Yeni Üyelik
18.
Bölüm

💎Y.E 17 Acımasız Kurtoğlu💎

@azamet_29_2

💎💎💎

Araba küçük lokantanın önünde durdu.
Hem Sefa hem Derman camdan küçük lokantaya baktılar.

Yüzlerindeki ifade çok komikti.

" Küçük olduğuna bakmayın. En iyi restoranlara taş çıkarır.
Hadi." dedim inerken.

O sırada yanımıza 1 araç daha yaklaştı ve durdu. İçinden takım elbiseli adamlar çıkarken baka kaldım. Ben merakla adamları incelerken Sefa,

" Bizimkiler. " Dediğinde gerisini sormadım. Tabi adam mafya babası. Kuyruksuz gezecek hâli yoktu ya.

Da! Neden görmemiştim bunları? Ne zamandan beri arkamızdalardı? Demek ki kendilerini belli etmeden koruyorlardı babalarını.

" Her neyse."

Diyerek inip geriye dönüp hâlâ oturmakta olan Derman'a bakarak,

" Biz senin gibi lüks restoranlarda geceleyemiyoruz Derman bey. İdare edeceksiniz artık. Ama merak etme. Gittiğin restoranları aratmaz sana yemekleri."

Arkadan gelen adamlardan biri kapısını açtı. Derman kendi tarafındaki kapıdan çıkarak doğruldu ve aracın üzerinden karşısındaki lokantayı inceledi. Sonrada aracın arka tarafıntan dolaşarak yanıma geldi.

Diğer taraftan da Sefa geldi aracın önünden geçerek.

" Göreceğiz bakalım."

Derman ellerini ceplerine sokarak yürürken.
Kasıntı herif. Dedim içimden.
Her hâli kasıntıydı.

Biz lokantaya doğru yürürken arkamızdaki adamlardan 2si de peşimizden geliyordu. Sonunda lokantanın giriş kapısının önüne geldiğimizde biz içeriye girerken o adamlar dışarda beklemek üzere kaldılar.

Ne yani bu salaklar bu soğukta dışarda mı duracaklardı. Derman'a dönerek,

" Bu adamlar burada mı bekleyecekler? " Dedim.

Derman göz ucuyla arkadaki adamlara baktıktan sonra,

" Görevleri bu."

Diyerek yürümeye devam etti. Bir iki adım sonra içeriye girmemizle Derman ve Sefa önce etrafa şöyle bir baktılar. Gittiği lüks restoranlardan sonra burası ona fakir işi gelmiş olmalıydı.

" Hadi! " dediğimde küçük ve sade lokantanın en sağında ve cama yakın olan tarafındaki koltuklu masaya doğru ilerleyerek oturduk. Zira bu adamlara o bedenle o sandalyeler oturak gibi gelecekti.

Biz oturur oturmaz lokantanın sahibi ve aynı zamanda da çalışanı Rasim baba elinde menüler ile gelirken, ben olduğumu farkettiginde,

" Oo Elmas!
Seni görmek ne güzel. Hoş geldin kızım. Arkadaşlarını da mı?"

Demişti ki, Derman ve Sefa'nın asık yüzlerini görünce elinde menülerle kala kaldı. Yemin ediyorum normal de esmer olan teninin rengi mezar taşı kadar beyaza kesmişti.

Kocaman açılan gözlerinde hem korku hem şaşkınlık vardı yutkunurken.

" Derman Kurtoğlu."

Dedi ağzının içinde kısık sesiyle. Anlamıştım. Onun kim olduğunu biliyordu ve korkmuştu.

" Rasim baba iyi misin, hasta mısın? "

Rasim baba önce Derman ve Sefa'ya bakarak kibarca gülümsedi.

" İzninizle." dedi zor çıkan sesiyle. Sonra menüleri bırakıp,

" Sen biraz gelsene.."

Diyerek beni kolumdan tuttu. Kaldırarak 3 adım öteye çekiştirip,

" Elmas bu adamın kim olduğu biliyormusun? Senin bu adamla ne işin var."

" Bi tanıdığım Rasim baba."

" Tanıdık mı? " Dedi kaşları havada.

" Bu adam mı?
Kızım adam mafya babası."

Dedikten sonra yaklaşarak dahada kıstı sesini.

" Sen bu mafya babasını nereden tanıyor olabilirsin? Nasıl tanıdık? "

" Valla Rasim baba anlatsam da inanmazsın. En iyisi boş ver. Hem ben yanındayken birşey olmaz korkma."

Dediğimde Rasim baba şaşkın kala kalırken ben gülmemek için kendimi zor tutuyor, bir yandanda göz ucuyla Derman'a bakıyordum. Derman ise söylediklerime tezat, bacak bacak üstüne atmış, kolları göğsünde bağlı yüzü sirke satarken, sinirli bakışlarındaki mavileri siyahlarla yer değişmişti ve öldürücü bakışlarla bakıyordu.

" Peki neden buraya getirdin? Adamın yemekleri beğenmeyip beni vurmayacağı ne belli."

Bu kez kahkaha attım.

" Senin yemeklerin bir numara bı kere Rasim baba. Herkes beğenir. Hadi getirde yiyelim artık, yoksa valla şuracıkta bayılacam açlıktan."

Diyerek adamı ittire, ittire yerine yollayarak masaya yürüdüm. Koltuğuma oturduğumda Derman'ın gözleri gözlerimi buldu. Hâlâ çatık kaş ve kara bakışlarla bana bakarak,

" Bu kadar komik ne anlattıda kahkaha atıyordun."

Dedi keyifsiz.

" Seni. "

Bir kaşı havaya kalktı.

" Senden ödü patlamış. Yemekleri beğenmeyip onu vuracağını düşünüyor.
Bende öyle birşey yapmayacağını söyledim."

Yüzünde pis bir gülümseme peydah oldu. Bu gülümseme kıllanmama yetmişti.

" Sakın öyle birşey yapma karışmam. "

Dedim uyararak.

" Garanti veremem."

İnadına yapıyordu. Sinirli bir şekilde,

" Dermaaan! "

Demiştim ki kapının önünde gördüklerimle kala kaldım. Bir yandan dışardaki adamlara bakarken bir yandan içeri giren tayfa ile elimi gözlerimin önüne çekerek başımı öne ve aşağı doğru eğdim.

" Hay şansımı sikeyim ben."

Derman önce bana sonra kapıdan girenlere baktığında yeniden kapıya döndüm. Anıl, Eray, Ramo ve neydi lan o diğerinin adı. Hay anasının gözü. Ha! Hatırladım!
Ye-jun Park.

Lan o niye hâlâ burda!? Sorusu aklımdan hızla gelip geçerken Eray ve diğerleriyle göz göze geldim. Derman ise sinirle önüne dönüp elini alnına bastırmıştı. Neden bu kadar sinir oluyordu arkadaşlarıma. Yalnız hepsi bir yana Eray acayip bakıyordu.

Çocuğa bu akşam hastaneden onunla çıkacağımı söyleyip postalamış, şimdi ise buraya bu adamla yemeğe gelmiştim. Nasıl boktan bir şansım vardı ki, binde bir gelen bu çocukların bugün buraya gelesi tutmuştu.

Grubun içinden Ramo öne çıkarak hızlı adımlarla yanıma gelirken, ayağa kalktım.

" Kız! Çirkin ördek!
Ay sen ne zaman çıktın hastanedeen!
Neden haber vermiyorsun ayol! Bizde Eray'la." demişti ki yanımdakilere dönüp yüzlerini görünce, önce bir kaç saniye baktı. Ardından,

" Bismillahirrahmanirrahim!"

Diyerek arkama geçti. Yada saklandımı demeliyim.
Derman ve Sefa Ramo'nun konuşmalarıyla kaşları çatık Ramo'yu süzerken Ramo,

" Kız bu.. Ay bu adamın yanında ne işin var senin? Yada onun senin yanında ne işi var mı demeliyim? "

dedi kulağına doğru kısık sesiyle. Bu arada Derman resmen dişlerini sıkarken,

" YA SABIR! " Çekti.

Buda yetmez gibi Eray ve diğerleri de yanımıza geldiler.
İçimden, Allah'ım evime gitmeyi bir başarayım sana söz Eyüp Sultan da sadaka dağıtacam. Derken Eray'ın sesini duydum.

" Elmas..."

Sesi onu ektiğim için kırgın, yanımda Derman'ı gördüğü için kızgındı.

" Hani akşam çıkacaktın. Hani beni bekleyecektin? Öyle konuşmuştuk."

Eray'ın sorusuyla herkes yüzüme baktı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra,

" Kusura bakma Eray. Hastane beni sıkıyor. Erken çıkmak istedim." Dedim.

" Peki bu adam? "

Göz ucuyla Derman'a baktı.

" Benim yerime onunla çıkmayı tercih etmişsin anlaşılan."

Derman bir anda öfkeyle yerinden kalkarken aynı anda Sefa'da kalktı.

Karşımdaki 4 erkek sessiz ve boyun tüyleri kabarmış horozlar gibi birbirlerine diklenerek bakarken anında aralarına girdim.

" Durun bi yaah! "

Diyerek Akın ve Eray'ı kollarından tutup çıkışa doğru çekiştirdim.

Arkamızdan da Ye-jun ve Ramo geldiler. Eray hâlâ kaşları çatık sinirle masanın yanında bizi izleyen Derman ve Sefa'ya bakıyordu.

" Eray kusura bakma. Hesapta olmayan şeyler yüzünden erken çıkmak istedim. O yüzdende seni rahatsız etmek istemedim."

" En azından arayabilirdin Elmas. Beni görmek istemiyorsan onuda söyleyebilirdin. Gelmene gerek yok da diyebilirdin. "

" Saçmalama Eray!
Neden seni görmek istemeyim. Evet aramalıydım ama unuttum. Neler olduğunu bilmiyorsun!"

" Tamam Elmas, önemli değil."

Dedi attığı tiriple.

" Gördüğüm kadarıyla iyisin hastaneden de çıkmışsın. Bununla geçmiş olsun."

Çocuklara döndü.

" Benim işe gitmem lazım çocuklar görüşürüz."

Diyerek hızlı adımlarla çıkıp gitti. Arkasından baktım.

" Bu ne ya!
Nazından tuzu yarılıyor!"

" Birazda olsa haklı değil mi Elmas? "

Diyen Anıl'a döndüm bu kez.
Sinirle bakarak,

" Değil paşam, değil!
Bilip bilmeden ahkam kesemez hiç kimse.

Dün sizden sonra geçirdiğim atak yüzünden hipotermiden ölmekten döndüm."

" Ne? " dedi Anıl korkuyla.

Kollarımdan tutarak tepeden tırnağa beni inceledi.

" Doğrumu? "

" Yok yalan!
Kıçımdan uyduruyorum Anıl. Düşündüm, düşündüm başka yalan bulamadım...

Tabiki doğru!

Bu adamda sabaha kadar başımı beklemiş. Kimseye borçlu kalmamak için yemek ısmarlamak istedim hepsi bu."

Ortalık daha fazla karışmasın diye dişlerimi sıkarak konuşurken sesimi kısık tutmaya özen gösteriyordum.

" Anlatabildim sanırım.
Şimdi müsadeniz olursa zıkkımlanıp evime gitmek..."

Dedim ve durdum. Saniyelik düşündüm. Evime gitmelimiydim..

Hâlâ emin değildim olanlardan ve Halil'i görüp görmediğimden. Kafamın içi hâlâ allak bullak olduğu için emin olamıyordum. Hissettiğim korku ile Ramo'ya döndüm.

" Ramo seni sonra arayacağım. "

Dedim. Gerekirse Ramo'nun evinde kalabilirdim.

Üzerimdeki alık bakışlar eşliğinde Derman'ın olduğu masaya döndüm. Ben gelene kadar Rasim baba masayı donatmıştı. Koltuğuma geçip oturduğumda Derman'ın soğuk bakışlarıyla karşı karşıyaydım. Göz ucuyla çocuklara baktım. Arkadaki masalardan birine geçip otururken hararetli şekilde konuşuyorlardı. Konunun biz olduğundan adım kadar emindim. Tekrar önüme döndüğünde Derman hâlâ bana bakıyordu.

" Ne? "

" Sana ben ısmarlayım demiştim. Kabul etseydin bu zibidilerle uğraşmak zorunda kalmacaktık. Gerçi birinin ne olduğu belli değil ya."

" Onlar zibidi değil. Benim en iyi arkadaşlarım.."

Derken Rasim baba yanımıza geldi.

" Başka bir isteğiniz varmı? "

Yüzüme sahte bir gülümseme iliştirip,

" Sağol Rasim baba yok. Herşey harika görünüyor."

" Kapatmadan önce sizi ağırlamaktan memnun oldum."

" Kapatmak mı?
Kapatıyor musun, neden? "

Biz konuşurken Derman çoktan yemeğe başlamıştı bile.

Bu da benden daha açmış. Galiba iki gündür bişey yememiş. Diye düşünürken Rasim baba böldü düşüncemi.

" Gelen para gideni karşılamıyor be kızım. Malzemeden taviz vermeden yürümüyor. Bende onu yapamıyorum. Anlayacağın klâsik laf işte, kurtarmıyor.

Neyse işte, ben keyfinizi kaçırmayayım size afiyet olsun. "

Diyerek uzaklaştı.

Canım sıkkın önümdeki yemeye baktım. Üzülmüştüm doğrusu. Böyle yetenek ve yemeklerden mahrum kalacaktık. Rasim babanın yemekleri gerçekten çok güzeldi. Keşke daha fazla müşterisi olsaydı da kapatmak zorunda kalmasaydı.

Derin bir nefes çektikten sonra sargılı elimle tuttuğum kaşıkla yemeye başlarken bir yandan da burdan çıkınca ne yapacağımı düşünüyordum.

Eve mi gidecektim yoksa başka bir yerde mi kalacaktım. Çünkü hâlâ anlamakta güçlük çekiyordum. Düştüğüm için bir kabusla Halil'i mi görmüştüm. Yoksa gerçekten bana saldıran bir Halil mi görmüştüm?

Dahası ben uzun zamandır Halil'i görmemiştim bile. Allah'ım kafayı yiyecek gibi hissediyordum. Sanırım gerçekten hatırlayamadığım düşmem yüzünden geçirdiğim sarsıntı kafamın karışmasına sebep olmuştu ve anılarım karışıyordu.

Allah'ım ben razıyım kafam karışmış olsun. Ne olur gerçekten Halil'i görmüş olmayayım.

Bir yandan düşünürken Derman'a kaydı gözlerim. İştahla yemeye devam ediyordu. Sefa'nın da ondan farkı yoktu. Yemeği beğenmişlerdi.

" Sanırım beğendin."

" Evet oldukça yetenekli ve söylediğin kadar iyiymiş yemekleri."

Dedi dürüstçe. Ardından elini havaya kaldırarak Rasim babaya buraya gel işareti yaptı.

Merakla bir Derman'a bir Rasim babaya bakıyordum.
Neden çağırıyordu ki.

" Ne oldu neden çağırıyorsun? "

Tabiki cevap vermedi.

Rasim baba yüzündeki endişe dolu ifadeyle ellerini önünde birleştirmiş korka korka yanımıza doğru yürüdü. Eminim beni mi vuracak korkusu yaşıyordu. Masanın yanına geldiğinde korkulu gözlerle,

" Buyur beyim. Yemeği beğenmediyseniz hemen yeni birşeyler..."

Demişti ki Derman konuşarak sözünü kesti.

" Yarın Kurt otele gel."

Bir yandan yemeğine devam ederken bir yandan Rasim baba ile konuşuyordu.

" Otel mutfağındaki Arman ustayı bul. Benim yolladığımı söyle. Tabi benim otelimde çalışmayı kabul ediyorsan...
Yok istemezsen keyfin bilir."

" Kalkıp bir tanede vuraydın. O nasıl iş teklif etmek."

Dedim kısık sesle.
Rasim baba duyduklarıyla şok olmuş Derman'a bakıyordu.

" İyi bir maaş ve kaliteli bir mutfak ve çalışanlar."

Geriye yaslanarak Rasim babaya baktı.

" Ne diyorsun? "

" Ne diyim beyim.
Tabi ki kabul ederim."

" Güzel şimdi bir tabak daha getir."

" Hemen beyim." dedi Rasim baba gülümseyerek mutfağa dönerken.

Gözlerim yemeye devam eden Derman'da bir süre izledim. Ne yapıyordu bu adam. Bir mafya bir hayır sever mi takılıyordu. Onun gibi önüme dönüp yemeğime devam ederken,

" Neden yaptın bunu? " Dedim.

" Neyi? "

" Rasim babayı işe aldın."

" Yemeklerini beğendim. Müşterilerde beğenecek ve gelenlerin sayısı aratacak."

" Yani hayrına yapmadın."

Cevap vermek yerine önce bana baktı, ardından önüne dönüp,

" Yemeğini ye." diyerek kestirip attı.

*****

Aradan geçen bir saatten sonra hesabı ödemiş lokantadan çıkarken, bizim çocukların bakışları hâlâ üzerimdeydi. Derman hiç umursamadan çıkarken ben el sallayarak devam ettim yürümeye.

Kapıdan çıkarken hâlâ eve gidip gitmeme konusunu düşünüyordum. Zira şuan eve doğru götürülüyordum. Bir an önce karar vermeliydim.

Araçlara bir kaç adım kala aklıma gelen şeyle. Eve değil cafeye gitmeye karar verdim.

Akşama kadar cafede çalışıp akşam da Ramo'ya geçecektim.

" Tamam oldu hallettim."

Dedim yine içimden.
Adamlardan birinin açtığı kapıyla önden ben, arkadan Derman arabanın arka koltuğuna bindik.
Sefa direksiyona geçti. Çalıştırdı aracı yola doğru çevirirken emin olmak adına,

" Abi eve değil mi? "

Derman'dan önce davranıp,

" Hayır önce çalıştığım Çam cafeye gidelim. "

Derman bana döndü.

" Daha yeni çıktın hastaneden. Ne işin var cafede."

Yüzüne baktım.

Eve gitmek istemiyorum. Ya yaşadıklarım gerçekse diyemedim. Bide Halil'i anlatmam gerekirdi tabi.

Onu az çok tanımıştım.
Eğer öyle birşey dersem biliyordum ki musallat olacak, ya adamları yada kendi dibimden ayrılmayacaktı.

Dahası Halil'den başlayarak sin sorgusu verecekti.
Hiç uğraşacak halde değildim. O yüzden,

"Cevahir abi ile konuşmam gerekiyor evde sıkılırım. Akşama kadar cafede oyalanır sonra da eve geçerim." Dedim.

İnanmayan mavilerle baktı gözlerime.

" Neden eve gitmek istemiyorsun. O serseriden mi çekiniyorsun?"

" Ne? " dedim şaşkın.

Neden bahsediyordu. Yoksa Halil'den mi. Yoksa gerçekten Halil'i mi görmüştüm.

" O Eray denen serseriden mi kaçıyorsun? "

Kısa bir an afallasamda son cümlesiyle rahatladım. Eray'ı kastetmişti.

" Hayır alakası yok.
Kızlar ailelelerinin yanına gitti o yüzden evde sıkılıyorum." Dedim.

Tabiki yalandı. Asıl korkum Halil di. Halil'den ve geçmişime gömmeye çalıştığım ve ailem olmasından utanç duyduğum insanlardan korkum hem ruhen hem bedenendi.

" Sefa duydun.
Çam cafeye gidelim."

Kolayca kabul etmesine şaşırsam da sevinmiştim.

" Tamam abi "

Hareket ettik.
Aşağı yukarı 15 dakika kadar yol aldıktan sonra yanımda oturan Derman'ın telefonu çaldı. Telefonunu çıkarıp ekrana baktığında anında kaşları çatıldı.

" Batur arıyor. " dediğinde direksiyondaki Sefa' nın aynadan arkaya baktığını gördüm. Onunda yüzü asılmıştı. Ters bir şey vardı.

Derman telefonu kulağına dayayıp konuştu.

" Alo."

" Alo abi."

Telefondan gelen konuşmayı bende duyabiliyordum.

" Söyle Batur."

" Abi hemen buraya gelmeniz lazım!"

" Ne var ne oluyor? "

" Abi Rıfat için aracı geldi."

" Aracımı?
Ne aracısı lan?! "

" Sansar adam yollamış.
Diyetini verelim Rıfat'ı bağışlasın serbest bıraksın demiş."

" Sikerim lan onuda diyetinide!
Ne diyeti!? "

Göz ucuyla Derman'a baktım saniyelik. Sonra önüme döndüm. Biri fitilini ateşlemişti.

" Söylemedin mi lan bana yapılan ihanetin affının olmadığını! "

" Söyledim abi ama Sansar anlaşmadan ve Rıfat'ı almadan gelmeyin emri vermiş."

Derman bir kaç saniden sonra arabanın kapısına yumruğu geçirince yerimde sıçradım.

" Yoldayız geliyorum! "

" Abi biraz acele etsen iyi olur. Burda her an silahlar patlayabilir."

" Tamam lan kapat."

Derman telefonu kapatıp cebine attı.

" Bu 3 kuruş etmeyen Rıfat'a Sansar gibi biri adam yollamaz. Birşeyler dönüyor.

Sefa depoya çek."

Sefa aynadan bir kaç saniye baktıktan sonra,

" Abi kız? "

Derman bana baktı, unuttuğu bir şeyi yeni hatırlar bakışlarıyla. Sonra yüzünü sıvazladı.

Hadi canım. Tamam boylu poslu değildikte, unutulacak kadarda ufak değildik.

" İş acil. Akşam olmadan hallolmalı. Önce depoya çek. Sonra bırakırız. "

" Hiç zahmet edip yorumlayııın."

Dedim yalandan bir gülümseme ile ellerimi birleştirerek.

" Zaten gördük görüştük.
Ben yolda inerim. Siz beni en uygun yerde tükürün.

Sanada işinde başarılar."

Derman aniden yine ters ters bana bakınca ben yine susmak zorunda kaldım.

Nerden bulaştım bu adama ben ya. Anasını satayım kimin tavuğuna kış dediğimi bi hatırlasam kümes dolusu tavuk hediye edecektim. Belki o zaman kurtulurdum bu belalardanda.

İşte yine içimden konuşmaya başlamıştım.

Aradan geçen yarım saat ve son sürat gidilen yoldan sonra şehir dışına yakın bir yere geldik. Camdan dışarıya baktığımda büyüklü küçüklü bir çok deponun olduğu bir yerde olduğumuzu anladım.

" Sefa deponun arkasına çekelim."

" Tamam abi."

Az sonra sessizce büyük deponun arkasına ilerleyip durdu araç. Önden Sefa inip arka kapıyı açtı. Derman hızla indikten sonra geriye dönüp.

" Ne olursa olsun arabadan inme anladın mı beni!"

Kararsız şekilde başımı salladım. Kesin birileri ölecekti. Yoksa beni burda bırakmazdı heralde. Diye düşünürken kapıyı kapatıp kilitlediler ve hızlı adımlarla karşımızdaki deponun yan tarafından öne doğru yürüdüler. Hemen arkalarında şuana kadar arkamızdan bizi takip eden adamlarda vardı.

Kollarımı göğsümde birleştirip geriye yaslandım.
Otorite Derman sayesinde arabada beklemek zorunda kalmıştım.

Derin bir nefes alıp verdim. Ama bir anda beni dürten şeytan yüzünden neler olacak merak edip gözden kaybolan Derman ve adamlarla birlikte hızla aracın kapısını açtığım gibi dışarı çıktım.

Arabanın yanında bir kaç saniye bekleyip etrafı kolaçan ettikten sonra koşarak depoya doğru ilerledim. Şu an eski ve duvarları dökülen deponun arka tarafında olduğum için kimse göremezdi beni.
Duvar dibine iyice yaklaşarak pencerelerden camı kırık olanın yanında durdum. Kendimi göstermeden içeriye baktım. Yerde dizlerinin üzerinde bir adam vardı.
Yapılan muameleye bakılırsa Rıfat denen adamdı.

Hemen arkasında daha önce de gördüğüm Derman'ın diğer adamı Batur, onun yanında da bir kaç adam daha vardı.

Karşısında da başka bir adam ve arkasında 3 adam daha.
Bunlarda Rıfat'ı almak isteyenlerdi mutlaka.

Gördüklerimi hiç beğenmemiştim. Arabaya geri dönmeliyim diye düşünürken kapıdan elleri ceplerinde o girdi, Derman...

Uzun boyu, kalıplı bedeni, heybetli duruşuyla bir an yılbaşı gecesi otel terasında onu ilk gördüğüm o an geldi aklıma.

Şuan oradaki adamların yerinde olmak istemezdim doğrusu.

İçimden bir ses arabaya dön derken, diğer ses kal izle diyordu. Ardından İlk ses yine sen karışma başımız belaya girecek derken 2. Ses merak ediyorum görelim diyince, bi susun diyerek ikisini ayırmak bana düşmüştü.

Ne oluyor lan! burası iyice kalabalık olmaya başladı. Yakında kafayı yersem şaşırmayın. Derken bu kez ben içimdeki seslerle konuşuyordum.

Allah'ım aklıma mukayet ol. Çünkü ben olamıyorum. Diyerek önüme döndüm.

Pencereye biraz daha yaklaşıp baş belası merakım yüzünden izlemeye devam ettim.

Derman ağır adımlarla yürüyerek Rıfat'ı almak için gelen adamın önünde durdu.

" Vay, vay, vay Ertan..
Ne işin var lan burda? "

Adam elleri arkasında,

" Sansar yolladı."

Başını yerdeki adama çevirdi.

" Rıfat için." dedi.

Derman yukarıdan aşağıya adamı süzdü.

" Senin burdan sağ çıkma ihtimalinin düşük olduğunu biliyor. Sansar'ı kızdıracak ne yaptında seni bana yolladı."

Derken yüzündeki gülümseyen ve küçümseyen bakış insanın kanını donduracak kadar soğuktu. Dışardaki soğuğa bu adamdaki soğuk suratta eklenince montuma sarıldım iyice.

Ertan denen adam sessiz bekledi bir süre.
Sonra ellerini arkasından önüne alıp bağladı. Derman'ın sözleri etkisini çabuk göstermiş, kasılan beden bir anda büzülmeye başlamıştı sanki.

Bu piçi kimse elimden alamaz. An itibariyle ölü bir adam o."

Duyduklarımla saniyelik Rıfat'a baktığımda ölümün korkusunu gördüm gözlerinde. Derman devam etti.

" Ama yinede merak ettim."

Dediği anda Ertan'ı yakasından tuttuğu gibi kafayı suratının ortasına gömdü. Adam yere düşerken bir anda herkes silahı çektiği gibi tetiğe basınca olduğum yere çöküp gözlerimi ve kulaklarımı kapatırken çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Siktir! dedim içimden.
Lan kim kimi vurdu?
Az sonra merakla ve korkarak yerimden doğrulup kırık camdan içeriye baktım tekrar.
Derman ve eli silahlı adamları sapasağlam ayaktayken, Ertan'ın adamları yerdelerdi.

Ertan ise dizleri üzerine çökmüş o çok lazımmış gibi taktığı kıravatının ucu Derman'ın elindeydi.

" Abi bağışla ben de emir kuluyum. Sansar Rıfat'ı almadan gelmeyeceksin dedi."

Derman elindeki kıravatı bir anda sıkıştırarak adamı kendine doğru çekti. Öfke yüklü bakışlarla,

" Neden Rıfat'ı istiyorsunuz?"

" Abi Sansar'ın yakınının yakınıymış."

Dedi Ertan zor çıkan sesiyle. Zira Derman o kıravatla boğazını sıkıyordu şuan.

" Abi kurban olayım diyeti neyse söyle, verelim. Sonra da sal bizi gidelim."

Sesi iyice kesilmeye başlamıştı.

Derman Ertan'ı yere savurup Batur'a bakarken Ertan derin bir nefes çekti içine.

Yerdeki Rıfat'ı yerden kaldırıp Derman'ın yanına getirip dikti Batur.

Derman bir adım geriledi.

" Tamam Rıfat'ı götürebilirsin."

Dedi Derman.

" Tabi diyetini ödedikten sonra."

Ertan yerden kalkarken,

" Sağol abi.
Söyle diyeti neyse hemen takdim edeyim."

Derman Ertan'a baktı. Bu bakışlar hiç hayra alamet değildi.

" Rıfat'ın diyeti." Dedi.

Aynı anda belinde yeni gördüğüm silahı çekmesiyle birlikte,

" Bir kurşun." diyerek adamın yüzüne doğrulttuğu silahın tetiğine basması bir oldu.

Ben gördüğüm o görüntü yüzünden kocaman açılmış gözlerimle donup kalırken, adam yediği kurşunla bir çuval gibi olduğu yere düştü.

Bir anda soğuktan mı, yoksa izlediğim şeylerden mi oldu bilmem vücudum titremeye başladı.

" Al götür şimdi! " Dedi Derman buz gibi sesiyle.

Resmen adamın suratının ortasına sıkmış ama kılı bile kıpırdamamıştı. Bu adam sağı solu belli olmayan acımasızın tekiydi.

Geçen bir kaç saniyeden sonra kendime gelirken aniden gelen kusma isteğime engel olamadım.

Ama ne duracak ne kusacak vaktim vardı. Derman beni görmeden hemen arabaya dönmeliydim. Hızla yerimde doğrulup arabaya doğru koşarken bedenim hâlâ titriyordu.

Şimdi olmaz. Sırası değil. Kendine gel. Dedim durdum kendi kendime.
Arabanın yanına geldiğimde dizlerimin üzerine bıraktım kendimi. Yediğim yemekler midemden firar ederken bedenim akşam soğuğununda etkisiyle dahada titremeye başladı. Nihayet kusmam son bulduğunda nefes nefese kalmıştım.

" Elmas! "

Duyduğum ses ve kendi adımla panikle arkama döndüm. Derman arkamdaydı.
Hızlı adımlarla yanıma gelirken ben olabildiğince hızlı ayağa kalkarak bir adım geriledim. Önümde durdu. Hareketime şaşırarak,

" Elmas..." Dedi.

" Neyin var? "

Dedi gözlerime bakarak.
Hiç bir şey söyleyemedim. Yumruklarımı sıkmış bekliyordum sadece.

" Ne oldu?
Neden titriyorsun? "

Derken gözleri gözlerimde kaşları sonuna kadar çatıktı.
Ardından bir bana bir depoya gidip geldi gözleri.

" Sen yoksa arabadan mı indin?"

Dedi elindeki sigarayı dudağına bırakarak.

" Seni gördüm." dedim kasılan sesimle.

" Acımasız Kurtoğlu."

************************

Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere.

 

Loading...
0%