla kucağıma aldığımda, çirkefliğine devam etti.

" Ya sen laf anlamıyormusun? Bıraksana.!
Bırak! "

Sonunda sabrımı taşırmayı başarmıştı.

" Elmas kes artık!! "

Diye öyle bir bağırdım ki anında sustu. İçeri girip asansöre bindik.

" Çok aptalsın! "

" Hepsi senin suçun!
Kapıyı kilitleyerek sen başlattın. Hasta olursam suçlusu sadece sensin."

" Ben mi?
Tam bir baş belasısın cüce! "

" Sen kendine bak Kocaayak! Asıl bela sensin.

Boya gelince ne yapalım Allah bizden almış senin gibilere vermiş işte. Hem boy dediğin devede de var ama sürüyü eşek çekiyor naaber! "

" Elmas! "

" Ne var! "

Geçinemeyen karı kocaların kavgasına dönüşmüştü artık tartışmamız.
Elmas'ı odasına getirip yarım metreden yatağa bıraktım.

" Yavaş be! Ayı mısın!? "

Sinirle yanına geri gelip kolundan tuttum. Ya sabır! çektim içimden. Bu nasıl bir kızdı böyle. Neden susmuyordu. Birkaç saniye gözlerinde gezerken inatla gözlerime baktı. İdris'ten sonra şimdide Elmas.

O sırada odaya giren İdris ile Elmas'ı bırakıp dışarı çıktım. Yoksa ne kadar daha sabrederdim bilmiyorum.

" Sefa burda kal."

Diyerek sinirle koridordaki lavaboya yöneldim. İçeri girip musluğu açarak soğuk suyla yüzümü yıkadıktan sonra,

Ulan başka biri olsa ne bok yerse yesin der çoktan siktir olup giderdin. Hâlâ neden burdasın.

Dedim aynadaki kendime hırlayarak. Sonunda o olacaktı zaten. Beni biraz daha zorlarsa siktir olup gidecektim burdan. Bütün sinirimide o Rıfat denen piçi çiğneyerek çıkaracaktım.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra sakinleşmek için bir süre daha oyalandım. Kendi kendime sakin ol sabret. Dedikten sonra lavabodan çıkıp koridora yöneldiğimde Anıl ve Eray denen iki herifi gördüm. Elmas'ın erkek arkadaşı ve arkadaşı. Olanları duyup burda almışlardı soluğu anlaşılan ve odanın önünde Sefa ile tartışıyorlardı.
Yanlarına geldiğimde Anıl,

" Arkadaşımızı görmek için sizden izin mi alacağız lan! "
Sefa,

" Bana bakın yeni yetmeler, lan lun diyip durmayın kırarım o çenenizi." Diyordu.

Anıl,

" Siz kendinizi ne sanıyorsunuz be!" Dediğinde araya girip,

" Ne oluyor burda! " Dediğimde içerden Elmas geldi.

" Ne oluyor ya! "

" Elmas!"

Diyen Eray, bir anda içeriye girip,

" İyi misin? " Diyerek sarıldı.

Endişeli Eray beyefendi soru üstüne soru sorarken ben öfkeli gözlerle ikisini izliyor ve dinliyordum. En son Elmas'ın,

" İyiyim çocuklar.
Sadece küçük bir kaza. Birazdan da çıkacağım zaten. Merak edecek birşey yok. "

Demesiyle, İdris'e saniyelik bir bakış attım. İdris,

" Maalesef uşak. Bugün çikamazsun. Başini çarptiğun için her ihtimale karşu bir gece muşahade altinda kalman gerek." Diyerek müdahale etti.

" Gerek yok doktor bey iyiyim." Dedi yine inat.

" Olmaz!
Beyin sarsıntısı hafife alınacak bir şey değil. Doktor çıkamazsın dedi, çıkamazsın!"

" Yahu sana ne oluyor. Düşen benim nasıl olduğumu siz benden daha mı iyi bileceksiniz."

" Evet. Senden daha iyi bilir doktor." Dedim.

" Elmas doktoru dinlemelisin." Dedi Anıl dedikleri çocuk.

" Kalman uygun diyorsa kal.
Bende kalırım yanında."

Dedi Eray. Ardından,

" Tâbi sende istersen." Diye de ekledi.

İçimdeki Derman dal şu ite diyordu.

" Doktor bey ben iyiyim ve evime gitmek istiyorum."

Dediğinde İdris tekrarladı.

" Dediğim gibi yarına kadar kalmanız gerekiyor. Aniden kötü bir şey olursa müdahale edebilmemiz için hastanede olmanız daha uygun."

Elmas'ın ikna olup,

" Tamam doktor."

Dediğini duyunca ordan uzaklaştım. Koridordaki cama ilerleyip açarak temiz havayı içime çektim. Biraz daha orda dursam Eray itine dalacaktım yoksa.
Sefa yanıma geldi.

" Abi iyi misin? Çok gerginsin."

" İşine bak Sefa."

Dedim öfkeyle. Ama öfkem ondan çok kendimeydi. Neden bu kıza takıldığımaydı. Elimi ağrıyan başım yüzünden alnıma bastırırken bir süre dışarıyı izledim sakinleşmeye çalışarak. Ama olmuyordu. Sakinleşemiyordum. Sonunda cebimden paketimi çıkararak bir dal sigara alıp dudağıma bıraktığımda Sefa,

Bir yandan,

" Abi burda sigara içmek yasak." Diyerek sigaramı yaktı. Derin bir nefes çektikten sonra ters ters yüzüne baktım üfleyerek.

" Cezası neyse veririz." diyerek lafı çevirdikten sonra,

" Abi o yeni yetme gidiyor."
Diyince anında arkama döndüm.

Gerçekten gidiyordu. Yerimde doğrulup elimdeki sigarayı pencereden atarak odaya doğru yürüdüm.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde görmeyi beklemediğim Yusuf bir bana bir Sefa'ya bir Elmas'a baktıktan sonra,

" Neysa benim işum bitti. Sonra yine uğrarum uşak. "

Diyerek çıkarken Sefa'da arkasından çıktı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra ellerimi ceplerime sokarak Elmas'a baktım.

" Neden herşeyi anlatmıyorsun? "

" Neden bu kadar merak ediyorsun? "

" Kendini o halde görsen sende merak edersin. Sürekli üşümen normal mi? Kabus görmen, ağlayarak bir daha yapmayacağım demen..."

" Gerçekten bu kadar çok mu merak ediyorsun?" Dedi.

" Evet." Dedim.

" O halde otur.
Anlatacağım.
Dinle bakalım adı değerli, kendi değersiz, 5 para etmeyen Elmas'ın derdi neymiş. Neden sürekli üşüyormuş, neden hemen her gece bir daha yapmayacağım diye ağlayarak uyanıyor, neden evinde 2 yorganın altında bile ısınamıyormuş."

Cümlelerinden, sandığımdan kötü şeyler yaşadığını anlarken, merakım dahada artmıştı.
Arkamdaki koltuğa geçip oturdum.

" Benim adım Elmas Demirsoy." Diyerek başladı anlatmaya.

Arka arkaya gelen cümlelerle duyduklarıma inanamadım. Arkadan söylediği her cümle bir öncekinden daha kötü hissettiriyordu. Anlattı, anlattı. Anlattıkça da kasılmaya başladı. Ardından titremeye başlayan ellerini yumruk yaparak engellemeye çalıştı. Yinede devam etti konuşmaya. Sanki içindeki zehiri boşaltıyor gibiydi.

Son olarak sırtındaki yaraların nasıl olduğundan bahsettiğinde sol yanıma kızgın bir şişin saplandığını hissettim.

Küçük bir kız çocuğunun dayanamayacağı şeyleri yaşamıştı bu kız. Bu acıya işkenceye nasıl dayanılırdı. Küçücük canıyla o nasıl dayanmıştı. Son cümlelerini söylerken dahada arttı titremesi. İyi değildi hâli. Hızla kalkıp yanına geldiğimde kayan gözlerini görmemle olduğu yere yığıldında yere düşmesine izin vermeden yakaladım.

" Elmas!
Elmas!"

💎💎💎

Bu kez nöbet geçiriyordum işte. O kadar çok titremeye başlamıştım ki sonunda bir anda karanlıkta kaldım. Aynı anda kafamın içinde bir çatırtı duyduğuma yemin edebilirdim. Beynimin bir yerinde kısa devre olmuştu galiba. Görüntü bu yüzden gitmişti kesin. Ardından bir anda pelte gibi hissettiğim bedenimle kendimi çarparak yerde bulmayı beklerken, iki kol arasında bulmuştum. Yere düşmeden önce Derman tutmuştu bedenimi.

O kötü günleri yeniden hatırlamanın beni bu kadar etkilemesini beklemiyordum açıkçası. Üzerindeki baskı yüzünden gözlerimi açamasamda Derman'ın kulağımın dibinde,

" Elmas! "

Diye bağıran sesini duyabiliyordum. Ardından da Sefa! diye haykırışını. Ama en çokta soğuğu duyuyordum. Hem ruhumla hem bedenimle.

Bu, vücudumun her yerindeki hissettiğim cam kesiğini hatırlatan üşüme hissi tanıdıktı. Hatırlamıştım.

Aynı yıldı. Ailem oldukları için utanç duyduğum insanların yanından alındığım yıl. Artık çocuk esirgeme yurdunda kalıyor, geçmeyen yaralarımın tedavisi orda devam ediyordu. Ve her gece arka arkaya kabuslar görüyor ya ağlayarak, ya çığlık atarak uyanıyordum artık.

Ama o gece başkaydı. O gece en kötülerini görüyordum. Ve sonunda o kabusların etkisiyle yatakta tir tir titrerken bulmuşlardı beni.

Hastaneye yetiştirdiklerinde doktor bile şaşırmış o sıcak havada vücut ısımın nasıl o kadar düştüğüne. Atak geçirmiş demiş.

Yine mi aynı şey oluyordu? Galiba öyleydi.

Kapı sesiyle bir kez daha bağıran Derman'ı duyduğumda gittiğim o geçmişten olduğum ana çekildim yeniden.

" Sefa! Çabuk Yusuf'u getir, çabuk!"

İnsan beyninde sigortalar atınca zamanda ileri geri gezebiliyormuş demek ki.

" Elmas..."

Yüzümdeki büyük elin sıcaklığını hissettim o an. Derman'ın eli...

" Elmas!

Elmas beni duyuyor musun?
Elmas iyi misin? Aç gözlerini. Cevap ver Elmas!"

Aynı anda ne çok şey istiyordu bu adam yapamayacağım.

Gözlerimi zar zor aralayarak, yüzüne baktım. Kaşları sonuna kadar çatılmış mavileri pişmanlıkla gözlerime bakıyordu. Bir birine çarpan dişlerimle,

" So-so ğuk.
Ü-ü şüyorum..." diyebildim.

Sıktığım yumruklarımla hâlâ titriyordum. Hemde ne titreme.

Bir anda beni kendine çekerek göğsüne bastırdı, ve ben sıcaklığını hissettim.

" Tamam, korkma Karakız geçecek. Yusuf geliyor."

Kollarıyla sıkıca sardı beni. Geniş göğsü sıcacıktı. Anlamıyorum nasıl bu kadar sıcak olabiliyor soğukkanlılıkla can alabilen bu adam diye düşünürken, göğsünün altında duyduğum atışlara takıldı, hem kulaklarım, hem zihnim.

Neden bu kadar hızlı atıyordu. Endişelenmiş miydi? Benim için mi?
Aah, hayır hiç sanmıyorum.

İşte yine kendi kendime konuşurken bulmuştum kendimi.

Gözlerim üzerlerine çöken ağırlıkla kapanırken, burnuma gelen puro karışık parfüm ve maskülen kokuyu duydum bu kez. Sonra... Sonrası yok.

Tek hatırladığım beynimin kafamın içinde fırıldak gibi döndüğü hissiydi sadece.

💎💎💎

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Uyku ile uyanıklık arası duyduğum yankılı seslerle kadınlar matinesine gelmiş gibiydim.
Ne olduğunu anlamak için gözlerimi biraz olsun açmaya çalıştım ama, sanki üzerlerine Derman'ın eli kapanmıştı yapamadım.

Duyduğum sesler rüya mıydı, gerçek miydi anlayamazken, az sonra yankıların kelimelere dönüşmeye başlamasının ardından duyduğum kelimelerin sahibinin kim olduğunu anladım. Dermandı.

" Ee sonuç? " Dedi.

" Hiç birşey."

Bu kişide hamsi amca.

" Hiç birşey mi?
Nasıl hiç birşey? "

Sesindeki ton endişemiydi?

" Hiç birşey yok uşak.
MR, Tomografi, kan hepisu da temuz."

" O halini görmediniz mi?
Nasıl hiç birşey olmaz? İyi baktınız mı?"

" Daha öncede söylediğum gibi belkida pisikolojik bir durum."

Bu da diğer hamsi.
Gözlerimdeki ağırlıktan kurtulabilsem bir çift laf da ben edebilir, evet pisikolojik kafayı yememe az kaldı diyebilirdim ama, hâlâ uykum vardı.

Hissettiğim sızıya bakılırsa kolumda bir serum, o serumun içinde de Allah bilir ne vardı da bu kadar uykum geliyordu. Neyse bir ara uyanınca toptan söylerim artık. Diyerek uyumak için canla başla çaba gösteren şuuruma izin verdim.

&

Uykusunu alan şuurum yeniden kendine gelmeye başlarken daha iyi ama biraz sarhoş biraz mayhoş gibiydim.
A! Bide acayip susamıştım.

Kaşlarımı havaya kaldırarak gözkapaklarıma bir el atmalarını sağladım. Zira kirpiklerim yeni kavuşan aşıklar kadar sarmaş dolaş olmuşlar, ayrılık ölüm şarkısı söylüyorlardı. Ama dinleyen kim.

Nihayet tamamen uyanıp gözlerimi açtıktan sonra etrafıma bakındım önce. İki tarafımda ısıtıcı vardı. Tahmin ettiğim gibi vücut ısım düşmüştü. Gözlerim kolumdaki serum hortumuna ordan da serum torbasına kaydı. Bitmemiş, hâlâ biraz vardı.

Ardından başımı diğer yana doğru çevirdiğimde koltukta oturur şekilde uyuyan Derman'ı gördüm. Hâlâ buradaydı.

Kolumda bulunan saate kaydırdım gözlerimi. 8 e geliyordu. 8 mi? Dedim afallayarak. Gerçekten mi?

Sonra kocaman olan gözlerimi kısarak tekrar baktım saate. Evet, 8 e geliyordu gerçekten. Anında gözlerimi pencereye çevirdim. Stor perdeler kapalıydı ama sabah olduğu belliydi sadece ben anlayamamıştım. Yani o andan bu yana neredeyse 1 gün geçmiş, bu saate kadar şuursuzca uyumuştum. Yada uyutulmuştum.

Bir ara uyanır gibi olup geri daldığımı göz önünde bulundurursak, evet. Sakinleştirici verilmiş ve uyutulmuştum.

Gözlerim yine Derman'ı buldu. Bu süre boyunca bu adam hep burdamıydı. Başka işi gücü yok mu bunun?

Gözlerimi üzerinde gezdirdim. Kollarını göğsünde birleştirmiş uzun bacaklarını birbirinin üzerinde, başını geriye atmıştı. Bacaklarının neredeyse tamamı boşlukta kalıyordu.

Bu koltuk bu adam için küçüktü, net. Tanıdığım en iri cüsseli kalıplı erkekti, ya da boy fukarası olduğum için bana öyle geliyordu.

Gerçekten uyuyor muydu acaba, yoksa gözlerini mi dinlendiriyordu. Dahası neden hâlâ buradaydı.

Birden aklıma bana sarılıp göğsüne bastırdığı an geldi.

Mafya babası Derman Kurtoğlu. Bir insanı öldürürken gözünü bile kırpmadan yapabilen Derman Kurtoğlu. Birde sıcacık sarılan Derman Kurtoğlu..

Bu adam hakkında ne düşüneceğimi şaşırmıştım.

Ben yine kendi kendime konuşarak ki.. iyice suyunu çıkarmıştım. Adamın karakterini analiz ederken kıpırdanarak uyandı.

Başını yatırdığı yerden kaldırıp sağa sola çevirdi önce kütleterek. Ardından uyanık olduğumu farkedip gözlerini gözlerime dikti. Başkada santim kıpırdamadı. Gözünü bile kırpmadı. Hâlâ kolları göğsünde bağlı bacak bacak üstünde oturmaya devam ediyordu. Kaşları çatıktı ve sessizdi. Bir ara gözleri açık uyumaya devam ediyor sandım. Sonunda kaşları dahada çatılırken uzun bacaklarından birini indirdi de, uyanık olduğunu anlayabildim.

Yerinde doğrulduktan 1-2 saniye sonra öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerine dayadı ve gözlerini bana dikti.

Yattığım yerden gözlerine bakarak konuştum.

" Keyfin kaçmış.
Ne oldu Elmas'ın hikâyesini beğenmedin galiba. Oysa çok ısrar ediyordun öğrenmek için."

Yerinden yavaşça kalkarak adım adım yaklaştı. Geldi yatağın kenarına sol dizini yukarı çekerek oturdu.

" Ama yarım kaldı. Devamını da dinlemelisin. Nerede kalmıştık.
Hah! Hatırladım.
Has." Demiştim ki.

" Sus! " Dedi.

" Daha fazlasını anlatmana gerek yok! "

" Sen istedin anlattım. Devamını da dinleyeceksin."

" Duymak istemiyorum."

" Ne oldu acıdın mı yoksa Elmas'a? Acıma!
Benim kimsenin acımasına ihtiyacım yok! "

Dedim yerimde doğrulup oturarak. Hâlâ gözlerime bakıyordu. Acıyordu işte. Açıkça belliydi bakışlarından.

" Bana öyle bakıp durma. Sinirimi bozuyorsun! "

Bu bakışlardan nefret ederdim. Çocukluğum bu bakışların ezikliğiyle geçmişti benim. O kota çoktan dolmuştu yani.

Saniyelik şekilde gözleri seruma kaydı.

" Bitti." Dedi. Yavaşça yerinden kalkıp kapıya yürüdü, açtı.

" Hemşire, serum bitti." Diye seslendi.

Arkasından koşar adım yürüyen hemşire ile geri döndü. Hemşire kız yanıma gelerek,

" Şimdi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sorarken bir yandanda serumu kelebekten ayırıyordu.

" İyi." Dedim kısaca.

" Üşüyor musunuz? "

" Hayır."

" Ayağınız ağrıyor mu? "

Ayağımı tamamen unutmuştum. Gözlerimle çarşafın üzerinden ayağıma bakarak yavaşça hareket ettirdim.

" İyi acımıyor."

" Ya eliniz? "
Elime baktım. Yeni bir sargı vardı. Yani oda değişmişti.

" İyi." dedim yine.

" Anladım. Ben doktor beye haber verip geliyorum."

Hemşire elinde boş serum, hızlı adımlarla odadan çıkarken Derman biraz daha yaklaştı bana.

" Korkuttun bizi. Konuşurken atak geçirdin. Vücut ısın birden düştü. Isıtıcılar ve ilaçlarla dengelediler.

Kendinde değilken yeniden MR ve tomografi çekildi. Temiz çıktı. Kan tahlillerinde."

" Ee! Yani. Sonuç."

" Yanisi beden sağliğin yerunda ama ruhsal sağliğin için Pisikolojik destek almalisun bizca. "

Kapıdan giren Yusuf'tu konuşan. Bildiğim bir şeydi sonuçta, bu yüzden söylediklerini duymazdan gelerek,

" Ne zaman gidebilirim."

" Nasil hissedeyisun."

" İyi." Dedim yine kısaca.

" Son bir muayene edeceğum sonra çikabilirsun."

Derken göz ucuyla Derman'a baktı.

Sanırsın adam baş hekim.

" O zaman elinizi çabuk tutunda bir an evvel gideyim.
Kaç serum verdiyseniz artık altıma yapmak üzereyim. Dahası açlıktan ölecem. "

Hem Derman hem Yusuf bana bakıyordu.

" Ne!?
Kusura bakmayın valla hiç kibar olacak halde değilim.! "

&

Aradan yarım saat geçmiş muayeneden sonra iyisin onayı almış üstünede,

" Bak Elmas! Senun bu halin normal değul kizum. Psikolojik bir durum olduğu ortada. Yaşaduğun bazu olaylar olduğini bileirum."

Dediğinde gözlerim Derman'a kaydı. Valla bravo adam anında naklen yayın anlatmıştı.

" Bilinç altundaki bu olaylari hatırladığunda vücudun buna aşıru dereceda tepku veriyor. Psikolojiyi hafüfe almamak gerekur. İnsan içun ruh sağlıği çok önemlidur. Hiçbir rahatsizliği olmayan bir insan bile öleceğuna inandığunda hiçbur sebep olmadan ölebilur mesela.. Yani bu durumu ciddiyea almalisun kizum. En kisa sürede bir psikologla görüşmelu yardum almalisun anlatabildum mu?"

Şeklinde de bir tavsiye almıştım.

" Valla hamsi amca lazca bilmeiyorum o yuzden de anlamairum. Salun benida gideyum. Da!"

Dedim yine alayvari.

" Bu hastaneye giren çıkamıyor anasını satayım ya.! " Diyede ekledim.

Yusuf'un kaşları çatıldı. Derman'a dönerek,

" Sen anlatursun artuk uşak! "

Diyerek sinirli adımlarla arkasındaki hemşireyi de alıp odadan çıktı.

Yusuf'un ardından Derman bana döndüğünde,

" Hiçbir şey anlatmana gerek yok!
Hiçbir şey yapmaya da niyetim yok!
Şimdi çıkarsan üzerimi değiştirip siktir olup gitmek istiyorum buradan, anlatabildim mi?"

Açtığı ağzını tekrar kapadıktan sonra ellerine ceplerine sokup kapının yolunu tuttu. Sonra da hırsla çekerek çarptı.

Dolaba yürüyüp açarak içinden kıyafetlerimi ayakkabılarımı ve çantamı alıp yatağa bıraktım. Sonra sırayla en hızlı şekilde giyindim. Son olarak çoraplarımı ve ayakkabımıda giyerek çantamdan saç lastiğimi çıkarıp saçlarımı arkadan at kuyruğu yaparak bağladım. Montumu elime alıp kapıya yürürken durdum.

Geriye dönüp odaya göz gezdirirken Derman'ın bana sarıldığı an gözümün önüne geldiginde huzursuzluk ve borçluluk hissettim. 2 gün boyunca burda başımı beklemişti. Kimseye borçlu kalmak istemiyordum.

Kapıyı açıp koridora çıktığımda Derman'a yapışık gibi yanından ayrılmayan adamı Sefa ile konuştuklarını gördüm. Beni farkedince susarak yanıma gelip durdu.

Durgun şekilde,

" Hazırsan çıkalım. Seni evine bırakacağım. Ondan öncede yemeğe gidiyoruz. 2 gündür serumdan başka birşey almadı vücudun."

" Tamam ama benim istediğim yere ve ben ısmarlıyorum."

Şaşırarak baktı yüzüme.

" Kimseye borçlu kalmak istemem. Derman Kurtoğlu."

Diyerek önden yürüdüm asansöre doğru. Onlarda peşimden geldiler. Birlikte asansöre bindiğimizde 0 tuşuna bastım. Asansör aşağı inmeye başladı.

" Hemen hamsi amcaya yetiştirmişsin."

" Neyi."

" Sana anlattıklarımı. Ben bu güne kadar senden başka hiç kimseye bahsetmemiştim. Ama sen anında söylemişsin."

" Yusuf geldiginde seni öyle görünce sordu. Söylemezsem nasıl yardım edeceklerdi."

Asansör durdu. İndik.
Sefa, " Abi arabayı alıp geliyorum." diyerek hızlı adımlarla uzaklaşırken biz de ağır adımlarla yürümeye devam ettik.

" Ben...
Bana anlattıkların."

" Duymayı beklediğin şeyler değilmiydi. Bunu mu söylemeye çalışıyorsun? "

Sadece önüne bakarak konuşuyordu.

" Ben çok şey gördüm Elmas. Çok şey yaşadım.
Ama benim dünyamın kurallarıydı yaşadıklarım. Alıştıklarım.

Kan, işkence, ölüm. Bana ve benim dünyama yabancı olmayan o dünyaya ait bu şeyleri bir kız çocuğunun yaşaması ne normal nede sindirilebilir bişey. Yaşadıklarını düşününce...

" Sakın bana acıma! "

Dedim sözünü keserek.
Anında durdu ve bana döndü.

" Hayatımda en nefret ettiğim şey bana acınması. Bütün çocukluğum bana acıyarak bakan gözlerden kaçarak geçti o yüzden acıma! "

" Tamam. " Dedi.

" Nasıl istersen."

Ardından.

" Bugün yemeğe ben götüreyim. Başka zaman sen götürürsün."

" Olmaz. Bugün ben ısmarlayacağım. Dediğim gibi borçlu kalmak istemiyorum."

" İyi keyfin bilir. Madem sen ısmarlayacaksın gidelim."

Aradan geçen 1 saat kadar sonra benim tarif ettiğim yere getirdi Sefa bizi.

Araba küçük lokantanın önünde durdu.
Hem Sefa hem Derman camdan küçük lokantaya baktılar.

Yüzlerindeki ifade çok komikti.

" Küçük olduğuna bakmayın. En iyi restoranlara taş çıkarır.
Hadi." dedim inerken.

*************************

Evet bölüm sonu canlar. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%